15 Eylül 2007 Cumartesi

Hadis-i Şerif

1- Beş vakit namazı camide kılan Bismillahirrahmanirrahim demiş gibidir.

2-Ümmetim yıldızlara gidesiye kadar kıyamet kopmayacaktır.

6.313 yorum:

«En Eski   ‹Eski   401 – 600 / 6313   Yeni›   En yeni»
yuksel dedi ki...

Şuâlar'öa bu hadis şöyle tevil edilir: "Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve Islâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanın­da Horasan taraflarında bulunup Anadolu'yu vatan yapmadığından, o zaman­daki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işa­rettir.
"Gariptir, hem çok gariptir. Yediyüz sene müddetinde İslâmiyetin ve Kur'ân'ın elinde şeref-şiâr, bârika-asâ bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten Islâmiyetin bir kısım şeâirine karşı istimal etmeğe ça­lışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. 'Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor1 diye rivayetlerden anlaşılıyor."[50]

2190. [3:540, Hadîs No: 4256]
Enes'den (r.a.) rivayetle: Duâ ibâdetin özüdür.[51]

2191. [3:550, Hadîs No: 4257]
îbni Abbas (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larım rivayet ediyor:
Duâ ibâdetin anahtarıdır. Abdest, namazın anahtarıdır. Namaz da Cennetin anahtarıdır.[52]

2192. [3:540, Hadîs No: 4258]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Duâ mü'minin silâhı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur.[53]

2193. [3:541, Hadîs No: 4260]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Ezanla kamet arasındaki duâ kabul edilir. O haldeyken duâ edi­niz.[54]

2194. [3:542, Hadîs No: 4264]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Şüphesiz duâ, başa gelmiş ve gelecek olan şeylere faydalıdır. Onun için ey Allah'ın kullan, duaya sımsıkı sarılın.[55]

2195. [3:543, Hadîs No: 4266]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Muhammed ve onun Ehl-i Beytine salavat getirilmedikçe, duâ ile Allah arasında bir perde vardır.[56]

2196. [3:545, Hadîs No: 4272]
îbniArardan (r.a.) rivayetle:
Dünya tatlıdır, caziptir. Kim onu helâl yolla alırsa, Allah onu ken­disine mübarek kılar. Nefsinin arzuları içinde yüzen nice kimse var­dır ki Kıyamet Günü ateşten başka nasibi yoktur.[57]

2197. [3:546, Hadîs No: 4275]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Dünya mü'minin zindanı, kâfirin Cennetidir.[58]

Bâzı kimseler hadisin zahirî mânâsına bakarak dünyanın mü'minler için bîr zindan gibi kabul edilmesi, Müslümanların rahat yüzü görmemeleri, sürekli sı­kıntı çekmeleri gerektiğini söylerler. Halbuki gerçek, onların düşündüğü gibi de­ğildir. Dünyada neden kâfirler konfor ve rahat içinde yaşasınlar da Allah'ın yer­yüzündeki en sadık halifeleri olan Müslümanlar çile ve ızdırap çeksinler? Zaten hadise dikkatle bakıldığında hiç de onların anladıkları gibi bir mânâ ifade etme­diği görülür.
Çünkü Mü'minin âhireti de Cennettir, dünyası da. Mü'min, îmanın verdiği nur ve sürûrla gerek ferdî, gerek ailevî ve gerekse toplum içinde huzurlu bir hayat yaşar. Dünyanın meşru her türlü nimetinden gerektiğince faydalanır. Onu dün­ya nimetlerinden uzaklaştıracak hiçbir gerekçe ve sebep yoktur. Allah, âhiret ni­metlerini olduğu gibi dünya nimetlerini de mü'min kulları için hazırlamıştır.

yuksel dedi ki...

Saadet kaynağı olan îman içte olduktan ve dünya nimetlerinden mümkün ol­duğunca faydalandıktan sonra dünya niçin zindana dönsün?
Gerçek bu iken Peygamber Efendimiz (a.s.m.) dünya ve âhireti niçin böyle bir ölçüyle anlatmıştır?
Mü'min âhirette öylesine güzel, muazzam ve muhteşem nimetlere kavuşa­caktır ki, dünya hayatı böylesine güzel olmasına rağmen âhiret hayatı yanında zindan gibi kalacaktır.
Buna karşılık kâfirin ise âhireti olduğu gibi dünyası da Cehennemdir. Görü­nüşte ne kadar şatafatlı, tantanalı bir hayat yaşarsa yaşasın, inançsızlığın ver­diği sıkıntı ve ızdırab sebebiyle daima huzursuzluk duyar. Hayatın tadını bir türlü alamaz. Ölümü yokluk kapısı, bütün dost ve sevdiklerini asan darağacı olarak gören bir kimsenin dünyada huzur-ve saadet bulması hiç mümkün mü­dür? Ama kâfir, âhirette öylesine sıkıntı ve azaba maruz kalacaktır ki dünya ha­yatı onun yanında Cennet gibi kalacaktır. Demek ki hadisi âhirete nisbetle mü'minin dünyası Cehennem, kâfirin dünyası da Cennettir şeklinde anlamak gerekir.

2198. [ 3:548, Hadîs No: 4279]
İbniAmr'dan (r,a.) rivayetle:
Dünyanın tamamı kısa süre için insanın faydalandığı bir nimettir. Dünya nimetinin en hayırlısı ise dindar ve güzel ahlâklı kadındır.[59]

Mü'min ebedî saadetin yolcusudur. Dünya ise kısa bir süre için de olsa bir konaklama yeridir—çünkü âhiret hayalı sonsuz olduğu için dünya hayatı onun yanında göz kırpması gibi kısa bir süre ancak tutar—ve dünya, içerisindeki çe­şit çeşit güzellikleriyle birlikte Cenab-ı Hakkın mü'min kulları için hazırlamış ol­duğu bir nimettir. Bu nimetten mü'min meşru dairede faydalanmasını bilecektir.
Hadis-i şerif dindar ve güzel ahlâklı kadını dünya nimetinin en hayırlısı ola­rak göstermektedir ki, bu dindar bir kadının önemini açıkça bildirmektedir. Böyle bir kadın, başka bir hadis-i şerifte de evlilik için ilk tercih sebebi olarak göste­rilmiştir.
Saliha ve dindar kadın niçin bu kadar önemlidir?
Çünkü kadın insanın hayatını Cennete de çevirir, Cehenneme de. Dindar bir kadın ise huzur kaynağıdır. Onun sayesinde ev Cennete döner. O, herşeyden önce Allah ve Resulünün emirlerine uymayı kendine esas edinîr. Sevgi, saygı, itaat, yardımlaşma, dayanışma, acıyı ve sevinci paylaşma, karşılıklı anlayış ve hoşgörüyü esas edinen böyle bir hanım, hiç şüphesiz kocasının sevgisini kaza­nır. Eşinin sevgisini boşa çıkarmak istemeyen koca da ona karşı son derece olumlu davranır. Bu olumluluk ise, Cennetin küçük bir numunesi haline gelen evde bahar havası estirir.
Dindar kadın bilgili, kültürlü, şuurlu, ileri görüşlü, mütevazî, toleranslı ve affe­dici olur. Bu güzel huylar da aile hayatını Cennete çevirmeye yeter.
İşte bu ve buna benzer sebepler yüzündendir ki dindar ve güzel ahlâklı ka­dın, dünyanın en hayırlı nimetidir.

2199. [3:549, Hadîs No: 4281]
Ebü Hüreyre (r.a.i Peygamber Efendimizin fa.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Allah'ı anma, Allah'ın sevdiği şeyler, ilim sahibi ve ilmi öğrenme­ye çalışanlar hariç, dünya ve içindeki şeyler Allah'ın rahmetinden uzaktır.[60]

Hadîste sayılan (1) Allah'ı anma, (2) Allah'ın sevdiği şeyler, (3) ilim sahibi ve ilmi öğrenmeye çalışanlar gibi hususlar, her türlü iyilik ve fazileti içerisine aldık­ları için bunların dışındaki şeylerin Allah'ın rahmetinden uzak olduğu belirtil­mektedir.
Dünyanın gayr-ı meşru zevk ve lezzetleri, kötülükleri, sefâhet ve rezaletleri hep Allah'ın rahmetinden uzak şeylerdir. Çünkü bunlar insanı Cehen

yuksel dedi ki...

Çünkü bunlar insanı Cehenneme sü­rükleyen, dünya ve âhireti zindana çeviren hareketlerdir.
Hadiste sayılan Allah'ı anma meselesi, insanın, her an Allah'ın kendisiyle beraber olduğu duygusunu yaşattırdığı için gönlü huzurla doldurur. Kişi sonsuz güç, kuvvet ve ilim sahibi bir Rabbi bulunduğunu düşünüp rahatlar. Bu duygu aynı zamanda insanı kötülüklere karşı da frenler.
Allah'ın sevdiği şeylere gelince; bunun içerisine her türlü iyilik, Alfah'ın emir ve yasaklarına uyma girer.
İlim sahibi ve ilim öğrenme yolunda olma da her türlü İyiliğin başıdır. Bilgisiz hiçbir şey olmaz. İlim, dinin temelini teşkil eder. İlim sahibini ve ilim öğrenmeyi öven birçok âyet ve hadis, İlmin hayatımızdaki yeri ve önemini anlatır.

2200. [3:550, Hadîs No: 4283]
Ebu'd-Derda'dan (r.a. rivayetle:
Allah'ın rızasını aramaya vasıta olan şeyler dışında dünya ve için­deki herşey Allah'ın rahmetinden uzaktır.[61]

2201. [3:551, Hadîs No: 4285]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Dünya mü'min için sürekli bulanıktır, durulmaz. Nasıl durulabilir ki, onun zindanı ve imtihan vasıtasıdır.[62]

2202. [3:551, Hadîs No: 4286]
Talha'dan (r.a.) rivayetle.
Güzel koku stresi giderir. Güzel elbise zenginliği gösterir. Hizmet­çiye iyilik etme, Allah'ın, düşmanı yüzüstü düşürmesinin vesilelele-rindendir.[63]

2203. [3:552, Hadîs No: 4287]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
İlaç kullanmak da kaderdendir. Allah'ın izniyle bazan fayda verir.[64]

Cenab-ı Hakkın bir ismi de Safîdir. Rezzak ismi açlığı gerektirdiği gibi Şâfî is­mi de hastalığı gerektirir. Kul hasla olacaktır ki Cenab-ı Hak, Şâfî ismiyle onu şi­faya kavuştursun.
Ancak, Cenab-ı Hak şifayı çeşitli sebeplere bağlamıştır. "Tedavi olunuz. Derdi yaratan Allah, devayı da yaratmıştır"[65] buyuran Peygamber Efendimiz (a.s.m.) sebeplere sarılmamızı öğütlemiştir. Şifa Allah'tandır. Ama bazan buna bir ilaç vesile olabilmektedir. Öyleyse şifayı Allah'tan bekleyenin doktora, ilaçla­ra başvurmasının hiçbir sakıncası yoktur. Aksine Resûlullah bunu tavsiye et­mektedir.
Fıkıh kitapları tedaviyi kesin, muhtemel, ihtimali az tedaviler olmak üzere üç kısma ayırmışlardır. Bunlardan açlık ânında yemek yeme, susuzlukta su içme gibi bir tedaviye kesin, ilaçfa yapılan bazı tedavileri muhtemel tedavîler içerisin­de değerlendirmişlerdir. Üçüncü tedavî de okuma gibi faydası yüzde elliden aşağı ihtimali olan tedavilerdir.
Âlimler, "tedavisi kesin olan hastalıkları tedavî farz, terketmek ise haramdır." Tedavî etmesi muhtemel olan şeylere başvurmayı ise faydalı görmüş, terk et­menin ise haram olmadığını belirtmişlerdir. Böyle tedaviler mubahtır, hatta menduptur. Tıbbî tedavilerin bir kısmı bu sınıfa girmektedir.
Bu taksim çerçevesinde bize düşen bir hastalık ânında tecrübeli doktorlara başvurmak, faydası denenmiş ilaçları kullanmak olmalıdır. Eğer Cenab-ı Hak o vesileyle şifa ihsan edecekse şifâyı verir.

yuksel dedi ki...

Hadiste ilaç kullanmanın da kaderden olduğu bildirilmiştir. Yâni Allah bizim herhangi bir ilaçla iyi olacağımızı takdir etmişse, o ilacı kullandığımızda kaderi­mize uygun hareket etmiş oluruz. Ancak ilacın illâ iyileştireceğine dair bir garan­ti yoktur. Allah o ilaca şifayı yerleştirmişse kul şifa bulur.

2204. [3:552, Hadîs No: 4289]
Aişe'den (r.a.) rivayetle:
Amellerin yazıldığı defterler üçtür. Bir defter vardır ki Allah on­daki hiçbirşeyi affetmez. Bir defter de vardır ki ondakileri affetmesi Allah'a hiç zor gelmez. Bir defter de vardır ki Allah ondaki hiçbirşe-yin karşılığını vermeden bırakmaz. Allah'ın içindeki hiçbirşeyi affet­mediği defter, Allah'a ortak koşmanın kaydedildiği defterdir. İçinde­kileri affetmek Allah'a hiç zor gelmeyen defter ise kulun Rabbiyle kendi arasında olan ve nefsine yaptığı zulümlerdir. Terk ettiği bir günlük oruç, kılmadığı bir vakit namaz gibi. Allah dilerse bunu affe­der ve cezalandırmaktan vazgeçer. Allah'ın ondaki hiçbirşeyin karşı­lığını vermeden bırakmadığı deftere gelince, kulların kendi araların­da yaptığı zulümlerdir. Bunlarda kulların hakları mutlaka biribirle-rinden alınır. [66]

2205. [3:555, Hadîs No: 4302]
Sevban (r.a.) rivayet ediyor: Din nasihattir.[67]

Müslim'de ve 2251 no'lu rivayette yer aldığına göre Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), "Din nasihattan ibarettir" buyurduğunda, "Kim için?" sorusu sorulmuş, Resûlul-lah da "Allah için, kitabı için, peygamberi için, Müslümanların imamları ve bütün Müslümanlar için" diye karşılık vermiştir.
Hadis bize nasihatin dinin direği olduğunu göstermektedir. Evet, nasihat dini ayakta tutmak için yapılan sözlü, yazılı ve davranışla ilgili bütün faaliyetleri içe­risine almaktadır[68]

2206.[ 3:556, Hadîs No: 4303]
Muâz bin Cebel (r.a.) rivayet ediyor:
Borç, dindarlığın bir lekesidir.[69]

Peygamber Efendimizin fa.s.m.) dualarından biri, "Borçlanmanın şerrinden Sana sığınırım"[70] şeklindedir.
Bütün borçlanmalar için değil, şerli olabilen borçlanmalar için bu dua geçerli­dir. Yoksa kişi zamanında ödedikten ve işini bu yolla geliştirebilecek olduktan sonra niçin borçtan Allah'a sığınılmış olsun.
Resûlullah bir başka hadislerinde borçlanmayı hayat ve ölümün fitneleri ara­sında sayıp Allah'a sığındığında Hz. Ayşe sebebini sormuş, Peygamber Efen­dimiz de (a.s.m.), "insan borçlandığı zaman yalan uydurur, söz verir de sözün­de durmaz" [71] buyurmuşlardır.
işte sakıncalı olan borçlanma böyle borçlanmadır. Kişi ödeyebileceği kadar borçlanır, borçlandığında da borcunu öderse, böyle bir borçlanma elbet tehlikeli olamaz. Ama kişi borçlanır, zamanı geldiğinde ödemez, yalan yanlış sözlerle geçiştirmeye çalışır, yeni bir ödeme tarihi verip onda da ödemez ve işi süründü-rürse, böyle borçlanmalardan gerçekten Allah'a sığınmak gerekir.
Hele dindar bir kimsenin yalan söylemesi, alnında bir leke olarak kalır. Sö­zünde durmayan o kişi toplumda itibarını yitirir, güven duyulmayan insan haline gelir.
Hele böyle bir kişi borcunu ödeyebilmek için hiç de hoş olmayan yollara te­vessül ediyor, çalıp çırpıyor, rüşvet alıyorsa şeref ve haysiyetini bütün bütün ayaklar altına alır.
Borçlanmanın bu ve buna benzer tehlikelerini görünce, Resûlultahın borçlan­madan Allah'a sığınışıyla ilgili duasındaki hikmeti daha iyi anlıyoruz.

yuksel dedi ki...

2207. [3:556, Hadîs No: 4304]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Borç, yeryüzünde Allah'ın bir sancağıdır. Allah bir kulunu zelil et­mek istediğinde, o sancağı o kulun boynuna diker.[72]

2208. [ 3:556, Hadîs No: 4305]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Borç iki kısımdır. Kim ki, borcunu ödemek niyetini taşıyarak ölür­se, ben onun kefiliyim. Kim de ödeme niyetini taşımayarak ölürse, iş­te o kimse iyiliklerinden alınıp alıcaklıya verilen kimsedir. O gün di­nar ve dirhem yoktur.[73]

2209. [3:557, Hadîs No: 4306]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Borç, geceleyin kaygı, gündüzleyin zillettir.[74]

2210. [3:557, Hadîs No: 4307]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Borç, din ve şerefi noks ani aştırır.[75]

2211. [ 3:557, Hadîs No: 4308]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Vasiyet yerine getirilmeden önce borçlar ödenir. Mirasçı için vasi­yet yapılmaz.[76]

Vasiyet, bir malı veya herhangi bir şeyin kullanımını, ölümünden sonra ge­çerli olmak üzere başkasına vermek mânâsına gelir. Önceki hadislerde vasiyet­le ilgili bilgilere yer vermiştik. Bu hadislerinde de Peygamber Efendimiz (a.s.m.), vasiyetle ilgili iki mühim hususa dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi, vasiyet yerine getirilmeden önce ölenin borçlarının ödeneceğidir. Bu borç ödenmediğin­de, ölü me-sûl olur. Bunun için, mirasçılar ölünün vasiyetlerini yerine getirme­den önce, bıraktığı mirastan onun borçlarını ödemelidirler. Vasiyeti ise sonra yerine getirmelidirler. Bu da kalan miktarın üçte birisini geçmemelidir.
Hadiste dikkat çekilen bir diğer husus, mirasçı için vasiyet yapılmayacağıdır. Bunun içindir ki, vasiyetin şartlarından birisi de, mal vasiyet edilen kimsenin mi­rasçı olacak kadar yakın akraba olmamasıdır. Yani kendisine mirastan hisse düşmemesidir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) başka bir hadislerinde bunun se­bebini de açıklamış ve şöyle buyurmuştur:
"Cenâb-ı Hak, her mirasçıya mirastan olan nasibini tâyin etti. Artık hiçbir mî-rasçıya vasiyet etmek caiz değildir [77]Demek ki, mirasçıya vasiyet edilmesinin caiz olmamasının sebebi, Allah'ın herkese hissesini vermiş olmasıdır.
Bununla beraber, bir kimse vârislerden birine fazla birşey verilmesini bir maslahata binâen uygun görürse, diğer vârisler de bunu kabul edip razı olurlar­sa, bunu sağlığında iken yapabilir. O zaman malında tasarruf hakkına sahip ol­duğundan, vermek istediği şeyi sağlığında iken teslim edebilir. Fakat bunda da adaleti gözetmeli, diğer mirasçıların haklarını da düşünmelidir.

2212. [3:557, Hadîs No: 4309]
Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ı Rab, İslâmı din, Muhammed'i Resul olarak kabul eden, imanın tadını almıştır.[78]

yuksel dedi ki...

2213. [ 3:558, Hadîs No: 4311]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Gafiller arasında Allah'ı anan, cihaddan kaçanlarla birlikte kaç-mayıp vuruşmaya devam eden gibidir. Gafiller arasında Allah'ı anan, karanlık evdeki'kandil gibidir. Gafiller arasında Allah'ı anan, şiddetli soğuktan yapraklan dökülmüş ağaçlar arasında yemyeşil duran ağaç gibidir. Gafiller arasında Allah'ı anan kişiye Allah Cen­netteki yerini ölürken gösterir. Allah, gafiller arasında Allah'ı anan kimsenin bütün insanlar ve hayvanlar adedince günahlarını affeder.[79]

2214. [3:559, Hadîs No: 4312]
Hz. Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Ramazan'da Allah'ı anan kimsenin günahları bağışlanır. Rama-zan'da Allah'tan birşey isteyen kimse mahrum kalmaz.[80]

2215. [3:559, Hadîs No: 4314]
İbrahim et-Teyml'den rivayetle:
Kişiyi boğazlamak, yüzüne karşı onu övmendir.[81]

2216. [3:561, Hadîs No: 4320]
Ebû Derdâ rivayet ediyor:
îmanın zirvesi şu dört haslettir: Allah'ın hükmüne karşı sabret­mek, kadere rızâ göstermek, tevekkülde samimî olmak, Allah'a tes­lim olmak.[82]

2217. [3:561, Hadîs No: 4321]
Ebû Ümame'den (r.a.) rivayetle:
îslâmm en son zirvesi Allah yolunda cihaddır. Bu rütbeye ancak en üstün olanlar ulaşır.[83]

2218. [3:561, Hadîs No: 4322]
Muaz (r.a.) rivayet ediyor:
Bırak, insanlar iyi ameller işlesinler! Şüphesiz ki Cennet yüz de­recedir. Her iki derecenin arası ve her iki derece arasındaki mesafe gökle yer arası kadardır. Firdevs, Cennetin en ortası ve en üstün de­recesidir. Onun üzerinde Rahmanın Arşı vardır. Cennetin nehirleri oradan fışkırır. Allah'tan istediğiniz zaman Firdevs'i isteyin.[84]

2219. [ 3:562, Hadîs No: 4324]
Ali'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Ümmetimden arif ve ilhama mazhar kimseleri bırakın. Kıyamet Günü onlar hakkındaki hükmü Allah verinceye kadar "onlar Cennet­lik veya Cehennemliktir" diye bir hüküm vermeyin.[85]

2220. [3:562, Hadîs No: 4325]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Ben size birşey söylemediğim sürece siz de bana birşey sormayı­nız. Çünkü, sizden önceki ümmetler ancak çok soru sorduklan ve peygamberlerine muhalefet ettikleri için helak oldular. Size birşey emrettiğimde gücünüz yettiği kadar onu yerine getirin. Size birşey yasakladığımda ise onu terk edin.[86]

2221. [ 3:564, Hadîs No: 4330]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah'ı anmak kalblerin şifâsıdır.[87]

yuksel dedi ki...

2222. [ 3:564, Hadîs No: 4331]
Muaz (r.a.) Resul-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:
Salihleri anmak günahlara keffarettir. Ölümü hatırlamak sadaka­dır. Kabri hatırlamak sizleri Cennete yaklaştırır.[88]

2223. [3:565, Hadîs No: 4333]
Ukbe bin Hars'dan rivayetle:
Ben namazda iken yanımızda bir miktar altın olduğunu hatırla­dım. Bizde sabaha kadar kalmasını hoş karşılamadım, dağıtılmasını emrettim.[89]

2224. [3:566, Hadîs No: 4338]
İbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Gözün görmez hale gelmesi günahlara keffârettir. Kulağın işite-mez hale gelmesi günahlara kefîarettir. Bedenden eksilen diğer şey­ler de bunun gibidir; ölçülerine göre günahlara keffâret olurlar.[90]

İnsanın başına gelen hiçbir musibet yoktur ki, sabredildiği takdirde manen insana çok şeyler kazandırmasın.
Musibetler hadiste de belirtildiği gibi günahlara keffâret olur.
Bu açıdan bakıldığında gözü görmeyen, kulağı işitmeyen, herhangi bir uzvu kopan veya zarar gören insan gerçekten musibete uğramış olmuyor. Cenab-ı Hak vermediği nimetten kulunu sorumlu tutmadığı gibi, elinden aldığı nimetlere karşılık olarak da günahlarını affetmektedir. Şu var ki, kul kaybettiği bu nimetler­den dolayı isyan ve şikâyetlere girmemeli, herşeyi Allah'tan bilip, Yunus Emre gioi "Nârın da hoş, nurun da hoş" deyip sabretmelidir.
İnsan sabretmek zorundadır. Çünkü nimetler kendisinin değildir. Dolayısıyla nimetleri veren Allah, o nimetleri elinden kısa bir süre için de olsa alıyorsa, bu­na sabretmesini bilmelidir. Bu konuda ümit verici olarak bir kudsî hadiste şöyle buyurulmaktadır:
"Kulumun iki sevgili uzvunu [göz nurlarını] giderirsem, o da ona sabrederse, iki gözüne karşılık ona Cenneti veririm."[91]
Ayrıca musibete uğrayan, elden, gözden, kulaktan olan mü'min âhirette öy­lesine büyük bir nimete erecektir ki, herkes haline gıbta edecektir. Bir hadiste de bu husus şöyle anlatılır:
"Kıyamet Gününde musîbetzedelere sevap verileceği zaman dünyada afi­yette ve azaları sağ salim olanlar, dünyada iken derilerinin keskin âletlerle par­ça parça kesilmiş olmasını arzu edeceklerdir."[92]

2225. [3:567, Hadîs No: 4341]
Huzeyfe bin Esld'den rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Peygamberlik son buldu. Benden sonra peygamberlik yoktur. An­cak mübeşşirât vardır. Bunlar kişinin kendisinin gördüğü veya baş­kasının onun hakkında gördüğü sâlih rüyalardır. [93]

2226. [ 3:568, Hadîs No: 4344]
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
İdareci ve ilim sahibi, meclisin üst taraflarına daha lâyıktırlar.[94]

2227. [3:568, Hadîs No: 4345]
Sa'd bin Ebî Vakkas'dan (r.a.) rivayetle:
Dünyada iki yüzlü olan Kıyamet Gününde ateşten iki yüzü olduğu halde gelir.[95]

yuksel dedi ki...

2228. [ 3:569, Hadîs No: 4351]
Nübeyt bin Şerit Peygamber Efendimizin (a.s.m..) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Allah'ı anmak, Allah'ın bir nimetidir. Onun şükrünü edâ ediniz.[96]

Ra'd Sûresinin 28. âyetinde îman eden insanların özellikleri anlatılırken, "Onlar îman eden ve kalbleri Allah'ın zikriyle huzur bulan kimselerdir. Haberiniz olsun ki, kalbler ancak Allah'ın zikriyle huzura kavuşur" buyurulmaktadır.
Allah'ı zikirden maksat her yerde, her zaman Allah'ı anmak, onu hatırlamak­tır. Görüldüğü gibi âyet-i kerime kalblerin Allah'ı anmakla yatıştığını, huzur bul­duğunu bildirmektedir. Bu insan için elbetteki herşeyden daha büyük bir nimettir.
O Allah ki, her başlangıç ve sonuç Ona dayanır. Herşey Onda son bulur. Ondan önce kimse yoktur, sonra da kimse olmayacaktır. Herşeyde etkili olan, fakat etkilenmeyen Odur.
Akıl, mantık, duygu, düşünce, ümit, heyecan ancak Onu anmakla mutmain olur ve kemâlini bulur. Ondan başka hiçbir şey insanın en küçük bir hissiyatını dahi tatmin edemez.
Allah'ı zikreden insan bütün arzu ve emellerin, dilek ve maksatların dönüp dolaşıp Ona dayandığını bilir. Ondan daha yüksek veya ikinci bir merci daha yoktur ki Ona yönelelim. Herşeyin dizgini Onun elinde, herşeyin anahtarı Onun yanındadır. Onu bulan her arzusuna kavuşur. Onu bulamayan hiçbirşey bula­maz. Bulsa da başına belâ olur.
İnsan ruhu dış çevrede, sebepler arasında boğulma derecesine gelirken, Al­lah'ı zikretmekle manen teneffüs eder. Onun eserlerini inceleyip tefekkür ederek Allahüekber sâdâlarıyla hayrete düşer, ruhunu yatıştırır.
Zikretmek âdeta ölü ruhları canlandıran bir iksirdir. O iksir canlara can katar.
Allah'ı her hal ü kârda zikreden insan zikrin verdiği manevî zevki her ân his­seden insandır, inançsız veya zikirsiz insan bu nimetten faydalanamaz.
Allah'ı zikir aynı zamanda Onun verdiği sayısız nimetlere karşı bir şükran ifadesidir. O halde varlığını, birliğini hissettirdiği, sayısız nimetlerle bize Kendini tanıttığı, sevdirdiği için Onu tanıyıp sevecek, Onu dilimizden düşürmemekle şükretmiş olacağız.

2229. [ 3:570, Hadîs No: 4353]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Günah yalnız işleyen için değil, başkaları için de kötülüktür: Onu ayıplarsa kendisinin de başına gelir. Gıybet ederse günahkâr olur. Rızâ gösterirse ortak olur.[97]

2230. [ 3:572, Hadîs No: 4357]
Zeyd bin Erkam (r.a.) rivayet ediyor:
Altın ve ipek, ümmetimin kadınlarına helâl; erkeklerine ise ha­ramdır.[98]

2231. [3:573, Hadîs No: 4358]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Altın müşriklerin süsüdür; gümüş, Müslümanların süsüdür; de­mir ise Cehennem ehlinin süsüdür.[99]

2232. [3:573, Hadîs No: 4359]
Ebu'l-Ca'fa rivayet ediyor:
Annem beni doğurduğunda, vücudundan Busra saraylarını aydın­latan bir nurun çıktığını gördü.

yuksel dedi ki...

Peygamberimizin doğum ânı, kâinatta en büyük hadisedir. Dolayısıyla böyle mühim bir anda elbette bâzı harika haller yaşanacaktı. Herşey, onu bekleyecek, gelmesine sevinecek ve güzel bir şekilde onu karşılayıp alkışlayacaktı.
İşte Peygamber Efendimizin (a.s.m.) doğduğu anda meydana gelen bu hari­ka hadiselerden birisi de, hadiste İfâde edilen doğumu ânında annesinin vücu­dundan Busra saraylarını aydınlatan bir nurun çıkmasıdır. Hz. Âmine, gördüğü nur sayesinde Şam'ın saray ve köşklerini seyrettiğini ifâde eder. Peygamberimi­zin doğumunda bulunan ve ona ebelik yapma şerefini kazanan Şifâ Hatun da, Peygamberimizin doğumunda doğu ile batının nurla dolduğunu bildirir. Mevlid yazarı Süleyman Çelebi'nin, "Doğdu ol saatte ol sultan-ı din, Nura gark oldu se-mavât u zemin" sözleri de, işte bu nuru ifâde eder.
Peygamberimizin doğumu esnasında annesinin vücûdundan çıkan ve Bus-ra'yı aydınlatan nur, Şam'ın fethedileceğine, yine o esnada gözüken nurun doğu ile batı arasını aydınlatması da şüphesiz Resûlutlahın tebliğ ettiği dinin doğu ile batı arasındaki tüm insanları kucaklayacağını ifade ediyordu.

2233. [3:574, Hadîs No: 4361]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle: Hikmetin başı Allah korkusudur.[100]

2234. [3:574, Hadîs No: 4362]
Sevban'dan (r.a.) rivayetle:
Dinin başı, Allah için, dîni için, Resulü için, Kitabı için, Müslü­man liderler için ve bütün müslümanlar için nasihattir.[101]

2235. [3:574, Hadîs No: 4363]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Dinin başı şüpheli şeylerden hassasiyetle kaçınmaktır.[102]

Dinimizde hükümler, (1) haram, (2) helâl ve (3) şüpheli şeyler olmak üzere üç kısımdır. Haram, işlenmemesi kesin delillerle istenilen şeydir. İçki içmek, ku­mar oynamak, rüşvet almak, vermek, zina yapmak gibi. Helâl, yapılmasında bir günah olmadığı yine kesin delillerle ifâde edilen şeydir. Meşru dâirede yiyip iç­mek gibi. Şüpheli şeyler ise, haram veya helâl olduğu hakkında kesin delil bu­lunmayan şeylerdir.
İşte Peygamberimiz, bu hadislerinde, haramlığı hakkında kesin delil bulun­mayan veya yeterli bilgiye sahip olunmayan şeyleri işlemekten kaçınmanın, dinin başı olduğunu ifâde etmektedir. Bu hadisi açıklayan bir başka hadis ise şu mealdedir:
"Helâl olan şeyler bellidir; haram olanlar da bellidir. Bir de helâl ile haram arasında şüpheli şeyler vardır ki, helâl mı, haram mı olduğunu çoğu kimseler bilmez. Kim ki kendisince günah olması sezilen birşeyi terk ederse, haramhğı kesin olan şeyi haydi haydi terkeder. Kim ki günah olması şüpheli olan şeye cü­ret ederse, bu da haramhğı açık yasaklara dalmaya yaklaşır. Haramlar Allah'ın korusudur. Bir çoban koru etrafında davarlarını otlatırsa, çok sürmeden koruya dalabilir."[103]
Demek oluyor ki, bir Müslüman haram mi, helâl mi olduğu şüpheli birşeyle karşılaştığında, hakkında kesin bir bilgi elde edinceye kadar onu işlemezse, ha­rama girme tehlikesinden kurtulmuş olur. Böyle biri, işi temelden sağlam tutmuş ve dinî hayatını garantiye almıştır.

2236. [3:576, Hadîs No: 4367]
Şüpheli şeylerden hassasiyetle sakınan kişinin iki rekât namazı, şüpheli şeylere bulaşan kimsenin bin rekât namazından daha üstün­dür.[104]

yuksel dedi ki...

2237. [4:2, Hadîs No: 4368.]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Aklın başı, insanlarla hoş geçinmektir. Dünyada iyilik sahibi olan­lar, âhirette de iyilik sahibidirler.[105]

2238. [4:2, Hadîs No: 4369]
Said bin Müseyyeb rivayet ediyor:
Meşverete muhtaç olmayan hiç bir kimse yoktur.[106]

2239. [4:6, Hadîs No: 4378]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Ben, melekleri Hanıza bin Abdulmuttalib'in ve Hanzale bin Rahb'in cenazesini yıkarken gördüm.[107]

2240. [4:7, Hadîs No: 4379]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Miraca götürüldüğüm gece ibrahim'i (a.s.) gördüm. Bana şöyle de­di: "Ey Muhammedi Ümmetine selâm söyle ve onlara bildir ki, Cen­net toprağı hoş ve temiz suyu tatlı ve kendisi düz ve boş bir arazidir. Bitkileri ise, "Sübhanallahi, ve'lhamdülillah ve lâ ilahe illallahü val-lahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billah"tır.[108]

2241. [4:9, Hadîs No: 4384]
Câbir'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu­yurmuşlardır:
Ben Hatice'yi, Cennet nehirlerinden biri üzerinde, inciden yapıl­mış bir saray içinde gördüm. Orada ne bir boş söz, ne de bir yorgun­luk vardır.[109]

2242. [4:9, Hadîs No: 4386]
Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Ben Amr bin Âmir el-Huzâî'yi ateşte bağırsaklarım sürüklerken gördüm. O, Mekke'de puta tapmayı ilk başlatan idi.[110]

2243. [4:10, Hadîs No: 4387]
Âişe'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Ben insan ve cin şeytanlarını Ömer'den kaçarken gördüm,[111]

2244. [4:12, Hadîs No: 4392]
Ebû Rezin (r.a.) rivayet ediyor:
Salih müminin rüyası, peygamberliğin kırk parçasından bir par­çasıdır. Sahibi anlatmadıkça rüya bir kuşun ayağına asılı vaziyette­dir. Sahibi anlatınca düşer. Rüyayı ancak âlime, akıllı kimseye veya sevdiğin birine anlat.[112]

2245. [4:12, Hadîs No: 4394]
Selh bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle:
Kişinin bir gün Allah yolunda düşmana karşı durması, dünya ve üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır. Sizden biriniz Cennette kamçı­sının kapladığı yer, dünyadan ve üzerindeki şeylerden daha hayırlı­dır. Kulun Allah yolunda sabah çıkması ve akşam dönmesi, dünya ve üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır.[113]

yuksel dedi ki...

