3524. [6:31, Hadîs No: 8314] Âişe (r.a.) rivayet ediyor: Sürekli didinip sâlih amel işleyen kimseyi geçmek isteyen günahlardan sakınsın. [42]
Hadiste iki sınıf insana işaret edilmektedir: Biri: devamlı didinip salih amel işleyen kimse. Diğeri: günahlardan sakınan kimse. Devamlı didinip salih amel işleme bir amel-i salihtir. Haranrve günahlardan kaçınma ise takva adıyla ifade edilir. Hadiste dikkat çekilen husus takva sahibi kimsenin amel-i salihe düşkün kimseden daha ilerde olacağıdır. Bir insan gece gündüz ibadet edebilir, birçok hayırlar yapabilir, salih amellere koşabilir, hatta bu konuda oldukça hassas da olabilir. Ama günahlardan sakınma konusunda bu hassasiyeti göstermeyebilir. İşte böyle bir kimseyi günahlardan sakınmayı esas alan kimse kolayca geçebilir. Çünkü günahlardan kaçınmak çok daha zor ve çok daha sevaplıdır. "Def-i şer, celb-i nef'a râcihtir," yâni "Şerri, günahı defetmek, faydalı olanı cel-betmekten daha üstündür" kaidesi bu hususu teyid eder. Bu konuda Bedîüzza-man Hazretleri şöyle der: "Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan, def-i mefasid [fenalıkları, bozuklukları def etmek] ve def-i kebâir üssü'l-esas [temel] olup büyük bir rüchaniyet [üstünlük] kazanmış. "Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan desteklendiği için takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzları yapan, kebireleri [büyük günahları] işlemeyen kurtulur. Böyle kebâir-i azîme içinde amel-i şalinin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır. Hem az bir amel-i salih, bu ağır şerait [şartlar] içinde çok hükmündedir. "Hem takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva böyle zamanlarda binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyet ile takva namıyla ve günahtan kaçınmak kasdiyle menfi ibadetten gelen ehemmiyetli a'mâl-i salihadır. Elbette yüzlerce günahın hücum ettiği, kötülüklerin dört bir yanı sardığı bir zamanda haramları terk etmek büyük bir önem taşır. Nefse hoş gelen haramları terk edip nefse zor gelen farzlara yönelebilmek büyük bir fazilettir ve imkânsız da değildir. Günahların birer manevî mikrop olduğu, manevî hayatı zehirlediği düşünülür ve onlarla mücadele gaye edinilir; bu dünyada bulunuş gayemizin ebedî hayatı kazanmak olduğu hatırlanırsa Allah'ın izniyle üstesinden gelinir, yükseklere doğru ilerlenir. Günahlardan sakınma bir titizliğin, takvanın, Allah sevgisi ve korkusunun ifadesidir. Tahkîkî îmanı kalbine yerleştiren insan, davranışlarını kontrol etmesini bilir, daima nefis muhasebesi içerisinde bulunur ve hedefe ulaşır.
3525. [6:32, Hadîs No: 83171 Ebû Kırsafe'den rivayetle: Kim bir topluluğu severse, Allah onu o toplulukla birlikte haşr eder. [43]
3526. [6:32, Hadîs No: 8318] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmiştir. Onlara düşmanlık besleyen bana düşmanlık beslemiştir. [44]
3530. [6:35, Hadîs No: 8331] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Kim Müslümanlara daha pahalı satmak niyetiyle bir malı piyasaya sürmez de depolarsa günahkârdır, Allah ve Resulünün himayesinden mahrum kalmıştır. [48]
3531. [6:36, Hadîs No: 8333] Aışe den (r.a.) rivayetle: Bu dinimizde ondan olmayan bir şey uyduran kimsenin bu uydurduğu şey reddedilmiştir. [49]
3532. [6:37, Hadîs No: 8337] îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor: İnsanların gördüğü yerde namazı güzelce kılan, tek başına iken ise onu baştan savma kılan kimse Rabbini hafife almıştır. [50]
3533. [6:37,HadîsNo: 8338] îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle: Müslüman olduktan sonra iyi olan kimse İslâm öncesi hayatında yaptıklarından sorumlu tutulmaz. Müslüman olduktan sonra da kötü olmaya devam eden hem öncesinden, hem de sonrasından sorumlu tutulur. [51]
3534- [6:37, Hadîs No: 8339] îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor: Kim Allah ile kendisinin arasım düzeltirse Allah da onunla insanların arasını düzeltmeyi üzerine alır. Kim iç dünyasını düzeltirse, Allah da onun dışım düzeltir. [52]
3535. [6:39, Hadîs No: 83431 Ubâde bin Sâmit'den (r.a.) rivayetle: Ramazan ve Kurban bayramı gecelerini ibâdetle geçiren kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü günde ölmez. [53]
3537. [6:41, Hadîs No: 8349] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Kim bir mü'mini korkutursa, onu Kıyamet Gününün korkularından emin kılmamak, Allah üzerine hak olur. [55]
3538. [6:41, Hadîs No: 8353] Yala bin Mürre (r.a\) rivayet ediyor: Kim zulmen bir arazi parçasını ele geçirirse, Kıyamet Günü onun toprağım sırtında taşıyarak mahşer yerine gelir. [56]
3539. [6:42, Hadîs No: 8354] Hakem bin Hars'den rivayetle: Kim Müslümanların yolundan bir parçayı gasbederse, Kıyamet günü yedi kat yerin aşağısına kadar sırtında taşıyarak gelir. [57]
3540. [6:42, Hadîs No: 8357] Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Sünnetimi tutan bendendir. Sünnetimden yüz çeviren benden değildir. [58]
3541. [6:43, Hadîs No: 8361] Ebû Eyyub'den (r.a.) rivayetle: Kim kırk gün ihlâsla Allah'a kulluk ederse, kalbinden diline hikmet pınarları akar. [59]
3542. [6:244, Hadîs No: 8363] IbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor: Kim bir sünneti ayakta tutmak veya bir bid'atı çürütmek için ümmetime bir hadis naklederse, Cennettedir. [60]
3543. [6:46, Hadîs No: 8372] Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle: Kim ki, kendisine âit olmayan birşeyi benimdir diye iddia ederse, bizden değildir. Ve Cehennemdeki yerine hazırlansın. [61]
3544. [6:46, Hadîs No: 8375] Sehl bin Hüneyf (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, yanında bir mü'min ezildiği halde ona yardım etmeye gücü yeterken yardım etmezse, Allah onu Kıyamet Günü insanların gözü önünde zelil kılacaktır.[62]
3545. [6:47, Hadîs No: 8376] İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Kim yedi sene, sevabını Allah'tan umarak müezzinlik yaparsa, Allah onun Cehennem ateşinden beraatını yazar.[63]
3546. [6:47, Hadîs No: 8379] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki bir sene bir ücret taleb etmeden müezzinlik yaparsa, Kıyamet günü çağırılır, Cennetin kapısında bekler ve kendisine şöyle denilir: 'Dilediğin kimseye şefaat et. [64]
3547. [6:48, Hadîs No: 8382] İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Kam gülerek günah işlerse, ağlayarak Cehennem ateşine girer. [65]
3548. [6:48, Hadîs No: 8383] Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, kendisini insanlara, olduğundan daha fazla Allah'tan korkar gösterirse, o, münafıktır. [66]
3549. [6:49, Hadîs No: 8385] Fadl'dan rivayetle: Hacca gitmek isteyen acele etsin. Çünkü kişi hastalanır, niyeti bozulur, ihtiyaçlar baş gösterir.... [67]
3550. [6:49, Hadîs No: 8386] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Allah katındaki hissesini Öğrenmek isteyen kimse, Allah'ın kendisinin yanındaki hissesine baksın. [68]
3551. [6:50, Hadîs No: 8390] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Kim ki, duasının kabul edilmesini, sıkıntısının giderilmesini istiyorsa, maddî sıkıntı içerisinde olan birinin sıkıntısını gidersin. [69]
3552. [6:50, Hadîs No: 8391] îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, bir iş yapmak istediğinde Müslüman bir kimseyle istişare ederse, Allah onu işlerin en doğrusuna iletir. [70]
3553. [6:51, Hadîs No: 8395] Enes'den (r.a.) rivayetle: Anne babasını razı eden Allah'ı razı etmiştir. Anne ve babasını kızdıran Allah'ı kızdırmış olur. [71]
3554. [6:52, Hadîs No: 8397] Ali (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, ilmini artırır da dünyanın gayr-i meşru lezzetlerinden uzaklığını arttırmazsa, ancak Allah'tan uzaklığını arttırmış olur. [72]
3555. [6:54, Hadîs No: 8406] Enes'den (r.a.) rivayetle: Kim ki, dinini ve şerefini malı ile korumaya gücü yeterse, korusun. [73]
3556. [6:54, Hadîs No: 8407] Câbir (r.a.) rivayet ediyor: Sizden din kardeşine faydalı olmaya gücü yeten, faydalı olsun. [74]
3557. [6:55, Hadîs No: 8409] Câbir'den (r.a.) rivayetle: Sizden, elbisesinin ucuyla da olsa, mü'min kardeşinin kusurunu örtebilen örtsün. [75]
3558. [6:55, Hadîs No: 8411] îbni Ömer (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Allah'ın adını vererek size sığınanı koruyun. Allah için sizden bir-şey isteyene verin. Sizi davet edenin dâvetine uyun. Size iyilik yapanın iyiliğine karşılık verin. Verecek birşey bulamazsanız karşılığını verdiğinize kanaat getirinceye kadar ona dua edin. [76]
3559. [6:55, Hadîs No: 8412] Hasan-ı Basrî'den rivayetle: Acele eden hatâ yapar. [77]
3560. [6:56, Hadîs No: 84151 Büreyde (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Bizim bir iş için tayin ettiğimiz ve karşılığında bir ücret belirlediğimiz kimsenin, bunun dışında aldığı birşey haksız kazançtır. [78]
3561- [6:56, Hadîs No: 8416] Adiyy bin Amire den (r.a.) rivayetle: Sizden bir iş için tayin ettiğimiz kimse, bizden bir iğne ve daha ufağını bizden saklarsa bu, haksız kazanç olur ve Kıyamet Gününde onu öder. [79]
3562. [6:57, Hadîs No: 8417] Berâ bin Azib (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, her namazdan sonra üç defa Allah'tan bağışlanma dileyerek şöyle duâ ederse, savaştan kaçmış bile olsa günahları affedilir. "Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan, hayat sahibi ve kâinatı ayakta tutan Allah'tan bağışlanma diliyorum ve Ona tevbe ediyorum." [80]
3563. [6:57, Hadîs No: 8419] Ubâde bin Sâmit'den (r.a.j rivayetle: Kim mü'min erkekler ve kadınlar için Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah onun için bütün mü'min erkek ve kadınlar sayısınca sevap yazar. [81]
3564 [6:57, Hadîs No: 8420]. Ebû'd-Derdâ (r.a.) rivayet ediyor: Kim İd, her gün mü'min erkekler ve kadınlar için yirmi yedi defa Allah'tan bağışlanma dilerse, duaları kabul edilen ve yeryüzü ahalisine kendilerinin yüzü suyu hürmetine rızık verilen kimselerden olur. [82]
3565. [6:59, Hadîs No: 8425] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Kim Allah'ın kitabından bir âyet dinlerse, kendisi için kat kat sevap yazılır. Kim ki, Allah'ın kitabından bir âyet okursa, bu, Kıyamet Günü onun için bir nur olur. [83]
3566. [6:62, Hadîs No: 8435] Ukbe bin Âmir (r.a.) rivayet ediyor: Kimin eliyle bir kimse Müslüman olursa, onun için Cennet vacip olur. [84]
3567. [6:63, Hadîs No: 8442] Ali'den (r.a.) rivayetle: Cenneti özleyen hayırlara koşar. Cehennemden korkan gayr-i meşru lezzetlerden kaçar. Ölümü bekleyene, lezzetler önemsiz gelir. Dünyaya so^ıık bakana musibetler hafif gelir. [85]
3568- [6:64, Hadîs No: 8443] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Kim çalıntı bir malı, çalıntı olduğunu bile bile satın alırsa, hırsızın ayıbına ve günahına ortak olur. [86]
3569. [6:67, Hadîs No 8452] İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Kim ki sabahleyin kalkarken düşüncesi günahlardan titizlikle sakınmak olduğu halde o gün bir günah işlerse, Allah bunu bağışlar. [87]
3570. [6:67, Hadîs No: 8453] İbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki sabahleyin kalkarken düşüncesi Allah'tan başka birşey olursa, onun Allah'ın hoşnutluk ve yakınlığından nasibi yoktur. Kim ki, sabahleyin kalkarken Müslümanların sıkıntılarını kalbinden hissetmezse onlardan değildir. [88]
3571. [6:67, Hadîs No: 8454] îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Kim ki, sabahleyin Allah rızâsı için anne ve babasına itaatkâr olarak güne başlarsa, ona Cennetten iki kapı açılır. Anne ve babadan biri varsa, bir kapı açılır. [89]
3572. [6:69, Hadîs No: 8458] İbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, malında veya bedeninde bir musibete uğrar da bunu gizler ve insanlara yakınmazsa onu affetmek Allah üzerine bir hak olur. [90]
Bu dünya imtihan meydanıdır. Cenab-ı Hak bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle kullarını imtihan eder. Kullardan istenen nimet ânında şükretmek, musibet ânında da sabretmektir. Hadiste tavsiye edilen husus mü'minin malı veya bedeni konusunda bir musibete uğradığında onu gizlemesi, olur olmaz kişilere anlatmaması, insanlara şikayet etmemesi, yakınmaması, dişini sıkması, sabretmesidir. Elbette mü'min malına bir felaket geldiğinde o felaketten kurtulmak için tedbir ve çarelere başvuracaktır. Haksızlığa uğradığında da hakkını alabilmek için gayret gösterecektir. Vücudunda bir hastalık veya sıkıntı başgösterdiğinde de doktora gidip çaresine baktıracaktır. Ama buna rağmen iyi olmamışsa, hiçbir kimseye dert yan-maksızın, şikayete girmeksizin sabır ve tevekkülle karşılayıp dayanmalıdır. Böyle davranırsa Allah'ın affına mazharolur. Bu güzel tavsiyeye uymadır ki mü'mini musibetlere karşı dirençli kılar, hayat mücadelesinde güç kazandırır. Allah'ın sevgili kulları binbir türlü musibet ve belâlara maruz kaldıkları halde bir an için olsun şikayete girmemiş, kimseye dert yanmamışlar, "Güzelden gelen güzeldir. Hayır Allah'ın murad ettiğidir" deyip sabır içinde şükretmişlerdir.
3573. [6:67, Hadîs No: 8453] Hz. Hüseyin'den (r.a.) rivayetle: Kim ki, bir musibete uğrar da bu musibetin üzerinden zaman geçmiş olsa bile onu her hatırladığında "Innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn [Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve yine Ona döneceğiz]" derse, Allah onun için musibete uğradığı günde kazandığı sevap gibi sevap yazar. [91]
3574- [6:71, Hadîs No: 8464] Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor: Kim aç bir Müslümana yemek yedirirse, Allah da ona Cennet meyvelerinden yedirir. [92]
3575. [6:71, Hadîs No: 8469] lbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor: Kim din kardeşinin mektubuna onun izni olmaksızın bakarsa Cehennem ateşine bakmış gibi olur. [93]
3576. [6:72, Hadîs No: 8470] Sehl bin Hüneyfden (r.a.) rivayetle: Kim ki, Allah yolunda cihad eden; çoluk çocuğunu geçindirmek uğrunda borçlanan veya kölelikten kurtarmak için efendisiyle anlaştığı parayı ödemeye çalışana yardım ederse, gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı Kıyamet Gününde Allah onu gölgesinde gölgelendirir.[94]
3577. [6:72, Hadîs No: 8471] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, yarım kelime ile de olsa bir mü'minin öldürülmesine yardım ederse, Allah'ın huzuruna alnında "Allah'ın rahmetinden ümidi kesilmiş" yazılı olarak varır. [95]
3578. [6:72, Hadîs No: 8472] İbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle: Kim bir zâlime yardım ederse, Allah o zâlimi ona musallat eder. [96]
3579- [6:72, Hadîs No: 8473] İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Kim zulmen yapılan bir düşmanlığa yardım ederse, bundan vaz geçinceye kadar Allah'ın gazabına hedef olmaya devam eder. [97]
3580- [6:72, Hadîs No: 8474] îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Kim ki, temsil ettiği bâtıl ile bir hakla ortadan kaldırmak için bir zâlime yardım ederse, Allah ve Resulünün koruyuculuğundan mahrum kalır. [98]
3581. [6:73, Hadîs No: 8476] Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Kim insanlara dayanarak izzet kazanmaya çalışırsa Allah onu zelil kılar.[99]
3582. [6:74, Hadîs No: 8480] Âişe'den (r.a.) rivayetle: Kim inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek i'tikaf yaparsa geçmiş günahları bağışlanır. [100]
3583. [6:75, Hadîs No: 8482] Ebû'd-Derdâ (r.a.) rivayet ediyor: Karne yumuşaklıktan nasibi verilmişse, hayırdan nasibi verilmiştir. Yumuşaklıktan nasipsiz bırakılan da hayırdan nasipsiz bırakılmıştır. [101]
3584. [6:76, Hadîs No: 8486} Ebû Abs'dan rivayetle: Kimin ayakları Allah yolunda tozlanırsa, Allah onu Cehennem ateşine haram kılar. [102]
3585. [6:77, Hadîs No: 8489] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken ona yardım etmezse Allah onu dünya ve âhirette zelil kılar. [103]
3586. [6:77, Hadîs No: 8490] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim ki, kendisine bilgisizce fetva verilirse, günahı fetva verenin boynunadır. Kim de kendisine danışan din kardeşine doğru bildiğinin dışında bir yol gösterirse, ona hıyanet etmiş olur. [104]
3587. [6:77, Hadîs No: 8491] Ali (r.a.) rivayet ediyor: Kim bilgisizce fetva verirse, göğün ve yerin melekleri ona lanet okur. [105]
3588. [6:78, Hadîs No: 8497] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim sattığı malı geri getiren müşterisinden kabul ederse, Allah da Kıyamet Gününde onun günahlarını affeder.[106]
3589. [6:80, Hadîs No: 8501] Talha (r.a.) rivayet ediyor:' İktisad edeni Allah zengin eder, israf edeni Allah fakir kılar, tevazu göstereni Allah yükseltir, zulmedeni Allah parçalar. [107]
3590. [6:81, Hadîs No: 8503] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim sürü bekleyen veya av yakalayan köpek dışında bir köpek beslerse, amelinden her gün belli bir miktar eksiltmiş olur. [108]
3591- [6:81, Hadîs No: 8504] lbnü'l-Mübârek rivayet ediyor: Kim bir mü'mini sevindirirse, Allah da Kıyamet Günü onu sevindirir.[109]
3592. [6:82, Hadîs No: 8508] İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Kim Allah'tan çokça bağışlanma dilerse, Allah onun için her üzüntüden bir kurtuluş, her sıkıntıdan bir çıkış kapısı verir ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. [110]
3593. [6:82, Hadîs No: 8509]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Kim Allah'ı çokça zikrederse, münafıklıktan kurtulmuş olur. [111]
3594- [6:83, Hadîs No: 8511] Vudeyn bin Ata'dan rivayetle: Kim kıbleye saygı gösterirse, Allah da ona değer verir. [112]
3595- [6:85, Hadîs No: 8519] Nübeyşe rivayet ediyor: Kim bir kabda yemek yer, sonra da onu iyice sıyırırsa o kab kendisi için Allah'tan bağışlanma diler. [113]
3596. [6:85, Hadîs No: 8520] İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Kim bir toplulukla hurma yerse, onların izni dışında ikişer ikişer yemesin. [114]
3597- [6:86, Hadîs No: 8522] Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor: Kim helal yer, Sünnet çerçevesinde amel eder ve insanlar da onun şerrinden emin olursa, Cennete girer. [115]
3598. [6:87, Hadîs No: 8525] Enes'den (r.a.) rivayetle: Haya örtüsünü atan kimsenin arkasından konuşmak gıybet değildir. [116]
3599. [6:88, Hadîs No: 8530] Ebû Saîd (r.a.) rivayet ediyor: idarecilerden biri size Allah'a isyan sayılan birşey yapmanızı emrederse ona itaat etmeyin. [117]
3600. [6:88, Hadîs No: 8531] İbni Amr'dan (r.a.) rivayetle: İyi işleri tavsiye eden kimsenin kendisi de iyi işler yapsın. [118]
3601. [6:89, Hadîs No: 8534] Ebû Reyhane (r.a.) rivayet ediyor: Kim kâfir olan dokuz atasını onlarla izzet ve şeref kazanmak düşüncesiyle sayarsa, Cehennemde onların onuncusu olur. [119]
3602. [6:89, Hadîs No: 8535] Âişe'den (r.a.) rivayetle: Kim bir ilmi Öğrenmek için yolculuğa çıkarsa, henüz adımını atmadan günahları bağışlanır. [120]
3603. [6:89, Hadîs No: 8536] Câbir (r.a.) rivayet ediyor: Soygun yapan bizden değildir. [121]
3604. [6:89, Hadîs No: 8537]
Ebü'l-Yüsr'den (r.a.) rivayetle: Kim ki, eli darda olana alacağı konusunda süre tanır veya alacağından vaz geçerse, Allah, gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde onu gölgesinde gölgelendirir. [122]
3605. [6:89, Hadîs No: 8538] İbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, eli darda olan borçlusuna, durumu düzelinceye kadar süre tanırsa, Allah da ona günahına tevbe edinceye kadar süre tanır. [123]
3606. [6:90, Hadîs No: 8539] Büreyde'den (r.a.) rivayetle: Eli darda olan borçlusuna belli bir güne kadar süre tanıyana o gün gelinceye kadar her güne karşılık bir sadaka sevabı; süre girdikten sonra tanıdığı her gün için de iki sadaka sevabı kadar sevap vardır. [124]
3607. [6:90, Hadîs No: 8541] Ukbe bin Âmir (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, Allah kendisine bir nimet verir de, bu nimetin devam etmesini dilerse, çokça "La havle ve lâ kuvvete illâ billah" desin. [125]
3608. [6:90, Hadîs No: 8542] Hüzeym bin Fâtik'den rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim Allah yolunda bir harcamada bulunursa, kendisi için bunun yedi yüz katı sevap yazılır. [126]
3609. [6:91, Hadîs No: 8546] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim helâl kazanç için yorgun ve bitkin olarak akşamlarsa günahları bağışlanmış olarak akşamlamış olur. [127]
3610. [6:92 Hadîs No 8551] Vâsile'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim ki, kusurlu bir malı kusurunu açıklamadan satarsa, sürekli Allah'ın gazabına maruz kalır. Melekler de devamlı olarak ona lanet ederler. [128]
3611. [6:93, Hadîs No: 8555] Umâme (r.a.) rivayet ediyor: Önce selâm veren Allah ve Resulüne daha yalandır. [129]
3612- [6:94, Hadîs No: 8558] İbni Abbas'den (r.a.) rivayetle: Kırsal kesimde yaşayan kaba olur, av peşinde koşan gafil olur. Hükümdarların kapısına gelen fitneye maruz kalır. [130]
Hadiste, kırsal kesimde yaşayan kimselerin kaba olacaklarına dikkat çekilir. Bu, izaha gerek duymayacak kadar açıktır. Hadiste dikkat çekilen ikinci husus avlanmaktır. Cenâb-ı Allah bütün hayvanları insanların emrine vermiş, istifadesine sunmuştur. Bu sebeple, gerek denizdeki balıkları, gerekse evcil olmayan kara hayvanlarını etlerinden, derilerinden ve diğer kısımlarından istifade etmek için avlamak caizdir. Bir ihtiyaca dayanmadan, keyfî olarak avlanmak her ne kadar caiz olsa da, İslâm âlimleri, lüzumsuz avlanmanın kalbe katılık verip şefkat duygusunu azaltacağından, böyle bir davranışı uygun görmezler. Nitekim yukarıdaki hadiste "av peşinde koşanın gafil olacağına" dikkat çekilmiştir. Gerçekten de avcılığı vaz geçemeyeceği bir meşgale haline getiren kimseler, çoğu zaman ciddiyetten uzak bir hâle bürünür, gaflete düşer, avını nasıl kovaladığını, onu nasıl vurduğunu anlatıp durur. O kadar ki, manevî âlemini ilgilendiren şeyleri düşünmeye vakit bile bulamaz. Bu ise büyük bir gaflet örneğidir. Hadiste dikkat çekilen üçüncü husus, hükümdarların kapışma gelenin fitneye maruz kalacağıdır. Çünkü zaruret olmadan hükümdar kapısına gelen kişi burada bâzı yanlış davranışlarla karşılaşabilecek, zulümlere şahit olabilecektir. Eğer bunlara ses çıkarmaz, idarecinin zulmüne alkış tutarsa, fitneye düşmüş olur.
3615. [6:98, Hadîs No: 8571] Kim ki, can boğaza gelmeden önce Allah'a tevbe ederse, Allah bunu kendisinden kabul eder. [131]
3616- [6:101, Hadîs No: 8585] îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Kim bir namazı terkederse, Allah'ın huzuruna Allah kendisine gazap etmiş olarak varır. [132]
3617. [0:102, Hadîs No: 8589] Ebû'l-Ca'd rivayet ediyor: Kim önemsemeyerek üç Cuma namazını kılmazsa, Allah kalbini mühürler. [133]
3618. [6:104, Hadîs No: 8593] Huzeyfe'den rivayetle: Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır. [134]
3619. [6:106, Hadîs No: 8596] Huzeyfe (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, bilgisi ve tecrübesi olmadığı halde tabiblik yapar da bir hastaya zarar verirse, o zarardan sorumludur. [135]
3620. [6:106, Hadîs No: 8598] îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle: Kim kendisini büyük görür ve böbürlenerek yürürse, Allah'ın huzuruna Allah kendisinden gazap etmiş olarak varır. [136]
3621. [6:107, Hadîs No: 8601] Îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Kim Allah rızası dışında bir gaye için bir ilmi öğrenirse Cehennemdeki yerine hazırlansın. [137]
İlim niçin öğrenilir? Belli makam ve mevkilere uiaşmak için mi? Gösteriş olsun diye mi? Büyüklenmek, kibirlenmek, kendini başkalarından üstün görüp gururlanmak için mi? Para, pul, mal, mülk kazanmak için mi? Yoksa vatana, millete, insanlığa hizmet için ve nihayet Allah rızası için mi? Allah rızası dışında ilim öğrenme her ne kadar insanı arzu ettiği hedetlere uiaştırsa, maksadını elde etmesine sebep olsa da bu maksatla ilim öğrenmenin Allah katında hiçbir değeri yoktur. Elbette insan öğrendiği ilimle belli makam ve mevkilere ulaşacak, maddeten ve manen istifadeler görecek, para pul kazanacak; hele hele vatana, millete, insanlığa hizmet için koşacaktır. Ama bütün bunları yaparken temelde Allah rızasını gözetecektir. Esas maksat Allah rızası olacaktır. Bu esas alınınca diğerleri zaten peşinden gelir. Gelmese de kişi Allah rızasına ereceği için âhirette büyük sevaplara erer.
İlim öğrenmede niçin Allah rızası gözetilmelidir? Allah, yaratıklar içerisinde sadece insana öğrenme kabiliyeti vermiştir. O halde insan bu kabiliyeti kendisine kim vermişse, öğrenilecek şeyleri kim yaratmışsa, elbetteki öğreneceklerini Onun rızasını kazanmak için öğrenecektir. Sonra ilim yoluyla varmak istediği hedefleri elinde tutan da Allah'tır. Her ne kadar rızası dışında öğrenmeye yeltense de Allah dilemedikçe maksatlarına ulaşamayacaktır. İlmi başka maksatlarla öğrenmek İlmin şanına da yaraşmaz. Böyle bir hareket kudsî maksatlarla öğrenilmesi gereken ilmi basit, değersiz metalar seviyesine düşürmek mânâsına gelir. Herşeyden önce ilme hakarettir. İlmi Allah için öğrenmenin şartı, ilmi Allah emrettiği için öğrenmektir ve onu Allah'ı daha iyi tanımaya, yâni marifetullaha vesile yapmaktır. Bu müsbet ilimler de dahil her ilim için geçerlidir. İlmi Allah için öğrenmenin şartı, onunla hem kendimize, hem topluma, hem de insanlığa yararlı hizmetler yapabilmek, insanlığın zararına kullanmamaktır. Gösterişten, şöhretten uzak kalmaktır. Allah'ın rızasına uygun olan da, ilmin şanına lâyık olan da budur.
3622. [6:108, Hadîs No: 8603] Aışe den (r.a.) rivayetle: Sünnete sarılan Cennete girer. [138]
3623- [6:109, Hadîs No: 8607] îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Kim abdestliyken abdest alırsa, kendisine on sevap yazılır. [139]
3624. [6:114, Hadîs No: 8620] Enes'den (r.a.) Rivâyetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kur'ân'ı ezberleyeni Allah, ölünceye kadar aklından faydalandırır; şuurunu elinden almaz. [140]
3625. [6:115, Hadîs No: 8625] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, Allah'a isyan sayılan bir metodla bir şeyi elde etmeye çalışan kişi umduğundan daha da uzaklaşır ve korktuğu şeyin başına gelmesine daha da yaklaşır. [141]
3626. [6:116, Hadîs No: 8628] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim hacca gider de kabrimi ziyaret ederse, beni hayatta iken ziyaret eden gibi olur. [142]
3627. [6:116, Hadîs No: 8630] İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Kim anne ve babası yerine hac yapar veya onların yerine bir borcunu öderse, Allah Kıyamet Günü onu anne ve babasını razı eden salih kimseler arasında hasreder. [143]
3628. [6:117, Hadîs No: 8634] Ebû Hilreyre'den (r.a.) rivayetle: Yanında Allah'a isyan sayılan bir iş yapılıp bunu çirkin gören kişi orada bulunmayan gibidir. Kim de orada bulunmadığı halde hoşnutluk gösterirse orada bulunmuş gibidir. [144]
3629. [6:118, Hadîs No: 8636] İbni Abbas (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Kim ki, ümmetime iletmek üzere kırk hadis ezberlerse, Kıyamet Günü ben onun şefaatçisi ve şahidi olurum. [145]
3630. [6:118, Hadîs No: 8639] Ebu'd-Derdâ'dan (r.a.) rivayetle: Kehf Sûresinin başından on âyet ezberleyen Deccal fitnesinden muhafaza edilir. [146]
3631 - [6:118, Hadîs No: 8640] Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Kim ki, Arefe Günü dilini, kulağım ve gözünü haramdan korursa, iki Arefe arasındaki küçük günahları bağışlanır. [147]
3632- [6:120, Hadîs No: 8644] İbni Mes'ud'dan (r.a.) rivayetle: Kim ki, yemin etmesi istenir de, o da bir Müslümanın malını zimmetine geçirmek için yalan yere yemini ederse, Allah'ın huzuruna, Allah kendisine gazap etmiş olarak vanr. [148]
3633. [6:121, Hadîs No: 8647] îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Bize silah çeken bizden değildir. [149]
3634. [6:123, Hadîs No: 8656] Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle: Oruçlu iken ölen Cennete girer. [150]
3635. [6:124, Hadîs No: 8661] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim hamama peştemalsız girerse, iki melek ona lanet eder. [151]
3636. [6:125, Hadîs No: 8663] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Kim bir doğru yola davet ederse, çağrısına uyanların sevabı kadar sevap kazanır. Onların sevabından da birşey eksilmez. Kim de bir sapıklığa davet ederse, çağrısına uyanların günahı kadar günah kazanır. Onların günahından da eksilmez. [152]
3637. [6:126, Hadîs No: 8666] Ümeyr bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor: Kim bir Müslümanı ismiyle değil de çirkin bir lakapla çağırırsa melekler ona lanet eder. [153]
3638. [6:126, Hadîs No: 8668] Enes'den (r.a.) rivayetle: Öfkesini yutandan Allah azabını çevirir. Dilini koruyanın da Allah kusurlarım örter. [154]
3639. [6:127, Hadîs No: 8671] Esma binti Zeyd (r.a.) rivayet ediyor: Kim bulunmadığı yerde din kardeşinin şerefim savunursa, Cehennem ateşinden korumak Allah üzerinde bir hak olur. [155]
3640. [6:128, Hadîs No: 8674] Enes'den (r.a.) rivayetle: Kim ki Allah'ı anar da Allah korkusundan dolayı gözleri dolar ve göz yaşları yere dökülürse, Allah Kıyamet günü ona azap vermez. [156]
3641. [6:128, Hadîs No: 8676] Ebû Derdâ (r.a.) rivayet ediyor; Kim ki, ayıplamak maksadıyla birisini onda olmayan bir kusurla anarsa Allah, söylediğini ispat edinceye kadar onu Cehennem ateşinde hapseder. [157]
3642. [6:129, Hadîs No: 8680] Enes'den (r.a.) rivayetle: Yanında ismim anılan kimse bana saîavat getirsin. Bana bir defa salavat getirene Allah on defa rahmet eder. [158]
3643. [6:130, Hadîs No: 8687] Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor: Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse, kalbiyle buğzetsin. Bu, îmanın en zayıf derecesidir. [159]
3644. [6:131, Hadîs No: 8688] Enes'den (r.a.) rivayetle: Beni rüyada gören gerçekte görmüştür. Çünkü şeytan benim suretime giremez. [160]
3645. [6:136, Hadîs No: 8699] Ebu'd-Derda (r.a.) rivayet ediyor: Kim din kardeşinin şerefini savunursa, bu, Cehennem ateşine karşı ona perde olur. [161]
3646. [6:136, Hadîs No: 8701] îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır: Uğursuzluk düşüncesinin kendisini ihtiyacı olan bir işi yapmaktan alıkoyan kimse Allah'a şirk koşmuştur. [162]
3647. [6:137, Hadîs No: 8704] Enes (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Allah İrime sâliha bir hanım ihsan etmişse, dininin yansını yerine getirmek için kendisine yardım etmiştir. Diğer yansı için de Allah'tan korksun. Hâkim'in MüstedreK'möen. Dinimiz aklı, dini, nefsi, nesli ve malı muhafazayı emreder. Bir yandan zinayı haram kılıp onu büyük günahlar arasında sayarken, diğer yandan evliliği mües-seseleştirip, neslin muhafazasını temin eder, fuhuş yolunu kapar. Şeytanın insanı Allah yolundan uzaklaştırmak için baş vurduğu en cazip vasıtalardan birisi şehvettir. Evlenen biri ise, fıtratındaki "şehvet" arzusunu meşru yoldan karşılar, dolayısıyla şeytanın tuzağına düşmemiş olur. Bunun içindir ki, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir hadislerinde evliliğin gözü haramdan daha çok koruyacağını, namusu en iyi şekilde muhafaza edeceğini bildirmiştir. [163] İşte yukarıdaki hadiste de sâliha bir kadınla evlenen birisinin "Dininin yansını koruduğuna" dikkat çekilmiştir.
3648. [6:139, Hadis No: 8714] Enes'den (r.a.) rivayetle: Kim bir mü'mini korkutursa, Allah Kıyamet Günü onun korkusunu emniyete çevirmez. Kim ki, bir mü'mini bir idareciye ispiyon ederse Allah, Kıyamet Günü onu zillet ve hakaret yerine oturtur. [164]
3649. [6:140, Hadîs No: 8715] îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Kim kabrimi ziyaret ederse, şefaatim ona vacip olur. [165]
3650. [6:141, Hadîs No: 8717] Ebû Bekir'den (r.a.) rivayetle: Kim Cuma Günü anne ve babasının veya onlardan birisinin kabrini ziyaret eder ve orada Yâsîn okursa günahları bağışlanır. [166]
3651 - [6:144, Hadîs No: 8726] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Ahlâkı kötü olan nefsine azap eder. Kaygısı çok olanın bedeni hasta olur. insanlarla sürtüşmeye girenin şerefi gider, kişiliği yok olur. [167]
3652. [6:144, Hadîs No: 8727] Sehl bin Huneyfden (r.a.) rivayetle: Samimî olarak Allah'tan şehidlik dileyen kimse yatağında da ölse Allah onu şehidlerin mertebesine ulaştırır. [168]
3653. [6:144, Hadîs No: 8728] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki üç defa Allah'tan Cenneti isterse, Cennet şöyle der: "Allah'ım onu Cennete koy." Kim de üç defa Cehennemden Allah'a sığınırsa, Cehennem şöyle der: "Allah'ım, onu Cehennemden koru." [169]
3654. [6:145, Hadîs No: 8730] Habeş-i ibni Cünade'den rivayetle: İhtiyacı olmadığı halde dilencilik yapan, ateş yiyor gibidir. [170]
3655. [6:146, Hadîs No: 8732] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, kendisinden ilmî bir mesele sorulurda söylemeyip gizlerse, Kıyamet günü Allah onu ateşten bir gem ile gemler. [171]
3656. [6:146, Hadîs No: 8734] İbni Abbas 'dan (r.a.) rivayetle: Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti, Ashabıma dil uzatanların üzerine olsun. [172]
3657. [6:147, Hadîs No: 8736] Ümmü Seleme (r.a.) rivayet ediyor: Ali'ye dil uzatan bana dil uzatmıştır. Bana dil uzatan da Allah'a dil uzatmıştır. [173]
3658. [6:149, Hadîs No: 8742] îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: İnsanların en güçlüsü olmak isteyen kimse Allah'a tevekkül etsin. [174]
3659. [6:150, Hadîs No: 8743] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Sıkıntı ve üzüntü ânında Allah'ın duasını kabul etmesini isteyen, genişlik zamanında çok duâ etsin. [175]
3660. [6:151, Hadîs No: 8745] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: imanın tadına ermek isteyen kimse, insanları sadece Allah rızâsı için sevsin. [176]
3661. [6:151, Hadîs No: 8747] Câbir (r.a.) rivayet ediyor: Cennet gençlerinin efendisini görmek isteyen kimse Hz. Hasan'a baksın. [177]
3662. [6:151, Hadîs No: 8748] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Hz. isa'nın tevazûsunu görmek isteyen kimse Ebû Zer'e baksın. [178]
3663. [6:152, Hadîs No: 8751] Ebû Musa (r.a.) rivayet ediyor: iyilikleri kendisini sevindiren, kötülükleri ise kendisini üzen kimse mumındır. [179]
3664. [6:157, Hadîs No: 8765] Kays bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle: Kim ki hakimiyetini Allah'a isyanla kuvvetlendirirse, Allah, Kıyamet Günü onu çaresizlik içinde bırakır. [180]
3665. [6:157, Hadîs No: 8767] Kaya bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor: içki içen kimse Kıyamet Günü susamış olarak mahşere gelir. [181]
3666. [6:159, Hadîs No: 8773] îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim ki Müslüman bir kişinin malını başkasına yedirmek veya birinin kanını heder etmek için bir şahitlikte bulunursa, Cehennem ateşini kendisine vacip kılar. [182]
3667. [6:160, Hadîs No: 8775] Ebâ Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Kim iman ederek ve sevabını Allah'tan bekleyerek Ramazan ayında oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. [183]
3668. [6:161, Hadîs No: 8777] Ebû Eyyub'den (r.a.) rivayetle: Kim ki, Ramazan ayını ve Şevval ayından altı günü oruçlu geçirirse bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur. [184]
3669. [6:161, Hadîs No: 8780] Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor: Kim Allah rızâsı için bir gün oruç tutarsa, Allah onu yetmiş sene Cehennem ateşinden uzaklaştırır. [185]
3670. [6:165, Hadîs No: 8794] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Sabah namazını kılan kimse akşama kadar Allah'ın koruması altındadır. [186]
3671. [6:165, Hadîs No: 8795] Osman (r.a.) rivayet ediyor: Yatsı namazını cemaatla kılan gecenin yarısını ibâdetle geçirmiş gibidir. Sabah namazını cemaatla kılan kimse bütün geceyi ibâdetle geçirmiş gibidir. [187]
3672. [6:166, Hadîs No: 8799] Enes'den (r.a.) rivayetle: Öğle namazından önce dört rekât sünneti kılan kimsenin o günkü küçük günahları bağışlanır. [188]
3673. [6:167, Hadîs No: 8804] Muhammed bin Münkedir rivayet ediyor: Akşamla yatsı arasında namaz kılan kimsenin bu namazı Allah'a çokça tevbe edenlerin namazıdır. [189]
3674. [6:168, Hadîs No: 8807] Enes'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim ki kuşluk namazını 12 rekat olarak kılarsa, Allah onun için Cennette altından bir köşk yapar. [190]
3675. [6:168, Hadîs No: 8808] Cabir (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki Allah ve meleklerinden başka kimsenin görmediği tenha bir yerde iki rekat namaz kılarsa, Allah onun için Cehennem ateşinden kurtuluş beratı yazar. [191]
3676. [6:169, Hadîs No: 8811] Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle: Kim sabah ve akşam bana on defa salavat getirirse, Kıyamet Günü şefaatim ona ulaşır. [192]
3677. [6:170, Hadîs No: 8812] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Kabrimin yanında bana salavat getirenin sesini işitirim. Uzakta bana salavat getirenin salavatı ise bana ulaştırılır. [193]
3678. [6:170, Hadîs Ng: 8813] Ali'den (r.a) rivayetle: Bana salavat getirene Allah bir kîrat sevap yazar. Kırat ise Uhud dağı kadardır. [194]
3679- [6:171, Hadîs No: 8818] îrbad (r.a.) rivayet ediyor: Bir farz namazı kılan kimsenin bir makbul dua hakkı vardır. Kur'ân'ı hatmeden kimsenin de bir makbul dua hakkı vardır. [195]
3680. [6:171, Hadîs No: 8819] Abdullah ibni Amr'dan (r.a.) rivayetle: Susan kurtulur. [196]
3681. [6:172, Hadîs No: 8820] Üsame bin Zeyd (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki kendisine bir iyilik yapılır da bu iyiliği yapana "Cezâkellâ-hü hayran=Allah seni hayırla mükâfatlandırsın" derse onu fazlasıyla övmüş olur. [197]
3682. [6:173, Hadîs No: 8824] Ebâ Sırma'dan (r.a.) rivayetle: Kim ki başkasına zarar vermeye çalışırsa Allah da onu zarara düşürür. Kim ki başkasına zorluk çıkarırsa Allah da onu zorluğa maruz bırakır. [198]
3683. [6:173, Hadîs No: 8825] Hasan bin Ali (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki gönül hoşluğuyla ve kestiği kurbanın sevabını Allah'tan umarak kurban keserse bu onun için Cehennem ateşine karşı perde olur. [199]
3864. Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim ki haksız yere birine bir kamçı vurursa, Kıyamet Gününde ona kısas uygulanır. [200]
3685. [6:174, Hadîs No: 8831] Adiy bin Hâtem (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki kendisine veya başkasına ait bir yetimi, başının çaresine bakacak yaşa gelinceye kadar bağrına basar, büyütürse kendisine Cennet vacip olur. [201]
3686. [6:174, Hadîs No: 8832] Abdullah bin Habib'den rivayetle: Rim ki bir malı hayır yollarında harcamakta cimrilik hisseder veya gece kalkıp ibadet etmeye üşenirse şunu [çokça] desin: "Sübhanel-lahi ve bihamdihî." [202]
3687. [6:174, Hadîs No: 8833] Muaz bin Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki bir evde darlık meydana getirir veya bir yolu keser, ya da bir mü'mine eziyet verirse onun yaptığı cihad cihad değildir. [203]
Bu hadis, cihad yapan bir kimsenin uyması gereken önemli birkısım hususlara dikkat çekmektedir. Cihad etmek demek Allah'ın dinini en güzel şekilde kullarına ulaştırmak, Onun sözünün en üstün olması için çaba göstermektir. Bu da herşeyden önce cihad yapan kişinin İlâhî emirleri hal ve hareketleriyle göstermesiyle olur. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarma kabilinden "Cihad ediyorum" düşüncesiyle zulümlere, haramlara, haksızlıklara girmenin hakla, hukukla, adaletle olduğu gibi cihadla da alâkası yoktur. Bu, insanın kendi kendisini aldatmasından başka birşey değildir. Hedefi meşru olanın vasıtası da meşru olmalıdır. Yukardaki hadis bize bu gerçekleri hatırlatıyor. Bir Müslümanın "Cihad ediyorum" düşüncesiyle evini sıkıntıya sokması, ev halkını huzursuz etmesi, bıktırması; cihada para toplamak düşüncesiyle eşkıyalık yapıp yol kesmesi, haksız yere başkalarının mallarına el koyması ve başkalarına eziyet etmesi; hak ve hukuklarını çiğnemesi, canlarına, mallarına zarar vermesi cihadla bağdaşmaz. Cihad yapan kimse Islâmın gösterdiği meşru ölçüler içerisinde hareket etmekle mükelleftir. Gerisi nefsin aldatmacasıdır.