2246. [4:14, Hadîs No: 4399]
Übâde bin Sâmit (r.a.) rivayet ediyor:
Allah yolunda bir gün düşmana karşı durmak bir ayın (veya bir ya­lın) gündüz oruçla, gece ibâdetle geçirilmesinden daha hayırlıdır. Kim Allah yolunda düşmana karşı dururken ölürse, Allah onu kabir azabından korur. Dünya durdukça nöbette imiş gibi kendisine sevap yazılmaya devam edilir.[114]

2247. [4:16, Hadîs No: 4404]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle:
Nice gece kalkıp ibâdet yapanlar vardır ki, bu kalkıştan nasipleri sadece uykusuz kalmaktır. Nice oruç tutanlar da vardır ki, bu oruç­tan nasiplerini sadece aç ve susuz kalmaktır.[115]

ibâdetlerde geçerlilik için ilk ve en önemli şart ihlâstır. Yâni yapılanı sırf Al­lah için, Allah emrettiği için yapmaktır. İhlâssız amel, ruhsuz cesede benzer. Hiçbir kıymet ve mânâ taşımadığı gibi ibadetlerde şekilden başka ibâdetle ya­kından uzaktan ilgisi kalmaz. İşte Resûl-ü Erkem (a.s.m.) böylesi kof, ruhsuz ibâdetlere örnek vermektedir. İster gündüz yapılan ibâdetlerde olsun, ister gece yapılan ibâdetlerde olsun bu duygu, bu inanç, bu maksat gözetilmez, riyaya giri­lirse o ibâdet makbu! olmaz, hiçbir sevap kazandırmaz. Gece ibâdetinden kişiye kafa kala sadece uykusuzluk kalır.
Öte yandan kendisini gece ibâdetine veren öyle kimseler vardır ki bunlar ibâ­det eder, gece sabahlara kadar uykusuz kalırlar, ama kazandıkları sevap, gerek o ibâdeti yaparken ve gerekse sonradan kazandıkları günahlar, yaptıkları ihmal­lerden dolayı sevap hanesinde biışey bırakmaz.
Bazı insanlar da oruç tutarlar, ama ellerinde sadece açlık ve susuzluk kalır. Çünkü bu ibâdeti ihlâsla yapmamışlardır. Veya öylesine bir oruç tutmaktadırlar ki haramla imsak ve iftar yapmakta, gıybet gibi büyük günahları işlemekten çekinmemektedirler. O orucun kazandıracaklarda günahların götürdükleri denk­leşmekte sevap namına eide birşey kalmamaktadır. Oysa oruç sadece mideyi aç bırakmak değildir. Mideyle birlikte ele, dile, göze, kulağa, akla fikre dahi oruç tutturmak gerekir. Kişi midesiyle oruç tuttuğu halde diğer organlarıyla haramlara girmekte tereddüt etmiyorsa oruçtan nasipsiz kalır da farkında olmaz.

2248. [4:16, Hadîs No: 4405]
Ebû Hureyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Nice yemek yeyip şükreden vardır ki, sevabı nafile oruç tutup sab-redenkinden daha büyüktür.[116]

Sabırla şükür, mü'minin mücehhez olması gerektiği iki manevî haslettir. Bu hasletlerden hangisinin ağır bastığı, öncelik kazandığı, faziletli olduğu tartışma konusu olmuştur. Bazı âlimler sabrın, bazıları da şükrün önceliği üzerinde dur­muşlardır. Yukardaki hadiste şükrün faziletinin önceliğine dikkat çekilmiştir. Yi­yip içip şükreden kimsenin kazandığı sevabın nafile oruç tutarak sabreden kim­senin elde ettiği sevaptan daha üstün olduğu bildirilmektedir.
Bu nasıl olmaktadır? Onca nafile oruç tutmayı tavsiye eden hadislere rağ­men bir nevi oruç tutmama nasıl daha faziletli olabilmektedir?

yuksel dedi ki...

Herşeyden önce burada yapılan kıyaslama yiyip içip şükretme ile sadece aç­lığa sabretmeden ibaret olan nafile oruçtur. Cenab-ı Hak âyetlerinde bizleri şük­re davet etmekte, şükredenler için büyük mükâfatlar verileceğini bildirmektedir. Şükreden insan Cenab-ı Hakkın kâinat mutfağında kullan için hazırladığı binbir çeşit nimetin, rahmet hazinelerinin tadını, lezzetini teftiş etmekte, müfettişlik ve bakanlık mevkiîne yükselmektedir.
Ruhu bedenine, kalbi nefsine, aklı midesine hükmeden, lezzeti şükür için is­teyen ve Sünnete uygun tarzda yiyip içip şükreden bir mü'minin kazandığı se­vap elbetteki sadece sabırdan ibaret oruç tutan bir mü'minin kazandığı sevap­tan daha büyüktür. Nafile oruç tutan sadece açlığa, susuzluğa, alışılageleni terk etmeye, tahammül etmektedir. Şükreden kişinin şükründe önemli bir sabır da bulunmaktadır. Bu sabır nimetleri isyan ve günahlara âlet etmeyip aksine şükre vasıta kılmak şeklinde kendini göstermektedir.
İşte böylesine bir şükür nafile oruca üstün gelmektedir. Yoksa hadise bakıp da nafile oruç tutmamak tutmaktan daha faziletlidir mânâsı çıkarılmamalıdır. Aksi halde onca nafile orucu tavsiye eden hadisler söylenmezdi. Zâten hadisin başında yer alan "nice" kelimesi belli özellikleri taşıyan şükretmenin, sadece sa­bırdan ibaret olan nafile oruçtan üstünlüğünü belirtmektedir.

2249. [4:17, Hadîs No: 4409]
İbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Nice ilmi yüklenenler vardır ki, dinde ince anlayış sahibi değildir­ler, îlmi kendine fayda vermeyen kişiye cehaleti zarar verir. Kur'ân'ı seni kötülüklerden sakındırdığı müddetçe oku. Eğer seni kötülükler­den sakındırmıyorsa okumamışsın demektir.[117]

2250. [4:18, Hadîs No: 4411]
Hasan Basri (r.a.) rivayet ediyor:
Receb Allah'ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.[118]

2251. [4:18, Hadîs No: 4412]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Allah Ebû Bekir'e merhamet etsin. Kızım benimle evlendirdi. Hic­rette beni Medine'ye taşıdı. Bilâl'ı efendisinden satın alarak hürriye­tine kavuşturdu. İslâmiyette Ebû Bekir'in malından faydalandığım kadar hiçbir maldan faydalanmış değilim.
Allah Ömer'e merhamet etsin. Acı da olsa gerçeği söyler. Hakkı söylemesi kendisini dostsuz bırakmıştır.
Allah, Osman'a merhamet etsin. Melekler kendisinden haya edi­yor. Tebük Savaşına çıkacak olan "zorluk ordusunu" donattı. Mesci­dimizi, hepimizi içine alacak kadar genişletti.
Allah, Ali'ye de merhamet etsin. Allah'ım, hakkı onun döndüğü ta­rafa dönder.[119]

2252. [4:19, Hadîs No: 4413]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Allah, Abdullah bin Revaha'ya merhamet etsin. Nerede namaz vakti girerse orada devesini çökertir, namazını kılardı.[120]

yuksel dedi ki...

2253. [4:18, Hadîs No: 4414]
Galib bin Ebhar'dan rivayetle:
Allah, Kuss bin Saide'ye merhamet etsin. O babam İbrahim oğlu, İsmail'in dini üzereydi.[121]

Hadiste, Peygamberimizin "Allah rahmet etsin" şeklindeki duasına mazhar oian ve Hz. İbrahim'in tevhid dini üzere oiduğu bildirilen Kuss bin Saide, Câhili-ye Devrinde yaşamış birisiydi. Fakat Cahiliye Devrinin pisliklerinden kendisini korumuştu. Allah'a îman etmiş, putlara tapmamıştı. Kuss bin Saide, Peygambe­rimiz henüz Peygamberlikle vazifelendirilmeden önce, aralarında Peygamberi­mizin ve Hz. Ebû Bekir'in de bulunduğu bir topluluğa hitaben bir konuşma yap­mıştı. Konuşması şu mealdeydi:
"Ey insanlar, geliniz! Dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür, ölen fâ­ni olur. Olacak neyse olur. Yağmur yağar, otlar biter; çocuklar doğar, anneleri­nin ve babalarının yerini alır. Derken, hepsi ölür gider.
"Hadiselerin ardı arkası kesilmez. Hepsi birbirini kovalar. Kulak veriniz, dik­kat kesiliniz; gökte haber, yerde ibret alınacak şeyler var. Yeryüzü büyük bir di­van, gökyüzü yüksek bir tavan; yıldızlar yürür, denizler durur. Gelen kalmaz, gi­den gelmez. Acaba vardıkları yerden memnun oluyorlar da onun için mi kalıyorlar? Yoksa orada kalıp da uykuya mı dalıyorlar?
"Yemin ederim ki, Allah katında bir din vardır. O din, bulunduğunuz dinden daha sevimlidir. Allah'ın göndereceği bir peygamber vardır ki, gelmesi pek ya­kındır. Gölgesi başınızın üstüne gelmiştir. Ne mutlu o kimseye ki, ona îman eder. Yazıklar olsun, ona isyan ve muhalefet edecek bedbahta. Yazıklar olsun, ömürleri gafletle geçen milletlere.
"Ey insanlar! Hani nerede babalar, dedeler, atalar? Nerede soy sop? Hani o süslü saraylar ve mermer binalar yükselten Âd ve Semûd kavimleri? Hani ya dünya varlığından gururlanıp da, 'Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?' di­yen Firavunla Nemrut?
"Onlar zenginlikçe, kuvvet ve kudretçe sizden çok daha üstündüler. Ne oldu­lar? Bu yer onları değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini, yurtlarını şimdi köpekler şenlendiri­yor. Sakın onlar gibi gaflete düşmeyin! Onların yolundan gitmeyin.
"Herşey fânidir. Bakî olan ancak Allah'tır. Ki O, birdir, ortağı ve benzeri yok­tur. İbâdet edilecek ancak Odur, doğmamış ve doğurmamıştır. Evvel gelip ge­çenlerde, bize ibret olacak çok şeyler vardır.
"Ölüm bir ırmaktır. Girecek yerleri çok, ama, çıkacak yeri yoktur. Büyük kü­çük hep göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor. Kat'î bildim ki, herkese olan, size ve bana da olacaktır."[122]

yuksel dedi ki...

Bu konuşmayı yapan Kuss bin Saide, geleceğini müjdelediği son peygambe­rin gönderildiği günlere kavuşamadan vefat etti.
Peygamber Efendimiz {a.s.m.), peygamber olarak gönderildikten sonra, bir sohbet esnasında, "Kuss bin Saide'nin bir zamanlar Sûk-u Ukaz'da, bir deve üzerinde, 'Yaşayan ölür, ölen fâni olur, olacak neyse olur!' diye yaptığı konuşma hiç hatırımdan çıkmaz. O bir hayli söz daha söylemişti. Zannetmem ki, hepsi hatırımda kalmış olsun!" demişti.
Hazret-i Ebû Bekir, "Ey Allah'ın Resulü, ben de orada idim. Onun söylediği sözlerin tamamı hatırımdadır" dedi ve söylediklerini aynen tekrarladı.

2254. [4:22, Hadîs No: 4418]
Amr bin Avf Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Allah Ensara, Ensann çocuklarına ve çocuklarının çocuklarına merhamet etsin.[123]

2255. [4:22, Hadîs No: 4421]
Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) Resâlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Allah, ümmetimden abdest alırken ve yemek yedikten sonra par­mak aralarım ovahyarak yıkamayana ve dişlerini temizleyenlere merhamet etsin.[124]

2256. [4:23, Hadîs No: 4422]
Âişe (r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını ri­vayet ediyor:
Allah, helâl kazanan, iktisatla harcayan, fazlasını da fakirlik ve ihtiyaç günü olan Kıyamet için önünden gönderene merhamet etsin.[125]

2257. [4:23, Hadîs No: 4423]
Enes'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­maktadırlar:
Allah, dilini ıslah eden kişiye merhamet etsin.[126]

Dili korumaktan maksat yalan, gıybet, küfür hatta boş, mânâsız, lüzumsuz sözler söylemekten ve çok konuşmaktan uzak durmak demektir. Çok konuşanın az konuşana göre hata yapma ihtimali daha fazladır. Kişi konuşacaksa ya hayrı, faydalıyı söylemeli; zararlıyı, kötü olanı terk etmelidir. Sonra ihtiyaç kadannca konuşmalı, ölçüyü kaçırmamalıdır.

yuksel dedi ki...

Zamanı tanımaktan maksat da, çağın şartlarına göre hareket edebilmektir. Yâni ilimde, teknolojide, faydalı olan herşeyi aimada çağdan geri kalmamaktır. Islâmî hizmetlerde de çağın şartları dikkate alınmalı, Islâmın bilhassa asrımıza bakan hakikatleri nazara verilmelidir. Çünkü Kur'ân her asra hitap etmektedir.
istikâmetten maksat ise akıl, öfke ve şehvet duygularını istikâmette tutabil­mek, her türlü aşırılıklardan korumak; aklı hikmet, öfkeyi şecaat, şehveti de if­fette muhafaza etmektir. Bu üç ana duyguda olduğu gibi, insan her türlü işinde de istikâmeti muhafaza edebilmelidir.
İşte hadiste anlatılan bu üç kimseye Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) düa etmekte, onlara Allah'tan merhamet dilemektedir.

2258. [4:24, Hadîs No: 4424]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Allah, ikindi namazından önce dört rekât sünnet kılan kişiye, merhamet etsin.[127]

2259. [4:24, Hadîs No: 4426.]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
Allah ya konuşup hayır kazanan, ya susup selâmette olan kişiye merhamet etsin.[128]

2260. [4:26, Hadîs No: 4433]
Ebû Hureyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Allah, din kardeşinin şerefi veya malı konusunda kendisi üzerinde bir hakkı olup da, Kıyamet Gününde bu hak kendisinden alınmadan önce helâllik dileyen kula merhamet etsin. O gün dinar ve dirhem yoktur. İyilikleri varsa bu iyiliklerden alınır, iyilikleri yoksa, hak sa­hiplerinin günahlarım kendisine yüklerler.[129]

2261. [4:27, Hadîs No; 4435]
Hasan-ı Basrî'den (r.a.) rivayetle:
însanlar onları hasta zannettikleri halde aslında hasta olmayıp Allah korkusundan dolayı sararıp solan bir topluluğa Allah merha­met etsin.[130]

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu hadislerinde, Hz. Hamza'mn ve Hz. Han-zala'nın faziletine dikkat çekmektedir. Hz. Hamza, Peygamberimizin amcasıydı. İlk Müslümanlardandı. Cesaretiyle meşhurdu. O Müslüman olduktan sonra Sa-habîler rahat bir nefes aldılar. Çünkü müşrikler ondan çekindiklerinden, zulümle­rine geçici de olsa ara vermişlerdi.

yuksel dedi ki...

Hz. Hamza, gerek Bedir, gerekse Uhud Savaşında büyük kahramanlıklar gösterdi. Uhud Savaşında şehid düştü ve Resûlullahın ifadesiyle "şehidlerin efendisi" olarak Allah'ın rahmetine kavuştu. Onun şehadeti başta Peygamberi­miz olmak üzere bütün Müslümanları derinden üzdü. Peygamberimiz yukarıdaki hadislerinde Hz. Hamza'yı meleklerin yıkadıklarını müjdelemektedir.
Hadiste meleklerin yıkadıklarına dikkat çekilen bir diğer Sahabî de Hz. Han-zala'dır. Bu Sahabî Uhud Savaşında şehid olmuştu. Peygamberimiz, "Arkadaşı­nız Hanzala'yı melekler .yıkadılar. Durumunu hanımına sorar mısınız?" buyur­du. Durumu soran Sahabîler ondan şu cevabı aldılar:
"Uhud Harbine davet çıkınca hemen evden çıktı. Cünuptü. Yıkanma fırsatı bulamamıştı. Yıkansaydı savaşa geç kalacaktı."
Bunu haber alan Peygamberimiz, "Melekler işte bunun için onu yıkadılar" bu­yurdular.[131]
Evet, Sahabîlerin hayatında cihad öylesine önemli bir yer tutuyordu ki, cihad çağrısını duyar duymaz hemen koşuyorlardı.

2262. [4:27, Hadîs No: 4436]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Allah Hz. Musa'ya (a.s.) merhamet etsin. Kendisine bundan çok daha fazla sıkıntı verildi de o sabretti.[132]

2263. [4:28, Hadîs No: 4439]
Muâz bin Cebelden (r.a.) rivayetle:
Allah kardeşim Yahya'ya (a.s.) merhamet etsin. Hani o küçükken çocuklar kendisini oyuna çağırmışlar, o da "Ben oyun için mi yaratıl­dım?" demişti.[133]

2264. [4:29, Hadîs No: 4440]
İbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:,
Allah, dilini koruyan, zamanını tanıyan ve gittiği yol doğru olan kimseye merhamet etsin.[134]

2265. [4:29, Hadîs No: 4442]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Allah, çocuğuna kendisine iyilik yapması için yardım eden babaya merhamet etsin.[135]

2266. [4:29, Hadîs No: 4443]
Zeyd bin Halid el-Cühenî rivayet ediyor:
Allah, bizden bir söz işitip iyice kavrayan, sonra da onu kendisin­den daha kavrayışlı birisine ulaştıran kimseye merhamet etsin.[136]

2267. [4:30, Hadîs No: 4446]
Übey bin Ka'b'dan (r.a.) rivayetle:
Allah'ın rahmeti bizim de, Musa'nın da üzerine olsun. Eğer sabret-seydi, arkadaşından hayret verici şeyler görecekti.[137]

2268. [4:32, Hadîs No: 4451]
Ebû Talha (r.a.) rivayet ediyor:
Verilen selâmı alınız, gözünüzü harama karşı yumunuz ve güzel söz söyleyiniz.[138]

2269. [4:32 Hadîs No: 4453]
Müstevrid'den rivayetle:
îğneyi ve ipliği sahibine geri veriniz. Kim ki, bir iğne veya ipliği zimmetine geçirirse Kıyamet Günü onu getiremese bile getirmeye zorlanır.[139]

yuksel dedi ki...

2270. [4:33, Hadîs No: 44563]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın rızâsı babanın rızâsını kazanmaktadır. Allah'ın gazabı da babayı kızdırmaktadır.[140]

2271. [4:364, Hadîs No: 4459]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Yanında benim adım anıldığı halde bana salavat getirmeyen kişi­nin burnu yere sürtülsün. Üzerinden Ramazan gelip geçtiği halde gü­nahları bağışlanmayan kişinin burnu yere sürtülsün. Anne ve baba­sı, yanında ihtiyarladığı halde onları razı ederek Cennete giremeyen kimsenin burnu yere sürtülsün.[141]

2272. [4:34, Hadîs No: 4461]
Sevban (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimden yanlışlıkla yaptıkları, unuturak işledikleri ve yap­maya zorlandıkları şeylerin günahı kaldırılmıştır.[142]-

İnsan, diğer mahlukaîtan farklı olarak, yaptığı davranışlardan mes'ûl olan bir varlıktır. Ameline göre ya mükâfat görür veya cezalandırılır.
Peygamberimiz, yukarıdaki hadislerinde, insandan mes'ûliyeti kaldıran bâzı hususlara dikkat çekmektedir. Bunlardan birisi hatâ ile yapılan şeylerdir. Hatâ, bir söz veya davranışın, yapanın veya söyleyenin irâdesine aykırı olarak mey­dana gelmesidir. Bu durumda, mes'ûliyet kalkar. Meselâ yalan yere yemin et­mek ağır mes'ûliyet gerektiren bir davranıştır. Fakat birşeyi yapmadığı halde yaptığını zannederek "Vallahi yaptım" diye yemin eden kimse, bu yemininden dolayı mes'ûl değildir. Bununla ilgili olarak Bakara Sûresinin 225. âyet-i kerime­sinde şöyle buyurulur:
"Allah, sizi yanlışlıkla veya yanılarak ettiğiniz yeminlerden dolayı mes'ûl tut­maz."
Hadiste ifâde edilen günahı kaldıran hususlardan ikincisi, unutmaktır. Mese­lâ unutarak orucunu yiyen ve vaktinde namazını kılmayı hatırlayamayan, bun­dan dolayı mes'ûl değildir. Unutan kimse hatırlayana kadar yükümlülükten muaf tutulur. Peygamberimiz başka bir hadislerinde de bununla ilgili olarak şöyle bu­yurmaktadır:
"Kim uyur veya unutur da namazını kılmazsa, onu hatırlayınca kılsın."[143]

yuksel dedi ki...

Yalnız burada yatmadan önce namaza kalkmak için gerekli tedbiri almak ge­rektiğini de belirtelim. Varsa saat kurulmalı, uyumayan biri varsa ona tenbihte bulunulmalıdır. Namazı unutmamak için de İlk fırsatta kılmalıdır.
Ölüm veya bir uzvunun kesilmesi gibi ciddî bir tehditle karşılaşan kimse zor­lama karşısında yaptığı fiilden veya sözden dolayı günahkâr olmaz. Böyle bir tehdide maruz kalan kimse, şarap içse, domuz eti yese bir günah kazanmış ol­maz. Zorlamaya maruz kaldığı halde şarap içmeyen ve domuz eti yemeyen ve bu sebeple zarara uğrayan birisi de, bununla sevap kazanmış olmaz. Bilakis mes'ûl olur. Ancak, zaruret hali de olsa, zorlama, yasakları ortadan kaldırmaz. Sadece ruhsat temin eder. Şarap içmek, domuz eti yemek her zaman haramdır. Ancak böylesi durumlarda geçici bir çâre olarak ruhsat verilmiştir.
Burada bir hususu daha ifâde edelim: Allah'ı inkâra zorlanan birine her ne kadar diliyle istenileni söylemesi için ruhsat verilmişse de, sabrederek şehid düşmesi, onun için büyük bir fazilettir. Bunun gibi, başkasına âit bir malı yemek zorunda kalan bir kimsenin bunu yapmayıp neticesine katlanması fazilettir. Ye­mesi ise bir ruhsattır. Böyle yapan günahkâr olmaz.

2273. [4:35, Hadîs No: 4463]
Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Şu üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: İyileşinceye kadar akıl hastası olan deliden, uyanmcaya kadar uyuyandan, bulûğ çağına erinceye kadar çocuktan.[144]

2274. [4:36, Hadis No: 4464]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ı iyice tanıyan bir âlimin bir rekât namazı, Onu tam tanıma­yan bir câhilin bin rekât namazından daha hayırlıdır.[145]

yuksel dedi ki...

Allah'ı tanıyan âlim, namazın mânâsını çok iyi anlamış olan kimsedir. Namaz nedir? Ne mânâlar ifade etmektedir?
Namazın mânâsı Cenab-i Hakkı tazim, teşbih ve şükürdür. Onun sonsuz bü­yüklüğü, celâli, kemâli, cemâli, azameti karşısında gerek dille, gerek halle "Allâ-hüekber" diyerek tazimde bulunma, "Sübhanellah" diyerek yüceltme, "Elhamdü­lillah" diyerek şükür ve hamd etmekten ibarettir.
İbadetin mânâsı, kulun acizlik, fakirlik ve zayıflığını hissederek Cenab-t Hakkın sonsuz büyüklüğü, kudreti, ilmi ve rahmetini düşünüp heyecanlanma, hayret ve muhabbet duygularını dile getirerek secdeye kapanmadır. Namazda kul kusur ve hatalarını istiğfarla dile getirir ve Rabbinin, yaratıkların taşıdıkları ve ehl-i dalâletin isnad ettikleri her türlü eksik ve kusurlardan uzak olduğunu îlân eder.
İşte Allah'ı bilen âlim, namazın taşıdığı bu mânâları çok iyi bilen insandır. Âlemlerin Rabbinin huzurunda bulunduğu şuuru içerisinde huşu ve huzû İle na­mazını kılmaktadır. Sonra namazın farzlarını, vaciplerini, tadil-i erkânını, sün­netlerini, âdabını da bilmektedir. Câhil insanlar ise, namazın mânâsının şuurun­da olmaması bir yana çoğu zaman namazın farz, vacip, sünnet ve âdabını bilmekten de mahrumdurlar.
Bunun içindir ki Allah'ı bilen âlimin bir rekat namazı, câhilin bin rekat nama­zından daha efdaldir.

2275. [4:36, Hadîs No: 4465]
Âişe'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
İki rekât sabah namazı, dünya* ve içindeki herşeyden daha hayırlı­dır.[146]

2276. [4:36, Hadîs No: 4467]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Misvak kullanılarak kılman iki rekât namaz, misvaksız kılman yetmiş rekât namazdan daha faziletlidir. Gizli yapılan bir duâ, açık­tan yapılan yetmiş duadan daha faziletlidir. Gizli verilen bir sadaka, açıktan verilen yetmiş sadakadan daha faziletlidir.[147]

2277. [4:37, Hadis No: 4468]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Sarıkla kılanan iki rekât namaz, sanksız kılınan yetmiş rekât na­mazdan daha hayırlıdır.[148]

2278. [4:37, Hadîs No: 4471]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Gecenin ortasında kılman iki rekât namaz günahları affettirir.[149]

yuksel dedi ki...

2279. [4:39, Hadîs No: 4477]
Hassan bin Atıyye'den rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Âdemoğlunun gecenin ikinci yarısında kılacağı iki rekât namaz, kendisi için dünya ve içindeki şeylerden daha hayırlıdır. Eğer ümme­time zorluk çıkarmayacağım bilseydim, bu iki rekât namazı onlara farz kılardım.[150]

2280. [4:39, Hadîs No: 4478]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Mekke'de geçirilen bir Ramazan, Mekke'den başka bir yerde geçi­rilen bin Ramazan'dan daha faziletlidir.[151]

2281. [4:39, Hadîs No: 4479]
Ramazan mübarek bir aydır. Onda Cennet kapıları açılır, Cehen­nem kapıları kapanır. Şeytanlar zincire vurulur. Her gece bir nida edici şöyle seslenir: "Ey hayrı arayan, hayra yönel.Eş şerri arzulalayan vazgeç [152]

2282. [4:39, Hadîs No: 4480]
Bilâl bin Hars el-Müzenî'den rivayetle:
Medine'de geçirilen bir Ramazan, onun dışındaki yerlerde geçiri­len bin Ramazan'dan daha hayırlıdır. Medine'de geçirilen bir Cuma, onun dışında geçirilen bin Cuma'dan daha hayırlıdır.[153]

2283. [4:40, Hadîs No: 4484]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Zaman zaman kalblerinizi dinlendirin.[154]

2284. [4:41, Hadis No: 4486]
İbni Abbas 'dan (r.a.) rivayetle:
Cennetin kokusu beş yüz senelik mesafeden duyulduğu halde, ahi-ret ameliyle dünyalık isteyen kimse onu duyamayacaktır.[155]

2285. [4:42, Hadîs No: 4488]
îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor: Evlat kokusu Cennet koku s un dan dır.[156]

2286. [4:43, Hadîs No; 4490]
İbni Amr'den (r.a.) rivayetle:
Rüşveti veren de alan da Cehennemdedir.[157]

yuksel dedi ki...

2287. [4:45, Hadis No: 4494]
Ebû Katâde (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet ediyor:
Güzel rüya Allah'tandır. Kötü rüya da şeytandandır. Birisi hoşlan­madığı bir rüya görürse, sol tarafına tükürsün ve şeytandan Allah'a sığınsın. Bunu yaptığında bu rüya ona zarar vermez. Onu hiç kimse­ye anlatmasın. Eğer güzel bir rüya görürse, onu başkasına müjdele­sin. Fakat ancak sevdiği kimselere anlatsın.[158]

2288. [4:47, Hadîs No: 4497]
Avfbin Mâlik (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet etmiştir:
Rü'ya üç çeşittir. Bir tanesi insanoğlunun üzülmesi için şeytanın verdiği korkulardır. İkincisi, uyanıkken fazla önem verdiği birşeyin rüyasına girmesidir. Biri de peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır.[159]

2289. [4:50, Hadîs No: 4502]
İbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Faiz yetmiş çeşittir, şirk de bunun kadardır.[160]

2290. [4:50, Hadîs No: 4505]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Faizli kazanç, çok gibi görünse de, sonuç itibarıyla azalır.[161]

2291. [4:51, Hadis No: 4511]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Kişi kendine âit binitin ön tarafına oturmaya, bir yerden çıktıktan sonra geri döndüğünde eski yerine oturmaya herkesten daha çok hak sahibidir.[162]

2292. [4:52, Hadîs No: 5416]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kişi dostunun dini üzeredir. O halde sizden biriniz kiminle dost­luk ettiğini iyi düşünsün.[163]

2293. [4:54, Hadîs No: 4522]
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu-tunu rivayet ediyor:
Rahmet önce imamın üzerine iner. Sonra sağındaki ilk kişiye, son-~ada sırasıyla diğerlerine.[164]

yuksel dedi ki...

2294. [4:54, Hadîs No: 4524]
Ebû'd-D er da'dan rivayetle:
Rızık kişiyi ecelinden daha fazla arar.[165]

2295. [4:56, Hadîs No: 4529]
Cerir bin Abdullah rivayet ediyor: Yumuşak huyluluk hikmetin başıdır.[166]

2296. [4:56, Hadîs No: 4531]
Cerir bin Abdullah'dan rivayetle:
Malın artışı ve bereket kanaatkârlığa bağlıdır. Kanaatkârlıktan mahrum olan hayır ve berekketen de mahrumdur.[167]

2297. [4:59, Hadîs No: 4544]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Eğlendiğiniz şeylerin en hayırlısı atıcılıktır.[168]

2298. [4:60, Hadîs No: 4549]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Rüzgar Allah'ın emriyle hareket eden şeylerdendir. Rahmet de ge­tirir, azab da. Estiğini gördüğünüzde ona sövmeyiniz. Allah'tan hay­rını isteyiniz. Şerrinden de Allah'a sığınınız.[169]

2299. [4:61, Hadîs No: 4553]
Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet ediyor:
Adamın biri bir köydeki din kardeşini ziyarete gidiyordu. Allah onun yolu üzerine insan şeklinde bir melek dikti. Melek o adama, "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Adam, "Şu köydeki din kardeşimi ziyarete gidiyorum" cevabını verdi. Melek, "Orada elde edeceğin bir menfaat var mı?" diye sordu. O "Hayır, sadece ben onu Allah için sev­diğimden gidiyorum" dedi. Melek, "Ben Allah'ın sana gönderdiği elçi­siyim. Şüphesiz senin onu sevdiğin gibi, Allah da seni sevmektedir" dedi.[170]

yuksel dedi ki...

2300. [4:61, Hadîs No: 4554]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Mezarları ziyaret et ki, âhireti hatırlayasm. Ölüleri yıka. Şüphe­siz cansız ve soğuk cesede dokunmada çok tesirli bir öğüt vardır. Ce­naze namazlarını kıl. Belki bu seni hüzünlendirir. Hüzünlü kimse Kıyamet Günü Allah'ın Arşının gölgesinde bulunacak ve her hayra mazhar olacaktır.[1]

2301. [4:62, Hadîs No: 4555]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Az az ziyaret etki, sevgin artsın.[2]

2302. [4:63. Hadîs No: 4556]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Allah için ziyaret et. Çünkü Allah için ziyarete gidene yetmiş bin melek arkadaşlık eder.[3]

2303. [4:63, Hadis No: 4558]
îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Fıtır sadakası, oruç tutan için boş söz ve günahlardan temizliktir. Fakirler için îse bir rızıktır. Onu Bayram namazından önce ödeyen kişi için o makbul bir sadakadır. Namazdan sonra ödeyen kimse için ise normal bir sadaka olur.[4]

2304. [ 4:64, Hadîs No: 4561]
Bbû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Zemzem açlar için gıda, hastalar için şifâdır.[5]

2305. [4:65, Hadîs No: 4564]
Alkame bin Huveyris rivayet ediyor: Gözlerin zinası harama bakmaktır.[6]

2306. [4:66, Hadîs No: 4566]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Dilin zinası müstehcen sözlerdir.[7]

2307. [4:66, Hadîs No: 4568]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Birbiriyle denk olanları evlendiriniz. Denginiz olanlarla evleniniz. Nutfeleriniz için iyi tercih yapınız.[8]

2308. [4:67, Hadîs No: 4571]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Ölmek üzere olanlarınızı "Lâ ilahe İllallah"la azıklandırınız.[9]

2309. [4:67, Hadîs No: 4573]
Zeyd bin Sâbit'den (r.a.) rivayetle:
Kabirleri ziyaret edin. Fakat orada îslâma uymayan sözler söyle­meyin.[10]

2310. [4:69, Hadîs No: 4579]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Ramazan ve Kurban bayramlarını "Lâ ilahe îlllallah"lar ile "Allâ-hü ekber"lerle, wElhamdülillah"larla aSübhanallah"larla süsleyiniz.[11]

yuksel dedi ki...

2311. [4:69, Hadîs No: 4580]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Sohbet meclislerinizi bana getireceğiniz salavatlarla süsleyiniz. Şüphesiz bana getirdiğiniz salavatlar, sizin için ışıktır.[12]

2312. [4:69, Hadîs No: 4583]
Enes (r.a) rivayet ediyor:
Müslüman kardeşini evinde ziyaret edip yemeğinden yiyen kişi, kendisine yemek yediren o kardeşinden daha üstün derecededir.[13]

2313. [4:70, Hadis No: 4584]
Îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Komşusunun hanımıyla zina eden kimsenin yüzüne Kıyamet gü­nü Allah rahmetiyle bakmaz, onu temize çıkarmaz ve ona şöyle der: "Girenlerle birlikte Cehenneme gir."[14]

2314. [4:71, Hadis No: 4589]
Ebû'd-Derda (r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Zekât îslâmın köprüsüdür.[15]

2315. [4:72, Hadîs No: 4591]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Zina fakirlik getirir.[16]

2316. [4:72, Hadîs No: 4593]
Ebû Zer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukları­nı rivayet ediyor:
Dünyaya önem vermemek, helâli kendisine yasaklamakta ve malı boşu boşuna harcamakta değildir. Dünyaya Önem vermemek, Al­lah'ın elindekine kendi elindekinden daha fazla güvenmen ve musi­bete uğradığın ve onu çektiğin esnada da sevabına istekli bulunuşun-dadır.[17]

2317. [4:74, Hadîs No: 4596]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Dünyâya kalben ehemmiyet vermemek, kalbi ve bedeni rahatlatır. Dünyaya karşı istekli olmak, kaygı ve üzüntüyü arttırır. Tembel tembel oturmak kalbi katılaştırır.[18]

2318. [4:80, Hadîs No: 4616]
Câbir (ra.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
İlmi aramada birbirinizle yansın. Doğru sözlü birinden ilmî bir mesele nakletmek, dünyadan ve dünya üzerindeki altın ve gümüşten daha hayırlıdır.[19]

2319. [4:80, Hadîs No: 4618]
Enes'den (r.a.) rivayetle Resûlullak Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Dünyadaki sıkıntı anları, âhiretteki sıkıntı anlarını yok eder.[20]

2320. [4:80, Hadîs No: 4619]
Ebû Eyyub'tan rivayetle:
Hastalıkla geçen saatler, günah işlenen saatlere keffâret olur.[21]

2321. [4:81, Hadîs No: 4622]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Alimin yatağına yaslanarak bir müddet ilimle meşgul olması ibâ­det eden kimsenin yetmiş yıllık ibâdetinden daha hayırlıdır.[22]

yuksel dedi ki...

2322. [4:81, Hadîs No: 4624]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle: Seyahat ediniz ki sıhhat bulaşınız.[23]

2323. [4:83, Hadîs No: 4630]
Ebû Katade (r.a.) rivayet ediyor:
Topluluğa su dağıtan en son içer.[24]

2324. [4:84, Hadîs No: 4632]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Hediye verirken çocuklarınız arasında ayırım yapmayınız. Eğer ben birini tercih etseydim, kızları tercih ederdim.[25]

2325. [4:85, Hadîs No: 4635]
"Sübhanallah" sevap kefesinin yarısını doldurur. "Elhamdülmil-lah" tamamını doldurur. "Allahü ekber" gökle yerin arasını doldurur. Temizlik îmanın yarısıdır. Oruç, sabrın yarısıdır.[26]

2326. [4:87 Hadîs No: 4643]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu ri­vayet ediyor:
Yedi şey vardır ki, kul ölümünden sonra mezarında iken mükâfatı kendisi için yazılmaya devam eder. Bunlar: (1) Bir ilmi öğreten, (2) bir su kanalını açan, (3) bir kuyu kazan, (4) bir hurma ağacı diken,
(5) bir cami yapan, (6) bir kitabı miras bırakan, (7) ölümünden sonra Allah'tan kendisi için bağışlanma dileyen bir evlât bırakan.[27]

2327. [4:88, Hadîs No: 4645]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Yedi sınıf insan vardır ki, Allah onları başka hiçbir gölgenin bu­lunmadığı Kıyamet Gününde, Arş'mın gölgesinde gölgelendirecektir: (1) Âdil idareci, (2) Allah'a ibâdet ede ede büyüyen genç, (3) camiden çıkınca, bir daha oraya dönünceye kadar gönlü camiye bağlı olan, (4) Allah için birbirlerini seven, bu sevgi üzere bir araya gelen ve bu sev­giyle birbirlerinden ayrılan iki kişi, (5) hiç kimsenin bulunmadığı yerde Allah'ı anıp gözleri yaşla dolan, (6) makam ve güzellik sahibi bir kadın kendisini harama davet ettiğinde "Ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkuyorum" diye reddeden kimse, (7) sağ elinin ver­diğini sol eli bilmeyecek şekilde sakadayı gizli veren kimse.[28]

2328. [4:91, Hadîs No: 4648]
Amr bin Şakva rivayet ediyor:
Yedi sınıf insan vardır ki ben ve duası kabul edilen bütün pey­gamberler onlara *lânet okumuşlardır: (1) Allah'ın kitabından olma­yan şeyi ona ekleyen, (2) Allah'ın kaderini inkâr eden, (3) Allah'ın ya­sakladığım helâl gören, (4) Allah'ın evlenilmesini haram kıldığı aile­lerimden biriyle evlenmeyi helâl gören, (5) yolumu terk eden, (6) ga­nimet mallarını dağıtmayan, (7) Allah'ın yanında alıkoyup zelil kıldı­ğını yükseltmek, aziz kıldığını da alçaltmak için güç ve hâkimiyetine dayanarak zulme baş vuran.[29]

2329. [4:92, Hadîs No: 4650]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Bir dirhem yüz bin dirhemi geçer. Bu da şöyle olur: Bir adamın iki dirhemi bulunur, birini alır, sadaka olarak verir. Bir başka adamın çok malı bulunur, o malından yüz bin dirhemi alır, sadaka olarak ve­rir.[30]

2330. [4:93, Hadîs No: 4652]
Mesleme bin Muhalled (r.a.) rivayet ediyor:
Muhacirler, diğer insanlardan kırk sene önce Cennete girecekler­dir. İnsanlar hesap vermek için bekletilirken onlar Cennette nimetle-nirler. [31]

yuksel dedi ki...

2331. [4:93, Hadîs No: 4653]
Ebû Mâlik el-Eş'ârî'den (r.a.) rivayetle:
Şu altı haslet hayırdandır: (1) Allah'ın düşmanlarıyla kılmçla ci-had etmek, (2) yaz günlerinde oruç tutmak, (3) Musibet ânında gü­zelce sabretmek, (4] haklı olduğu halde tartışmadan vaz geçmek, (5) sisli ve bulutlu günlerde namazı erken kılmak, (6) kış günlerinde gü­zelce abdest almak.[32]

2332. [4:95, Hadîs No: 4658]
Adiyy bin Hâtem (r.a.) rivayet ediyor:
Şu altı şey amelleri boşa çıkarır: (1) Başkalarının, kusurlarıyla meşgul olmak (2) kalb katılığı, (3) dünya sevgisi, (4) hayâsızlık, (5) dünyada ebedî kalma hayâli, (6) haksızlıktan vaz geçmeyen zâlim.[33]

2333. [4:95, Hadîs No: 4659]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurm uslardır:
Altı yer vardır ki, mü'min orada bulunduğu sûrece Allah onun ko­runmasını üzerine almıştır: (1) Allah yolunda, (2) içinde cemaatle na­maz kılınan bir mescitte, (3) bir hastanın yanında, (4) bir cenazede, (5) evinde, (6) desteklediği ve saygı duyduğu âdil bir idarecinin huzu­runda.[34]

2334. [4:97, Hadîs No: 4665]
Keysan rivayet ediyor:
Benden sonra ümmetim içkiyi başka isimler vererek içeceklerdir. Onu içme hususunda yardımcıları, idarecileri olacaktır.[35]

2335. [4:98, Hadîs No: 4667]
Ebû Cüheyfe'den rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu­yurmuşlardır:
Dünyanın kapıları size açılacaktır. Öyle ki siz evlerinizi Kabe'nin süslendiği gibi süsleyeceksiniz. Fakat siz bu gün o günden daha ha­yırlısınız.[36]

2336. [4:98, Hadîs No: 4668]
Hasan-ı Basrî rivayet ediyor:
Ümmetime yer yüzünün doğusunu, batısını fethetmek nasib ola­caktır. Dikkat ediniz! Allah'tan korkan ve emâneti sahibine verenler hâriç idarecileri Cehennemde olacaktır.[37]

2337. [4:98, Hadîs No: 4670]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Öyle fitneler meydana gelecek ki, o zamanda oturan ayakta du­randan; ayakta duran fitneye doğru yürüyenden; yürüyen, koşarak gidenden daha hayırlıdır. Kim bu fitneye bulaşırsa, fitne onu içine çekecektir. Kim ondan kurtuluş ve sığınılabilecek bir yer bulursa, oraya sığınsın.[38]

2338. [4:99, Hadîs No: 4672]
Arfece (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın himaye eli cemaatle beraberdir. Şüphesiz şeytan cemaat­ten ayrılanla beraber koşar.[39]

2339. [4:100, Hadîs No: 4675]
Ubâde bin Sâmit'den (r.a.) rivayetle:
Benden sonTa başınıza bazı idareciler geçecektir. Tanımadığınız şeyleri size emredecekler. Çirkin gördüğünüz şeyleri işleyecekler. Onlar sizin liderleriniz değillerdir.[40]

yuksel dedi ki...

2340. [4:100, Hadîs No: 4676]
Muâviye (r.a.) rivayet ediyor:
Benden sonra bir takım idareciler gelecek, söyleyecekler, onlara cevap verilemeyecek. Bunlar maymunların atladıkları gibi Cehenne­me atlayacaklardır.[41]

2341. [4:101, Hadîs No: 4677]
Ebû Umâme el-Bâhilî'den (r.a.) rivayetle:
Öyle fitneler gelecek ki, kişi mü'min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacaktır. Ancak Allah'ın ilimle hayatlandırdıkları kimseler bundan hâriçtir.[42]

2342. [4:101, Hadîs No: 4680]
Ebû Sellâle rivayet ediyor:
Başınıza bir takım liderler geçecek. Yiyeceklerinize el koyacaklar. Konuşacaklar, size yalan söylecekler. Çalışacaklar, kötü iş yapacak­lar. Onların çirkin hareketlerini güzel görmediğiniz ve onların yalan­larını doğru olarak kabul etmediğiniz sürece sizden hoşnut olmaya­caklar. Kızmadıkları müddetçe onlara hakkı söyleyiniz. Eğer kızıp saldırırlarsa bu hal üzere ölen şehittir.[43]

2343. [4:103, Hadîs No: 4686]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Kişinin misafirine hizmet ettirmesi bir akil noksanlığıdır.[44]

2344. [4:103, Hadîs No: 4688]
Hz. Âişe (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukları­nı rivayet ediyor:
Doğru yolda olunuz, orta yolu tutunuz. Alacağınızla bol mükâfatla sevininiz. Biliniz ki, sizden biriniz kendi ameliyle Cennete giremeyeçektir. Ben de giremem. Ancak Allah beni bağışlaması ve rahmetiyle kuşatırsa o hâriç.[45]

2345. [4:104, Hadîs No: 4689]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Hızlı yürüme mü'minin heybetini giderir.[46]

2346. [4:106, Hadîs No: 4694]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Rabbinden dünyada ve âhirette sana sıhhat ve afiyet vermesini di­le. Dünyada ve âhirette sana afiyet verildiğinde sen kurtuldun de­mektir.[47]

2347. [4:106, Hadîs No: 4696]
Amr bin Avf dan (r.a.) rivayetle: Selman bizdendir, Ehl-i Beytimizdendir.[48]

Bilindiği gibi, Ehl-i Beyt, Peygamberimizin hanımları, çocukları ve özellikle Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve bunların nurlu neslinden gelen­lere denir. Fakat Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bâzı hadislerinde, Hz. Selman gibi bâzı Sahabîlere "Sen benim Ehl-i Beytimdensin" diyerek, bu halkayı genişletmiştir. Bir hadislerinde de "Her takva sahibi kimse Muhammed'in Ehl-i Beytin-dendir"[49] buyurarak, Ehl-i Beyt halkasını daha da genişletmiştir. İlk iki tarifte yer verilen Ehl-i Beyt'e ayrıcalık kazandıran özelliğe de dikkat çekmiştir. Bu özellik ise takvadır.
Hadiste "Ehl-t Beytten" olduğu bildirilen Hz. Selman. iranlıydı. Mecûsîler arasında dünyaya gelmişti. Uzun araştırmalar sonunda Hıristiyan oldu. Köle olarak satıldığı Medine'de Islâmiyeti duydu. Geleceği bildirilen son peygambe­rin bâzı vasıflarını Tevrat ve İncil'de okumuştu. Peygamberimizi gördüğünde onda bu vasıfların bulunduğunu müşahede etti ve hemen oracıkta Müslüman oldu. Kısa zamanda da Peygamberimizin sevgisini kazandı. Resûlullah pekçok hadislerinde ona olan sevgisini ifâde eder. Meselâ bu hadislerden birisi şu me­aldedir:
"Allah bana Ashabımdan hususî olarak dört kişiyi sevdiğini bildirip, benim de onları sevmemi emretti. Bunlar: Ali, Mikdadbin Esved, Selman ve Ebû Zer*dir."[50]

yuksel dedi ki...

Bir başka hadis de şöyledir:
"Cennet üç kişinin hasretini çeker: Ali, Ammar bin Yâsir ve Selman."[51]
Hz. Selman'ın ilimde de müstesna bir yeri vardı. Peygamberimizin, "Muhak­kak Selman ilimle doldurulmuştur" methine mazhar oldu.
İşte Hz. Selman'ın faziletiyle ilgili bir hadis de izahını yaptığımız hadistir. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yukarıdaki sözü söylemesine sebep de şu ha­disedir:
Gözü dönmüş müşriklerin Medine'ye hücum edeceklerini haber alan Sevgili Peygamberimiz, her zaman olduğu gibi, bu tehlike karşısında da meseleyi isti­şare etmek için Ashabını toplamıştı. Bu İstişarede değişik görüşler ortaya atıldı. Hz. Selman İran'da böyle anlarda şehrin etrafının hendekle çevrildiğini söyledi. Peygamberimiz ve meşverete katılanlar onun bu teklifini uygun buldular. Ve he­men Medine'ye düşmanın girmesi ihtimali olan yerlere hendek kazmaya başla­dılar. Hendek kazma işi devam ederken, böyle bir müdafaa usûlü teklif ettiği için Müslümanlar Hz. Selman'a sahip çıkmada yarışa girmişlerdi. Muhacirler "Sel­man bizdendir" diyerek onu kendilerinden sayarken, Ensar da "Selman bizden­dir, Biz ona sahip çıkmaya daha lâyıkız" diyorlardı. Peygamber Efendimiz, En­sar ite Muhacirin Selman hakkındaki bu konuşmalarını işitince, hepsinin mem­nun kalacağı yukarıdaki sözü söyledi: "Selman bizdendir, Ehl-i Beytimizdendir" buyurdu.

2348. [4:107, Hadîs No: 4698]
Abdurrahman bin Ganem rivayet ediyor:
Bir melek bana selam verdi. Sonra şöyle dedi: "Şu an gelip izin ve­rilinceye kadar ben devamlı olarak seninle karşılaşmak için aziz ve celil olan Rabbim'den izin istedim. Sana müjde veriyorum ki, Allah katında senden değerli hiçbir kimse yoktur.[52]

2349. [4:107, Hadîs No: 4700]
Ebû Bekir'den (r.a.) rivayetle:
Allah'tan af ve afiyet dileyin. Çünkü kesin bir îmandan sonra kişi­ye afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.[53]

2350. [4:108, Hadîs No: 4701]
İbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'tan fazl ve ihsanını isteyiniz. Şüphesiz Allah, kendisinden birşey istenmesini sever. İbadetlerin en üstünü sıkıntı halinde kur­tuluşu sabırla beklemektir.[54]

2351. [4:108, Hadîs No: 4702]
Cabir'den (r.a.) rivayetle:
Allah'tan faydalı bir ilim isteyiniz. Faydasız ilimden de Allah'a sı­ğınınız.[55]

2352. [4:109, Hadîs No: 4703]
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Benim için Allah'tan Cennetin en yüksek derecesi olan tfVesile"yi dileyiniz. Oraya sadece bir kişi erer. O kişinin ben olacağımı umuyo­rum.[56]

2353. [4:109, Hadîs No: 4704]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Benim için Allah'tan "Vesüe"yi dileyiniz. Dünyada birisi benim için onu dilerse ben Kıyamet günü mutlaka onun şahidi ve şefaatçisi olurum.[57]

2354. [4:110, Hadîs No: 4708]
Âişe (r.a.) Peygamber E fendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını ri­vayet ediyor:
Ayakkabınızın bağına varıncaya kadar herşeyi Allah'tan isteyiniz. Çünkü Allah bir şeyi müyesser etmeyince o şey elde edilemez.[58]

yuksel dedi ki...

2355. [4:110, Hadîs No: 4709]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır:
İlmi, izzet ve şeref sahiplerinden sorup öğreniniz. Onların bildik­leri varsa yazınız. Çünkü onlar yalan söylemezler.[59]

2356. [4:112, Hadîs No: 4713]
Ebu Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Düşük çocuklarınıza isim veriniz. Çünkü onlar âhirette sizin için yüksek dereceler hazırlamak üzere öncülerinizdir.[60]

2357. [4:112, Hadîs No: 4714]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Düşük doğan çocuklarınıza isim veriniz ki, Allah bununla terazi­nizin sevap kefesini ağırlaştıran. Aksi halde o, Kıyamet günü gele­rek şöyle der: "Ya Rabbi! Bunlar bana isim vermeyerek benden elde edecekleri mükâfatı kaçırdılar.[61]

2358. [4:113, Hadîs No: 4717]
Abdullah bin Cerad (r.a.) rivayet ediyor:
Çocuklarınıza peygamber isimlerini veriniz. Yemek isimlerini ver­meyiniz.[62]

2359. [4:113, Hadîs No: 4718] v
Enes'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Recep ayına Recep ismi verilmiştir. Çünkü bu ayda Şaban ve Ra­mazan hürmetine büyük hayır ve hürmet bahşedilmiştir.[63]

2360. [4:113, Hadîs No: 4720]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Kötü ahlâk uğursuzluktur. En kötüleriniz ahlâkı en çirkin olanla-rınızdır.[64]

2361. [4:113, Hadîs No: 4721]
Rebi el-Ensari'den (r.a.) rivayetle:
Ahlâksızlık uğursuzluktur. Kadına itaat pişmanlıktır. Güzel ve faydalı bir huy ve sanatı alışkanlık haline getirmek berekettir.[65]

2362. [4:113, Hadîs No: 4722]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Ahlâksızlık, sirkenin balı bozduğu gibi güzel ameli bozar.[66]

2363. [4:114, Hadîs No: 4723]
Süleyman bin Musa'dan (r.a.) rivayetle:
Sohbet meclisinde bulunanlara karşı kötü davranmak pintilik, çir­kinlik ve kötü bîr huydur.[67]

2364. [4:114, Hadîs No: 4724]
Muâviye bin Hayde (r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Çok çocuk doğuran siyah bir kadın, çocuk doğurmayan güzel bir kadından çok daha hayırlıdır. Şüphesiz ben Cennet kapısında durup girmemekte ayak direten bir düşük çocuğa varıncaya kadar diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. Bu çocuğa, "Cennete gir!" denilecek. O, "Ya Rabbî! Annem babam da girsin" di­yecek. Bunun üzerine "Anne-babanı da alarak Cennete gir" denile­cektir.[68]

yuksel dedi ki...

2365. [4:115, Hadîs No: 4725]
.îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kehf Sûresine Tevrat'ta "Hâile" ismi verilmiş. Çünkü o okuyucu-suyla Cehennem ateşi arasında perde olur.[69]

2366. [4:115, Hadîs No: 4726]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kur'ân'da sadece otuz âyetten ibaret bir sûre vardır ki okuyanını Cennete girdirinceye kadar savunur. O sûre, Tebâreke Süresidir.[70]

2367. [4:115, Hadîs No: 4727]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır.
Tebâreke sûresi var ya, işte onu okumak kabir azabına engeldir.[71]

2368. [4:115, Hadîs No: 4728]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Saflarınızı düzgün tutunuz. Çünkü safları düzgün tutmak namazı dosdoğru kılmaya dahildir.[72]

2369. [4:116, Hadîs No: 4729]
Bera birÂzib'den (r.a.) rivayetle:
Saflarınızı düzgün tutunuz ki kalbleriniz eğrilmesin.[73]

2370. [4:116, Hadîs No: 4730]
Numan bin Beşir (r.a,) rivayet ediyor:
Saflarınızı düzgün tutunuz. Yoksa sizi Allah farklı farklı istikâ­metlere döndürür.[74]

2371. [4:116, Hadîs No: 4732]
Ebû Musa el-Eş'âri'den (r.a.) rivayetle:
Fitne zamanında kişinin selâmeti evinden aynimamasmdadır.[75]

2372. [4:117, Hadîs No: 4733]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Size ilim öğrenmek için bazı insanlar gelecekler. Onları gördüğü­nüzde "Resûlullahm tavsiye ettiği ilmi öğrenmeye hoş geldiniz" deyin ve sorularını cevaplandırıp problemlerini çözün.[76]

2373. [4:117, Hadîs No: 4734]
Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle:
Başınıza öyle bir zaman gelecek ki, şu üç şeyden daha değerli hiç­bir şey olmayacak: (1) Helâl bir para, (2) cana yakın bir din kardeşi, (3) uygulanan bir Sünnet.[77]

2374. [4:117, Hadîs No: 4735]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimin başına öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda Kur'ân'ı güzel okuyanlar çoğalacak, fakat dinde ince anlayış sahibi âlimler azalacak, ilim ölecek, anarşi çoğalacak, sonra Öyle bir zaman gelecek ki ümmetimden öyle adamlar Kur'ân okuyacaklar ki, okudukları Kur'ân gırtlaklarını geçmeyecek. Sonra öyle bir zaman gelecek ki, Al­lah'a ortak koşanlar Allah'a inananların söylediklerine karşı deliller getirmeye çalışacaklar.[78]

yuksel dedi ki...

2375. [4:117, Hadîs No: 4736]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
İnsanların başına öyle bir zaman gelecek ki kişi acizlikle, nefsin gayr-ı meşru arzularına uyarak Allah'a isyan arasında bir tercih yapmaya mecbur bırakılacaktır. O zamana eren kimse, acizliği Al­lah'a isyana tercih etsin.[79]

2376. [4:118, Hadîs No: 4737]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil Cennet nehirlerindendir.[80]

Hşdis-i Şerifte, sayılan dört nehrin Cennetten geldiğine dikkat çekilmektedir. Bu hadis, Müslim, Müsned ve çeşitli hadis kitaplarında yer alır. Başka rivayet­lerde üç nehir, beş nehir ifâdeleri de vardır.
Bunların hepsi de büyük nehirlerdir. Çıktıkları yer olan dağlar, onların hakikî menbaları olamaz. Bu meselede Bediüzzaman şöyle güzel bir izah yapar:
"Şöyle azîm ırmakların elbette mümkün değil; şu dağlar hakikî menbaları ol­sun. Çünkü o dağlar faraza tamamen su kesilse ve mahrutî [konik] birer havuz olsalar, o büyük nehirlerin şöyle sür'atli ve kesretli cereyanlarına [akmalarına] muvazeneyi kaybetmeden, birkaç ay ancak dayanabilirler ve o kesretli masarife [çok su sarfiyatına] gâliben bir metre kadar toprakta nüfuz eden yağmur kâfî vâ-ridât olamaz. Demek ki, şu enharın nebeanları [nehirlerin o kaynaklardan çık­maları] âdî ve tabiî ve tesâdüîi bir iş değildir. Beiki pek harika bir surette Fâtır-ı Zülcelâl, onları sırf hazine-i gaybtan akıttırıyor....
"Madem esbâb-ı maddiye, şunların bu derece kesretli nebeanına kabil de­ğildir. Elbette menbaian, bir â!em-i gaybdadır ve gizli bir hazine-i rahmetten ge­lir ki, masarif ile varidatın muvazenesi [dengesi] devam eder."[81]
Bediüzzaman, bu gerçeği Şualar isimli eserinde de şöyle ifâde ediyor: "Bütün ırmaklar, pınarlar, çaylar, büyük nehirler, bir Rahmân-ı Zülcelâl-f Ve'l-Ikramın hazine-i rahmetinden çıkıyorlar ve akıyorlar. Hattâ o kadar fevkalâde iddihar [depolanıyor] ve sarfediliyortar ki, 'Dört nehir Cennetten geliyor' diye ri­vayet edilmiş. Yâni, zahirî esbabın pek fevkinde [görünen sebeplerin çok ötesin­de] olduklarından, manevî bir Cennetin hazinesinden ve yalnız gaybî ve tüken­mez bir menbaın feyzinden akıyorlar demektir. Meselâ Mısır'ın kumistanını bir Cennete çeviren Nil-i mübarek; cenup tarafından, Cebel-i. Kamer denilen bir dağdan mütemadiyen [devamlı olarak] küçük bir deniz gibi tükenmeden akıyor. Altı aydaki sarfiyatı dağ şeklinde toplansa ve buzlansa, o dağdan daha büyük olur. Halbuki o dağdan ona ayrılan yer ve mahzen, altı kısımdan bir kısım ol­maz. Varidatı [geliri] ise; o mıntıka-î harrede [sıcak bölgede] pek az gelen ve susamış toprak çabuk yuttuğu için mahzene az giden yağmur, elbette o muvâ-zene-i vâsiâyı [geniş dengeyi] muhafaza edemediğinden o Nil-i mübarek âdet-i arziye fevkinde [yeryüzünün âdetinin üzerinde] bir gaybî Cennetten çıkıyor diye rivayeti, gayet manidar ve güzel bir hakikati ifâde ediyor."[82]

2377. [4:118, Hadîs No: 4740]
Bazı insanlar Batı taraüna cihad için çıkacaklar. Bunlar Kıyamet günü yüzleri, güneş gibi ışık saçar bir halde gelecekler.[83]

2378. [4:120, Hadîs No: 4743]
Şeddad bin Evs (r.a.) rivayet ediyor:
Tövbe ve istiğfarların efendisi şöyle dua etmendir: "Allah'ım, Sen­sin Rabbim! Senden başka hiçbir ilâh yok. Beni Sen yarattın. Ben Se­nin kulunum. Ve gücüm yettiğince Sana verdiğim söz ve vaad üzere­yim. Yaptıklarımın şerrinden Sana sığınıyorum. Senin üzerimdeki nimetlerini ve benim yaptığım günahları itiraf ediyorum. Günahları­mı bağışla! Şüphesiz günahları Senden başka hiç kimse bağışlaya­maz."
Gündüzleyin kesin inanarak bunu okuyan bir kimse akşama var­madan ölürse Cennetliklerdendir. Geceleyin kesin inanarak bunu okuyan bir kimse de sabaha varmadan ölürse Cennetliklerdendir.[84]

yuksel dedi ki...

2379. [4:120, Hadîs No: 4744]
Sa'd hin Übade'den (r.a.) rivayetle:
Allah katında günlerin efendisi Cuma günüdür. O Kurban ve Ra­mazan Bayramı günlerinden de büyüktür. Onda şu beş özellik var­dır: (1) Hz. Âdem o gün yaratıldı. (2) O gün Cennetten yeryüzüne indirildi. (3) O gün vefat etti. (4) O günde öyle bir an vardır İd günah veya akrabalarla ilişkiyi kesme konularında olmamak şartıyla kul Allah'tan birşey isterse Allah mutlaka onu verir. (5) Kıyamet o gün kopacaktır. Allah'a yakın hiçbir melek, hiçbir gök, hiçbir yer yoktur, hiçbir rüzgar, hiçbir dağ ve taş yoktur ki Kıyametin kopmasına sah­ne olacağı için Cuma gününün heybetinden korkmasın.[85]

2380. [4:121, Hadîs No: 4747]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet günü Allah katında şehidlerüı efendisi Abdülmuttalip'in oğlu Hamza ile zalim bir idareciye, ayağa kalkarak ona iyiliği emre­dip kötülükten sakındıran ve bu yüzden o idarecinin öldürdüğü kim­sedir.[86]

2381. [4:121, Hadîs No: 4748]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Şehidlerüı efendisi Ebû Talib'in oğlu Cafer'dir. O meleklerle bir­liktedir.[87]

2382. [4:122, Hadîs No: 4749]
Ebû Said el-Hudrî (r.a.) rivayet ediyor:
Ayların efendisi Ramazan ayıdır. Hürmet bakımından en büyükle­ri ise Zülhicce'dir.[88]

2383. [4:122, Hadîs No: 4752]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Halkın efendisi ona hizmet edendir. Onlara su dağıtan suyu en son içer.[89]

2384. [4:122, Hadîs No: 4753]
Sehl bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor:
Sefere çıkıldığında topluluğun efendisi ona hizmet edendir. Hiz­mette önde olan kişiyi o topluluk şehid olma durumu hariç hiçbir amelle geçemez.[90]

2385. [4:123, Hadîs No: 4754]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
İnsanların efendisi Âdem'dir. Arapların efendisi Muhammed'dir. İranlıların efendisi Selman'dır. Habeşlilerin efendisi Bilal'dır. Dağla­rın efendisi Tur-i Sina'dır. Ağaçların efendisi sidr ağacıdır. Ayların efendisi Muharremdir. Günlerin efendisi Cumadır. Sözlerin efendisi Kur'ân'dır. Kur'ân'm efendisi Bakara Süresidir. Bakara Sûresinin efendisi Âyetü'l-Kürsî'dir. Dikkat edin onda beş kelime vardır ki her kelimede elli bereket vardır.[91]

2386. [4:124, Hadîs No: 4758]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Cennet yaşlılarının efendisi Ebû Bekir ve Ömer'dir. Cennette Ebû Bekir gökteki Süreyya yıldızına benzer.[92]

2387. [4:124, Hadîs No: 4759]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Cennet kadınlarının efendileri şu dört kişidir: Meryem, Fâtıma, Hatice ve Asiye.[93]

2388. [4:125, Hadîs No: 4762]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Bu din, Allah katında hiçbir nasipleri olmayan bazı adamlarla kuvvetlendirilecektir.[94]

yuksel dedi ki...

2389. [4:125, Hadîs No: 4763]
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetime diğer ümmetlerin şu hastalıkları bulaşacaktır: Küf-ran-ı nimet, nimetten dolayı şımarıklık, dünya malını toplamada ya­rış, birbirine karşı dünya malıyla övünme, dünyalık şeyler için karşı­lıklı kin ve düşmanlık besleme, karşılıklı kıskançlık içerisine girme. Bu duygularda öylesine ileri gidecekler ki zulme bile girecekler.[95]

2390. [4:126, Hadîs No: 4764]
Sehl bin Sâd (r.a.) rivayet ediyor:
Benden sonra insanlar başlarına bir musibet geldiğinde, birbirle­rini, benim dünyadan ayrılışımla teselli edecekler.[96]

2391. [4:126, Hadîs No: 4766]
Enes'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Kur'ân'ı gırtlaklarından aşağı inmeyen bazı kimseler okuyacaktır. Bunlar dinden okun yaydan çıkması gibi çıkacaklar.[97]

2392. [4:127, Hadîs No: 4768]
Cahı es-Sadeft (r.a.) rivayet ediyor:
Benden sonra halifeler bulunacak. Halifelerden sonra emirler, emirlerden sonra krallar, krallardan sonra da zalim idareciler ola­cak. Daha sonra Ehl-i Beytimden bir adam çıkacak, yeryüzü zulümle doldurulduğu gibi onu adaletle dolduracak. Daha sonra onun yerine Kahtanî ümmetin başına geçirilecek. Beni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, bu ondan aşağı değildir.[98]

2393. [4:128, Hadîs No: 4769]
Sehl bin Sâd'dan (r.a.) rivayetle:
Çalgı âletleri, şarkıcı kadınlar ortaya çıkıp içkinin helal görüldü­ğü âhirzamanda yere batmalar, taş yağmaları, suret değişmeleri ola­caktır.[99]

2394. [4:128, Hadîs No: 4770]
Ebû Ümame (r.a.) rivayet ediyor:
Âhirzamanda bazı polisler bulunur ki sabah-akşam Allah'ın gaza­bına uğramış olarak çıkarlar. Onlara dost ve sırdaş olmaktan sakın.[100]

2395. [4:129, Hadîs No: 4771]
Abdullah bin el-Hars'dan (r.a.) rivayetle:
Benden sonra bazı devlet başkanları ortaya çıkacak. Fitne onların kapılarında develerin dinlenme yerlerine çöktükleri gibi yerleşecek. Onlar bir o kadarını dininden almadan hiçkimseye birşey vermezler.[101]

2396. [4:129, Hadîs No: 4772]
Ebû Ümame (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimden türlü türlü yemekler yiyen, türlü türlü meşrubat içen, çeşit çeşit elbiseler giyen ve ağızlarını eğip bükerek konuşan bazı adamlar çıkacak. İşte onlar ümmetimin en kötüleridir.[102]

2397. [4:129, Hadîs No: 4773]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Ümmetim içinde Üveys bin Abdullah el-Karenî isimli bir adam bulunacak. Onun ümmetim hakkındaki şefaati Rabîa ve Mudar kabi­lelerinin nüfusu sayısınca olacak.[103]

yuksel dedi ki...

2398. [4:130, Hadîs No: 4775]
Sâd bin Ebî Vakkas (r.a.) rivayet ediyor: Duada haddi aşan bir topluluk ortaya çıkacaktır.[104]

2399. [4:131, Hadîs No: 4778]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Ümmetimden Kur'ân'ı okuyan, dini güzelce öğrenen bir topluluk çıkacak, şeytan bunlara gelip "Şu idarecinin yanına varsanız da dün­yanızı yoluna koysa, siz de gizli gizli dininizi yaşasanız** diye vesvese verecek. Fakat bu mümkün olmaz. Diken ağacından dikenden başka bir şey toplanmadığı gibi bu idarecilerin yakınlığından da günahtan başka birşey elde edilmez.[105]

2400. [4:132, Hadîs No: 4780]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Âhirzamanda ümmetimden bazı insanlar çıkacak, sizlere ne sizin ve ne de atalarınızın duymadığı şeyler anlatacaklar. Onlardan uzak durun.[106]

2401. [4:132, Hadîs No: 4781]
Îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Bazı hareketlerini akla ve dine uygun, bazılarını da çirkin buldu­ğunuz bir kısım idareciler çıkacak. Onlara verdiği desteği geri alan kurtulur. Onlardan uzak yaşayan selâmete erer. Onlarla haşir neşir olan da helak olur.[107]

2402. [4:132, Hadîs No: 4782]
Ammar'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu­yurmuşlardır:
Benden sonra saltanat için çarpışan idareciler gelecek. Bazıları, bazısını öldürecek.

2403. [4:132, Hadîs No: 4783]
îbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor;
Ümmetimde kaderi inkâr eden bazı insanlar çıkacak.[108]

2404. [4:133, Hadîs No: 4784]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Benden sonra vaiz kılığında halka yalan yanlış hikayeler anlatan bir kısım insanlar çıkacak. Allah onların yüzüne bakmaz.[109]

2405. [4:133, Hadîs No: 4785]
Übade bir Sâmit'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Benden sonra bazı adamlar idarenizi üstleneceklerdir ki bunlar si­ze yabancı olan bazı şeyleri öğretecekler ve bildiğimiz şeyleri de ters yüz edip aktaracaklardır. Sizden o zamana kim ulaşırsa Aziz ve Celil olan Allah'a isyan eden bu kimselere asla itaat etmesin.[110]

2406. [4:133, Hadîs No: 4786]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
idarenizi, bazı şeyleri ifsat edici kimseler üstlenecekler. Fakat on­lar vasıtasıyla Allah'ın düzelttiği şeyler daha çoktur. Bu idareciler­den her kim Allah'a itaat olan şeyleri yaparsa mükâfatı kendilerine, şükrü ise size aittir. Onlardan her kim de Allah'a isyan sayılan şeyle­ri yaparsa günahı kendilerine, sabretmek de size aittir.[111]

yuksel dedi ki...

2407. [4:134, Hadîs No: 4790]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:
Hayırlı işlerde yansırken önde olanlarla ortada olanlar Cennete girerler. [112]

2408. [4:134, Hadîs No: 4791]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Dulların ve yoksulların geçimini sağlamak için çabalayan, Allah yolunda cihad eden veya gece ibadet yapıp gündüz oruç tutan kimse gibidir.[113]

2409. [4:137, Hadîs No: 4801]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Sahura kalkmak berekettir. Bir yudum su içseniz bile onu terk et­meyiniz. Çünkü Allah sahura kalkanlara rahmet, melekler de istiğ­far ederler.[114]

2410. [4:137, Hadîs No: 4802]
Ibni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Cömertlik Allah'ın en büyük ahlâkıdır.[115]

2411. [4:138, Hadîs No: 4803]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Cömertlik dalları dünyaya sarkmış Cennet ağaçlarından bir ağaç­tır. Kim o dallardan birine yapışırsa o dal onu Cennete götürür. Cim­rilik de dalları dünyaya sarkmış Cehennem ağaçlarından bir ağaçtır. Kim o dallardan birine yapışırsa, o dal onu Cehenneme götürür,[116]

2412. [4:138, Hadîs No: 4804]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Cömert Allah'a yakın, insanlara yakın, Cennete yakındır. Cehen­nemden ise uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzak, insanlardan uzak, Cennetten uzaktır, Cehenneme ise yakındır. Cömert olan cahil Al­lah'a, kendini ibadete veren cimri kimseden daha sevimlidir.[117]

2413. [4:139, Hadîs No: 4805]
Ibni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Salih amelleri gizli yapmak, açıktan yapmaktan daha faziletlidir. Başkalarına örnek olmak isteyen kimse için ise, bunları açıktan yap­mak daha faziletlidir.[118]

2414. [4:140, Hadîs No: 4808]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Gerçek saadet Allah'a itaat içerisinde geçirilen uzun ömürdür.[119]

2415. [4:140, Hadîs No: 4810]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Yolculuk bir nevi işkencedir. O, sizin uykunuzun, yemenizin, iç­menizin dengesini bozar. Öyleyse sizden biriniz, yolculuğa çıktığı za­man, işini bitirir bitirmez evine; ailesinin yanına dönmeye baksın. Fazla oyalanmasın.[120]

2416. [4:141, Hadîs No: 4812]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Vakarlı olun ey Allah'ın kullan, vakarlı olun.[121]

2417. [4:141, Hadîs No: 4813]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Ağırbaşlılık kazanç, onu terk etmek ise zarardır.[122]

yuksel dedi ki...

2418. [4:142, Hadîs No: 4815]
Ebû Behre (r.a.) rivayet ediyor:
Âdil devletbaşkam Allah adına hareket eden halifesidir. Ona saygı gösterene Allah da değer verir. Onu önemsemeyeni ise Allah hor ve hakir kılar.[123]

2419. [4:142, Hadîs No: 4816]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
İdareci Allah'ın yeryüzündeki halifesidir. Allah'ın her mazlum ku­lu Ona sığınır. Eğer adalet ederse bunun mükâfatı kendisine, Allah'a şükür ve idareciye teşekkür etmek ise halka düşer. Eğer haktan sa­par, intikam duygusuna kapılır veya zulmederse günah kendisine, sabretmek de halka aittir. İdareciler zulmettiklerinde, gök yağmur vermez olur. Zekât verilmediğinde hayvanlar helak olur. Zina yaygın-laşmca fakirlik ve yoksulluk meydan alır. İslâm idaresi altında yaşa­yıp vergilerini veren kimselerin hakkı yenilince kâfirler galip gelir.[124]

2420. [4:143, Hadîs No: 4818]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
İdareci Allah'ın yeryüzündeki halifesidir. Onu aldatan hak yoldan sapmıştır. Onun iyiliğini düşünüp yol gösteren ise doğru yoldadır.[125]

2421. [4:144, Hadîs No: 4821]
Ebû Bekir'den (r.a.) rivayetle:
ını Allah'ın yeryüzündeki dîkın sevabı verilir.
Âdil ve mütevâzi devlet başkanı Allah'ın yeryüzündeki halifesi ve mızrağıdır. Kendisine yetmiş sıddîkın sevabı verilir.[126]

2422. [4:145, Hadîs No: 4824]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hoşgörülük kazançtır. Müşkülpesentlik ise uğursuzluktur. Hayır ve bereketi giderir.[127]

2423. [4:145, Hadîs No: 4825]
Abdullah bin Sercis'den (r.a.) rivayetle:
Güzel haslet, düşünerek^ sabırla hareket etmek ve her hususta or­ta yolu tutmak, peygamberliğin yirmi dört parçasından bir parçadır.[128]

2424. [4:144, Hadîs No: 4827]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Hoşlandığı bir konuda olsun, olmasın Allah'a isyan ile emredilme-dikçe idarecisinin sözünü dinleyip itaat etmek, her Müslüman şahıs Üzerine bir haktır. Allah'a isyan olan birşey kendisine emredildiğin-de ise dinleyip itaat etme sorumluluğu yoktur.[129]

2425. [4:147, Hadîs No: 4833]
îbni Abbos'dan (r.a.) rivayetle:
Misvak ağzı temizler, Allah'ın rızâsını kazandırır ve gözü parlatır.[130]

2426. [4:149, Hadîs No: 4838]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Misvak kullanmak kişinin konuşmasının güzelliğini arttırır.[131]

2427. [4:149, Hadîs No: 4840]
Aişe'den (r.a.) rivayetle:
Misvak, ölüm hariç her hastalığın şifasına vesiledir.[132]

yuksel dedi ki...