3688. [6:175, Hadîs No: 8834] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Kim ki Kâbeyi yedi defa tavaf eder ve iki rekat namaz kılarsa bir köle azad etmiş gibi olur. [204]
3689. [6:175, Hadîs No: 8836] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki içtenlikle şehid olarak ölmeyi arzu ederse, şehid edilmese bile kendisine şehidlik sevabı verilir. [205]
3690. [6:175, Hadîs No: 8837] Sahbera'den (r.a) rivayetle: Kim ilim öğrenmeye çalışırsa bu onun geçmiş günahlarına keffaret olur. [206]
3691. [6:175, Hadîs No: 8838] Zeyyad bin Hars (r.a.) rivayet ediyor: İlim öğrenmeye çalışanın rızkına Allah kefil olmuştur. [207]
3692. [6:176, Hadîs No: 8839] Enes'den (r.a.) rivayetle: ilim öğrenmeye çalışan evine dönünceye kadar Allah yolundadır. [208]
3693. [6:177, Hadîs No: 8843] Sevban (r.a.) rivayet ediyor: Kim bir hastayı ziyaret ederse,. dönünceye kadar Cennet bahçesi içerisindedir. [209]
3694. [6:177, Hadîs No: 8846] Ali'den (r.a.) rivayetle: Kim bir gün ve bir gece Müslüman ev halkının geçimini sağlarsa, Allah günahlarım bağışlar. [210]
3695. [6:178, Hadîs No: 8847] Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki üç kız çocuğunu geçindirir, onları terbiye eder, evlendirir ve onlara iyilikte bulunursa ona Cennet vardır.[211]
3896. [6:178, Hadîs No: 8850] Ebû Berze'den (r.a.) rivayetle: Kim ki çocuğu ölmüş bir kadını teselli ederse Cennette ona bir aba giydirilir. [212]
3697. [6:179, Hadîs No: 8851] îbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki musibete uğramış birisini teselli ederse onun sevabı kadar sevap kazanır. [213]
3698. [6:182, Hadîs No: 8863] Muza bin Enes'den (r.a.) rivayetle: Kim bir ilmi öğretirse, o ilimle amel edenin sevabı kadar sevap kazanır. Amel edenin sevabından da birşey eksilmez. [214]
3699. [6:182, Hadîs No: 8864] Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki Allah'ın kitabından bir âyet veya ilimden bir mesele öğrenirse Allah Kıyamete kadar onun mükâfatını sürekli büyütür. [215]
3700. [6:182, Hadîs No: 8867] Sehl bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle: Ümmetimden yetmiş sene ömür verilen kişinin Allah, yoluna girmeye zaman ve firsat bulamama konusundaki mazeretini ortadan kaldırmıştır. [1]
3701. [6:183, Hadîs No: 8869] Muaz (r.a.) rivayet ediyor: Kim din kardeşini tevbe ettiği bir günahtan dolayı ayıplarsa, aynısını işlemedikçe ölmez. [2]
3702. [6:183, Hadîs No: 8870] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Kim ki sabah camiye gidip gelirse Allah her gidip geldikçe ona Cennette bir sofra hazırlar. [3]
3703. [6:183, Hadîs No: 8872] Ebû Said (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Dinini öğretmek uğrunda sabah veya akşam gidip gelen kimse Cennettedir. [4]
3704. [6:184, Hadîs No: 8873] Ebu'd-Derda'dan rivayetle: Kim bir ağaç diker de ondan bir insan veya yaratıklarından herhangi bir yaratık yerse bu mutlaka onun için sadaka olur. [5]
3705. [6:186, Hadîs No: 8881] Îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor; Bizi aldatan bizden değildir. Hile yapıp tuzak kuranlar Cehennemdedir. [6]
3706- [6:187, Hadîs No: 8890] Zeyd bin Halid'den (r.a.) rivayetle: Kim bir oruçluya iftar ettirirse veya cihada çıkan bir kimseyi donatırsa onun sevaba kadar sevap kazanır. [7]
3707- [6:187, Hadîs No: 8891] Ebû Musa (r.a.) rivayet ediyor: Allah'ın sözünün en yüksek olması için savaşandır Allah yolunda olan. [8]
3708- [6:188, Hadîs No: 8892] Amr binAbese'den (r.a.) rivayetle: Kim bir devenin iki sağımı arası kadar olsun Allah yolunda savaşırsa, Allah onun vücudunu Cehennem ateşine haram kılar. [9]
3709. [6:188, Hadîs No: 8893] îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:. Kim ki iki gözü görmeyene elinden tutup kırk adım kadar yol götürürse Cennet kendisi için vacip olur. [10]
Bu hadiste mü'minleri sakat, kötürüm, yardıma muhtaç kimselerin iyiliğine koşmaya, onların ellerinden tutmaya büyük bir teşvik vardır. Cenab-ı Hak şu geçici dünya hanında kullarını değişik şekillerde denemektedir. İmtihan gereği bazılarına bir kısım nimetler vermekte, bazılarını da bunlardan mahrum bırakmaktadır. Gözsüz, elsiz, ayaksız insanlar bu hallerine sabrettikleri takdirde âhirette büyük nimetlere gark olacaklardır. Bu arada bu organlara sahip olan kimselere de bir kısım sorumluluklar düşmektedir. Her nimetin şükrü kendi cinsinden olacağı için gözü olan bir taraftan gözsüzlere bakıp o nimete sahip olduğu için şükrederken diğer taraftan mümkün olduğunca gözsüzlere yardım edecektir. Bir an için insan kendini onların yerine koyduğunda Allah'a ne kadar şükretmesi gerektiğini anlayacak ve özürlü veya sakat bir kimseyle karşılaştığında da ona elinden gelen yardımı esirgemeyecektir. Allah böylesine samimiyetle, ihlasla iyiliğe koşanları hem dünyada, hem âhirette umulmadık mükafatlarla mükâfatlandıracaktır. Bunun âhiretteki mükâfatı da Cennettir. Bu hadisi okuyunca, "İki gözü görmeyeni elinden tutup kırk adım götürmekle insan Cennete gidiyorsa, biz bunun yüz mislini yaparız" diyenler çıkabilir. Hadiste herşeyden önce iyiliği Allah için yapma, yani ihlasla hareket etmeye dikkat çekilmiş, insanı hangi noktalara kadar göterebifeceği gösterilmiştir. Bilinmelidir ki böyle küçük gibi görülen bir hareketin, bile ihlasla yapıldığında insanı Cennete götürmesi imkânsız değildir. Burada mühim olan o iyiliğin kimin namına yapılmış olduğudur. Allah rızası için yapıldığına ve mükâfatı da Allah vereceğine ve Onun hazinesinde herşey bol olduğuna göre hayra, iyiliğe koşmaktan başka yol yoktur. Hadis-i şerife "Bu hareketi yapan herkes muhakkak Cennete gider" mantığıyla yaklaşmaktansa, "Böyle bir harekette Cennete girmek de söz konusudur. İyiliğin küçüğüne, büyüğüne bakılmadan hepsine koşulmalı, muhtaçların ellerinden tutulmalıdır. İki gözü görmeyen bir kimsenin elinden tutup kırk adım yürütmekte de Allah'ın rızasını yakalayıp Cennete gitmek vardır. Hangi iyi hareketin bizi Allah'ın rızasına götüreceğini bilemeyiz" diye düşünmelidir. Yoksa insan, "Tamam ben bir defa âmâ bir kişiyi yoldan geçirmiştim. Öyleyse Cenneti garantiledim" diyebilir.
3710- [6:189, Hadîs No: 8896] Ebû Said'den (r.a.) rivayetle: Kim ihlasla MLâ ilahe illallah" derse Cennete girer. [11]
3711. [6:189, Hadîs No: 8897] Cabir (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki "Sübhanellahi'1-Azîm ve bihamdihî=Büyük olan Allah'a hamd ederek Onu her türlü noksan sıfatlardan tehzih ederim" derse buna karşılık onun için Cennette bir hurma ağacı dikilir. [12]
3712. [6:190, Hadîs No: 8898] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Kim günde yüz defa "Sübhanellahi ve bihamdihî= Allah'a hamde-derek Onu her türlü noksan sıfatlardan tehzih ederim" derse, günahları deniz köpükleri kadar dahi olsa dökülür. [13]
3713- [6:190, Hadîs No: 8899] İbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor: Kur'ân hakkında bilgisizce konuşan Cehennemdeki yerine hazırlansın. [14]
3714- [6:190, Hadîs No: 8900] Cündep'den (r.a) rivayetle: Kur'ân hakkında şahsî görüşüne göre konuşan isabet de etse hata etmiştir. [15]
3715- [6:191, Hadîs No: 8901] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Kim inanarak ve sevabını Allah'tan umarak Ramazan ayının gecelerini ibadetle ihya ederse geçmiş fünahları affolunur. [16]
3716- [6:191, Hadîs No: 8902] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim ki inanarak ve sevabını Allah'tan umarak Kadir Gecesini ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır. [17]
3717- [6:192, Hadîs No: 8905] Abdullah el-Huzâî (r.a.) rivayet ediyor: Görsünler ve duysunlar diye bir iş için ayağa kalkan kimse oturruncaya kadar Allah'ın gazabı içerisindedir. [18]
3718. [6:192, Hadîs No: 8910] îbniAmr'dan (r.a.) rivayetle: Bir serçe kuşunu haksız yere öldüren kişiden Kıyamet Gününde Allah bunun hesabını sorar. [19]
3719. [6:193, Hadîs No: 8912] îbni Amr (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Bir zimmîyi veya can güvenliği verilmiş bir kâfiri öldüren kimse Cennetin kokusunu duyamaz. Oysa Cennetin kokusu kırk yıllık mesafeden duyulur. [20]
3720. [6:195, Hadîs No: 8918] Süveyd bin Mukarrin'den (r.a.) rivayetle: Üzerindeki bir zulmü def etmek uğrunda mücadele verirken öldürülen kişi şehiddir. [21]
3721- [6:196, Hadîs No: 8922] Büreyde (r.a.) rivayet ediyor: İnsanlardan çıkar sağlamak için Kur'ân-ı Kerîmi okuyan kimse Kıyamet Günü yüzünde etsiz ve kemikten ibaret bir yüzle gelir. [22]
3722. [6:197, Hadîs No: 8924] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Geceleyin yüz âyet okuyan kimsenin ismi gafillerin defterine yazılmaz. [23]
3723. [6:197, Hadîs No: 8925] Salsal rivayet ediyor: Bakara Sûresini okuyan kimseye Cennette bir taç giydirilir. [24]
3724. [6:197, Hadîs No: 8926] Ebû Ümame'den (r.a.) rivayetle: Her farz namazdan sonra Âyetü'l-Kürsî'yi okuyan kimsenin Cennete girmesi için ölümden başka bir engel yoktur, [25]
3725- [6:197, Hadîs No: 8927] Ibni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor: Geceleyin Bakara Sûresinin son iki âyetini okuyan kimseye bu yeter. [26]
3726. [6:198, Hadîs No: 8929] Ebû Said'den (r.a.) rivayetle: Cuma Günü Kehf Sûresini okuyan kimse için iki Cuma arası nurlandmlır. [27]
3727- [6:199, Hadîs No: 8933] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Kim her gece Yasin Sûresini okursa küçük günahları bağışlanır. [28]
3728. [6:200, Hadîs No: 8937] Hasan-ı Basrî'den (r.a.) rivayetle: Yâsîn Sûresini Allah rızasını gözeterek okuyan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır. Onu ölmek üzere olanlarınızın yanında okuyunuz. [29]
3729- [6:200, Hadîs No: 8938] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki geceleyin Duhan Sûresini okursa sabaha kadar yetmiş bin melek günahlarının bağışlanması için dua ederler. [30]
3731. [6:201, Hadîs No: 8943] Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor: Gece veya gündüz Haşir Sûresinin son âyetlerini okuyan kimse o gün veya o gece ölürse Cenneti hak etmiştir. [32]
3732. [6:201, Hadîs No: 8944] Übey'den (r.a.) rivayetle: Ihlâs Sûresini okuyan kimse Kur'ân'm üçte birisini okumuş gibi sevap kazanır. [33]
3733. [6:202, Hadîs No: 8950] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki, îhlâs Sûresini yüz defa okur da şu dört şeyden de sakınırsa, Allah onun elli senelik günahlarını bağışlar. Bunlar: Adam öldürme, haksız yere başkasının malını zimmetine geçirme, zina etme ve içki içme. [34]
3734- [6:203, Hadîs No: 8954] Âişe'den (r.a.) rivayetle: Kim ki, Cuma namazından sonra îhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini ye-dişer defa okursa, Allah onu bir sonraki Cumaya kadar kötülüklerden korur. [35]
3735. [6:204, Hadîs No: 8956] Ibni İmran rivayet ediyor: Kur'ân okuyan kimse bunun karşılığında Allah'tan birşey istesin. Şüphesiz ilerde Kur'ân okuyup karşılığında insanlardan birşeyler isteyen bir topluluk gelecektir. [36]
3736. [6:205, Hadîs No: 8959] Câbir'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır: Haccın rükün ve şartlarını tam olarak yerine getiren ve Müslümanların da elinden ve dilinden selâmette kaldığı kimsenin geçmiş günahları bağışlanır. [37]
3737. [6:205, Haiîs No: 8960] Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s,m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını gideren kimse hac ve umre yapmış gibi sevap kazanır. [38]
Bu ve buna benzer hadisler Müslümanları hayra teşvik etmektedir. Böyle anlarda ilk akla gelmesi gereken şey bu tip bir hayrın nafile hac ve umre sevabını kazandırmaya vesile olmasıdır. Bununla birlikte eğer bu ihtiyacı karşılama zekât gibi bir farzı yerine getirmek maksadıyla yapılıyorsa, ihlaslı olunduğu sürece hac ve umre sevabını kazanmak işten bile olmaz. Peki yapılan hayır nafile nevindense bu da hac ve umre sevabını kazandırabilir mi? Nafile bir ibadetin faam yerini tutmayacağı açıktır. Çünkü bir farz bin nafileden daha üstündür. Ama öyle zamanlar olur ki kişi farz bir ibadetin sevabını dahi kazanabilir. Tabiî bu genel değildir. "Herkes, her zaman bu sevaba ulaşabilir" mânâsında anlaşılmamalıdır. Ama böyle bir sevabı bir mü'min kardeşimizin ihtiyacını gidermekle yakalamak mümkündür. Meselâ kişi öylesine muztar, muhtaç duruma düşer ki, işte o anda Allah rızası için onun ihtiyacını karşılamak kişiye o sevabı kazandırabilir. Burada şart olan küçük olsun, büyük olsun iyiliği hiçbir karşılık beklemeksizin sırf Allah için yapabilmektir. Tekrar edelim: Böyle bir sevap idealdir, ufuktur. Yapılan hayrın Allah'ın rızasına uygun olup olmadığına ve bazı şartları taşımasına, tamamen Allah'ın ihsanına bağlıdır.
3738. [6:206, Hadîs No: 8962] Abdullah bin Habeşî'den (r.a.) rivayetle: Kim bir sidr ağacını keserse Allah da onun kafasını Cehennem ateşine tutar.[39]
Hadisin şerhlerinde harem bölgesindeki herhangi bir ağacı kesmenin cezasının bu olduğuna dikkat çekiliyor. Herşeyi değerli olan bu bölgede bilhassa hac mevsiminde bir kısım kısıtlama ve yasaklamaların getirildiğini biliyoruz. O esnada bir ağaç dalını koparmak dahi yasaktır. Harem, hacıların umre yapanların akınına uğrayan mukaddes bir diyardır. Kavurucu sıcaklarda oraları ziyaret edenlerin, gelip gidenlerin gölgesinde oturacakları, dinlenecekleri ağaçlara ne kadar ihtiyaç duyduklarını, duyacaklarını sıcakta meydanda kalan herkes hissedebilir. O halde bilhassa o bölgede bulunan ağaçları kesmek insanlara yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. Dünyada ağaçlan keserek başkalarının kafasını güneşin hararetine maruz bırakan kimseyi "Ceza amel cinsinden verilir" kaidesi gereğince Allah da onun kafasını Cehennem ateşine tutar. Bu hadisten normalde ağaç kesmenin ne kadar veballi bir hareket olduğunu çıkarmak da mümkündür. Gelen geçenlerin altında gölgelenip dinlenecekleri, meyvelerinden koparıp yiyecekleri, güzellik, yeşillik ve bereket kaynağı, rahmete vesile olan ağaçları bollaştırmak gerekirken onları katletmek, Fatih Sultan Mehmed'e, "Ormanlarımdan bir ağaç kesenin başını keserim" dedirttirecek kadar fecaattir. İhtiyaç ânında, usûlüne uygun kesmeye kimse birşey diyemez. Ama bir kesiliyorsa on yetiştirilmeli, dünyayı da Cennete döndürmeye çalışmalıdır. "Kıyamet kopmasına birgün kalsa, elinde bir ağaç varsa onu dik" diyen bir Peygambere inananlar kesmek için değil, dikmek için var olduklarının şuurunda olmalıdırlar. Kaldı ki kesmenin manevî vebaline karşılık dikmenin sayısız maddî ve manevî faydaları vardır.
3739. [6:206, Hadîs No: 89633 Kasım bin Abdurrahman rivayet ediyor: Kişi akrabalarla iyi ilişkisini keser veya haram bir işi yapmaya yemin ederse cezasını daha ölmeden görür. [40]
3740. [6:208, Hadîs No: 8973] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: îmkanı olduğu halde kurban kesmeyen kimse bizim namazgahımıza yaklaşmasın. [41]
Hali vaHti yerinde olup da kurban kesmemenin ne derece mes'ûliyetli olduğunu anlamak için kurbanın mâhiyetini iyi bilmek gerekir. Allah, Kur'ân'ında açık açık "Rabbin için namaz kıl, kurban kes" [42] buyurmaktadır. Hanefî mezhebine göre bu emir vacip, yani farza yakın kesinlikte bir emirdir. Kurban kesmemek, herşeyden önce Allah'ın emrini dinlememek demektir. Adı üstünde Allah'a kurbiyeti, yani manen yaklaşmayı sağlayan böyle bir ibadeti yapmayan insan manen Allah'tan uzaklaşacağının farkında mıdır acaba? Kurban kesmeyen kimse günierce, hatta aylarca et yüzü görmemiş birçok fakiri sevindirme gibi büyük bir mutluluktan ve bunun kazandıracağı hayırlı dua ve sevaptan da mahrum kalmaktadır. Aksine fakir fukaranın şimşeklerini üzerine çekmekte, yer yer de kem göz ve beddualarına hedef olmaktadır. Ayrıca sıratta burak olabilecek önemli bir araca binme fırsatını da kaçırmaktadır. İşte Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) böylesine mânâiı bir ibadeti yerine getirmeyen kimseleri şiddetle uyarmakta, "Namazgahımıza yaklaşmasın" îkazında bulunmaktadır. Böylece Müslümanların sosyal hayatına bu kadar ilgisiz, maddî sıkıntılar içerisinde kıvranan din kardeşlerinden bu kadar habersiz bir kimsenin onlar arasına katılmaya lâyık olmadığına işaret etmektedir. Mü'minlerin gönül gönüle verip Allah'a yöneldikleri mukaddes bir yuvadan uzaklaştıracak dehşetteki bir tehdit, bir îkaz herhalde azıcık îmanı olanları dahi harekete geçirecek büyüklükte bir îkaz olarak değerlendirilmelidir.
3741-[6:209, Hadîs No: 8975] Muaviye rivayet ediyor: Çocuğu olan kimse onunla çocuklaşsın. [43]
3742. [6:211, Hadîs No: 8981] Süleyman bin Surad'den rivayetle: Allah'a ve âhiret gününe inanan kimse bir Müslümanı kesinlikle korkutmasın. [44]
3743. [6:212, Hadîs No: 8986] Ebû Mûsâ (r.a.) rivayet ediyor: Şâhidlik yapmaya çağrıldığında bildiğini söylemeyen kimse yalancı şahitlik yapan kimse gibi olur. [45]
Kurân'in ana esasları dörttür: Tevhid, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve adalet. Dinimizde adaleti yerine getirmek hususunda hassasiyetle durulur. Meselâ bu âyetlerden birisi şu mealdedir: "Allah adaleti, iyilik yapmayı ve iyi kullukta bulunmayı, akrabaya ikramda bulunmayı emreder; fuhşiyatı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah düşünüp ibret almanız için size böyle Öğütler verir." [46] Gerçek adaletin temini için dikkat edilecek mühim esaslar vardır. İşte bu esaslardan birisi de şahitliktir. Yüce Allah birçok âyette kullarından şahitliği gizlememelerini ister. Meselâ bu âyetlerden birisi şu mealdedir: "Hakkı bâtılla karıştırmayın ve bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin." [47] Aynı sûrenin 282. âyetinde de şahitlerin şahitliğe çağrıldıklarında bundan kaçınmamaları ve hakikati saklamamaları istenir. 283. âyet-i kerimede ise şöyle buyurulur: "Şahitliği de sakın gizlemeyin. Kim şahitlikten kaçınır veya bildiği halde hakikati açıklamayıp gizlerse, kalbini büyük bir günahla kirletmiş olur." Peygamberimiz de izahını yaptığımız hadislerinde şahitlik yapmaya çağrıldığında bildiğini söylemeyen kimsenin yalancı şahitlik yapan kimse gibi olacağına dikkat çekmiştir. Çünkü yalancı şahitlik yapan kimse yalan söylemekle hakkın açığa çıkmamasına sebep olur. Şahitliği gizleyen kimse de hakkın açığa çıkmamasına sebep olduğundan aynı konumdadır.
3744. [6:213, Hadîs No: 8990] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Çok konuşanın hatâsı çok olur. Hatâsı çok olanın günahı çok olur. Günahı çok olana ise Cehennem daha lâyıktır.[48]
3745. [6:214, Hadîs No: 8993] Taberânfnin Evsafından. Enes (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Bile bile benim adıma yalan söyleyen Cehennemdeki yerine hazırlansın. [49]
3746. [6:217, Hadîs No: 8997] Ebû Hüreyre'den (r,a.) rivayetle: Gereğini yapmaya gücü yettiği halde Öfkesini yutan kimsenin kalbini Allah güven ve îmanla doldurur, [50]
3747- [6:217, Hadîs No: 8998] Ibni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Öfkesini tutanın Allah kusurunu Örter. [51]
3748. [6:217, Hadîs No: 9000] Bera binÂzib'den (r.a.) rivayetle: Ben kimin dostu isem Ali de onun dostudur. [52]
3749. [6:218, Hadîs No: 9004] îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Başkalarına karşı büyüklenmek için bir elbise giyene Allah Kıyamet günü ona benzer bir elbise giydirir, sonra da Cehennem ateşiyle tutuşturur. [53]
3750. [6:221, Hadis No: 9024 ] Ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Namazı kendisini hayâsızlık ve kötülüklerden alıkoymayan kimse bu namazla Allah'tan sadece uzaklığını arttırmış olur. [54]
3751 - [6:223, Hadîs No: 9024] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Oruçlu iken yalan sözü ve yalan söze göre hareket etmeyi terket-meyen kimsenin yemesini ve içmesini terketmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur. [55]
3752- [6:214, Hadîs No: 9027] Enes'den (r.a.) rivayetle: Allah'ın hükmüne rızâ göstermeyen ve takdirine îman etmeyen kimse kendisine Allah'tan başka bir ilâh arasın. [56]
3753. [6:226, Hadîs No: 9036] Cabir (r.a.) rivayet ediyor; Kim ne hal üzere Ölürse, Allah onu o hal üzere diriltir. [57]
Bu hadisin daha geniş bir rivayetinde ise şöyle buyuruiur: "Nasıl yaşarsanız öyle ölür, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz." Her gün hergün tekrarlanan iyi veya kötü davranışlar, atılan adımlar, soluklanan nefesler manevî dünyamızı şekillendirirler. Islâmî çerçevede yaşanılan her ömür dakikası lehimize şehadet edebilecek, aksine günah ve haramlarla geçirilen her ömür dakikası da aleyhimize şehadet edecek, biri sevindirecek, diğeri üzecek bir tabloyu karşımıza koymaktadır. Bunlar zamanla öylesine alışkanlık haline gelir, kökleşirler ki âdeta insan hayırda da, serde de otomatikleşir. Trenin rayda kolayca hareket etmesi gibi seçtiği yolda yürümeye başlar. Sonuçta da her iki insan yaşadığı hal üzere öleceklerdir. Resûlullah yukarda-ki hadisleriyle insanların yanlış zan ve kanaatlara sahip olmamalarını, iyi olan ve iyilik yapanın iyilik göreceğini, diken ekenin diken biçeceğini hatırlatmış, ona göre hareket etmemiz gerektiğine dikkat çekmişlerdir. Islama ters bir hayat yaşayan tövbe edip iyi yola girmediği sürece kabirde azaba hazırlanmalıdır. Allah yolunda zorlukları göğüsleyen farzları yapan da rahata erecektir. Bir zaman dinden diyanetten uzak ömür süren bir müteahhid can çekiştiriyor-muş. İmam gelmiş, keiime-i şehadeti tekrarlamasını istemiş, kendisi de önden tekrar!iyormuş. imam "Eşhedü enlâ ilahe illallah" dedikçe, müteahhid, 'Taş getir, tuğla getir" diye söylenmeye başlamış. "Ve eşhedü enne Muhammeden ab-dühû ve resûlüh" dediğinde de "Kireç getir, çimento getir" diyormuş. Hayatı öyle geçtiği için o anda din ve îman hatırına gelmemiş.
Bu menfî bir örnek. Imam-ı Muhammed ömrünü ilme vakfetmiş büyük bir insan. Imam-ı A'zâm'ın talebesi. Vefatından sonra rüyada görmüşler. "Nasıl vefat ettin?" diye sorduklarında, "ilimle uğraşıyordum. Nasıl can verdiğimin farkında bile olmadım. Bir de baktım ki kabirdeyim" diye cevap vermiş. Medresede ilim öğrenmekte olan bir talebe de vefat ettiğinde, Münker Nekir melekleri gelmiş, "Men Rabbüke?" diye sormuşlar. Öldüğünün farkında bile olmayan, kendisini medresede zanneden bu talebe, Arapça kurallara göre cevap vermiş: "'Men' mübtedâ.'Rabbüke' onun haberidir. Bu çok kolay bir soru. Daha zor olanı sorunuz." Melekleri güldürmüş ve rahmet-i llâhiyeyi de tebessüm ettirmiş.. Demek ki insan sürdüğü Islâmî hayat ölçüsünde kabirde güzel muamele görecektir. Bir hadiste ihramlıyken ölen kimsenin mahşer yerine telbiye getirerek geleceği bildirilir ki, bu da aynı mânâyı teyid eder. Bunlar gösteriyor ki, insan nasıl yaşarsa öyle ölecek, nasıl ölürse öyle dirilecektir. Mühim olan istikâmetten ayrılmamaktır.
3754. [6:233, Hadîs No: 9063] İbni Amr'dan (r.a.) rivayetle: Kim ki din kardeşine sevgi dolu bir gözle bakarsa, Allah onun günahlarım bağışlar. [58]
3755. [6:233, Hadîs No: 9064] îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor: Kim din kardeşine haksız yere onu korkutacak bir gözle bakarsa, Allah da Kıyamet Günü kendisini korkutur. [59]
3756. [6:237, Hadîs No: 9081] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Kim ki Allah onu iki çenesi ve iki bacağı arasmdakilerin şerrinden korumuşsa, Cennete girer.[60]
3757. [6:237, Hadîs No: 9083] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Kim ki dilinin, midesinin ve tenasül organının şerrinden korunmuşsa, Cennet ona vacip olmuştur. [61]
3758. [6:239, Hadîs No: 9092] Cerir'den (r.a.) rivayetle: Kim yerdekilere merhamet etmezse, göktekiler de ona merhamet etmez. [62]
3761. [6:241, Hadîs No: 9101] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Cennete giren nimet görür, sıkıntı çekmez. Elbisesi eskimez, gençliği zail olmaz. [65]
3762. [6:242, Hadîs No: 9104] îbni Mes'ud'dan (r.a.) nivâyetle: Allah kimin hayrını dilemişse onu dinde bilgi ve ince anlayış sahibi yapar. Ve doğru yolunu kendisine ilham eder. [66]
3763. [6:244, Hadîs No: 9113] Harise bin Nu'man (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Yoksula yardım etmek kişiyi kötü ölümden korur. [67]
3764. [6:245, Hadîs No: 9116] Enes'den (r.a.) rivayetle: İki aç vardır ki, doymaz: İlmi arayan, dünyayı arayan. [68]
3765. [6:246, Hadîs No: 918] İbni Abbas (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Garibin ölümü şehitliktir. [69]
3766- [6:246, Hadîs No: 9120] Âişe'den (r.a.) rivayetle: Ani ölüm mü'min için bir rahat, kâfir için hasret verici bir yakalanıştır. [70]
3767- [6:247, Hadîs No: 9126] (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Siz kadınların evinizde işlerinizi yaparken çektiğiniz sıkıntı, inşa-allah, Allah yolunda cihad edenlerin cihadına denk olur. [71]
3768. [6:252, Hadîs No: 9142]
Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Mü'min mü'minin aynasıdır, mü'min mü'minin kardeşidir. Kaybettiği bir şeyini onun için muhafaza eder. Arkasından onu savunur. [72]
3769. [6:252, Hadîs No: 9143] Musa fr.aj Peygamber Efendimizin (a.sm.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Mü'minler birbirleri için aksamı birbirlerine destek veren bir bina gibidir. [73]
3770. [6:252, Hadîs No: 9144] Fudale bin Übeyd'den (r.a.) rivayetle: Mü'min, insanların malları ve canları konusunda kendisinden emin oldukları kimsedir. Muhacir de hatâ ve günahlardan uzak duran kimsedir. [74]
3771. [6:253, Hadîs No: 9147] Câbir (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Mü'min, başkalarına ısınan ve kendisine de ısımlabilen kimsedir. Başkasına ısınamayan ve kendisine de ısımlamayan kimsede hayır yoktur, insanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası dokunandır. [75]
3772. [6:254, Hadîs No: 9150] Ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Mü'min her halükârda hayır üzeredir: O Allah'a hamd ederken ru-hu çekilir. [76]
3773. [6:255, Hadîs No: 9154] îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: İnsanların arasına karışıp da onların sıkıntılarına sabreden mü'min, insanlar arasına karışmayıp sıkıntılarına sabretmeyen mü'min-den daha üstündür. [77]
3774. [6:256, Hadîs No: 9156] Câbir'den (r.a.) rivayetle: Mü'min mü'minin kardeşidir. Hiçbir şekilde ona olan hayırhahlığı-nı elden bırakmaz. [78]
3777- [6:257, Hadîs No: 9161] îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Mü'min faydalılıktan ibarettir: Birlikte yürüdüğünde sana fayda verir. Kendisine danıştığında sana fayda verir. Ortaklık kurduğunda sana fayda verir. O herşeyiyle faydadan ibarettir. [81]
3778- [6:261, Hadîs No: 9171] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Ümmetimin bozulduğu bir zamanda benim sünnetime simsıkı sarılan kimseye bir şehid sevabı vardır. [82]
Bir hadisten öğrendiğimize göre, amellerin en hayırlısı çokça zahmet sarf edilerek elde edileni, zor şartlarda yapılanıdır. Meşakkat alâmet-i makbuliyettir. İşte peygamberlikten sonra en yüksek bir makama ulaşan şehid, ölümü hiçe sayıp cihad meydanına atıldığı, en zor şartlarda mücadele ettiği için bu makamı elde etmektedir. Din, îman duygularının unutulduğu, herkesin dünyaya daldığı, insanların bozulduğu, menfaat ve nefsanî duygulara uymaktan başka birşey düşünmediği bir atmosferde islâmı yaşama gayreti içerisinde olmak, en az cephede düşmanla çarpışırcasına zor şartlarda yaşamak demektir. Farzların terk edildiği, haramların çekinilmeden İşlendiği, değil dinin emirlerine uyanların, inananların dahi horlandığı, küçümsendiği" kınandığı, hatta cezalandırıldığı bir zamanda Sünnet-i Seniyyeye bağlılık, hem büyük bir cesaret, kahramanlık, hem de büyük bir fazilettir. O ölçüde de sevabı büyüktür. Bilhassa âhirzamanda Deccal'ın hükmettiği, dine baskıların, istibdatların uygulandığı dönemlerde Sünnete sarılmak büyük önem taşımaktadır. Böyle bir zamanda dini yaşamak elde kor tutmak, ateşte yürümek kadar zordur. Büyük bir sabır, sebat ve kararlılık ister ve fedâkârlık gerektirir. Kuvvetli bir îmanın neticesidir. Başka bir hadiste, ümmetin bozulduğu böyle bir zamanda Sünnet-i Seniyyeye sarılmanın yüz şehid sevabı kazandıracağı müjdesi de yer almaktadır. Korkmadan, çekinmeden, tavizlere kaçmadan farzları yapıp, haramlardan kaçınmak, Sünnete sim sıkı sarılmak, bu uğurda ithamları, hücumları, sıkıntıları, mahrumiyetleri göğüslemek ancak tahkikî ve sarsılmaz bir îmanla başarılabilir. Bunun içindir ki, hadiste zor şartlarda Sünnete sarılmanın sevabı nazara verilerek ümmet buna teşvik edilmiştir.
3779- [6:261, Hadîs No: 9172] îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle: Ümmetimin ihtilafi zamanında benim Sünnetime sim sıkı sarılan kimse avucunda ateş parçası tutan kimse gibidir. [83]
Allah ve Resulü şiddetle yasaklamalarına rağmen, nefislerine mağlûb olan Müslümanlar arasında zaman zaman ihtilâf rüzgarları esmiş, ihtilâfa şöyle veya böyle katılan herkesi o ölçüde savurmuş, darmadağın ve perişan etmiştir. Bu ihtilaflar zaman olmuş devletler, zaman olmuş kabileler, zaman olmuş toplumlar, zaman olmuş fertler boyutunda gerçekleşmiş, hepsi de derin yaralar almıştır. Sadece bu ateşe düşenler yanmamış, kıvılcımları etraflarına da sıçramıştır. Çünkü hak ölçüler ve akıl yerine hislerin ön plâna geçtiği böyle dönemlerde kırmalar, dökmeler, tahribatlar hükmeder. Maddî ve manevî yıkımlar boy gösterir. Kalbler kırılır, vicdanlar yaralanır, akıllar karışır. Böyle bir zamanda hakkı, hakikati, adaleti gözetmek, tarafsız kalıp hakkın yanında yer almak, kısacası Sünnet-i Seniyye ölçüleri içerisinde hareket etmek oldukça zordur. Öyle ki hadisin ifadesiyle elde ateş parçası tutmaya benzer.
Çünkü Sünnetteki ölçüler ihtilaflara karşıdır. Dedikodu, gıybet, karalama, çamur atma ve hücumların Sünnette yeri yoktur. Sünnet boğuşmayı; bu vesileyle gücü, kuvveti zayıflatmayı, Müslümanların birbirlerine düşmelerini reddeder. Sünnet-i Seniyye birliği, beraberliği, kardeşliği, sevgiyi, dostluğu, barışı emreder, ihtilaf çıkarmamayı, çıktığında önlemeyi, ara bulmayı, kaynaştırmayı, bir vücudun azaları gibi davranmayı ister. İhtilaf içerisinde yer almamayı, bundan şiddetle uzak kalmayı, bunun yerine hizmete koşmayı, kendini ibadete vermeyi emreder. Herkesin taraf olup birbirlerine hücum ettikleri bir anda bunların dışında kalıp Sünnete sarılmak oldukça zordur. Hadisin ifadesiyle, "avucunda ateş parçası tutmak gibidir." Fakat zorluğu nisbetinde de sevabı büyüktür.
3780. [6:262, Hadîs No: 9174] Cabir (r.a.) rivayet ediyor: Üç çeşit toplantının dışındaki toplantılarda konuşulanlar, başkalarına söylenmemesi gereken birer emanettir. Bu üç toplantı; 1) kan dökme, 2) zina ve namusa tecavüz, 3) haksız yere bir malı almanın konuşulduğu toplantıdır. [84]
3781. [6:262, Hadîs No: 9175] Fudale bin Ubeyd'den (r.a.) rivayetle: Mücahid Allah yolunda nefsiyle mücadele edendir. [85]
3782. [6:262, Hadîs No: 9176] Ibni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Karaborsacılık yapan lânetliktir. [86]
3783. [6:264, Hadîs No: 9186] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Medine îslâmın kubbesi, îman yurdu ve hicret diyarı ve helal ile haram hükümlerinin tespit edildiği yerdir. [87]
3784. [6:265, Hadîs No: 9189] Sehl bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor: Kışı kardeşleriyle kuvvetlidir. [88]
3785. [6:265, Hadîs No: 9190] Ibni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle: Kişi sevdiğiyle beraberdir. [89]
3786. [6:266, Hadîs No: 9193] îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor: Kadın avrettir. Dışarı çıktığında şeytan onu ve onunla başkalarını yoldan çıkarmak için fırsat kollar. [90]
3787- [6:267, Hadîs No: 9194] Cerir bin Abdullah el-Becelî'den (r.a.) rivayetle: Hastalık Allah'ın yeryüzündeki kamçısıdir. Allah onunla kullarını terbiye eder. [91]
Kamçı niçin vurulur? Bir hataya karşılık uyarmak için veya gayrete getirmek için değil mi? Hastalığa bu gözle baktığımızda aynı gerçeği görürüz. Mü'minin bir kıs'm hataları vardır, îkaz için verilir. Veya ibadetlerde, hayırlı işlerde gevşek davranır, bir kısım nimetlerin kıymetini bilmez, onlara sahip çıkma, hayra koşma ve ibadete yönelmesini sağlar. Evet, hastalık bir kamçıdır. Bazan kul azgınlık ve taşkınlık gösterir. Allah onunla kulunu kamçılar, "Bir daha bu hataları işleme, davranışlarına dikkat et! Kendine geli Asıl vazifene dön!" dercesine onu yataklara düşürür, hastahane hastane, doktor doktor dolaştırır. Kul aklını başına toplayıp günahlardan dönerse, o kamçı işe yaramış olur. Böylece Allah kulunu terbiye eder. Veya kul manen büyük makam ve mevkilere ulaştırılacaktır. Onun için buna hazırlanması gerekir. Sabır, şükür ve nimetlerin kadrini bilmesi ve bu konularda terakki etmesi gerekir. Bunun vasıtalarından biri de hastalıktır Çünkü hasta olan kul şikayete girmez de, onu Allah'tan bilip sabır içinde şükrederse manen terakki eder, büyük kazançlar elde eder. Sonraki hayatında daha çok hayra, îman ve Kur'ân hizmetine koşar. Dolayısıyla hastalık bir teşvik kamçısı olmuş olur. Bu da bir manevî terbiyedir.
Kamçı niçin vurulur? Bir hataya karşılık uyarmak için veya gayrete getirmek için değil mi? Hastalığa bu gözle baktığımızda aynı gerçeği görürüz. Mü'minin bir kıs'm hataları vardır, îkaz için verilir. Veya ibadetlerde, hayırlı işlerde gevşek davranır, bir kısım nimetlerin kıymetini bilmez, onlara sahip çıkma, hayra koşma ve ibadete yönelmesini sağlar. Evet, hastalık bir kamçıdır. Bazan kul azgınlık ve taşkınlık gösterir. Allah onunla kulunu kamçılar, "Bir daha bu hataları işleme, davranışlarına dikkat et! Kendine geli Asıl vazifene dön!" dercesine onu yataklara düşürür, hastahane hastane, doktor doktor dolaştırır. Kul aklını başına toplayıp günahlardan dönerse, o kamçı işe yaramış olur. Böylece Allah kulunu terbiye eder. Veya kul manen büyük makam ve mevkilere ulaştırılacaktır. Onun için buna hazırlanması gerekir. Sabır, şükür ve nimetlerin kadrini bilmesi ve bu konularda terakki etmesi gerekir. Bunun vasıtalarından biri de hastalıktır Çünkü hasta olan kul şikayete girmez de, onu Allah'tan bilip sabır içinde şükrederse manen terakki eder, büyük kazançlar elde eder. Sonraki hayatında daha çok hayra, îman ve Kur'ân hizmetine koşar. Dolayısıyla hastalık bir teşvik kamçısı olmuş olur. Bu da bir manevî terbiyedir.
3788- [6:267, Hadîs No: 9195] Esed bin Kürz (r.a.) rivayet ediyor: Hastanın günahları, ağacın yapraklarının döküldüğü gibi dökülür. [92]
3789. [6:267, Hadîs No: 9197] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: îlk defa kendisine sövülen mazlum haddi aşmadığı sürece sövüşmenin günahı ilk başlatanındır. [93]
3790- [6:268, Hadîs No: 9202] Ali (r.a.) rivayet ediyor: Kendisine danışılan kişi emin olmalıdır. Danışıldığında kendisi için yapacağını danışana da tavsiye etsin. [94]
3791. [6:270, Hadîs No: 9207] Ebû Hüreyre'den (r.a) rivayetle: Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kimsedir. Mü'min de canları ve malları konusunda insanların kendisinden emin olduğu kimsedir. [95]
3792. [6:270, Hadîs No: 9208] îbni Arar (r.a.) rivayet ediyor: Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kimsedir. Muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçandır. [96]
3793. [6:271, Hadîs No: 9211] Hubeyb bin Hiraş'dan (r.a.) rivayetle: Müslümanlar kardeştir. Takva hariç hiçbirinin diğerine üstünlüğü yoktur. [97]
3794- [6: 272; Hadîs No: 9213] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Müslümanlar sözleşme şartlarına bağlıdırlar. [98] :
3795. [6: 272, Hadîs No: 9216] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Karanlık gecelerde camilere gidenler var ya Allah'ın rahmetine dalanlar onlardır. [99]
3796. [6: 273, Hadîs No: 9218] îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Musibetler, yüzlerin karardığı Kıyamet Gününde sahibinin yüzünü ak eder. [100]
3797- [6: 274, Hadîs No: 9224] Îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: İyilikler Cennetin kapılarından bir kapıdır. Kötü ölümü önler. [101]
3798. [6:74, Hadîs No: 9225] Habeşî bin Cünade (r.a.) rivayet ediyor: Hakkı vermede gecikme bir çeşit zulümdür. [102]
3799. [6: 277, Hadîs No: 9241] Ümm-ü Seleme (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Mehdî benim neslimden, Fatıma'nın çocuklarından olacaktır. [103]
3800. [6: 278, Hadîs No: 9244] Ebû Said (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Mehdî bendendir. Alnı açık, kalkık burunludur. Daha önce zulüm ve haksızlıkla doldurulduğu gibi yeryüzünü hak ve adaletle doldurur. Yedi sene hükmedecektir. [104]
3801. [6: 279, Hadîs No: 9245] Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Mehdî neslimden bir şahıstır. Yüzü parlak yıldız gibidir. [105]
3802. [6: 280, Hadîs No: 9251] Nuaym bin Himar (r.a.) rivayet ediyor: Terazi, Rahman olan Allah'ın elindedir. Bazı milletleri yükseltir, bazılarını ise alçaltır. [106]
803. [6: 280, Hadîs No: 9252] Ebû Said'den (r.a.) rivayetle: Sizin şu ateşinizin harareti Cehennem ateşinin yetmişte bîridir. Cehennem ateşinin herbir parçasının harareti sizin ateşinizinki kadardır. [107]
3804. [6: 283, Hadîs No: 9263] îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor: Bizden birşey işitip de onu işittiği gibi başkalarına tebliğ edenin yüzünü Allah ak etsin. Nice kendisine tebliğ edilenler vardır ki ilk işitenden daha iyi kavrarlar. [108]
3805. [6: 287, Hadîs No: 9273] îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor: Hak bir sözü işitip sonra da onu din kardeşine ulaştırarak öğretmen ne güzel hediyedir. [109]
3807. [6: 288, Hadîs No: 9280] îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: İki nimet vardır ki, insanların çoğu onlar hakkında aldanıyorlar: Sıhhat ve boş vakit. [111]
3808. [6: 290, Hadîs No: 9291] Enes bin Mâlik'den (r.a.) rivayetle: Evlerinizi namaz kılmak ve Kur'ân okumakla nurlandırınız. [112]
3809. [6: 290, Hadîs No: 9293] Abdullah bin Ebî Evfa (r.a.) rivayet ediyor: Oruçlunun uykusu ibâdet, susması teşbih, ameli kat kat sevaplı, duası makbuldür, günahları ise bağışlanır. [113]
3810. [6: 292, Hadîs No: 9296] Sehl bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle: Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır. Münafığın ameli ise niyetinden hayırlıdır. Herkes kendi niyetine göre amel işler. Mü'min bir amel işlediğinde kalbinde bir nur uyanır. [114]
Bedende ruh, kemikte ilik ne ise, ibadette niyet de odur. Onun içindir ki yapılan ibadetlerde, her türlü hayırda niyet büyük bir önem taşır. Allah, sadece ve sadece kulun niyetine bakar. Rızası gözetilmişse az da olsa ona değer verir. Eğer başka maksatlarla yapılmışsa, insanlarca ne kadar değerli ve büyük görülürse görülsün, ona hiçbir kıymet vermez, aksine sahibini cezalandırır. Niyefn bu ehemmiyetinden dolayıdır ki, hadisin ifadesiyle mü'minin amelinden daha hayırlı gösterilmiştir. Mü'min niyeti amelini temiz bir niyete bina ettiği için, Cenab-ı Hak ezelî ilmiyle bakar, gelecek şeylerin nasıl olacaklarını bildiği için, o niyeti bilfiil ibadet etmiş gibi kabul eder. Münafık ise halis bir niyet taşımadığı, bozuk niyetle hareket ettiği için ameli iyi olsa da, niyeti bozuk olduğundan bir mükâfat alamaz. Çünkü Allah rızasını gözetmemektedir. Ya bir menfaat, ya da bir riya uğruna bu ameli işlemektedir. Onun için de ameli niyetinden daha iyi olmaktadır. İnsan kendi amelini hangi maksatla yaptığını bilse de, başkalarının niyetini bilemez. Allah ise yapılan hareketteki niyete bakar ve ona göre ya mükâfat veya ceza verir. Mü'mine verdiği sevap yanında taşıdığı o temiz niyet hürmetine yaptığı amelden dolayı da ayrıca kalbinde bir nur uyandırır, huzur ve sürür verir. Bu nur, huzur ve sürür Allah rızası için işlenen amele karşılık verilen peşin bir mükâfattır.
3811. [6: 298, Hadîs No: 9316] Ebû Saîd el-Ensârî (r.a.) rivayet ediyor: Pişmanlık tevbedir. Günahından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. [115]
Tevbeden maksat, işlenen günahı terk etmek, bir daha o günaha dönmemektir. Pişmanlıkta hem o günahı terk etme, hem de o günaha tekrar dönmeme niyeti vardır. Pişman olan kimse manen arındığı, temizlendiği için Allah işlediği günahlara bir sünger çekmektedir. Dolayısıyla da hiç günah işlememiş gibi ter temiz hale getirmektedir. Bu, Allah'ın ümmet-i Muhammed'e ihsan ettiği mühim bir bağıştır. Onun içindir ki, kulun işlediği günahlar sebebiyle kendini ümitsizliğe atmasına gerek yoktur. Pişmanlık duyup bir daha o günaha girmemeye azmetmesi yeterlidir.