2428. [4:149, Hadîs No: 4841]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Bakara Sûresi Kur'ân'm çadırıdır. Onu öğreniniz. Şüphesiz onu öğrenmek bereket, öğrenmeyi terketmek ise, hasret ve pişmanlıktır. Onu öğrenmeye tembeller güç yetiremezler.[133]

2429. [4:151, Hadîs No: 4846]
îbni Mes'ûd'den (r.a.) rivayetle:
Selâm Allah'ın isimlerinden bir isimdir. Allah onu yeryüzüne in­dirmiştir. O halde aranızda selâmı yayınız. Müslüman bir kişi bir top­luluğa uğrar, onlara selâm verir, onlar da selâmını alırlarsa, selâmı başlattığı için veren kişi o topluluktan bir derece üstün olur. Eğer al­mazlarsa onlardan daha hayırlı ve daha temiz olan melekler alırlar.[134]

2430. [4:151, Hadîs No: 4847]
îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Selâm Allah'ın isimlerinden büyük bir isimdir. Onu kullan arası­na bir teminat vesilesi kılmıştır. Dolayısıyla Müslüman, Müslümana selâm verince artık selâm verdiği kimseyi hayrın dışında bir şeyle anması haramdır.[135]

2431. [4:152, Hadîs No: 4848]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır.[136]

Dinimizde, cemaatla namaz kılmak, hediyeleşmek, Cuma ve Bayram na­mazlarını kılmak, hasta ziyaret etmek, taziyede bulunmak gibi, Müslümanları birbirine kaynaştıran pekçok emir ve tavsiye vardır. İşte bunlardan birisi de mü'minlerin birbirleriyle selamlaşmalarıdır. Selâm, mü'minlerin birbirine duâsıdır ve Islâmın alâmetlerindendir. Peygamberimiz (a.s.m.) pekçok hadislerinde se­lâm vermenin faziletini bildirir. Bu hadislerden birisi şu mealdedir:
"Allah'a yemin ederim ki, siz îman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirini­zi sevmedikçe de hakkıyla îman etmiş olamazsınız. Ben size yerine getirdiğiniz­de birbirinizi seveceğiniz birşeyi göstereyim mi? Aranızda selâmı yayınız."[137]
Peygamberimiz İslamda en hayırlı amel hangisidir?" şeklindeki bir suâle de "yemek yedirmen ve tanıdığına, tanımadığına selâm vermendir" [138] buyurmuşlar­dır.
Yukarıdaki hadiste de selâm vermenin sünnet, almanın ise farz olduğu bildi­rilmektedir Almanın farz olması, hükmünü şu âyetten alır:
"Size bir selâm ile selâm verildiği zaman, ona ya daha güzel bir selâm ile ve­ya aynısıyla karşılık verin."[139]
Buna göre "Es-Selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" şeklinde selâm veren birine, ya aynı şekilde "Ve aleyküm selam" diyerek veya buna "ve rahme-tuilah" eklenerek daha güzeliyle cevap verilir. "Es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah" şeklindeki bir selâma da, ya aynıyla karşılık verilir veya "veberekâtüh" ekle­nir. "Es-Seiâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh" şeklinde verilen selâma ise aynen karşılık verilir.

2432. [4:152, Hadîs No: 4850]
Zeyd bin Şecere (r.a.) rivayet ediyor: Kılıçlar Cennetin anahtarlarıdır.[140]

2433. [4:153, Hadîs No: 4852]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Her yönüyle cömert ve güzel ahlâklı bir genç, Allah katında kendi­sini ibadete vermiş cimri ve kötü huylu bir ihtiyardan daha sevimli­dir,[141]

yuksel dedi ki...

2434. [4:154, Hadîs No: 4856]
îbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:
Allah sorgulama sonucu Cehenneme girme zaruretini ortaya koy­madıkça, yalancı şahid adımını atamaz.[142]

2435. [4:154, Hadîs No: 4858]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Cennet ehlinin gençleri şu beş kişidir: Hasan, Hüseyin, îbni Ömer, Sa'd bin Muaz, Übey bin Kâb.[143]

2436. [4:155, Hadîs No: 4860]
Abdullah bin Cafer (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimin en kötüleri nimetler içinde gözünü açan, onunla bes­lenen, türlü türlü yiyecekler yiyen, çeşit çeşit elbiseler giyinen, deği­şik değişik binitlere binen ve avurtlarını şişire şişire edebiyat parça­layarak konuşan kimselerdir.[144]

A'raf Sûresinin 32. âyetinde, "De ki: Allah'ın kullan için yarattığı giyecekler ile hoş ve temiz rızıkları kim haram etti? De ki: Bu nimetler dünya hayatında îman edenler içindir; kâfirler de o arada istifade ederler. Kıyamet gününde ise sadece mü'minlere mahsustur" Duyurulmaktadır.
Bu âyet açıkça âhiret nimetlerinin olduğu gibi dünya nimetlerinin de mü'minter için hazırlandığını göstermektedir. O halde mü'min helâl şekilde ve meşru dairede dünya nimetlerinden istifade edecektir.
Bu hadiste kınanan yeme, içme, giyme ise helâl daireyi taşan, israfa kaçan ve şükrü yerine getirilmeyen yiyip içme ve giyinmelerdir.
Nimetler içinde yüzdüğü hakle şükretmeyip havalara girmek, büyüklenmek, kasılmak, israfa kaçmak, Allahtan olduğunu bilmemek, şükretmemek yukardaki hadisin çerçevesi içerisine girer.
Şükrü yerine getirilmeyen nimet, insan için bir yüktür, felâkettir. Şükredildiği takdirde dünya nimetlerinden faydalanmaya hiçbir engel yoktur. Şu hâdise bu konuda gayet güzel bir ölçüdür:
"Bir zaman Hazrat-i Gavs-ı Azam (k.s.) Şeyh Geylânî'nin terbiyesinde, naz-dar ve ihtiyare bir hanımın birtek evladı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine [odasına], bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ek­mek yiyor. O riyazâttan zâfiyetiyle, validesinin şefkatini celb etmiş. Ona acımış. Sonra Hazreti Gavs'ın yanına şekva için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs kızar­tılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş: "Ya Üstad! Benim oğlum açlıktan Ölüyor; sen tavuk yersin!" Hazret-i Gavs tavuğa demiş; "Kum biiznillah = Allah'ın izniyle kalk." o pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mûtemed ve mevsuk çok zatlardan, Hz. Gavs gibi kerâmât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın kerameti olarak, manevî tevatür­le nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: 'Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelir­se, o zaman o da tavuk yesin.[145] "
Bu hadiseyi Lem'alar isimli esirinde nakleden Bedtüzzaman, daha sonra şöy­le diyor: "işte, Hazret-i Gavs'ın bu emrinin mânâsı şudur ki: Ne vakit senin oğ­lun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit lezîz şeyleri isteyebilir."
Bu hadiseyi bir ölçü olarak aldığımızda ruh cesede, kalb nefse, akıl mideye hâkim olup lezzet için şükür istenildiği takdirde nefis, leziz şeyleri yiyip içmenin, değerli şeyleri giymenin hiçbir mahzuru yoktur.
Yalnız bütün bunlar yine de israfa kaçılmadan yapılmalıdır. İsrafa kaçacak tarzda yeme, içme, giyme, değişik değişik arabalara binme yasaklar içerisinde yerini alır. Hadiste geçen avurt şişirerek edebiyat parçalamak da aynı yasaklar içerisindedir. Bu işleri yapanlar ümmetin şerlileri arasında yerlerini alırlar.

yuksel dedi ki...

2437. [4:156, Hadîs No: 48633]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetimin en şerlileri hâkimliği üstlenip de tereddüde düştüğü zaman danışmayan, doğru karar verdiğinde kibirlenip şımaran, öfke­lendiğinde sertleşen kimselerdir. Kötülüğe kâtiplik yapan onu işle­yen gibidir.[146]

2438. [4:156, Hadîs No: 4864]
Muâz bin Cebel (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.mj şöyle buyur­duğunu rivayet ediyor:
İnsanların en şerlisi, insanlar arasındaki kötü âlimlerdir.[147]

2439. [4:159, Hadîs No: 4878]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
insanların en kötüsü, imkânı olduğu halde çoluk çocuğunun rızkı­nı kısandır.[148]

2440. [4:159, Hadis No: 4879]
Enes'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Kıyamet günü en kötü yerde olan insan dilinden veya şerrinden korkulan insandır.[149]

2441. [4:160, Hadîs No: 4881]
Ebâ Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet ediyor:
Kişide bulunabilen en kötü vasıf, hırsa sürükleyen cimrilik ve aşı­rı korkaklıktır.[150]

2442. [4:160, Hadîs No: 4883]
Ebû Hüreyre (r.a.) Resâlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet ediyor:
Mü'minin şerefi, geceleyin namaz kılması, izzeti de insanların elindekine karşı bir beklenti içerisinde olmamasıdır.[151]

2443. [4:161, Hadîs No: 4884] ;
Mugire bin Şube (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduğunu rivayet ediyor:
Kıyamet günü Sırat Köprüsü üzerinde mü'minlerin parolası "Rab-bim, kurtuluş ver, kurtuluş ver" olacaktır.[152]

2444. [4:161, Hadîs No: 4887]
Abdullah bin Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Kıyamet karanlığında mü'minlerin parolası, "Senden başka hiçbir ilâh yoktur" olacaktır.[153]

2445. [4:161, Hadis No: 4888]
Üsâme bin Zeyd (r.a.) rivayet ediyor:
Şaban ayı, Receple Ramazan ayı arasında bulunan insanların ço­ğunun değerini bilmediği bir aydır. Onda kulların amelleri Allah'a arz edilir. Ben amelimin ancak oruçlu iken Allah'a arz edilmesini is­terim[154].

yuksel dedi ki...

2446. [4:163, Hadis No: 4894]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Şefaatim, ümmetimden Ehl-i Beytimi sevenler içindir.[155]

Ehl-i Beyt, Resûl-ü Ekrem'in (a.s.m.) aile halkı ve neslinden gelenlerdir. Ehl-Beyt, Sünnet-i Seniyyenin kaynağı ve koruyucusudur. Ehl-i Beyt, İslâm âlerr içinde nuranî bir ağaç hükmüne geçmiş, iyilik ve güzellikte rehberlik ve mürşidlil eden Zeyne'l-Abidin, Cafer-i Sadık, Gavs-ı Azam gibi nice nurlu meyveleri ver mistir. Zamanla çoğalan Ehl-i Beyt, Islâmiyetin zayıfladığı dönemlerde ümmetiı başında bir öncü vazifesi göreceğini gaybı gören nazarıyla müşahade eden Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) Ehl-i Beyti etrafında ümmetimi toplamak için Ehl-i Beyti­ni tavsiye etmiştir. Gerçekten Ehl-i Beyt, Resûl-ü Ekremden (a.s.m.) bu yana bi­rer işaret taşı, birer pusula gibi ümmete yol göstermiş, ışık tutmuş, hak ve haki­katin en büyük müdafiileri olmuşlardır. Ehl-i îmanı arkasına alıp Islâmın hak ve hakkaniyetini kâinata îlân edecek olan Hz. Mehdî de Ehl-i Beyttendir.

2447. [4:163, Hadîs No: 4895]
Abdurrahman bin Avf (r.a.) rivayet ediyor:
Sahabîlerime dil uzatanların dışında herkese şefaat edebilirim.[156]

2448. [4:166, Hadîs No: 4904]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Ramazan ayının orucu, bir sonraki Ramazan ayına kadar geçen zaman içerisinde işlenen küçük günahları affettirir.[157]

2449. [4:166, Hadîs No: 4905]
Cerir bin Abdullah (r.a) rivayet ediyor:
Ramazan ayının orucu, yerle gök arasında asılı bekler. Fıtır sada­kası verilmedikçe Allah'a arz edilmez.[158]

yuksel dedi ki...

2450. [4:166, Hadîs No: 4906]
Karada şehid olanın kul hakkı ve emânet hariç bütün günahları affedilir. Benizde şehid olanın ise kul hakkı ve emânet de dahil bü­tün günahl arı, affedilir.[1]

Şehitlerin pekçok faziletleri vardır. Bunlardan birisi de Allah'a âit haklarının bağışlanmasıdır. Hadislerde karada şehid olanların kul haklarının bağışlanma­yacağı bildirilir. İzahını yaptığımız hadiste ise denizde şehid olan kimselerin kul haklarının da affedileceği bildirilmektedir. Bunun sebebi, kara şehidi her hangi bir âletle yaralanıp vefat ettiği halde, deniz şehidinin hem yaralanma, hem de denizde boğul ma, kendisin i kurtaramama gibi ikinci bir zahmete katlanmasıdır.
Gerçekten de deniz savaşma katılmak bilhassa Peygamberimizin (a.s.m.) devrinde çok zahmetliydi. Bunu Amr bin Âs'ın (r.a.) Hz. Ömer'e yazdığı şu mek­tuptan öğreniyoruz:
Suriye Valisi Muâviye (r.a.), fetih hareketlerinin denizde devam etmesi husu­sunda Halife Hz. Ömer'e ısrarda bulunmuştu. Hz. Ömer de, Mısır valisi Amr bin Âs'a (r.a.), "Bana deniz ve denizde seyreden gemiler hakkında bilgi ver" diye bir mektup yazmıştı. Hz. Amr, denizin tehlikelerinden bahseden şöyle bir mektup yazdı:
"Ben, denizde kalabalık insanların küçücük birşeye bindiklerini gördüm. Bun­ların altlarında su, üstlerinde gök yüzü vardır. Suların sakinleştiği esnada kalp­ler endişe ile titrer, dalgalandığı zaman da İnsanların aklını çeler. Böyle anlarda insanların Allah'a olan bağlılıkları biraz daha artar, fakat korkuları da artar. Dal­galı zamanlarda gemide olanların hali, bir sopa üzerinde bulunan kurtçuklara benzer. Eğer kıpırdarlarsa batar, kurtulurlarsa, korkudan ve dehşetten göleri görmez olur."
Bu mektubu alan Hz. Ömer, Muâviye'ye (r.a.) bir mektup yazarak kesinlike deniz seferine çıkmamasını emretti.
Deniz şehidinin kullara olan borcunun da bağışlanacağını ifade eden bu ha­disten, alacaklının hakkının zayi edildiği anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah mutlak adalet sahibidir ve hiçbir kuluna zulmetmez. Deniz şehidinin kul haklarıyla ilgili borcunu bağışlayınca, alacaklılara da kendi hazinesinden haklarını öder. Ya günahlarını affeder veya Cennetteki derecelerini yükseltir. Dünyada da, hak sahibinin rızkını bereketlendirmek, musibet vermemek suretiyle, şehitteki hakkını öder.

2451. [4:167, Hadîs No: 4908]
Ata el-Horasanî (r.a.) rivayet ediyor:
Sohbetlerinizde lezzetleri bulandıran ölümden de bahsedin.[2]

2452. [4:169, Hadîs No: 4916]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Hûd Sûresi ve kardeşleri olan Vakıa, Hakka, Tekvir, Meâric sûre­leri beni ihtiyarlattılar.[3]

2453. [4:170, Hadîs No: 4922]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Koyun ve keçi berekettir. Kuyu berekettir. Tandır berekettir. Ocak berekettir.[4]

yuksel dedi ki...

2450. [4:166, Hadîs No: 4906]
Karada şehid olanın kul hakkı ve emânet hariç bütün günahları affedilir. Benizde şehid olanın ise kul hakkı ve emânet de dahil bü­tün günahl arı, affedilir.[1]

Şehitlerin pekçok faziletleri vardır. Bunlardan birisi de Allah'a âit haklarının bağışlanmasıdır. Hadislerde karada şehid olanların kul haklarının bağışlanma­yacağı bildirilir. İzahını yaptığımız hadiste ise denizde şehid olan kimselerin kul haklarının da affedileceği bildirilmektedir. Bunun sebebi, kara şehidi her hangi bir âletle yaralanıp vefat ettiği halde, deniz şehidinin hem yaralanma, hem de denizde boğul ma, kendisin i kurtaramama gibi ikinci bir zahmete katlanmasıdır.
Gerçekten de deniz savaşma katılmak bilhassa Peygamberimizin (a.s.m.) devrinde çok zahmetliydi. Bunu Amr bin Âs'ın (r.a.) Hz. Ömer'e yazdığı şu mek­tuptan öğreniyoruz:
Suriye Valisi Muâviye (r.a.), fetih hareketlerinin denizde devam etmesi husu­sunda Halife Hz. Ömer'e ısrarda bulunmuştu. Hz. Ömer de, Mısır valisi Amr bin Âs'a (r.a.), "Bana deniz ve denizde seyreden gemiler hakkında bilgi ver" diye bir mektup yazmıştı. Hz. Amr, denizin tehlikelerinden bahseden şöyle bir mektup yazdı:
"Ben, denizde kalabalık insanların küçücük birşeye bindiklerini gördüm. Bun­ların altlarında su, üstlerinde gök yüzü vardır. Suların sakinleştiği esnada kalp­ler endişe ile titrer, dalgalandığı zaman da İnsanların aklını çeler. Böyle anlarda insanların Allah'a olan bağlılıkları biraz daha artar, fakat korkuları da artar. Dal­galı zamanlarda gemide olanların hali, bir sopa üzerinde bulunan kurtçuklara benzer. Eğer kıpırdarlarsa batar, kurtulurlarsa, korkudan ve dehşetten göleri görmez olur."
Bu mektubu alan Hz. Ömer, Muâviye'ye (r.a.) bir mektup yazarak kesinlike deniz seferine çıkmamasını emretti.
Deniz şehidinin kullara olan borcunun da bağışlanacağını ifade eden bu ha­disten, alacaklının hakkının zayi edildiği anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah mutlak adalet sahibidir ve hiçbir kuluna zulmetmez. Deniz şehidinin kul haklarıyla ilgili borcunu bağışlayınca, alacaklılara da kendi hazinesinden haklarını öder. Ya günahlarını affeder veya Cennetteki derecelerini yükseltir. Dünyada da, hak sahibinin rızkını bereketlendirmek, musibet vermemek suretiyle, şehitteki hakkını öder.

2451. [4:167, Hadîs No: 4908]
Ata el-Horasanî (r.a.) rivayet ediyor:
Sohbetlerinizde lezzetleri bulandıran ölümden de bahsedin.[2]

2452. [4:169, Hadîs No: 4916]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Hûd Sûresi ve kardeşleri olan Vakıa, Hakka, Tekvir, Meâric sûre­leri beni ihtiyarlattılar.[3]

2453. [4:170, Hadîs No: 4922]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Koyun ve keçi berekettir. Kuyu berekettir. Tandır berekettir. Ocak berekettir.[4]

yuksel dedi ki...

2454. [4:172, Hadîs No: 4930]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Kış mü'minin baharıdır: Gündüzleri kısa olduğu için oruç tutar. Geceleri de uzun olduğu için kalkar ibadet yapar.[5]

2455. [4:172, Hadîs No: 4931]
Ibni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Hasis ve cimri Cennete giremez.[6]

2456. [4:172, Hadîs No: 1932]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Gizli şirk kişinin, makam sahibi birisinin gözüne girmek için amel işlemesidir.[7]

2457. [4:172, Hadîs No: 4933]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:[8]

2458. [4:173, Hadîs No; 4934]
Ebû Bekir'den (r.a.) rivayetle:
içinizde şirk karıncanın yürüşünden daha gizlidir. Sana yaptığın­da senden şirkin küçüğünü de, büyüğünü de giderecek bir şeyin yolu­nu göstereyim mi? Şöyle dersin: "Allah'ım, Sana bilerek ortak koş­maktan yine Sana sığınırım. Bilmediğim şeyler için de Senden bağış­lanmamı dilerim." Bunu üç defa söylersin.[9]

2459. [4:174, Hadîs No: 4935]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimde şirk karanlık gecede tepeciğin üzerinde karıncanın ürümesinden daha gizlidir. En aşağı derecesi zulmün azıcık bir şeyi-ıe dahi sevgi göstermen veya adaletin azıcık bir şeyine de buğz et-aendir. Din, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmekten başka bir şey midir? Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Eğer Allah'ı seviyorsanız ba­na tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin.m[10]

2460. [4:175, Hadîs No: 4939]
Aişe'den (r.a.) rivayetle:
Şiir söz gibidir: Güzeli güzel söze, çirkini de çirkin söze benzer.[11]

2461. [4:176, Hadîs No: 4942]
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Şefaatçiler beştir: Kur'ân, akrabalarla iyi ilişkiler içinde bulun­mak, güvenilir olmak, Peygamberiniz ve onun Ehl-i Beyti.[12]

2462. [4:178, Hadîs No: 4952]
Cabir bin Atik'den (r.a.) rivayetle:
Allah yolunda öldürülmenin dışında yedi çeşit şehidlik vardır: Al­lah yolunda öldürülen şehiddir. Taundan Ölen şehiddir. Suda boğu­lan şehiddir. Zâtü'1-cenb hastalığından ölen şehiddir. Yıkık altında kalıp ölen şehiddir. Hamileyken veyahut da doğumda ölen kadın şe­hiddir.[13]

2463. [4:180, Hadîs No: 4955]
Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Şehidler dört derecedir: îmanı sağlam mü'min bir kişi düşmanla karşılaşır, Allah'a verdiği söze sadık kalarak öldürülünceye kadar çarpışır. îşte bu kimse Kıyamet günü insanların gözlerini dikip yuka­rı doğru kedisine baktıkları kimselerdir.
îmanı sağlam mü'min bir kişi düşmanla karşılaşır, korkusundan sanki derisine sivri dikenler vurulur gibidir. Nerden geldiği belli ol­mayan bir darbe kendisine isabet ederek öldürülür. Bu ikinci derece­dedir.
Salih ameli kötü işlerle karışık olarak işleyen mü'min bir kişi düş­manla karşılaşır, Allah'a verdiği söze sadak kalarak öldürülünceye kadar çarşıpır. Bu üçüncü derecededir.
Diğeri de aşırı derecede günah işleyerek nefsine zulmetmiş mü'min bir kişidir. Düşmanla karşılaşır, Allah'a verdiği sözde sadakat göste­rerek öldürülünceye kadar çarpışır. Bu da dördüncü derecededir.[14]

yuksel dedi ki...

2464. [4:180, Hadîs No: 4956]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Şehidler, [Kabir âleminde] Cennetin kapısında akan bir nehrin kı­yısında yeşil bir çadırın içindedirler. Rızıkları sabah akşam Cennet­ten kendilerine gelir.[15]

2465. [4:181, Hadîs No: 4957]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Şehidler, Allah katında ve gölgesinden başka|gölgenin bulunmadı­ğı Kıyamet Gününde Arş'in gölgesinde miskten bir tepe ve Yakut'tan minberler üzerinde otururlar. Rabb onlar ader: "Size verdiğim sözde durmadım mı? Size olan va'dimi yerine getirmedim mi?" Onlar, "Rab-bimize yemin olsun ki verdiğin sözde durdun, bize olan va'dini yerine getirdin" derler.[16]

2466. [4:181, Hadîs No: 4958]
Nuaym bin Hebbar'dan (r.a.) rivayetle:
Allah yolunda ilk safla ve yüzünü çevirmeden öldürülünceye ka­dar savaşıp şehid olanlar Cennetin enyüksek köşklerinde buluşacak­lardır. Rabbin onlara rahmetiyle gülecektir. Yüce Allah mü'min kulu­na gülerse artık onun için hesap yoktur.[17]

2467. [4:183, Hadîs No: 4963]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Şehid hemen kanının ilk fışkıran damlasıyla birlikte affedilir, iki huriyle evlendirilir. Akrabalarından yetmiş kişi hakkında da şefaati kabul edilir. Kişi Allah yolunda düşmana karşı savaşırken ölürse, kendisine Kıyamete kadar yaptığı işten dolayı mükâfatı yazılmaya devam edilir. Sabah akşam rızkı kendisine getirilir. Yetmiş huriyle evlendirilir. Ve kendisine şöyle denilir: "Dur! Hesap bitinceye kadar şefaata devam et!"[18]

2468. [4:184, Hadîs No: 4966]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Şeytan elbiselerinizi kullanırlar. Öyleyse biriniz elbisesini çıkardı­ğında bir daha giyinceye kadar onu katlasın. Çünkü şeytan katlan­mış bir elbiseye giremez.[19]

Bu hadis-i şerif Müsiümanı derli topluluğa, düzenli, tertipli olmaya sevk et­mektedir. Derbederlik, dağınıklık Müslümana yakışmaz. Bu konuda dahi düzen­lilik Müslümana belli, güzel bir alışkanlığı empoze etmek, yerleştirmeye yönelik­tir. Herşeyden önce dağınık bir görünüm dağınık bir İç dünyasını aksettirir. Düzenlilik ise titizliğin ifadesidir. Şeytanın katlanmamış, bir köşeye fırlatılmış ve­ya rastgele atılmış, konulmuş elbiseyi giymesi, katlanmış elbiseyi giyememesi kararlı ve düzenli halden korktuğunun ifadesidir. Çünkü şeytan nerde bir aksak­lık varsa oradadır.

yuksel dedi ki...

2469. [4:184, Hadîs No: 4967]
Abdullah bin Amr'dan rivayetle:
Ağarmış saç mü'minin nurudur. Bir kişi îslâm yolunda saçını ağartırsa, ağaran her kıl karşılığında bir sevap kazanır ve bir derece yükseltilir.[20]

2470. [4:185, Hadîs No: 4969]
Ebû Rafî. (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukları­nı rivayet ediyor:
Halkı içerisinde ihtiyar, ümmeti içerisindeki peygamber gibidir.[21]

Ağacın meyveli dönemi gibi insan ömrünün olgunluğa ulaştığı dönem de ihti­yarlıktır. İhtiyarlık bir kısım hastalık ve sıkıntılar, güçsüzlük, zayıflık yanında engin tecrübe ve bilgi birikimlerini de getirir. Hayatı açılarıyla, sevinçleriyle birlik­te yaşamış, gün görmüş, insanlığı nokta nokta yaşamış kimselerdir yaşlılar. He­le ömürlerini hak yolunda harcamış, saçını bu yolda ağart mı şlarsa, onlardan alacağımıza öğreneceğimiz çok şeyler vardır ve onlar herkesten çok sevgiye, hürmete lâyık kimselerdir. Cenab-ı Hak bir kudsî hadisinde, Kendi yolunda saçı­nı ağartmış kimseye azap vermekten haya edeceğini bildirmektedir.
Böylesi ihtiyarlar, hürmetin, itibarın, kadir kıymetin ne olduğunun bilindiği toplumlarda halkın arasında peygamberlerin gördükleri saygı gibi saygı görür­ler. İlgi toplar, yol gösterir, rehberlik ederler. Onların tecrübelerinden faydalan­mak, ona göre hayata yön vermekte birçok faydalar vardır.

2471. [4:186, Hadîs No: 4971]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Yaşlının bedeni kuvvetten düşer. Fakat gönlü şu iki şeye karşı gençtir: Uzun yaşama arzusu ve mal sevgisi.[22]

2472. [4:188, Hadîs No: 4977]
Berâ bin Âzib (r.a.) rivayet ediyor:
Borçlu borcu sebebiyle kabrinde hapistedir. Yalnızlıktan Allah'a yakınır.[23]

2473. [4:188, Hadîs No: 4978]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Borçlu kabrinde zincire vurulmuştur. Ancak borcunun ödenmesiy­le kurtulur.[24]

2474. [4:188, Hadîs No: 4980]
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Bir şeyin sahibi, onu taşımaya herkesten daha fazla lâyıktır. An­cak zayıf olup taşıyamıyorsa, Müslüman kardeşi kendisine yardım eder.[25]

yuksel dedi ki...

475. [4:189, Hadîs No: 4982]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
îlim sahibi için denizdeki balığa varıncaya kadar herşey istiğfar eder.[26]

2476. [4:189, Hadîs No: 4983]
Berâ bin Âzib (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet ediyor:
Surun sahibi israfil yaratıldığından beri ağzım surun üzerine koy­muş, "Ne zaman üfürme emri verilecek de üfüreceğim" diye bekliyor.[27]

2477. [4:189, Hadîs No: 4984]
Ebû Ümame'den (r.a.) rivayetle:
Sağ taraftaki melek sol taraftaki meleğin âmiridir. Kul bir iyilik yaptığında onu on kat olarak yazar. Bir kötülük yapıp sol taraftaki melek onu yazmak istediğinde ise sağ taraftaki melek "Dur!" der. O da altı saat bekler. Şayet kul bu günahından dolayı Allah'tan bağış­lanmasını dilerse hiçbir şey yazmaz. Eğer bağışlanmasını dilemezse tek bir günah yazar.[28]

2478. [4:193, Hadîs No: 4994]
Selman bin Amir (r.a.) rivayet ediyor:
Akrabanın akrabaya vereceği sadaka, hem sadaka ve hem desıla-i rahim sevabını kazandırır.[29]

2479. [4:193, Hadîs No: 4995]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Gizlice verilen sadaka Rabbin gazabım dindirir.[30]

2480. [4:193, Hadîs No: 4996]
Amr bin Avf(r.a.) rivayet ediyor:
Müslüman kişinin verdiği sadaka Ömrünü uzatır, kötü ölümü ön­ler ve Allah onunla övünme ve kibir duygusunu giderir.[31]

2481. [4:194, Hadîs No: 4997]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Bulûğa ermeden önce ölen çocuklar, Cennette çok canlı ve hare­ketli balıklar gibidir. Birisi babasını karşılar, elbisesinden tutar, Al­lah, babasını da kendisiyle birlikte Cennete koyuncaya kadar bırak­maz.[32]

2482. [4:195, Hadîs No: 4999]
tbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Önceki semavî kitaplarda şöyle belirtilmiştir: "O Allah'a hakkıyla güvenen Ahmed'dir. Ne kaba ve ne de katı kalblidir. İyiliğe iyilikle karşılık verir. Kötülüğe ise mukabele-i bilmisilde bulunmaz. Doğum yeri Mekke'dir. Hicret yeri ise Tayyibe denen Medine'dir. Ümmeti çok çok hamdeden kimselerden meydana gelir. Etekleri baldırlarının yansına kadar iner. El, ayak ve yüzlerini abdestle parlatırlar. Kitap­larım ezberleyerek göğüslerinde saklarlar. Savaş için saf tuttukları gibi namaz için de saf tutarlar. Bana yaklaşmaya vesile kıldıkları kurbanlar

yuksel dedi ki...

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) en son ve en büyük peygamberdir. Cenâb-i Allah katında hususî yeri olan bir elçidir. "Sen olmasaydın kâinatı yaratmaz­dım" hitabına mazhar olmuştur. Hz. Âdem (a.s.) gibi büyük bir peygamber Al­lah'tan af diierken onun adını zikretmiş, affa mazhar olmuştur. Doğduğu zaman ağzından "Ümmetim! Ümmetim," kelimeleri çıkan o yüce Resul, dünyada üm­meti için çırpındığı gibi herkesin kendi derdine düştüğü mahşerde de yine üm­meti için çırpı nacaktır. Hayatı boyunca gece gündüz demeden, bıkmadan usanmadan, bin bir türlü sıkıntılara maruz kalarak insanlığın saadeti için didin-miştir.
Peygamberlik nuranî ağacının kökleri mahiyetinde olan peygamberler, Al­lah'tan getirdikleri İlâhî kitaplarda Peygamberimizden söz etmiş, onu müjdele­mişlerdir.
Ümmeti de seçkin bir ümmet olan yüce Resulün diğer peygalberler ve İlâhî kitaplar tarafından müjdelenmiş olması tabiîdir. Aslında insanlık böyle bir pey­gamberi yüzyıllardır beklemiş, içerisine düştüğü bataklıktan kurtulmayı arzula-mıştır. Bugün insanlık onun 1400 sene önce getirmiş olduğu İlâhî mesaja onda­ki hakikatlere her zamankinden daha çok muhtaçtır. Birçok Avrupalı düşünürün itiraf ettiği gibi, insanlık, içine düştüğü bunalımdan, ancak onun getirdiği bu ha­kikatlerle kurtulabilecektir.

2483. [4:195, Hadîs No: 5001]
Aişe'den (r.a) rivayetle:
Akrabalarla iyi ilişkiler, güzel ahlâk ve hoş komşuluk, memleket­leri mamur ve ömürleri uzun eder.[34]

2484. [4:196, Hadîs No: 5003]
Amr bin Sehl (r.a.) rivayet ediyor:
Akrabalarla iyi münasebetler içinde bulunma malı çoğaltır, akra­balar arasında sevgiye vesile olur ve ömrü uzatır.[35]

2485. [4:196, Hadîs No: 5004]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Senden irtibatını koparana iyi ilişkilerini sürdür. Sana kötülük yapana iyilik yap. Ve aleyhinde de olsa hakkı söyle.[36]

2486. [4:197, Hadîs No: 5007]
îbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:
Hayata veda eden bir kimsenin namazı gibi ve Allah'ı görüyor­muşçasına namaz kıl. Çünkü sen Onu görmesen de O seni görüyor.
insanların elindekinden ümidini kes ki, zengin olarak yaşasın. Özür dilenecek şeyden sakın.[37]

yuksel dedi ki...

2487. [4:203, Hadîs No: 5030]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
"Lâ ilahe illallah" diyen kimsenin cenaze namazını kılın. "Lâ ilahe illallah" diyen kimsenin arkasında namaz kılın.[38]

2488. [4:203, Hadîs No: 5031]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Bana salavat getirin. Çünkü bana getirdiğiniz salavatlar sizin için berekettir.[39]

2489. [4:204, Hadîs No: 5032]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Bana salavat getiriniz ki Allah'da size merhamet etsin.[40]

2490. [4:204, Hadîs No: 5033]
Zeyd bin Harice (r.a.) rivayet ediyor:
Bana salavat getirin. Dua için son derece gayret gösterin. Ve şöyle deyin: "Allah'ım! İbrahim'e ve İbrahim'in âline bereketini indirdiğin gibi Muhammed'e ve Muhammed'in âline rahmet eyle! Muhammed'e ve Muhammed'in âline bereketini indir. Şüphesiz Sen kullarının hamdlerine bol sevapla karşılık veren, dilleriyle övülen Hamid ve sonsuz şeref ve büyüklük sahibi Mecidsin."[41]

2491. [4:204, Hadîs No: 5034]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah'ın nebî ve resullerine salavat getirin. Çünkü Allah beni pey­gamber olarak gönderdiği gibi onları da göndermiştir.[42]

2492. [4:205, Hadîs No: 5038]
Müslim el-Kureşî (r.a.) rivayet ediyor:
Ramazan'ı ve onu takip eden Şevval ayını ve Çarşambayla Per­şembeyi oruçlu geçir. Böyle yaparsan bütün sene oruç tutmuş gibi olursun. [43]

2493. [4:206, Hadîs No: 5039]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır:
Oruçlunun susması teşbih, uykusu ibadet, duası makbul ve ameli­nin mükâfatı da kat kattır.[44]

2494. [4:208, Hadîs No: 5043]
Ebû Ümame (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimden iki sınıf vardır ki onlara şefaatim ulaşmaz. Zalim ve katı yürekli idareci. Dinde aşırılığa kaçan ve zorlama tevillerle din­den çıkan kimse.[45]

2495. [4:209, Hadîs No: 5046]
Enes'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Ümmetimden iki sınıf vardır ki, Kevser havuzunun başına vara­mazlar, Cennete de giremezler. Bunlar Kaderiyye ve Mürcie'dir.[46]

yuksel dedi ki...

Ebu Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Horozun sesi ve kanadım çırpması onun rükûu ve secdesidir.[47]

2497. [4:211, Hadîs No: 5052]
Ebû Katade'den (r.a.) rivayetle:
Ramazanın yanında her ay üç gün oruç tutmak diğer Ramazan'a kadar olan yıl boyunca gündüzü oruçlu geçirip akşam iftar etmek ka­dar sevaplıdır.[48]

2498. [4:211, Hadîs No: 5054]
Ali (r.a.) rivayet ediyor: Sabır ayı Ramazanla birlikte her aydan üç gün oruç tutmak; kal­bin kin, haset, nifak gibi her türlü kirini giderir.[49]

2499. [4:211, Hadîs No: 5055]
Ebû Katade'den (r.a.) rivayetle:
Arefe günü oruç tutmak biri geçmişte, biri gelecekte olmak üzere iki senenin; Aşura günü oruç tutmak ise geçmiş bir senenin günahla­rını affettirir.[50]

Arefe günü, Kurban Bayramının bir gün öncesidir. Hacıların ihramları içeri­sinde Arafat'ta el açıp Rablerİne duâ ettikleri gündür. Böyle bir günü oruçlu ge­çirmek büyük bir sevap kazanmaya vesîledir. Hadiste, biri geçmişte, biri de ge­lecekte olmak üzere iki senenin günahlarının affedileceği bildirilerek, bu sevaba dikkat çekilmektedir. Affedileceği bildirilen günahlar küçük günahlardır.
Ramazan Bayramının bir gün öncesi ise, Arefe değildir. Halk arasında Ra-.nazan Bayramı öncesine Arefe denilmesi yanlış bir kullanımdır. Zaten bu ha­diste kastedilenin Kurban Bayramı öncesi olduğu açıktır. Çünkü, Ramazan Bayramı öncesinde oruçlu olmak zaten farzdır.
Hadiste dikkat çekilen bir diğer husus da, Aşure Günü orucudur. Aşure Gü­nü, Hicrî senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Aşure gününün de diğer günler içerisinde ayrı bir yeri vardır. Aşure Gününe fazilet kazandıran pekçok hâdise bulunmaktadır. Meselâ Hz. Musa ve Isrâiloğulları bu günde Firavun'un zulmün­den kurtulmuşlar, Hz. Nuh'un gemisi Cûdi Dağına bu gün demirlemiştir. Hz. Yu­nus balığın karnından bugün kurtulmuş, Hz. Âdem'in tevbesi Aşure günü kabul edilmiştir. Daha pekçok güzel hâdise bu gün gerçekleşmiştir.
Bunun içindir ki, Muharrem ayı ve Aşure günü, Yahudilerce ve Hıristiyanlar­ca da mukaddes sayılmıştır. Nitekim Peygamberimiz Medine'ye hicret buyurdu­ğunda, Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrenmişti. "Bu ne orucudur?" diye sordu. Yahudiler, "Bu gün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı ve Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bu gün oruç tutmuştur" dedi­ler. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.m.), "Biz Musa'nın Sünnetini yaşatmaya siz­den daha yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve Aşure Gününde oruç tutmaya baş­ladı ve Ashabına da tutmalarını emretti.[51] O tarihte henüz Ramazan orucu farz kılınmamıştı. Peygamberimiz ve Sahabîler vacip olarak o gün oruç tutmaya başladılar. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra ise Peygamberimiz, "İsteyen tutar, isteyen terk edebilir" buyurarak herkesi serbest bıraktı.[52]

yuksel dedi ki...

Aşure günü tutulan orucun faziletiyle ilgili pekçok hadis vardır. İzahını yaptı­ğımız hadis de bunlardan birisidir Peygamberimiz bu hadislerinde Aşure Günü oruç tutmanın bir senelik geçmiş günahları affedebileceğini bildirmektedir.
Ancak Yahudilere benzememek için, Aşure gününden bir gün öncesini veya sonrasını da oruçlu geçirmek tavsiye edilmiştir. Ibni Abbas bununla ilgili olarak şöyle bir hadis rivayet eder:
"Aşure günü oruç tutun, fakat Yahudilere muhalefet edin. Ondan bir gün ön­ce veya sonrayı da oruçlu geçirin."[53]

2500. [4:212, Hadîs No: 5059]
Ebû Müleyke (r.a*) rivayet ediyor:
Oruç tutun. Şüphesiz oruç Cehennem ateşine ve: dünyanın kötü­lük ve musibetlerine karşı kalkandır.[54]

2501. [4:212, Hadîs No: 5060]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Oruç tutun ki sıhhat bulaşınız.[55]

2502. [4:213, Hadîs No: 5062]
Katade bin Milhan rivayet ediyor:
Ayın on üç, on dört ve on beşinci günleri olan eyyamü'l-bîdda oruç tutun. Bunlar zamanın hazineleridir.[56]

2503. [4:216, Hadîs No: 5071]
Osman bin Ebî Şevde rivayet ediyor:
Evine girince ve evinden çıkarken ikişer rekat namaz kılmak ha­yırlı insanların namazıdır.[57]

2504. [4:216, Hadîs No: 5074]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Cemaatle kılman namaz tek başına kılman namazdan yirmiyedi derece daha faziletlidir.[58]

2505. [4:217, Hadîs No: 5077]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kişinin cemaatle kıldığı namazı evinde ve işyerinde tek başına kıl­dığı namazından yirmi beş derece daha üstündür. Bunun sebebi şu­dur: Biriniz güzelce abdest alıp sonra yalnızca namaz gayesiyle cami­ye gelirse her adım atışında Allah mutlaka onu bir derece yükseltir ve bir günahını düşürür. Bu durum camiye girinceye kadar devam eder. Camiiye girince namaz için orada bulunduğu sürece namazda sayılır. Namaz kıldığı yerde durduğu ve kimseye sıkıntı vermediği veya abdesti bozulmadığı sürece de melekler kendisine dua ederek şöyle derler: "Allah'ım, günahlarım bağışla! Allahım ona merhamet et! Allah'ım Tövbesini kabul et."[59]

yuksel dedi ki...

2506. [4:219, Hadîs No: 5079]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kişinin evde kıldığı namazı bir namaza, mahalle mescidinde kıldı­ğı namazı yirmi beş namaza, Cuma namazlarının kılındığı camideki namazı beş yüz namaza, Mescid-i Aksalda kıldığı namazı beş bin na­maza, benim şu mescidimde kıldığı namazı elli bin namaza, Mescid-i Haramda kıldığı namazı ise yüz bin namaza bedeldir.[60]

2507. [4:220; Hadîs No: 5082]
Süheyb (r.a.) rivayet ediyor:
Kişinin insanların görmediği yerde kıldığı nafile namazı, insanla­rın gözü önünde kıldığı namazının yirmibeş katma denktir.[61]

2508. [4:225, Hadîs No: 5100]
Âişe'den (r.a) rivayetle:
Misvak kullanılarak kılman bir namaz misvak kullanılmaksızın kılman yetmiş namazdan daha faziletlidir.[62]

2509. [4:225, Hadîs No: 5101]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Nafile olsun, farz olsun sarıkla kılman bir namaz, sarıksız kılman 25 namazın derecesine denktir. Sarıklı kılınan bir Cuma namazı, ise sarıksız kılınan yetmiş Cuma namazına denktir.[63]

2510. [4:227, Hadîs No: 5108]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Benim şu mescidimde kılman bir namaz Mescid-i Haram hariç onun dışındaki bir mescidde kılman bin namaz gibidir. Medine'de tu­tulan bir Ramazan ayının orucu onun dışındaki bir yerde tutulan bin Ramazan ayının orucu gibidir. Medine'de kılman bir Cuma namazı onun dışındaki bir yerde kılman bin Cuma namazı gibidir.[64]

2511. [4:230, Hadîs No: 5119]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor:
Arefe günü oruç tutmak bin gün oruç tutmak gibidir[65].

2512. [4:231, Hadîs No: 5121]
Ebu'd-Derda'dan (r.a) rivayetle:
Kişinin Allah yolunda cihad ederken oruç tutması onu yetmiş yıl­da alınabilecek bir mesafe kadar Cehennemden uzaklaştırır.[66]

2513. [4:231, Hadîs No: 5124]
ibniAbbas (r.a) rivayet ediyor:
Ramazan'dan sonra oruç tutan kişi savaşta geri çekilip yeniden hücum eden kimseye benzer.[67]

Ramazan ayı, hadisin tabiriyle, şeytanların bağlandığı, iyiliklerin kötülüklere galip geldiği, mü'mînin en büyük düşmanı olan şeytanın mağlup edildiği bir sa­vaş meydanıdır. Mü'minler, genellikle bu savaşta galip gelirler.
Ramazan'dan sonra ise, şeytan yine şiddetli hücuma geçer. İşte Peygambe­rimiz bu hadislerinde, Ramazan'dan sonra oruç tutan kimsenin taktik gereği sa­vaşta geri çekilip tekrar hücuma geçen kimseye benzediğini bildirmektedir. Bilin­diği gibi, yerine göre savaşta taktik olarak geri çekilen kimse, hem düşmanı yanıltmış, hem de dinlenmiş olarak saldırıya geçeceğinden başarı kazanma ih­timali kuvvetlidir. Oruç da, şeytana karşı en tesirli bir silahtır. Ramazan'dan son­ra bu silahla şeytana saldıran bir kimse, onun hîle ve vesveseleri karşısında mağlup olmaz.

yuksel dedi ki...

2514. [4:231, Hadîs No: 5125]
Enes'den (r.a) rivayetle:
Oruçlu, yatağı üzerinde uykuda bile olsa ibâdet halindedir.[68]

2515. [4:231, Hadîs No: 5126]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Oruçlu bir Müslümanı çekiştinnedikçe veya ona sıkıntı vermedik­çe ibadet halindedir.[69]

2516. [4:232, Hadîs No: 5128]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Gerçek sabredici, musibetin ilk çarpılışı ânında sabreden kişidir.[70]

2517. [4:232, Hadîs No: 5129]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Günün ilk saatlerinde uyumak rızkı engeller.[71]

2518. [4:232, Hadîs No: 5130]
Ibni Mes'ud'dan (r.a.) rivayetle:
Sabır imanın yarısı, Allah'ın her türlü hükmüne gönülden teslimi­yet de îmanın tamamıdır.[72]

2519. [4:233, Hadîs No: 5131]
Ebû Musa el-Eşâri (r.a.) rivayet ediyor:
Sabır rızadır.[73]

Bunda iki ihtimal söz konusudur. Sabır Allah'ın rızası gibi yüksek bir maka­ma ulaştırmaya vesile olur. Gerçek sabır Allah'ın takdirine rıza göstermek, On­dan gelen herşeyi gönül hoşluğu ve memnuniyetle karşılamaktır.
Sabır üç makamdan ibarettir: Birincisi yakınmayı terk etmektir. Bu, tövbekar­ların sabrıdır. İkincisi kazayı gönül hoşluğuyla karşılamaktır. Bu dünyaya önem vermeyen salih insanların makamıdır. Üçüncüsü Allah'tan gelen herşeyi sev­mek, muhabbetle karşılamaktır. Bu da sıddıkların makamıdır.

2520. [4:233, Hadîs No: 5132]
Hakim bin Umeyr (r.a.) rivayet ediyor:
Sabır ve musibetin mükâfatını Allah'tan bekleme, köleleri âzad et­mekten daha faziletlidir. Allah bu özellikleri taşıyan kimseleri sorgu­suz sualsiz Cennete koyar.[74]

2521. [4:234, Hadîs No: 5136]
Enes'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
îmanda sabrın yeri, vücutta başın yeri gibidir.[75]

yuksel dedi ki...

2522. [4:2347 Hadîs No: 5137]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Sabır üç çeşittir: Musibete karşı sabır, Allah'a itaatta sabır, ha­ramlardan uzak durmada sabır. Kim ki Allah def edinceye kadar gü­zel bir teselliyle musibete karşı sabred[76]ers,e Allah onun için üç yüz derece yazar, iki derecenin arası gökle yer arası kadardır. Kim de Allah'a itaatta sabrederse Allah onun için altı yüz derece yazar. İki derecenin arası yerin sathından yedi kat yerin dibine kadardır. Kim de günahlardan uzak durmada sabır gösterirse, Allah onun için do­kuz yüz derece yazar. İki derecenin arası iki defa yerlerin en alt kıs­mından arş'ın son noktasına kadardır.

2523. [4:236, Hadîs No: 5141]
FadVdan (r.a.) rivayetle:
Benden sonra doğruluk, Ömer nerdeyse ordadır.[77]

2524. [4:236, Hadîs No: 5142]
Rafı' bin Hadic (r.a.) rivayet ediyor:
Sadaka yetmiş çeşit kötülüğü önler.[78]

2525. [4:237, Hadîs No: 5146]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Usûlüne uygun olarak sadaka vermek, akıl ve dinîn güzel karşıla­dığı işleri yapmak, anne-babaya iyilik etmek ve akrabalarla iyi ilişki­ler içerisinde bulunmak bedbahtlığı saadete çevirir, ömrü uzatır ve kötü ölümlerden korur.[79]

2526. [4:237, Hadîs No: 5147]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Güne başlarken sadaka vermek felaketleri giderir.[80]

2527. [4:238, Hadîs No: 5150]
Pehlivanlar pehlivanı şiddetle öfkelendiğinde, yüzü kıpkırmızı ke­sildiğinde ve tüyleri diken diken olduğunda öfkesini yenendir.[81]

2528. [4:240, Hadîs No: 5157]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Susmak hikmettir. Fakat bunu yapanlar azdır.[82]

2529. [4:241, Hadîs No: 5159]
Mıhrez bin Züheyr (r.a.) rivayet ediyor: Susmak âlimin süsü, cahilin Örtüşüdür.[83]

2530. [4:241, Hadîs No: 5160]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Susmak ahlâkın efendisidir. Ölçüsüz şaka yapan hafife alınır.[84]

2531. [4:242, Hadîs No: 5166]
Osman bin EbVl-As (r.a.) rivayet ediyor:
Oruç bir kalkandır. Kul onunla kendisini Cehennem ateşinden ko­rur.[85]

yuksel dedi ki...

2532. [4:243, Hadîs No: 5167]
Âmir bin Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Kışın oruç tutmak, meşakkatsiz elde edilen bir ganimettir.[86]

2533. [4:243, Hadîs No: 5168]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Oruç iç organları inceltir. Eti eritir ve Cehennem ateşinin harare­tinden uzaklaştırır. Şüphesiz Allah'ın hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hatır ve hayaline gelmeyen ni­metleri ihtiva eden bir sofrası vardır. Bu sofraya, ancak oruçlular otururlar.[87]

2534. [4:243, Hadîs No: 5170]
Ebû Hüreyre*den (r.a.) rivayetle:
Beş vakit namaz, iki Cuma namazı ve iki Ramazan ayı büyük gü­nahlardan sakmıldığı sürece aralarındaki küçük günahları affettirir­ler.[88]

2535. [4:246, Hadîs No: 5180]
Enes (r.a.) rivayet ediyor: Namaz mü'minin nurudur.[89]

2536. [4:247, Hadîs No: 5182]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Namaz her takva sahibi için Allah'a yaklaşma vesilesidir.[90]

2537. [4:248, Hadîs No: 5184]
Bera (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Haramdan sakınmada titizlik gösteren kimsenin arkasında na­maz kılmak makbuldür. Böyle bir kimseye hediye vermek makbul­dür. Onunla beraber oturmak ibadettir. Onunla fikir alışverişinde bulunmak sadakadır.[91]

2538. [4:248, Hadîs No: 5187]
Ali'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Namaz îmanın direğidir. Cihad amelin zirvesidir. Zekât ise, bu ikisinin arasında yer alır.[92]

2539. [4:249, Hadîs No: 5188]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Namaz îmanın ölçeğidir. Kim o ölçeği tam doldurursa mükâfatını da tam alır.[93]

2540. [4:249, Hadîs No: 5189]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Namaz şeytanın yüzünü karartır. Zekât ve sadaka onun belini kı­rar. Allah için karşılıklı sevgi ve güzel işler yapmak suretiyle kendini Allah'a ve insanlara sevdirme onun soyunu keser. Bunları yaptığı­nızda o sizden Güneşin doğduğu yer ile battığı yer arasındaki mesafe kadar uzaklaşır.[94]

yuksel dedi ki...

2541. [4:249, Hadîs No: 5191]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Namaz Sırat Köprüsü üzerinde nurdur. Kim ki Cuma günü bana seksen defa salavat getirirse seksen yıllık küçük günahları affedilir.[95]

2542. [4:250, Hadîs No: 5196]
Ebû Ubeyde'den (r.a.) rivayetle:
Oruç, kişi onu günahlarla delmedikçe, bir kalkandır.[96]

2543. [4:250, Hadîs No: 5199]
Aişe (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını ri­vayet ediyor:
Oruç, Cehennem ateşine karşı bir kalkandır. Oruç tutan kişi, o gün kimseye karşı bir sataşmada bulunmasın. Herhangi bir kimse kendisine sataşırsa ona dil uzatıp sövmesin ve "Ben oruçluyum" de­sin. Muhammed'in canı kudreti elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha gü­zeldir.[97]

2544. [4:251, Hadîs No: 5201]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Oruç sabrın yarısıdır. Herşeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.[98]

2545. [4:251, Hadîs No: 5202]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Oruçta riya yoktur. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "O benim içindir. Onun mükâfatını da Ben veririm. Oruç tutan yemesini ve içmesini Benim için terk etmiştir."[99]

2546. [4:251, Hadîs No: 5203]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Kıyamet günü oruç ve Kur'ân, kula şefaat edecekler. Oruç şöyle diyecek: "Ey Rabbim! Ben onu gündüzleyin yemesinden ve nefsanî is­teklerinden alıkoydum. Hakkında şefaatimi kabul eyle!" Kur'ân da şöyle diyecek: "Ey Rabbim! Ben onu geceleyin uykusundan alıkoy­dum. Hakkında şefaatimi kabul eyle!" İkisinin de şefaati kabul edi­lir.[100]

2547. [4:252, Hadîs No: 5204]
İbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
israil oğullarından birisine bir misafir geldi. Kapısında doğurması yakın dişi bir köpek vardı. Köpek kendi kendine şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki, ben sahibimin misafirine havlamayacağım." Bunun üzerine karnındaki yavrular havlamaya başladılar. "Bu da ne?" diye soruldu. Allah o kavimden bir peygambere şöyle vahyetti: "Bu sizden sonra gelecek olan ve cahilleri, aklı başında olanlarını bastıracağı bir ümmetin misâlidir. "[101]

yuksel dedi ki...

2548. [4:253, Hadîs No: 5211]
Nüvas bin Sem'an'dan (r.a.) rivayetle:
Yüce Allah, dosdoğru bir köprü misâlini veriyor: Köprünün iki ta­rafında kapıları açık iki sur bulunur. Kapılarda sarkıtılmış perdeler vardır. Köprünün girişinde bir dellal şöyle sesleniyor: "Ey insanlar! Hepiniz sağa sola sapmaksızm köprüye girin! Köprünün üst tarafin-da da bir dellal aynı şekilde sesleniyor, insanlar o köprüden geçer­ken içlerinden biri o kapılardan birini açmak istediğinde dellal,
zıklar olsun sana! O kapıyı açma. Çünkü açarsan ordan düşersin di­ye uyarıyor.
işte o köprü tslâmdır. Etrafındaki iki sur Allah'ın çizdiği sınırlar­dır. Açık kapılar ise, Allah'ın haram kıldığı şeylerdir. Köprünün ba­şındaki dellal ise, Allah'ın kitabıdır. Üst taraftaki dellal ise, Allah'ın her Müslümanın kalbine koyduğu öğütçüdür.[102]

2549. [4:255, Hadîs No: 5214]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet günü Cehennemde kâfirin dişi Uhud Dağı, derisinin ka­lınlığı 70 arşın, pazusu Beyda Dağı, diz kapağı Verkan Dağı, Cehen­nemde oturduğu yer ise benim şu andaki yerimle Ribze arası kadar­dır.[103]

2550. [4:256, Hadîs No: 5220]
Osman bin Ebi'l-As'dan (r.a.) rivayetle:
EJini bedeninin ağrıyan yerinin üzerine koy ve üç defa "Bismillah" de, yedi defa da şu duayı oku: "Eûzü billahi ve kudretini min şerri mâ ecidü ve ühaziru = Hissettiğim acıdan ve korktuğum şeyden Al­lah'a ve kudretine sığınıyorum."[104]

2551. [4:256, Hadîs No: 5221]
Osman bin Ebi'l-As (r.a.) rivayet ediyor:
Sağ elini rahatsızlık duyduğun yerin üzerine koy. Yedi defa elini sürerek her defasında şu duayı oku: "Eûzü biizzetillâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidü = Hissettiğim şu ağrının şerrinden Allah'ın izzet ve kudretine sığınıyorum."[105]

2552. [4:257, Hadîs No: 5224]
Esma binti Ebî Bekir'den (r.a.) rivayetle:
Elini ağrıyan yerin üzerine koy. Sonra da üç defa şu duayı oku: "Bismillâhi Allâhümme ezhib annî şerre mâ ecidü bidaVeti Nebiyyi-ke't-Tayyibi'1-Mübareki'l-Mekîni mdeke bismillah = Allah'ın adıyla. Allah'ım, pak, mübarek ve Senin katında büyük bir yeri olan Pey­gamberinin daveti hürmetine hissettiğim ağrının şerrini benden gi­der. Allah'ın adıyla..."[106]

2553. [4:257, Hadîs No: 5225]
Meymune binti Ebî Useyb (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Sağ elini kalbinin üzerine koy ve şöyle de: "Bismillâhi dâvinî bide-vâik. Ve'şfinî bişifâik. Veeğninî bifazlike ammen sivak. Ve ahdir annî ezâk=Allah'm adıyla. Allah'ım! Devanla beni tedavi et! Şifanla bana şifa ver. Fazlanla beni Senden başka hiç kimseye muhtaç olmayacak derecede zengin kıl. Ve verdiğin sıkıntıyı benden gider."[107]

yuksel dedi ki...

2554. [4:257, Hadîs No: 5226]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Allah, şu dört şeyi kullarının boynuna bir borç olarak yüklemiştir: namaz, zekât, Ramazan orucu ve cünupluktan yıkanma. Bunlar, Al­lah'ın haklarında, "Sırların ortaya çıktığı gün" diye buyurduğu sır­lardır.[108]
,
2555. [4:258, Hadîs No: 5231]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu ri­vayet ediyor:
Camide gülmek, kabirde karanlığa maruz kalmaya sebeptir.[109]

2556. [4:259, -Hadîs No: 5232]
Hasan-ı Basrî'den (r.a.) rivayetle:
iki çeşit gülme vardır: Bir gülme vardır ki Allah sever. Bir gülme de vardır k,i Allah ona gazap eder. Allah'ın sevdiği gülme şudur: Kişi görmeyi arzuladığı bir din kardeşiyle ansızın karşılaşır ve sevincin­den güler. Allah'ın gazap ettiği gülme ise kişi incitici, kaba ve boş bir sözü hem gülmek, hem de başkalarını güldürmek için söyler. Bu yüz­den yetmiş sene Cehennem uçurumundan aşağı yuvarlanır.[110]

2557. [4:259, Hadîs No: 5234]
îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Vasiyette varislerden birine zarara sokmak büyük günahlardan­dır.[111]

Yüce Allah, ölümü ânında kişiye malının üçte birisine kadar vasiyet etme hakkı vermiştir. Kişi malının üçte birinden fazlasını vasiyet ederse, mirasçıları­na haksızlık etmiş olacağından günahkâr olur. Zaten böyle bir vasiyet de geçer­sizdir.
İşte kişinin vasiyetle mirasçılarına yapacağı haksızlıklardan birisi de, hayat­ta iken malının bir kısmını veya kıymetli bir bölümünü çocuklarından birinin al­ması için vasiyette bulunması, çocuklar: arasında adaletli davranmamasıdır. Mirasçıyı hakkı olan paydan mahrum bırakıcı vasiyetler caiz olmadığı gibi, mi­rasçıya mirastan hak ettiği malın dışında, ayrıca bir malın verilmesini vasiyet etmek de, insanın ebedî hayatını tehdit eder. Peygamberimiz izahını yaptığı­mız hadisine böyle yapmanın büyük günahlardan olduğuna dikkat çekmiştir.
Diğer taraftan, böyle bir vasiyet zâten geçerli değildir. Çünkü vasiyetin şartla­rından birisi de, mal verilmesi vasiyet edilen kimsenin mirasçı olacak kadar ya­kın akraba olmamasıdır. Zira bu tip akrabaların hakkını Yüce Allah zâten tayin etmiştir. Nitekim Peygamberimiz bir hadislerinde bununla ilgili olarak şöyle bu­yurur:
"Cenâb-ı Hak, her mirasçıya mirastan olan nasibini tâyin etti. Artık hiçbir mi­rasçıya vasiyet etmek caiz değildir."[112]
Bununla beraber, bir kimse vârislerden birine fazla birşey verilmesini bir maslahata binâen uygun görürse, diğer vârisler de bunu kabul edip razı olurlar­sa, bunu sağlığında iken yapabilir. O zaman malından tasarruf hakkına sahip olduğundan, vermek istediği şeyi sağlığında iken teslim edebilir. Fakat bunda da adaleti gözetmeli, diğer mirasçılarını incitmemelidir.

yuksel dedi ki...

2558. [4:260, Hadîs No: 5235]
Muaz'dan (r.a.) rivayetle:
Kabirin kişiyi sıkması her mü'min için daha önce affedilmeyip üzerinde kalmaya devanı eden bütün günahlara keffarettir.[113]

2559. [4:260, Hadîs No: 5238]
İbni Mes'ud (r.a:) rivayet ediyor:
Misafirlikte kalma hakkı üç gündür. Bundan fazlası ev sahibi için sadakadır. Her iyilik de sadakadır.[114]

2560. [4:261, Hadîs No: 5242]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Misafir rızkıyla gelir. Ev halkının günahlarını götürerek gider. Günahlarını silip süpürür.[115]

2561. [4:262, Hadîs No: 5245]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'a itaat babaya itaattir. Allah'a karşı gelme babaya karşı gel-medır.[116]

2562. [4:262, Hadîs No: 5246]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Allah'a karşı gelmeyi emretmedikçe idareciye itaat Müslüman kişi üzerinde bir haktır. Fakat Allah'a karşı gelme sayılabilecek bir şeyi emrettiğinde ise, artık ona itaat edilmez.[117]

2563. [4:263, Hadîs No: 5250]
Hassan bin Ebî Sinan rivayet ediyor:
Cahiller arasında ilim öğrenen kişi ölüler arasındaki diri gibidir.[118]

2564. [4:263, Hadîs No: 5251]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah için ilim öğrenen kişi Allah katında fîsebilillah cihad eden kimseden daha üstündür.[119]

2565. [4:263, Hadîs No: 5253]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
İlim Öğrenen kişi rahmetin peşindedir. İlim öğrenen kişi îslâmın temel direğidir. Mükâfatı peygamberlerle birlikte verilir.[120]

2566. [4:264, Hadîs No: 5255]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
iki kişilik yemek üç kişiye, üç kişilik yemek de dört kişiye yeter.[121]

2567. [4:265, Hadîs No: 5257]
İbni Ömer (r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
İki kişilik yemek dört kişiye, dört kişilik yemek sekiz kişiye yeter. Birlikte yiyin, ayrı ayrı yemeyin.[122]

yuksel dedi ki...

2568. [4:265, Hadîs No: 5258]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Cömert kişinin yemeği şifadır. Cimrinin yemeği ise hastalıktır.[123]

2569. [4:265, Hadîs No: 5259]
İbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:
Deccal zamanında mü'minlerin gıdası Allah'ı teşbih ve takdis et­mektir. O gün kimin konuşması Allah'ı teşbih ve takdis ise, Allah aç­lığını giderir.[124]

2570. [4:267, Hadîs No: 5264]
Hüseyin bin Ali'den (r.a.) rivayetle:
İlim öğrenmek her Müslüman üzerinde farzdır.[125]

2571. [4:267, Hadîs No: 5265]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
îlim öğrenmek her Müslüman üzerine farzdır. İlmi layık olmaya­na öğreten domuzun boynuna yakut, inci ve altın takan kimse gibi­dir.[126]

2572. [4:268, Hadîs No; 5266]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
îlimi öğrenmek her Müslümana farzdır. Şüphesiz ilim öğrenen için denizdeki balıklara varıncaya kadar herşey Allah'tan bağışlan­ma diler.[127]

2573. [4:268, Hadîs No: 5267]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Allah mazlumun ve darda kalmışın imdadına koşulmasını sever.[128]

2574. [4:268, Hadîs No: 5268]
Ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
îlim Öğrenmek, Allah katında nafile namazdan, oruç, hac ve aziz ve celil olan Allah yolunda cihad etmekten daha faziletlidir.[129]

2575. [4:269, Hadîs No: 5269]
Ibni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Bir saat ilim Öğrenmek bir geceyi ibadetle geçirmekten; bir gün ilim öğrenmek de üç ay oruç tutmaktan daha hayırlıdır.[130]

2576. [4:269, Hadîs No: 5270]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Hak ve hakikatin peşinde olmak, garip ve yalnız kalmak demek­tir. [131]

2577. [4:270, Hadîs No: 5272]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Helâlin ne olduğunu öğrenip onu kazanmaya çalışmak her Müslü-mana gereklidir.[132]

2578. [4:270, Hadîs No: 5273]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Helâli arama cihaddır.[133]

2579. [4:270, Hadîs No: 5274]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Talha, yeryüzünde dolaşan bir şehiddir.[134]

yuksel dedi ki...

2580. [4:271, Hadîs No: 5276]
Ali (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını ri­vayet ediyor:
Talha ve Zübeyr Cennette komşulanmdır.[135]

2581. [4:271, Hadîs No: 5278]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Vücudlarmızı temizleyiniz ki Allah da sizi günahlardan temizle­sin. Herhangi bir kul uyumak üzere yatağına temiz olarak yatarsa, mutlaka elbiseleri arasında bir melek geceler. Gecenin herhangi bir saatinde sağına veya soluna dönerse melek mutlaka şöyle der: "Al­lah'ım, kulunun günahlarını bağışla! Çünkü o temiz olarak geceledi."[136]

2582. [4:271, Hadîs No: 5279]
Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.) rivayet ediyor:
Avlularınızı ter temiz yapınız. Şüphesiz Yahudiler evlerin avlula­rını temizlemezler.[137]

2583. [4:273, Hadîs No: 5283]
Abdullah bin Cerad'dan (r.a.) rivayetle:
Temiz ve helâl yiyecek, yiyeceği, dini ve rızkı arttırır.[138]

2584. [4:274, Hadîs No: 5288]
îbniAmr (r.a.) rivayet ediyor:
Gariblere müjdeler olsun. Onlar çok sayıdaki kötü insanlar ara­sında bulunan salih kimselerdir. Onlara karşı gelenler itaat edenler­den daha fazladır.[139]

2585. [4:274, Hadîs No: 5289]
Sevban'dan (r.a) rivayetle:
îhlaslılara müjdeler olsun. Onlar fitne karanlıkları içerisinde par­layan doğru yolu gösteren kandillerdir.[140]

2586. [4:275, Hadîs No: 5290]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın arşı'nın gölgesine Önce varanlara müjdeler olsun. Onlar kendilerine hak söz söylendiği zaman kabul edenler, birşey istendi­ğinde bolca verenler, kendileri için verdikleri hükmü insanlar için de verenlerdir.[141]

2587. [4:275, Hadîs No: 5292]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Ahirzamanda İsa (a.s.) indikten sonraki hayat ne güzeldir! Yağ­mur yağdırması için gökyüzüne izin verilir. Bitki bitirmesi için yer­yüzüne izin verilir. Tohumunu düz bir taşa ekersen yeşerir. Yine kişi arslanm yanından geçer arslan ona zarar vermez. Yılanın üzerine basar, onu sokmaz, insanlar arasında menfaat mücadelesi, karşılıklı hased ve kin olmaz.[142]

yuksel dedi ki...

2588. [4:276, Hadîs No: 5294]
Muaz bin Cebel (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Allah yolunda cihad ederken Allah'ı çokça anan kimseye müjdeler olsun. Şüphesiz söylediği her kelimeye karşılık kendisine yetmiş bin sevap verilir. Allah'ın kendi katında vereceği fazlalığın yanında bu sevaplardan herbirisi de ona katlanır. Mah harcamak da bu ölçüye göre mükâfatlandırılır.[143]

2589. [4:276, Hadîs No: 5296]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Müslüman olup da geçimi kendisine yetecek kadar olan kimseye müjdeler olsun.[144]

2590. [4:276, Hadîs No: 5297]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hac yapmış gibi sevap kazanarak geceleyen, Allah yolunda savaşa çıkmış gibi mükâfat alarak sabahlayan kimseye müjdeler olsun. Bu, kimsenin, durumunu bilmediği, harama iltifat etmemeye gayret gös­teren, az bir dünyalıkla kanaat eden kimsedir. Çoluk çocuğunun ya­nma gülerek varır. Yanlarından gülerek ayrılır. Nefsim kudreti elin­de bulunan Allah'a yemin ederim ki böyle kimseler, aziz ve celil olan Allah yolunda hac yapıp cihad edenlerle aynıdırlar.[145]

2591. [4:277, Hadîs No: 5298]
Zeyd bin Eslem'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Cehaleti terk eden, malının fazlasını veren ve adaletle iş gören kimseye müjdeler olsun![146]

2592. [4:278, Hadîs No: 5299]
Rakb el-Mısrî (r.a.) rivayet ediyor:
Zillete düşmeden tevazu gösteren, miskinliğe kapılmadan nefsine boyun eğdiren, biriktirdiği malından, Allah'a isyana girmeden başka­larına veren, dinde ince anlayış ve hikmet sahibi kimselerle haşir-neşir olan, zelil ve miskin kimselere merhamet edene müjdeler ol­sun! Nefsine boyun eğdiren, kazana helâl olan, iç dünyası güzel, gö­rünüşüyle de iyilik ve asalet timsâli olan, insanlara kötülük yapmak­tan uzak duran kimseye müjdeler olsun! ilmiyle amel eden, malının fazlasını veren, fuzulî sözünü içinde tutan kimseye müjdeler olsun![147]

2593. [4:278, Hadîs No: 5300]
Abdullah bin Hantab'dan (r.aj rivayetle:
Allah'ın kendisine kıt kanaat geçineceği bir rızkı verip de buna sabreden kimseye müjdeler olsun![148]

2594. [ 4:279,Hadis No:5301]
Ebû Umame (r.a.) rivayet ediyor:
Beni görüp de bana îman getiren bir defa, beni görmediği halde bana îman eden kimseye de üç defa müjdeler olsunî[149]

yuksel dedi ki...