3812. [6: 298, Hadîs No: 9318] Enes'den (r.a.) rivayetle: Zafer sabırla beraberdir. Kurtuluş sıkıntıyla beraberdir. Her güçlüğün yanında bir.de kolaylık vardır. [116]
3813. [6: 300, Hadîs No: 9324] îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Koğuculuk, sövme ve ırkçılık Cehennemdedir. Bunlar bir mü'mi-nin kalbinde yer almaz. [117]
Niyet âdetleri, hareketleri, söz ve davranışlar! ibadete dönüştüren, adetâ Ölü halleri canlandıran bir ruh, bir iksirdir. Güzel bir niyet ortaya çıkan güzel amelin adetâ uçları toprağın derinliklerine kadar uzanmış bir kötüdür. Mesnevî-i Nûrİ-ye'de denildiği gibi, "Niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır. Öyle ise necat; halas ihlas iledir. İşte bu hasiyete binâendir ki, az bir zamanda çok ameller husule geiir. Buna binâendir ki, az bir ömürde Cennet (bütün lezâiz ve mahasi-niyle [lezzet ve güzellikleriyle]) kazanılır. Ve niyet ile insan daimî bir şâkir oiur, şükür sevabını kazanır." [119] İnsan nasıl niyetiyle Cenneti kazanabilmektedir? Niyetindeki hâlislik, külliyet ve şümuüülük sebebiyle, Meselâ kul öyle bir küllî niyet ve hadsiz bir îtikad taşır ki, Cenab-ı Hak onun bu niyetine mükâfâten Cenneti ihsan eder. Namazında "Et-Tehıyyâtü lillâh" diyen bir mü'min sadece kendisinin değil, yerde ve gökte bulunan sayısız yaratığın kendi dilleriyle yapmış oldukları ibâdeti kendi hesabına Allah'a takdim eder. Allah da onun bu temiz ve geniş niyeti, samimî duygusu sebebiyle ibadetini az da olsa kabul eder. Bu tıpkı cüz'î bir hediyeyle bir sultanın huzuruna çıkıp orada başkalarından gelen değerli hediyeleri gören ve, "Ey sultanım! Bunların yanında benim hediyem bir hiçtir. Eğer gücüm yetseydi bunlar gibisini ben de size takdim ederdim. Ama bütün bu değerli hediyeleri bendenmiş gibi kabul eti Kendi namıma sana takdim ediyorum" [120] diyen bir fakir adamın, hediyesine değil, sözlerine değer verdiği gibi. Cenab-ı Hak, ihlas ve samimiyetle Kendisine yönelen bir kulunun ameli az dahi olsa kabul eder. Cennetini de bir ikram olarak ihsan eder. Nitekim bir hadiste şöyle buyuruimaktadır: "Amelinde ihlaslı ol. Az da olsa sana fayda verir." Yoksa insan ameliyle Cennete giremez. Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadislerinde bununla ilgili olarak "Hiçbiriniz ameliyle Cennete giremez. Allah'ın fazi ve ihsanı olmazsa..." buyurmuştur. Çünkü yaptığımız ibadetler daha dünyaya gelirken Cenab-ı Hakkın ihsan ettiği el, ayak, göz, kulak, akıl, fikir, sıhhat, îman gibi nimetlere karşılık yapılan bir şükrandan ibarettir. Daha aldığımız nimetlerin dahi şükrünü ödeyemezken, nerde kaldı ki Cenneti kazanabilelim. İşte Cenab-ı Hak taşıdığımız halis niyet sebebiyledir ki azımızı çok kabul etmekte, fazi ve lütfuyla Cenneti ihsan etmektedir.
3815- [6: 301, Hadîs No: 9328] Muâviye (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah (a.s.m.) kafa karıştırıcı acaip sözler söylemekten nehyetti. [121]
Sözler vardır, insanın ruhuna işler; hayra, güzelliğe yönlendirir. Sözler vardır, insanın iç dünyasını, düşünce âlemini alt üst eder. Şeytanî vesvese ve şüphelere sebep olan sözler bu cinstendir. Bazan kafa karıştırıcı bu sözler kişinin îmanına yönelik olabilir. Bu çok tehlikelidir. Eğer kişinin manevî potansiyeli yoksa îmanı tehlikeyle baş başa kalabilir, sarsılabilir. Eğer bu kafa karıştırıcı sözler şahsî, ailevî meselelerle ilgiliyse bunlar da kişinin şahsî ve ailevî huzurunu alt üst edecek; hayatının tadını kaçıracak özelliktedirler. Geçimsizliklere, sürtüşmelere, kavgalara sebep olabilir. Kafa karıştırıcı bu sözler ağır oldukları için anlaşılmayan cinsten de olabilirler. Oysa insanlara akıl ve anlayış seviyelerine göre konuşmak Peygamberliğin prensiplerindendir. Nitekim bir hadis-İ şerifte, "Biz peygamberler insanların akılları seviyesine göre konuşmakla görevlendirildik" buyuruimaktadır. Öyleyse mü'min ağzından çıkan sözün nereye gittiğine, nelere mal olduğuna dikkat etmelidir.
3816. [6: 302, Hadîs No: 9331] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Resûlullah, davet edilenin., davet sahibi din kardeşinden izin alma durumu dışında beraberinde arkadaş götürmesini nehyetti. [122]
3817- [6: 303, Hadîs No: 9334] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah altın ve gümüş kapta yemek ve içmekten nehyetti. [123]
3818. [6: 303, Hadîs No: 9337] tbni Abbas'den (r.a.) rivayetle: Hz. Peygamber döğüştürmek için hayvanları kızıştırmaktan nehyetti. [124]
3819. [6: 311, Hadîs No: 9376] îmran bin Husayn (r.a.) rivayet ediyor: Hz. Peygamber altın yüzük takınmaktan men etti. [125]
3820. [6: 312, Hadîs No: 9378] Selman'dan (r.a.) rivayetle: Hz. Peygamber misafir için aşırı külfete girmekten men etti. [126]
3821. [6: 320, Hadîs No: 9413] Muaviye bin Hadîc rivayet ediyor: Hz. Peygamber, soğUyuncaya kadar sıcak yemek yemekten nehyetti. [127]
Islâmiyetten önce, Câhiliyye devrinde, belli bir vakit için, meselâ bir aylığına, bir seneliğine şart koşularak yapılan bir nikâh şekli vardı. Buna "mut'a nikâhı," yani geçici nikâh deniliyordu. Peygamberimiz böyle geçici bir zaman için yapılan nikâhı yasakladı. İşte bu hadis bunu ifâde etmektedir. Mut'a nikâhının yasak kılınmasıyla ilgili bir başka hadis de şu mealdedir: "İyi biliniz ki, Allah geçici nikâhla kadınlardan faydalanmayı Kıyamet Gününe kadar haram kılmıştır...." [129]
3823. [6: 332, Hadîs No: 9478] Ali (r.a.) rivayet ediyor: Birisini malını satmaya zorlayarak ondan birşey satın almaktan, aldatıa satıştan ve meyveyi ağacında olgunlaşmadan satmaktan nehyetti. [130]
3824. [6: 336, Hadîs No: 9496] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Hz. Peygamber savaşta kadın ve çocuk öldürmekten nehyetti. [131]
3825. [6: 337, Hadîs No: 9502] İbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Hz. Peygamber, eziyet vermeleri durumu dışında herhangi bir canlıyı öldürmekten nehyetti. [132]
3826. [6: 344, Hadîs No: 9530] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Hz, Peygamber kişinin meyveli bir ağacın altında ve akar su kenarında büyük abdest yapmasını nehyetti. [133]
3827. [6: 354, Hadîs No: 9591] Sa'd rivayet ediyor: Güçsüzleriniz olmasa siz yardıma mazhar olabilir ve rızıklanabilir miydiniz? [134]
3828. [6: 354, Hadîs No: 9592] Enes'den (r.a.) rivayetle: Suda yürüyüp de ayakları ıslanmayan var mı? Dünyaperest de böyledir; günahlardan uzak kalamaz. [135]
3829. [6: 357, Hadîs No: 9501] ismet bin Mâlik rivayet ediyor: Hediye, kulağı, kalbi ve gözü çeler. [136]
Bu hadis-i şerif hediyenin önemli bir fonksiyonuna dikkat çekmektedir. Gerçekten de hediye müsbette de, menfide de büyük etkiler meydana getirmektedir. Bir hadis-i şeriflerinde sevgili Peygamber Efendimiz (a.s.m.), "Hediyeleşin ki birbirinizi daha çok sevesiniz" buyurmuşlardır. İnsan yaratılışı gereği İyilik gördüğü kimselere karşı bir hürmet ve sevgi duyar. Kulak onun aleyhindeki şeyleri duymak istemez, duysa müdafaaya kalkar; göz kusurlarını görmez, görse hoş görür. Kalb de ona karşı sevgiyle dolar, düşmanlığı içinden atar. Hediye sevgi, kardeşlik ve dostluk bağlarını kuvvetlendirir. Kişileri birbirine bağlar. Bu derece önemi hâiz olan hediyeleşmeye Sahabîlerin dünyasında ap ayrı bir değer verildiğini görüyoruz. Bir savaş esnasında açlıktan yüzleri sararan Müslümanları gören münafıkların sevince girdiğini gören Allah Resulü, "Vallahi, daha gün batmadan Allah bize rızık gönderecektir buyurmuşlardı. Bunu duyan Hz. Osman eşyalarıyla birlikte on iki deve yükü deve aidi ve bunların dokuzunu Resûluliaha hediye olarak gönderdi. Bunun üzerine mü'mînlerin yüzü güldü, münafıkların ise renkleri kaçtı. Resûlullah, peş peşe dua yağdırıyordu Hz. Osman'a. Hem de kimseye yapmadığı şekilde: "Allah'ım! Osman'ın malını bereketlendir! Ona istediğini ver!" [137] diye.
3830. [6: 359, Hadîs No: 9605] Müstevrid'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Vallahi âhirete nisbetle dünya, birinizin parmağını denize daldırması gibidir. Baksın bakalım, parmağıyla ne kadar su alabiliyor? [138]
3831. [6: 359, Hadîs No: 9606] Sehl bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor: Allah'a yemin ederim ki, senin vasıtanla bir tek kişinin hidâyete ermesi senin için kırmızı develerden daha hayırlıdır. [139]
3832. [6: 360, Hadîs No: 9610] Seuban'dan (r.a.) rivayetle: Misafirinle beraber yemek ye. Çünkü misafir tek basma yemek yemekten utanır. [140]
3833. [6: 360, Hadîs No: 9612] Câbir (r.a.) rivayet ediyor: Hangi hastalık cimrilikten daha büyük olabilir ki? [141]
3834. [6: 361, Hadîs No: 9615] Âişe'den (r.a.) rivayetle: Kendisine öfkeli davranıldığı halde yumuşaklık gösteren için Allah'ın sevgisi vacip olur. [142]
3835. [6: 362, Hadîs No: 9619] îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Alimlerin mürekkebi şehidlerin kanı ile tartılmış ve ağır gelmiştir. [143]
3836. [6: 368, Hadîs No: 9648] Muaviye bin Hayde'den rivayetle: İnsanları güldürmek için yalan konuşan kimseye yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun. [144]
3837. [6: 369, Hadîs No: 9653] Abdullah bin Mugaffel (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Raiyeti sebebiyle idareciye yazık oldu. Raiyetinin hayır ve iyiliğini dileyerek onları gözeten idareci hariç. [145]
3838. [6: 369, Hadîs No: 9654] Enes'den (r.a.) rivayetle: İlmini kötüye kullanan âlimden dolayı ümmetime yazık oldu. [146]
3839. [6: 370, Hadîs No: 9655] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Müslümana zulmedip de hakkım gasbedene yazıklar olsun. [147]
3840. [6: 370, Hadîs No: 9656] Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle: Bilmeyene yazıklar olsun. Bildiği halde uygulamayana da yazıklar olsun. [148]
3841- [6: 371, Hadîs No: 9661] Ebû Derdâ (r.a.) rivayet ediyor: Baba, Cennetin orta kapısıdır. [149]
Resûlullahın, "Cennet anaların ayağı altındadır" hadisleri gibi yukardaki hadis de babanın hayatımızdaki önemli yerine işaret etmektedir. Cennetin orta kapısından girmek isteyen babasının gönlünü almalıdır. Evin temelidir baba. Ailenin ağır yükünü omuzlayan baba çocukları için çok sıkıntılar çeker. Çilelere katlanır. Onların huzuru ve gelecekleri için didinir. Gece gündüz demeden oraya buraya koşar, çalışır, çabalar, yorulur; "Ben sıkıntıya katlanmışım, yeter ki çocuklarım rahat etsin önemli değil" der. Bu fedakâr babanın Allah katında değeri öylesine büyüktür ki, Peygamber Efendimiz bir hadislerinde "Allah'ın rızası ana-babanın rızasına, Allah'ın gazabı da ana-babanın gazabına bağlıdır buyurmuşlardır. Öyleyse bir baba Cennetin orta kapısı olmaya herkesten çok lâyıktır.
3843. [6:373, Hadîs No: 9669] Rafi.' bin Hadîc (r.a.) rivayet ediyor: Müslümanlar arasında sevgi ve dostluk atadan evlâda miras kalır. [151]
Müslümanlık demek dostluk, kardeşlik, barış demektir. Müslüman candan insandır. O bütün mahlûkâta karşı yakınlık, dostluk ve sevgi duyar. Çünkü herşey Allah'ın yaratığı, Onun memuru, Onun eseri ve Onun sanatıdır. 'Yaratılanı hoş gördük Yaratandan ötürü" mısraında dile getirildiği gibi hoş görme sadece bağışlama demek değildir. Aynı zamanda herşey Allah'a ait olduğu için Onun adına Onun yaratıklarını da hoş görmek, güzel görmek, Onun adına sevmek demektir. Bunun içindir ki, mü'min sever; insanları sever; bitkileri sever, hayvanları sever, diğer yaratıkları sever. Sevgi, kardeşlik, dostluk meyveleri veren îman ağacını kalbinde yeşerten mü'minin dünyasında kine, düşmanlığa yer yoktur. îmanın gereği olan bu güzel huylar Islâmı yaşamayı gaye'edinen mü'minin ruhuna işler adetâ. Bu duygularla haşir neşir olan çoluk çocuğu, ailesi aynı duyguları paylaşarak yaşar. Adetâ kökleşmiş, yerleşmiş bir âdet haline gelen bu güzel huylar güzel bir miras olarak nesilden nesile aktarılır. Dinine bağlı bir babanın evladına verebileceği en güzel miras güzel ahlâk olduğuna göre, eibetteki dostluk, sevgi ve kardeşlik duygularını evladının kalbine nakşedecektir.
3844. [6:373, Hadîs No: 9670] Vâsile'den (r.a.) rivayetle: Takvâlı, şüphenin sınırında durup içine girmeyendir. [152]
3845. [6:375, Hadîs No: 9678] Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor: Abdest, geçmiş küçük günahları affettirir, namazın sevabı ise fazladan kalır.[153]
3846. [6:379, Hadîs No: 9693] îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Çoluk çocuğunu zengin bıraktığı halde Rabbinin huzuruna günahlarla varan kimseye yazıklar olsun. [154]
3847. [6:380, Hadîs No: 9696] Ebû Zer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Allah'ın rızâsı gözetilmeden sevap kazanılmaz. Niyetsiz hiçbir amel olmaz. [155]
3848. [6:381, Hadis No: 9704] Enes'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Güvenilirliği olmayanın kâmil imânı yoktur, ahdine sadakati olmayanın dine bağlılığı yoktur. [156]
3849. [6:381, Hadîs No: 9705] İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Güvenilirliği olmayanın kâmil îmanı yoktur. Temizliği olmayanın namazı yoktur. Namazı olmayanın dine bağlılığı yoktur. Dinde namazın yeri bedende başın yeri gibidir. [157]
3850. [6:382, Hadîs No: 9709] Yesar bin Übeyd'den (r.a.) rivayetle: Dinî emirler ve yasaklara dikkat edildikten sonra zenginliğin bir zararı yoktur. Takva sahibi olanlar için sağlık zenginlikten daha hayırlıdır. Gönül ferahlığı nimettendir. [158]
3851. [6:385, Hadîs No: 9721] Câbir (r.a.) rivayet ediyor: Sol elle yemek yemeyin. Çünkü şeytan sol elle yer. [159]
3852. [6:386, Hadîs No: 9725] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Birbirinize kin beslemeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz, dünyalık için birbirinizle yanşa girmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. [160]
3853. [6:387, Hadîs No: 9729] Ebû Hüreyre (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.a.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Cenaze ses ve ateşle uğurlanmaz, bunlarla önünde yürünmez. [161]
3855. [6: 389, Hadîs No: 9740] Hüveyris bin Amr rivayet ediyor: Din kardeşine üstün gelme yarışma girme, ona kötülük yapma ve muhalefet olsun diye fikrine karşı çıkma. [163]
3856. [C: 392, Hadîs No: 9756] Ukbe bin Âmir'den (r.a.) rivayetle: Borç altına girerek kendi kendinizi korku içine sokmayınız. [164]
3857. [6: 393, Hadîs No: 9763] ibniAbbas (r.aj rivayet ediyor: Cüzzamlılara uzun uzadıya bakmayınız. [165]
3858. [6: 394, Hadîs No: 9767] Ebû Bekrete'den (r.a.) rivayetle: Benden sonra küfre dönüp de birbirinizin boynunu vunnayınız. [166]
3859. [6: 396, Hadîs No: 9674] Âmir bin Rebîa rivayet ediyor: Müslümanı korkutmayınız. Çünkü Müslümanı korkutmak büyük bir zulümdür. [167]
Ömer'den (r.a.) rivayetle: Ümmetimden bir grup Allah'ın emri üzerinde dosdoğru yürümeye devam edecek ve muhalefet edenler onlara zarar veremeyecektir. [168]
3861. [6: 398, Hadîs No: 9781] Ibni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Kadın, yanında mahremi olmadan yolculuk yapmasın. Erkek, yanında mahremi bulunmayan bir kadının yanma girmesin. [169]
Peygamberimiz bu hadislerinde kadınların yanlarında mahremi olmadan yolculuk yapmamasını istemektedir. Hanefîter, bu ve buna benzer hadisleri delil göstererek bir kadının yanında mahremi olmadan üç günlük, yani 18 saatlik mesafeye yolculuğa çıkmasının caiz olmadığını söylerler. Şâfiîler ve Mâlikîlere göre yol emniyeti veya güvenilir kadınlar bulunduğunda, kadın hac ve umreye yanında mahremi olmadan gidebilir. Âlimlerin çoğunluğuna göre sefer, mesafe olarak hesap edilmiştir. Buna göre sefer mesafesi 90 kilometrelik yoldur. Bir kadın, yanında mahremi olmadan 90 kilometrelik yola çıkamaz. Bâzı âlimler, bu hükmün sebebinin emniyet olduğunu, bu emniyet temin edildiğinde kadının mahremsiz olarak yolculuğa çıkabileceğini söylemektedirler. Bâzı âlimler ise hadiste ifâde edilen yasağın genç ve erkeklerin ilgisini çeken kadınlar için olduğunu söylerler. Kendilerine arzu duyulmayacak kadar yaşlı olan kadınların mahremsiz olarak yolculuğa çıkabileceklerini söylemektedirler. Aslında, günümüzde inancını büyük ölçüde yaşayan pekçok kadın ve kız, Türkiye içerisinde yalnız yolculuk yapmaktadır. Ve bu, bir zaruret halini almıştır. Çünkü birçok aile kadını, mahremi olan bir erkekle gönderebilecek maddî imkâna sahip değildir. Yine Türkiye'nin her yerinde üniversitelerde okuyan kız talebeler vardır. Bunlar senede iki veya üç defa memleketlerine gidip gelmektedirler. Bu kızların her zaman mahremieriyle birlikte gidip gelmelerinin dar gelirli olan ailelere bir yük getireceği ise açıktır. Ayrıca bunların yanında gidilmesi birkaç gün alır. Herkes bu vakti bulamaz. Mademki, yol emniyeti olduğunda kadınların mahremsiz olarak yolculuk yapabileceklerini söyleyen; sefer mesâfesini on sekiz saat alan âlimler vardır. Öyle ise günümüz şartlarını nazara alarak, zarurî durumlarda bu görüşlere istinaden kadının şehirlerarası otobüslerde yolculuk yapabileceklerini söyleyebiliriz.
3862. [6: 398, Hadîs No: 9784] Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle: Müslüman idarecilerinize sövmeyiniz. Islah olmaları için Allah'a duâ ediniz. Onların ıslah olmaları sizin de yararımzadır. [170]
3863. [6: 409, Hadîs No: 9819] İyas bin Abdullah rivayet ediyor: Allah'ın kulları olan kadınları dövmeyiniz. [171]
Peygamberimiz bu hadislerinde bir benzetme yapmaktadır. İlim, lâyık olana, o ilmin değerini bilene öğretilir. Peygamberimiz, yukarıdaki lâyık olmayanlara ilim öğretmeyi, domuzların ağzına inci atmaya benzetmektedir. Domuzların ağzına inci atmanın ise ne derece zararlı olduğu açıktır. Bediüzzaman da "Aslana ot, ata et atmayın" diyerek herkese ilimden lâyık olduğu ve ihtiyacı olan şeyi öğretmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Mektûbatia da konu ile ilgili olarak şöyle der: "Nihayet derecede alçaklığa düşmüş bir vicdan ki, bilerek dinini dünyaya satar ve bilerek hakikat elmaslarını pis, muzır şişe parçalarına mübadele eder [değiştirir] derecede münafıklığa girmiş insan suretindeki yılanlara hakikati söylemek; hakikata karşı bir hürmetsizliktir. 'İneklerin boynuna incileri asmak gibidir' darb-ı meseli gibi oluyor." [173]
3865. [6: 411, Hadîs No: 9828] Vasile (r.a.) rivayet ediyor: Din kardeşinin musibetine gülme. Yoksa Allah ona merhamet e-der ve senin başına verir. [174]
3866. [6: 412, Hadîs No: 9829] Enes'den (r.a.) rivayetle: Duâ etmekte acizlik göstermeyin. Şüphesiz duâ eden hiç kimse helak olmayacaktır. [175]
3868. [6: 414, Hadîs No: 9837] Ebû Derdâ'dan (r.a.) rivayetle: Öfkelenme. Öfkelenmezsen sana Cennet vardır. [177]
3869. [6: 416, Hadîs No: 9844] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Rüya bir âlimden veya hayırhahtan başkasına anlatılmaz. [178]
Genel olarak her insan günde bir veya birkaç defa rüya görür. Bu rüyalar sevindirici olduğu gibi, üzücü de olabilir. Hemen herkes rüyasını başkalarına anlatır. İşte Peygamberimiz, bu hadislerinde rüyanın öyle herkese anlatılmayip bir âlime veya kendisinin iyiliğini isteyen birisine anlatması gerektiğine dikkat çekmektedir. Çünkü Peygamber Efendimiz (a.s.m.) başka bir hadislerinde tâbir edilmedikçe rüyanın askıda olduğunu, tâbir edildiği şekil üzere çıkacağını bildirmiştir. Ehil olmayanlara anlatıldığında, o kimsenin rüyayı görüldüğü hal üzere yorumlayacağı açıktır. Oysa rüyanın görüldüğü gibi yorumlanması doğru değildir. Zira çoğu zaman rüyada görülen kötü şeyler, güzel bir şekilde çıkmaktadır. Ki, Peygamberimiz Kendisine anlatılan zahirde çok kötü rüyaları iyi bir şekilde yorumlamıştır.
3871 - [6: 417, Hadîs No: 9850] îbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor: Kıyamet ancak kötü insanların başına kopar. [180]
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) aşağıdaki hadisi, bu hadisin bir yönünü açıklamaktadır. Peygamberimiz, Hz. Âişe'nin rivayet ettiği bir hadislerinde buyuruyorlar ki: "Lât ve Uzza putlarına tekrar tapılmadıkça Kıyamet kopmaz. Bunun üzerine ben de [Hz. Âişe] 'Şurası muhakkak ki, Allah, "O, Peygamberini hidâyet ve hak din ile gönderdi ki, büîün dinlere galip gelsin. Müşriklerin hoşuna gitmese de [181] mealindeki âyeti indirdiği zaman ben art'k bunun tamam olduğunu zannediyordum' dedim. "Bunun üzerine Resûlullah (a.s.m.) şöyle buyurdu: "Bu, Allah'ın dilediği zamana kadar böyle devam edecektir. Sonra Allah hoş bir rüzgar gönderecek ve kalbinde harda! İanesi kadar îmanı bulunan herkesin ruhunu bu rüzgarla alacak. Geride, kendilerinde zerre kadar hayır ve iyilik bulunmayan kimseler kalacak. İşte o zaman, onlar da atalarının dinine döneceklerdir." [182] BuhârîYıin Kıyamet alâmetleri başlığı altında yer verdiği şu hadis de, kKıyâ-metten önce iyi kulların ruhlarının alınıp, kıyametin kâfir ve isyancıların başına kopacağım ifâde etmektedir: "Bu ümmetin ilk önce salih olanları birbiri ardi sıra Allah'ın divânına gidecekler, geriye de arpanın veya hurmanın kapçıkları gibi ıskartaları kalacaktır. Allah onlara hiçbir kıymet vermeyecektir." [183]
Kıyamet alâmetleri ile ilgili pekçok hadisi tevil eden Bediüzzaman Hazretleri, bu hadisin de bir yorumunu yapmıştır. Şualar isimli eserinde "Gaybı Allah ancak bilir" dedikten sonra, birinci hadisle ilgili olarak şöyle der: "Bunun bir te'vili şu olmak gerektir ki, 'Allah! Allah! Allah! deyip zikreden tek-yeier, zikirhâneier, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeâirde Ismul-lah [Allah'ın ismi] yerine başka isim konulacak' demektir. Yoksa, umum insanlar küfr-ü mutlaka düşecekler demek değildir. Çünki, Allah'ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Umum değil, belki ekser [çoğunlukta] insanlarda dahi vukuunu akıl kabul etmez. Kâfirler Allah'ı inkâr etmiyorlar, yalnız sıfatında hatâ ediyorlar. "Diğer bir te'vili şudur ki: Kıyamet kopmasının dehşetini görmemek için, mü'minlerin ruhları bir parça evvel kabzedilir [Kıyametten biraz önce alınır]. Kıyamet kâfirlerin başlarında patlar."[184] Bediüzzaman, Mektûbat isimli eserinde de bu hadisle ilgili bir suâli cevaplandırıyor. Suâl şöyle: "Âhirzamanda Hz. isâ (a.s.) Deccâli öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle dîn-i hakka girerler. HalbuKi rivayetlerde gelmiştir ki: 'Yeryüzünde Allah Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz.' Böyle umumiyetle îmana geldikten sonra nasıl umumiyetle küfre girerler?" Bediüzzaman, bu suâle verdiği cevapta, Deccal'ın insanları hak dinden uzaklaştırmasını, Hz. İsa'nın Deccal'ı öldürmesini ve hak dinin galip hale gelmesini izah ettikten sonra şöyle der: "Fakat yine Kıyamet kopmasına yakın tekrar bir dinsizlik cereyanı baş gösterir, galebe eder ve 'El-hükmü-lil-ekser [Hüküm çoğunluğa göre verilir]' kaide-since. yeryüzünde 'Allah Allah' diyecek kalmayacak, yani ehemmiyetli bir cemaat, küre-i arzda mühim bir mevkie sahip olacak bir surette 'Allah Allah' denilmeyecek demektir. Yoksa ekalliyette kalan veyahut mağlup düşen ehl-i hak, Kıyamete kadar baki kalacak; yalnız, Kıyametin kopacağı ânda, Kıyametin dehşetlerini görmemek için, bir eser-i rahmet [rahmet eseri] olarak, ehl-i imanın ruhları daha evvel kabzeditecek [alınacak]; kıyamet kâfirlerin başına kopacaktır." [185]
3872. [6: 419, Hadîs No: 9856] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Dünyaya soğuk bakmak sözlü bir anlatım, takva da yapmacıklık hâline gelmedikçe Kıyamet kopmaz. [186]
Herşeyin bir ölümü olduğu gibi, dünyanın da bir Ölümü vardır. İnsanlar öldüğü gibi, vakti geldiğinde dünya da, kâinat da ölecek, milyarlarca yıldır devam eden düzenleri bozulacak, parça parça olacaklardır. İşte kâinatın ve bütün canlıların öleceği güne "kıyamet" denilmektedir. Gerek yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerimde, gerekse pekçok hadis-i şerifte Kıyametten bahsedilir. Kıyametin kesinliğine yer verilir, dehşetine dikkat çekilir ve Kıyamet sonrasında olacak hadiseler nazara verilir. Kıyametin kopacağı, yani kâinatın sonunun geleceği, ilim adamları tarafından da kabul edilmektedir. Evet, Kıyamet kopacaktır. Bu kesindir. Fakat, insanın ölüm vaktini onun ömründe saklayan Yüce Rabbimiz, Kıyametin vaktini de, hikmeti gereği, kâinatın ömründe saklamıştır. Pekçok âyet-i kertmede Kıyametin vaktine dâir bilginin Kendi katında olduğunu bildirmiş, Kıyametin vaktini kimsenin bilemeyeceğini açıklamıştır. Nitekim Kıyametin kopacağının kesin olduğunu söyleyen ilim adamları da bunun zamanı hakkında bir tahminde bulunamamaktadırlar. Kıyametin vakti gizli olmakla birlikte, Kurân'da ve hadislerde kıyametin bir takım "alâmet'lerinden bahsedilmiştir. Peygamberimiz, Allah'ın büdirmesiyle Kıyametin pekçok alâmetlerini bildirmiştir. Bu alâmetler, küçük ve büyük alâmetler olmak üzere iki grupta toplanmıştır. İşte Peygamberimiz izahını yaptığımız hadislerinde Kıyametin iki küçük alâmetini nazara vermektedir. Bunlardan birisi dünyaya soğuk bakmanın sözden ibaret kalmasıdır. Yâni Kıyametten önce sözle dünyaya soğuk bakılacağını, fakat tam bir ehl-i dünya hayatı yaşanılacağım ifâde etmektedir. İkinci olarak da takvanın riyakarlık halini alacağı nazara verilmektedir. Bu hadiseler görülmedikçe Kıyametin kopmayacağına dikkat çekmektedir.
3873. [6: 419, Hadîs No: 9857] Fazla kaygılanma. Senin için takdir edilen olur, nzık olarak yazılan gelir.
3874. [6: 420, Hadîs No: 9859] Ukbe bin Âmir'den (r.a.) rivayetle: Kız çocuklarını hakir görmeyiniz. Şüphesiz onlar, cana yakın ve kıymetlidirler. [188]
Cahiliye Devrinin en büyük vahşetlerinden birisi, hiç şüphesiz kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesiydi. O devirde, kız çocuklarına hiçbir değer verilmezdi. Kız çocuğu doğurmak bir anne için "yüz karası" sayılırdı. Hanımı doğum yapacak olan erkek, insanlardan saklanırdı. Eğer çocuk erkek olursa, sevinerek ortaya çıkardı. "Kızın oldu" haberi verildiğinde ise, bu haberi alanın içi kederle dolar, yüzü simsiyah kesilirdi. Artık akrabalarından gizlenir, derin bir üşünceye dalardı. Acaba onu bir zillet eseri olarak yanında mı tutsun, yoksa diri diri toprağa mı gömsündü? İşte Peygamberimiz böyle bir zamanda İnsanları Allah'a îmana davet için vazifelendirilmişti. Cahiliyye Devrinin pekçok çirkin âdetini olduğu gibi, bu vahşî âdetini de kaldırdı. Kendisi kız babası olmakla övündü. Ümmetine kız çocuklarını sevmelerini emretti. Bu hadislerinde de ümmetine kız çocuklarını hakir görmemelerini tavsiye etmektedir. Onların daha cana yakın ve kıymetli olduklarını nazara vermektedir. Feyzü'l-Kadiı'de bu hadisin izahı sadedinde şöyle bir hadiseye yer verilir: ir gün Amr bin Âs (r.a.) Hz. Muâviye'nin yanma gitmişti. Hz. Muâviye'nin kucağında bir kız çocuğu vardı. Amr bin Âs (r.a.) şaka yollu "Onu bırak. Çünkü kızlar düşman doğururlar ve evlilikle düşmanı dost ederler" dedi. Hz. Muâviye ona şu cevabı verdi: "Hayır öyle deme. Kadınlar kadar ölüyü anan, hastayı arayıp soran ve üzüntüyü paylaşan kimse yoktur"[189]
3876. [6: 426, Hadîs No: 9883] Ukbe bin Âmir'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle rivayet etmiştir: Misafir ağırlamayan kimsede hayır yoktur. [191]
3877. [6: 432, Hadîs No: 9903] Hakem bin Amr rivayet ediyor: Yaratıcıya isyan olan konularda kula itaat edilmez. [192]
Dinimizde çocuğun anne babasına, kadının kocasına, askerin subayına, memurun âmirine itaat etmesi farzdır. Bu durum pekçok âyet ve hadiste ifâde edilmiştir. Ancak bütün bu itaatlarda bir sınır vardır. O da hadiste de ifâde edildiği gibi, Allah'a isyan konularında kula itaat edilmemesidir. Allah'a isyan olan bir hususda memur âmirine, kadın kocasına, evlat anne ve babasına itaat edemez. Ederse mes'ûl olur. Nitekim anne babaya ancak Allah'a isyan olmayan konularda itaat edileceği bir âyet-i kerimede şöyle bildirilir: "Biz insana, anne ve babasına güzel davranmasını emrettik. Eğer oniar, ilah olduğuna dâir hiçbir delil bulunmayan birşeyi Bana ortak koşman için seni zorlayacak olurlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır; yaptıklarınızı o zaman Ben size haber vereceğim." [193]
3878. [6: 434, Hadîs No: 9910] Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Tedbir gibi akıllılık yoktur, günahlardan sakınmak gibi takva yoktur, güzel ahlâk gibi de asalet yoktur. [194]
3879. [6: 441, Hadîs No: 9939] Enes (r.a.) rivayet ediyor: Sizden biriniz ben kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça îman etmiş olmaz. [195]
3880. [6: 442, Hadîs No: 9940] Enes'den (r.a.) rivayetle Resâl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Biriniz kendisi için istediği şeyi din kardeşi için de istemedikçe iman tam etmiş olmaz. [196]
3881. [6: 443, Hadîs No: 9943] Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor: Kul, dilinin söyleyebileceği bâzı şeyleri tutmadıkça îmanın hakikatine ulaşmış olmaz. [197]
3882. [6: 444, Hadîs No: 9948] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Biriniz Ölümü temenni etmesin. Eğer iyi biri ise belki iyiliğini artırır. Kötü birisi ise belki tevbe eder. [198]
3883. [6: 445, Hadîs No: 9950] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Bir evlâd babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bu-up da satın alarak hürriyetine kavuşturması hariç. [199]
3891 - [6: 459, Hadîs No: 10004] İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Allah'ın himâyesi cemâatin üzerindedir. [207]
3892. [6: 461, Hadîs No: 10009] Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Biriniz acele edip de "Ben duâ ettim de kabul olmadı" demedikçe duası kabul edilir. [208]
3893. [6: 462, Hadîs No: 10012] Ebû'd-Derdâ'dan (r.a.) rivayetle: Şehid yakınlarından yetmiş kişiye şefaat eder. [209]
3894. [6: 466, Hadîs No: 10027] ibni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Veren el alan elden üstündür. Vermeye geçimiyle mükellef olduğun kimselerden başla. [210]
Anamızı rüşvet ile işret ağlatır. Toplumu kemiren, haksızlıkların yayılmasına sebep olan, insanları doğru yoldan ayıran iki büyük fenalığın biri rüşvet alıp-vermek, öteki ise içki-kumar-sefahattir. Bu sosyal afetlerin yayılması toplumu/kökünden sarsar, anarşiye, yozlaşmaya sebep olur. Atasözleri sözlüğü 58 sf Dergah yayınları
Tefsîr ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi Ebü’l-Hasen olup ismi Ali bin Muhammed bin Habîb el-Basrî’dir. Mâverdî adıyla meşhûr oldu. Lakabı, Akdâl-kudât’dır (Kâdılar kadısı). 364 (m. 974) de Basra’da doğdu. Çocukluğu ve gençliği Basra’da geçmiş, tahsilinin büyük bir bölümünü de orada yapmıştır. Daha sonra zamanının en önemli ilim ve kültür merkezi olan Bağdad’a gelmiş, çeşitli âlimlerden ders alarak müteaddit ilim dallarında ihtisas sahibi olmuş ve icâzet (diploma) almıştır. Bağdad’da fıkıh, hadîs ve tefsîr sahasında birçok talebe yetiştirirken, burada ve diğer yerlerde iftâ (fetvâ verme) ve kaza (hâkimlik) vazîfelerini de yerine getirmiştir. Hayatını İslâmiyete hizmet etmekle geçiren Mâverdî, daha sonraki nesillere çok faydalı olan birçok eser bırakmıştır. Dirayeti ve ilminin yüksekliğiyle devrinin devlet adamlarından büyük rağbet ve i’tibâr görmüş, Abbasi halîfelerinin mâruz kaldığı siyâsî olayların önüne geçilmesinde faal bir rol oynamıştır. Siyâsi bunalımların çözümünde büyük bir ilim ve irfana sâhib olması, tecrübesi, dirayeti ve halîfenin yanında yer alması ile devlete yardımcı olmuştur. Mâverdî 450 (m. 1058) senesinin Rebî’ül-âhır ayında Bağdad’da vefât etti. Cenâze namazını talebesi büyük âlim Hâtib el-Bağdâdî kıldırdı. Birçok âlimi sinesinde saklayan “Bâb-ı Harb” kabristanına defnedildi. Cenâzesinde birçok devlet adamı ve ulemâ hazır bulundu. Ahlâkı ve şahsiyeti: Mâverdî hazretlerinin ilmî açıdan olduğu gibi, ahlâkî meziyetlere sâhib olmak bakımından da bütün insanlara örnek olacak bir hâli vardı. Hayatı boyunca hak bildiğine göre davranmayı şiar edinmiş, küçük veya büyük herhangi bir menfaat düşüncesiyle dîninden ve şahsiyetinden hiçbir zaman en ufak bir fedâkârlıkta bulunmamıştır. Her ne pahasına olursa olsun, hakkın ve haklının yanında olmak, vekar ve haysiyetine leke getirecek her türlü hafiflikten uzak, nefsin bencilliğinden kurtulup tevâzu sahibi olmak, asâletli bir iffet ve haya duygusuna sâhib olmak gibi müstesna hasletleri şahsında toplayan nâdir şahsiyetlerdendir. Kendisini tanıyan bir zât, “Ondan daha vakûr (ağırbaşlı) kimse görmedim. Kendisinden bir defa bile gayr-i ciddî bir söz ve hareket meydana geldiğine şâhid olmadım” demektedir, insanlarla olan münâsebetlerde en çok saygı hâsıl eden ciddiyet, vekar ve edeb hâli mükemmel bir şekilde kendisinde mevcût idi. Devlet adamlarından saygı ve i’tibâr görmesinin, hattâ değişik devlet adamlarının aralarındaki ihtilâfların giderilmesinde sulh vazîfesi görmesinin sebebinin, bu hâli olduğu bildirilmektedir, insanlarla olan münâsebetlerde çok ölçülü davranırdı. Yanlarında ilmî ve ciddi mes’eleler konuşulması mahzurlu olanlara karşı, anlıyabilecekleri şeyleri anlatır, onların nefretine sebep olabilecek sözlerden sakınırdı. Bu konuda “İnsanlara huylarına uygun şekilde muâmelede bulunun. Fakat câhillerin yanlış davranışlarına da kendinizi kaptırmayın” hadîs-i şerîfini kendisine düstur edinmişti. Lüzumsuz ve ma’nâsız suâl soranlara ters cevap vermez, hiddetlenmezdi. Tatlı dil, güler yüz ve ince nüktelerle suâl soranı ikna edip, yardımcı olurdu.
Birgün meclisinde talebelerine ilim öğretirken, yaşı sekseni aşmış bir ihtiyâr gelerek, “Bana Hazreti Âdem’in ve İblîs’in yıldızlarından haber ver. Bu mühim bir mes’eledir. Ancak âlimlere sorulur” dedi. Mâverdî hazretleri ve orada bulunan talebeler, bu suâle hayret ettiler. Hattâ orada bulunanlardan ba’zıları o kişiyi terslemek istediler ise de, Mâverdî hazretleri mâni olup, “Bu adam, ancak sorduğu suâl cinsinden bir sözle tatmin olur” dedi. O kişiye dönerek, “Kardeşim, yıldızlarla uğraşanlar (müneccimler), bir kimsenin doğum târihi bilinmedikçe onun yıldızı hakkında birşey söylemenin mümkün olmadığını söylüyorlar. Sen önce sorduğun kimselerin doğum târihlerini öğren” dedi. O kişi sevinip, teşekkür ederek o meclisten ayrıldı. Bir zaman sonra gelerek, “Bu güne kadar, Hazreti Âdem ile İblîs’in yaratıldıkları târihi bilene rastlıyamadım” dedi. Bu hâdiseye şâhid olanlar, insanlara ters cevap vermenin kına davranmanın bir faydası olmayacağını, insanları idâre etmek ve hâllerine göre cevap vermek lâzım olduğunu anladılar. Mâverdî hazretlerinin firâseti keskin, zekâsı ve engin tercübeleri ile insanların pekçok özelliklerini teşhis etme kabiliyeti fazla idi. Birgün bir kimse meclisine gelerek, kendisiyle görüşmek istedi. O kimse ile bir müddet konuştuktan sonra, “Senin doğum yerin Azerbeycan, yetiştiğin yer de Kûfe olmalı” dedi. O kimse de, “Evet doğru söylediniz” dedi. Bu ve benzeri hâdiselerden, onun sâdece kendi çevresini değil, başka memleketlerin de yaşayış tarzlarını, konuşma biçimlerini ve âdetlerini tanıdığı anlaşılmaktadır.
Öngargiyi ortadan kaldirmak atomu parcalamaktan daha güç. Albert einstein Her bildiğini soyleme her söylediğini bil. Clavdius Saadet. Bizim dilegimizle Allah'ın bizim için dilediği şeyin bir araya gelmesinden doğar C. Roy
Dedeleri dil devrimiyle bir gecede cahil birakilan nesiller. Kendi geçmişine gülle atanın, geleceğine top atarlar.! Tarihi "tekerrü" diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? Vehbi vakkasoğlu Osmanidan cumhuruyet'e son bozgun Syf 12 13
Adetler ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar.Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk; ne yapacağını bilemez. İşte bunun için hiç bir şey dil kadar önemli değildir. Bir milletin dili ruhudur, ruhu da dilidir. Türk Dili sy. 7,8.
Kısaca özetlemek gerekirse, genel anlamda regresyon çözümlemesi; bağımlı değişken ile bağımsız değişken(ler) arasındaki ilişkilerin (bağımlılık yapısının) incelenmesidir. Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistiksel Yöntemler sy.399.
Diğer bir deyişle, eşitliğin sol tarafındaki değişkenin eşitliğin sağ tarafındaki değişken (ler) le açıklanıp açıklanmadığının incelenmesidir. Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistiksel Yöntemler.sy.399.
Değişkenler arasındaki fonksiyonel ilişkinin kurulmasını ( ya da kurulamamasını ) sağlaması nedeni ile de ekonomiden ziraate, biyolojiden psikolojiye, tıptan eğitime kadar hemen tüm alanlarda yaygın bir şekilde kullanılmış ve kullanılmaktadır. Uygulamalı Çok Değişkenli İstatiksel Yöntemler.sy.399.
Dersaadet: İstanbul (saadet kapısı anlamında) Destgâh-ı imtihan: imthan (sınav) tezgâhı,(mec.) herkesin imtihan edildiği (denendiği) yer ( akıl sahiblerinin iyilik yolunu mu yoksa kötülük yolunu mu seçeceklerinin anlaşılması için gönderilen imtihan (sınav) yeri, bu dünya hayatı) Risale-i Nur'un Büyük Lügatı sy.180,183.
Özel menfaatlerimizden vazgeçmek sabretmeyi tercih etmek, gönle daha hoş geleni aramak hedefimiz olmalıdır. Nübüvvet Pınarından Baldan tatlı Sözler.sy.36.
Dua bir silahtır, osilahı gelişigüzel kullanmak doğru değildir.Dikkat edilmediği taktirde şeytan en güçlü silahımızı kendimize karşı kullanabilmektedir. Nübüvvet Pınarından Baldan Tatlı Sözler.sy.40.
Zenginlik şımartabileceği gibi şükür yoluyla nimete de dönüşebilir. İstiğfar günahlardan kurtarırken, ibadetlerden bir ibadet olduğu için hasenat defterimizin dolmasına da vesile olmaktadır. Fırsatların tekrarı yoktur. Nübüvvet Pınarından Baldan Tatlı sözler
Osmanlı'da ictimai Sulh ve Sükunun temellerinden biri Vakıf. Vakıf yaratandan yaratılanlara merhamet,şefkat ve sevginin müesseseleşmiş şeklidir. Abide şahsiyetleri ve Müesseleleriyle Osmanlı sy.505.
Bu kadar geniş bir zamana yayılmış tevbe fırsatı şeytan için iyi bir tuzağa da dönüşebilir. Hayat: Şükür, sabır ve istiğfardır. Sabır dediğin, felaketle karşılaştığın ilk andadır. Nübüvvet Pınarından Baldan Tatlı Sözler.
Ebu Zerr(ebu Zerri Giffari (r.a.): İlk müslüman olanlardan beşincisi olup alim bir sahabe idi.Hz.Ali ona "ilim dağarcığı" takma adını vermiştir.Hz.Peygamber'den (a.s.m.) 281 hadis nakletmiştir. Hicri 31. yılında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.(r.a.) Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.196.
Her şeyin mülkü Allah c.c.ın elindedir.Güç ve kuvvet O'nundur.İnsanın elinde ve beyninde var zannettiği şeyler hem cılızdır hem fanidir. Nübüvvet Pınarından Baldan Tatlı Sözler sy.160.
İstiğfar ibadettir. İstiğfar, günahlardan kurtuluş yoludur. Hayatı n lezzetini tatmaktır. Yağmur bile istiğfarın bereketlerindendir.duaların kabulune sebeptir. Musibetlere karşı güvencedir. Huzur kaynağıdır. Güzel ahlakın kaynağıdır. Baldan tatlı Sözler
Riyadan kaçarken ibadetten uzaklaşmayı da bir hata olarak görmemiz gerekiyor. İslam, Kur'an ve sünnet üzerine kuruludur.Kur'an ın yok sayılması kadar önemli bir tehlikede sünnetin yok sayılmasıdır. Baldan Tatlı Sözler
Hadis-i Kutside buyrulduğu üzere: Ey benim dünyam! Bana hizmet edene sen de hizmet et! Sana hizmet edeni ise sıkıntıya sok! (İbn-i Acibe, el Bahru'l-medid:2/339) Ruhu'l-Furkan Tefsiri.cilt.13.sy.120.
Bilmez hoş gününün kadrini kimse, Düşmeyince bir gün zahmet çekmeye! Güvenme bugünkü zenginliğine , Gün gelir de kalmaz bu nimet elde! Daldı oyuna nice mülk sahibi, Gitti oyunla elinden devleti! Sâ'di Şirazi, Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.117.
Sudi Efendinin beyanı vechile; nice nice devlet sahibleri zevk ve sefayla meşgul olunca mülklerini kaybetmişlerdir.Padişahlara devlet adamlarına lâzım ve layık olan şey, ellerindeki kudrete aldanıp nefis ve hevaya kapılmamak, Hakk'ı unutmayarak, memleket meselelerini ve hakını ihmal etmemektir.Zira eğlence ve işrete dalmak, saltanata zarar verir.Her kemâlin bir gün zevâl bulabileceği unutulmamalıdır. Şerh-i Sudi, 1/356 Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.117.