2595. [4:281, Hadîs No: 5306]
Enes'den (r.a.) rivayetle: Kd
sden (r.a.) rivayetle:
Kendi kusurlarıyla uğraşıp başkalarının kusurlarını kurcalamak­tan kendisini alıkoyan, malının fazlasını veren, sözünün fazlasını içinde tutup söylemeyen, Sünnet dairesi kendisine yetecek kadar ge­niş gelip bid'alara sapmayan kimseye müjdeler olsun![150]

2596. [4:281, Hadîs No: 5307]
Abdullah bin Büsr (r.a.) rivayet ediyor:
Ameli salih olup da ömrü uzun olana müjdeler olsun![151]

2597. [4:282, Hadîs No: 5308]
Sevban'dan (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu­yurmuşlardır:
Diline hâkim olan, evinde çoluk çocuğuyla bulunmaktan zevk du­yan ve günahlarına ağlayan kimseye müjdeler olsun![152]

2598. [4:282, Hadîs No: 5310]
Aişe (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukları­nı rivayet ediyor:
Amel sayfasında çokça istiğfar bulacak olan kimseye müjdeler ol­sun![153]

2599. [4:282, Hadîs No: 5311]
Ebû Hüreyre den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Kıyamet günü, içi, okuduğu Kur'ân, işlediği farzlar ve öğrendiği ilimle dop dolu olan kimselere müjdeler olsun![154]

2600. [4:282,Hadis No:5312]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor;
Tuba, Cennette bir uçtan diğer uca kadar olan mesafesi yüz sene çeken bir ağaçtır. Cennetliklerin elbiseleri onun tomurcuklarından çıkar.[155]

2601. [4:283, Hadîs No: 5315]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Tuba, Cennette öyle bir ağaçtır ki, uzunluğunu ancak Allah bilir. Dallarının birinin altında bir süvari yetmiş sene yol alır. Yapraklan Cennetin kıymetli elbiseleridir. Dallarına deve boynu büyüklüğünde kuşlar konar.[156]

2602. [4:283, Hadîs No: 5316]
Ibni Ömer (r.a.) rivayet ediyor-
Euzun zaman bekleyişleri

2603. [4:284, Hadîs No: 5319]
Vadin binAta'dan (r.a.) rivayetle:
Ağızlarınızı ter temiz tutunuz. Çünkü ağızlarınız Kur’ân'm yolla­rıdır.[157]

2604. [4:285, Hadîs No: 5325]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Mühür, arşın ayaklarında asılı durmaktadır. Haramlar çiğnenin­ce, günahlar işlenince ve Allah'a karşı cüretkâr davranıhnca, Allah o mührü gönderir, kişinin kalbini mühürler. Bundan sonra kişi iyi şey­leri düşünemez.[158]

yuksel dedi ki...

2605. [4:286, Hadîs No: 5328]
Üsame'den (r.a.) rivayetle:
Salgın hastalık, bir grup israil Oğullarına gönderilen azab ve mu­sibetin kalıntısıdır. Siz bir yerde bulunurken, orada böyle bir hasta-[159]

2606. [4:286, Hadîs No: 5329]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Taundan ölmek her Müslüman için şehitliktir.[160]

2607. [4:288, Hadîs No: 5335]
Amr bin Hureys'den (r.a.) rivayetle:
Temiz ve abdestli olarak uyuyan, gündüz oruç tutup gece ibadet yapan kimse gibidir.[161]

2608. [4:289, Hadîs No: 5339]
Rabl el-Ensari (r.a.) rivayet ediyor:
Yaralanarak, taunla, yıkık altında kalarak, yırtıcı hayvanların ye­mesiyle, suda boğulmakla, ateşte yanmakla, karın sancısıyla, zâtül-cenb hastalığıyla Ölmek şehidliktir.[162]

2609. [4:290, Hadîs No: 5341]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Aşırı mal sevgisi âlimlerin kalbinden hikmeti alıp götürür.[163]

2610. [4:290, Hadîs No: 5343]
Ebû Malik el-Eş'ârî (r.a.) rivayet ediyor:
Temizlik îmanın yarısıdır. Elhamdülillah amel terazisinin sevap kefesini doldurur. Sübhanellah ve Elhamdüllah gökle yerin arasını doldurur. Namaz nurdur. Sadaka yol göstericidir. Sabır ışıktır. Kur'ân ya lehinde veya aleyhinde delildir. Bütün insanlar sabahleyin evlerinden çıkarlar, ya kendilerini azaptan âzâd eder veyahut da azaba mâruz bırakırlar.[164]

2611. [4:294, Hadîs No: 5351]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
u, üzerlerinde hiç kimsenin bir ala­cağı olmadığı halde, kuşlar gagalarını yukarı dikerler, kuyruklarını yere vururlar, içindekileri dışarı atarlar. O halde [165]

2612. [4:295, Hadîs No: 5355]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Zulüm üç türlüdür. Bîr zulüm vardır ki Allah onu bağışlamaz. Bir zulüm vardır ki Allah bağışlayabilir. Bir zülüm daha vardır ki Allah onu ihmal etmez. Allah'ın affetmediği zulüm Ona ortak koşul ma sı-dır. Allah şöyle buyurur: "Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür."[166] Al­lah'ın affedebileceği zulüm kulların Rablerine karşı olan bir görevle­rini ihmal etmek suretiyle kendi kendilerine yapmış oldukları zu­lümdür. Allah'ın ihmal etmediği zulüm ise kulların biribirlerine yap­mış oldukları zulümdür. Allah mazlumun hakkını zalimden alır.[167]

yuksel dedi ki...

2613. [4:296, Hadîs No: 5356]
Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle:
Zalimler ve yardakçıları Cehennemdedir.[168]

2614. [4:296, Hadîs No: 5358]
Sevban (r.a.) rivayet ediyor:
Hastayı ziyarete giden kişi dönünceye kadar Cennetin meyveleri arasında yürümektedir.[169]

2615. [4:297, Hadîs No: 5359]
Ebû Ümame'den (r.a.) rivayetle:
Hasta ziyaret eden kişi rahmete dalar. Hastanın yanına oturunca rahmet onu kaplar. Hasta ziyaretinin mükemmel olması, birinizin elini hastanın yüzünün veya elinin üzerine koyması ve halini sorma-sıyladır. Aranızdaki selamlaşmanın mükemmel olması da mûsafaha etmekledir.[170]

2616. [4:299, Hadîs No: 5369]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
İlminden faydalanılan bir alim, kendini ibadete vermiş bin kişi­den daha hayırlıdır.[171]

2617. [4:300, Hadîs No: 5372]
Numan bin Beşir'den (r.a.) rivayetle:
Ey Allah'ın kulları! Ya saflarınızı dosdoğru tutarsınız, ya da Allah kalblerinizi birbirinden ayırır.[172]

2618. [4:300, Hadîs No: 5373]
Üsame bin Şüreyk (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Ey Allah'ın kulları! Tedavi olunuz. Şüphesiz Allah, hiçbir hastalık vermemiştir ki, ilacını da vermemiş olsun. Birtek hastalık hariç, o da ihtiyarlıktır.[173]

2619. [4:300, Hadîs No: 5374]
Muaz bin Cebel'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Abdullah bin Selâm Cennette [Cennetle müjdelenen on kişiden sonra] onuncudur.[174]

2620. [4:301, Hadîs No: 5375]
Abdullah bin Abbas (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Abdullah bin Ömer, Rahman olan Allah'ın hakkı tebliğle görevli seçkin bir kuludur. Ammar bin Yasir Cennete ilk gireceklerdendir. Mikdad bin Esved ibadette, dine destek olmada ve dinî hükümleri anlamada büyük gayret gösterenlerdendir.[175]

2621. [4:301, Hadîs No: 5377]
Cabir'den (r.a.) rivayetle:
Osman bin Afvan, dünyada da dostumdur, âhirette de.[176]

yuksel dedi ki...

2622. [4:302, Hadîs No: 5380]
Ebû Hüreyre (r.a.) Resul-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Osman, büyük bir haya sahibidir. Melekler de ondan haya eder­ler.[177]

2623. [4:302, Hadîs No: 5381]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Osman, ümmetimin en hayalısı ve cömerdidir.[178]

2624. [4:302, Hadîs No: 5382]
Suheyb (r.a.) rivayet ediyor:
Mü'minin haline şaşılır. Onun her işi hayırdır. Bu, mü'mınden başkasına nasip olmaz. Çünkü ona bir nimet verildiğinde şükreder. Bu onun için bir hayır olur. Başına bir musibet geldiğinde de sabre­der. Bu da kendisi için bir hayır olur.[179]

2625. [4:303, Hadîs No: 5384]
İbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Allah, fîsebîlillah savaşırken arkadaşları bozguna uğrayıp geri ka­çan, fakat kendisi taşıdığı sorumluluğu bilip düşmana karşı yeniden hücuma geçen ve sonunda şehid edilen bir kişiye hoşnutluğundan hayret eder. Aziz ve celil olan Allah meleklerine şöyle der: "Kuluma bakın! Katımdaki mükâfata olan arzusu ve azabımdan korkusu sebe­biyle yeniden hücuma geçti ve sonunda şehid edildi."[180]

2626. [4:304, Hadîs No: 5388]
İbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Hastalıktan dolayı sızlayan mü'mine hayret ederim. Eğer hasta­lıktaki mükâfatı bilseydi ölüp aziz ve celil olan Allah'a kavuşuncaya kadar hasta kalmak isterdi.[181]

2627. [4:304, Hadîs No: 5389]
İbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Meleklerden iki meleğin haline hayret ederim. Bunlar yeryüzüne inerek bir kulu seccadesinde ararlar. Sonra Rablerinin huzuruna çı­kıp şöyle derler: "Ya Rabbi! Falan mü'min kulun için her gece ve gündüz şu kadar, şu kadar amelin sevabım yazardık. Şimdi ise onu, verdiğin hastalığın ipiyle bağlamış olduğunu gördük ve kendisi için hiçbir şey yazmadık. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurur: "Kulum için daha önce gece ve gündüz işlemiş olduğu ameli yazmaya devam edin. Amelinin sevabından hiçbir şeyi eksiltmeyin. Onu hasta tuttu­ğum sürece mükâfatı bana aittir. Daha önce işlemiş olduğu amelin mükâfatı kendisi için geçerlidir."[182]

2628. [4:305, Hadîs No: 5390]
Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.) rivayet ediyor:
Müslümanm haline hayret ederim. Başına bir musibet geldiğinde, sabrederek bunun mükâfatını Allah'tan bekler. Kendisine bir nimet geldiğinde ise Allah'a şükrederek hamdeder. Şüphesiz Müslüman ağ­zına götürdüğü lokmaya varıncaya kadar herşey için mükafatlandırı­lır.[183]

yuksel dedi ki...

2629. [4:306, Hadîs No: 5393]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Ölüm kendisini kovaladığı halde dünyayı kovalayan kimseye şaşa­rım. Kendisinden gafil olunmadığı halde gaflete dalan kimseye şaşa­rım. Allah, kendisinden razı mıdır, kızgın mıdır bilmediği halde kah­kahayla gülene şaşarım. [184] -

2630. [4:306, Hadîs No: 5394]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Köleleri para verip satın alarak hürriyetine kavuşturduğu halde, hür olan insanları iyiliklerle kazanmayan insanların haline şaşarım. Halbuki bu, daha sevaplıdır.[185]

2631. [4:306, Hadîs No: 5396]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Bir taş sızlanarak Allah'a şöyle yakındı: "Allah'ım, Efendim! Sana şu kadar, şu kadar sene kullukta bulundum. Sonra da beni bir tuva­letin temeline koydun." Allah şöyle buyurur: "Seni kötü bir hâkimin meclisinden uzaklaştırdığıma razı değil misin?"[186]

2632. [4:307, Hadîs No: 5397]
Ümm-ü Hakim (r.a.) rivayet ediyor:
İftarı vakit geçirmeden yapınız. Sahuru da mümkün olduğunca geciktiriniz.[187]

2633. [4:308, Hadîs No: 5402]
Eyyub bin Meysere'den (r.a.) rivayetle:
Seni ziyaret etmeyeni ziyaret et. Sana hediye vermeyene hediye ver.[188]

2634. [4:308, Hadîs No: 5405]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor;
Cennetin dereceleri Kur'ân'm âyetleri sayısıncadır. Cennete giren Kur'ân ehlinin üzerinde hiçbir derece yoktur.[189]

2635. [4:310, Hadîs No: 5411]
Abdullah bin Zeyd'den (r.a.) rivayetle: Ümmetimin azabı dünyadayken verilir.[190]

2636. [4:310, Hadîs No: 5413]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Çocuğun küçük iken yaptığı yaramazlık, büyüdüğünde aklının çok olacağına işarettir.[191]

2637. [4:311, Hadîs No: 5417]
Ebû Ümame'den (r.a.) rivayetle:
Rabbim, Mekke'nin çakıllarını benim için altın yapmayı teklif etti. Ben "Hayır, ya Rabbi! Aksine birgün tok olayım, birgün aç. Aç kaldı­ğımda Sana yalvarayım ve Seni anayım. Tok olduğumda da Sana hamdedip şükredeyim" dedim.[192]

2638. [4:312, Hadîs No: 5418]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Bana ilk Cennete girecek üç kişiyle, ilk Cehenneme girecek üç kişi gösterildi, ilk Cennete girecek üç kişi şunlardır: Şehid, hem Rabbine güzelce ibâdet eden, hem de efendisinin iyiliğini dileyen hizmetçi, ha­rama iltifat etmeyen ve insanlardan da birşey dilenmeyen kimse. Ce­henneme girecek ilk üç kişi ise şunlardır: despot idareci, malmdaki Allah'ın hakkını ödemeyen servet sahibi, kibirli ve övünen fakir.[193]

yuksel dedi ki...

2639. [4:312, Hadîs No: 5419]
Enes'den (r.a.) rivayetle;
Bana biraz önce şu duvarın kenarında Cennet ve Cehennem gös­terildi. Bugünkü kadar hayrın yapılması, serden de kaçınılmasının gerektiğini görmedim. Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.[194]

2640. [4:313, Hadîs No: 5420]
Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetim iyi, kötü bütün amelleriyle bana gösterildi. Güzel amel­leri arasında insanlara sıkıntı veren birşeyi yoldan kaldırmak, kötü ameller arasında da camide kaldırılmamış kir, pasın bulunduğunu gördüm.[195]

2641. [4:314, Hadîs No: 5422]
Huzeyfe bin Esid'den (r.a.) rivayetle:
Akşamleyin şu odanın yanında ümmetim bana gösterildi. Öyle ki ümmetimden herbir kişiyi birinizin arkadaşını tanıdığından daha fazla tanırım.[196]

2642. [4:315, Hadîs No: 5429]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimden, kesinlikle kader konusunda bilir bilmez konuşma­malarını istiyorum. Kader konusunda ancak ümmetimin âhirzaman-daki kötüleri ileri geri konuşur.[197]

2643. [4:315, Hadîs No: 5430]
Âişe binti Kudame'den (r.a.) rivayetle:
Kulunun iki gözünü alıp da sonra da onu Cehenneme sokmak, Al­lah'ın gücüne gider.[198]

Nice göz nimetine kavuşmuş insan, o büyük nimetin kıymetini bilemediği, şükrünü îfa edemediği gibi nice gözsüzler vardır ki, o nimetten mahrumiyetin ız-dtraplarını yaşayıp dururlar.
Ne göz nimeti insanı küîran-ı nimete götürmeli ve ne de gözsüzlük şikâyete, isyana sevk etmelidir.
Her iki hal de imtihan içindir. Önemli olan imtihanı kazanabilmektir. Bu nime­te erip de imtihanı kazananlar olabileceği gibi bu nimetten mahrum kalıp da yi­ne imtihanı kazananlar olabilir. Neticede her ikisi de kazançlı çıkar. Bunun tersi de söz konusudur.
Bir defa Allah hiçbir kuluna zulm etmez. Bir nimeti ihsan ediyor veya etmiyor­sa bunda birçok hikmetler vardır. Her iki halde de kulunu denemektedir.
Kul bilmelidir ki herhangi bir nimetten mahrumiyet, sadece şu geçici dünya için söz konusudur. Önemli ofan ebedî hayatta ondan mahrum kalmamaktır. Di­yelim ki âmâ olan bir mü'min bu halini sabır ve şükürle karşılıyorsa, sonsuz bir hayatta o nimete hem de daha güzel bir şekilde kavuşacaktır. Dünyada mah­rum kalınan süre göz kırpması gibi kısa bir süreyi ancak alır. Mü'min îmanının kuvvetliliği ölçüsünde bu musibetlere sabreder.
Yukardaki hadis de mü'min için büyük bir müjdeyi ihtiva etmektedir. Kul gö­rememesi yüzünden isyana gitmediği, kulluğunu îfada yanlışlığa girmediği tak­dirde Cennete girecektir. Allah böyle bir kulunu Cehenneme koymaz. Bu mühim husus da mü'mini sabra teşvik etmesi açısından önemlidir.

yuksel dedi ki...

2644. [4:316, Hadîs No: 5433]
Hasan-ı Basrî rivayet ediyor:
On şey vardır ki Lut kavmi onları işledi ve bu yüzden helak oldu­lar. Ümmetim bunlardan başka birşey daha yapacaktır. Livata (ho­moseksüellik), sapanlarla ve parmaklar arasına alarak birbirlerine taş atmak, güvercinle oynamak, def çalmak, içki içmek, sakal traş et­mek, bıyıkları uzatmak, ıslık çalmak, el çırpmak, ipek giymek. Üm­metim bunlara bir tane daha ekleyecek. O da lezbiyenlik (sevicilik).[199]

2645. [4:317, Hadîs No: 5437]
Ebû Eyyub'dan (r.a.) rivayetle:
Büyük mükâfat, büyük musibetlerle beraberdir. Allah bir toplulu­ğu sevince onlara belâ verir.[200]

2646. [4:318, Hadîs No: 5438]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın affı senin günahından büyüktür.[201]

2647. [4:318, Hadîs No: 5439]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Bir idareci ne kadar çok affederse, idaresi o kadar uzun ömürlü olur.[202]

2648. [4:318, Hadîs No: 5441]
Aişe (r.a,) rivayet ediyor:
Siz iffet ve namuslu olunuz ki, kadınlarınız da iffetli ve namuslu olsun. Siz babalarınıza karşı iyi davranınız ki, evlatlarınız da size iyi davransın. Kim Müslüman kardeşine yapmış olduğu bir kötülükten dolayı özür diler, o da özrünü kabul etmezse, o kişi başında bulundu­ğum Kevser havuzunun yanma varamaz.[203]

2649. [4:320, Hadîs No: 5449]
Bekr bin Buneys'den rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Bu ümmetin "ebdal" denilen salihlerinin alâmeti, hiçbirşeye asla lanet okumam alandır.[204]

2650. [4:320, Hadîs No: 5450]
Enes (r.a.) rivayet ediyor;
Allah'ın kulunu sevmesinin belirtisi, Allah'ı anmayı sevmektir. Al­lah'ın kula buğz etmesinin belirtisi ise, kulun aziz ve celil olan Al­lah'ı anmaktan hoşlanmamasıdır.[205]

2651. [4:322, Hadîs No: 5461]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Âdemoğlunun her mafsalı için vermesi gereken bir sadaka vardır. Kuşluk vaktinde kılman iki rekat namaz, bunların hepsinin yerine geçer.[206]

2652. [4:323, Hadîs No: 5463]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Her Müslüman kişinin yedi günde bir defa yıkanması gerekir. O gün de Cuma günüdür.[207]

yuksel dedi ki...

2653. [4:323, Hadîs No: 5464]
Ebû Musa'dan (r.a.) rivayetle:
Her Müslüman yardım elini uzatmalıdır. Eğer yerecek birşey bu-lamıyorsa, çalışıp kendi kendine yardım eder. Böylece yardım yapma görevini yerine getirmiş olur. Eğer bunu yapamazsa yardım isteyen ihtiyaç sahibine fiilen yardım eder. Bunu da yapamazsa hayır ve iyi­lik yapılmasını tavsiye eder. Bunu da yapamazsa en azından başka­sına kötülük yapmaktan sakınır. Bu da onun için bir iyiliktir.[208]

2654. [4:324, Hadîs No: 5466]
Ebû Ümâme (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet ediyor:
Neden din kardeşinizi gözünüzle öldürüyorsunuz. Biriniz karde­şinde çok hoşuna giden birşey görürse, gördüğünde ona mübarek ol­ması için dua etsin.[209]

Bu hadis, nazarın hak ve gerçek olduğunu göstermektedir. Kıskançlık veya hayranlık dolu bakışların karşıdaki kişi ve cisimde etkili olduğu bilinen gerçek­lerdendir. Nazar kişiyi hasta edebilecek, bazı musibetleri çekebilecek, hatta Öl­dürebilecek derecede zararlara sebep olabilmektedir. Kıskanç bir bakışa dinin müsaadesi yoktur. Hayran bakışa ise "Mâşâallah" demek suretiyle bakmaya müsaade edilmiştir. Mâşâallah bir dua niteliğindedir. "Allah ne güzel yaratmış, mübarek eylesin" mânâsını taşır.
Mâşâallah demeyen kimse manen mes'ûl olur. Çünkü hayranlıkla baktığı ki­şi veya eşyada bir kısım değişikliklere, zararlara sebep olmakta, vebal yüklen­mektedir.

2655. [4:325, Hadîs No: 5470]
Îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Başkalarına Öğretilmeyen veya uygulanmayan ilim, harcanmayan hazine gibidir.[210]

2656. [4:325, Hadîs No: 5471]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Payda vermeyen ilim, harcanmayan hazine gibidir.[211]

2657. [4:326, Hadîs No: 5472]
Ebû Said el-Hudrt'den (r.a.) rivayetle:
İsla mm sembolü namazdır. Namaz kılarken kalbini başka düşün­celerden arındıran, onu farzlarına, vaktine ve sünnetlerine titizlikle uyarak kılan kimse gerçek mü'mindir.[212]

2658. [4:326, Hadîs No: 5473]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Ilm-i ledün aziz ve celil olan Allah'ın sırlarından bir sır, hükmün­den bir hükümdür. Allah onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır.[213]

yuksel dedi ki...

Elim kesbî ve vehbî ilim olmak üzere iki kısma ayrılır. Kesbî ilim, çalışılarak öğrenilen ilim; ledün de ilhamla insan iradesi karışmadan sırf Allah tarafından il­ham edilen ilimdir.
Ilm-i ledün kalbe ilham edilen bir kısım incelikler, sırlar ve gizliliklerdir. Bu herşeyden önce bir Allah vergisidir. Manen yükselmiş, kalbi temiz, ihlaslı ve sa­mimî kutlarına Allah'ın bir ihsanından ibarettir. Zaman olur, bu ilme sahip olan kimse, kişinin kalbini okur. Zaman olur gaybdan haber verir. Zaman olur dilin­den hikmet, kaleminden fikir şimşekleri parlar. Ona mazhar olan âlim öyle bir il­mî inkişaf sergiler ki akıl ve ilmî kapasiteyle öyle bir eser ortaya koymak müm­kün değildir. Günlerce, aylarca süFecek çalışmaların birkaç saat içerisinde ortaya çıktığını, kâtiplerin yazarken yetiştirmede güçlük çektiklerini görmek şa­şırtır insanı. Öyle izahlar, öyle ispatlar, öyle misallerle karşılaşılır ki hayran kal­mamak mümkün değildir. Bu ilme başta Peygamber Efendimiz (a.s.m.) olmak üzere peygamberler ve Allah'ın birçok veli kulları mazhar olmuşlardır.

2659. [4:327, Hadîs No: 5476]
Sebire bin Mâbed'den (r.a.) rivayetle:
Yedi yaşına girince çocuğa namaz kılmayı Öğretin. On yaşma gir­diğinde kılmazsa hafifçe döğün.[214]

2660. [4:327, Hadîs No: 5477]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Erkek çocuklarınıza yüzmeyi ve ok atmayı, kız çocuklarınıza da ip eğirmeyi öğretin.[215]

2661. [4:327, Hadîs No: 5478]
Bekr bin Abdullah'dan (r.a.) rivayetle:
Annen ve baban seni çağırdıklarında önce annenin çağrısına uy,[216]

2662. [4:328, Hadîs No: 5480]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
ilim Öğretiniz, kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Sevindiriniz, nef­ret ettirmeyiniz. Biriniz öfkelendiğinde sussun.[217]

2663. [4:328, Hadîs No: 5481]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Öğretiniz, fakat sert davranmayınız. Çünkü öğretici kişi sert dav­ranan kişiden daha hayırlıdır.[218]

2664. [4:328, Hadîs No: 5482]
Mücahid rivayet ediyor:
Erkeklerinize Mâide Sûresini, kadınlarınıza da Nur Sûresini öğre­tiniz.[219]

yuksel dedi ki...

2665. [4:329, Hadîs No: 5484]
Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Güçlük halinde, kolaylık halinde, sevinçliyken, sıkıntılıyken ve başkalarının senden üstün tutulduğunda bile meşru idarecine kulak verip itaat etmek senin üzerine bir borçtur.[220]

2666. [4:329, Hadîs No: 5485]
Sa'd bin Ebî Vakkas'dan (r.a.) rivayetle:
İnsanların elindeki şeylere karşı bir beklenti içerisinde olma. Aç­gözlülükten sakın. Çünkü bu peşin bir fakirliktir. Namazım dünyaya veda eden bir kimsenin namazı gibi kıl. Sonradan özür dileyeceğin şeyi yapmaktan sakın.[221]

2667. [4:331, Hadîs No: 5491]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
İlme sarıl. Çünkü ilim mü'minin dostudur. Hilm onun veziridir. Akıl onun yol göstericisidir. Salih amel onun doğru yolda sabit kılıcı­dır. Şefkatlilik babasıdır. Yumuşaklık kardeşidir. Sabır maddî ve manevî duygularının kumandanıdır.[222]

2668. [4:331, Hadîs No: 5493]
Zührî'den (r.a.) rivayetle:
Uygun bir fîat verildiği takdirde ilk müşteriye satmaya bak. Çün­kü kazanç hoşgörülülükle beraberdir.[223]

2669. [4:332, Hadîs No: 5495]
Ebû Said el-Hudrî (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'tan korkmaya bak. Çünkü bu her hayrı kendisinde topla­mıştır. Cihada sarıl. Çünkü o, Müslümanların ruhbaniyetidir. Allah'ı anmaya ve okumaya önem ver. Çünkü bu yeryüzünde senin için nur, gökte ise senin için şandır. Hayır söylemenin dışında dilini sıkı tut. Çünkü sen bununla şeytanı yenmiş olursun.[224]

2670. [4:332, Hadîs No: 5496]
Muaz bin CebeVden (r.a.) rivayetle:
Aziz ve celil olan Allah'tan gücün yettiğince korkmaya çalış. Her taşın ve ağacın yanında Allah'ı an. Bir günah işlediğinde hemen ar­kasından tövbe et. Gizlice işlediğin günaha gizlice, açıkça işlediğin günaha açıkça tövbe et.[225]

2671. [4:332, Hadîs No: 5497]
Muaz bin Cebel (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Güzel ahlâka sarıl. Çünkü insanların ahlâk bakımından en güzel olanı dince de en güzel olanıdır.[226]

2672. [4:333, Hadîs No: 5498]
Enes'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Güzel ahlâk ve hayırlı söz söylemenin dışında uzun uzun susmaya bak. Nefsim kudreti elinde olan Allah'a yemin ederim ki insanlar bu iki şeyde manen güzelleştikleri kadar hiçbirşeyle güzelleşmezler.[227]

2673. [4:333, Hadîs No: 5499]
Hani* bin Zeyd (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Güzel söz söylemeye ve bolca yemek yedirmeye çalış.[228]

yuksel dedi ki...

2674. [4:333, Hadîs No: 5501]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:
Sübhanellah (Allah'ı her türlü noksan sıfattan tenzih ederim), El­hamdülillah (Hamd Allah'a mahsustur), Lâ ilahe illallah (Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur), Allah ü ekber (Allah en büyüktür) demeyi elden bırakma. Çünkü bunlar ağacın yapraklarını döktüğü gibi gü­nahları dökerler.[229]

2675. [4:334, Hadîs No: 5502]
Ebu'd-Derda (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Çokça secde etmeye bak. Çünkü sen Allah için bir defa secde etti­ğinde Allah mutlaka o secde ile seni bir derece yükseltir ve bir güna­hını düşürür.[230]

2676. [4:334, Hadîs No: 5503]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Yumuşak huyluluğu elden bırakma. Çünkü yumuşak huyluluk hangi şeyde bulunursa mutlaka onu süsler. Hangi şeyden de çekilip alınırsa onu da mutlaka çirkinleştirir.[231]

2677. [4:334, Hadîs No: 5504]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Yumuşak huyluluğa dört elle sarıl. Sertlikten ve hayasızlıktan uzak dur. [232]

2678. [4:335, Hadîs No: 5505]
Ümm-ü Enes'den (r.a.) rivayetle:
Namaza dört elle sarıl. Çünkü o cihadın üstünüdür. Günahlardan da uzak dur. Çünkü bu en faziletli hicrettir.[233]

2679. [4:335, Hadîs No: 5506]
Aişe'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Özlü ve şümullü duaları yapmaya çalış. De ki: "Allah'ım, hemen verileniyle, sonra verüeniyle, benim bildiğim ve bilemediğim bütün hayırları Senden diliyorum. Şimdi olanıyla, ilerde verileniyle, benim bildiğim ve bilemediğim bütün serlerden Sana sığınıyorum. Cenneti ve ona yaklaştıracak her türlü sözü ve davranışı Senden diliyorum. Cehennemden ve ona yaklaştıracak her türlü söz ve davranıştan Sa­na sığınıyorum. Hz. Muhammed'in istediği herşeyi ben de Senden di­liyorum. Hz. Muhammed'in Sana sığındığı herşeyden ben de Sana sı­ğmıyorum. Benim için her neyi takdir ettiysen sonunu hayırlı eyle.[234]

2680. [4:337, Hadîs No: 5514]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Evlenin. Evlenmeye gücü yetmeyen ise oruç tutsun. Çünkü bu şehveti frenler.[235]

2681. [4:337, Hadîs No: 5515]
Semüre bin Cündüb (r.a) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Size beyaz elbiseyi tavsiye ederim. Dirileriniz onu giysin, ölüleri­nizi onunla kefenleyin. Çünkü o elbiselerinizin en hayırlısıdır.[236]

yuksel dedi ki...

2682. [4:338, Hadîs No: 5517]
Ebû Ümame (r.a.) Peygamber Efendimizin rivayet ediyor: Tevazuu elden bırakmayın. Şüphesiz tevazu kalbdedir. Bir Müslü­man diğer Müslümana eziyet vermesin. Nice. yırtık pırtık elbiseler içerisinde hor görülen kimseler vardır ki, Allah'a yemin ederek «Şu şöyle olacaktır" derse mutlaka Allah onu haklı çıkarır.[237]

2683. [4:338, Hadîs No: 5519]
Ebû Ümame'den (r.a.) rivayetle:
Allah yolunda cihada dört elle sarılın. Çünkü o Cennet kapıların­dan bir kapıdır. Allah cihad sayesinde üzüntü ve kaygıyı giderir.[238]

2684. [4:339, Hadîs No: 5521]
îbni Abbas (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Allah ve âhiret korkusundan ileri gelen gönül kırıklığını elden bı­rakmayın. Çünkü bu kalbin anahtarıdır.[239]

2685. [4:340, Hadîs No: 5525]
Sa'd bin Ebî Vakkas'tan (r.a.) rivayetle:
Ok atmaya dört elle sarılınız. Çünkü bu oyunlarınızın en hayırhsıdır.[240]

2686. [4:340, Hadîs No: 5526]
Ali (r.a) rivayet ediyor:
Kuru üzüm yemeyi ihmal etmeyin. Çünkü o aklı kuvvetlendirir, balgamı giderir, sinir sistemini kuvvetlendirir, yorgunluğu giderir, ahlâkı güzelleştirir, gönlü hoş eder, kaygıyı giderir.[241]

2687. [4:342, Hadîs No: 5531]
Enes'ten (r.a) rivayetle:
Misvak kullanmayı ihmal etmeyin. Misvak ne güzel bir şeydir! Dişlerin kirini giderir, balgamı söker, gözü aydınlatır, diş etlerim güçlendirir, ağız kokusunu yok eder, mide faaliyetlerini düzenler,
Cennetteki dereceleri arttırır, meleklerin övgüsüne vesile olur, Rabbi hoşnut eder, şeytanı kızdırır.[242]

2688. [4:342, Hadîs No: 5534]
İbni Mes'ûd (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
İki şifa kaynağını elden bırakmayın: Bal ve Kur'ân.[243]

2689. [4:343, Hadîs No: 5535]
Ebû Bekir'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Doğruluğa sun sıkı sarılın. Çünkü o iyilikle beraberdir ve ikisi de Cennettedir. Yalandan da uzak durun. Çünkü o kötülükle beraber­dir, îkisi de Cehennemdedir. Allah'tan sarsılmaz îman ve afiyet dile­yin. Çünkü hiçkimseye sarsılmaz îmandan sonra afiyetten daha üs­tün bir nimet verilmiş değildir. Birbirinize hased etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, bağlarınızı koparmayın, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği şekilde kardeş olun.[244]

yuksel dedi ki...

2690. [4:343, Hadîs No: 5536]
İbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Doğruluğa sim sıkı sarılın. Çünkü doğruluk iyiliğe, iyilik de Cen­nete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye ve doğruyu araştıra araştıra nihayet Allah katında özü sözü doğru bir kimse olarak yazılır. Yalan­dan da sakının. Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de Cehenneme götü­rür. Kişi yalan söyleye söyleye, yalanın peşinde gide gide sonunda Allah katında çok yalana olarak yazılır.[245]

2691. [4:344, Hadîs No: 5537]
Ebû Bekir'den (r.a.) rivayetle:
Doğruluğa dört elle sarılın. Çünkü doğruluk Cennet kapılarından bir kapıdır. Yalandan da uzak durun. Çünkü yalan Cehennem kapı­larından bir kapıdır. [246]

2692. [4:344, Hadîs No: 5539]
Selman (r.a.) rivayet ediyor:
Akşamla yatsı arasında nafile namaz kılmaya bakın. Çünkü bu gündüzleyin söylenen boş söz ve davranışlara keffaret olur.[247]

2693. [4:344, Hadîs No: 5540]
Şeddad bin Abdullah'tan (r.a.) rivayetle:
Oruç tutmaya bakın. Çünkü o şehveti dizginler, taşkınlığı önler.[248]

2694. [4:344, Hadîs No: 5541]
Ibni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Sarık sarmanızı tavsiye ederim. Çünkü o melekler bu alâmetleriy-le görünürler. Sarığın ucunu da sırtınıza doğru sarkıtın.[249]

2695. [4:345, Hadîs No: 5543]
Ali'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.mj şöyle buyur­muşlardır:
Kur'ân'a sim sıkı sarılın. Onu önder ve rehber edinin. Çünkü o alemlerin Rabbi olan Allah'ın kelâmıdır. Ondan gelmiş ve Ona döneçektir. Onun ancak teville anlaşılabilecek müteşabih âyetlerine de îman edin. Verdiği misallerinden ibret alın.[250]

2696. [4:346, Hadîs No: 5547]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Kanaati elden bırakmayın. Çünkü kanaat tükenmez bir servettir.[251]

2697. [4:347, Hadîs No: 5554]
Ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
iyilik yapmayı âdet edinin. Çünkü bu kötü ölümü önler. Gizlice sadaka vermeye bakın. Çünkü bu aziz ve celil olan Allah'ın gazabını dindirir.[252]

yuksel dedi ki...

2698. [4:348, Hadîs No: 5559]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Ter temiz taharet yapın. Çünkü bu basuru giderir.[253]

2699. [4:349, Hadîs No: 5563]
îyad'dan (r.a.) rivayetle:
Rabbinizin adını dilinizden düşürmeyin. Namazınızı vakit girer girmez kılın. O zaman Allah mükâfatınızı kat kat verir.[254]

2700. [4:349, Hadîs No: 5566]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kuşluk vaktinde iki rekat namaz kılmaya bakın. Çünkü bunda ar­zu edilmeye değer büyük bir sevap ve mükâfat vardır.[255]

2701. [4:350, Hadîs No: 5572]
Cdbir'den (r.a.) rivayetle:
Az konuşmaya bakan. Sakın şeytan sizi uçuruma firlatlamasın.[256]

2702. [4:351, Hadîs No: 5573]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Gece kalkıp ibadet yapmayı ihmal etmeyin. Çünkü bu sizden ön­ceki salih insanların âdetidir. Yüce Allah'ın yakınlığına vesiledir. Kö­tülüklerden ahkoyucudur. Günahlara karşı keffarettir. Bedenden hastalıkları kovucudur.[257]

2703. [4:352, Hadîs No: 5577]
Mikdam'dan (r.a.) rivayetle:
Sahuru ihmal etmeyin. Çünkü sahur yemeği gerçekten mübarek bir gıdadır.[258]

2704. [4:352, Hadîs No: 5579]
Ebû Ümame (r.a.) rivayet ediyor:
Şu ilim çekiliç alınmadan ve yeryüzünden kaldırılmadan onu Öğ­renmeye bakın. Âlim ve talebe mükâfatta ortaktırlar. Geri kalan in­sanlarda hayır yoktur.[259]

2705. [4:353, Hadîs No: 5581]
Ebû Musa'dan (r.a.) rivayetle:
Şu beş şeyi dilinizden düşürmeyin: "Sübhanellah" [Allah'ı her tür­lü noksan sıfatlardan tenzih ederim], "elhamdülillah" [hamd Allah'a mahsustur], "Lâ ilahe illallah [Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur], ve Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh [Güç ve kuvvet ancak Allah'tan­dır.].[260]

2706. [4:353, Hadîs No: 5584]
Büreyde (r.a.) rivayet ediyor:
Orta bir yolu size tavsiye ederim. Çünkü herkim bu dini çok ince eleyip sık dokursa din onu yener. [261]

yuksel dedi ki...

2707. [4:354, Hadîs No: 5586]
Ebû Bekir'den (r.a.) rivayetle:
Lâ ilahe illallah'ı ve günahlarınızdan mağfiret dilemeyi ihmal et­meyin. Onları çokça söyleyin. Çünkü îblis şöyle der: "İnsanlar, gü­nah yüzünden helak olurlar. Beni de "Lâ ilahe illallah** ve istiğfarla helak ederler. Onların, bunları dediğini gördüğümde kendilerini bu defa da nefsin kötü arzularıyla helak etmeye çalışırım. Onlar ise doğ­ru yolda olduklarını sanırlar.[262]

2708. [4:355, Hadîs No: 5587]
Yüseyre binti Yasir (r.a.) rivayet ediyor:
Ey kadınlar "Sübhanellah", "La ilahe illallah" demeyi ve Allah'ı tazim etmeyi ihmal etmeyin. Bunları parmak boğumlarınızla saya­rak yapın. Şüphesiz bunlar Kıyamet günü şahit olarak dinlenecek ve konuşturulacaklardır. Gafil olmayın ki rahmet dağıtıldığında unu-tulmay asınız.[263]

2709. [4:356, Hadîs No: 5593]
İbni Abbos'dan (r.a.) rivayetle: Ali ilmin kasasıdır.[264]

2710. [4:356, Hadîs No: 5594]
Ümmü Seleme (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Ali Kur'ân'la beraber, Kur'ân'da Ali ile beraberdir. Kevser havuzu­nun başında yanıma gelinceye kasar ikisi birbirinden ayrılmazlar.[265]

2711. [4:358, Hadîs No: 5597]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Musa için Harun ne ise benim için de Ali odur. Şu farkla ki ben­den sonra peygamber gelmeyecektir.[266]

2712. [4:358, Hadîs No: 5598]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Ben kimin dostuysam Ali bin Ebî Talip de onun dostudur.[267]

2713. [4:358, Hadîs No: 5599]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Sabah yıldızlarının dünyadakilere parlak gözüktüğü gibi Ali de ennette öyle parlak gözükecektir.[268]

2714. [4:359, Hadîs No: 5603]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor:
Ammar bin Yasir, iki durumla karşılaştığında mutlaka en doğru olanım tercih eder.[269]

2715. [4:359, Hadîs No: 5604]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Ammar bin Yasir gırtlağına kadar îmanla doludur.[270]

yuksel dedi ki...

2716. [4:359, Hadîs No: 5606]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Allah îmanı Ammar'ın tepeden tırnağa bütün vücuduna sindirt-miştir. îman onun et ve kanına karışmıştır. O hak nerdeyse orada yer alır. Onun vücudundan herhangi bir şey yemesi Cehenneme ya­kışmaz.[271]

2717. [4:360, Hadîs No: 5609]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Hattab oğlu Ömer Cennet ehlinin kandilidir.[272]

2718. [4:360, Hadîs No: 5610]
Fadl bin Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Ömer benimledir. Ben de Ömer'leyim. Benden sonra Ömer ner-deyse hak ordadır.[273]

2719. [4:361, Hadîs No: 5613]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Ramazan'da yapılan bir umre, sevap bakımından bir hacca denk­tir.[274]

2720. [4:362, Hadîs No: 5616]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Bütün iyilikleri işleme ibadetin yansı, dua da öbür yarısıdır. Al-îh bir kulu için hayır murad ederse kalbini duaya meylettirir.[275]

2721. [4:362, Hadîs No: 5617]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Cennetlik amel doğruluktur. Kul doğru söyleyince iyilik etmiş olur. iyilik edince, gerçekten îman etmiş olur. îman edince de Cenne­te girer.
Cehennemlik amel de yalandır. Kul yalan söyleyince kötü olmuş olur. Kötü olunca küfür yolunu tutmuş olur. Kâfir olunca da Cehen­neme girer.[276]

2722. [4:362, Hadîs No: 5618]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Sünnete uyularak yapılan az amel, bid'aya girerek yapılan çok amelden daha hayırlıdır.[277]

2723. [4:363, Hadîs No: 5620]
Îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Selâmı ve aksırıp "Elhamdülillah" diyene "Yerhamükellah" deme­yi yaygınlaştırımz.[278]

2724. [4:364, Hadîs No: 5625]
Amr bin Abese (r.a.) rivayet ediyor:
Peygamber ve şehid olmadıkları halde Allah'ın sağında oturan— Allah'ın her İki tarafi da sağdır ya—bazı kişiler vardır. Nurları ken­dilerine bakanların yüzünü kaplar. Peygamberler ve şehidler, onla­rın makamlarına ve Allahu Taâlâya olan yakınlıklarına gıpta eder­ler. Onlar değişik kabilelerden olup Allah'ı anmak için toplanmış ve hurma yiyen kişinin en güzellerini seçtiği gibi en güzel sözleri seçe seçe konuşan kimselerdir.[279]

yuksel dedi ki...

Nesha dair malumat:
Nesh,aklen ve naklen caiz ve haddi zatında vakidir.Şöyle ki :Allahü Teala hazretleri kulları hakkında dilediği gibi tasarruf edebilir.,kullarını bir zaman bir hükme,diğer bir zaman da başka bir hükme tabi tutabilir,buna kimsenin itiraz hakkı yoktur.
Hukukı İslamiyye ve Istılahatı fıkhiyye Kamusu cilt .1.sy.98.

yuksel dedi ki...

Nesha dair malumat:
Maahaza Allahüteala hakimdir,rahimdir,kullarının faideleri için bazı hükümlerini tebdil buyurmasına ne mani vardır?Zamanların,mizaçların ihtilafile ilaçlar ihtilaf edeceği gibi vakitlerin ihtilafı ile insanların maslahatları değişebilir.İşte bundan dolayı bazı hükümlerde tebdilat vukuu,aklen caiz ve hikmete muvafıktır.
Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu

yuksel dedi ki...

2725. [4:364, Hadîs No: 5626]
Sehl bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Allah katında hayrın ve şerrin hazineleri vardır. Bunların anah­tarları insanlardır. Allah'ın, kendisini hayrın anahtar; şerrin ise kili­di yaptığı kimseye müjdeler olsun. Allah'ın, kendisini şerrin anahta­rı, şerrin de kilidi yaptığı kimseye de yazıklar olsun.[280]

2726. [4:365, Hadîs No; 5630]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu ri­vayet ediyor:
Her hatim indirildiğinde gerek okuyan ve gerekse dinleyenler için kabul edilecek bir dua hakkı vardır.[281]

yuksel dedi ki...

2727. [4:365, Hadîs No: 5632]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kıyamet günü, mü'minin amel defterinin başlığı insanların kendi­si hakkındaki övgüleri olacaktır.[1]

2728. [4:365, Hadîs No: 56j34]
Ebû Ümame (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'a verilen söz yerine getirilmesi en lâyık olan sözdür.[2]

2729. [4:366, Hadîs No: 5636]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Hastaları ziyaret ediniz. Cenazenin kaldırılmasına katılınız ki, nınlar size âhireti hatırlatsın.[3]

2730. [4:366, Hadîs No: 5637]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hastaları ziyaret ediniz. Dua etmelerini isteyiniz. Şüphesiz hasta­nın duası makbul, günahları da affediliniştir.[4]

2731. [4:367, Hadîs No: 5639]
Hakim bin Umeyr'den (r.a.) rivayetle:
Kalblerinizi murakabeye alıştırın. Çokça tefekkür edin ve ibret alnı.[5]

2732. [4:367, Hadîs No: 5640]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kabir azabından Allah'a sığınınız. Cehennem azabından Allah'a sığınınız. Meseh-i Deccal'in fitnesinden Allah'a sığınınız. Dirilerin ve ölülerin fitnesinden Allah'a sığınınız[6].

2733. [4:367, Hadîs No: 5644]
Hasan-ı Basrî'den (r.a.) rivayetle:
Kişinin birgün din kardeşine yardıma olması, bir ay camiye ka­panmasınan daha hayırlıdır.[7]

2734. [4:3.67, Hadîs No: 5646]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Hastaları ziyaret etmenin, cenazeleri uğurlamaktan daha büyük sevabı vardır.[8]

2735. [4:368, Hadîs No: 5647]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
İki göz vardır ki onlara Cehennem ateşi dokunmaz: Allah korku­sundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutan göz.[9]

2736. [4:369, Hadîs No: 5650]
lbniAbbas (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğu­nu rivayet ediyor:
Yaptığı bağışı geri alan, kustuğu şeyi geri yutan kimse gibidir.[10]

2737. [4:370, Hadîs No: 5654]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Afiyet on parçadır. Dokuzu geçimini sağlamaya çalışmakta, bir ta­nesi de diğer şeylerdedir.[11]

yuksel dedi ki...

2738. [4:370, Hadîs No: 5655]
Muaz bin Cebel (r.a.) rivayet ediyor:
Âlim yeryüzünde Allah'ın güvendiği kimsedir.[12]

2739. [4:371, Hadîs No: 5657]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Âlim ilmiyle Allah'ın rızasını aradığında herşey kendisinden say­gıyla karışık bir korku duyar. Fakat, ilmiyle mal yığmak istediğinde kendisi herşeyden korkar.[13]

2740. [4:371, Hadîs No: 5658]
Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Alim yeryüzünde Allah adına hareket eden bir sultandır. Ona dil uzatan helak olmuştur.[14]

Bu hadis amelin ilim ve âlimden kopmaz bir parça olması gerektiğini gösteri­yor. Yani ilmin yanında amel de olmalıdır. Yaşanmayan ilmin ne faydası olabi­lir? İnşaatçı bildiklerini pratiğe dökmezse, öğretmen bildiklerini öğretmezse, doktor hastalarını muayene etmezse veya kendisi aynı dertten muzdarip oldu­ğu halde başkalarını muayeneye kalkarsa ilimlerinin ne ölçüde faydasını göre­bilirler?
İlim uygulamak için olmalıdır. Âlim, insanlara iyi şeyleri öğreten, anlatan in­san demektir. Yanıp tükenen bir mum gibi olma yerine devamlı yanan bir kandil gibi olmalıdır. Bildiklerini yaşamayan âlim kendisi etrafına ışık verdiği halde tü­kenen muma benzer.
Bildiklerini yaşamayan âlimlerle ilgili bir kısım tehditler vardır ki, bunlar âlim­leri titretecek güçtedir. Kur'ân-ı Kerîm, bildiklerini yaşamayanları îkaz ederek "Halka iyiliği emredip de kendinizi unutur musunuz?"[15] buyurur. "Ey îman eden­ler! Niçin yapmadıklarınızı söylüyorsunuz. Yapmadıklarınızı söylemeniz Allah katında büyük bir vebaldir"[16] buyurularak da bildiklerini yaşamamanın veballiliği-ne dikkat çekilir. Kur'ân'da, kendilerine Tevrat gönderildiği halde onun gereğiyle amel etmeyenlerin kitap yüklenmiş eşeklere benzetilmesi de[17] oldukça düşündü­rücüdür. Hadislerde de böyle âlimler için büyük tehditler vardır. Onlar Cehenne­me atılacak, bağırsakları dışarı çıkarılacak, harman döven at gibi döndürüle­ceklerdir. Cehennemlikler etrafında halkalanıp soracaklar: "Ey falan! Niçin bu haldesin? Sen dünyadayken iyiliği emredip kötülükten sakındırmaz miydin?" O da, "Evet, öyleydim. İyiliği emreder, fakat kendim yapmazdım. Kötülükten sa­kındırır, fakat kendim sakınmazdım."[18] Ayrıca Resûl-ü Ekrem (a.s.m.,) Miraç ge­cesinde de böyle âlimlerin makasla dudaklarının doğrandığını gördüğünü bildir­mektedir.
Bu tehditler göstermektedir ki, ilim adamı herşeyden önce örnek olmak zo­rundadır. Sözleri davranışlarını, davranışları da sözlerini doğrulamalıdır. Pey­gamberlerin anlattıklarını önce kendilerinin yaşadıklarını düşünürsek bilhassa tebliğ vazifesini üstlenmiş kimselerin daha çok dikkatli olmaları gerektiğini anla­rız. Hûd Sûresinin 88. âyetinde anlatıldığı gibi halkına İlahî emirleri anlatmakla görevli Şuayb (a.s.), "Ben, ancak gücümün yettiği kadarınca sizi ıslah etmek isti­yorum" diyordu.
Bildiklerini yaşamayan âlimler kötü örnek olmuş olurlar. Halk, böyle âlimlerin davranışlarına bakıp, "Onlar böyle olursa biz nasıl oluruz?" gibisinden başıboş­luğa ve lâkaydlığa girerler. Onları taklid edenlerin günahlarını da yüklenirler. Böylece kötülükler yaygınlaşmış olur.
Böyle olmayıp da âlim tenkide maruz kalsa yine zararlıdır, önde ve örnek ol­ması gerek'enlerin şikayete konu olmaları da son derece zararlıdır. Şahsen yıp­ranırlar.
Bildiklerini yaşamayan âlimler halk üzerinde fazla etkili de olamazlar. Dürüst­lük nedir bilmeyen bir âlim dürüstlükten bahsetse, namaz kılmada tembellik ve lâkaydlık gösteren bir âlim de namaz kılmanın öneminden bahsetse, halk üze­rinde etkili olamazlar.

yuksel dedi ki...

2741. [4:372, Hadîs No: 5659]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Âlim ve ilim Cennettedir. Âlim ilmiyle amel etmeyince ilim ve amel Cennette olur; âlim ise Cehenneme gider.[19]

2742. [4:372, Hadîs No: 5660]
Rafi' bin Hadic (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Zekât toplayıp ilgili yere ulaştırmada haktan sapmadan çalışan kimse, evine dönünceye kadar aziz ve celil olan Allah yolunda savaşa çıkmış gazi gibidir.[20]

2743. [4:373, Hadîs No: 5662]
Ma'kıl bin Yesar'dan (r.a.) rivayetle:
Fitne ve anarşi döneminde ibadet, sevap bakımından bana hicret etmek gibidir[21]

2744. [4:374, Hadîs No: 5669]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kul, Allah hakkında ne düşünüyorsa, Allah katında aynı muame­leyi görür. Kul, sevdiğiyle beraberdir.[22]

2745. [4:374, Hadîs No: 5671]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Hem anne babasına, hem de Rabbine itaat eden kul, en yüksek mertebededir.[23]

2746. [4:377, Hadîs No: 5683]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Söz, yerine getirilmesi gereken bir borçtur. Söz verip de sözünden dönene yazıklar olsuü. Söz verip de sözünden dönene yazıklar olsun. Söz verip de sözünden dönene yazıklar olsun.[24]

2747: [4:378, Hadîs No: 5685]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Adalet güzeldir. Fakat idarecilerde olursa daha güzeldir. Cömert­lik güzeldir. Fakat zenginlerde olursa daha güzeldir. Dinde titiz ol­mak güzeldir. Fakat âlimlerde olursa daha güzeldir. Sabır güzeldir. Fakat fakirlerde olursa daha güzeldir. Tövbe güzeldir. Fakat gençler­de olursa daha güzeldir. Haya güzeldir. Fakat kadınlarda olursa da­ha güzeldir.[25]

2748. [4:380, Hadîs No: 5690]
Ebu'l-Yüsr (r.a.) Peygamber E fendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:
İyilik insanlar arasında kesintiye uğrayabilir. Fakat bunu yapanla Allah arasında kesintiye uğramaz.[26]

Bu hadis bize iyiliklerin Allah için yapılması gerektiğinin güzel ifadelerinden birisidir. Bunun büyük bir önemi vardır.
İyilikle iyilik yapılan kişi arasında otomatikmen manevî bir bağ kurulmuş olur. Kişi iyiliğini Allah için yapar, kendisine iyilik yapılan kişi de gerek diliyle ve ge­rekse haliyle teşekkürlerini dile getirir. Bu dinin olduğu kadar insanlığın, mede­nîliğin de gereğidir.
Ama bu her zaman meşru ve makûl ölçüler içerisinde cereyan etmeyebilir. İyilik yapan gerektiği tarzda yapar da iyilik yapılan üzerine düşeni yapmayabilir. Böyle anlarda iyilik yapanın durumu ne olacaktır?

yuksel dedi ki...

İşte hadis bizi hiçbir karşılık beklemeden, sevabını sırf Allah'tan umarak ih-lâsla iyilik yapmaya teşvik etmektedir ki böyle durumlarda iyilik yapanın şevki de, morali de bozulmasın, iyilikten vazgeçmesin, her hal ü kârda iyilik yapmaya devam etsin. Allah da iyiliğinin sevabını bahşetsin.
Hayatını iyilik felsefesi üzerine bina eden, îmana dayalı salih amele bütün zerrâtıyla yönelmeyi gaye edinen ecdadımız, bu hadisi adetâ ruhlarına nakşet­miş, "İyilik et denize at, balık bilmezse Hâlık bilir diyerek karşılıksız iyilik yap­manın formülünü ortaya koymuş, iyilikteki bu ruh ve mânâyı çok güzel yakala­mışlardır.
Evet, hadiste belirtildiği gibi iyilik yapılan kimse iyiliğin değerini bilmeyebilir, hatta inkâr edip nankörlük noktasına kadar da gidebilir. Bu bizim iyiliğimizi zayi etmez. Çünkü mükâfatını Cenâb-ı Allah verecektir. Sonra böyle bir davranış bi­zi iyilikten vazgeçirmemelidir de. Muhatabımız ister teşekkür veya takdir etsin, ister etmesin, bu hadis gereğince yine iyilik yapmamız gerekir.
Nitekim başka bir hadiste "Lâyıkı olsun, olmasın sen iyiliği yap. Eğer lâyıkıysa ne âlâ, isabet etmiş olursun. Eğer lâyıkı değilse sen iyiliğin ehli olursun" buyurularak mü'-minlerin kendilerini kayıtsız şartsız iyiliğe alıştırmaları gerektiği öğütlenir. Bütün mesele ihlasla iyilik yapabilmek, mükâfatı sadece ve sadece Allah'tan beklemektir.

2749. [4:381, Hadîs No: 5696]
Halis bin Zeyd'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Afv yerine getirilmesi gereken en lâyık şeydir.[27]

2750. [4:382, Hadîs No: 5701]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
iradecilere yamanmadıkları ve dünyaya dalmadıkları sürece âlim­ler peygamberlerin güvenilir vekilleridir. İdarecilerin, dümen suyu­na girdikleri ve dünyaya daldıkları takdirde, peygambere hiyânet et­miş olurlar. Onlardan sakının.[28]

2751. [4:383, Hadîs No: 5703]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Âlimler yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleri, benim ve diğer peygamberlerin varisleridir.[29]

2752. [4:384, Hadîs No: 5704]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Âlimler önderdirler. Takva sahipleri efendi ve reistirler. Bunlarla oturup kalkmak hayır ve iyiliği arttırmak demektir.[30]

2753. [4:384, Hadîs No: 5705]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Âlimler, peygamberlerin varisleridir. Göktekiler onları sever. Öl­düklerinde iâ Kıyamete kadar denizdeki balıklar kendilerine Allah'­tan mağfiret dilerler.[31]

2754. [4:385, Hadîs No: 5706]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Alimler üç türlüdür.
1) iliminden hem kendisinin, hem de insanla­rın istifade ederek yaşadıkları âlim.
2) ilminden insanlar istifade et­tiği halde kendisi istifade etmeyip kendi kendini helak eden âlim.
3) Kendisi ilminden istifade edip buna göre yaşadığı halde başkaları kendisinden istifade etmeyen âlim.[32]

yuksel dedi ki...

2755. [4:385, Hadîs No: 5707]
lbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
tlim ibadetten üstündür. Dinin temel direği takvadır.[33]

2756. [4:385, Hadîs No: 5708]
îlim amelden üstündür. Amellerin en hayırlısı, orta olanıdır. Al­lah'ın dini aşırı sert ve aşırı yumuşak olanın arasındadır, iyilik, iki kötülük olan ifrat ve tefritin ortasmdadır. Buna, ancak Allah'ın yar­dımıyla ulaşılabilir. En kötü yürüyüş yorucu yük yüklenerek yürü­mektir.[34]

Hadiste birkısım önemli hususlara işaret edilmiştir. Bunlardan biri ilmin amel­den üstünlüğüdür. İlim, yapılan ameli şartlarına uygun şekilde bilmek, amel de onu uygulamaya dökmektir. Uygulamak önemlidir, ama bilmek çok daha önem­lidir. Çünkü bilmeden faydalı hiçbir şey yapılamaz. Meselâ namaz kılan bir kim­se eğer namazın şartlarını, rükünlerini bilmiyor, bunlardan birini eksik bırakıyor­sa namazı geçersiz olur da farkında olmaz. Resül-ü Ekrem (a.s.m.) bir başka Hadis-i Şeriflerinde de bu gerçeğe dikkatleri çekmiş, kendisine "Hangi amel üs­tündür?" diye sorulduğunda, "İlim" cevabını vermiş, "Biz ilmin faziletini sorma­dık. Amellerin en faziletlisini sorduk. Siz ise ilim diye cevap verdiniz" dediklerin­de de şöyle buyurmuşlardı:
"Amel, ne kadar az da olsa ilimle birlikte fayda verir. Cahilce işlenen ameller ise insana fayda vermez."
Bu hadis de açıkça göstermektedir ki, mü'min amelden önce onun ilmini edinmelidir. Bununla birlikte şu da unutulmamalıdır ki amelsiz, yani uygulamaya konulmayan ilim de insana pek bir fayda sağlamaz. Nitekim Resûl-ü Ekrem fay­dasız ilimden Allah'a sığınarak böyle bir ilmin tehlikesine dikkat çekmiştir.
Hadiste üzerinde durulan hususlardan birisi de amellerin en hayırlısının orta olanı gerçeğidir. Herşeyde istikâmeti, orta yolu tavsiye eden dinimiz her türlü aşırılığı yasaklamış, inançta olduğu gibi amelde de orta yolda olmayı emretmiş­tir. Fevrîlikler, aşırılıklar, her devirde, her zaman zararlara, yıkımlara sebep ol­muş, fayda yerine zarar getirmiştir. Amel ne kadar faziletli de olsa aşırılığa giril­diğinde onu sonuna kadar devam ettirmek mümkün değildir. Bir noktada duraksayacak, kesintiye uğrayacaktır. Bir anda parlayıp sönen yıldırım olmak­tansa devamlı yanan yıldız olmak daha faydalıdır. Resûl-ü Ekremin (a.s.m), amellerin en efdalinin az da olsa devamlı olanı olduğunu bildirmesi müminleri istikrarlı ve devamlı ibadet ve amellere sevk etmek içindir. Devamlı oruç tutmak isteyen Abdullah bin Amr bin As'a Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şu tavsiyede bulun­muştu:
"Eğer bunu böyle yapmaya devam edersen gözlerin zayıflar ve vücudun çö­ker. Sepin üzerinde nefsinin hakkı olduğu gibi, ailenin ve çocuklarının da hakkı vardır, öyle ise bazı günlerde oruç tut, bazılarında tutma ve gecenin bir kısmın­da namaz kıl, diğer kısmında da uyu!"
Resûlullahın mü'minlere diğer bir tavsiyesi de şöyledir: "Din kolaylıktır. Fazla amel yapayım diye dine galip gelmek isteyen buna yenik düşer, amel yapma gücünü kaybeder. Şu halde doğru yolu takip edin ve dengeyi koruyun. En mü­kemmelini yapmaya gücünüz yetmezse, ona en yakın olanını yapın. Müjdele­yin, kolaylaştırın. İbadet ve çalışmalarınızda sabah, öğleden sonra ve seher vakitlerinde faydalanın."*

yuksel dedi ki...

İzahını yaptığımız hadiste insanı tâkattan düşürecek derecede nafile ibadet yapmanın sakıncalarına dikkat çekildiği gibi, farzları tam olarak yerine getire­meyecek kadar gevşek ve ilgisiz kalmanın da tehlikesine parmak basılmıştır. Hadiste ortaya konulan Peygamber! ölçü gözetildiğinde iki zararlı ucun tehlike­sinden sakınılmış olunacaktır.
Bu emir ve tavsiyeler de göstermektedir ki İslâm dini fıtrata en uygun olanı .aşırılıklardan uzak durmayı ve orta olanı göstermekte, ona sevk etmektedir. Daha sonra yer alan ifade de, dinin, aşırı sert veya aşırı yumuşak olmadığına, orta olduğuna dikkat çekilmiştir ki, bu da yukardaki mânâyı teyid eder. Islâmın emir ve yasakları mücerred birer kavramdır. Bunları muşahhaslaştıran, hayata yansıtan Müslümanlardır. öyleyse Müslüman da ne aşırı sert, kaba, kırıcı; ne de küçümsenecek, hor görülecek, kendini ezdirecek derecede yumuşak olacak, aksine ikisinin ortasını takip edecektir.

yuksel dedi ki...

Ayrıca hadiste iyiliğin önemli bir tarifi de yapılmakta, ifrat ve tefrit olan ve her ikisi de kötü karşılanan iki şeyin ortasında olduğu bildirilmektedir. Kötülüğü kal­bin hoşlanmadığı, iyiliği de kalbin yatıştığı şey olarak tarif eden Allah Resulü or­ta olan herşeyin iyi, iyi olan herşeyin de kalbi tatmin ettiğini bildirmektedir.
Hadiste üzerinde durulan diğer bir önemli husus da bütün bunlara Allah'ın yardımıyla ulaşılabileceğidir. Evet, istikâmetti bir hayata, iyiliklere ancak Allah'ın yardımıyla ulaşılabilir. Kişi istikâmeti yakalamak ve ondan sapmamak için sü­rekli olarak Allah'a yalvarmalı, Onun desteğini kazanmaya çaba sarf etmelidir. Zâten kulluğun özü de budur.
Hadiste yukardan beri üzerinde durulan hususlar bir benzetme ile özetlen­miştir. Bu benzetmede aşırılığa kaçma çok ağır bir yüklenmeye teşbih edilmiş ve bunun hayat yolculuğunda insanı ne kötü durumlarla karşı karşıya getirebile­ceğine dikkat çekilmiştir.

2757. [4:387, Hadîs No: 5710]
lbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
ilim üç türlüdür: Açıklayıcı bir kitap, eskiden beri sürüp gelen gü­zel bir âdet ve "Bilmiyorum" diyebilmektir.[35]

Üç türlü ilimden birincisi kapalı hiçbir nokta bırakmayan, ele aldığı meselele­ri hiçbir şüpheye yer bırakmayacak, akla yeni sorular getirmeyecek tarzda açık­lığa kavuşturan kitaptır. Burada kitabın yazılı metin mânâsına geldiği ve yazılı olan herşeyi içine aldığı düşünülürse, bu özelliği taşıyan bir makalenin, bir risa­lenin, bir tezin veya küçük büyük herhangi bir maksada matuf olarak yazılmış yazıların ne derece faydalı olacağı, birçoğunun ruh dünyasını aydınlatacağı, yola getireceği, kötülüklere bir kılıç gibi ineceği göz önüne getirilebilir. Kur'ân'da kaleme yemin edilmesi bu hikmete binâen olsa gerektir. Tarih boyunca bu mâ­nâyı taşıyan nice kitabın kütüphanelerin baş köşesinde yer aldığını, elden ele dolaştığını, ruh ve kalblerin derinliklerine kadar işlediğini görüyoruz.
İşte Hadis-i Şerifte dikkat çekilen özellikleri azamî derecede kendisinde bu­lunduran en mükemmel kitap hiç şüphesiz Kur'ân-ı Kerîmdir. Kur'ân'ın bir ismi­nin "Kitap" olması da bu ismin en liyakatli şekilde ve öncelikle ona yakıştığının bir ifadesidir. Diğer kitaplar onunla paralellik arzettiği ve onun manevî güneşin­den feyzlendiği ölçüde değer kazanırlar.
Hadiste yerleşmiş, eskiden beri devam edegelen güzel âdetlerin de ilim çe-;; şitleri arasında sayılması oldukça manâlıdır. Çünkü bu âdetler defalarca tecrü­belerden geçirilerek süzülegeien, muşahhaslaşan, şuurluca devam ettirilen, bi­lerek uygulanan, kökü maziye dayalı prensiplerdir. Bu manevî miras kültür 0 kelimesiyle de ifade edilebilir. Milletleri ayakta tutan unsurların en önemlilerin-* den biridir. Çünkü böyle âdetler geleceğe atlama tahtası olur, geçmişle gelecek arasındaki bağı kurar, devamlılık ve canlılık sağlar. Bu güzel âdetler bir milletin adetâ kimlik belgesidir. Bu belgeyi yitiren milletler şahsiyetlerini kendi elleriyle ayakları altına almış olurlar.
Faydalısıyla zararlısıyla kültürü, örf ve âdetleri öğrenmek faydalı bir davra­nıştır. Faydalı uygulanmak, zararlı da sakınılmak için öğrenilir. Faydalılık ve zararlılığın ölçüsü de Allah'ın dinidir.
Hadiste "Bilmiyorum" diyebilmek de ilim olarak gösterilmiştir. Yerinde ve za­manında söylenen bu kelime gerçekten ilmin, birşeyler bilmenin ifadesidir. "Bil­miyorum" diyebilmek tevazûdan çok bir gerçeği dile getirir. Aynı zamanda bu ilerlemenin, inkişafın da temel taşıdır. İnsan bilmediği konuda "Bilmiyorum" di­yebilmelidir. Çünkü bir kimsenin herşeyi bilmesi mümkün değildir. Bilmediği hal­de "Biliyorum" diyen kimsenin öğrenebileceği birşey de yoktur. Kendine ilim ha­zinelerini kapamış olur. Yükselmesi de söz konusu olmaz.
İlimde mesafe alanlar öğrendikçe cehaletlerini anlamış, daha çok öğrenme aşk ve şevki içerisine girmişlerdir.
"

yuksel dedi ki...

Bilmiyorum" diyebilen insanlar aynı zamanda haddini bilen insanlardır. Bir-gün Imam-ı Ebû Yusuf'a bir soru sorulmuş, "Bilmiyorum" cevabını vermişti. "Bil­miyorsun da kâdıu'l-kudât unvanıyla şu kadar maaşı niçin devlet hazinesinden alıyorsun?" dediklerinde'şöyle demişti: "Ben bildiğim kadar alıyorum. Bilmedi­ğim kadar alsaydım devlet hazinesi buna yetmezdi."
İşte hadisin belirttiği üç ilimden birisi de budur.

yuksel dedi ki...

2758. [4:388, Hadîs No: 5711]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Üim îslâmm hayatıdır, îmanın direğidir. Bir ilmi öğrenene Allah, eksiksiz mükâfat verir. İlmi öğrenip de onunla amel eden kimseye Allah bilmediğini öğretir.[36]

2759. [4:389, Hadîs No: 5712]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
İlim hazineler şeklindedir. Anahtarları ise soru sormaktır. Soru sorun ki, Allah size merhamet etsin. Çünkü soru sormakla dört kişi mükâfat alır.
1) Soruyu soran,
2) cevabı vermek suretiyle öğreten,
3) dinleyen,
4) ve bunları seven.[37]

2760. [4:389, Hadîs No: 5715]
Übade (rh.) rivayet ediyor:
Âlim bildiğiyle amel edendir.[38]

2761. [4:390, Hadîs No: 5716]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Üim dindir. Namaz dindir. O halde bu din ilmini kimden aldığını­za ve bu namazı nasıl kıldığınıza iyice bakın. Çünkü Kıyamet günü bunlardan sorguya çekileceksiniz.[39]

2762. [4:390, Hadîs No: 5717]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Üim ikidir: Birisi kalbdedir. Faydalı ilim de budur. Birisi de sade­ce dildedir. Bu ilim Allah'ın insanoğlu aleyhindeki delilidir.[40]

Hadise göre faydalı ilim kalbe kök salmış olan ilimdir. Bu ilim "Marifetullah", yâni Allah'ı tanıma ilmidir. Marifetullah insana Allah sevgisi ve korkusunu verir. İnsanı gizli ve açık büyük günahlardan uzaklaştırır.
ldüğü gibi böyle bir ilim olgun ve ideal bir Müslüman olmaya iten bir ilim­dir. Bunu elde etmenin yolu ise tahkiki îman aşılayan eserleri bol bol okumak, kâinat kitabını satır satır tefekkür etmek, bir an gibi marifetullah polenleri al­makla olur. Hangi ilim olursa olsun, eğer o ilim marifetullahta mesafe aldırıyorsa o ilim kalbe yerleşmiş ilimdir.
Dildeki ilim ise öze işlememiş, kalbe kök salamamış, gücünü kalbden alma­yan ilimdir. Böyle bir ilim kökü kurumuş ağaca benzer.
Dildeki ilim kalbe nüfuz edememiş, dille kalb arasında çelişki içerisinde olan ilimdir.
Dildeki ilim, yaşanmayan ilimdir. "Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz?"[41] âyeti, yaptıklarıyla söyledikleri birbirini tutmayan insanları şiddetle kınar.
Eğer ilim dilde kalıyor, tatbikata dönüştürülmüyorsa, hadis bunun kişinin aleyhine bir delil olacağını bildirmektedir.

2763. [4:391, Hadîs No: 5720]
tbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
îlim ve mal her kusuru örter. Cehalet ve fakirlik de her kusuru or­taya çıkarır.[42]

2764. [4:391, Hadîs No: 5721
Ebu Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
timi esirgemek helâl değildir.[43]

yuksel dedi ki...

2765.
[4:392, Hadîs No: 5724]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Sarık, Arapların tacıdır. Onu bıraktıkları zaman izzetlerini de yi­tirirler.[44]

2766. [4:392, Hadîs No: 5725]
Rükkane (r.a.) rivayet ediyor:
Takke üzerine sarık sarmak bizimle müşrikler arasındaki ayına özelliktir. Kıyamet günü kişiye başına sardığı herbir sarıma karşılık bir nur verilir.[45]

2767. [4:394, Hadîs No: 5735]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Umre diğer bir umreye kadar yapılan günahlara keffarettir. Mak­bul bir haccın mükâfatı Cennetten başka birşey değildir. Hacı herbir "Sübhanellah, Lâ ilahe illallah ve Allah ü ekber" dediğinde mutlaka birşeylerle müjdelenir.[46]

2768. [4:396, Hadîs No: 5745]
ibniAbbas (r.a.) rivayet ediyor: Göz değmesi haktır. Dağı bile yıkar.[47]

2769. [4:397, Hadîs No: 5747]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Göz değmesi haktır. Aşırı bir hayranlıkla bakarken şeytan ve in­sanoğlunun hased duygusu hazır bulunur.[48]

2770. [4:397, Hadîs No: 5748]
Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Nazar insanı mezara, deveyi de kazana götürür.[49]

2771. [4:398, Hadîs No: 5751]
Ibni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Gözler zina eder, eller zina eder, ayaklar zina eder, tenasül uzvu zina eder.[50]

Kur'ân-ı Kefîm, bir âyetinde, "Zinaya yaklaşmayın"[51] buyurur. İlk bakışta da görüldüğü gibi "Zina yapmayın" tarzında bir ifade yerine "Zinaya yaklaşmayın" ifadesi tercih edilmiştir. Bunun sebebi yasaklananın sadece zina değil, zinayla birlikte zinaya yaklaştırıcı herşeydir. İşte söz konusu olan Hadis-i Şerifte sadece tenasül uzvunucı değil, gözlerin, ellerin, ayakların da zinası bulunduğu bildiril­mekte, tümünden kaçınma gerektiğine dikkati çekilmektedir.
Her ne kadar bu zinalar tenasül uzvuyla yapılan zina derecesinde değilse de, ona basamak ve vasıta olabilecek çapta birer günah olduğu için açıkça ya­saklanmışlardır.
Gözler haramdan korunmalıdır. Tâ ki göz zinasına girmesinler. Başka bir âyette, mü'minlerin bu durumlara düşmemeleri için gözlerini bakılması haram olan şeylerden korumaları[52] emredilmektedir. Peygamberimiz, Hz. Ali'nin şah­sında, "Ey Ali! Arka arkaya bakma. Birinci bakışa hakkın vardır. Ama ikinci ba­kışa hakkın yoktur"[53] buyurarak daha sonra gelebilecek tehlikelerden gözü koru­maya yöneltmektedir. Çünkü ikinci ve üçüncü bakışlar özellikle yapıldığı için nefse değişik duygular gelebelir, şehvet hissi uyandırabilir. Kişi her ne kadar "Ben nefsime güveniyorum" dese de zaruret olmadıkça birden fazla yapılan ba­kışlar manevî tehlikeleri davet edebilecek özelliktedir. Bir hadiste yabancı ka­dınları gözle süzmenin, iblisin oklarından zehirli bir ok olduğu bildirilir ve haram­dan gözünü çeviren kimseye, Cenab-ı Hakkın lezzetini kalbinde duyacağı bir ibadet bahşedeceği müjdelenir.[54] Kıyamet günü bütün gözlerin ağlayacağı, an­cak üç gözün ağlamayacağı, ağlamayan üç gözden biri de, Allah'ın bakmayı yasakladığı şeylerden sakınan göz olduğu bildirilir.[55] Tevrat'ta da harama bakı­şın şehvet tohumunu ektiği, bunun da insanda derin hüzünler doğurduğu belirtil­mektedir.
Görüntülü, görüntüsüz, gölgeli, gölgesiz, canlı cansız müstehcen neşriyatın îman ve ahlâkî yapımıza hücum ettiği bir zamanda mü'minlerin gözlerini daha bir titizlikle haramdan korumaları gerekmektedir. Açık saçıklık bir taraftan sami­mi hürmet ve muhabbeti yok edip aile hayatını zehirlerken, diğer fertlerin de ah­lâkını çökertmekte, ruhî çöküntü ve alçalışa sebep olmaktadır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, "Nasıl ki. merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrip eder. öy­le de, ölmüş kadınlar suretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hük­münde olaYı suretlerine hevesperverâne bakmak, derinden derine hissiyât-ı ulvi-ye-yi insaniyeyi [insandaki yüce duyguları] sarsar, tahrip eder."[56]

yuksel dedi ki...