Efrad-ı mahsusa: Hususu fertler, özel kimseler,özelliği olan şahıslar. (Kur'an ayetleri için) çeşitli devirlerdeki hususi bazı şahıslara işaret eden manalar. Risale-i Nur'un Büyük Lügatı. sy.201.
O (Besmele), Allâh-u Teala'nın isimlerinden bir isimdir. Onunla Allah c.c.ın en büyük ismi (olan İsm-i Âzam) arasında ancak, gözün siyahıyla beyazı arasındaki kadar yakınlık vardır. (Hakim,el-Müstedrek,no:2027,1/738) Kur'an-ı Kerim'deki Tüm Dualar sy.12.
Ma'lumdur ki zayıf şeyler ictima' ettikçe kuvvetleşir.incecik ipler topak yapılsa kuvvetli halat olur.kuvvetli halatlar topak yapılsa kimse koparamaz. Risale-i Nur Mektubat sy.155.
Gerçek İstikbâl! Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.(ed-duha,4) Ölüm var gönül,fakat anlamadın hâlâ, "Ve le'l-âhratü hayrru'l-leke mine'l-ula"(seyri) Yüzakı Eğitim Rehberi.100 Kur'ani Mesaj 55.sy.41.
Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının!. el-Haşr,7. Müjdecim,Kurtaracım, Efendim,Peygamberim; Sana uymayan Ölçü, hayat olsa teperim! Necip Fazıl. 100 Kur'ani Mesaj
Ayrıca Mecelle, günümüzde bir kısım İslâm devletlerinin medeni kanunlarına önemli ölçüde kaynaklık etmiştir. Türkiye Tarihi ve uygarlıkları 5. Değişim sürecinde Türkiye 1. sy.363.
Ayrıca Mecelle başta Arapça Rumca, Fransızca ve İngilizce olmak üzere bir çok lisana çevrilmiş ve milletlerin istifadesine sunulmuştur. Türkiye Tarihi ve Uygarlıkları.5.sy.363.
Bu sebeple Mecelle'yi sırf Osmanlı Devleti'ne ait milli bir kanun değil, beynelmilel bir kanun olarak da kabul etmek gerekir. Türkiye Tarihi ve Uygarlıkları cilt 5.sy.363.
Demek ki; İblis secde emrini aldığında Âdem (Aleyhisselâm) ın görüntüsüne aldandı da, secdeden geri kaldı. Eğer onun bâtınını(n Allâh-u Teala'nın tecellilerine mazhar olan bir kıble mesabesinde olduğunu) anlayacak olsaydı, elbette Allah c.c.a ilk secde eden o olurdu. Ruhu'l Furkan Tefsiri.cilt.13.sy.134.
"Beyzavi Tefsiri"nde zikredildiği üzere; kibirlenmeyi ilk başlatan ve güzellikle çirkinliğin akılla tespit edilebileceği görüşünü ilk ortaya atan İblis olmuştur.Oysa akıl güzel görse de, vahyin çirkin dediği çirkin, akıl çirkin görse de vahyin güzel dediği güzeldir. Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt.13.sy.139.
Hz. Peygamber s.a.v.in "dua ibadetin özüdür". Tirmizi, Dua 1.; ibn Mace, Dua 1.anlamındaki hadisindeki ifadelere çok benzer tarzda din psikologları tanım ve belirlemeler ortaya koymuşlardır. Din Psikolojisi Prof.Dr.Hayati Hökelekli.sy.214,215.
Genetik canlıların özelliklerini ve kalıtsal karekterlerini inceleyen, bu karekterlerin nesillere geçişini belli kalıtım kanunlarına bağlayan, genin yapı ve görevlerini araştıran bilim dalı. Genetik, (Yunanca'dan genno γεννώ= doğum vermek) canlının bütün özelliklerinin eski kuşaktan yenisine nasıl geçtiğini inceler. Kalıtım bilimi olarak da bilinir. Biyolojinin bir dalıdır.
“Çok hayret ediyordum. Hayli zaman sonra, nefs-i emmarenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlak-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve a’sab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngahı bulunan ve nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi ahir ömre kadar devam ettiren, bir manevi nefs-i emmareyi gördüm.
Kastamonu Lahikası ( 233 ) ”
NEFS-İ EMMARE İNSANA TERAKKİ İÇİN VERİLMİŞ
Evet, hepimiz Daire-i Nuriyeye girmeden evvel az çok Nefs-i Emmarenin izinden ve sözünden yürümekteydik. Lakin Daire-i Nuriyeye dahil olduğumuzda Nefs-i Emmarenin dizginleri gevşemeye ve dizginler okudukça anladıkça yaşadıkça bizlerin eline geçmekte ve bu defa gemlenen Nefs-i Emmare olmakta. Şu da nefs-i emare insana terakki ve tedenni için takılmış olan bir alettir. Nefs-i Emmare dizginlendi terbiye oldu bu defa insan sabit kalacak bunu önlemek ve bu terakki ve tedenni devam etmesi için bir şeyler insanla mücadele etmesi gerekmektedir.
ve tedenni devam etmesi için bir şeyler insanla mücadele etmesi gerekmektedir. Bu defa Maddiyatı teşvif eden ve maddede boğulmak sarhoş olmak haramın ve lezzetin en rezaletini kepazeliğini tatmak isteyen Nefs-i Emmareden kurtulduktan sonra bu mücahede devam etmesi için Manevi Bir Nefs-i Emmare harekete geçiyor.
Bu da çok tehlikelidir. İhtilaflar, rekabetler, kin, garez, nefret, adavet, enaniyet, gurur, kibir.. gibi halet ve hissiyat tezahür etmektedir. Nerede bu nevden sıkıntılar varsa Manevi Nefs-i Emmarenin tezahürüdür. İşte Muhsin-i Hakiki olan Allahım bizlerin terakkiyatı/tedenniyatı için Manevi Nefs-i Emmareyi vermiştir. Bu mevzuya Bediüzzaman Said Nursi Mektubatta;
HEVAYI TERKET ENANİYETİ BIRAK
“..süluk eden insanlar nefs-i emmareyi öldürmeye muvaffak olamazsa; hevayı terkedip enaniyeti kırmazsa; şükür makamından, fahr makamına düşer.. fahrden gurura sukut eder. Eğer muhabbetten gelen bir incizab ve incizabdan gelen bir nevi sekir beraber bulunsa, “şatahat” namıyla haddinden çok fazla davalar ondan sudur eder. Hem kendi zarar eder, hem başkasının zararına sebeb olur. Mektubat ( 446 )”
“..ihlas vasıtasıyla, şirk-i hafiden ve riya ve tasannu’ gibi rezailden halas olmak ve tarikatın mahiyet-i ameliyesi olan tezkiye-i nefs vasıtasıyla, nefs-i emmarenin ve enaniyetin tehlikelerinden kurtulmaktır. Mektubat ( 456 )”
EN TEHLİKELİ HUY "KISKANÇLIK"
“Kardeşlerim! Enaniyetin işimizde en tehlikeli ciheti, kıskançlıktır. Eğer sırf lillah için olmazsa, kıskançlık müdahale eder, bozar. Nasılki bir insanın bir eli, bir elini kıskanmaz ve gözü, kulağına hased etmez ve kalbi aklına rekabet etmez. Öyle de: Bu heyetimizin şahs-ı manevisinde herbiriniz bir duygu, bir aza hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilakis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdaniyenizdir.
Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var.
Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmi enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hatta yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımni bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder ta ki kendi mahsulat-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın. Halbuki bilmecburiye bunu haber veriyorum ki: Bu dürus-u Kur’aniyenin dairesi içinde olanlar, allame ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulum-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler’in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünki çok emarelerle anlamışız ki: Bu ulum-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz.
Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah haricinde birşey yazsa; soğuk bir muaraza veya nakıs bir taklidcilik hükmüne geçer. Çünki çok delillerle ve emarelerle tahakkuk etmiş ki: Risale-i Nur eczaları, Kur’anın tereşşuhatıdır; bizler, taksim-ül a’mal kaidesiyle, herbirimiz bir vazife deruhde edip, o ab-ı hayat tereşşuhatını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz!.. Mektubat ( 426 )“
İşte bu Manevi Nefs-i Emmare bu gibi sıkıntılara da sebeb olmaktadır.
Selâm: Müslümanlık şiarı, yani alameti, işareti, Müslüman toplumun Müslümanlığını belirten önemli adetlerinden biridir. Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.982.
İslâm dininde,faiz haddinin santimine dahi cevaz yoktur.Bu işle uğraşan müesseseler, bu Hadis-i Şerif karşısında titremelidirler..Haliyle Allah c.c. a ve Ahirete imanları varsa.. Muhtar'ül-ehadisin-nebeviyye İzahlı Tercümesi.sy.371.
Hikâye malumdur.Lut kavmi battığı zaman, içinde gece namazına dahi kalkan, yetmiş bin kişi vardı.. Melekler niyaz etti: -Ya Rabbi bunların suçu ne ?.. Şöyle buyruldu: -Öbürlerinin yaptığı kötülüğe göz yumdular. İbret alalım.. İbret.. Muhtar'ül-Ehadisin-Nebeviyye İzahlı Tercümesi.sy.370,371.
Ümmetimin en hayırlıları Alimleridir. Alimlerin en hayırlıları merhametli olanlarıdır. Alim çok bilen değil az bilgisi olsada İslam'ı yaşayanlardır. Mahmud Esad Coşan Hadisler Deryası Akra fm.
İslâm nazarında îman; kalp ile tasdik, dil ile ikrar sûretinde gerçekleşir. Yani îmânın asıl tecellî mekânı akıl değil, hissiyat merkezi olan kalptir. Bu husus çok mühimdir. Çünkü îman, ulvî bir histir. Akıl ise, îman hissine ulaşmakta, başlangıçtaki belli merhaleleri aşmak için gereken bir vâsıtadan ibârettir.
Aklen kabul, zihnen tasdik edilen ilâhî gerçekler, kalben de tasdik edilmez ise, gerçek bir îman meydana gelmez. Îman kalbe yerleşmedikçe de amele dönüşmez, davranışlara istikâmet veremez. Bununsa Hak katında hiçbir kıymeti olmaz. Nitekim Cenâb-ı Hak, ilâhî hakîkatleri okuyup bildikleri hâlde kalben hazmetmemiş oldukları için onunla amel etmeyen Benî İsrâil âlimlerinin hâlini, ciltlerce kitap taşıyan merkebe teşbih etmektedir.
Bu yüzden ilâhî hakîkatleri bilmek, onları sırf zihne depolamak değildir. Bilmek, tefekkür ve tahassüs neticesinde hayat ve kâinattaki büyük nizâmın muammâsını çözerek
Bu yüzden ilâhî hakîkatleri bilmek, onları sırf zihne depolamak değildir. Bilmek, tefekkür ve tahassüs neticesinde hayat ve kâinattaki büyük nizâmın muammâsını çözerek bunun gereğiyle amel etmektir. Bunu yapacak olansa, îman nûruyla aydınlanmış bir kalptir.
AKIL HAMMADDE
Aklın; insan, kâinat ve bunlardaki hakîkatlere bir ayna mesâbesinde olan Kur’ân-ı Kerîm üzerinde tefekkür ederken elde edeceği netice, tıpkı topraktan çıkarılan ham mâdenler gibidir. Bu mâdenleri mâmûl hâle getirense, kalptir.
Kalp; tahassüsün, yani hissiyâtın, duyguların merkezidir. Kalbin “hads, ilham ve sünûhât” kelimeleriyle de ifâde edilen fonksiyonu, aklın sunduğu delilleri birleştirerek, tıpkı kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirip aslî şeklini ortaya çıkarmak gibi, hakîkatin kâmil mânâda idrâkini temin eder.
Demek ki hakka ve hayra ulaşmanın mükemmel bir şekilde icrâsı, aklın vahiyle terbiye edilmesini ve aklın tükendiği noktada îman olgunluğuna sahip bir kalbin devreye girerek onun eksikliğini teslîmiyetle telâfî etmesini gerektirir
Tefekkürün kıymeti de, onun tahassüsle takviye edilmesine, yani beyin ve kalp fonksiyonlarının âhenkli bir denge içinde işleyebilmesine bağlıdır. Sadece beyne ve akla ağırlık verilirse, insan belki iyi bir dünya adamı, yani menfaat insanı olabilir. Fakat kâmil bir mü’min olabilmek için, duyguların merkezi olan kalbin de mânevî terbiye ile eğitilip akla rehberlik etmesi îcâb eder. Çünkü hissiyat merkezi olan kalp, aklın tefekkürüne, tefekkür ise irâdeye yön verir. Bu demektir ki, irâdî fiillerin temel sâikı kalptir; orada yerleşip kök salan hislerdir. Bu bakımdan kalbin de ilâhî emirler çerçevesine oturtulması, diğer uzuvlardan daha ehemmiyetlidir.
Zira nefsânî arzular zemininde, gurur, kibir gibi kalbî marazların tasallutu altında ve selîm bir kalbin irşâdından mahrum hâldeki bir aklın tefekkürü, aslî mecrâsından çıkar; insanı, şeytan misâli azgınlığa ve sapıklığa sevk eder.
Mevlânâ Hazretleri buyurur ki: “Şeytanın aklı kadar aşkı da olsaydı, bugünkü İblis durumuna düşmezdi.”
Demek ki akıl, tek başına bir değer ifade etmez. Aklın dümenini ele alıp ona en doğru istikâmeti verebilmek için kalpteki hisleri mânen olgunlaştırmak îcâb eder.
Ebu Bekir r.a. (hilafeti sırasında tevazu göstermek için): Bana yaptığınız bi'atı bozun! Çünkü ben sizin en hayırlınız değilim! dediğinde ,Ali r.a. Vallahi biz senin bi'atını ne bozarız ne bozdururuz! Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13. sy.140.
Rasulullah s.a.v. (seni namazda imam ederek) bizim dinmiz için seni seçmişken, biz dünyâmız için mi sana razı olmayacağız! (Kurtubi....)diyerek devlet yönetimindeki imameti, namazdaki imamlığa kıyas etmiştir. Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.140.
Rasululah s.a.v. in vefatından sonra bir takımları zekât vermekten imtinâ edince Hazret-i Sıddik r.a.: Vallahi Allah c.c. ın birleştirdiği şeylerin arasını ben ayıramam! diyerek zekâtı namaza kıyas etmiştir.. Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.140.
- Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten affet, senden habersiz aldığım her nefesten.
- Dün geçti bugünü düşünüyorum, yarın var mı? Gençliğine güvenme, ölenler hep ihtiyar mı?
- Çok sıkıldıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; yaşamak güzeldir.
- Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat; zift dolu gözlerde karanlık kat kat… Yalnız seccademin yününde şefkat; beni kimsecikler okşamaz madem; öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
- Ölüm her aklına geldiğinde ‘ah’ edip ‘vah’ edip inleme; bu halinle rabbimi incitmiş olacaksın. Ecel kapıyı çaldığı zaman evi telaşa verme; o geldiği zaman, sen çoktan gitmiş olacaksın.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları
- İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var; sükût gibi münzevi, çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.
- Allah bir! Demektense ecel teri dökerken; ölüversem, beklenmez anda Allah bir erken…
- Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!
Düşünceleri belli kurallar içinde bir sembol sistemine dönüştürme süreci (Ege, 2006) olan dilin temel özellikleri... - Dil bir kod veya semboldür. - Dil bir uzlaşmadır. - Dil düşünceyi simgeler. - Dil bir dizgedir. - Dil iletişim için kullanılır. Psikolojiye Giriş sy.256.
Zira din devletle, devlet orduyla, ordu servetle, servet kalkınmayla, kalkınma da adaletle mümkündür. Gazali'de Devlet Prof.Dr. Fahrettin Korkmaz.sy.86.
Din Asıldır, iktidar ise onu korur. Kökü olmayan nasıl yıkılmaya mahkumsa, bunun gibi koruma altına alınmayan esaslar ve temeller de yıkılmaya mahkumdur... Gazali'de Devlet sy.86.
Mülk, yani yönetme ve iktidar etme gücü, ancak hükümet ile mükemmelleşir. İktidar gücünü sürdürmede ortaya çıkacak olan problemleri de fıkıh ilmi çözümler. Gazali'de Devlet sy.86.
RÖPORTAJ: Dr. Yakup KÖSE - Yasin Ertuğrul ÖZDEMİR (23.03.2012, Mersin)
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal Atatürk, Türk ve İslam tarihine geçmiş ve hiçbir kati surette yeri doldurulamayacak derecede çok önemli bir şahsiyettir. Ömrünü, Türkiye’nin, Türk dünyasının ve İslam dünyasının geleceği için feda eden M. Kemal Atatürk’ün son sözü “Ve Aleykümselam” olmuştur. (Kılıç Ali’nin Anıları, Sf. 659, Hulusi Turgut) Atatürk’ün hayata gözlerini yumarken söylediği bu son söz çok manidardır. Yüce Allah bir Kur’an ayetinde “Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Ra’d Suresi, 24) buyurmuştur.
Türk Milleti’nin akıllı ve zeki olduğunu, Türkiye’nin, dünyaya yeniden sevgi, barış ve huzurun gelmesine vesile olacak olan Türk-İslam Birliği’ni muhakkak kuracağını hatta bu birlik kurulduğunda kendisinin hayatta olmayacağını dile getiren M. Kemal Atatürk, ölümünden 50 yıl sonra açıklanmak üzere bir vasiyet bırakmıştır.
1980 darbecileri hakkında iddianame hazırlayan ve bunun üzerine görevden alınan eski savcı Sacit Kayasu, CNN Türk’te yayınlanan Şirin Payzın ile 360° isimli programda, Atatürk’ün ölümünden 50 yıl sonra 1988 yılında açıklanması gereken vasiyetin Kenan Evren’in açıklatmadığını, Ankara 3.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kayıtlarında vasiyetin Ziraat Bankası’nın kasasında saklandığını ve burada vasiyetle ilgili diğer bilgilerin yer aldığını ifade etti. Bugün, vasiyetin Ziraat Bankası kasasında değil Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nde saklandığını ve açıklanan kısmın sadece 6 maddeden ibaret olduğunu ifade eden Kayasu, Meriç Tumluer’in konunun takipçisi olduğunu ve Tumluer’in birçok hukuki girişiminden sonra vasiyetin açıklanmaması üzerine AİHM’ye başvurduğunu da sözlerine ekledi. Meriç Tumluer’in defalarca Kenan Evren’le görüştüğünü de ifade eden Kayasu, “Tumluer Kenan Evren’e vasiyeti itiraf ettirmiştir” dedi.
Peki ne var Atatürk'ün bu gizli vasiyetinde. Ne var ki ölümünden 50 yıl sonra açıklanmasını istediği bu vasiyet devlet tarafından bir sır gibi saklanıyor. Saklanıyor diyorum, çünkü ben de böyle bir vasiyetin varlığına inananlardanım. 1988 yılında bu vasiyetin açıklanması gündeme geldiğinde Kenan Evren, “Türkiye buna hazır değil” diyerek, vasiyetin açıklanmasına izin vermiyor. Bu davranış şekli çok tanıdık. Zira Atatürk'ün eşi Latife Hanım'ın hatıralarının açıklanması için zaman aşımı 2006 yılında dolmuştu. Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, Latife Hanım'ın ailesiyle de görüştükten sonra hatıraların açıklanmayacağını söyledi. Ziraat Bankası Kasalarında saklıyken 1975'te Türk Tarih Kurumuna devredilen hatıralar arasında Latife Hanım'ın yazdığı bir roman da bulunuyor. Ve bu yasakla Türk Milleti bu romanı okumaktan da mahrum ediliyor.
Yeniden Atatürk'ün gizli vasiyetine dönecek olursak, bu vasiyetin varlığı ile ilgili Gazeteci Nuray Başaran'ın ifadeleri önemli. Nuray Başaran da benim gibi vasiyetin varlığına inanan gazetecilerden. Nuray, 2011 yılında Meriç Tumluer'le görüştükten sonra şunları anlatıyor: “Gizli vasiyetle ilgili MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ve birkaç ayrı Orgeneral ile görüştüm. Hiçbiri “Atatürk'ün gizli bir vasiyeti yok” demedi. Dikkatinizi çekerim “var” dememişler ama “yok” da dememişler. Nuray Başaran bir şey daha ekliyor, “ Kenan Evren'in bu vasiyetin varlığını doğruladığını bililiyorum”
Meriç Tumluer ise, Tuncer Kılınç'la Ergenekon'dan tutuklanıp cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'da görüştüğünü, Kılıç'ın, Atatürk'ün gizli vasiyetini doğruladığını ve şunları söylediğini aktarıyor: “Bununla ilgili çok önemli konular var. Genelkurmay Başkanı bile istediği zaman gidip bu vasiyeti açıp okuyamaz.” Tumluer'e göre, Atatürk'ün gizli vasiyetinin korunması ile sürekli olarak bir korgeneral görevlendiriliyor ve emekli olduğunda görevi bir başka korgenerale devrediyor. Yani bu vasiyet Genelkurmay'ın kozmik odalarında saklanıyor.
VASİYET'İN İÇERİĞİNDE NELER VAR?
Peki Atatürk'ün gizli vasiyetinin içeriğinde neler var? Bu konu ya varsayımlara dayanıyor, ya da bir şekilde vasiyeti okuduğu öngörülen kişilerin aktardığı isimsiz bilgilere. Meriç Tumluer, vasiyetin bir örneğinin kendisinde olduğunu iddia ettiği için söyledikleri değerlendirmeye alınabilir. Ona göre, Atatürk, Kürt sorunu, Hilafet, Ortadoğu ve İslam dünyası ile ilgili geleceğe dönük tahminlerini anlatarak izlenecek yolu tavsiye (vasiyet) ediyor.
Rahmetli Aytunç Altındal da bu gizli vasiyetin varlığına inananlardan. Hatta Altındal'ın şaibeli ölümünün, içinde Atatürk'ün vasiyetinin de olduğu kozmik araştırmalarına dayandığını iddia edenler de oldu. Meriç Tumluer, bana, Altındal hastalandıktan sonra kendisiyle görüştüğünü ve “beni zehirlediler” dediğini bile anlattı. Aytunç Altındal'a göre, Atatürk'ün gizlenen vasiyetinin içindeki en önemli konu “Hilafet Makamı” nın yeniden getirilmesiyle ilgili. Altındal'a göre, hilafet makamı değil halifelik kaldırıldı ve Atatürk'ün gizlenen vasiyetinde Hilafetin yeniden getirilmesi isteği var. Meriç Tumluer ise vasiyette, Atatürk'ün, İslam ülkelerinin bugünkü paramparça yapısını öngördüğünü belirterek, Türk-İslam birliği kurulması konusunda tavsiyeleri olduğunu iddia ediyor. Atatürk'ün Türk-İslam Birliği projesi, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin antitezini oluşturuyor. Meriç Tumluer, bir dergiye verdiği roportajda da Atatürk'ün vasiyetinin açıklanmamasından CHP'yi sorumlu tutuyor ve şöyle diyor: “Bütün CHP Genel Başkanları Atatürk'ün gizli vasiyetinden haberdar. CHP Hukuken suç işlemiştir. Atatürk'ün vasiyeti ile ilgili bütün bilgi ve belgeleri saklıyorlar. CHP Genel Başkanları suçludur.”
Şimdi kimin ne kadar doğru söylediğini bilemem. Ancak, bu vasiyetin varlığına beni inandıran unsurlar var. Birincisi bütün tartışmalara rağmen kimse çıkıp da böyle bir vasiyet “yok” demiyor, diyemiyor. İkincisi, Atatürk'e ait belgelerin 1980 yılına kadar Ulus'taki ziraat Bankası'nın çelik kasalarında saklı tutulduğu herkesin kabul ettiği bir gerçek. Bu çelik kasa 12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında açılıyor. Fakat içinden neler çıktığı, hangi belgelerin bulunduğu kamuoyuna açıklanmıyor. Atatürk'ün gizli vasiyeti de bu kasada bulunuyor ve daha sonra vasiyetin izi kaybettiriliyor. Üçüncüsü bu vasiyetin Genelkurmay'ın kozmik odalarından birinde saklandığı iddia edilmesine rağmen, Genelkurmay da “Bizde böyle bir vasiyet yok” demiyor. Dördüncüsü ve en önemlisi, Atatürk'ün vasiyeti diye kamuoyuna açıklanan 6 maddelik metindeki en kayda değer konu, İnönü'nün çocuklarının maaşa bağlanmasını istemesi. (Konuyla ilgili değil ama bir not: Atatürk'ün İnönü'nün öldüğünü düşünerek böyle bir vasiyette bulunduğu iddia ediliyor. Zira İnönü'nün varlıklı, zengin biri olduğu hatırlatılarak, İnönü'nün çocuklarının bu maaşa ihtiyacı olmadığı belirtiliyor. Atatürk'le İnönü arasında son birkaç yıl büyük sorunlar olduğu, Atatürk'ün İnönü ile konuşmadığı ve İnönü'nün İstanbul'a Atatürk'ün cenazesine gitmediği biliniyor. İddiaya göre, yanındakiler ölümüne yakın Atatürk'e İnönü'nün öldüğünü söylüyorlar. Atatürk de mağdur olmasınlar diye İnönü'nün çocuklarına maaş bağlanmasını istiyor) Tekrar konuya dönersek, Atatürk gibi büyük bir şahsiyetin, mutlaka ve mutlaka siyasi öngörülerini içeren bir vasiyetin ya da vasiyet niteliğinde bir metnin olması gerektiğini düşündüğüm için Atatürk'ün gizlenen vasiyetinin varlığına da inanıyorum. Bakalım, bu konu daha ne zamana kadar tartışılacak?11.11.2015 17:15:13
Ahlak çıkarlarımız için değil görevlerimiz için yaptıklarımızdır. Ömer r.a.beklememeliyiz, Ömer olmalıyız. Ali izzet.... Bilge Kral Diyanet Tv. Kitap okuyoruz.
Diken battığı yerden çıkar. Bir zararı yok etmek için o zarara sebep olan şeyleri bulmak gerekir. -Dikeni battığı yerden çıkarmalı. Nerede sorun varsa orada çözüm aranmalıdır. Sorun olmayan yerde çözüm aramakla sorunlar çözülmez. Atasözler Sözlüğü.sy.246.
Devlete hıyanet olmaz, düşmandan nimet olmaz. Kendi devletine ihanet edip düşmana yaranmak istemek doğru değildir.Çünkü düşmandan insana hiçbir zaman hayır gelmez. -Dil ebsem, baş esen. İnsan susmayı bilirse başı rahat eder. Ne kadar çok konuşursa insanın başı o kadar belaya girer. Atasözleri Sözlüğü Mehmet Hengirmen
Dikenden gül biter, gülden diken. Devrilen tasta su durmaz. Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir. Altın ateşte, insan mihnette belli olur. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste eheste. Atasözleri sözlüğü.
Altın adın bakır etme. İyi bir adın geçmişin varsa kötü işler yapıp adını iki paralık etme. - Alt değirmene su güçlü akar. Aşağıda bulunan değirmenlere çok su geldiği için daha iyi çalışır.Temeli sağlam olan eski kurum ve kuruluşlar da diğerlerine göre daha verimli olur. Atasözleri Sözlüğü
1935'de resmi tatilin Cuma yerine Pazar gününe alınması gibi inkılaplar da simgesel alanın unsurlarıdır. Değişim sürecinde Türkiye 2. (1908,2010) Türkiye Tarihi ve uygarlıkları 6.sy.134.
Zira onun zâhiri kabuk gibidir. Kabuktan bir şey anlaşılmaz.Hazret-i Bilâl r.a. efendimizin zahiri vech-i saadetleri güzel değil idi. Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.145.
Ahlak çıkarları için değil görevleri için yapılanlardır. Devletler gerçekten islam'ın kaidelerine uyupta icraat etseler,memurlar çıkarları için değilde görevleri (Allah c.c.rızası için,İslam için) çalışsalar sorunlar çözülür.
Yine bazı tasavvuf ehli (meselâ, mevlitte olduğu gibi) nübüvvet nurunun Hazreti Adem'den başlayarak bütün enbiyaya verildiğini,oradan Hazreti Muhammed s.a.v. e ve sonra da Hazreti Ali r.a. a geçtiğini söylerler. Din Psikolojisi .sy.204.
6.314 yorum:
«En Eski ‹Eski 601 – 800 / 6314 Yeni› En yeni»3524. [6:31, Hadîs No: 8314]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Sürekli didinip sâlih amel işleyen kimseyi geçmek isteyen günahlardan sakınsın. [42]
Hadiste iki sınıf insana işaret edilmektedir: Biri: devamlı didinip salih amel işleyen kimse. Diğeri: günahlardan sakınan kimse.
Devamlı didinip salih amel işleme bir amel-i salihtir. Haranrve günahlardan kaçınma ise takva adıyla ifade edilir. Hadiste dikkat çekilen husus takva sahibi kimsenin amel-i salihe düşkün kimseden daha ilerde olacağıdır.
Bir insan gece gündüz ibadet edebilir, birçok hayırlar yapabilir, salih amellere koşabilir, hatta bu konuda oldukça hassas da olabilir. Ama günahlardan sakınma konusunda bu hassasiyeti göstermeyebilir.
İşte böyle bir kimseyi günahlardan sakınmayı esas alan kimse kolayca geçebilir. Çünkü günahlardan kaçınmak çok daha zor ve çok daha sevaplıdır. "Def-i şer, celb-i nef'a râcihtir," yâni "Şerri, günahı defetmek, faydalı olanı cel-betmekten daha üstündür" kaidesi bu hususu teyid eder. Bu konuda Bedîüzza-man Hazretleri şöyle der: "Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan, def-i mefasid [fenalıkları, bozuklukları def etmek] ve def-i kebâir üssü'l-esas [temel] olup büyük bir rüchaniyet [üstünlük] kazanmış.
"Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan desteklendiği için takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzları yapan, kebireleri [büyük günahları] işlemeyen kurtulur. Böyle kebâir-i azîme içinde amel-i şalinin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır. Hem az bir amel-i salih, bu ağır şerait [şartlar] içinde çok hükmündedir.
"Hem takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva böyle zamanlarda binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyet ile takva namıyla ve günahtan kaçınmak kasdiyle menfi ibadetten gelen ehemmiyetli a'mâl-i salihadır.
Elbette yüzlerce günahın hücum ettiği, kötülüklerin dört bir yanı sardığı bir zamanda haramları terk etmek büyük bir önem taşır. Nefse hoş gelen haramları terk edip nefse zor gelen farzlara yönelebilmek büyük bir fazilettir ve imkânsız da değildir. Günahların birer manevî mikrop olduğu, manevî hayatı zehirlediği düşünülür ve onlarla mücadele gaye edinilir; bu dünyada bulunuş gayemizin ebedî hayatı kazanmak olduğu hatırlanırsa Allah'ın izniyle üstesinden gelinir, yükseklere doğru ilerlenir.
Günahlardan sakınma bir titizliğin, takvanın, Allah sevgisi ve korkusunun ifadesidir. Tahkîkî îmanı kalbine yerleştiren insan, davranışlarını kontrol etmesini bilir, daima nefis muhasebesi içerisinde bulunur ve hedefe ulaşır.
3525. [6:32, Hadîs No: 83171
Ebû Kırsafe'den rivayetle:
Kim bir topluluğu severse, Allah onu o toplulukla birlikte haşr eder. [43]
3526. [6:32, Hadîs No: 8318]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmiştir. Onlara düşmanlık besleyen bana düşmanlık beslemiştir. [44]
3527. [6:32, Hadîs No: 8319]
Selman'dan (r.a.) rivayetle:
Ali'yi seven beni sevmiştir. Ali'ye düşmanlık besleyen bana düşmanlık beslemiştir. [45]
3528. [6:33, Hadîs No: 8322]
Zübeyir (r.a.) rivayet ediyor;
Amel sayfasının kendisini sevindirmesini isteyen kimse çokça istiğfar etsin. [46]
3529. [6:34, Hadîs No: 8325]
Rabah'dan rivayetle:
İnsanlardan saklanan idareci Cehennemden muhafaza edilmez. [47]
3530. [6:35, Hadîs No: 8331]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kim Müslümanlara daha pahalı satmak niyetiyle bir malı piyasaya sürmez de depolarsa günahkârdır, Allah ve Resulünün himayesinden mahrum kalmıştır. [48]
3531. [6:36, Hadîs No: 8333]
Aışe den (r.a.) rivayetle:
Bu dinimizde ondan olmayan bir şey uyduran kimsenin bu uydurduğu şey reddedilmiştir. [49]
3532. [6:37, Hadîs No: 8337]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanların gördüğü yerde namazı güzelce kılan, tek başına iken ise onu baştan savma kılan kimse Rabbini hafife almıştır. [50]
3533. [6:37,HadîsNo: 8338]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Müslüman olduktan sonra iyi olan kimse İslâm öncesi hayatında yaptıklarından sorumlu tutulmaz. Müslüman olduktan sonra da kötü olmaya devam eden hem öncesinden, hem de sonrasından sorumlu tutulur. [51]
3534- [6:37, Hadîs No: 8339]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
Kim Allah ile kendisinin arasım düzeltirse Allah da onunla insanların arasını düzeltmeyi üzerine alır. Kim iç dünyasını düzeltirse, Allah da onun dışım düzeltir. [52]
3535. [6:39, Hadîs No: 83431
Ubâde bin Sâmit'den (r.a.) rivayetle:
Ramazan ve Kurban bayramı gecelerini ibâdetle geçiren kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü günde ölmez. [53]
3536. [6:40, Hadîs No: 8346]
Enes (r.a,) rivayet ediyor:
Sünnetimi yaşatan beni sevmiştir. Beni seven Cennette benimle beraberdir. [54]
3537. [6:41, Hadîs No: 8349]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir mü'mini korkutursa, onu Kıyamet Gününün korkularından emin kılmamak, Allah üzerine hak olur. [55]
3538. [6:41, Hadîs No: 8353]
Yala bin Mürre (r.a\) rivayet ediyor:
Kim zulmen bir arazi parçasını ele geçirirse, Kıyamet Günü onun toprağım sırtında taşıyarak mahşer yerine gelir. [56]
3539. [6:42, Hadîs No: 8354]
Hakem bin Hars'den rivayetle:
Kim Müslümanların yolundan bir parçayı gasbederse, Kıyamet günü yedi kat yerin aşağısına kadar sırtında taşıyarak gelir. [57]
3540. [6:42, Hadîs No: 8357]
Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Sünnetimi tutan bendendir. Sünnetimden yüz çeviren benden değildir. [58]
3541. [6:43, Hadîs No: 8361]
Ebû Eyyub'den (r.a.) rivayetle:
Kim kırk gün ihlâsla Allah'a kulluk ederse, kalbinden diline hikmet pınarları akar. [59]
3542. [6:244, Hadîs No: 8363]
IbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kim bir sünneti ayakta tutmak veya bir bid'atı çürütmek için ümmetime bir hadis naklederse, Cennettedir. [60]
3543. [6:46, Hadîs No: 8372]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki, kendisine âit olmayan birşeyi benimdir diye iddia ederse, bizden değildir. Ve Cehennemdeki yerine hazırlansın. [61]
3544. [6:46, Hadîs No: 8375]
Sehl bin Hüneyf (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, yanında bir mü'min ezildiği halde ona yardım etmeye gücü yeterken yardım etmezse, Allah onu Kıyamet Günü insanların gözü önünde zelil kılacaktır.[62]
3545. [6:47, Hadîs No: 8376]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Kim yedi sene, sevabını Allah'tan umarak müezzinlik yaparsa, Allah onun Cehennem ateşinden beraatını yazar.[63]
3546. [6:47, Hadîs No: 8379]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki bir sene bir ücret taleb etmeden müezzinlik yaparsa, Kıyamet günü çağırılır, Cennetin kapısında bekler ve kendisine şöyle denilir: 'Dilediğin kimseye şefaat et. [64]
3547. [6:48, Hadîs No: 8382]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Kam gülerek günah işlerse, ağlayarak Cehennem ateşine girer. [65]
3548. [6:48, Hadîs No: 8383]
Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, kendisini insanlara, olduğundan daha fazla Allah'tan korkar gösterirse, o, münafıktır. [66]
3549. [6:49, Hadîs No: 8385]
Fadl'dan rivayetle:
Hacca gitmek isteyen acele etsin. Çünkü kişi hastalanır, niyeti bozulur, ihtiyaçlar baş gösterir.... [67]
3550. [6:49, Hadîs No: 8386]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Allah katındaki hissesini Öğrenmek isteyen kimse, Allah'ın kendisinin yanındaki hissesine baksın. [68]
3551. [6:50, Hadîs No: 8390]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki, duasının kabul edilmesini, sıkıntısının giderilmesini istiyorsa, maddî sıkıntı içerisinde olan birinin sıkıntısını gidersin. [69]
3552. [6:50, Hadîs No: 8391]
îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, bir iş yapmak istediğinde Müslüman bir kimseyle istişare ederse, Allah onu işlerin en doğrusuna iletir. [70]
3553. [6:51, Hadîs No: 8395]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Anne babasını razı eden Allah'ı razı etmiştir. Anne ve babasını kızdıran Allah'ı kızdırmış olur. [71]
3554. [6:52, Hadîs No: 8397]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, ilmini artırır da dünyanın gayr-i meşru lezzetlerinden uzaklığını arttırmazsa, ancak Allah'tan uzaklığını arttırmış olur. [72]
3555. [6:54, Hadîs No: 8406]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki, dinini ve şerefini malı ile korumaya gücü yeterse, korusun. [73]
3556. [6:54, Hadîs No: 8407]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Sizden din kardeşine faydalı olmaya gücü yeten, faydalı olsun. [74]
3557. [6:55, Hadîs No: 8409]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Sizden, elbisesinin ucuyla da olsa, mü'min kardeşinin kusurunu örtebilen örtsün. [75]
3558. [6:55, Hadîs No: 8411]
îbni Ömer (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Allah'ın adını vererek size sığınanı koruyun. Allah için sizden bir-şey isteyene verin. Sizi davet edenin dâvetine uyun. Size iyilik yapanın iyiliğine karşılık verin. Verecek birşey bulamazsanız karşılığını verdiğinize kanaat getirinceye kadar ona dua edin. [76]
3559. [6:55, Hadîs No: 8412]
Hasan-ı Basrî'den rivayetle: Acele eden hatâ yapar. [77]
3560. [6:56, Hadîs No: 84151
Büreyde (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bizim bir iş için tayin ettiğimiz ve karşılığında bir ücret belirlediğimiz kimsenin, bunun dışında aldığı birşey haksız kazançtır. [78]
3561- [6:56, Hadîs No: 8416]
Adiyy bin Amire den (r.a.) rivayetle:
Sizden bir iş için tayin ettiğimiz kimse, bizden bir iğne ve daha ufağını bizden saklarsa bu, haksız kazanç olur ve Kıyamet Gününde onu öder. [79]
3562. [6:57, Hadîs No: 8417]
Berâ bin Azib (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, her namazdan sonra üç defa Allah'tan bağışlanma dileyerek şöyle duâ ederse, savaştan kaçmış bile olsa günahları affedilir. "Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan, hayat sahibi ve kâinatı ayakta tutan Allah'tan bağışlanma diliyorum ve Ona tevbe ediyorum." [80]
3563. [6:57, Hadîs No: 8419]
Ubâde bin Sâmit'den (r.a.j rivayetle:
Kim mü'min erkekler ve kadınlar için Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah onun için bütün mü'min erkek ve kadınlar sayısınca sevap yazar. [81]
3564 [6:57, Hadîs No: 8420].
Ebû'd-Derdâ (r.a.) rivayet ediyor:
Kim İd, her gün mü'min erkekler ve kadınlar için yirmi yedi defa Allah'tan bağışlanma dilerse, duaları kabul edilen ve yeryüzü ahalisine kendilerinin yüzü suyu hürmetine rızık verilen kimselerden olur. [82]
3565. [6:59, Hadîs No: 8425]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kim Allah'ın kitabından bir âyet dinlerse, kendisi için kat kat sevap yazılır. Kim ki, Allah'ın kitabından bir âyet okursa, bu, Kıyamet Günü onun için bir nur olur. [83]
3566. [6:62, Hadîs No: 8435]
Ukbe bin Âmir (r.a.) rivayet ediyor:
Kimin eliyle bir kimse Müslüman olursa, onun için Cennet vacip olur. [84]
3567. [6:63, Hadîs No: 8442]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Cenneti özleyen hayırlara koşar. Cehennemden korkan gayr-i meşru lezzetlerden kaçar. Ölümü bekleyene, lezzetler önemsiz gelir. Dünyaya so^ıık bakana musibetler hafif gelir. [85]
3568- [6:64, Hadîs No: 8443]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kim çalıntı bir malı, çalıntı olduğunu bile bile satın alırsa, hırsızın ayıbına ve günahına ortak olur. [86]
3569. [6:67, Hadîs No 8452]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Kim ki sabahleyin kalkarken düşüncesi günahlardan titizlikle sakınmak olduğu halde o gün bir günah işlerse, Allah bunu bağışlar. [87]
3570. [6:67, Hadîs No: 8453]
İbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki sabahleyin kalkarken düşüncesi Allah'tan başka birşey olursa, onun Allah'ın hoşnutluk ve yakınlığından nasibi yoktur. Kim ki, sabahleyin kalkarken Müslümanların sıkıntılarını kalbinden hissetmezse onlardan değildir. [88]
3571. [6:67, Hadîs No: 8454]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Kim ki, sabahleyin Allah rızâsı için anne ve babasına itaatkâr olarak güne başlarsa, ona Cennetten iki kapı açılır. Anne ve babadan biri varsa, bir kapı açılır. [89]
3572. [6:69, Hadîs No: 8458]
İbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, malında veya bedeninde bir musibete uğrar da bunu gizler ve insanlara yakınmazsa onu affetmek Allah üzerine bir hak olur. [90]
Bu dünya imtihan meydanıdır. Cenab-ı Hak bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle kullarını imtihan eder. Kullardan istenen nimet ânında şükretmek, musibet ânında da sabretmektir.
Hadiste tavsiye edilen husus mü'minin malı veya bedeni konusunda bir musibete uğradığında onu gizlemesi, olur olmaz kişilere anlatmaması, insanlara şikayet etmemesi, yakınmaması, dişini sıkması, sabretmesidir. Elbette mü'min malına bir felaket geldiğinde o felaketten kurtulmak için tedbir ve çarelere başvuracaktır. Haksızlığa uğradığında da hakkını alabilmek için gayret gösterecektir. Vücudunda bir hastalık veya sıkıntı başgösterdiğinde de doktora gidip çaresine baktıracaktır. Ama buna rağmen iyi olmamışsa, hiçbir kimseye dert yan-maksızın, şikayete girmeksizin sabır ve tevekkülle karşılayıp dayanmalıdır. Böyle davranırsa Allah'ın affına mazharolur.
Bu güzel tavsiyeye uymadır ki mü'mini musibetlere karşı dirençli kılar, hayat mücadelesinde güç kazandırır. Allah'ın sevgili kulları binbir türlü musibet ve belâlara maruz kaldıkları halde bir an için olsun şikayete girmemiş, kimseye dert yanmamışlar, "Güzelden gelen güzeldir. Hayır Allah'ın murad ettiğidir" deyip sabır içinde şükretmişlerdir.
3573. [6:67, Hadîs No: 8453]
Hz. Hüseyin'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki, bir musibete uğrar da bu musibetin üzerinden zaman geçmiş olsa bile onu her hatırladığında "Innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn [Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve yine Ona döneceğiz]" derse, Allah onun için musibete uğradığı günde kazandığı sevap gibi sevap yazar. [91]
3574- [6:71, Hadîs No: 8464]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Kim aç bir Müslümana yemek yedirirse, Allah da ona Cennet meyvelerinden yedirir. [92]
3575. [6:71, Hadîs No: 8469]
lbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kim din kardeşinin mektubuna onun izni olmaksızın bakarsa Cehennem ateşine bakmış gibi olur. [93]
3576. [6:72, Hadîs No: 8470]
Sehl bin Hüneyfden (r.a.) rivayetle:
Kim ki, Allah yolunda cihad eden; çoluk çocuğunu geçindirmek uğrunda borçlanan veya kölelikten kurtarmak için efendisiyle anlaştığı parayı ödemeye çalışana yardım ederse, gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı Kıyamet Gününde Allah onu gölgesinde gölgelendirir.[94]
3577. [6:72, Hadîs No: 8471]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, yarım kelime ile de olsa bir mü'minin öldürülmesine yardım ederse, Allah'ın huzuruna alnında "Allah'ın rahmetinden ümidi kesilmiş" yazılı olarak varır. [95]
3578. [6:72, Hadîs No: 8472]
İbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Kim bir zâlime yardım ederse, Allah o zâlimi ona musallat eder. [96]
3579- [6:72, Hadîs No: 8473]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Kim zulmen yapılan bir düşmanlığa yardım ederse, bundan vaz geçinceye kadar Allah'ın gazabına hedef olmaya devam eder. [97]
3580- [6:72, Hadîs No: 8474]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Kim ki, temsil ettiği bâtıl ile bir hakla ortadan kaldırmak için bir zâlime yardım ederse, Allah ve Resulünün koruyuculuğundan mahrum kalır. [98]
3581. [6:73, Hadîs No: 8476]
Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kim insanlara dayanarak izzet kazanmaya çalışırsa Allah onu zelil kılar.[99]
3582. [6:74, Hadîs No: 8480]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Kim inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek i'tikaf yaparsa geçmiş günahları bağışlanır. [100]
3583. [6:75, Hadîs No: 8482]
Ebû'd-Derdâ (r.a.) rivayet ediyor:
Karne yumuşaklıktan nasibi verilmişse, hayırdan nasibi verilmiştir. Yumuşaklıktan nasipsiz bırakılan da hayırdan nasipsiz bırakılmıştır. [101]
3584. [6:76, Hadîs No: 8486}
Ebû Abs'dan rivayetle:
Kimin ayakları Allah yolunda tozlanırsa, Allah onu Cehennem ateşine haram kılar. [102]
3585. [6:77, Hadîs No: 8489]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken ona yardım etmezse Allah onu dünya ve âhirette zelil kılar. [103]
3586. [6:77, Hadîs No: 8490]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim ki, kendisine bilgisizce fetva verilirse, günahı fetva verenin boynunadır. Kim de kendisine danışan din kardeşine doğru bildiğinin dışında bir yol gösterirse, ona hıyanet etmiş olur. [104]
3587. [6:77, Hadîs No: 8491]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Kim bilgisizce fetva verirse, göğün ve yerin melekleri ona lanet okur. [105]
3588. [6:78, Hadîs No: 8497]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim sattığı malı geri getiren müşterisinden kabul ederse, Allah da Kıyamet Gününde onun günahlarını affeder.[106]
3589. [6:80, Hadîs No: 8501]
Talha (r.a.) rivayet ediyor:'
İktisad edeni Allah zengin eder, israf edeni Allah fakir kılar, tevazu göstereni Allah yükseltir, zulmedeni Allah parçalar. [107]
3590. [6:81, Hadîs No: 8503]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim sürü bekleyen veya av yakalayan köpek dışında bir köpek beslerse, amelinden her gün belli bir miktar eksiltmiş olur. [108]
3591- [6:81, Hadîs No: 8504]
lbnü'l-Mübârek rivayet ediyor:
Kim bir mü'mini sevindirirse, Allah da Kıyamet Günü onu sevindirir.[109]
3592. [6:82, Hadîs No: 8508]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Kim Allah'tan çokça bağışlanma dilerse, Allah onun için her üzüntüden bir kurtuluş, her sıkıntıdan bir çıkış kapısı verir ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. [110]
3593. [6:82, Hadîs No: 8509]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kim Allah'ı çokça zikrederse, münafıklıktan kurtulmuş olur. [111]
3594- [6:83, Hadîs No: 8511]
Vudeyn bin Ata'dan rivayetle:
Kim kıbleye saygı gösterirse, Allah da ona değer verir. [112]
3595- [6:85, Hadîs No: 8519]
Nübeyşe rivayet ediyor:
Kim bir kabda yemek yer, sonra da onu iyice sıyırırsa o kab kendisi için Allah'tan bağışlanma diler. [113]
3596. [6:85, Hadîs No: 8520]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir toplulukla hurma yerse, onların izni dışında ikişer ikişer yemesin. [114]
3597- [6:86, Hadîs No: 8522]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Kim helal yer, Sünnet çerçevesinde amel eder ve insanlar da onun şerrinden emin olursa, Cennete girer. [115]
3598. [6:87, Hadîs No: 8525]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Haya örtüsünü atan kimsenin arkasından konuşmak gıybet değildir. [116]
3599. [6:88, Hadîs No: 8530]
Ebû Saîd (r.a.) rivayet ediyor:
idarecilerden biri size Allah'a isyan sayılan birşey yapmanızı emrederse ona itaat etmeyin. [117]
3600. [6:88, Hadîs No: 8531]
İbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
İyi işleri tavsiye eden kimsenin kendisi de iyi işler yapsın. [118]
3601. [6:89, Hadîs No: 8534]
Ebû Reyhane (r.a.) rivayet ediyor:
Kim kâfir olan dokuz atasını onlarla izzet ve şeref kazanmak düşüncesiyle sayarsa, Cehennemde onların onuncusu olur. [119]
3602. [6:89, Hadîs No: 8535]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir ilmi Öğrenmek için yolculuğa çıkarsa, henüz adımını atmadan günahları bağışlanır. [120]
3603. [6:89, Hadîs No: 8536]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor: Soygun yapan bizden değildir. [121]
3604. [6:89, Hadîs No: 8537]
Ebü'l-Yüsr'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki, eli darda olana alacağı konusunda süre tanır veya alacağından vaz geçerse, Allah, gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde onu gölgesinde gölgelendirir. [122]
3605. [6:89, Hadîs No: 8538]
İbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, eli darda olan borçlusuna, durumu düzelinceye kadar süre tanırsa, Allah da ona günahına tevbe edinceye kadar süre tanır. [123]
3606. [6:90, Hadîs No: 8539]
Büreyde'den (r.a.) rivayetle:
Eli darda olan borçlusuna belli bir güne kadar süre tanıyana o gün gelinceye kadar her güne karşılık bir sadaka sevabı; süre girdikten sonra tanıdığı her gün için de iki sadaka sevabı kadar sevap vardır. [124]
3607. [6:90, Hadîs No: 8541]
Ukbe bin Âmir (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, Allah kendisine bir nimet verir de, bu nimetin devam etmesini dilerse, çokça "La havle ve lâ kuvvete illâ billah" desin. [125]
3608. [6:90, Hadîs No: 8542]
Hüzeym bin Fâtik'den rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim Allah yolunda bir harcamada bulunursa, kendisi için bunun yedi yüz katı sevap yazılır. [126]
3609. [6:91, Hadîs No: 8546]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim helâl kazanç için yorgun ve bitkin olarak akşamlarsa günahları bağışlanmış olarak akşamlamış olur. [127]
3610. [6:92 Hadîs No 8551]
Vâsile'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim ki, kusurlu bir malı kusurunu açıklamadan satarsa, sürekli Allah'ın gazabına maruz kalır. Melekler de devamlı olarak ona lanet ederler. [128]
3611. [6:93, Hadîs No: 8555]
Umâme (r.a.) rivayet ediyor:
Önce selâm veren Allah ve Resulüne daha yalandır. [129]
3612- [6:94, Hadîs No: 8558]
İbni Abbas'den (r.a.) rivayetle:
Kırsal kesimde yaşayan kaba olur, av peşinde koşan gafil olur. Hükümdarların kapısına gelen fitneye maruz kalır. [130]
Hadiste, kırsal kesimde yaşayan kimselerin kaba olacaklarına dikkat çekilir. Bu, izaha gerek duymayacak kadar açıktır. Hadiste dikkat çekilen ikinci husus avlanmaktır. Cenâb-ı Allah bütün hayvanları insanların emrine vermiş, istifadesine sunmuştur. Bu sebeple, gerek denizdeki balıkları, gerekse evcil olmayan kara hayvanlarını etlerinden, derilerinden ve diğer kısımlarından istifade etmek için avlamak caizdir.
Bir ihtiyaca dayanmadan, keyfî olarak avlanmak her ne kadar caiz olsa da, İslâm âlimleri, lüzumsuz avlanmanın kalbe katılık verip şefkat duygusunu azaltacağından, böyle bir davranışı uygun görmezler. Nitekim yukarıdaki hadiste "av peşinde koşanın gafil olacağına" dikkat çekilmiştir. Gerçekten de avcılığı vaz geçemeyeceği bir meşgale haline getiren kimseler, çoğu zaman ciddiyetten uzak bir hâle bürünür, gaflete düşer, avını nasıl kovaladığını, onu nasıl vurduğunu anlatıp durur. O kadar ki, manevî âlemini ilgilendiren şeyleri düşünmeye vakit bile bulamaz. Bu ise büyük bir gaflet örneğidir.
Hadiste dikkat çekilen üçüncü husus, hükümdarların kapışma gelenin fitneye maruz kalacağıdır. Çünkü zaruret olmadan hükümdar kapısına gelen kişi burada bâzı yanlış davranışlarla karşılaşabilecek, zulümlere şahit olabilecektir. Eğer bunlara ses çıkarmaz, idarecinin zulmüne alkış tutarsa, fitneye düşmüş olur.
3615. [6:98, Hadîs No: 8571]
Kim ki, can boğaza gelmeden önce Allah'a tevbe ederse, Allah bunu kendisinden kabul eder. [131]
3616- [6:101, Hadîs No: 8585]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Kim bir namazı terkederse, Allah'ın huzuruna Allah kendisine gazap etmiş olarak varır. [132]
3617. [0:102, Hadîs No: 8589]
Ebû'l-Ca'd rivayet ediyor:
Kim önemsemeyerek üç Cuma namazını kılmazsa, Allah kalbini mühürler. [133]
3618. [6:104, Hadîs No: 8593]
Huzeyfe'den rivayetle:
Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır. [134]
3619. [6:106, Hadîs No: 8596] Huzeyfe (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, bilgisi ve tecrübesi olmadığı halde tabiblik yapar da bir hastaya zarar verirse, o zarardan sorumludur. [135]
3620. [6:106, Hadîs No: 8598]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Kim kendisini büyük görür ve böbürlenerek yürürse, Allah'ın huzuruna Allah kendisinden gazap etmiş olarak varır. [136]
3621. [6:107, Hadîs No: 8601]
Îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Kim Allah rızası dışında bir gaye için bir ilmi öğrenirse Cehennemdeki yerine hazırlansın. [137]
İlim niçin öğrenilir? Belli makam ve mevkilere uiaşmak için mi? Gösteriş olsun diye mi? Büyüklenmek, kibirlenmek, kendini başkalarından üstün görüp gururlanmak için mi? Para, pul, mal, mülk kazanmak için mi? Yoksa vatana, millete, insanlığa hizmet için ve nihayet Allah rızası için mi?
Allah rızası dışında ilim öğrenme her ne kadar insanı arzu ettiği hedetlere uiaştırsa, maksadını elde etmesine sebep olsa da bu maksatla ilim öğrenmenin Allah katında hiçbir değeri yoktur.
Elbette insan öğrendiği ilimle belli makam ve mevkilere ulaşacak, maddeten ve manen istifadeler görecek, para pul kazanacak; hele hele vatana, millete, insanlığa hizmet için koşacaktır. Ama bütün bunları yaparken temelde Allah rızasını gözetecektir. Esas maksat Allah rızası olacaktır. Bu esas alınınca diğerleri zaten peşinden gelir. Gelmese de kişi Allah rızasına ereceği için âhirette büyük sevaplara erer.
İlim öğrenmede niçin Allah rızası gözetilmelidir?
Allah, yaratıklar içerisinde sadece insana öğrenme kabiliyeti vermiştir. O halde insan bu kabiliyeti kendisine kim vermişse, öğrenilecek şeyleri kim yaratmışsa, elbetteki öğreneceklerini Onun rızasını kazanmak için öğrenecektir. Sonra ilim yoluyla varmak istediği hedefleri elinde tutan da Allah'tır. Her ne kadar rızası dışında öğrenmeye yeltense de Allah dilemedikçe maksatlarına ulaşamayacaktır.
İlmi başka maksatlarla öğrenmek İlmin şanına da yaraşmaz. Böyle bir hareket kudsî maksatlarla öğrenilmesi gereken ilmi basit, değersiz metalar seviyesine düşürmek mânâsına gelir. Herşeyden önce ilme hakarettir.
İlmi Allah için öğrenmenin şartı, ilmi Allah emrettiği için öğrenmektir ve onu Allah'ı daha iyi tanımaya, yâni marifetullaha vesile yapmaktır. Bu müsbet ilimler de dahil her ilim için geçerlidir.
İlmi Allah için öğrenmenin şartı, onunla hem kendimize, hem topluma, hem de insanlığa yararlı hizmetler yapabilmek, insanlığın zararına kullanmamaktır. Gösterişten, şöhretten uzak kalmaktır. Allah'ın rızasına uygun olan da, ilmin şanına lâyık olan da budur.
3622. [6:108, Hadîs No: 8603]
Aışe den (r.a.) rivayetle: Sünnete sarılan Cennete girer. [138]
3623- [6:109, Hadîs No: 8607]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Kim abdestliyken abdest alırsa, kendisine on sevap yazılır. [139]
3624. [6:114, Hadîs No: 8620]
Enes'den (r.a.) Rivâyetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kur'ân'ı ezberleyeni Allah, ölünceye kadar aklından faydalandırır; şuurunu elinden almaz. [140]
3625. [6:115, Hadîs No: 8625]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, Allah'a isyan sayılan bir metodla bir şeyi elde etmeye çalışan kişi umduğundan daha da uzaklaşır ve korktuğu şeyin başına gelmesine daha da yaklaşır. [141]
3626. [6:116, Hadîs No: 8628]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim hacca gider de kabrimi ziyaret ederse, beni hayatta iken ziyaret eden gibi olur. [142]
3627. [6:116, Hadîs No: 8630]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kim anne ve babası yerine hac yapar veya onların yerine bir borcunu öderse, Allah Kıyamet Günü onu anne ve babasını razı eden salih kimseler arasında hasreder. [143]
3628. [6:117, Hadîs No: 8634]
Ebû Hilreyre'den (r.a.) rivayetle:
Yanında Allah'a isyan sayılan bir iş yapılıp bunu çirkin gören kişi orada bulunmayan gibidir. Kim de orada bulunmadığı halde hoşnutluk gösterirse orada bulunmuş gibidir. [144]
3629. [6:118, Hadîs No: 8636]
İbni Abbas (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kim ki, ümmetime iletmek üzere kırk hadis ezberlerse, Kıyamet Günü ben onun şefaatçisi ve şahidi olurum. [145]
3630. [6:118, Hadîs No: 8639]
Ebu'd-Derdâ'dan (r.a.) rivayetle:
Kehf Sûresinin başından on âyet ezberleyen Deccal fitnesinden muhafaza edilir. [146]
3631 - [6:118, Hadîs No: 8640]
Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kim ki, Arefe Günü dilini, kulağım ve gözünü haramdan korursa, iki Arefe arasındaki küçük günahları bağışlanır. [147]
3632- [6:120, Hadîs No: 8644]
İbni Mes'ud'dan (r.a.) rivayetle:
Kim ki, yemin etmesi istenir de, o da bir Müslümanın malını zimmetine geçirmek için yalan yere yemini ederse, Allah'ın huzuruna, Allah kendisine gazap etmiş olarak vanr. [148]
3633. [6:121, Hadîs No: 8647]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Bize silah çeken bizden değildir. [149]
3634. [6:123, Hadîs No: 8656]
Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle: Oruçlu iken ölen Cennete girer. [150]
3635. [6:124, Hadîs No: 8661]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim hamama peştemalsız girerse, iki melek ona lanet eder. [151]
3636. [6:125, Hadîs No: 8663]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir doğru yola davet ederse, çağrısına uyanların sevabı kadar sevap kazanır. Onların sevabından da birşey eksilmez. Kim de bir sapıklığa davet ederse, çağrısına uyanların günahı kadar günah kazanır. Onların günahından da eksilmez. [152]
3637. [6:126, Hadîs No: 8666]
Ümeyr bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor:
Kim bir Müslümanı ismiyle değil de çirkin bir lakapla çağırırsa melekler ona lanet eder. [153]
3638. [6:126, Hadîs No: 8668]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Öfkesini yutandan Allah azabını çevirir. Dilini koruyanın da Allah kusurlarım örter. [154]
3639. [6:127, Hadîs No: 8671]
Esma binti Zeyd (r.a.) rivayet ediyor:
Kim bulunmadığı yerde din kardeşinin şerefim savunursa, Cehennem ateşinden korumak Allah üzerinde bir hak olur. [155]
3640. [6:128, Hadîs No: 8674]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki Allah'ı anar da Allah korkusundan dolayı gözleri dolar ve göz yaşları yere dökülürse, Allah Kıyamet günü ona azap vermez. [156]
3641. [6:128, Hadîs No: 8676]
Ebû Derdâ (r.a.) rivayet ediyor;
Kim ki, ayıplamak maksadıyla birisini onda olmayan bir kusurla anarsa Allah, söylediğini ispat edinceye kadar onu Cehennem ateşinde hapseder. [157]
3642. [6:129, Hadîs No: 8680]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Yanında ismim anılan kimse bana saîavat getirsin. Bana bir defa salavat getirene Allah on defa rahmet eder. [158]
3643. [6:130, Hadîs No: 8687]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse, kalbiyle buğzetsin. Bu, îmanın en zayıf derecesidir. [159]
3644. [6:131, Hadîs No: 8688]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Beni rüyada gören gerçekte görmüştür. Çünkü şeytan benim suretime giremez. [160]
3645. [6:136, Hadîs No: 8699]
Ebu'd-Derda (r.a.) rivayet ediyor:
Kim din kardeşinin şerefini savunursa, bu, Cehennem ateşine karşı ona perde olur. [161]
3646. [6:136, Hadîs No: 8701]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır:
Uğursuzluk düşüncesinin kendisini ihtiyacı olan bir işi yapmaktan alıkoyan kimse Allah'a şirk koşmuştur. [162]
3647. [6:137, Hadîs No: 8704]
Enes (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Allah İrime sâliha bir hanım ihsan etmişse, dininin yansını yerine getirmek için kendisine yardım etmiştir. Diğer yansı için de Allah'tan korksun.
Hâkim'in MüstedreK'möen.
Dinimiz aklı, dini, nefsi, nesli ve malı muhafazayı emreder. Bir yandan zinayı haram kılıp onu büyük günahlar arasında sayarken, diğer yandan evliliği mües-seseleştirip, neslin muhafazasını temin eder, fuhuş yolunu kapar.
Şeytanın insanı Allah yolundan uzaklaştırmak için baş vurduğu en cazip vasıtalardan birisi şehvettir. Evlenen biri ise, fıtratındaki "şehvet" arzusunu meşru yoldan karşılar, dolayısıyla şeytanın tuzağına düşmemiş olur. Bunun içindir ki, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir hadislerinde evliliğin gözü haramdan daha çok koruyacağını, namusu en iyi şekilde muhafaza edeceğini bildirmiştir. [163] İşte yukarıdaki hadiste de sâliha bir kadınla evlenen birisinin "Dininin yansını koruduğuna" dikkat çekilmiştir.
3648. [6:139, Hadis No: 8714]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir mü'mini korkutursa, Allah Kıyamet Günü onun korkusunu emniyete çevirmez. Kim ki, bir mü'mini bir idareciye ispiyon ederse Allah, Kıyamet Günü onu zillet ve hakaret yerine oturtur. [164]
3649. [6:140, Hadîs No: 8715]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Kim kabrimi ziyaret ederse, şefaatim ona vacip olur. [165]
3650. [6:141, Hadîs No: 8717]
Ebû Bekir'den (r.a.) rivayetle:
Kim Cuma Günü anne ve babasının veya onlardan birisinin kabrini ziyaret eder ve orada Yâsîn okursa günahları bağışlanır. [166]
3651 - [6:144, Hadîs No: 8726]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Ahlâkı kötü olan nefsine azap eder. Kaygısı çok olanın bedeni hasta olur. insanlarla sürtüşmeye girenin şerefi gider, kişiliği yok olur. [167]
3652. [6:144, Hadîs No: 8727]
Sehl bin Huneyfden (r.a.) rivayetle:
Samimî olarak Allah'tan şehidlik dileyen kimse yatağında da ölse Allah onu şehidlerin mertebesine ulaştırır. [168]
3653. [6:144, Hadîs No: 8728]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki üç defa Allah'tan Cenneti isterse, Cennet şöyle der: "Allah'ım onu Cennete koy." Kim de üç defa Cehennemden Allah'a sığınırsa, Cehennem şöyle der: "Allah'ım, onu Cehennemden koru." [169]
3654. [6:145, Hadîs No: 8730]
Habeş-i ibni Cünade'den rivayetle:
İhtiyacı olmadığı halde dilencilik yapan, ateş yiyor gibidir. [170]
3655. [6:146, Hadîs No: 8732]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, kendisinden ilmî bir mesele sorulurda söylemeyip gizlerse, Kıyamet günü Allah onu ateşten bir gem ile gemler. [171]
3656. [6:146, Hadîs No: 8734]
İbni Abbas 'dan (r.a.) rivayetle:
Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti, Ashabıma dil uzatanların üzerine olsun. [172]
3657. [6:147, Hadîs No: 8736]
Ümmü Seleme (r.a.) rivayet ediyor:
Ali'ye dil uzatan bana dil uzatmıştır. Bana dil uzatan da Allah'a dil uzatmıştır. [173]
3658. [6:149, Hadîs No: 8742]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
İnsanların en güçlüsü olmak isteyen kimse Allah'a tevekkül etsin. [174]
3659. [6:150, Hadîs No: 8743]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Sıkıntı ve üzüntü ânında Allah'ın duasını kabul etmesini isteyen, genişlik zamanında çok duâ etsin. [175]
3660. [6:151, Hadîs No: 8745]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
imanın tadına ermek isteyen kimse, insanları sadece Allah rızâsı için sevsin. [176]
3661. [6:151, Hadîs No: 8747]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Cennet gençlerinin efendisini görmek isteyen kimse Hz. Hasan'a baksın. [177]
3662. [6:151, Hadîs No: 8748]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Hz. isa'nın tevazûsunu görmek isteyen kimse Ebû Zer'e baksın. [178]
3663. [6:152, Hadîs No: 8751]
Ebû Musa (r.a.) rivayet ediyor:
iyilikleri kendisini sevindiren, kötülükleri ise kendisini üzen kimse mumındır. [179]
3664. [6:157, Hadîs No: 8765]
Kays bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle:
Kim ki hakimiyetini Allah'a isyanla kuvvetlendirirse, Allah, Kıyamet Günü onu çaresizlik içinde bırakır. [180]
3665. [6:157, Hadîs No: 8767]
Kaya bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor:
içki içen kimse Kıyamet Günü susamış olarak mahşere gelir. [181]
3666. [6:159, Hadîs No: 8773]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim ki Müslüman bir kişinin malını başkasına yedirmek veya birinin kanını heder etmek için bir şahitlikte bulunursa, Cehennem ateşini kendisine vacip kılar. [182]
3667. [6:160, Hadîs No: 8775]
Ebâ Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kim iman ederek ve sevabını Allah'tan bekleyerek Ramazan ayında oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. [183]
3668. [6:161, Hadîs No: 8777]
Ebû Eyyub'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki, Ramazan ayını ve Şevval ayından altı günü oruçlu geçirirse bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur. [184]
3669. [6:161, Hadîs No: 8780]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Kim Allah rızâsı için bir gün oruç tutarsa, Allah onu yetmiş sene Cehennem ateşinden uzaklaştırır. [185]
3670. [6:165, Hadîs No: 8794]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Sabah namazını kılan kimse akşama kadar Allah'ın koruması altındadır. [186]
3671. [6:165, Hadîs No: 8795]
Osman (r.a.) rivayet ediyor:
Yatsı namazını cemaatla kılan gecenin yarısını ibâdetle geçirmiş gibidir. Sabah namazını cemaatla kılan kimse bütün geceyi ibâdetle geçirmiş gibidir. [187]
3672. [6:166, Hadîs No: 8799]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Öğle namazından önce dört rekât sünneti kılan kimsenin o günkü küçük günahları bağışlanır. [188]
3673. [6:167, Hadîs No: 8804]
Muhammed bin Münkedir rivayet ediyor:
Akşamla yatsı arasında namaz kılan kimsenin bu namazı Allah'a çokça tevbe edenlerin namazıdır. [189]
3674. [6:168, Hadîs No: 8807]
Enes'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır: Kim ki kuşluk namazını 12 rekat olarak kılarsa, Allah onun için Cennette altından bir köşk yapar. [190]
3675. [6:168, Hadîs No: 8808]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki Allah ve meleklerinden başka kimsenin görmediği tenha bir yerde iki rekat namaz kılarsa, Allah onun için Cehennem ateşinden kurtuluş beratı yazar. [191]
3676. [6:169, Hadîs No: 8811]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:
Kim sabah ve akşam bana on defa salavat getirirse, Kıyamet Günü şefaatim ona ulaşır. [192]
3677. [6:170, Hadîs No: 8812]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kabrimin yanında bana salavat getirenin sesini işitirim. Uzakta bana salavat getirenin salavatı ise bana ulaştırılır. [193]
3678. [6:170, Hadîs Ng: 8813]
Ali'den (r.a) rivayetle:
Bana salavat getirene Allah bir kîrat sevap yazar. Kırat ise Uhud dağı kadardır. [194]
3679- [6:171, Hadîs No: 8818]
îrbad (r.a.) rivayet ediyor:
Bir farz namazı kılan kimsenin bir makbul dua hakkı vardır. Kur'ân'ı hatmeden kimsenin de bir makbul dua hakkı vardır. [195]
3680. [6:171, Hadîs No: 8819]
Abdullah ibni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Susan kurtulur. [196]
3681. [6:172, Hadîs No: 8820]
Üsame bin Zeyd (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki kendisine bir iyilik yapılır da bu iyiliği yapana "Cezâkellâ-hü hayran=Allah seni hayırla mükâfatlandırsın" derse onu fazlasıyla övmüş olur. [197]
3682. [6:173, Hadîs No: 8824]
Ebâ Sırma'dan (r.a.) rivayetle:
Kim ki başkasına zarar vermeye çalışırsa Allah da onu zarara düşürür. Kim ki başkasına zorluk çıkarırsa Allah da onu zorluğa maruz bırakır. [198]
3683. [6:173, Hadîs No: 8825]
Hasan bin Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki gönül hoşluğuyla ve kestiği kurbanın sevabını Allah'tan umarak kurban keserse bu onun için Cehennem ateşine karşı perde olur. [199]
3864. Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim ki haksız yere birine bir kamçı vurursa, Kıyamet Gününde ona kısas uygulanır. [200]
3685. [6:174, Hadîs No: 8831]
Adiy bin Hâtem (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki kendisine veya başkasına ait bir yetimi, başının çaresine bakacak yaşa gelinceye kadar bağrına basar, büyütürse kendisine Cennet vacip olur. [201]
3686. [6:174, Hadîs No: 8832]
Abdullah bin Habib'den rivayetle:
Rim ki bir malı hayır yollarında harcamakta cimrilik hisseder veya gece kalkıp ibadet etmeye üşenirse şunu [çokça] desin: "Sübhanel-lahi ve bihamdihî." [202]
3687. [6:174, Hadîs No: 8833]
Muaz bin Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki bir evde darlık meydana getirir veya bir yolu keser, ya da bir mü'mine eziyet verirse onun yaptığı cihad cihad değildir. [203]
Bu hadis, cihad yapan bir kimsenin uyması gereken önemli birkısım hususlara dikkat çekmektedir. Cihad etmek demek Allah'ın dinini en güzel şekilde kullarına ulaştırmak, Onun sözünün en üstün olması için çaba göstermektir. Bu da herşeyden önce cihad yapan kişinin İlâhî emirleri hal ve hareketleriyle göstermesiyle olur.
Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarma kabilinden "Cihad ediyorum" düşüncesiyle zulümlere, haramlara, haksızlıklara girmenin hakla, hukukla, adaletle olduğu gibi cihadla da alâkası yoktur. Bu, insanın kendi kendisini aldatmasından başka birşey değildir. Hedefi meşru olanın vasıtası da meşru olmalıdır.
Yukardaki hadis bize bu gerçekleri hatırlatıyor. Bir Müslümanın "Cihad ediyorum" düşüncesiyle evini sıkıntıya sokması, ev halkını huzursuz etmesi, bıktırması; cihada para toplamak düşüncesiyle eşkıyalık yapıp yol kesmesi, haksız yere başkalarının mallarına el koyması ve başkalarına eziyet etmesi; hak ve hukuklarını çiğnemesi, canlarına, mallarına zarar vermesi cihadla bağdaşmaz. Cihad yapan kimse Islâmın gösterdiği meşru ölçüler içerisinde hareket etmekle mükelleftir. Gerisi nefsin aldatmacasıdır.
3688. [6:175, Hadîs No: 8834]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki Kâbeyi yedi defa tavaf eder ve iki rekat namaz kılarsa bir köle azad etmiş gibi olur. [204]
3689. [6:175, Hadîs No: 8836]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki içtenlikle şehid olarak ölmeyi arzu ederse, şehid edilmese bile kendisine şehidlik sevabı verilir. [205]
3690. [6:175, Hadîs No: 8837]
Sahbera'den (r.a) rivayetle:
Kim ilim öğrenmeye çalışırsa bu onun geçmiş günahlarına keffaret olur. [206]
3691. [6:175, Hadîs No: 8838]
Zeyyad bin Hars (r.a.) rivayet ediyor:
İlim öğrenmeye çalışanın rızkına Allah kefil olmuştur. [207]
3692. [6:176, Hadîs No: 8839]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
ilim öğrenmeye çalışan evine dönünceye kadar Allah yolundadır. [208]
3693. [6:177, Hadîs No: 8843]
Sevban (r.a.) rivayet ediyor:
Kim bir hastayı ziyaret ederse,. dönünceye kadar Cennet bahçesi içerisindedir. [209]
3694. [6:177, Hadîs No: 8846]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir gün ve bir gece Müslüman ev halkının geçimini sağlarsa, Allah günahlarım bağışlar. [210]
3695. [6:178, Hadîs No: 8847]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki üç kız çocuğunu geçindirir, onları terbiye eder, evlendirir ve onlara iyilikte bulunursa ona Cennet vardır.[211]
3896. [6:178, Hadîs No: 8850]
Ebû Berze'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki çocuğu ölmüş bir kadını teselli ederse Cennette ona bir aba giydirilir. [212]
3697. [6:179, Hadîs No: 8851]
îbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki musibete uğramış birisini teselli ederse onun sevabı kadar sevap kazanır. [213]
3698. [6:182, Hadîs No: 8863]
Muza bin Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir ilmi öğretirse, o ilimle amel edenin sevabı kadar sevap kazanır. Amel edenin sevabından da birşey eksilmez. [214]
3699. [6:182, Hadîs No: 8864]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki Allah'ın kitabından bir âyet veya ilimden bir mesele öğrenirse Allah Kıyamete kadar onun mükâfatını sürekli büyütür. [215]
3700. [6:182, Hadîs No: 8867]
Sehl bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle:
Ümmetimden yetmiş sene ömür verilen kişinin Allah, yoluna girmeye zaman ve firsat bulamama konusundaki mazeretini ortadan kaldırmıştır. [1]
3701. [6:183, Hadîs No: 8869]
Muaz (r.a.) rivayet ediyor:
Kim din kardeşini tevbe ettiği bir günahtan dolayı ayıplarsa, aynısını işlemedikçe ölmez. [2]
3702. [6:183, Hadîs No: 8870]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki sabah camiye gidip gelirse Allah her gidip geldikçe ona Cennette bir sofra hazırlar. [3]
3703. [6:183, Hadîs No: 8872]
Ebû Said (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Dinini öğretmek uğrunda sabah veya akşam gidip gelen kimse Cennettedir. [4]
3704. [6:184, Hadîs No: 8873]
Ebu'd-Derda'dan rivayetle:
Kim bir ağaç diker de ondan bir insan veya yaratıklarından herhangi bir yaratık yerse bu mutlaka onun için sadaka olur. [5]
3705. [6:186, Hadîs No: 8881]
Îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor;
Bizi aldatan bizden değildir. Hile yapıp tuzak kuranlar Cehennemdedir. [6]
3706- [6:187, Hadîs No: 8890]
Zeyd bin Halid'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir oruçluya iftar ettirirse veya cihada çıkan bir kimseyi donatırsa onun sevaba kadar sevap kazanır. [7]
3707- [6:187, Hadîs No: 8891]
Ebû Musa (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın sözünün en yüksek olması için savaşandır Allah yolunda olan. [8]
3708- [6:188, Hadîs No: 8892]
Amr binAbese'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir devenin iki sağımı arası kadar olsun Allah yolunda savaşırsa, Allah onun vücudunu Cehennem ateşine haram kılar. [9]
3709. [6:188, Hadîs No: 8893]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:.
Kim ki iki gözü görmeyene elinden tutup kırk adım kadar yol götürürse Cennet kendisi için vacip olur. [10]
Bu hadiste mü'minleri sakat, kötürüm, yardıma muhtaç kimselerin iyiliğine koşmaya, onların ellerinden tutmaya büyük bir teşvik vardır.
Cenab-ı Hak şu geçici dünya hanında kullarını değişik şekillerde denemektedir. İmtihan gereği bazılarına bir kısım nimetler vermekte, bazılarını da bunlardan mahrum bırakmaktadır. Gözsüz, elsiz, ayaksız insanlar bu hallerine sabrettikleri takdirde âhirette büyük nimetlere gark olacaklardır. Bu arada bu organlara sahip olan kimselere de bir kısım sorumluluklar düşmektedir. Her nimetin şükrü kendi cinsinden olacağı için gözü olan bir taraftan gözsüzlere bakıp o nimete sahip olduğu için şükrederken diğer taraftan mümkün olduğunca gözsüzlere yardım edecektir. Bir an için insan kendini onların yerine koyduğunda Allah'a ne kadar şükretmesi gerektiğini anlayacak ve özürlü veya sakat bir kimseyle karşılaştığında da ona elinden gelen yardımı esirgemeyecektir.
Allah böylesine samimiyetle, ihlasla iyiliğe koşanları hem dünyada, hem âhirette umulmadık mükafatlarla mükâfatlandıracaktır. Bunun âhiretteki mükâfatı da Cennettir.
Bu hadisi okuyunca, "İki gözü görmeyeni elinden tutup kırk adım götürmekle insan Cennete gidiyorsa, biz bunun yüz mislini yaparız" diyenler çıkabilir. Hadiste herşeyden önce iyiliği Allah için yapma, yani ihlasla hareket etmeye dikkat çekilmiş, insanı hangi noktalara kadar göterebifeceği gösterilmiştir. Bilinmelidir ki böyle küçük gibi görülen bir hareketin, bile ihlasla yapıldığında insanı Cennete götürmesi imkânsız değildir. Burada mühim olan o iyiliğin kimin namına yapılmış olduğudur. Allah rızası için yapıldığına ve mükâfatı da Allah vereceğine ve Onun hazinesinde herşey bol olduğuna göre hayra, iyiliğe koşmaktan başka yol yoktur. Hadis-i şerife "Bu hareketi yapan herkes muhakkak Cennete gider" mantığıyla yaklaşmaktansa, "Böyle bir harekette Cennete girmek de söz konusudur. İyiliğin küçüğüne, büyüğüne bakılmadan hepsine koşulmalı, muhtaçların ellerinden tutulmalıdır. İki gözü görmeyen bir kimsenin elinden tutup kırk adım yürütmekte de Allah'ın rızasını yakalayıp Cennete gitmek vardır. Hangi iyi hareketin bizi Allah'ın rızasına götüreceğini bilemeyiz" diye düşünmelidir. Yoksa insan, "Tamam ben bir defa âmâ bir kişiyi yoldan geçirmiştim. Öyleyse Cenneti garantiledim" diyebilir.
3710- [6:189, Hadîs No: 8896]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Kim ihlasla MLâ ilahe illallah" derse Cennete girer. [11]
3711. [6:189, Hadîs No: 8897]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki "Sübhanellahi'1-Azîm ve bihamdihî=Büyük olan Allah'a hamd ederek Onu her türlü noksan sıfatlardan tehzih ederim" derse buna karşılık onun için Cennette bir hurma ağacı dikilir. [12]
3712. [6:190, Hadîs No: 8898]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kim günde yüz defa "Sübhanellahi ve bihamdihî= Allah'a hamde-derek Onu her türlü noksan sıfatlardan tehzih ederim" derse, günahları deniz köpükleri kadar dahi olsa dökülür. [13]
3713- [6:190, Hadîs No: 8899]
İbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kur'ân hakkında bilgisizce konuşan Cehennemdeki yerine hazırlansın. [14]
3714- [6:190, Hadîs No: 8900]
Cündep'den (r.a) rivayetle:
Kur'ân hakkında şahsî görüşüne göre konuşan isabet de etse hata etmiştir. [15]
3715- [6:191, Hadîs No: 8901]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kim inanarak ve sevabını Allah'tan umarak Ramazan ayının gecelerini ibadetle ihya ederse geçmiş fünahları affolunur. [16]
3716- [6:191, Hadîs No: 8902]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim ki inanarak ve sevabını Allah'tan umarak Kadir Gecesini ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır. [17]
3717- [6:192, Hadîs No: 8905]
Abdullah el-Huzâî (r.a.) rivayet ediyor:
Görsünler ve duysunlar diye bir iş için ayağa kalkan kimse oturruncaya kadar Allah'ın gazabı içerisindedir. [18]
3718. [6:192, Hadîs No: 8910]
îbniAmr'dan (r.a.) rivayetle:
Bir serçe kuşunu haksız yere öldüren kişiden Kıyamet Gününde Allah bunun hesabını sorar. [19]
3719. [6:193, Hadîs No: 8912]
îbni Amr (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bir zimmîyi veya can güvenliği verilmiş bir kâfiri öldüren kimse Cennetin kokusunu duyamaz. Oysa Cennetin kokusu kırk yıllık mesafeden duyulur. [20]
3720. [6:195, Hadîs No: 8918]
Süveyd bin Mukarrin'den (r.a.) rivayetle:
Üzerindeki bir zulmü def etmek uğrunda mücadele verirken öldürülen kişi şehiddir. [21]
3721- [6:196, Hadîs No: 8922]
Büreyde (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanlardan çıkar sağlamak için Kur'ân-ı Kerîmi okuyan kimse Kıyamet Günü yüzünde etsiz ve kemikten ibaret bir yüzle gelir. [22]
3722. [6:197, Hadîs No: 8924]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Geceleyin yüz âyet okuyan kimsenin ismi gafillerin defterine yazılmaz. [23]
3723. [6:197, Hadîs No: 8925]
Salsal rivayet ediyor:
Bakara Sûresini okuyan kimseye Cennette bir taç giydirilir. [24]
3724. [6:197, Hadîs No: 8926]
Ebû Ümame'den (r.a.) rivayetle:
Her farz namazdan sonra Âyetü'l-Kürsî'yi okuyan kimsenin Cennete girmesi için ölümden başka bir engel yoktur, [25]
3725- [6:197, Hadîs No: 8927]
Ibni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Geceleyin Bakara Sûresinin son iki âyetini okuyan kimseye bu yeter. [26]
3726. [6:198, Hadîs No: 8929]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Cuma Günü Kehf Sûresini okuyan kimse için iki Cuma arası nurlandmlır. [27]
3727- [6:199, Hadîs No: 8933]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kim her gece Yasin Sûresini okursa küçük günahları bağışlanır. [28]
3728. [6:200, Hadîs No: 8937]
Hasan-ı Basrî'den (r.a.) rivayetle:
Yâsîn Sûresini Allah rızasını gözeterek okuyan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır. Onu ölmek üzere olanlarınızın yanında okuyunuz. [29]
3729- [6:200, Hadîs No: 8938]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki geceleyin Duhan Sûresini okursa sabaha kadar yetmiş bin melek günahlarının bağışlanması için dua ederler. [30]
3730. [6:200, Hadîs No: 8939]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Cuma akşamı Duhan Sûresini okuyan kimsenin küçük günahları bağışlanır. [31]
3731. [6:201, Hadîs No: 8943]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor:
Gece veya gündüz Haşir Sûresinin son âyetlerini okuyan kimse o gün veya o gece ölürse Cenneti hak etmiştir. [32]
3732. [6:201, Hadîs No: 8944]
Übey'den (r.a.) rivayetle:
Ihlâs Sûresini okuyan kimse Kur'ân'm üçte birisini okumuş gibi sevap kazanır. [33]
3733. [6:202, Hadîs No: 8950]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, îhlâs Sûresini yüz defa okur da şu dört şeyden de sakınırsa, Allah onun elli senelik günahlarını bağışlar. Bunlar: Adam öldürme, haksız yere başkasının malını zimmetine geçirme, zina etme ve
içki içme. [34]
3734- [6:203, Hadîs No: 8954]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki, Cuma namazından sonra îhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini ye-dişer defa okursa, Allah onu bir sonraki Cumaya kadar kötülüklerden korur. [35]
3735. [6:204, Hadîs No: 8956]
Ibni İmran rivayet ediyor:
Kur'ân okuyan kimse bunun karşılığında Allah'tan birşey istesin. Şüphesiz ilerde Kur'ân okuyup karşılığında insanlardan birşeyler isteyen bir topluluk gelecektir. [36]
3736. [6:205, Hadîs No: 8959]
Câbir'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır:
Haccın rükün ve şartlarını tam olarak yerine getiren ve Müslümanların da elinden ve dilinden selâmette kaldığı kimsenin geçmiş günahları bağışlanır. [37]
3737. [6:205, Haiîs No: 8960]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s,m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını gideren kimse hac ve umre yapmış gibi sevap kazanır. [38]
Bu ve buna benzer hadisler Müslümanları hayra teşvik etmektedir. Böyle anlarda ilk akla gelmesi gereken şey bu tip bir hayrın nafile hac ve umre sevabını kazandırmaya vesile olmasıdır. Bununla birlikte eğer bu ihtiyacı karşılama zekât gibi bir farzı yerine getirmek maksadıyla yapılıyorsa, ihlaslı olunduğu sürece hac ve umre sevabını kazanmak işten bile olmaz. Peki yapılan hayır nafile nevindense bu da hac ve umre sevabını kazandırabilir mi?
Nafile bir ibadetin faam yerini tutmayacağı açıktır. Çünkü bir farz bin nafileden daha üstündür. Ama öyle zamanlar olur ki kişi farz bir ibadetin sevabını dahi kazanabilir. Tabiî bu genel değildir. "Herkes, her zaman bu sevaba ulaşabilir" mânâsında anlaşılmamalıdır. Ama böyle bir sevabı bir mü'min kardeşimizin ihtiyacını gidermekle yakalamak mümkündür. Meselâ kişi öylesine muztar, muhtaç duruma düşer ki, işte o anda Allah rızası için onun ihtiyacını karşılamak kişiye o sevabı kazandırabilir. Burada şart olan küçük olsun, büyük olsun iyiliği hiçbir karşılık beklemeksizin sırf Allah için yapabilmektir.
Tekrar edelim: Böyle bir sevap idealdir, ufuktur. Yapılan hayrın Allah'ın rızasına uygun olup olmadığına ve bazı şartları taşımasına, tamamen Allah'ın ihsanına bağlıdır.
3738. [6:206, Hadîs No: 8962]
Abdullah bin Habeşî'den (r.a.) rivayetle:
Kim bir sidr ağacını keserse Allah da onun kafasını Cehennem ateşine tutar.[39]
Hadisin şerhlerinde harem bölgesindeki herhangi bir ağacı kesmenin cezasının bu olduğuna dikkat çekiliyor. Herşeyi değerli olan bu bölgede bilhassa hac mevsiminde bir kısım kısıtlama ve yasaklamaların getirildiğini biliyoruz. O esnada bir ağaç dalını koparmak dahi yasaktır.
Harem, hacıların umre yapanların akınına uğrayan mukaddes bir diyardır. Kavurucu sıcaklarda oraları ziyaret edenlerin, gelip gidenlerin gölgesinde oturacakları, dinlenecekleri ağaçlara ne kadar ihtiyaç duyduklarını, duyacaklarını sıcakta meydanda kalan herkes hissedebilir. O halde bilhassa o bölgede bulunan ağaçları kesmek insanlara yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. Dünyada ağaçlan keserek başkalarının kafasını güneşin hararetine maruz bırakan kimseyi "Ceza amel cinsinden verilir" kaidesi gereğince Allah da onun kafasını Cehennem ateşine tutar.
Bu hadisten normalde ağaç kesmenin ne kadar veballi bir hareket olduğunu çıkarmak da mümkündür. Gelen geçenlerin altında gölgelenip dinlenecekleri, meyvelerinden koparıp yiyecekleri, güzellik, yeşillik ve bereket kaynağı, rahmete vesile olan ağaçları bollaştırmak gerekirken onları katletmek, Fatih Sultan Mehmed'e, "Ormanlarımdan bir ağaç kesenin başını keserim" dedirttirecek kadar fecaattir. İhtiyaç ânında, usûlüne uygun kesmeye kimse birşey diyemez. Ama bir kesiliyorsa on yetiştirilmeli, dünyayı da Cennete döndürmeye çalışmalıdır. "Kıyamet kopmasına birgün kalsa, elinde bir ağaç varsa onu dik" diyen bir Peygambere inananlar kesmek için değil, dikmek için var olduklarının şuurunda olmalıdırlar. Kaldı ki kesmenin manevî vebaline karşılık dikmenin sayısız maddî ve manevî faydaları vardır.
3739. [6:206, Hadîs No: 89633
Kasım bin Abdurrahman rivayet ediyor:
Kişi akrabalarla iyi ilişkisini keser veya haram bir işi yapmaya yemin ederse cezasını daha ölmeden görür. [40]
3740. [6:208, Hadîs No: 8973]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
îmkanı olduğu halde kurban kesmeyen kimse bizim namazgahımıza yaklaşmasın. [41]
Hali vaHti yerinde olup da kurban kesmemenin ne derece mes'ûliyetli olduğunu anlamak için kurbanın mâhiyetini iyi bilmek gerekir. Allah, Kur'ân'ında açık açık "Rabbin için namaz kıl, kurban kes" [42] buyurmaktadır. Hanefî mezhebine göre bu emir vacip, yani farza yakın kesinlikte bir emirdir.
Kurban kesmemek, herşeyden önce Allah'ın emrini dinlememek demektir. Adı üstünde Allah'a kurbiyeti, yani manen yaklaşmayı sağlayan böyle bir ibadeti yapmayan insan manen Allah'tan uzaklaşacağının farkında mıdır acaba?
Kurban kesmeyen kimse günierce, hatta aylarca et yüzü görmemiş birçok fakiri sevindirme gibi büyük bir mutluluktan ve bunun kazandıracağı hayırlı dua ve sevaptan da mahrum kalmaktadır. Aksine fakir fukaranın şimşeklerini üzerine çekmekte, yer yer de kem göz ve beddualarına hedef olmaktadır. Ayrıca sıratta burak olabilecek önemli bir araca binme fırsatını da kaçırmaktadır.
İşte Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) böylesine mânâiı bir ibadeti yerine getirmeyen kimseleri şiddetle uyarmakta, "Namazgahımıza yaklaşmasın" îkazında bulunmaktadır. Böylece Müslümanların sosyal hayatına bu kadar ilgisiz, maddî sıkıntılar içerisinde kıvranan din kardeşlerinden bu kadar habersiz bir kimsenin onlar arasına katılmaya lâyık olmadığına işaret etmektedir.
Mü'minlerin gönül gönüle verip Allah'a yöneldikleri mukaddes bir yuvadan uzaklaştıracak dehşetteki bir tehdit, bir îkaz herhalde azıcık îmanı olanları dahi harekete geçirecek büyüklükte bir îkaz olarak değerlendirilmelidir.
3741-[6:209, Hadîs No: 8975]
Muaviye rivayet ediyor:
Çocuğu olan kimse onunla çocuklaşsın. [43]
3742. [6:211, Hadîs No: 8981]
Süleyman bin Surad'den rivayetle:
Allah'a ve âhiret gününe inanan kimse bir Müslümanı kesinlikle korkutmasın. [44]
3743. [6:212, Hadîs No: 8986]
Ebû Mûsâ (r.a.) rivayet ediyor:
Şâhidlik yapmaya çağrıldığında bildiğini söylemeyen kimse yalancı şahitlik yapan kimse gibi olur. [45]
Kurân'in ana esasları dörttür: Tevhid, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve adalet. Dinimizde adaleti yerine getirmek hususunda hassasiyetle durulur. Meselâ bu âyetlerden birisi şu mealdedir:
"Allah adaleti, iyilik yapmayı ve iyi kullukta bulunmayı, akrabaya ikramda bulunmayı emreder; fuhşiyatı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah düşünüp ibret almanız için size böyle Öğütler verir." [46]
Gerçek adaletin temini için dikkat edilecek mühim esaslar vardır. İşte bu esaslardan birisi de şahitliktir. Yüce Allah birçok âyette kullarından şahitliği gizlememelerini ister. Meselâ bu âyetlerden birisi şu mealdedir:
"Hakkı bâtılla karıştırmayın ve bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin." [47] Aynı sûrenin 282. âyetinde de şahitlerin şahitliğe çağrıldıklarında bundan kaçınmamaları ve hakikati saklamamaları istenir. 283. âyet-i kerimede ise şöyle buyurulur:
"Şahitliği de sakın gizlemeyin. Kim şahitlikten kaçınır veya bildiği halde hakikati açıklamayıp gizlerse, kalbini büyük bir günahla kirletmiş olur."
Peygamberimiz de izahını yaptığımız hadislerinde şahitlik yapmaya çağrıldığında bildiğini söylemeyen kimsenin yalancı şahitlik yapan kimse gibi olacağına dikkat çekmiştir. Çünkü yalancı şahitlik yapan kimse yalan söylemekle hakkın açığa çıkmamasına sebep olur. Şahitliği gizleyen kimse de hakkın açığa çıkmamasına sebep olduğundan aynı konumdadır.
3744. [6:213, Hadîs No: 8990]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Çok konuşanın hatâsı çok olur. Hatâsı çok olanın günahı çok olur. Günahı çok olana ise Cehennem daha lâyıktır.[48]
3745. [6:214, Hadîs No: 8993]
Taberânfnin Evsafından.
Enes (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bile bile benim adıma yalan söyleyen Cehennemdeki yerine hazırlansın. [49]
3746. [6:217, Hadîs No: 8997]
Ebû Hüreyre'den (r,a.) rivayetle:
Gereğini yapmaya gücü yettiği halde Öfkesini yutan kimsenin kalbini Allah güven ve îmanla doldurur, [50]
3747- [6:217, Hadîs No: 8998]
Ibni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Öfkesini tutanın Allah kusurunu Örter. [51]
3748. [6:217, Hadîs No: 9000]
Bera binÂzib'den (r.a.) rivayetle:
Ben kimin dostu isem Ali de onun dostudur. [52]
3749. [6:218, Hadîs No: 9004]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Başkalarına karşı büyüklenmek için bir elbise giyene Allah Kıyamet günü ona benzer bir elbise giydirir, sonra da Cehennem ateşiyle tutuşturur. [53]
3750. [6:221, Hadis No: 9024 ]
Ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Namazı kendisini hayâsızlık ve kötülüklerden alıkoymayan kimse bu namazla Allah'tan sadece uzaklığını arttırmış olur. [54]
3751 - [6:223, Hadîs No: 9024]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Oruçlu iken yalan sözü ve yalan söze göre hareket etmeyi terket-meyen kimsenin yemesini ve içmesini terketmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur. [55]
3752- [6:214, Hadîs No: 9027]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah'ın hükmüne rızâ göstermeyen ve takdirine îman etmeyen kimse kendisine Allah'tan başka bir ilâh arasın. [56]
3753. [6:226, Hadîs No: 9036]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor;
Kim ne hal üzere Ölürse, Allah onu o hal üzere diriltir. [57]
Bu hadisin daha geniş bir rivayetinde ise şöyle buyuruiur: "Nasıl yaşarsanız öyle ölür, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz."
Her gün hergün tekrarlanan iyi veya kötü davranışlar, atılan adımlar, soluklanan nefesler manevî dünyamızı şekillendirirler. Islâmî çerçevede yaşanılan her ömür dakikası lehimize şehadet edebilecek, aksine günah ve haramlarla geçirilen her ömür dakikası da aleyhimize şehadet edecek, biri sevindirecek, diğeri üzecek bir tabloyu karşımıza koymaktadır. Bunlar zamanla öylesine alışkanlık haline gelir, kökleşirler ki âdeta insan hayırda da, serde de otomatikleşir. Trenin rayda kolayca hareket etmesi gibi seçtiği yolda yürümeye başlar.
Sonuçta da her iki insan yaşadığı hal üzere öleceklerdir. Resûlullah yukarda-ki hadisleriyle insanların yanlış zan ve kanaatlara sahip olmamalarını, iyi olan ve iyilik yapanın iyilik göreceğini, diken ekenin diken biçeceğini hatırlatmış, ona göre hareket etmemiz gerektiğine dikkat çekmişlerdir. Islama ters bir hayat yaşayan tövbe edip iyi yola girmediği sürece kabirde azaba hazırlanmalıdır. Allah yolunda zorlukları göğüsleyen farzları yapan da rahata erecektir.
Bir zaman dinden diyanetten uzak ömür süren bir müteahhid can çekiştiriyor-muş. İmam gelmiş, keiime-i şehadeti tekrarlamasını istemiş, kendisi de önden tekrar!iyormuş. imam "Eşhedü enlâ ilahe illallah" dedikçe, müteahhid, 'Taş getir, tuğla getir" diye söylenmeye başlamış. "Ve eşhedü enne Muhammeden ab-dühû ve resûlüh" dediğinde de "Kireç getir, çimento getir" diyormuş. Hayatı öyle geçtiği için o anda din ve îman hatırına gelmemiş.
Bu menfî bir örnek. Imam-ı Muhammed ömrünü ilme vakfetmiş büyük bir insan. Imam-ı A'zâm'ın talebesi. Vefatından sonra rüyada görmüşler. "Nasıl vefat ettin?" diye sorduklarında, "ilimle uğraşıyordum. Nasıl can verdiğimin farkında bile olmadım. Bir de baktım ki kabirdeyim" diye cevap vermiş. Medresede ilim öğrenmekte olan bir talebe de vefat ettiğinde, Münker Nekir melekleri gelmiş, "Men Rabbüke?" diye sormuşlar. Öldüğünün farkında bile olmayan, kendisini medresede zanneden bu talebe, Arapça kurallara göre cevap vermiş: "'Men' mübtedâ.'Rabbüke' onun haberidir. Bu çok kolay bir soru. Daha zor olanı sorunuz." Melekleri güldürmüş ve rahmet-i llâhiyeyi de tebessüm ettirmiş..
Demek ki insan sürdüğü Islâmî hayat ölçüsünde kabirde güzel muamele görecektir. Bir hadiste ihramlıyken ölen kimsenin mahşer yerine telbiye getirerek geleceği bildirilir ki, bu da aynı mânâyı teyid eder.
Bunlar gösteriyor ki, insan nasıl yaşarsa öyle ölecek, nasıl ölürse öyle dirilecektir. Mühim olan istikâmetten ayrılmamaktır.
3754. [6:233, Hadîs No: 9063]
İbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Kim ki din kardeşine sevgi dolu bir gözle bakarsa, Allah onun günahlarım bağışlar. [58]
3755. [6:233, Hadîs No: 9064]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
Kim din kardeşine haksız yere onu korkutacak bir gözle bakarsa, Allah da Kıyamet Günü kendisini korkutur. [59]
3756. [6:237, Hadîs No: 9081]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki Allah onu iki çenesi ve iki bacağı arasmdakilerin şerrinden korumuşsa, Cennete girer.[60]
3757. [6:237, Hadîs No: 9083]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki dilinin, midesinin ve tenasül organının şerrinden korunmuşsa, Cennet ona vacip olmuştur. [61]
3758. [6:239, Hadîs No: 9092]
Cerir'den (r.a.) rivayetle:
Kim yerdekilere merhamet etmezse, göktekiler de ona merhamet etmez. [62]
3759. [6:240, Hadîs No: 9093]
Cerir (r.a.) rivayet ediyor:
Merhamet etmeyene merhamet edilmez, bağışlamayan bağışlanmaz. [63]
3760. [6:240, Hadîs No: 9095]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
insanlardan utanmayan Allah'tan da utanmaz.[64]
3761. [6:241, Hadîs No: 9101]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Cennete giren nimet görür, sıkıntı çekmez. Elbisesi eskimez, gençliği zail olmaz. [65]
3762. [6:242, Hadîs No: 9104]
îbni Mes'ud'dan (r.a.) nivâyetle:
Allah kimin hayrını dilemişse onu dinde bilgi ve ince anlayış sahibi yapar. Ve doğru yolunu kendisine ilham eder. [66]
3763. [6:244, Hadîs No: 9113]
Harise bin Nu'man (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Yoksula yardım etmek kişiyi kötü ölümden korur. [67]
3764. [6:245, Hadîs No: 9116]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
İki aç vardır ki, doymaz: İlmi arayan, dünyayı arayan. [68]
3765. [6:246, Hadîs No: 918]
İbni Abbas (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Garibin ölümü şehitliktir. [69]
3766- [6:246, Hadîs No: 9120]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Ani ölüm mü'min için bir rahat, kâfir için hasret verici bir yakalanıştır. [70]
3767- [6:247, Hadîs No: 9126]
(r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Siz kadınların evinizde işlerinizi yaparken çektiğiniz sıkıntı, inşa-allah, Allah yolunda cihad edenlerin cihadına denk olur. [71]
3768. [6:252, Hadîs No: 9142]
Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Mü'min mü'minin aynasıdır, mü'min mü'minin kardeşidir. Kaybettiği bir şeyini onun için muhafaza eder. Arkasından onu savunur. [72]
3769. [6:252, Hadîs No: 9143]
Musa fr.aj Peygamber Efendimizin (a.sm.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Mü'minler birbirleri için aksamı birbirlerine destek veren bir bina gibidir. [73]
3770. [6:252, Hadîs No: 9144]
Fudale bin Übeyd'den (r.a.) rivayetle:
Mü'min, insanların malları ve canları konusunda kendisinden emin oldukları kimsedir. Muhacir de hatâ ve günahlardan uzak duran kimsedir. [74]
3771. [6:253, Hadîs No: 9147]
Câbir (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Mü'min, başkalarına ısınan ve kendisine de ısımlabilen kimsedir. Başkasına ısınamayan ve kendisine de ısımlamayan kimsede hayır yoktur, insanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası dokunandır. [75]
3772. [6:254, Hadîs No: 9150]
Ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Mü'min her halükârda hayır üzeredir: O Allah'a hamd ederken ru-hu çekilir. [76]
3773. [6:255, Hadîs No: 9154]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanların arasına karışıp da onların sıkıntılarına sabreden mü'min, insanlar arasına karışmayıp sıkıntılarına sabretmeyen mü'min-den daha üstündür. [77]
3774. [6:256, Hadîs No: 9156]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Mü'min mü'minin kardeşidir. Hiçbir şekilde ona olan hayırhahlığı-nı elden bırakmaz. [78]
3775. [6:256, Hadîs No: 9158]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Mü'min akıllıdır, basiretlidir ve tedbirlidir. [79]
3776. [6:257, Hadîs No: 9160]
Cabir'den (r.a.) rivayetle:
Mü'min kulluk elbisesi günahlarla yıprandığında onu tövbeyle yamayandır. Bahtiyar tövbesi üzere ölendir. [80]
3777- [6:257, Hadîs No: 9161]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Mü'min faydalılıktan ibarettir: Birlikte yürüdüğünde sana fayda verir. Kendisine danıştığında sana fayda verir. Ortaklık kurduğunda sana fayda verir. O herşeyiyle faydadan ibarettir. [81]
3778- [6:261, Hadîs No: 9171]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetimin bozulduğu bir zamanda benim sünnetime simsıkı sarılan kimseye bir şehid sevabı vardır. [82]
Bir hadisten öğrendiğimize göre, amellerin en hayırlısı çokça zahmet sarf edilerek elde edileni, zor şartlarda yapılanıdır. Meşakkat alâmet-i makbuliyettir. İşte peygamberlikten sonra en yüksek bir makama ulaşan şehid, ölümü hiçe sayıp cihad meydanına atıldığı, en zor şartlarda mücadele ettiği için bu makamı elde etmektedir.
Din, îman duygularının unutulduğu, herkesin dünyaya daldığı, insanların bozulduğu, menfaat ve nefsanî duygulara uymaktan başka birşey düşünmediği bir atmosferde islâmı yaşama gayreti içerisinde olmak, en az cephede düşmanla çarpışırcasına zor şartlarda yaşamak demektir. Farzların terk edildiği, haramların çekinilmeden İşlendiği, değil dinin emirlerine uyanların, inananların dahi horlandığı, küçümsendiği" kınandığı, hatta cezalandırıldığı bir zamanda Sünnet-i Seniyyeye bağlılık, hem büyük bir cesaret, kahramanlık, hem de büyük bir fazilettir. O ölçüde de sevabı büyüktür. Bilhassa âhirzamanda Deccal'ın hükmettiği, dine baskıların, istibdatların uygulandığı dönemlerde Sünnete sarılmak büyük önem taşımaktadır. Böyle bir zamanda dini yaşamak elde kor tutmak, ateşte yürümek kadar zordur. Büyük bir sabır, sebat ve kararlılık ister ve fedâkârlık gerektirir. Kuvvetli bir îmanın neticesidir.
Başka bir hadiste, ümmetin bozulduğu böyle bir zamanda Sünnet-i Seniyyeye sarılmanın yüz şehid sevabı kazandıracağı müjdesi de yer almaktadır. Korkmadan, çekinmeden, tavizlere kaçmadan farzları yapıp, haramlardan kaçınmak, Sünnete sim sıkı sarılmak, bu uğurda ithamları, hücumları, sıkıntıları, mahrumiyetleri göğüslemek ancak tahkikî ve sarsılmaz bir îmanla başarılabilir. Bunun içindir ki, hadiste zor şartlarda Sünnete sarılmanın sevabı nazara verilerek ümmet buna teşvik edilmiştir.
3779- [6:261, Hadîs No: 9172]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Ümmetimin ihtilafi zamanında benim Sünnetime sim sıkı sarılan kimse avucunda ateş parçası tutan kimse gibidir. [83]
Allah ve Resulü şiddetle yasaklamalarına rağmen, nefislerine mağlûb olan Müslümanlar arasında zaman zaman ihtilâf rüzgarları esmiş, ihtilâfa şöyle veya böyle katılan herkesi o ölçüde savurmuş, darmadağın ve perişan etmiştir. Bu ihtilaflar zaman olmuş devletler, zaman olmuş kabileler, zaman olmuş toplumlar, zaman olmuş fertler boyutunda gerçekleşmiş, hepsi de derin yaralar almıştır. Sadece bu ateşe düşenler yanmamış, kıvılcımları etraflarına da sıçramıştır.
Çünkü hak ölçüler ve akıl yerine hislerin ön plâna geçtiği böyle dönemlerde kırmalar, dökmeler, tahribatlar hükmeder. Maddî ve manevî yıkımlar boy gösterir. Kalbler kırılır, vicdanlar yaralanır, akıllar karışır. Böyle bir zamanda hakkı, hakikati, adaleti gözetmek, tarafsız kalıp hakkın yanında yer almak, kısacası Sünnet-i Seniyye ölçüleri içerisinde hareket etmek oldukça zordur. Öyle ki hadisin ifadesiyle elde ateş parçası tutmaya benzer.
Çünkü Sünnetteki ölçüler ihtilaflara karşıdır. Dedikodu, gıybet, karalama, çamur atma ve hücumların Sünnette yeri yoktur. Sünnet boğuşmayı; bu vesileyle gücü, kuvveti zayıflatmayı, Müslümanların birbirlerine düşmelerini reddeder. Sünnet-i Seniyye birliği, beraberliği, kardeşliği, sevgiyi, dostluğu, barışı emreder, ihtilaf çıkarmamayı, çıktığında önlemeyi, ara bulmayı, kaynaştırmayı, bir vücudun azaları gibi davranmayı ister. İhtilaf içerisinde yer almamayı, bundan şiddetle uzak kalmayı, bunun yerine hizmete koşmayı, kendini ibadete vermeyi emreder.
Herkesin taraf olup birbirlerine hücum ettikleri bir anda bunların dışında kalıp Sünnete sarılmak oldukça zordur. Hadisin ifadesiyle, "avucunda ateş parçası tutmak gibidir." Fakat zorluğu nisbetinde de sevabı büyüktür.
3780. [6:262, Hadîs No: 9174]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Üç çeşit toplantının dışındaki toplantılarda konuşulanlar, başkalarına söylenmemesi gereken birer emanettir. Bu üç toplantı;
1) kan dökme,
2) zina ve namusa tecavüz,
3) haksız yere bir malı almanın konuşulduğu toplantıdır. [84]
3781. [6:262, Hadîs No: 9175]
Fudale bin Ubeyd'den (r.a.) rivayetle:
Mücahid Allah yolunda nefsiyle mücadele edendir. [85]
3782. [6:262, Hadîs No: 9176]
Ibni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Karaborsacılık yapan lânetliktir. [86]
3783. [6:264, Hadîs No: 9186]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Medine îslâmın kubbesi, îman yurdu ve hicret diyarı ve helal ile haram hükümlerinin tespit edildiği yerdir. [87]
3784. [6:265, Hadîs No: 9189]
Sehl bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor: Kışı kardeşleriyle kuvvetlidir. [88]
3785. [6:265, Hadîs No: 9190]
Ibni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle: Kişi sevdiğiyle beraberdir. [89]
3786. [6:266, Hadîs No: 9193]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Kadın avrettir. Dışarı çıktığında şeytan onu ve onunla başkalarını yoldan çıkarmak için fırsat kollar. [90]
3787- [6:267, Hadîs No: 9194]
Cerir bin Abdullah el-Becelî'den (r.a.) rivayetle:
Hastalık Allah'ın yeryüzündeki kamçısıdir. Allah onunla kullarını terbiye eder. [91]
Kamçı niçin vurulur? Bir hataya karşılık uyarmak için veya gayrete getirmek için değil mi? Hastalığa bu gözle baktığımızda aynı gerçeği görürüz. Mü'minin bir kıs'm hataları vardır, îkaz için verilir. Veya ibadetlerde, hayırlı işlerde gevşek davranır, bir kısım nimetlerin kıymetini bilmez, onlara sahip çıkma, hayra koşma ve ibadete yönelmesini sağlar.
Evet, hastalık bir kamçıdır. Bazan kul azgınlık ve taşkınlık gösterir. Allah onunla kulunu kamçılar, "Bir daha bu hataları işleme, davranışlarına dikkat et! Kendine geli Asıl vazifene dön!" dercesine onu yataklara düşürür, hastahane hastane, doktor doktor dolaştırır. Kul aklını başına toplayıp günahlardan dönerse, o kamçı işe yaramış olur. Böylece Allah kulunu terbiye eder.
Veya kul manen büyük makam ve mevkilere ulaştırılacaktır. Onun için buna hazırlanması gerekir. Sabır, şükür ve nimetlerin kadrini bilmesi ve bu konularda terakki etmesi gerekir. Bunun vasıtalarından biri de hastalıktır Çünkü hasta olan kul şikayete girmez de, onu Allah'tan bilip sabır içinde şükrederse manen terakki eder, büyük kazançlar elde eder. Sonraki hayatında daha çok hayra, îman ve Kur'ân hizmetine koşar. Dolayısıyla hastalık bir teşvik kamçısı olmuş olur. Bu da bir manevî terbiyedir.
Kamçı niçin vurulur? Bir hataya karşılık uyarmak için veya gayrete getirmek için değil mi? Hastalığa bu gözle baktığımızda aynı gerçeği görürüz. Mü'minin bir kıs'm hataları vardır, îkaz için verilir. Veya ibadetlerde, hayırlı işlerde gevşek davranır, bir kısım nimetlerin kıymetini bilmez, onlara sahip çıkma, hayra koşma ve ibadete yönelmesini sağlar.
Evet, hastalık bir kamçıdır. Bazan kul azgınlık ve taşkınlık gösterir. Allah onunla kulunu kamçılar, "Bir daha bu hataları işleme, davranışlarına dikkat et! Kendine geli Asıl vazifene dön!" dercesine onu yataklara düşürür, hastahane hastane, doktor doktor dolaştırır. Kul aklını başına toplayıp günahlardan dönerse, o kamçı işe yaramış olur. Böylece Allah kulunu terbiye eder.
Veya kul manen büyük makam ve mevkilere ulaştırılacaktır. Onun için buna hazırlanması gerekir. Sabır, şükür ve nimetlerin kadrini bilmesi ve bu konularda terakki etmesi gerekir. Bunun vasıtalarından biri de hastalıktır Çünkü hasta olan kul şikayete girmez de, onu Allah'tan bilip sabır içinde şükrederse manen terakki eder, büyük kazançlar elde eder. Sonraki hayatında daha çok hayra, îman ve Kur'ân hizmetine koşar. Dolayısıyla hastalık bir teşvik kamçısı olmuş olur. Bu da bir manevî terbiyedir.
3788- [6:267, Hadîs No: 9195]
Esed bin Kürz (r.a.) rivayet ediyor:
Hastanın günahları, ağacın yapraklarının döküldüğü gibi dökülür. [92]
3789. [6:267, Hadîs No: 9197]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
îlk defa kendisine sövülen mazlum haddi aşmadığı sürece sövüşmenin günahı ilk başlatanındır. [93]
3790- [6:268, Hadîs No: 9202]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Kendisine danışılan kişi emin olmalıdır. Danışıldığında kendisi için yapacağını danışana da tavsiye etsin. [94]
3791. [6:270, Hadîs No: 9207]
Ebû Hüreyre'den (r.a) rivayetle:
Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kimsedir. Mü'min de canları ve malları konusunda insanların kendisinden emin olduğu kimsedir. [95]
3792. [6:270, Hadîs No: 9208]
îbni Arar (r.a.) rivayet ediyor:
Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kimsedir. Muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçandır. [96]
3793. [6:271, Hadîs No: 9211]
Hubeyb bin Hiraş'dan (r.a.) rivayetle:
Müslümanlar kardeştir. Takva hariç hiçbirinin diğerine üstünlüğü yoktur. [97]
3794- [6: 272; Hadîs No: 9213]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Müslümanlar sözleşme şartlarına bağlıdırlar. [98]
:
3795. [6: 272, Hadîs No: 9216]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Karanlık gecelerde camilere gidenler var ya Allah'ın rahmetine dalanlar onlardır. [99]
3796. [6: 273, Hadîs No: 9218]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Musibetler, yüzlerin karardığı Kıyamet Gününde sahibinin yüzünü ak eder. [100]
3797- [6: 274, Hadîs No: 9224]
Îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
İyilikler Cennetin kapılarından bir kapıdır. Kötü ölümü önler. [101]
3798. [6:74, Hadîs No: 9225]
Habeşî bin Cünade (r.a.) rivayet ediyor:
Hakkı vermede gecikme bir çeşit zulümdür. [102]
3799. [6: 277, Hadîs No: 9241]
Ümm-ü Seleme (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Mehdî benim neslimden, Fatıma'nın çocuklarından olacaktır. [103]
3800. [6: 278, Hadîs No: 9244]
Ebû Said (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Mehdî bendendir. Alnı açık, kalkık burunludur. Daha önce zulüm ve haksızlıkla doldurulduğu gibi yeryüzünü hak ve adaletle doldurur. Yedi sene hükmedecektir. [104]
3801. [6: 279, Hadîs No: 9245]
Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Mehdî neslimden bir şahıstır. Yüzü parlak yıldız gibidir. [105]
3802. [6: 280, Hadîs No: 9251]
Nuaym bin Himar (r.a.) rivayet ediyor:
Terazi, Rahman olan Allah'ın elindedir. Bazı milletleri yükseltir, bazılarını ise alçaltır. [106]
803. [6: 280, Hadîs No: 9252]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Sizin şu ateşinizin harareti Cehennem ateşinin yetmişte bîridir. Cehennem ateşinin herbir parçasının harareti sizin ateşinizinki kadardır. [107]
3804. [6: 283, Hadîs No: 9263]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Bizden birşey işitip de onu işittiği gibi başkalarına tebliğ edenin yüzünü Allah ak etsin. Nice kendisine tebliğ edilenler vardır ki ilk işitenden daha iyi kavrarlar. [108]
3805. [6: 287, Hadîs No: 9273]
îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Hak bir sözü işitip sonra da onu din kardeşine ulaştırarak öğretmen ne güzel hediyedir. [109]
3806. [6: 288, Hadîs No: 9277]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Mü'minin silahı sabır ve duadır. [110]
3807. [6: 288, Hadîs No: 9280]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
İki nimet vardır ki, insanların çoğu onlar hakkında aldanıyorlar: Sıhhat ve boş vakit. [111]
3808. [6: 290, Hadîs No: 9291]
Enes bin Mâlik'den (r.a.) rivayetle:
Evlerinizi namaz kılmak ve Kur'ân okumakla nurlandırınız. [112]
3809. [6: 290, Hadîs No: 9293]
Abdullah bin Ebî Evfa (r.a.) rivayet ediyor:
Oruçlunun uykusu ibâdet, susması teşbih, ameli kat kat sevaplı, duası makbuldür, günahları ise bağışlanır. [113]
3810. [6: 292, Hadîs No: 9296]
Sehl bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle:
Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır. Münafığın ameli ise niyetinden hayırlıdır. Herkes kendi niyetine göre amel işler. Mü'min bir amel işlediğinde kalbinde bir nur uyanır. [114]
Bedende ruh, kemikte ilik ne ise, ibadette niyet de odur. Onun içindir ki yapılan ibadetlerde, her türlü hayırda niyet büyük bir önem taşır. Allah, sadece ve sadece kulun niyetine bakar. Rızası gözetilmişse az da olsa ona değer verir. Eğer başka maksatlarla yapılmışsa, insanlarca ne kadar değerli ve büyük görülürse görülsün, ona hiçbir kıymet vermez, aksine sahibini cezalandırır.
Niyefn bu ehemmiyetinden dolayıdır ki, hadisin ifadesiyle mü'minin amelinden daha hayırlı gösterilmiştir. Mü'min niyeti amelini temiz bir niyete bina ettiği için, Cenab-ı Hak ezelî ilmiyle bakar, gelecek şeylerin nasıl olacaklarını bildiği için, o niyeti bilfiil ibadet etmiş gibi kabul eder.
Münafık ise halis bir niyet taşımadığı, bozuk niyetle hareket ettiği için ameli iyi olsa da, niyeti bozuk olduğundan bir mükâfat alamaz. Çünkü Allah rızasını gözetmemektedir. Ya bir menfaat, ya da bir riya uğruna bu ameli işlemektedir. Onun için de ameli niyetinden daha iyi olmaktadır.
İnsan kendi amelini hangi maksatla yaptığını bilse de, başkalarının niyetini bilemez. Allah ise yapılan hareketteki niyete bakar ve ona göre ya mükâfat veya ceza verir. Mü'mine verdiği sevap yanında taşıdığı o temiz niyet hürmetine yaptığı amelden dolayı da ayrıca kalbinde bir nur uyandırır, huzur ve sürür verir. Bu nur, huzur ve sürür Allah rızası için işlenen amele karşılık verilen peşin bir mükâfattır.
3811. [6: 298, Hadîs No: 9316]
Ebû Saîd el-Ensârî (r.a.) rivayet ediyor:
Pişmanlık tevbedir. Günahından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. [115]
Tevbeden maksat, işlenen günahı terk etmek, bir daha o günaha dönmemektir. Pişmanlıkta hem o günahı terk etme, hem de o günaha tekrar dönmeme niyeti vardır.
Pişman olan kimse manen arındığı, temizlendiği için Allah işlediği günahlara bir sünger çekmektedir. Dolayısıyla da hiç günah işlememiş gibi ter temiz hale getirmektedir.
Bu, Allah'ın ümmet-i Muhammed'e ihsan ettiği mühim bir bağıştır. Onun içindir ki, kulun işlediği günahlar sebebiyle kendini ümitsizliğe atmasına gerek yoktur. Pişmanlık duyup bir daha o günaha girmemeye azmetmesi yeterlidir.
3812. [6: 298, Hadîs No: 9318]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Zafer sabırla beraberdir. Kurtuluş sıkıntıyla beraberdir. Her güçlüğün yanında bir.de kolaylık vardır. [116]
3813. [6: 300, Hadîs No: 9324]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Koğuculuk, sövme ve ırkçılık Cehennemdedir. Bunlar bir mü'mi-nin kalbinde yer almaz. [117]
3814. [6: 301, Hadîs No: 9326]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Güzel niyet sahibini Cennete sokar. [118]
Niyet âdetleri, hareketleri, söz ve davranışlar! ibadete dönüştüren, adetâ Ölü halleri canlandıran bir ruh, bir iksirdir. Güzel bir niyet ortaya çıkan güzel amelin adetâ uçları toprağın derinliklerine kadar uzanmış bir kötüdür. Mesnevî-i Nûrİ-ye'de denildiği gibi, "Niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır. Öyle ise necat; halas ihlas iledir. İşte bu hasiyete binâendir ki, az bir zamanda çok ameller husule geiir. Buna binâendir ki, az bir ömürde Cennet (bütün lezâiz ve mahasi-niyle [lezzet ve güzellikleriyle]) kazanılır. Ve niyet ile insan daimî bir şâkir oiur, şükür sevabını kazanır." [119]
İnsan nasıl niyetiyle Cenneti kazanabilmektedir?
Niyetindeki hâlislik, külliyet ve şümuüülük sebebiyle, Meselâ kul öyle bir küllî niyet ve hadsiz bir îtikad taşır ki, Cenab-ı Hak onun bu niyetine mükâfâten Cenneti ihsan eder. Namazında "Et-Tehıyyâtü lillâh" diyen bir mü'min sadece kendisinin değil, yerde ve gökte bulunan sayısız yaratığın kendi dilleriyle yapmış oldukları ibâdeti kendi hesabına Allah'a takdim eder. Allah da onun bu temiz ve geniş niyeti, samimî duygusu sebebiyle ibadetini az da olsa kabul eder. Bu tıpkı cüz'î bir hediyeyle bir sultanın huzuruna çıkıp orada başkalarından gelen değerli hediyeleri gören ve, "Ey sultanım! Bunların yanında benim hediyem bir hiçtir. Eğer gücüm yetseydi bunlar gibisini ben de size takdim ederdim. Ama bütün bu değerli hediyeleri bendenmiş gibi kabul eti Kendi namıma sana takdim ediyorum" [120] diyen bir fakir adamın, hediyesine değil, sözlerine değer verdiği gibi. Cenab-ı Hak, ihlas ve samimiyetle Kendisine yönelen bir kulunun ameli az dahi olsa kabul eder. Cennetini de bir ikram olarak ihsan eder. Nitekim bir hadiste şöyle buyuruimaktadır: "Amelinde ihlaslı ol. Az da olsa sana fayda verir."
Yoksa insan ameliyle Cennete giremez. Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadislerinde bununla ilgili olarak "Hiçbiriniz ameliyle Cennete giremez. Allah'ın fazi ve ihsanı olmazsa..." buyurmuştur. Çünkü yaptığımız ibadetler daha dünyaya gelirken Cenab-ı Hakkın ihsan ettiği el, ayak, göz, kulak, akıl, fikir, sıhhat, îman gibi nimetlere karşılık yapılan bir şükrandan ibarettir. Daha aldığımız nimetlerin dahi şükrünü ödeyemezken, nerde kaldı ki Cenneti kazanabilelim.
İşte Cenab-ı Hak taşıdığımız halis niyet sebebiyledir ki azımızı çok kabul etmekte, fazi ve lütfuyla Cenneti ihsan etmektedir.
3815- [6: 301, Hadîs No: 9328]
Muâviye (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (a.s.m.) kafa karıştırıcı acaip sözler söylemekten nehyetti. [121]
Sözler vardır, insanın ruhuna işler; hayra, güzelliğe yönlendirir. Sözler vardır, insanın iç dünyasını, düşünce âlemini alt üst eder. Şeytanî vesvese ve şüphelere sebep olan sözler bu cinstendir.
Bazan kafa karıştırıcı bu sözler kişinin îmanına yönelik olabilir. Bu çok tehlikelidir. Eğer kişinin manevî potansiyeli yoksa îmanı tehlikeyle baş başa kalabilir, sarsılabilir. Eğer bu kafa karıştırıcı sözler şahsî, ailevî meselelerle ilgiliyse bunlar da kişinin şahsî ve ailevî huzurunu alt üst edecek; hayatının tadını kaçıracak
özelliktedirler. Geçimsizliklere, sürtüşmelere, kavgalara sebep olabilir.
Kafa karıştırıcı bu sözler ağır oldukları için anlaşılmayan cinsten de olabilirler. Oysa insanlara akıl ve anlayış seviyelerine göre konuşmak Peygamberliğin prensiplerindendir. Nitekim bir hadis-İ şerifte, "Biz peygamberler insanların akılları seviyesine göre konuşmakla görevlendirildik" buyuruimaktadır. Öyleyse mü'min ağzından çıkan sözün nereye gittiğine, nelere mal olduğuna dikkat etmelidir.
3816. [6: 302, Hadîs No: 9331]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Resûlullah, davet edilenin., davet sahibi din kardeşinden izin alma durumu dışında beraberinde arkadaş götürmesini nehyetti. [122]
3817- [6: 303, Hadîs No: 9334]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah altın ve gümüş kapta yemek ve içmekten nehyetti. [123]
3818. [6: 303, Hadîs No: 9337]
tbni Abbas'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber döğüştürmek için hayvanları kızıştırmaktan nehyetti. [124]
3819. [6: 311, Hadîs No: 9376]
îmran bin Husayn (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber altın yüzük takınmaktan men etti. [125]
3820. [6: 312, Hadîs No: 9378]
Selman'dan (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber misafir için aşırı külfete girmekten men etti. [126]
3821. [6: 320, Hadîs No: 9413]
Muaviye bin Hadîc rivayet ediyor:
Hz. Peygamber, soğUyuncaya kadar sıcak yemek yemekten nehyetti. [127]
3822. [6: 321, Hadîs No: 9418]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber muta nikâhından nehyetti. [128]
Islâmiyetten önce, Câhiliyye devrinde, belli bir vakit için, meselâ bir aylığına, bir seneliğine şart koşularak yapılan bir nikâh şekli vardı. Buna "mut'a nikâhı," yani geçici nikâh deniliyordu. Peygamberimiz böyle geçici bir zaman için yapılan nikâhı yasakladı. İşte bu hadis bunu ifâde etmektedir. Mut'a nikâhının yasak kılınmasıyla ilgili bir başka hadis de şu mealdedir:
"İyi biliniz ki, Allah geçici nikâhla kadınlardan faydalanmayı Kıyamet Gününe kadar haram kılmıştır...." [129]
3823. [6: 332, Hadîs No: 9478]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Birisini malını satmaya zorlayarak ondan birşey satın almaktan, aldatıa satıştan ve meyveyi ağacında olgunlaşmadan satmaktan nehyetti. [130]
3824. [6: 336, Hadîs No: 9496]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber savaşta kadın ve çocuk öldürmekten nehyetti. [131]
3825. [6: 337, Hadîs No: 9502]
İbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber, eziyet vermeleri durumu dışında herhangi bir canlıyı öldürmekten nehyetti. [132]
3826. [6: 344, Hadîs No: 9530]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Hz, Peygamber kişinin meyveli bir ağacın altında ve akar su kenarında büyük abdest yapmasını nehyetti. [133]
3827. [6: 354, Hadîs No: 9591]
Sa'd rivayet ediyor:
Güçsüzleriniz olmasa siz yardıma mazhar olabilir ve rızıklanabilir miydiniz? [134]
3828. [6: 354, Hadîs No: 9592]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Suda yürüyüp de ayakları ıslanmayan var mı? Dünyaperest de böyledir; günahlardan uzak kalamaz. [135]
3829. [6: 357, Hadîs No: 9501]
ismet bin Mâlik rivayet ediyor:
Hediye, kulağı, kalbi ve gözü çeler. [136]
Bu hadis-i şerif hediyenin önemli bir fonksiyonuna dikkat çekmektedir. Gerçekten de hediye müsbette de, menfide de büyük etkiler meydana getirmektedir. Bir hadis-i şeriflerinde sevgili Peygamber Efendimiz (a.s.m.), "Hediyeleşin ki birbirinizi daha çok sevesiniz" buyurmuşlardır. İnsan yaratılışı gereği İyilik gördüğü kimselere karşı bir hürmet ve sevgi duyar. Kulak onun aleyhindeki şeyleri duymak istemez, duysa müdafaaya kalkar; göz kusurlarını görmez, görse hoş görür. Kalb de ona karşı sevgiyle dolar, düşmanlığı içinden atar. Hediye sevgi, kardeşlik ve dostluk bağlarını kuvvetlendirir. Kişileri birbirine bağlar.
Bu derece önemi hâiz olan hediyeleşmeye Sahabîlerin dünyasında ap ayrı bir değer verildiğini görüyoruz. Bir savaş esnasında açlıktan yüzleri sararan Müslümanları gören münafıkların sevince girdiğini gören Allah Resulü, "Vallahi, daha gün batmadan Allah bize rızık gönderecektir buyurmuşlardı. Bunu duyan Hz. Osman eşyalarıyla birlikte on iki deve yükü deve aidi ve bunların dokuzunu Resûluliaha hediye olarak gönderdi. Bunun üzerine mü'mînlerin yüzü güldü, münafıkların ise renkleri kaçtı. Resûlullah, peş peşe dua yağdırıyordu Hz. Osman'a. Hem de kimseye yapmadığı şekilde: "Allah'ım! Osman'ın malını bereketlendir! Ona istediğini ver!" [137] diye.
3830. [6: 359, Hadîs No: 9605]
Müstevrid'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Vallahi âhirete nisbetle dünya, birinizin parmağını denize daldırması gibidir. Baksın bakalım, parmağıyla ne kadar su alabiliyor? [138]
3831. [6: 359, Hadîs No: 9606]
Sehl bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'a yemin ederim ki, senin vasıtanla bir tek kişinin hidâyete ermesi senin için kırmızı develerden daha hayırlıdır. [139]
3832. [6: 360, Hadîs No: 9610]
Seuban'dan (r.a.) rivayetle:
Misafirinle beraber yemek ye. Çünkü misafir tek basma yemek yemekten utanır. [140]
3833. [6: 360, Hadîs No: 9612]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Hangi hastalık cimrilikten daha büyük olabilir ki? [141]
3834. [6: 361, Hadîs No: 9615]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Kendisine öfkeli davranıldığı halde yumuşaklık gösteren için Allah'ın sevgisi vacip olur. [142]
3835. [6: 362, Hadîs No: 9619]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Alimlerin mürekkebi şehidlerin kanı ile tartılmış ve ağır gelmiştir. [143]
3836. [6: 368, Hadîs No: 9648]
Muaviye bin Hayde'den rivayetle:
İnsanları güldürmek için yalan konuşan kimseye yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun. [144]
3837. [6: 369, Hadîs No: 9653]
Abdullah bin Mugaffel (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Raiyeti sebebiyle idareciye yazık oldu. Raiyetinin hayır ve iyiliğini dileyerek onları gözeten idareci hariç. [145]
3838. [6: 369, Hadîs No: 9654]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
İlmini kötüye kullanan âlimden dolayı ümmetime yazık oldu. [146]
3839. [6: 370, Hadîs No: 9655]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Müslümana zulmedip de hakkım gasbedene yazıklar olsun. [147]
3840. [6: 370, Hadîs No: 9656]
Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle:
Bilmeyene yazıklar olsun. Bildiği halde uygulamayana da yazıklar olsun. [148]
3841- [6: 371, Hadîs No: 9661]
Ebû Derdâ (r.a.) rivayet ediyor: Baba, Cennetin orta kapısıdır. [149]
Resûlullahın, "Cennet anaların ayağı altındadır" hadisleri gibi yukardaki hadis de babanın hayatımızdaki önemli yerine işaret etmektedir. Cennetin orta kapısından girmek isteyen babasının gönlünü almalıdır. Evin temelidir baba. Ailenin ağır yükünü omuzlayan baba çocukları için çok sıkıntılar çeker. Çilelere katlanır. Onların huzuru ve gelecekleri için didinir. Gece gündüz demeden oraya buraya koşar, çalışır, çabalar, yorulur; "Ben sıkıntıya katlanmışım, yeter ki çocuklarım rahat etsin önemli değil" der. Bu fedakâr babanın Allah katında değeri öylesine büyüktür ki, Peygamber Efendimiz bir hadislerinde "Allah'ın rızası ana-babanın rızasına, Allah'ın gazabı da ana-babanın gazabına bağlıdır buyurmuşlardır. Öyleyse bir baba Cennetin orta kapısı olmaya herkesten çok lâyıktır.
3842. [6:372, Hadîs No: 9666]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Yalnızlık kötü arkadaştan iyidir. îyi arkadaş yalnızlıktan hayırlıdır. Hayır konuşmak susmaktan hayırlıdır. Susmak kötü konuşmaktan hayırlıdır. [150]
3843. [6:373, Hadîs No: 9669]
Rafi.' bin Hadîc (r.a.) rivayet ediyor:
Müslümanlar arasında sevgi ve dostluk atadan evlâda miras kalır. [151]
Müslümanlık demek dostluk, kardeşlik, barış demektir. Müslüman candan insandır. O bütün mahlûkâta karşı yakınlık, dostluk ve sevgi duyar. Çünkü herşey Allah'ın yaratığı, Onun memuru, Onun eseri ve Onun sanatıdır. 'Yaratılanı hoş gördük Yaratandan ötürü" mısraında dile getirildiği gibi hoş görme sadece bağışlama demek değildir. Aynı zamanda herşey Allah'a ait olduğu için Onun adına Onun yaratıklarını da hoş görmek, güzel görmek, Onun adına sevmek demektir. Bunun içindir ki, mü'min sever; insanları sever; bitkileri sever, hayvanları sever, diğer yaratıkları sever.
Sevgi, kardeşlik, dostluk meyveleri veren îman ağacını kalbinde yeşerten mü'minin dünyasında kine, düşmanlığa yer yoktur.
îmanın gereği olan bu güzel huylar Islâmı yaşamayı gaye'edinen mü'minin ruhuna işler adetâ. Bu duygularla haşir neşir olan çoluk çocuğu, ailesi aynı duyguları paylaşarak yaşar. Adetâ kökleşmiş, yerleşmiş bir âdet haline gelen bu güzel huylar güzel bir miras olarak nesilden nesile aktarılır. Dinine bağlı bir babanın evladına verebileceği en güzel miras güzel ahlâk olduğuna göre, eibetteki dostluk, sevgi ve kardeşlik duygularını evladının kalbine nakşedecektir.
3844. [6:373, Hadîs No: 9670]
Vâsile'den (r.a.) rivayetle:
Takvâlı, şüphenin sınırında durup içine girmeyendir. [152]
3845. [6:375, Hadîs No: 9678]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor:
Abdest, geçmiş küçük günahları affettirir, namazın sevabı ise fazladan kalır.[153]
3846. [6:379, Hadîs No: 9693]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Çoluk çocuğunu zengin bıraktığı halde Rabbinin huzuruna günahlarla varan kimseye yazıklar olsun. [154]
3847. [6:380, Hadîs No: 9696]
Ebû Zer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Allah'ın rızâsı gözetilmeden sevap kazanılmaz. Niyetsiz hiçbir amel olmaz. [155]
3848. [6:381, Hadis No: 9704]
Enes'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Güvenilirliği olmayanın kâmil imânı yoktur, ahdine sadakati olmayanın dine bağlılığı yoktur. [156]
3849. [6:381, Hadîs No: 9705]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Güvenilirliği olmayanın kâmil îmanı yoktur. Temizliği olmayanın namazı yoktur. Namazı olmayanın dine bağlılığı yoktur. Dinde namazın yeri bedende başın yeri gibidir. [157]
3850. [6:382, Hadîs No: 9709]
Yesar bin Übeyd'den (r.a.) rivayetle:
Dinî emirler ve yasaklara dikkat edildikten sonra zenginliğin bir zararı yoktur. Takva sahibi olanlar için sağlık zenginlikten daha hayırlıdır. Gönül ferahlığı nimettendir. [158]
3851. [6:385, Hadîs No: 9721]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Sol elle yemek yemeyin. Çünkü şeytan sol elle yer. [159]
3852. [6:386, Hadîs No: 9725]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Birbirinize kin beslemeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz, dünyalık için birbirinizle yanşa girmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. [160]
3853. [6:387, Hadîs No: 9729]
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.a.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Cenaze ses ve ateşle uğurlanmaz, bunlarla önünde yürünmez. [161]
3854. [6: 388, Hadîs No: 9737]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Karşılaştığınızda ise sabrediniz. [162]
3855. [6: 389, Hadîs No: 9740]
Hüveyris bin Amr rivayet ediyor:
Din kardeşine üstün gelme yarışma girme, ona kötülük yapma ve muhalefet olsun diye fikrine karşı çıkma. [163]
3856. [C: 392, Hadîs No: 9756]
Ukbe bin Âmir'den (r.a.) rivayetle:
Borç altına girerek kendi kendinizi korku içine sokmayınız. [164]
3857. [6: 393, Hadîs No: 9763]
ibniAbbas (r.aj rivayet ediyor: Cüzzamlılara uzun uzadıya bakmayınız. [165]
3858. [6: 394, Hadîs No: 9767]
Ebû Bekrete'den (r.a.) rivayetle:
Benden sonra küfre dönüp de birbirinizin boynunu vunnayınız. [166]
3859. [6: 396, Hadîs No: 9674]
Âmir bin Rebîa rivayet ediyor:
Müslümanı korkutmayınız. Çünkü Müslümanı korkutmak büyük bir zulümdür. [167]
Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetimden bir grup Allah'ın emri üzerinde dosdoğru yürümeye devam edecek ve muhalefet edenler onlara zarar veremeyecektir. [168]
3861. [6: 398, Hadîs No: 9781]
Ibni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kadın, yanında mahremi olmadan yolculuk yapmasın. Erkek, yanında mahremi bulunmayan bir kadının yanma girmesin. [169]
Peygamberimiz bu hadislerinde kadınların yanlarında mahremi olmadan yolculuk yapmamasını istemektedir. Hanefîter, bu ve buna benzer hadisleri delil göstererek bir kadının yanında mahremi olmadan üç günlük, yani 18 saatlik mesafeye yolculuğa çıkmasının caiz olmadığını söylerler. Şâfiîler ve Mâlikîlere göre yol emniyeti veya güvenilir kadınlar bulunduğunda, kadın hac ve umreye yanında mahremi olmadan gidebilir.
Âlimlerin çoğunluğuna göre sefer, mesafe olarak hesap edilmiştir. Buna göre sefer mesafesi 90 kilometrelik yoldur. Bir kadın, yanında mahremi olmadan 90 kilometrelik yola çıkamaz.
Bâzı âlimler, bu hükmün sebebinin emniyet olduğunu, bu emniyet temin edildiğinde kadının mahremsiz olarak yolculuğa çıkabileceğini söylemektedirler.
Bâzı âlimler ise hadiste ifâde edilen yasağın genç ve erkeklerin ilgisini çeken kadınlar için olduğunu söylerler. Kendilerine arzu duyulmayacak kadar yaşlı olan kadınların mahremsiz olarak yolculuğa çıkabileceklerini söylemektedirler.
Aslında, günümüzde inancını büyük ölçüde yaşayan pekçok kadın ve kız, Türkiye içerisinde yalnız yolculuk yapmaktadır. Ve bu, bir zaruret halini almıştır. Çünkü birçok aile kadını, mahremi olan bir erkekle gönderebilecek maddî imkâna sahip değildir. Yine Türkiye'nin her yerinde üniversitelerde okuyan kız talebeler vardır. Bunlar senede iki veya üç defa memleketlerine gidip gelmektedirler. Bu kızların her zaman mahremieriyle birlikte gidip gelmelerinin dar gelirli olan ailelere bir yük getireceği ise açıktır. Ayrıca bunların yanında gidilmesi birkaç gün alır. Herkes bu vakti bulamaz. Mademki, yol emniyeti olduğunda kadınların mahremsiz olarak yolculuk yapabileceklerini söyleyen; sefer mesâfesini on sekiz saat alan âlimler vardır. Öyle ise günümüz şartlarını nazara alarak, zarurî durumlarda bu görüşlere istinaden kadının şehirlerarası otobüslerde yolculuk yapabileceklerini söyleyebiliriz.
3862. [6: 398, Hadîs No: 9784]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
Müslüman idarecilerinize sövmeyiniz. Islah olmaları için Allah'a duâ ediniz. Onların ıslah olmaları sizin de yararımzadır. [170]
3863. [6: 409, Hadîs No: 9819]
İyas bin Abdullah rivayet ediyor: Allah'ın kulları olan kadınları dövmeyiniz. [171]
3864. [6: 410, Hadîs No: 9822]
Enes'den (r.a.) rivayetle: Domuzların ağzına inci atmayınız. [172]
Peygamberimiz bu hadislerinde bir benzetme yapmaktadır. İlim, lâyık olana, o ilmin değerini bilene öğretilir. Peygamberimiz, yukarıdaki lâyık olmayanlara ilim öğretmeyi, domuzların ağzına inci atmaya benzetmektedir. Domuzların ağzına inci atmanın ise ne derece zararlı olduğu açıktır. Bediüzzaman da "Aslana ot, ata et atmayın" diyerek herkese ilimden lâyık olduğu ve ihtiyacı olan şeyi öğretmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Mektûbatia da konu ile ilgili olarak şöyle der:
"Nihayet derecede alçaklığa düşmüş bir vicdan ki, bilerek dinini dünyaya satar ve bilerek hakikat elmaslarını pis, muzır şişe parçalarına mübadele eder [değiştirir] derecede münafıklığa girmiş insan suretindeki yılanlara hakikati söylemek; hakikata karşı bir hürmetsizliktir. 'İneklerin boynuna incileri asmak gibidir' darb-ı meseli gibi oluyor." [173]
3865. [6: 411, Hadîs No: 9828]
Vasile (r.a.) rivayet ediyor:
Din kardeşinin musibetine gülme. Yoksa Allah ona merhamet e-der ve senin başına verir. [174]
3866. [6: 412, Hadîs No: 9829]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Duâ etmekte acizlik göstermeyin. Şüphesiz duâ eden hiç kimse helak olmayacaktır. [175]
3867. [6: 414, Hadîs No: 9S36]
Öfkelenme. Çünkü öfke yıkıcıdır. [176]
3868. [6: 414, Hadîs No: 9837]
Ebû Derdâ'dan (r.a.) rivayetle:
Öfkelenme. Öfkelenmezsen sana Cennet vardır. [177]
3869. [6: 416, Hadîs No: 9844]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Rüya bir âlimden veya hayırhahtan başkasına anlatılmaz. [178]
Genel olarak her insan günde bir veya birkaç defa rüya görür. Bu rüyalar sevindirici olduğu gibi, üzücü de olabilir. Hemen herkes rüyasını başkalarına anlatır. İşte Peygamberimiz, bu hadislerinde rüyanın öyle herkese anlatılmayip bir âlime veya kendisinin iyiliğini isteyen birisine anlatması gerektiğine dikkat çekmektedir. Çünkü Peygamber Efendimiz (a.s.m.) başka bir hadislerinde tâbir edilmedikçe rüyanın askıda olduğunu, tâbir edildiği şekil üzere çıkacağını bildirmiştir. Ehil olmayanlara anlatıldığında, o kimsenin rüyayı görüldüğü hal üzere yorumlayacağı açıktır. Oysa rüyanın görüldüğü gibi yorumlanması doğru değildir. Zira çoğu zaman rüyada görülen kötü şeyler, güzel bir şekilde çıkmaktadır. Ki, Peygamberimiz Kendisine anlatılan zahirde çok kötü rüyaları iyi bir şekilde yorumlamıştır.
3870. [6: 417, Hadîs No: 9849]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Yeryüzünde "Allah Allah" denildikçe Kıyamet kopmaz. [179]
3871 - [6: 417, Hadîs No: 9850]
îbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet ancak kötü insanların başına kopar. [180]
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) aşağıdaki hadisi, bu hadisin bir yönünü açıklamaktadır. Peygamberimiz, Hz. Âişe'nin rivayet ettiği bir hadislerinde buyuruyorlar ki:
"Lât ve Uzza putlarına tekrar tapılmadıkça Kıyamet kopmaz. Bunun üzerine ben de [Hz. Âişe] 'Şurası muhakkak ki, Allah, "O, Peygamberini hidâyet ve hak din ile gönderdi ki, büîün dinlere galip gelsin. Müşriklerin hoşuna gitmese de [181] mealindeki âyeti indirdiği zaman ben art'k bunun tamam olduğunu zannediyordum' dedim.
"Bunun üzerine Resûlullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:
"Bu, Allah'ın dilediği zamana kadar böyle devam edecektir. Sonra Allah hoş bir rüzgar gönderecek ve kalbinde harda! İanesi kadar îmanı bulunan herkesin ruhunu bu rüzgarla alacak. Geride, kendilerinde zerre kadar hayır ve iyilik bulunmayan kimseler kalacak. İşte o zaman, onlar da atalarının dinine döneceklerdir." [182]
BuhârîYıin Kıyamet alâmetleri başlığı altında yer verdiği şu hadis de, kKıyâ-metten önce iyi kulların ruhlarının alınıp, kıyametin kâfir ve isyancıların başına kopacağım ifâde etmektedir:
"Bu ümmetin ilk önce salih olanları birbiri ardi sıra Allah'ın divânına gidecekler, geriye de arpanın veya hurmanın kapçıkları gibi ıskartaları kalacaktır. Allah onlara hiçbir kıymet vermeyecektir." [183]
Kıyamet alâmetleri ile ilgili pekçok hadisi tevil eden Bediüzzaman Hazretleri, bu hadisin de bir yorumunu yapmıştır. Şualar isimli eserinde "Gaybı Allah ancak bilir" dedikten sonra, birinci hadisle ilgili olarak şöyle der:
"Bunun bir te'vili şu olmak gerektir ki, 'Allah! Allah! Allah! deyip zikreden tek-yeier, zikirhâneier, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeâirde Ismul-lah [Allah'ın ismi] yerine başka isim konulacak' demektir. Yoksa, umum insanlar küfr-ü mutlaka düşecekler demek değildir. Çünki, Allah'ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Umum değil, belki ekser [çoğunlukta] insanlarda dahi vukuunu akıl kabul etmez. Kâfirler Allah'ı inkâr etmiyorlar, yalnız sıfatında hatâ ediyorlar.
"Diğer bir te'vili şudur ki: Kıyamet kopmasının dehşetini görmemek için, mü'minlerin ruhları bir parça evvel kabzedilir [Kıyametten biraz önce alınır]. Kıyamet kâfirlerin başlarında patlar."[184]
Bediüzzaman, Mektûbat isimli eserinde de bu hadisle ilgili bir suâli cevaplandırıyor. Suâl şöyle:
"Âhirzamanda Hz. isâ (a.s.) Deccâli öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle dîn-i hakka girerler. HalbuKi rivayetlerde gelmiştir ki: 'Yeryüzünde Allah Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz.' Böyle umumiyetle îmana geldikten sonra nasıl umumiyetle küfre girerler?"
Bediüzzaman, bu suâle verdiği cevapta, Deccal'ın insanları hak dinden uzaklaştırmasını, Hz. İsa'nın Deccal'ı öldürmesini ve hak dinin galip hale gelmesini izah ettikten sonra şöyle der:
"Fakat yine Kıyamet kopmasına yakın tekrar bir dinsizlik cereyanı baş gösterir, galebe eder ve 'El-hükmü-lil-ekser [Hüküm çoğunluğa göre verilir]' kaide-since. yeryüzünde 'Allah Allah' diyecek kalmayacak, yani ehemmiyetli bir cemaat, küre-i arzda mühim bir mevkie sahip olacak bir surette 'Allah Allah' denilmeyecek demektir. Yoksa ekalliyette kalan veyahut mağlup düşen ehl-i hak, Kıyamete kadar baki kalacak; yalnız, Kıyametin kopacağı ânda, Kıyametin dehşetlerini görmemek için, bir eser-i rahmet [rahmet eseri] olarak, ehl-i imanın ruhları daha evvel kabzeditecek [alınacak]; kıyamet kâfirlerin başına kopacaktır." [185]
3872. [6: 419, Hadîs No: 9856]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Dünyaya soğuk bakmak sözlü bir anlatım, takva da yapmacıklık hâline gelmedikçe Kıyamet kopmaz. [186]
[187]
Herşeyin bir ölümü olduğu gibi, dünyanın da bir Ölümü vardır. İnsanlar öldüğü gibi, vakti geldiğinde dünya da, kâinat da ölecek, milyarlarca yıldır devam eden düzenleri bozulacak, parça parça olacaklardır. İşte kâinatın ve bütün canlıların öleceği güne "kıyamet" denilmektedir. Gerek yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerimde, gerekse pekçok hadis-i şerifte Kıyametten bahsedilir. Kıyametin kesinliğine yer verilir, dehşetine dikkat çekilir ve Kıyamet sonrasında olacak hadiseler nazara verilir. Kıyametin kopacağı, yani kâinatın sonunun geleceği, ilim adamları tarafından da kabul edilmektedir.
Evet, Kıyamet kopacaktır. Bu kesindir. Fakat, insanın ölüm vaktini onun ömründe saklayan Yüce Rabbimiz, Kıyametin vaktini de, hikmeti gereği, kâinatın ömründe saklamıştır. Pekçok âyet-i kertmede Kıyametin vaktine dâir bilginin Kendi katında olduğunu bildirmiş, Kıyametin vaktini kimsenin bilemeyeceğini açıklamıştır. Nitekim Kıyametin kopacağının kesin olduğunu söyleyen ilim adamları da bunun zamanı hakkında bir tahminde bulunamamaktadırlar.
Kıyametin vakti gizli olmakla birlikte, Kurân'da ve hadislerde kıyametin bir takım "alâmet'lerinden bahsedilmiştir. Peygamberimiz, Allah'ın büdirmesiyle Kıyametin pekçok alâmetlerini bildirmiştir. Bu alâmetler, küçük ve büyük alâmetler olmak üzere iki grupta toplanmıştır. İşte Peygamberimiz izahını yaptığımız hadislerinde Kıyametin iki küçük alâmetini nazara vermektedir. Bunlardan birisi dünyaya soğuk bakmanın sözden ibaret kalmasıdır. Yâni Kıyametten önce sözle dünyaya soğuk bakılacağını, fakat tam bir ehl-i dünya hayatı yaşanılacağım ifâde etmektedir. İkinci olarak da takvanın riyakarlık halini alacağı nazara verilmektedir. Bu hadiseler görülmedikçe Kıyametin kopmayacağına dikkat çekmektedir.
3873. [6: 419, Hadîs No: 9857]
Fazla kaygılanma. Senin için takdir edilen olur, nzık olarak yazılan gelir.
3874. [6: 420, Hadîs No: 9859]
Ukbe bin Âmir'den (r.a.) rivayetle:
Kız çocuklarını hakir görmeyiniz. Şüphesiz onlar, cana yakın ve kıymetlidirler. [188]
Cahiliye Devrinin en büyük vahşetlerinden birisi, hiç şüphesiz kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesiydi. O devirde, kız çocuklarına hiçbir değer verilmezdi. Kız çocuğu doğurmak bir anne için "yüz karası" sayılırdı. Hanımı doğum yapacak olan erkek, insanlardan saklanırdı. Eğer çocuk erkek olursa, sevinerek ortaya çıkardı. "Kızın oldu" haberi verildiğinde ise, bu haberi alanın içi kederle dolar, yüzü simsiyah kesilirdi. Artık akrabalarından gizlenir, derin bir üşünceye dalardı. Acaba onu bir zillet eseri olarak yanında mı tutsun, yoksa diri diri toprağa mı gömsündü?
İşte Peygamberimiz böyle bir zamanda İnsanları Allah'a îmana davet için vazifelendirilmişti. Cahiliyye Devrinin pekçok çirkin âdetini olduğu gibi, bu vahşî âdetini de kaldırdı. Kendisi kız babası olmakla övündü. Ümmetine kız çocuklarını sevmelerini emretti. Bu hadislerinde de ümmetine kız çocuklarını hakir görmemelerini tavsiye etmektedir. Onların daha cana yakın ve kıymetli olduklarını nazara vermektedir.
Feyzü'l-Kadiı'de bu hadisin izahı sadedinde şöyle bir hadiseye yer verilir:
ir gün Amr bin Âs (r.a.) Hz. Muâviye'nin yanma gitmişti. Hz. Muâviye'nin kucağında bir kız çocuğu vardı. Amr bin Âs (r.a.) şaka yollu "Onu bırak. Çünkü kızlar düşman doğururlar ve evlilikle düşmanı dost ederler" dedi. Hz. Muâviye ona şu cevabı verdi:
"Hayır öyle deme. Kadınlar kadar ölüyü anan, hastayı arayıp soran ve üzüntüyü paylaşan kimse yoktur"[189]
3875. [6: 420, Hadîs No: 9862]
tbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor: Mütevâzi olmadıkça zâhid olamazsın. [190]
3876. [6: 426, Hadîs No: 9883]
Ukbe bin Âmir'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle rivayet etmiştir:
Misafir ağırlamayan kimsede hayır yoktur. [191]
3877. [6: 432, Hadîs No: 9903]
Hakem bin Amr rivayet ediyor:
Yaratıcıya isyan olan konularda kula itaat edilmez. [192]
Dinimizde çocuğun anne babasına, kadının kocasına, askerin subayına, memurun âmirine itaat etmesi farzdır. Bu durum pekçok âyet ve hadiste ifâde edilmiştir. Ancak bütün bu itaatlarda bir sınır vardır. O da hadiste de ifâde edildiği gibi, Allah'a isyan konularında kula itaat edilmemesidir. Allah'a isyan olan bir hususda memur âmirine, kadın kocasına, evlat anne ve babasına itaat edemez. Ederse mes'ûl olur. Nitekim anne babaya ancak Allah'a isyan olmayan konularda itaat edileceği bir âyet-i kerimede şöyle bildirilir:
"Biz insana, anne ve babasına güzel davranmasını emrettik. Eğer oniar, ilah olduğuna dâir hiçbir delil bulunmayan birşeyi Bana ortak koşman için seni zorlayacak olurlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır; yaptıklarınızı o zaman Ben size haber vereceğim." [193]
3878. [6: 434, Hadîs No: 9910]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Tedbir gibi akıllılık yoktur, günahlardan sakınmak gibi takva yoktur, güzel ahlâk gibi de asalet yoktur. [194]
3879. [6: 441, Hadîs No: 9939]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Sizden biriniz ben kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça îman etmiş olmaz. [195]
3880. [6: 442, Hadîs No: 9940]
Enes'den (r.a.) rivayetle Resâl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Biriniz kendisi için istediği şeyi din kardeşi için de istemedikçe iman tam etmiş olmaz. [196]
3881. [6: 443, Hadîs No: 9943]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kul, dilinin söyleyebileceği bâzı şeyleri tutmadıkça îmanın hakikatine ulaşmış olmaz. [197]
3882. [6: 444, Hadîs No: 9948]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Biriniz Ölümü temenni etmesin. Eğer iyi biri ise belki iyiliğini artırır. Kötü birisi ise belki tevbe eder. [198]
3883. [6: 445, Hadîs No: 9950]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Bir evlâd babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bu-up da satın alarak hürriyetine kavuşturması hariç. [199]
3884. [6: 448, Hadîs No: 9961]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Merhametli olan kimseden başkası Cennete girmez. [200]
3885. [6: 448, Hadîs No: 9963]
Ebû Bekir (r.a.) rivayet ediyor:
Aldatan, cimri ve yaptığı iyilikleri başa kakan kimseler Cennete giremez. [201]
3886. [6: 448, Hadîs No: 9964]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Komşusu şerrinden emin olmayan kimse Cennete giremez. [202]
3887. [6: 451, Hadîs No: 9974]
Übâde (r.a.) rivayet ediyor: Birbirinize iftira etmeyiniz. [203]
3888. [6: 451, Hadîs No: 9975]
îbni Abbos'dan (r.a.) rivayetle:
Kâmil mü'min, Müslümanların malını zimmetine geçirmez. [204]
3889. [6: 454, Hadîs No: 9985]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Bir mü'min aynı delikten iki defa ısırilmaz. [205]
3890. [6: 457, Hadîs No: 9993]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: İnsanlar niyetlerine göre haşrohınurlar. [206]
3891 - [6: 459, Hadîs No: 10004]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Allah'ın himâyesi cemâatin üzerindedir. [207]
3892. [6: 461, Hadîs No: 10009]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Biriniz acele edip de "Ben duâ ettim de kabul olmadı" demedikçe duası kabul edilir. [208]
3893. [6: 462, Hadîs No: 10012]
Ebû'd-Derdâ'dan (r.a.) rivayetle:
Şehid yakınlarından yetmiş kişiye şefaat eder. [209]
3894. [6: 466, Hadîs No: 10027]
ibni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Veren el alan elden üstündür. Vermeye geçimiyle mükellef olduğun kimselerden başla. [210]
[1] Hâkim'in Mösfedretf inden.
[2] Ttmizî, Kıyama: 53.
[3] Buharı, Ezan: 37; Mûsned, 2:509.
[4] Ebû Nuaym'ın Hz/ys'sindsn.
[5] Mûsned, 3:391,362.
[6] Taberânî-nin Kebtr'm Ebû Nuaym'ın Hz/ye'sinden.
[7] Beyhaki'nin Sünelinden.
[8] Buharî, İlim: 45; Cihad: 15; Hums: 10; Tevhid: 28; Müslim, İmare: 149.
[9] Ebû Davud, Cihad: 40; Tırmizî, Fezâilül-Cihad: 17; Neseî, Cihad: 25; İbniMâce, Cihad: 15; Dârimî, Cihad: 15; Müsned, 2:442,524; 4:387.
[10] Ibni Adyy'in sl-Kâmili, Taberântnin KafaM, Ebû Nuyam'ın Mtye'si ve Beyhaki'nin Şuabûlfmantoten.
[11] Bezzazdan.
[12] Tırmizî, Daavat: 59; IbniMâce, Edeb: 56.
[13] Buharı, Daavât: 65; Müslim, Zikir: 28; Mesacid: 146; Ebû Davud, Teşbih: 24; Talavvu: 12; Vitr: 24; Tirmizl Vitr: 15; Daavat. 17,57, 59; Neseİ, Sehv: 96; IbniMâce, Edeb: 56; İkame: 187.
[14] 7/mHz/;Tefsir-iSûre:1.
[15] Timizi, Tesfir: 1; Ebû Davud, İlim: 5.
[16] Buharı, îman: 25,27; Savm: 6; Leyletü'l-Kadr: 1; Müslim, Müsafirin: 173,176; Ebû Davud, Ramazan: 1; Timizi, Savm: 83; Nesei, Siyam: 39; İman: 21.
[17] Buharı, Leyletü'l-Kadr: 1; Müslim, Müsafirin: 175; Ebû Davud, Ramazan: 1; Nesei, Siyam: 39,40; İman: 22.
[18] Taberânfnin Kebîrinden.
[19] Neseİ, Dahâya: 42; Sayd: 34; Dârimî, Edâhî: 16; Mûsned, 2:166,197,210; 4:389.
[20] Buharı, Cizye: 5; Diyaf; 30; Ebû Davud, Cihad: 153; Tırmizi, Diyat: 11; Neseî, Kasâme: 15; IbniMâce, Diyâl: 32; Dârimî, Siyer: 61; Müsned, 5:36,38.
[21] Neseî, Tahrim: 22,24.
[22] Beyhakl'nin S(jabü'/-/marfından.
[23] Hâkim'in MüsfedreKinden.
[24] BeyhakVnin £uabü7-/marfından.
[25] Neseîve IbniHtbbartâan.
[26] Buharı, Megazi: 12; Fezâilû'l-Kurân: 10,27,34; Müslim, Mûsafirin: 255,256; Ramazan: 9; Tırmizi, Sevabü'l-Kur'ân: 4.
[27] Hâkim'in Müstedrek] ve BeyhakVnin Sünerfinden.
[28] Beyhakî'nin Şuabü'l-îmariuvim.
[29] Beyhaki'nİn Şuabö'/-/marfından.
[30] Tİrmizl, Sevabü'l-Kur'ân: 8; Müsned, 1:121.
[31] Tirmizî, Sevabü'l-Kurân: 8; Hâmîm, 1,121.
[32] İbni Adiyy'İn el-Kmift ve Beyhaki'nİn Şuabü't-îmarfından.
[33] Müslim, Müsafirin: 260; Tirmizî, Hacc: 95; Dârimi, Fezâilü'l-Kur'ân: 24; Müsned, 2:173,3:8.
[34] Ibni Adiy/in Bİ-Kâmit\ ve Beyhakl'nin Şuabû'i-!marf\nĞar
[35] İbnûssünnîden.
[36] Tirmİzt, Sevabü'l-Kur'ân: 20.
[37] Abd bin HumaydÜen.
[38] Hatib'in Tarifimden.
[39] Ebû Davud, Edeb: 159.
Sufcarfnin Tarihinden.
[41] Ibni Mâce, Edâhî: 2; Mösned, 2:321.
[42] Kevser Sûresi, 2.
[43] ibni Asakifden.
[44] Taberân?nin Kebırtnâen.
[45] Taberânînin Kebirinden.
[46] Nahl Sûresi, 90.
[47] Bakara Sûresi, 42.
[48] Taberinin Evsat’ından.
[49] Buharî, İlim: 38; Cenâiz: 33; Menakıb: 5; Enbiya: 50; Edeb: 109; Müslim, îman: 112; Ebû Davud, îman: 1.
[50] Ibni EbTd-Dünyâdsn.
[51] Ibni EbPd-Dönyâöan.
[52] Timizi, Menakıb: 19; fbniMâce, Mukaddime: 11; Müsned, 1:84,118,119,152.
[53] Ebû Davud, Libas: 4; IbniMâce, Libas: 27; Müsned, 2:92,139. 3750. [6:221, Hadîs No: 9014]
[54] Taberânfnin Keö/Vinden.
[55] Buharı, İlim: 30; Timizi Büyü: 3; Müsned, 2:452,505.
[56] Taberânî"nin Ereaflndan.
[57] Müsnedve Hâkİm'in MûstedreK'mden.
[58] Ha/tf/rfden.
[59] Taberânînin Kabrinden.
[60] fırmizi, Zühd: 61; Taberânî, Kelâm: 11; Müsned, 5:362.
[61] Beyhaki'nin Şuabül'-İmarfmdan.
[62] Taberânfnİn Kebîrinden
[63] Müsned, 4:365.
[64] Taberânî'nin Evsafından.
[65] Müslim, Cennet: 21; Tirmizî, Cennet: 2; Dârimî, Rikak: 98,100; Müsned, 2:305,319.
[66] Ebû Nuaym'ın H//ye'sinden.
[67] TaberânTrıin Kebîf] ve Beyhaki'nin Şuabü'l-fmarinöan.
[68] İbni Adiy/in el-Kâmit\r\den.
[69] fbni Mâce'öen.
[70] Ebû Davud, Cenâiz: 10; Müsned, 3:424; 4:219; 6:137.
[71] Ebû Ya'lâ'nın Müsnerfinden.
[72] Ebû Davud, Edeb: 49.
[73] Buharı, Salât: 88; Edeb: 36; Mezâlim: 5; Mûsim, Birr: 65; Timizi, Birr: 18; Neseî, Zekât: 67.
[74] Buharî, îman: 4; Rikak: 26; Ebû Davud, Vitir: 2,11,12; Cihad: 2; Neseî, İman: 9; Ibni Mâce, Ftten: 2.
[75] Dârekutnî'nİn Sünerfinden.
[76] Neseî, Cenâiz: 13; Mûsned, 1:297.
[77] Tirmizî, Kıyame: 55; Ibni Mâce, Fiten: 23; Müsned, 2:43; 5:365.
[78] Ibnünneccatâan.
Kaza/den.
[80] el-Bezzar’dan.
[81] Ebû Nuaym'ın H//ye'sinden.
[82] Taberânî'nin E/safından
[83] Hakinföen.
[84] Ebû Davud, Edeb:32.
[85] Tıımizi, Fezâilü'l-Cihad: 2; Müsned, 6:20,22.
[86] Hâkimin MüstedreK'mden.
[87] Taberânî'nin F/safından.
[88] fbni Ebi'd-Dünyddan.
[89] Buharı, Edeb: 96; Müslim, Birr: 165; Timizi, Zühd- 50" Daavat: 98; Dam
[90] Timizi, Raza: 18.
[91] Halîlf nin Cüzünden.
[92] Taberânrnin Keö/Vinden
[93] Müslim, Birr: 69; Ebû Davud, Edeb: 39; Tirmizt, Birr: 51; Müsned, 2:235, 488.
[94] Taberânînin Evsafından.
[95] Taberânînin Keb/Vinden.
[96] Buharı, îman: 4,5; Rikak: 26; Müslim, îman: 64,65; Ebû Davud, Cihad: 2; Tirmİzİ, Kıyame: 52.
[97] Taberânrnin Kebîrinden.
[98] Buharı, Icare; 14; Şurût: 15; Tirmizî, Büyü: 8; Ahkâm: 17; Ebö Davud, Akdıye: 12.
[99] İbni Mace, Mesacid: 14.
[100] Taberânfnin Evsaftndan.
[101] Ebö'ş-Şeytiten.
[102] TaberânTnin Kebîri ve Ebû Nuaym'ın M/yasinden.
[103] Ebû Davud, Mehdi: 1.
[104] Ebû Davud, Mehdi: 7.
[105] Rüyanİden.
[106] el-Bezzaı'dan.
[107] Müsned, 2:313,467,478; Müslim, Cennet: 30.
[108] Ebû Davud, İlim: 10; Timizi, İlim: 7; IbniMâce, Mukaddime: 18; Menasİk: 76; Dârimî, Mukaddime: 24 Mösned, 1:437; 3:225.
[109] Taberanînın Keö/Vir^en.
[110] De/lemrnin Müsnedü'l-Firdevg'ınden.
[111] Buhar!, Rİkak: 1; Tîmizî, Zühd: 1; IbniMâce, Zûhd; 15; Müsn&d, 1258
[112] Beyhaki'nin Şuabü'l-fmarf\ndan.
[113] Beyhaki'nin Şuabü'l-îmarfmdan.
[114] Taberânrnin Kebîf'möen.
[115] Taberânrnin Kebît\ ve Ebû Nuaym'ın H///e'sinden.
[116] Hatİb'in Tan/Zinden.
[117] Taberârtfnin Keb/Vinden.
[118] Deylemînin Müsnedü'l-Firdevg'mden.
[119] Mesnevî-i Nuriye, s. 64.
[120] Sözler, s. 334.
[121] Ebû Davud, İlim: 8; Müsned, 5:435.
[122] Buharı, Mezâlim: 14; Müslim, Eşribe: 150; Ebû Davud, Erime: 43; Müsned, 2:7,44,46.
[123] Nesei, Cenâiz: 53.
[124] Timizi Cihad: 30; Ebû Davud, Cihad: 51.
[125] Ebû Davud, Libas: 8; Hâtem: 3; Tkmizİ, Salât: 80; Libas: 12,13,15; Atesei; Tatbik: 7,61.
[126] Hâkim'in Müstedrek\nden,
[127] Beyhaki'nin Şuabü'l-fmarfmdan.
[128] Buharı, Megâzî: 38; Zebâih: 28; Nikâh: 31; Müslim, Nikâh: 25,30,32; Timizi, Nikâh: 28.
[129] Müslim, Nikâh: 21, 25, 30; Buhârî, Megâzî: 38, Nikâh: 31.
[130] Müsned, 1:116.
[131] Buharı, Cİhad: 147,148; Müslim, Cihad: 25,26,35; Ebü Davud, Cihad: 111 Tirmizî, Siyer: 19; IbniMâce, Cihad: 30.
[132] Taberânfnin Kebîrinden.
[133] Ibni Adiy/in el-Kâmitinden.
[134] Buhar!, Cİhad: 76; Ebû Davud, Cİhad: 70; Neseî, Cihad: 43; Mösned, 1:173.
[135] Beyhaki'nin Şuabü't-îmarfmdan.
[136] Taberânînin /Cefa/finden.
[137] ei-Möntehab, 5-A2.
[138] Tirmizi, Zuhd: 15; bni Mâce, Zühd: 3.
[139] Buhari, Cumua: 29; Cihad: 102,143; Fezâilü's-Sahabe: 9; Megâzî. 38; Libas: 28; Efıme: 1.
[140] Beyhaki'nin Şuabü'Hmarimdan.
[141] Buhari, Hums: 15; Megâzî: 23; Mösned, 3:308.
[142] Ibni Asakifden.
[143] Hatibin Tarihînden.
[144] Tirmizi Zühd: 10; Ebû Davud, Edeb: 80.
[145] Rüyanîöen.
[146] Hâkim'in Müstedrekfaden.
[147] Ebü Nuaym'ın Misind
[148] Ebu Nuayın'ın sinden.
[149] Tirmizî, Birr: 3; IbniMâce, Talak: 36; Edeb: 1; Müsned, 5:196; 6:445,447,451.
[150] Hâkim'in Müstedrek\ ve Beyhakî'nin Şuabü'l-İmarimdan.
[151] Taberântnin Kebîrinden.
[152] Taberânfnin Kefirinden.
[153] Müsned, 5:251,261.
] Deytemînin Müsnedö'l-Firdevg'mden.
[155] Deytemînin Müsnedö'l-Firdevg'mden.
[156] Müsned, 3:135,154,210,251.
[157] Taberânfrıin Evsahndan.
[158] ibni Mâce, Ticârât: 1; Mûsned, 5:373,381.
[159] Ibni Mâce, Efıme:8.
[160] Buharl Nikâh: 45; Edeb: 57,58,62; Mösiim, Birr: 23,28,30,32; Ebû Davud, Edeb: 47; Tirmizi, Birr: 24.
[161] Ebû Davud, Cenâiz: 42; Mösned, 2:427,528,532.
[162] Buharı, Cihad: 32,112,156; Müslim, Cihad: 19,20; Ebû Davud, Cihad: 89.
[163] İbni Ebi'd-Dûnya Zemmü'l-Gıybet'mden.
[164] Beyhakl'nin Sûn&rt'mâĞn.
[165] Mûsned, 1:78; 233,299.
[166] Buharî, ilim: 43; Hacc: 132; Meğazî: 77; Müslim, îman: 118,120; Ebû Davud, Sünnet: 15.
[167] Hâkimin MüstedreKinden.
[168] IbniMâce, Mukaddime: 1.
[169] Dârimî, İstizan: 46; Müslim, Hacc: 413,424; Büharl Teîsîr 4; Savm: 67.
[170] Taberânrnin Keöjfinden.
[171] Ibni Mâce, Nikâh: 51; Dârimi, Nikah: 34.
[172] Ibnünneccafûan.
[173] Mektûbât, s. 337.
[174] Tirmizî, Kıyama: 54.
[175] Hakimin AfüstedreKinden.
[176] İbni EbPd-Dünytföan.
[177] TaberânFnin Kebîrinden.
[178] Timizi, Rüya: 7; Dârimi, Rüya: 10.
[179] Müslim, İman: 234; Tirmizî, Fiten: 35; Müsned, 3:107,201,259.
[180] Müslim, fmare: 176; IbniMâce, 24; Müsned, 1:394,405,454
[181] Tevbe Sûresi, 33.
[182] Buharı, Fiten: 13; Müslim, Fiten: 52.
[183] Buhari, Rikak:9; Tecrid-i Sarih Tere: 12:182.
[184] Şualar, s. 490,491.
[185] Mektûbât, 53, 55.
[186] Ebû Nuaym'ın Hily&smâen.
[187] BeyhakVnin Şuabö'l-fmartmĞan.
[188] Mûsned, 4:151.
[189] Feyzü'l-Kadir, 6:420.
[190] Taberânînin Ke6/7inden.
[191] Müsned, 4:155.
[192] Buhari, Ahâd: 1; Müslim, İmare; 39; Ebû Davud, Cihad: 87; Nesoî, Be/a: 34; İbniMâce, Cihad: 40.
[193] Ankebüt Sûresi, 8.
[194] İbni Mace, Zühd:24.
[195] Buharı, îman: 8; Eyman: 3; Müslim, îman: 69,70; Nesei, îman: 19; İbniMâce, Mukaddime: 9; Müsned, 3:177,207.
[196] Müslim, İman: 70,71; Buharı, îman: 7; Timizi, Kıyame: 59; Neseİ, İman: 19,33; Ibni Mace, Mukaddime: 9.
[197] Taberânî'nin Evsafından.
[198] Buharı, Merza: 19;Temannâ:6;Wese/, Cenâiz:1; Dâr/m/, Rikak: 45; Müsned, 2:263.
[199] Mûslîm, İtle: 25; EbûDavud, Edeb: 120; Timizi, Birr: 8; bniMâce, Edeb: 1, Mûsned, 2:230,263.
[200] Beyhakl'nin ŞuabO't-fmarfmdan.
[201] Mûsned, 1:4,7; Timizi, Birr: 41.
[202] Buharı, Edeb: 29; Müslim, İman: 73; Tirmizî, Kıyame: 60; Müsned, 1:387; 2:288.
[203] Tayalistöen.
[204] Taberânînin Kefe/finden.
[205] Buharı, Erfeb: G3; Müslim, Züiıd: 03; Ebû Davud, Edeb: 29; İbni Mâce, Fiten: 13.
[206] Müslim, Fiten: 4» 8; Buharı, Savm: 6; Büyü': 49; Ebû Davud, Mehdi: 11; Tirmizî, Fiten: 10.
[207] Tirmizî, Fiten: 7; Neseî, Tanrım: 6.
[208] Buharı, Daavat: 22; Müslim, Zikir: 90,91; Ebû Davud, Vitir: 23; İbni Mâce, Dua: 7; Taberânî, Kur'ân: 29; Müsned, 2:487.
[209] Ebû Davud, Cihad:26.
[210] Buharı, Vesâya: 9; Rikak: 11; Zekât: 18; Nefakât: 2; Müslim, Zekât: 94,97,106.
Muhammed Mustafa (sav)in Arş'tan yuce olan mubarek hatrini kirmis olur!
Kara davut serhi
Hikayesi sayfa 558-560 arasindadir merak edenler bakabilir
Arş: taht yonetim makami
Anamızı rüşvet ile işret ağlatır. Toplumu kemiren, haksızlıkların yayılmasına sebep olan, insanları doğru yoldan ayıran iki büyük fenalığın biri rüşvet alıp-vermek, öteki ise içki-kumar-sefahattir. Bu sosyal afetlerin yayılması toplumu/kökünden sarsar, anarşiye, yozlaşmaya sebep olur.
Atasözleri sözlüğü 58 sf
Dergah yayınları
Mesneviden;
Hör ve hakir olan fani (dünya nimeti)nin karsiliginda,
Baki (daim) ve temiz olan ahiret nimet(ni) al!
Ruhul Furkan 18.cilt sayfa 190
MÂVERDÎ
Tefsîr ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi Ebü’l-Hasen olup ismi Ali bin Muhammed bin Habîb el-Basrî’dir. Mâverdî adıyla meşhûr oldu. Lakabı, Akdâl-kudât’dır (Kâdılar kadısı). 364 (m. 974) de Basra’da doğdu. Çocukluğu ve gençliği Basra’da geçmiş, tahsilinin büyük bir bölümünü de orada yapmıştır. Daha sonra zamanının en önemli ilim ve kültür merkezi olan Bağdad’a gelmiş, çeşitli âlimlerden ders alarak müteaddit ilim dallarında ihtisas sahibi olmuş ve icâzet (diploma) almıştır. Bağdad’da fıkıh, hadîs ve tefsîr sahasında birçok talebe yetiştirirken, burada ve diğer yerlerde iftâ (fetvâ verme) ve kaza (hâkimlik) vazîfelerini de yerine getirmiştir. Hayatını İslâmiyete hizmet etmekle geçiren Mâverdî, daha sonraki nesillere çok faydalı olan birçok eser bırakmıştır. Dirayeti ve ilminin yüksekliğiyle devrinin devlet adamlarından büyük rağbet ve i’tibâr görmüş, Abbasi halîfelerinin mâruz kaldığı siyâsî olayların önüne geçilmesinde faal bir rol oynamıştır. Siyâsi bunalımların çözümünde büyük bir ilim ve irfana sâhib olması, tecrübesi, dirayeti ve halîfenin yanında yer alması ile devlete yardımcı olmuştur.
Mâverdî 450 (m. 1058) senesinin Rebî’ül-âhır ayında Bağdad’da vefât etti. Cenâze namazını talebesi büyük âlim Hâtib el-Bağdâdî kıldırdı. Birçok âlimi sinesinde saklayan “Bâb-ı Harb” kabristanına defnedildi. Cenâzesinde birçok devlet adamı ve ulemâ hazır bulundu.
Ahlâkı ve şahsiyeti: Mâverdî hazretlerinin ilmî açıdan olduğu gibi, ahlâkî meziyetlere sâhib olmak bakımından da bütün insanlara örnek olacak bir hâli vardı. Hayatı boyunca hak bildiğine göre davranmayı şiar edinmiş, küçük veya büyük herhangi bir menfaat düşüncesiyle dîninden ve şahsiyetinden hiçbir zaman en ufak bir fedâkârlıkta bulunmamıştır. Her ne pahasına olursa olsun, hakkın ve haklının yanında olmak, vekar ve haysiyetine leke getirecek her türlü hafiflikten uzak, nefsin bencilliğinden kurtulup tevâzu sahibi olmak, asâletli bir iffet ve haya duygusuna sâhib olmak gibi müstesna hasletleri şahsında toplayan nâdir şahsiyetlerdendir. Kendisini tanıyan bir zât, “Ondan daha vakûr (ağırbaşlı) kimse görmedim. Kendisinden bir defa bile gayr-i ciddî bir söz ve hareket meydana geldiğine şâhid olmadım” demektedir, insanlarla olan münâsebetlerde en çok saygı hâsıl eden ciddiyet, vekar ve edeb hâli mükemmel bir şekilde kendisinde mevcût idi. Devlet adamlarından saygı ve i’tibâr görmesinin, hattâ değişik devlet adamlarının aralarındaki ihtilâfların giderilmesinde sulh vazîfesi görmesinin sebebinin, bu hâli olduğu bildirilmektedir, insanlarla olan münâsebetlerde çok ölçülü davranırdı. Yanlarında ilmî ve ciddi mes’eleler konuşulması mahzurlu olanlara karşı, anlıyabilecekleri şeyleri anlatır, onların nefretine sebep olabilecek sözlerden sakınırdı. Bu konuda “İnsanlara huylarına uygun şekilde muâmelede bulunun. Fakat câhillerin yanlış davranışlarına da kendinizi kaptırmayın” hadîs-i şerîfini kendisine düstur edinmişti. Lüzumsuz ve ma’nâsız suâl soranlara ters cevap vermez, hiddetlenmezdi. Tatlı dil, güler yüz ve ince nüktelerle suâl soranı ikna edip, yardımcı olurdu.
Birgün meclisinde talebelerine ilim öğretirken, yaşı sekseni aşmış bir ihtiyâr gelerek, “Bana Hazreti Âdem’in ve İblîs’in yıldızlarından haber ver. Bu mühim bir mes’eledir. Ancak âlimlere sorulur” dedi. Mâverdî hazretleri ve orada bulunan talebeler, bu suâle hayret ettiler. Hattâ orada bulunanlardan ba’zıları o kişiyi terslemek istediler ise de, Mâverdî hazretleri mâni olup, “Bu adam, ancak sorduğu suâl cinsinden bir sözle tatmin olur” dedi. O kişiye dönerek, “Kardeşim, yıldızlarla uğraşanlar (müneccimler), bir kimsenin doğum târihi bilinmedikçe onun yıldızı hakkında birşey söylemenin mümkün olmadığını söylüyorlar. Sen önce sorduğun kimselerin doğum târihlerini öğren” dedi. O kişi sevinip, teşekkür ederek o meclisten ayrıldı. Bir zaman sonra gelerek, “Bu güne kadar, Hazreti Âdem ile İblîs’in yaratıldıkları târihi bilene rastlıyamadım” dedi. Bu hâdiseye şâhid olanlar, insanlara ters cevap vermenin kına davranmanın bir faydası olmayacağını, insanları idâre etmek ve hâllerine göre cevap vermek lâzım olduğunu anladılar.
Mâverdî hazretlerinin firâseti keskin, zekâsı ve engin tercübeleri ile insanların pekçok özelliklerini teşhis etme kabiliyeti fazla idi. Birgün bir kimse meclisine gelerek, kendisiyle görüşmek istedi. O kimse ile bir müddet konuştuktan sonra, “Senin doğum yerin Azerbeycan, yetiştiğin yer de Kûfe olmalı” dedi. O kimse de, “Evet doğru söylediniz” dedi. Bu ve benzeri hâdiselerden, onun sâdece kendi çevresini değil, başka memleketlerin de yaşayış tarzlarını, konuşma biçimlerini ve âdetlerini tanıdığı anlaşılmaktadır.
Öngargiyi ortadan kaldirmak atomu parcalamaktan daha güç. Albert einstein
Her bildiğini soyleme her söylediğini bil. Clavdius
Saadet. Bizim dilegimizle Allah'ın bizim için dilediği şeyin bir araya gelmesinden doğar C. Roy
Dedeleri dil devrimiyle bir gecede cahil birakilan nesiller.
Kendi geçmişine gülle atanın, geleceğine top atarlar.!
Tarihi "tekerrü" diye tarif ediyorlar.
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
Vehbi vakkasoğlu
Osmanidan cumhuruyet'e son bozgun
Syf 12 13
Dilin bozulması demek, bir anlamda toplumdaki değerlerinde bozulması demektir.
Türk Dili sy.6.
Adetler ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar.Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk; ne yapacağını bilemez. İşte bunun için hiç bir şey dil kadar önemli değildir.
Bir milletin dili ruhudur, ruhu da dilidir.
Türk Dili sy. 7,8.
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillah
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed s.a.v.
Kısaca özetlemek gerekirse, genel anlamda regresyon çözümlemesi; bağımlı değişken ile bağımsız değişken(ler) arasındaki ilişkilerin (bağımlılık yapısının) incelenmesidir.
Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistiksel Yöntemler sy.399.
Diğer bir deyişle, eşitliğin sol tarafındaki değişkenin eşitliğin sağ tarafındaki değişken (ler) le açıklanıp açıklanmadığının incelenmesidir.
Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistiksel Yöntemler.sy.399.
Değişkenler arasındaki fonksiyonel ilişkinin kurulmasını ( ya da kurulamamasını ) sağlaması nedeni ile de ekonomiden ziraate, biyolojiden psikolojiye, tıptan eğitime kadar hemen tüm alanlarda yaygın bir şekilde kullanılmış ve kullanılmaktadır.
Uygulamalı Çok Değişkenli İstatiksel Yöntemler.sy.399.
Dersaadet: İstanbul (saadet kapısı anlamında)
Destgâh-ı imtihan: imthan (sınav) tezgâhı,(mec.) herkesin imtihan edildiği (denendiği) yer ( akıl sahiblerinin iyilik yolunu mu yoksa kötülük yolunu mu seçeceklerinin anlaşılması için gönderilen imtihan (sınav) yeri, bu dünya hayatı)
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı sy.180,183.
Zafer istiyorsan sabrı unutma.
Güleceksen ağlamaya hazır ol.
İçinde zorluk olmayan kolaylık yoktur.
Nübüvvet pınarından Baldan Tatlı Sözler sy.54.
Özel menfaatlerimizden vazgeçmek sabretmeyi tercih etmek, gönle daha hoş geleni aramak hedefimiz olmalıdır.
Nübüvvet Pınarından Baldan tatlı Sözler.sy.36.
Dua bir silahtır, osilahı gelişigüzel kullanmak doğru değildir.Dikkat edilmediği taktirde şeytan en güçlü silahımızı kendimize karşı kullanabilmektedir.
Nübüvvet Pınarından Baldan Tatlı Sözler.sy.40.
Zenginlik şımartabileceği gibi şükür yoluyla nimete de dönüşebilir.
İstiğfar günahlardan kurtarırken, ibadetlerden bir ibadet olduğu için hasenat defterimizin dolmasına da vesile olmaktadır.
Fırsatların tekrarı yoktur.
Nübüvvet Pınarından Baldan Tatlı sözler
Osmanlı'da ictimai Sulh ve Sükunun temellerinden biri Vakıf.
Vakıf yaratandan yaratılanlara merhamet,şefkat ve sevginin müesseseleşmiş şeklidir.
Abide şahsiyetleri ve Müesseleleriyle Osmanlı sy.505.
Bu kadar geniş bir zamana yayılmış tevbe fırsatı şeytan için iyi bir tuzağa da dönüşebilir.
Hayat: Şükür, sabır ve istiğfardır.
Sabır dediğin, felaketle karşılaştığın ilk andadır.
Nübüvvet Pınarından Baldan Tatlı Sözler.
Fanilerin alkışları, zafer takları ve iltifatları bizi nefsimize mağrur edip yere sermesin!..
Osmanlı sy.534.
Ebu Zerr(ebu Zerri Giffari (r.a.):
İlk müslüman olanlardan beşincisi olup alim bir sahabe idi.Hz.Ali ona "ilim dağarcığı" takma adını vermiştir.Hz.Peygamber'den (a.s.m.) 281 hadis nakletmiştir. Hicri 31. yılında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.(r.a.)
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.196.
Dolap :
Düzen ,hile, oyun ,entrika.
Risale -i Nur'un Büyük lügatı sy.189.
Her şeyin mülkü Allah c.c.ın elindedir.Güç ve kuvvet O'nundur.İnsanın elinde ve beyninde var zannettiği şeyler hem cılızdır hem fanidir.
Nübüvvet Pınarından Baldan Tatlı Sözler sy.160.
İstiğfar ibadettir.
İstiğfar, günahlardan kurtuluş yoludur.
Hayatı n lezzetini tatmaktır.
Yağmur bile istiğfarın bereketlerindendir.duaların kabulune sebeptir.
Musibetlere karşı güvencedir.
Huzur kaynağıdır.
Güzel ahlakın kaynağıdır.
Baldan tatlı Sözler
Riyadan kaçarken ibadetten uzaklaşmayı da bir hata olarak görmemiz gerekiyor.
İslam, Kur'an ve sünnet üzerine kuruludur.Kur'an ın yok sayılması kadar önemli bir tehlikede sünnetin yok sayılmasıdır.
Baldan Tatlı Sözler
Hadis-i Kutside buyrulduğu üzere:
Ey benim dünyam! Bana hizmet edene sen de hizmet et! Sana hizmet edeni ise sıkıntıya sok!
(İbn-i Acibe, el Bahru'l-medid:2/339)
Ruhu'l-Furkan Tefsiri.cilt.13.sy.120.
Bilmez hoş gününün kadrini kimse,
Düşmeyince bir gün zahmet çekmeye!
Güvenme bugünkü zenginliğine ,
Gün gelir de kalmaz bu nimet elde!
Daldı oyuna nice mülk sahibi,
Gitti oyunla elinden devleti!
Sâ'di Şirazi,
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.117.
Sudi Efendinin beyanı vechile; nice nice devlet sahibleri zevk ve sefayla meşgul olunca mülklerini kaybetmişlerdir.Padişahlara devlet adamlarına lâzım ve layık olan şey, ellerindeki kudrete aldanıp nefis ve hevaya kapılmamak, Hakk'ı unutmayarak, memleket meselelerini ve hakını ihmal etmemektir.Zira eğlence ve işrete dalmak, saltanata zarar verir.Her kemâlin bir gün zevâl bulabileceği unutulmamalıdır.
Şerh-i Sudi, 1/356
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.117.
Madde karanlığı akıl nuru;
Cehalet karanlığı, ilim nuru;
Nefis karanlığı, marifet nuru;
Gönül karanlığı, aşk nuru ile aydınlanır.
Hacı Bektaş-ı Veli
Efrad-ı mahsusa:
Hususu fertler, özel kimseler,özelliği olan şahıslar.
(Kur'an ayetleri için) çeşitli devirlerdeki hususi bazı şahıslara işaret eden manalar.
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı. sy.201.
Başında besmele okunan hiçbir duâ geri çevrilmez buyrulmuştur.
İsma'il Hakkı el Bursevi Ruhu'l Beyan
Kur'an Kerim'deki Tüm Dualar.sy.12.
O (Besmele), Allâh-u Teala'nın isimlerinden bir isimdir.
Onunla Allah c.c.ın en büyük ismi (olan İsm-i Âzam) arasında ancak, gözün siyahıyla beyazı arasındaki kadar yakınlık vardır.
(Hakim,el-Müstedrek,no:2027,1/738)
Kur'an-ı Kerim'deki Tüm Dualar sy.12.
Ma'lumdur ki zayıf şeyler ictima' ettikçe kuvvetleşir.incecik ipler topak yapılsa kuvvetli halat olur.kuvvetli halatlar topak yapılsa kimse koparamaz.
Risale-i Nur
Mektubat sy.155.
Gerçek İstikbâl!
Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.(ed-duha,4)
Ölüm var gönül,fakat anlamadın hâlâ,
"Ve le'l-âhratü hayrru'l-leke mine'l-ula"(seyri)
Yüzakı Eğitim Rehberi.100 Kur'ani Mesaj
55.sy.41.
Kötülüğü Yayma!
Allah c.c. zulme uğrayanların dışında, fena sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz.
en-Nisâ, 148.
100 Kur'ani Mesaj.
Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının!.
el-Haşr,7.
Müjdecim,Kurtaracım, Efendim,Peygamberim;
Sana uymayan Ölçü, hayat olsa teperim!
Necip Fazıl.
100 Kur'ani Mesaj
Hürmet ve Muhabbet O'na
Ey iman edenler Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne Yükseltmeyin!
el-Hucurat,2.
Sakın terk-i edepten kuy-i Mahbub-i Huda'dır bu!
Nazargâh-ı ilahidir, makam-ı Mustafa'dır bu!.
Nabi
100 Kur'ani Mesaj
Ayrıca Mecelle, günümüzde bir kısım İslâm devletlerinin medeni kanunlarına önemli ölçüde
kaynaklık etmiştir.
Türkiye Tarihi ve uygarlıkları 5.
Değişim sürecinde Türkiye 1.
sy.363.
Ayrıca Mecelle başta Arapça Rumca, Fransızca ve İngilizce olmak üzere bir çok lisana çevrilmiş ve milletlerin istifadesine sunulmuştur.
Türkiye Tarihi ve Uygarlıkları.5.sy.363.
Bu sebeple Mecelle'yi sırf Osmanlı Devleti'ne ait milli bir kanun değil, beynelmilel bir kanun olarak da kabul etmek gerekir.
Türkiye Tarihi ve Uygarlıkları cilt 5.sy.363.
Demek ki; İblis secde emrini aldığında Âdem (Aleyhisselâm) ın görüntüsüne aldandı da, secdeden geri kaldı. Eğer onun bâtınını(n Allâh-u Teala'nın tecellilerine mazhar olan bir kıble mesabesinde olduğunu) anlayacak olsaydı, elbette Allah c.c.a ilk secde eden o olurdu.
Ruhu'l Furkan Tefsiri.cilt.13.sy.134.
"Beyzavi Tefsiri"nde zikredildiği üzere; kibirlenmeyi ilk başlatan ve güzellikle çirkinliğin akılla tespit edilebileceği görüşünü ilk ortaya atan İblis olmuştur.Oysa akıl güzel görse de, vahyin çirkin dediği çirkin, akıl çirkin görse de vahyin güzel dediği güzeldir.
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt.13.sy.139.
Dua, insanla Allah c.c. arasında bir haberleşme ya da iletişim olarak tanımlanabilir...
Din Psikolojisi sy.212.
Hz. Peygamber s.a.v.in "dua ibadetin özüdür".
Tirmizi, Dua 1.; ibn Mace, Dua 1.anlamındaki hadisindeki ifadelere çok benzer tarzda din psikologları tanım ve belirlemeler ortaya koymuşlardır.
Din Psikolojisi
Prof.Dr.Hayati Hökelekli.sy.214,215.
Genetik:canlılarda veraset hadiselerini inceleyen biyoloji kolu.
Büyük Türk Sözlüğü sy.421.
Genc -i nihan : Gizli hazine
Genc (Gencine) : Define hazine, gömülü hazine. Kenz.
Büyük Lügat.sy.328.
Veraset. Mirasta hak sahibi olma.
Eğri ağacın doğru gölgesi olmaz.
Anası babası bozuksa çocuklar doğru olmaz.
Dost tv.
Genetik canlıların özelliklerini ve kalıtsal karekterlerini inceleyen, bu karekterlerin nesillere geçişini belli kalıtım kanunlarına bağlayan, genin yapı ve görevlerini araştıran bilim dalı. Genetik, (Yunanca'dan genno γεννώ= doğum vermek) canlının bütün özelliklerinin eski kuşaktan yenisine nasıl geçtiğini inceler. Kalıtım bilimi olarak da bilinir. Biyolojinin bir dalıdır.
Genetik
İlim de boş
Olması gereken iyi,hayırlı insan olabilmek.
Akra fm
“Çok hayret ediyordum. Hayli zaman sonra, nefs-i emmarenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlak-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve a’sab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngahı bulunan ve nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi ahir ömre kadar devam ettiren, bir manevi nefs-i emmareyi gördüm.
Kastamonu Lahikası ( 233 ) ”
NEFS-İ EMMARE İNSANA TERAKKİ İÇİN VERİLMİŞ
Evet, hepimiz Daire-i Nuriyeye girmeden evvel az çok Nefs-i Emmarenin izinden ve sözünden yürümekteydik. Lakin Daire-i Nuriyeye dahil olduğumuzda Nefs-i Emmarenin dizginleri gevşemeye ve dizginler okudukça anladıkça yaşadıkça bizlerin eline geçmekte ve bu defa gemlenen Nefs-i Emmare olmakta. Şu da nefs-i emare insana terakki ve tedenni için takılmış olan bir alettir. Nefs-i Emmare dizginlendi terbiye oldu bu defa insan sabit kalacak bunu önlemek ve bu terakki ve tedenni devam etmesi için bir şeyler insanla mücadele etmesi gerekmektedir.
ve tedenni devam etmesi için bir şeyler insanla mücadele etmesi gerekmektedir. Bu defa Maddiyatı teşvif eden ve maddede boğulmak sarhoş olmak haramın ve lezzetin en rezaletini kepazeliğini tatmak isteyen Nefs-i Emmareden kurtulduktan sonra bu mücahede devam etmesi için Manevi Bir Nefs-i Emmare harekete geçiyor.
Bu da çok tehlikelidir. İhtilaflar, rekabetler, kin, garez, nefret, adavet, enaniyet, gurur, kibir.. gibi halet ve hissiyat tezahür etmektedir. Nerede bu nevden sıkıntılar varsa Manevi Nefs-i Emmarenin tezahürüdür. İşte Muhsin-i Hakiki olan Allahım bizlerin terakkiyatı/tedenniyatı için Manevi Nefs-i Emmareyi vermiştir. Bu mevzuya Bediüzzaman Said Nursi Mektubatta;
HEVAYI TERKET ENANİYETİ BIRAK
“..süluk eden insanlar nefs-i emmareyi öldürmeye muvaffak olamazsa; hevayı terkedip enaniyeti kırmazsa; şükür makamından, fahr makamına düşer.. fahrden gurura sukut eder. Eğer muhabbetten gelen bir incizab ve incizabdan gelen bir nevi sekir beraber bulunsa, “şatahat” namıyla haddinden çok fazla davalar ondan sudur eder. Hem kendi zarar eder, hem başkasının zararına sebeb olur. Mektubat ( 446 )”
“..ihlas vasıtasıyla, şirk-i hafiden ve riya ve tasannu’ gibi rezailden halas olmak ve tarikatın mahiyet-i ameliyesi olan tezkiye-i nefs vasıtasıyla, nefs-i emmarenin ve enaniyetin tehlikelerinden kurtulmaktır. Mektubat ( 456 )”
EN TEHLİKELİ HUY "KISKANÇLIK"
“Kardeşlerim! Enaniyetin işimizde en tehlikeli ciheti, kıskançlıktır. Eğer sırf lillah için olmazsa, kıskançlık müdahale eder, bozar. Nasılki bir insanın bir eli, bir elini kıskanmaz ve gözü, kulağına hased etmez ve kalbi aklına rekabet etmez. Öyle de: Bu heyetimizin şahs-ı manevisinde herbiriniz bir duygu, bir aza hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilakis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdaniyenizdir.
Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var.
İLMİN ENANİYETİ
Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmi enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hatta yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımni bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder ta ki kendi mahsulat-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın. Halbuki bilmecburiye bunu haber veriyorum ki: Bu dürus-u Kur’aniyenin dairesi içinde olanlar, allame ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulum-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler’in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünki çok emarelerle anlamışız ki: Bu ulum-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz.
Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah haricinde birşey yazsa; soğuk bir muaraza veya nakıs bir taklidcilik hükmüne geçer. Çünki çok delillerle ve emarelerle tahakkuk etmiş ki: Risale-i Nur eczaları, Kur’anın tereşşuhatıdır; bizler, taksim-ül a’mal kaidesiyle, herbirimiz bir vazife deruhde edip, o ab-ı hayat tereşşuhatını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz!.. Mektubat ( 426 )“
İşte bu Manevi Nefs-i Emmare bu gibi sıkıntılara da sebeb olmaktadır.
Selam ve dua ile
Akıl Allah c.c.ın rızasını kazanmaktır.
M.Esad Coşan
Akra fm.
Allah c.c.ın rızası meşakkatli şeylerde saklanmıştır.
Cehennem keyifli şeylerde saklanmıştır.
M.Esad Coşan
Akra fm.
İslam sadece camide namaz kılmak Ramazan'da oruç tutmak değildir,hayatı İslam ca yaşamaktır.
M.Esad Coşan
Akra fm.
Hadisler Deryası.
Selâm: Müslümanlık şiarı, yani alameti, işareti, Müslüman toplumun Müslümanlığını belirten önemli adetlerinden biridir.
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.982.
Allah-ü Teâlâ; faiz yiyene,yedirene, iki şahidine ve kâtibine lânet etsin..Bu işte hepsi aynıdır.
Muhtar'ül-ehadisin-nebeviyye İzahlı Tercümesi.sy.371.
İslâm dininde,faiz haddinin santimine dahi cevaz yoktur.Bu işle uğraşan müesseseler, bu Hadis-i Şerif karşısında titremelidirler..Haliyle Allah c.c. a ve Ahirete imanları varsa..
Muhtar'ül-ehadisin-nebeviyye İzahlı Tercümesi.sy.371.
Elbet iyiliği emredecek, kötülüğü yasak edeceksiniz..Yoksa Allah-ü Teâlâ şerlilerinizi,size musallat eder.. İşte -o zaman- hayılılarınız dua eder; fakat icabet olunmaz..
Muhtar'ül-Ehadisin-Nebeviyye İzahlı Tercümesi sy.370.
Hayırlılarınız
Hikâye malumdur.Lut kavmi battığı zaman, içinde gece namazına dahi kalkan, yetmiş bin kişi vardı.. Melekler niyaz etti:
-Ya Rabbi bunların suçu ne ?..
Şöyle buyruldu:
-Öbürlerinin yaptığı kötülüğe göz yumdular.
İbret alalım.. İbret..
Muhtar'ül-Ehadisin-Nebeviyye İzahlı Tercümesi.sy.370,371.
Necip Fazıl Kısakürek’in manidar sözleri…
Şiirde gaye, kökte Allah ve mutlak hakikat olarak, dalda sırrılık ve remziliktir.
*****
Sırma renginde pislik, dünyanın süsü pusu, bende tek aziz eşya annemin başörtüsü.
*****
Şu geçeni durdursam, çekip de eteğinden; soruversem : haberin var mı öleceğinden?
*****
Şu iner yokuşlardan, hep basamak basamak; benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
*****
Yusuf baştan aşağı iffet olduktan sonra, züleyha baştan aşağı afet olsa ne yazar.
Bu dünyada renk,nakış,lezzet ne varsa küsüm; gözümde son marifet,azraile tebessüm.
*****
Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; nihayet döne döne aynı noktaya vardım.
*****
Eklense de başıma, dünyada kaç baş varsa. Başım, onların hepsi için secdeye varsa.
*****
Her kahkahanda Allah’a teşekkür etmiyorsan, Neden her ağladığında O’na kızıyorsun?
*****
Kendini dünyalar kadar değerli zannedenlere kısa bir not; Dünya beş para etmiyor..
MÜJDECİM, KURTARICIM, EFENDİM…
Müjdecim, kurtarıcım, efendim, peygamberim: sana uymayan ölçü; hayat olsa teperim!
*****
Sustum ! Birikti yanaklarıma alfabe. Ya ilahi ya rab sükutumu en güzel duam eyle!.
*****
Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret; Ebedi bir yaşam için gayret yok hayret!
*****
Af var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; affı sigortalayan hayâsızdan korkulur..
*****
Sabrın sonu selamet, Sabır hayra alamet… Bela sana kahretsin, sen belaya selam et…
Yalnızım diye üzülmüyorum. Çünkü biliyorum, yalnız insanın ihanet edeni de olmaz .!
*****
Yol onun varlık onun,gerisi hep angarya. Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk sakarya.
*****
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
*****
Dinin olmadığı yerde hiçbir şey yoktur; yokluk bile yok.. Şiir ve san’atsa hiç yok..
*****
Farkı yok, mantarlaşmış bir kayadan, derimin; Yüzümde çizgi çizgi, imzası kaderimin.
HAMALLIK Kİ SONUNDA NE RÜTBE VAR NE…
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal, hamallık ki sonunda ne rütbe var ne de mal.
*****
Marifetli hokkabaz başını kaldır da bak. Gökte bir oynayan var yıldızlarla kaydırak.
*****
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!
*****
Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, bir de beni yaradan.
*****
Başım çığlıklı bir çocuk, onu nasıl avutsam? Ne yapsam da ölümü bir saatcik unutsam ?
Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri! Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri!
*****
Bir namazim, bir duam, birde eski seccadem, hepsi hepsi bu kadar, işte benim sermaye.
*****
Her ağızda, her telde fanilik diriltisi , sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı !
*****
Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam. Alıp beni götürsün, tam 4 inanmış adam.
EY DÜŞMANIM
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın. Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın.
Hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep; Bu mu dersin, taşlarda donmuş sükûta sebep?
*****
Olunmayacak herşeyle olabilecek herşeyin kefalet ve keyfiyeti islamda, herşey islamda!
*****
Sen ki, beş vakit namaz kibriyle ferahtasın, Günahın yok sanırken en büyük günahtasın!
*****
Ya Allah’a baş eğer hiç kimseye eğmezsin,ya da herkese baş eğer hiçbir şeye değmezsin.
*****
Ya islamla yükselir,ya inkarla çürürsün, bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün
Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen ; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu!
*****
Zonklayan basım benim, kan pıhtısı, cerahat; ona yastıkta değil, secde yerinde rahat.
*****
Tutuşturanlar lügat kitabını elime, Bilsinler Allahtan başka bilmiyorum kelime.
*****
Fezada “Allah diye bir şey yok” iddiası, Gel gör kaç füzeye denk, bir müminin duası.
NAMAZ VAKTİNDEN BAŞKA…
Bu kasvet dünyasında kalmadı özlediğim, Namaz vaktinden başka anını gözlediğim…
Her fikir, her inanış, tek mevsimlik vesselam; Zaman ve mekan üstü biricik rejim, İSLAM.
*****
Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı, Elindeyse, beyazdan gel de sıyır beyazı…
*****
Tek neşe bu dünyada, var olmanın sevinci; Ve tek ilim, varlığın bilinmeden bilinci…
*****
Neye baksam aynı şey, neyi görsem aynı şey… Olan sensin, hey gidi hakikat sultanı hey!
*****
İman, ihlas, vecd ve aşk, bunlar birer kelime… Kelimeyi boğardım verselerdi elime…
Bu yük senden Allahım, çekeceğim, naçarım! Senden sana sığınırım, senden sana kaçarım…
*****
Bir bölünmez ki, insan, onu zaman bölüyor; İnsan her an dirilip, her saniye ölüyor…
*****
Hasret bir rüzgâr, kapı kapı aralar geçer; Gördüğüm her güzel şey, beni yaralar geçer…
*****
Mutlu adam, dünyayı bir acı gurbet bilen; Öz vatan pınardan, ölümü şerbet bilen…
HARFSİZ VE KELİMESİZ DÜŞÜNMEK
Uyumak istiyorum başım bir cenk meydanı, Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı!..
Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlık; Kimse edemez bana, benim kadar düşmanlık.
*****
İnsan, yaklaştığınca yaklaştığından ayrı; Belli ki; yakınımız yoktur Allah’tan gayrı..
*****
Sizin oynadığınız uzun eşek birdirbir Ya bizim ki o tek yol bir tanedir birdir bir..!
*****
Gözüm aklım fikrim var deme, hepsini öldür. Sana göl gibi gelen o çöl diyorsa çöldür.
*****
Diyorlar bana: Kalsın şiir de söz de yerde! Sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde?
Hangi dağa tırmansam muradım ötesinde Murad bugün değil her günün ertesinde.
*****
Halim açık denizde düdük çalan bir gemi, Kim duyar ötelerden haber veren bestemi.
*****
Akıl akıl olsaydı adı gönül olurdu, Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu..
*****
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir; Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! ‘Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.’
HRİSTİYANLIKTA YOL KESİCİ
Kadın; Hristiyanlıkta yol kesici bir engel, İslamda ise yol açıcı bir kanattır
Beni kimsecikler okşamaz madem, Öp beni alnımdan, sen öp seccadem.
*****
Dağı tanıyan, nasıl tanımaz uçurumu? Madem ki yükseliş var, iniş olmaz olur mu?
*****
Anladım işi; San’at ALLAH’ı aramakmış, Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
*****
Bir anlık emanete ne türlü övünelim, gel, rahmet kapısında ağlaşıp dövünelim.
ÜSTAD NECİP FAZIL’A AİT OLDUĞU SANILAN SÖZLER – ASILSIZ SÖZLER
– Yüz daha versen, yüz uman yüzler bilirim.
– Dünya güzel olsaydı doğarken ağlamazdık.
– Benim ayağımın altı da müsait başımın üstü de.
– Yar olmaz servetinin sana bir tek kuruşu.
– Gökler ağlıyor biz ağlamışız çok mu? Bize yobaz diyorlar haberin yok mu?
– Hayatın çilesine tahammül gerek Değil mi ki sefâ ile cefâ müşterek
– Gökler ağlıyor biz ağlamışız çok mu? Bize yobaz diyorlar haberin yok mu?
– Hayatın çilesine tahammül gerek Değil mi ki sefâ ile cefâ müşterek?
– İnsan sevme hissini israf etmemeli
– İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir.
– Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur!
– Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer, perdesiz ev de ya satılıktır, ya kiralık…
Kaynak: sabah.com.tr – asilsizsozler.nfkisakurek.com
Ümmetimin en hayırlıları Alimleridir.
Alimlerin en hayırlıları merhametli olanlarıdır.
Alim çok bilen değil az bilgisi olsada İslam'ı yaşayanlardır.
Mahmud Esad Coşan
Hadisler Deryası
Akra fm.
Karşındaki senin kötülüğünü isterken sen onun hakkında hüsnü zan besleyemezsin.
Tasmalı Çekirge
İsmail Berdük Olgaçay
Ayakkabı darsa yerin genişliğinin ayağa faydası yoktur.
Atasözü.
İslâm nazarında îman; kalp ile tasdik, dil ile ikrar sûretinde gerçekleşir. Yani îmânın asıl tecellî mekânı akıl değil, hissiyat merkezi olan kalptir. Bu husus çok mühimdir. Çünkü îman, ulvî bir histir. Akıl ise, îman hissine ulaşmakta, başlangıçtaki belli merhaleleri aşmak için gereken bir vâsıtadan ibârettir.
Aklen kabul, zihnen tasdik edilen ilâhî gerçekler, kalben de tasdik edilmez ise, gerçek bir îman meydana gelmez. Îman kalbe yerleşmedikçe de amele dönüşmez, davranışlara istikâmet veremez. Bununsa Hak katında hiçbir kıymeti olmaz. Nitekim Cenâb-ı Hak, ilâhî hakîkatleri okuyup bildikleri hâlde kalben hazmetmemiş oldukları için onunla amel etmeyen Benî İsrâil âlimlerinin hâlini, ciltlerce kitap taşıyan merkebe teşbih etmektedir.
Bu yüzden ilâhî hakîkatleri bilmek, onları sırf zihne depolamak değildir. Bilmek, tefekkür ve tahassüs neticesinde hayat ve kâinattaki büyük nizâmın muammâsını çözerek
Bu yüzden ilâhî hakîkatleri bilmek, onları sırf zihne depolamak değildir. Bilmek, tefekkür ve tahassüs neticesinde hayat ve kâinattaki büyük nizâmın muammâsını çözerek bunun gereğiyle amel etmektir. Bunu yapacak olansa, îman nûruyla aydınlanmış bir kalptir.
AKIL HAMMADDE
Aklın; insan, kâinat ve bunlardaki hakîkatlere bir ayna mesâbesinde olan Kur’ân-ı Kerîm üzerinde tefekkür ederken elde edeceği netice, tıpkı topraktan çıkarılan ham mâdenler gibidir. Bu mâdenleri mâmûl hâle getirense, kalptir.
Kalp; tahassüsün, yani hissiyâtın, duyguların merkezidir. Kalbin “hads, ilham ve sünûhât” kelimeleriyle de ifâde edilen fonksiyonu, aklın sunduğu delilleri birleştirerek, tıpkı kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirip aslî şeklini ortaya çıkarmak gibi, hakîkatin kâmil mânâda idrâkini temin eder.
Demek ki hakka ve hayra ulaşmanın mükemmel bir şekilde icrâsı, aklın vahiyle terbiye edilmesini ve aklın tükendiği noktada îman olgunluğuna sahip bir kalbin devreye girerek onun eksikliğini teslîmiyetle telâfî etmesini gerektirir
TEFEKKÜRÜN KIYMETİ
Tefekkürün kıymeti de, onun tahassüsle takviye edilmesine, yani beyin ve kalp fonksiyonlarının âhenkli bir denge içinde işleyebilmesine bağlıdır. Sadece beyne ve akla ağırlık verilirse, insan belki iyi bir dünya adamı, yani menfaat insanı olabilir. Fakat kâmil bir mü’min olabilmek için, duyguların merkezi olan kalbin de mânevî terbiye ile eğitilip akla rehberlik etmesi îcâb eder. Çünkü hissiyat merkezi olan kalp, aklın tefekkürüne, tefekkür ise irâdeye yön verir. Bu demektir ki, irâdî fiillerin temel sâikı kalptir; orada yerleşip kök salan hislerdir. Bu bakımdan kalbin de ilâhî emirler çerçevesine oturtulması, diğer uzuvlardan daha ehemmiyetlidir.
Zira nefsânî arzular zemininde, gurur, kibir gibi kalbî marazların tasallutu altında ve selîm bir kalbin irşâdından mahrum hâldeki bir aklın tefekkürü, aslî mecrâsından çıkar; insanı, şeytan misâli azgınlığa ve sapıklığa sevk eder.
Mevlânâ Hazretleri buyurur ki: “Şeytanın aklı kadar aşkı da olsaydı, bugünkü İblis durumuna düşmezdi.”
Demek ki akıl, tek başına bir değer ifade etmez. Aklın dümenini ele alıp ona en doğru istikâmeti verebilmek için kalpteki hisleri mânen olgunlaştırmak îcâb eder.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları
Ebu Bekir r.a. (hilafeti sırasında tevazu göstermek için):
Bana yaptığınız bi'atı bozun! Çünkü ben sizin en hayırlınız değilim! dediğinde ,Ali r.a.
Vallahi biz senin bi'atını ne bozarız ne bozdururuz!
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13. sy.140.
Rasulullah s.a.v. (seni namazda imam ederek) bizim dinmiz için seni seçmişken, biz dünyâmız için mi sana razı olmayacağız! (Kurtubi....)diyerek devlet yönetimindeki imameti, namazdaki imamlığa kıyas etmiştir.
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.140.
Rasululah s.a.v. in vefatından sonra bir takımları zekât vermekten imtinâ edince Hazret-i Sıddik r.a.:
Vallahi Allah c.c. ın birleştirdiği şeylerin arasını ben ayıramam! diyerek zekâtı namaza kıyas etmiştir..
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.140.
- Yanında olduğum zaman değerimi bilmezsen; değerimi bildiğin gün beni yanında bulamazsın…
- Sevdiğini belli et. Gizlemek başkalarına fırsat vermektir.
- Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.
- Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
- Bana çağdışı diyorlarmış. Ne büyük bir onur! Ben bu çağın dışında kalmayayım da, içinde mi boğulayım.
- Her ağızda, her telde fanilik diriltisi , sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı !!
- Ölüm herkesin başına gelir, ama geç ama erken… Ya kazanırken, ya da kazandığını yerken.
- Benim ayağımın altıda müsait başımın üstüde nerde olacağını sen belirle..
- Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.
- Gökler ağlıyor, biz ağlamışız çok mu? Bize yobaz diyorlar, haberin yok mu?
- Benim ayağımın altıda müsait başımın üstü de nerde olacağını sen belirle…
- Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü; nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
- Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti, iyi insanlar iyi atlara binip gitti.
- Yalnızım diye üzülmüyorum çünkü biliyorum, yalnız insanın ihanet edeni de olmaz…
- İçimizde bu kadar perişan hale getirilmeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık.
- Ey bir aileye bile hükmedemeyen ilerici. Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?
- İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu.
- Gökler ağlıyor, biz ağlamışız çok mu? Bize yobaz diyorlar, haberin yok mu?
- Kimileri vardır aşkın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de, aşağılıktır.
- Ellerime uzanan dudakları tepeyim, Allah diyen gel seni ayağından öpeyim!
- Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.
- Elindeyse zamana, dur, geçme diye dayat. Bir sigara içmekten daha kısa bu hayat.
- Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.
- Felsefe; çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi aramaktır
- Allah var fakat bizim ondan, yalnız sorulduğu zaman haberimiz var!
- Veren de o alan da o, nedir senden gidecek? Telaşını gören de, can senin zannedecek.
- Sonunda ‘eyvah’ diyeceğin şeylere, başında ‘eyvallah’ deme. Pişman ol fakat pişman ölme.
- Af var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; affı sigortalayan hayâsızdan korkulur…
- Yum gözünü, kalbine her an yokluğu üfür ! Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür..
- Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; nihayet döne döne aynı noktaya vardım.
- Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda
- Tam 30 yıl saatim işlemiş ben durmuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.
- Ne görsem ötesinde hasret çektiğim diyar. Kavuşmak nasıl olmaz mademki ayrılık var.
- Biz; ayakları şişene kadar namaz kılan peygamberin, gözleri şişene kadar uyuyan ümmetiyiz.
- Bizler açlıktan karnına taş bağlayan peygamberin,doymak bilmeyen ümmetiyiz .
- Tel tel ve iplik iplik dikseler de ağzımı; Tek ses duysalar; Allah... Yoklayanlar nabzımı.
- Ne gelirse başımıza Hak’tandır; fakat geliş sebebi, Hak’tan ayrılmaktandır.
- Hayatın çilesine tahammül gerek, değil mi ki sefa ile cefa müşterek? Sizce ağlamak için göz yaşı Mı gerek? Bazen dertliler de ağlar ama gülerek…
- Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten affet, senden habersiz aldığım her nefesten.
- Dün geçti bugünü düşünüyorum, yarın var mı? Gençliğine güvenme, ölenler hep ihtiyar mı?
- Çok sıkıldıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; yaşamak güzeldir.
- Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat; zift dolu gözlerde karanlık kat kat… Yalnız seccademin yününde şefkat; beni kimsecikler okşamaz madem; öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
- Ölüm her aklına geldiğinde ‘ah’ edip ‘vah’ edip inleme; bu halinle rabbimi incitmiş olacaksın. Ecel kapıyı çaldığı zaman evi telaşa verme; o geldiği zaman, sen çoktan gitmiş olacaksın.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları
Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere, ayağım takılıyor yerdeki gölgelere.
- İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var; sükût gibi münzevi, çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.
- Allah bir! Demektense ecel teri dökerken; ölüversem, beklenmez anda Allah bir erken…
- Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!
- Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, bir de beni yaradan…
- Düşünmek şu, bu değil, öteleri düşünmek; sizinse düşünceniz yataklarda eşinmek.
- Kadın mezarlığa girerken başını kapıyor, dışarı çıkarken açıyor, ölüye karşı kapayıp, diriye karşı açmak akıl almaz.
- Gençliğine doyamadan gitti, derler. Doymak mümkün mü ki, doyup da gitsin. Doymak burada değil. Burası acıkmanın yeri.
- Soruldu mu ne bilirsin diye; ”haddimi bilirim” soruldu mu ne istersin diye; “haddimi bilir, hakkımı isterim” demeli…
- Zonklayan başım benim, kan pıhtısı, cerahat; ona yastıkta değil, secde yerinde rahat…
- Kula kulluk etme! Unutma ki sen de kulsun. Ve gerektiğinden fazla önem verme! Yoksa unutulursun.
- Dinde zorlama yoktur, insan özgürdür elbette! İsteyen bu dünyada pişer, isteyen ahirette!
- Sevdalın şu dağı del dese, koşar, delersin! İş Allah’a geldi mi, gücün yok, sendelersin!
- Ölüm güzel bir şey, budur perde arkasından haber, güzel olmasaydı ölür müydü peygamber
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar
Aykut Kuşkaya - Kaldırımlar
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık.
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn-cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum...
Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.
Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin,
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler...
Tak tak ayaksesimi aç köpekler işitsin.
Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim!
Gündüzler size kalsın verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim.
Örtün üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya,
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya.
Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir " Katibim"i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar..
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
***
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil..
Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin
Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!
Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.
Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Düşünceleri belli kurallar içinde bir sembol sistemine dönüştürme süreci (Ege, 2006) olan dilin temel özellikleri...
- Dil bir kod veya semboldür.
- Dil bir uzlaşmadır.
- Dil düşünceyi simgeler.
- Dil bir dizgedir.
- Dil iletişim için kullanılır.
Psikolojiye Giriş sy.256.
Dindarlığın ölçülerinden biriside namazını şevkle kılmasıdır.
Katre. Dost tv.
Zira din devletle, devlet orduyla, ordu servetle, servet kalkınmayla, kalkınma da adaletle mümkündür.
Gazali'de Devlet
Prof.Dr. Fahrettin Korkmaz.sy.86.
Din Asıldır, iktidar ise onu korur. Kökü olmayan nasıl yıkılmaya mahkumsa, bunun gibi koruma altına alınmayan esaslar ve temeller de yıkılmaya mahkumdur...
Gazali'de Devlet sy.86.
Mülk, yani yönetme ve iktidar etme gücü, ancak hükümet ile mükemmelleşir. İktidar gücünü sürdürmede ortaya çıkacak olan problemleri de fıkıh ilmi çözümler.
Gazali'de Devlet sy.86.
RÖPORTAJ: Dr. Yakup KÖSE - Yasin Ertuğrul ÖZDEMİR (23.03.2012, Mersin)
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal Atatürk, Türk ve İslam tarihine geçmiş ve hiçbir kati surette yeri doldurulamayacak derecede çok önemli bir şahsiyettir. Ömrünü, Türkiye’nin, Türk dünyasının ve İslam dünyasının geleceği için feda eden M. Kemal Atatürk’ün son sözü “Ve Aleykümselam” olmuştur. (Kılıç Ali’nin Anıları, Sf. 659, Hulusi Turgut) Atatürk’ün hayata gözlerini yumarken söylediği bu son söz çok manidardır. Yüce Allah bir Kur’an ayetinde “Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Ra’d Suresi, 24) buyurmuştur.
Türk Milleti’nin akıllı ve zeki olduğunu, Türkiye’nin, dünyaya yeniden sevgi, barış ve huzurun gelmesine vesile olacak olan Türk-İslam Birliği’ni muhakkak kuracağını hatta bu birlik kurulduğunda kendisinin hayatta olmayacağını dile getiren M. Kemal Atatürk, ölümünden 50 yıl sonra açıklanmak üzere bir vasiyet bırakmıştır.
1980 darbecileri hakkında iddianame hazırlayan ve bunun üzerine görevden alınan eski savcı Sacit Kayasu, CNN Türk’te yayınlanan Şirin Payzın ile 360° isimli programda, Atatürk’ün ölümünden 50 yıl sonra 1988 yılında açıklanması gereken vasiyetin Kenan Evren’in açıklatmadığını, Ankara 3.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kayıtlarında vasiyetin Ziraat Bankası’nın kasasında saklandığını ve burada vasiyetle ilgili diğer bilgilerin yer aldığını ifade etti. Bugün, vasiyetin Ziraat Bankası kasasında değil Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nde saklandığını ve açıklanan kısmın sadece 6 maddeden ibaret olduğunu ifade eden Kayasu, Meriç Tumluer’in konunun takipçisi olduğunu ve Tumluer’in birçok hukuki girişiminden sonra vasiyetin açıklanmaması üzerine AİHM’ye başvurduğunu da sözlerine ekledi. Meriç Tumluer’in defalarca Kenan Evren’le görüştüğünü de ifade eden Kayasu, “Tumluer Kenan Evren’e vasiyeti itiraf ettirmiştir” dedi.
Peki ne var Atatürk'ün bu gizli vasiyetinde. Ne var ki ölümünden 50 yıl sonra açıklanmasını istediği bu vasiyet devlet tarafından bir sır gibi saklanıyor. Saklanıyor diyorum, çünkü ben de böyle bir vasiyetin varlığına inananlardanım. 1988 yılında bu vasiyetin açıklanması gündeme geldiğinde Kenan Evren, “Türkiye buna hazır değil” diyerek, vasiyetin açıklanmasına izin vermiyor. Bu davranış şekli çok tanıdık. Zira Atatürk'ün eşi Latife Hanım'ın hatıralarının açıklanması için zaman aşımı 2006 yılında dolmuştu. Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, Latife Hanım'ın ailesiyle de görüştükten sonra hatıraların açıklanmayacağını söyledi. Ziraat Bankası Kasalarında saklıyken 1975'te Türk Tarih Kurumuna devredilen hatıralar arasında Latife Hanım'ın yazdığı bir roman da bulunuyor. Ve bu yasakla Türk Milleti bu romanı okumaktan da mahrum ediliyor.
Yeniden Atatürk'ün gizli vasiyetine dönecek olursak, bu vasiyetin varlığı ile ilgili Gazeteci Nuray Başaran'ın ifadeleri önemli. Nuray Başaran da benim gibi vasiyetin varlığına inanan gazetecilerden. Nuray, 2011 yılında Meriç Tumluer'le görüştükten sonra şunları anlatıyor: “Gizli vasiyetle ilgili MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ve birkaç ayrı Orgeneral ile görüştüm. Hiçbiri “Atatürk'ün gizli bir vasiyeti yok” demedi. Dikkatinizi çekerim “var” dememişler ama “yok” da dememişler. Nuray Başaran bir şey daha ekliyor, “ Kenan Evren'in bu vasiyetin varlığını doğruladığını bililiyorum”
Meriç Tumluer ise, Tuncer Kılınç'la Ergenekon'dan tutuklanıp cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'da görüştüğünü, Kılıç'ın, Atatürk'ün gizli vasiyetini doğruladığını ve şunları söylediğini aktarıyor: “Bununla ilgili çok önemli konular var. Genelkurmay Başkanı bile istediği zaman gidip bu vasiyeti açıp okuyamaz.” Tumluer'e göre, Atatürk'ün gizli vasiyetinin korunması ile sürekli olarak bir korgeneral görevlendiriliyor ve emekli olduğunda görevi bir başka korgenerale devrediyor. Yani bu vasiyet Genelkurmay'ın kozmik odalarında saklanıyor.
VASİYET'İN İÇERİĞİNDE NELER VAR?
Peki Atatürk'ün gizli vasiyetinin içeriğinde neler var? Bu konu ya varsayımlara dayanıyor, ya da bir şekilde vasiyeti okuduğu öngörülen kişilerin aktardığı isimsiz bilgilere. Meriç Tumluer, vasiyetin bir örneğinin kendisinde olduğunu iddia ettiği için söyledikleri değerlendirmeye alınabilir. Ona göre, Atatürk, Kürt sorunu, Hilafet, Ortadoğu ve İslam dünyası ile ilgili geleceğe dönük tahminlerini anlatarak izlenecek yolu tavsiye (vasiyet) ediyor.
Rahmetli Aytunç Altındal da bu gizli vasiyetin varlığına inananlardan. Hatta Altındal'ın şaibeli ölümünün, içinde Atatürk'ün vasiyetinin de olduğu kozmik araştırmalarına dayandığını iddia edenler de oldu. Meriç Tumluer, bana, Altındal hastalandıktan sonra kendisiyle görüştüğünü ve “beni zehirlediler” dediğini bile anlattı. Aytunç Altındal'a göre, Atatürk'ün gizlenen vasiyetinin içindeki en önemli konu “Hilafet Makamı” nın yeniden getirilmesiyle ilgili. Altındal'a göre, hilafet makamı değil halifelik kaldırıldı ve Atatürk'ün gizlenen vasiyetinde Hilafetin yeniden getirilmesi isteği var. Meriç Tumluer ise vasiyette, Atatürk'ün, İslam ülkelerinin bugünkü paramparça yapısını öngördüğünü belirterek, Türk-İslam birliği kurulması konusunda tavsiyeleri olduğunu iddia ediyor. Atatürk'ün Türk-İslam Birliği projesi, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin antitezini oluşturuyor. Meriç Tumluer, bir dergiye verdiği roportajda da Atatürk'ün vasiyetinin açıklanmamasından CHP'yi sorumlu tutuyor ve şöyle diyor: “Bütün CHP Genel Başkanları Atatürk'ün gizli vasiyetinden haberdar. CHP Hukuken suç işlemiştir. Atatürk'ün vasiyeti ile ilgili bütün bilgi ve belgeleri saklıyorlar. CHP Genel Başkanları suçludur.”
KİM NE KADAR DOĞRU SÖYLÜYOR?
Şimdi kimin ne kadar doğru söylediğini bilemem. Ancak, bu vasiyetin varlığına beni inandıran unsurlar var. Birincisi bütün tartışmalara rağmen kimse çıkıp da böyle bir vasiyet “yok” demiyor, diyemiyor. İkincisi, Atatürk'e ait belgelerin 1980 yılına kadar Ulus'taki ziraat Bankası'nın çelik kasalarında saklı tutulduğu herkesin kabul ettiği bir gerçek. Bu çelik kasa 12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında açılıyor. Fakat içinden neler çıktığı, hangi belgelerin bulunduğu kamuoyuna açıklanmıyor. Atatürk'ün gizli vasiyeti de bu kasada bulunuyor ve daha sonra vasiyetin izi kaybettiriliyor. Üçüncüsü bu vasiyetin Genelkurmay'ın kozmik odalarından birinde saklandığı iddia edilmesine rağmen, Genelkurmay da “Bizde böyle bir vasiyet yok” demiyor. Dördüncüsü ve en önemlisi, Atatürk'ün vasiyeti diye kamuoyuna açıklanan 6 maddelik metindeki en kayda değer konu, İnönü'nün çocuklarının maaşa bağlanmasını istemesi. (Konuyla ilgili değil ama bir not: Atatürk'ün İnönü'nün öldüğünü düşünerek böyle bir vasiyette bulunduğu iddia ediliyor. Zira İnönü'nün varlıklı, zengin biri olduğu hatırlatılarak, İnönü'nün çocuklarının bu maaşa ihtiyacı olmadığı belirtiliyor. Atatürk'le İnönü arasında son birkaç yıl büyük sorunlar olduğu, Atatürk'ün İnönü ile konuşmadığı ve İnönü'nün İstanbul'a Atatürk'ün cenazesine gitmediği biliniyor. İddiaya göre, yanındakiler ölümüne yakın Atatürk'e İnönü'nün öldüğünü söylüyorlar. Atatürk de mağdur olmasınlar diye İnönü'nün çocuklarına maaş bağlanmasını istiyor) Tekrar konuya dönersek, Atatürk gibi büyük bir şahsiyetin, mutlaka ve mutlaka siyasi öngörülerini içeren bir vasiyetin ya da vasiyet niteliğinde bir metnin olması gerektiğini düşündüğüm için Atatürk'ün gizlenen vasiyetinin varlığına da inanıyorum. Bakalım, bu konu daha ne zamana kadar tartışılacak?11.11.2015 17:15:13
Ahlak çıkarlarımız için değil görevlerimiz için yaptıklarımızdır.
Ömer r.a.beklememeliyiz, Ömer olmalıyız.
Ali izzet....
Bilge Kral
Diyanet Tv.
Kitap okuyoruz.
Ölmeye hazır olan insanlar ölmeye hazır olmayan insanlara herzaman galip gelir.
Diyanet tv.
Kitap okuyoruz
İhmalin devlete zararı var.
Her iş zamanında yapılmalıdır. Bazen küçük ihmaller büyük zararlara yol açar.
Atasözleri Sözlüğü .sy.350.
Diken battığı yerden çıkar.
Bir zararı yok etmek için o zarara sebep olan şeyleri bulmak gerekir.
-Dikeni battığı yerden çıkarmalı.
Nerede sorun varsa orada çözüm aranmalıdır. Sorun olmayan yerde çözüm aramakla sorunlar çözülmez.
Atasözler Sözlüğü.sy.246.
Devlete hıyanet olmaz, düşmandan nimet olmaz.
Kendi devletine ihanet edip düşmana yaranmak istemek doğru değildir.Çünkü düşmandan insana hiçbir zaman hayır gelmez.
-Dil ebsem, baş esen.
İnsan susmayı bilirse başı rahat eder. Ne kadar çok konuşursa insanın başı o kadar belaya girer.
Atasözleri Sözlüğü
Mehmet Hengirmen
Dikenden gül biter, gülden diken.
Devrilen tasta su durmaz.
Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.
Altın ateşte, insan mihnette belli olur.
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste eheste.
Atasözleri sözlüğü.
Altın adın bakır etme.
İyi bir adın geçmişin varsa kötü işler yapıp adını iki paralık etme.
- Alt değirmene su güçlü akar.
Aşağıda bulunan değirmenlere çok su geldiği için daha iyi çalışır.Temeli sağlam olan eski kurum ve kuruluşlar da diğerlerine göre daha verimli olur.
Atasözleri Sözlüğü
Çöreğin büyüğü, hamurun çoğundan olur.
Büyük işler yapabilmek için büyük alt yapı gerekir. Küçük şeylerle büyük işler yapılmaz.
Atasözleri Sözlüğü
Çubuk kırılır, çıt der; kütük kırılır küt der.
Çul içinde aslan yatar.
Çürük iple kuyuya inilmez.
Patlak lastikle yola çıkılmaz.
Atasözleri Sözlüğü
Çürük merdivenle dama çıkılmaz.
Çürük tahta çivi tutmaz.
Atasözleri Sözlüğü sy.225.
İngilizce batının Arapça Doğu'nun Türkçe istikbalin anahtarıdır.
İbn Haldun üniversitesi
Dil ile değil davranış ile tövbe edilir.
Handan yalvaç Arıcı
1935'de resmi tatilin Cuma yerine Pazar gününe alınması gibi inkılaplar da simgesel alanın unsurlarıdır.
Değişim sürecinde Türkiye 2. (1908,2010)
Türkiye Tarihi ve uygarlıkları 6.sy.134.
Zira onun zâhiri kabuk gibidir. Kabuktan bir şey anlaşılmaz.Hazret-i Bilâl r.a. efendimizin zahiri vech-i saadetleri güzel değil idi.
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.145.
Lâkin vech-i maneviyeleri ( manevi yüzleri) nin güzelliği Yusuf-u Sâni (ikinci bir Yusuf ) gibiydi.İşte "Allah suretlerinize bakmaz, kalplerinize bakar."(hadis-i şerifinin) sırrı budur.
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 13.sy.145.
Ahlak çıkarları için değil görevleri için yapılanlardır.
Devletler gerçekten islam'ın kaidelerine uyupta icraat etseler,memurlar çıkarları için değilde görevleri (Allah c.c.rızası için,İslam için) çalışsalar sorunlar çözülür.
Yine bazı tasavvuf ehli (meselâ, mevlitte olduğu gibi) nübüvvet nurunun Hazreti Adem'den başlayarak bütün enbiyaya verildiğini,oradan Hazreti Muhammed s.a.v. e ve sonra da Hazreti Ali r.a. a geçtiğini söylerler.
Din Psikolojisi .sy.204.
Yorum Gönder