Harama bakmaktan kaçınan Allah'ın emrine uymanın zevkini yaşar, nefsin alçak, hâinâne düşünce ve duygularından uzaklaşır.
Harama bakmaktan çekinmeyen, gözünü Allah adına değil de nefis hesabı­na kullanan onu değerden düşürtmekle kalmaz, bahsi geçen manevî zevkten de mahrum kalır.
Bediüzzaman'ın ifadesiyle, "Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer, Cenab-ı Hakka satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan; geçi­ci, devamsız bazı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsâniye-ye bir kavvad derekesinde bir hizmetkâr olur." Eğer göz Allah hesabına kullanı­lırsa hem büyük bir kıymet kazanır, hem de göz gibi bir nimete sahip olma ve onu Allah yolunda kullanmanın manevî zevkini yaşatır. "Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine [görme duygusunu veren Allah'a] satsan ve Onun hesabına ve izni dairesinde çalıştırsan; o zaman şu göz, şu kitab-ı kebîr-i kâinatın [büyük kâinat kitabının] bir mütalaacısı ve şu âlemdeki mûcizât-ı san'at-ı Rabbâniyenin [Al­lah'ın herbiri bir sanat harikası, mucizesi olan eserlerinin] bir seyircisi ve küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı derecesine çıkar."[57]
Elin zinası da diğer bir hadiste belirtildiği gibi yabancı bir kadına şehvetle do­kunmak, tutmaktır. Nefsânî duyguların harekete geçtiği böyle bir tutuş da mane­vî bir sükûttur. Bir hadiste, bir kimsenin başına demirle çivi çakılmasının böyle bir hareketten daha iyi olduğu bildirilmiştir.[58]
Ayakların zina etmesi de böyledir. Nefis hesabına, şehevânî arzu ve istekler­le atılan her adım ayakların zinasıdır. Bir hadiste bu açıkça bildirilir: Gidilmesi yasak olan yerlere gitme, o yolu adımlama ayakların zinasıdır.[59]
Kısacas.ı bütün organların zinası vardır. Dil de, el de, ayak da, hatta kalb de zina yapar. Tenasül uzvu da bu arzuları ya gerçekleştirir, ya da reddeder. Bu hususu da yine bir hadisten öğreniyoruz.[60]
Görülüyor ki bir çarpıklık söz konusudur. Organları fıtrî vazifeleri dışında kullanma, maksatlarına ters istikâmetlere yönlendirme tehlikeli boyutlara yönelt­mekte, maddî ve manevî hasarete sebep olmaktadır.

2772. [4:399, Hadîs No: 5752]
Aişe (r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını ri­vayet ediyor:
Kalb, organların hükümdarıdır. Hükümdar iyi olunca emrindeki-ler de iyi olur.'Bozuk olunca emrindekiler de bozulur.[61]

2773. [4:400, HadîS No: 5758]
Sehl bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle:
Bir sabah Allah için yol almabni veya akşamleyin geri dönmek dün­ya ve içindeki herşeyden daha hayırlıdır.[62]

2774. [4:401, Hadîs No: 5759]
Ebû Eyyub (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Bir sabah Allah için yol almak veya akşamleyin geri dönmek, üze­rine güneşin doğup battığı herşeyden daha hayırlıdır.[63]

2775. [4:401, Hadîs No: 5762]
îbni Amn'dan (r.a.) rivayetle:
Denizde bir defa cihada çıkmak, karada on defa cihada çıkmaktan daha hayırlıdır. Denizi aşan bir kimse bütün vadileri aşmış gibi se­vap alır. Denizde cihad maksadıyla yolculuk yaparken başı dönen bir kimse Allah yolunda başı kana bulanan kimse gibidir[64]

yuksel dedi ki...

2776. [4:402, Hadîs No: 5765]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hamamdan çıkarken ayakları soğuk suyla yıkamak baş ağrısına karşı güvencedir[65]

2777. [4:402, Hadîs No: 5766]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kap kaçakları yıkamak, evin çevresini temiz tutmak zenginlik ge­tirir.[66]

2778. [4:402, Hadîs No: 5767]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
İki sarhoşluk sizi saracaktır. Dünya sevgisi sarhoşluğu ve cehalet sevgisi sarhoşluğu. Böyle bir zamanda artık iyiliği emretmez, kötü­lükten de sakındırmazsınız. O zamanda Kur'ân ve Sünneti ayakta tutanlar Muhacir ve Ensarın sevapta ileri olan ilkleri gibidirle[67]

2779. [4:403, Hadîs No: 5768]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Karanlık gecenin parçalan gibi fitneler sizi istilâ edecektir. Böyle bir fitne içerisinde insanların en çok kurtulanları yüksek bir dağda yaşayıp koyunlarının gelirleriyle geçimini sağlayan kimse veya atı­nın dizgininden tutup cihad yollarında yürüyerek kılmayla karnını doyurandır.[68]

Fitne denilince karışıklıklar, ara bozma için gösterilen gayretler hatıra gelir. Fitnenin öyle bir derecesi vardır k,i âyette belirtildiğine göre katiden dahi şiddet­lidir.[69] Hadislerde de fitne şiddetle kınanmış, yerilmiş, mü'mirilerin böyle bir fitne içine girmemesi, çıktığında da nasıl hareket etmeleri gerektiği üzerinde durul­muş, uyarılmışlardır. Bu îkazlara kulak verildiğinde problem çıkmaz, çıktığında da fitne ateşi yayılmadan söndürülmüş olur.
Fitne esnasında göz-gözü görmez olur. Kimin neyi, ne hesabına yaptığı bi­linmez. Faziletler, hayırlar ayaklar altına alınır. Nice iyi insan o fitne silindiri al­tında ezilir gider. Hak bâtıl birbirine karışır. Doğru yanlış farkedilmez olur.
İşte Hadis-i Şerif böyle bir zamanda iki şeyi tavsiye ediyor: Biri bir dağa çeki­lip koyunların geliriyle geçinmek, dolayısıyla fitne seline kapılmaktan kurtulmak. İkincisi de cihada girmek. Birincisi bir köşeye çekilip hiçbirşeye karışmadan ken­di halinde yaşamak, ikincisi de yine fitneye şu veya bu şekilde girmeyip cihadla uğraşmak.
Bu ikinci aşıkkı seçen kişi hele günümüzde bulunuyorsa, bütün kuvvet ve himmetiyle manevî cihada soyunmalı, gıll ü gıştan, fitneden ârî, istikâmetti bir hizmeti sürdürmelidir. Muhtaç ve müştak gönüllere îman ve Kur'ân hakikatlerini ulaştırmalı, ölü ruh ve kalbleri ihya etmeli, huzur ve saadete kavuşturma yarışı­na girmelidir. Bu kudsi hizmetin verdiği zevk, fitnenin doğurduğu huzursuzluğu yok edecek, o hizmetin aşk ve şevki yangın söndürücü gibi fitne ateşinin yayıl­masını önleyecek, sönmeye mahkûm edecektir. Çünkü fitne ateşinin böylesi güçlü bir söndürücü karşısında yapabileceği birşey yoktur.

2780. [4:403, Hadîs No: 5769]
Hakim bin Umeyr (r.a.) rivayet ediyor:
Bakılması haram olan şeylere karşı gözlerinizi yumunuz. Pislik ve kötülüklerden uzak durunuz. Cehennemliklerin işlerinden sakınınız.[70]

2781. [4:403, Hadîs No: 5770]
Muhammed bin Abdullah'dan (r.a.) rivayetle: Uyluklarını ört. Çünkü uyluklar da avrettendir.[71]

2782. [4:404, Hadîs No: 5774]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Kaplarınızın ağzını .kapatın. Su tulumlarının ağzını bağlayın. Ka­pılarınızı örtün. Yatarken kandillerinizi söndürün. Şüphesiz şeytan böylesi su kaplarına ve kapılara girmez ve böyle kapların ağzını aç­maz. Biriniz bir çubuktan başka kabını örtecek hiçbirşey bulamazsa bile Allah'ın adını anarak onu koysun. Şüphesiz fare ev halkının evi­ni ateşe verebilir.[72]

yuksel dedi ki...

Bu Hadis-i Şerif mü'mine tedbirli, tertipli ve temiz yaşama, gerçek tevekkülü yerleştirme yollarını göstermektedir. Geçmiş çağlara doğru gittiğimizde kapların ağzını kapatma, su tulumunu bağlamanın hikmetinin haşerat, v.s.'nin içerisine düşmemesini sağlamaya yönelik olduğu anlaşılır. Kapıları kapatmaktan da maksat hırsız, kedi, köpek gibi zararlı yaratıkların girmesini önlemektir. Kandili söndürmenin hikmetini zâten Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) bildirmekte, farenin kandili devirip evi ateşe verebileceğine dikkat çekmektedir. Bu tedbirliliğe mü'min öyle­sine alışmalıdır k,i kabı örtecek birşey bulamasa bile çubuk gibi birşeyi koymayı ihmal etmemelidir.
Hadiste bilhassa çağımızda daha açıkça anlaşılmış olan bir noktaya da dik­kat çekme vardır. Herkes bilir ki şeytanın girebilmesi için kapalı kapla, açık ka­bın farkı yoktur. İnsanın kan damarlarına kadar girebilen şeytanın kapalı kaba girmesi mesele değildir. Böyleyken Resûlullah niçin "Şeytan kapalı kaba girmez" buyurmaktadır.
Çağdaş âlimler Peygamber Efendimizin (a.s.m.) bu sözleriyle mikropları kas­tettiğini söylerler. Mikrobun ne olduğunu bilmeyen o çağın insanlarına, Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) "Gözle görülmeyen zararlı bir kısım küçük canlılar vardır. Kapla­rınız açık olursa içlerine girer, hastalık bulaştırabilirler. Onun için kaplarınızın üstünü örtünüz" deseydi, mü'minler şaşıracak, fırsat kollayan müşrikler de, "Bak Muhammed, nelerden bahsediyor" diye hücum edeceklerdi. Ama Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) böyle bir ifade kullanmakla en doğru ve en uygun olanını yapmış, her asır hadisten gerekli hisse ve dersini almıştır.

2783. [4:406, Hadîs No: 5777]
Ebû Hüreyrt'den (r.a.) rivayetle:
Aziz ve celil olan Allah bir yoldan bir diken dalını kaldırdığı için bir kişinin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır.[73]

2784. [4:407, Hadîs No: 5781]
îbniAmr (r.a.) rivayet ediyor:
Zikir ehlinin meclislerinin ganimeti, Cennettir.[74]

2785. [4:407, Hadîs No: 5782]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetim için Deccal'dan daha fazla korktuğum kimseler vardır: Şaşırtıcı idareciler.[75]

2786. [4:409, Hadîs No: 5787]
lbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Aziz ve celil olan Allah yolunda cihada çıkan kişi ile hacca ve um­reye giden kişi Allah'ın elçileridir. Allah onları çağırmış, onlar da çağrısına uymuşlardır. Onlar Allah'tan ister. Allah da kendilerine ve­rir. [76]

2787. [4:409, Hadîs No: 5788]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Aziz ve celil olan Allah yolunda bulaşan toz, Kıyamet gününde yüz parlaklığıdır.[77]

2788. [4:409, Hadîs No: 5789]
Ebû Ümame (r.a.) ruîâyet ediyor:
Sabah akşam camilere gidip gelmek Allah yolunda cihaddandır.[78]

2789. [4:409, Hadîs No: 5790]
lbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
îlim öğrenmek ve öğretmek için sabah akşam gidip gelmek Allah nezdinde fîsebüillah cihad etmekten daha faziletlidir.[79]

2790. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Dünyada garipler dörttür: Zâlimin göğsündeki Kur'ân. Bir toplu­lukta bulunup da içinde namaz kılınmayan cami. Bir evde bulunup da okunmayan Kur'ân. Kötü bir topluluk arasında bulunan salih kişi.[80]

yuksel dedi ki...

2791. [4:410, Hadîs No: 5793]
e tbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Garib, hastalanıp sağma, soluna, önüne ve arkasına baktığında tamdık biç kimseyi göremeyince Allah onun geçmiş günahlarını ba­ğışlar.[81]

Cenab-ı Hak bir kudsî hadiste "Ben kalbi kırıkların yanındayım" buyurur. Ga­rip, yetim, kimsesiz, fakir, mazlum, hakkın mücadelesini verdiği halde zayıf düş­müş kimselerle Cenab-ı Hak, beraberdir. Onların hâmisi, sahibi, yardımcısıdır. Ellerinden tutar, tutacak kimseleri gönderir, sebepler yaratır.
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) bir yetim iken rahmetiyle onun elinden tutup eğiten Cenab-ı Hak değil miydi? Yetimler, garipler, garibanlar yalnızlığın, kimsesizli­ğin, itilmişliğin sıkıntı ve ızdırabından ancak Allah'a yönelmekle kurtulabilirler.
Yukarıdaki hadis, garip bir kimsenin hastalığı esnasında sağına, soluna ba-ktp kimseyi göremeyince Allah'ın onun günahlarını bağışlayacağını bildiriyor. Garip üzülmemeli. Çünkü Allah onunla beraberdir. Allah'ın kendisiyle beraber olduğunu, günahlarını affettiğini bilen insan için üzüntüye değecek bir şey yok­tur. Ziyaretçilerinin bulunmayışı ona fazla tesir etmez.

2792. [4:410, Hadîs No: 5794]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Boğularak ölen şehiddir. Yanarak ölen şehiddir. Gurbette ölen şe-hiddir. Yılan ve benzeri haşeratın ısırmasından dolayı ölen şehiddir. Karın sancısından dolayı ölen şehiddir. Çöken evin altında kalan şe­hiddir. Damdan düşüp ayağı veya boynu kırılarak ölen şehiddir. Üze­rine taş yuvarlanarak ölen şehiddir. Meşru ölçüde kocasını kıskanan kadın Allah yolunda cihad eden gibidir. Ona bir şehid mükâfatı var­dır. Malı uğrunda öldürülen şehiddir. Canı uğrunda öldürülen şehid­dir. Din kardeşini savunurken ölen şehiddir. Komşusu uğrunda öldü­rülen şehiddir.İyiliği kötülükten sakındırırken ölen şehid­dir.[82]

2793. [4:411, Hadîs No: 5797]
Muaz'dan (r.a.) rivayetle:
Cihad iki türlüdür: Allah'ın rızasını arayarak, idarecisine itaat ederek, malının değerlisini vererek ortağına karşı müsamahakâr davranarak yeryüzünde fesad çıkarmaktan sakınarak cihad eden ki­şinin uykusu, -uyanıklığı hep mükâfattır. Övünmek, gösteriş, duysun­lar diye idarecisine karşı gelerek ve yeryüzünde fesad çıkararak ciha­da çıkan kişi Kıyamet günü kendisine fayda verecek hiçbir sevap elde edemez.[83]

2794.14:411, Hadîs No: 5800]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Cuma günü yıkanmak, misvak kullanmak ve bulabilirse güzel ko­ku sürünmek bulûğ çağına ermiş herkese ahlâkî bir vecibedir.[84]

2795. [4:412, Hadîs No: 5804]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Şu günlerde yıkanmak önemli bir vazifedir: Cuma Günü, Rama­zan Bayramı Günü, Kurban Bayramı Günü ve Arefe günü.[85]

2796. [4:412, Hadîs No: 5805]
Muâviye (r.a.) rivayet ediyor:
Öfke şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Su ateşi sön­dürür. Öyleyse biriniz öfkelendiğinde abdest alsın.[86]

yuksel dedi ki...

2797. [4:413, Hadîs No: 5806]
İbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Gaflet, şu üç şeyde olur: Allah'ı ymmgk, sabah namazını kıldıktan sonra Güneş doğuncaya kadar zikir ve duayla meşgul olmak ve kişi­nin ne derece borca girdiğini düşünmeden ödeyemeyecek kadar borç alması[87]

2798. [4:413, Hadîs No: 5807]
Hasan bin Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Kin ve hased, ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi sevapları yer biti­rir.[88]

2799. [4:414, Hadîs No: 5813]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Gerçek zenginlik insanların elindekinden ümit kesmektir. Aç göz-' Mlûkten sakın. Çünkü açgözlülük peşin bir fakirliktir.[89]

2800 [4:415, Hadîs No: 5815]
Huzeyfe (r.a.) rivayet ediyor:
Koyun berekettir. Deve, sahibi için izzet vesilesidir. At, Kıyamete kadar hayrın perçemine asıldığı bir hayvandır. Hizmetçin kardeşin­dir. Ona iyilik et. Bir işin altında ezilip kaldığını gördüğünde kendi-i yardım et.[90]

2801. [4:415, Hadîs No: 5818]
Ibni Mes'ûd'don (r.a.) rivayetle:
Savaşsız elde edilen ganimet kışta oruç tutmaktır.[91]

2802. [4:415, Hadîs No: 5819]
Semüre bin Cündeb (r.a.) rivayet ediyor:
Çocuk akikasına karşılık rehindir: Doğumunun yedinci gününde akika kurbanı kesilir, adı konur ve saçı tıraş edilir.[92]

Yeni doğan çocuğun başındaki saçına "akika" denir. Böyle bir çocuk için Ce-nâb-ı Hakka bir şükür olmak üzere kesilen hayvana da, "akîka kurbanı" denir. Akîka kurbanı, çocuğun doğduğu günden ergenlik çağına kadar kesilebilir. Fa­kat hadiste de jfâde edildiği gibi yedinci günü kesilmesi sünnettir. Çocuğun do­ğumunun yedinci günü adı konulur, saçı kesilir. Kesilen saç ağırlığınca altın ve­ya gümüş sadaka olarak verilir. Kurbanın da aynı günde kesilmesi müstehaptır. Kız çocukları için de akîka kurbanı kesilebilir. Akîka kurbanı kesen sevap kaza­nır, kesmeyen ise bir günaha girmiş olmaz.
Kurban olarak kesilebilirle şartlarını taşıyan hayvanlar, akîka kurbanı olarak da kesilebilir. Akîka kurbanının etinden sahibi yiyebilir, başkalarına ikram edebi­lir, tamamını da sadaka olarak dağıtabilir.
Akîka kurbanı kesilinceye kadar çocuğun rehin olması meselesine gelince: Bunun için çeşitli izahlar yapılmıştır. Küçükken ölen çocukların anne ve babala­rına şefaat etmelerinin akîka kurbanlarının kesilmesine bağlı olduğunu söyle­yen âlimler vardır. Akika kurbanı kesilen çocuğun şeytanın şerrinden emin ol­ması ümidinin buna bağlı olduğunu söyleyenler de vardır.

2803. [4:417, Hadîs No: 5822]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle:
Gıybet din kardeşini hoşlanmayacağı bir şekilde anmandır.[93]

yuksel dedi ki...

2804. [4:418, Hadîs No: 5824]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Yakınını kıskanma îmandan, deyyusluk ise münafıklıktandır. [94]

2805. [4:419, Hadîs No: 5827]
Abdülmelik bin Umeyr rivayet ediyor:
Fatiha Sûresi her hastalığa karşı şifadır. [95]

2806. [4:420, Hadîs No: 5830]
İmran bin Husayn'dan (r.a.) rivayetle:
Fatiha Sûresi ve Ayetü'l-Kürsîyi bir kul herhangi bir evde okursa, o gün o eve hiçbir insan ve cinnin nazarı değmez. [96]

2807. [4:421, Hadîs No: 5834]
Misver (r.a.) rivayet ediyor:
Fatıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer, onu sevindi­ren beni de sevindirir. Kıyamet günü akrabalık bağları kopar. Benim hısım ve akrabalıklarım bundan hariçtir. [97]


2808. [4:421, Hadîs No: 5835]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Fatıma, îmran kızı Meryem hariç Cennet kadınlarının efendisidir. [98]

28Q9. [4:422, Hadîs No: 5836]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Fatıma, bana senden daha sevimli, sen ise bana ondan daha aziz­sin (Resûlullah bu sözü Hz. Ali'yi hitaben söylemiştir. [99]

2810. [4:423, Hadîs No: 5838]
Safvan bin Assal'dan (r.a.) rivayetle:
Allah, tövbe için batı tarafında genişliği yetmiş yıllık mesafe olan bir kapı açmıştır. Güneş o taraftan doğuncaya kadar bu kapı kapan­maz. [100]

2811. [4:423, Hadîs No: 5839]
Huzeyfe (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukları­nı rivayet ediyor:
Kişinin ailesi, malı, nefsi, çocuğu ve komşusundan kaynaklanan günahlarına orucu, namazı, zekâtı ve iyiliği emredip kötülükten sa­kındırması keffarettir. [101]

2812. [4:424, Hadîs No: 5840]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Kabirde benim hakkımda sorguya çekileceksiniz. Benim hakkım­da size soru sorulduğunda tereddütlü ve şüpheli cevap vermeyiniz. [102]

2813. [4:424, Hadîs No: 5841]
Ebû Hüreşre (r.a.) rivayet ediyor:
Dört nehir Cennetten akıtılmaktadır: Fırat, Nü, Seyhan ve Cey­han. [103]

yuksel dedi ki...

2814. [4:425, Hadîs No: 5845]
.3i Ebû "Zer ve İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Ben Mekke'deyken evimin damı yarıldı. Cebrail indi. Göğsümü yardı. Sonra kalbimi zemzem suyuyla yıkadı. Sonra hikmet ve îman dolu altın bir leğen getirdi, onu kalbime boşalttı, tekrar kapattı. Son­ra elimden tutarak beni dünya semasına çıkardı. Oraya geldiğimizde Cebrail ile dünya semâsının kapıcısı arasında şöyle bir konuşma geç­ti: Cebrail: "Kapıyı aç/
Bekçi: "Kimsin?"
"Cebrail'im."
"Yanında kimse var mı?"
"Evet, yanımda Muhammed var."
"Gelsin diye kendisine haber gönderilmiş mi?"
"Evet, kapıyı aç."
Dünya semasına çıktığımızda sağında ve solunda bazı karartılar bulunan bir adamla karşılaştık. Sağına baktığında gülüyor, soluna baktığında ise ağlıyordu. Bu zât şöyle dedi: "Hoş geldin ey salih pey­gamber ve salih oğlum!" Ben, "Ey Cebrail bu kimdir?" diye sordum. Cebrail şöyle cevap verdi: "Bu Âdem'dir. Sağındaki ve solundaki ka­rartılar evlatlarının ruhlarıdır. Sağındakiler Cennetlikler, solundaki-ler de Cehennemliklerdir. Sağ tarafina baktığında gülüyor, sol tarafi-na baktığında da ağlıyor." Sonra Cebrail beni yukarı çıkardı. İkinci göğe vardık. Bekçisine, "Kapıyı aç" dedi. Melek ona dünya semasının bekçisininkine benzer sorular sordu. Hz. tdris'e uğradığımda bana şöyle dedi: "Merhaba ey salih Peygamber ve ey salih kardeş." Ben, "Bu kim?" diye sordum. Cebrail, "Bu îdris Peygamberdir" dedi. Sonra Hz. Musa'ya uğradım. Bana şöyle dedi: "Merhaba ey sâlih Peygam­ber ve sâlih kardeş!" Ben, "Bu kim?" diye sordum. Cebrail "Hz. Musa'dır" cevabını verdi. Sonra Hz. İsa'ya uğradım, bana "Merhaba ey sâlih Peygamber ve sâlih kardeş" dedi. Ben, "Bu kim?" diye sor­dum. Cebrail, "Meryem oğlu İsa'dır" cevabını verdi. Sonra Hz. İbra­him'e uğradım. Bana "Merhaba ey sâlih peygamber ve ey sâlih evlat" dedi. Ben, "Bu kimdir?" diye sordum. "Cebrail, "Hz. İbrahim'dir" diye cevap verdi. Sonra beni yukarı doğru çıkardı. Öyle bir yere çıktık ki,
orada kalemlerin cızırtısını işitiyordum. O anda aziz ve celil olan Al­lah ümmetime elli vakit namaz farz kıldı. Bununla dönerken Hz. Musa'ya uğradım. Mûsâ bana şöyle dedi: "Rabbin ümmetine neyi farz kıldı?" Ben, "Onlara elli vakit namaz" dedim. Hz. Mûsâ bana: "Rabbi-ne tekrar müracaat et. Çünkü ümmetin buna güç yetiremez" dedi. Bunun üzerine ben Rabbime geri döndüm ve yarısını indirdi. Hz. Musa'ya dönüp durumu haber verdiğimde bana "Rabbine geri dön. Çünkü ümmetin buna da güç yetiremez. Ben tekrar Rabbime dön­düm. Rabbim şöyle buyurdu: “Beş vakit olsun. Fakat bu elli vakte be­deldir. Çünkü benim katımda söz değişmez." Sonra Hz. Musa'ya dön­düm. Bana: "Rabbine tekrar müracaat et" dedi. Ben, "Artık Rabbim-den hâyâ ettim" dedim. Sonra Cebrail beni götürdü. Nihayet Sidre-tü'1-Münteha'ya vardık. Orasını mahiyetini bilemediğim renkler kap­lamıştı. Sonra Cennete girdim. Orada inciden kubbeler bulunduğunu ve toprağının misk olduğunu gördüm." [104]

2815. [4:430, Hadîs No: 5852]
Amr ibnü'l-Âs (r.a.) rivayet ediyor:
Bizim orucumuzla Ehl-i Kitabın orucu arasındaki fark sahura kalkmaktır. [105]

2816. [4:430, Hadîs No: 5854]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Ramazan'daki Cuma gününün diğer Cumalara üstünlüğü, Rama-zan'ın diğer aylara olan üstünlüğü gibidir. [106]

yuksel dedi ki...

2817. [4:431, Hadîs No: 5856]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Küçüklüğünden beri Allah'a çokça kulluk eden gencin yaşı ilerle­dikten sonra, ççkça kulluk etmeye başlayan ihtiyara üstünlüğü pey­gamberlerin diğer insanlara olan üstünlüğü gibidir. [107]

Hadiste çocukluğundan beri kendini ibadete vermiş bir genç övülerek onun ihtiyarlığında ibadete başlamış insandan üstün ve bu üstünlüğün peygamberle-«in diğer insanlara olan üstünlüğü gibi olduğu bildirilmiştir.
Başka bir hadislerinde Peygamberimiz gençlik çağında ibadet eden, ölümü Hatırlayıp kötülüklerden uzaklaşan, ihtiyarlar gibi âhirete hazırlanan gençleri öv­mekle ve onların en hayırlı genç olduğunu bildirmektedir.
Gençlik, insan ömrünün en verimli çağıdır. İnsan bu devrede azamî kapasi­tesini kullanabilir.
Gençlik, insan hayatının en kritik ânıdır. Bu dönemde insan hayırda da, ser­de de büyük mesafe alabilir.
Gençlik, duygu ve kabiliyetlerin, enerjinin doruk noktaya ulaştığı bir zaman Bunları dizginlemek, kanalize etmek, tam kapasiteyle çalışmak insana çok şeyler kazandırır.
Bu iş çok zordur. Ama çocukluğundan itibaren kendini bu yola koyabilmiş, nefsini hayra yöneltmiş, alıştırmış bir genç Allah'ın rızası yolundadır. Birçok fencin hislerine mağlup olup cüretkâr akıllarıyla bataklıklara düştüğü bir za­manda hadisteki kulluğa devam eden gencin değeri daha iyi anlaşılmış olur.

2818. [4:432, Hadîs No: 5859]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Alimin kendisini ibâdete verene olan üstünlüğü, benim sizden en aşağı mertebede olan birine üstünlüğüm gibidir. Şüphesiz azîz ve ce-lîl olan Allah, insanlara hayrı öğretene rahmet eder; Allah'ın melek­leri, gökler ve yer halkı, hattâ yuvasındaki karıncaya ve sudaki balı­ğa varıncaya kadar ona günahlarının bağışlanması ve mükafâtlandı-rılması için duâ ederler. [108]

2819. [4:433, Hadîs No: 5861]
Abdurrahman bin Avf (r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Alimin kendisini ibâdete verene olan üstünlüğü yetmiş derecedir. Her iki derecenin arası, gökle yer arası kadardır. [109]

2820. [4:434, Hadîs No: 5864]
Sa'd bin Ebî Vakkas'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
İlmin fazileti, bana ibâdetin faziletinden daha sevimlidir. Dindar-hğınızın en hayırlısı haramdan titizlikle sakınmaktır. [110]

2821. [4:435, Hadîs No: 5870]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Cemaatla kılınan namaz kişinin tek başına kıldığı namazdan yir­mi beş derece daha üstündür, gecenin ve gündüzün melekleri sabah namazında bir araya gelirler. [111]

2822. [4:441, Hadîs No: 5890]
Fodl bin Abbas'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Dünyada insanların gözünde mahcup duruma düşmek, âhirette rezil rüsvay olmaktan daha iyidir. [112]

yuksel dedi ki...

Bir mü'min için asıl olan Kur'ân ve hadise uymaktır. Bu aynı zamanda Al-UtTın rızasını kazanmanın yoludur.
Kul bu ölçülere uyar da bazan çevre bunu kaldıramaz. Yadırganır, ayıplanır «i hatta kötülenir. Kul mahcup duruma da düşebilir. Ancak kulların rızası yerine Ulah'ın rızasını esas alan kimse, âhirette Allah'ın huzurunda rezil olmaktansa, oûnyada insanlara karşı mahcup olmayı tercih eder. Eğer meselelere dünya ve âhiret birlikte düşünerek bakılmazsa, kulun hakta sebat etmesi, taviz vermeme­si güçleşir. Ama hakkın hatırını herşeyin üzerinde tutan bir kimse âhirette peri­şan olmaktansa, dünyada mahcup olmayı tercih eder. Âhireti, ebedî saadeti ka­zanmak elbet kolay değildir.

2823. [4:442, Hadîs No: 5893]
Ebû Saîd (r.a.) rivayet ediyor:
iyilik yapmak kötü ölümlerden korur. [113]

2824. [4:442, Hadîs No: 5896]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Bir tek din âlimi, şeytana karşı bin âbidden daha çetindir. [114]

2825. [4:443, Hadîs No: 5898]
Ebû Mûsâ (r.a.) rivayet ediyor:
Esiri hürriyetine kavuşturunuz, bir ziyafete veya hayra yardım dâvetine uyunuz, aç olanı doyurunuz, hastayı ziyaret ediniz. [115]

2826. [4:444, Hadîs No: 5902]
Cabir'den (r.a.) rivayetle:
Sen bir bakire ile evlenseydin daha iyi olmaz mıydı ki, karşılıklı gülüp oynaşlaydınız. [116]

Peygamberimiz bâzı hikmetlere binâen ümmetini bakirelerle evlenmeye tes­vit etmiştir. Meselâ bununla ilgili bir hadisleri şu mealdedir:
"Bakire kızlarla evlenmeye bakınız. Çünkü, onların ağızları daha tatlı, ra­himleri daha çok çocuk yapmaya müsaittir. Kendileri de kaanatkâr ve uyumlu­durlar." [117]
Bu hadiste Peygamber Efendimiz (a.s.m.), bakire ile evlenmeye teşvik edişi­nin sebeplerini de saymaktadır. Bunları şöyle açıklayabiliriz:
Bakirenin dul kadına nisbeten konuşması daha güzeldir, genelde eşine karşı lüzumsuz ve uygunsuz sözler sarfetmez, ölçüyü kaçırmaz. Dul kadına nisbeten daha utangaç ve daha saygılıdır. Çünkü daha önce başka bir erkekle yaşama­dığı için haya perdesi yırtılmamıştır. Tabî bunun böyle devam etmesi, kocası­nın bu perdeyi muhafaza etmedeki gayretine bağlıdır. Onu, bu perdeyi yırtma­ya mecbur bırakmamasıyla kayıtlıdır.
Hadiste ikinci hikmet olarak bakirenin daha çok çocuk yapmaya müsait oldu­ğu gösterilmektedir. Evliliğin en mühim gayesi nesli devam ettirmek olduğundan bu hikmet de mühimdir.
Üçüncü hikmet ise bakirenin aza razı olmasıdır. Dul bir kadın ölen veya bo­şandığı kocasının yanında iken bolluğa, başka bakımlardan da daha uygun bir yaşantıya alışmış olabilir. Bunu ikinci eşinin yanında bulamayınca huzursuzluk çabilir. Yine, eski kocasının bâzı vasıflarını çok beğeniyor olabilir. Yeni koca­sında bu vasıfları bulamaması veya tam tersiyle karşılaşması sıkıntıya sebep olabilir. Oysa bakire için böyle bir endişe söz konusu olmaz.
Bakireyi tercih tavsiyesinin dördüncü bir hikmeti, de bâzı erkeklerin aldıkları dul kadının eski kocasını düşünerek hissen rahatsız olmalarıdır.
Beşinci bir hikmeti de izahını yaptığımız hadisten öğreniyoruz. O da eşlerin biftoirleriyle oynaşmaları olarak ifâde edilmektedir.
Bununla beraber, Peygamber Efendimizin Câbir*e (r.a.) "Bakire ile evlensey­din daha iyi olmaz mıydı?" ifâdesi, tamamen bir tavsiyeden ibarettir. Bâzı du­rumlarda dul bir kadın bakireye tercih edilebilir. Nitekim bu hadisin devamından taunu anlıyoruz:
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) sözü üzerine Câbir (r.a.) şu cevabı vermişti:
"Bakımları bana âit olan kız kardeşlerim vardı. Benimle onların arasına genç bir kızın girmesinden korktum."
Câbir'in (r'.a.) bu sözü üzerine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardı: "Gayen bu olunca dul bir kadınla evlenmen daha iyidir."

yuksel dedi ki...

2827. [4:445, Hadîs No: 5904]
Huzeyfe (r.a.) rivayet ediyor:
Verdiğiniz söze bağlı kalın. Biz onlara karşı Allah'tan yardım bek­leriz. [118]

2828. [4:445, Hadîs No: 5905]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Devenin zekâtı vardır. Koyun ve keçinin zekâtı vardır. Sığırın ze­kâtı vardır. Buğdayın zekâtı vardır. Kim bir borcunu ödemek veya Allah yolunda harcamak gayesiyle olmaksızın parayı, pulu, altım, gümüşü biriktirirse [bu Allah'ın âyette belirttiği] kenzdir ve Kıyamet günü sahibi onlarla dağlanacaktır. [119]

2829. [4:446,Hadis No:5910]
Büreyde (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
insan vücudunda 360 eklem vardır. Herbir ekleme karşılık bir sa­daka vermek gerekir. Mescidtien bir pisliği gidermen, yoldan birşeyi kaldırman birer sadakadır. Eğer buna gücün yetmezse kılacağın iki rekat kuşluk namazı sana kâfî gelir. [120]

2830. [4:446, Hadîs No: 5911]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
İnsanda üç durum vardır: Biri kötüye yorma, biri zan, biri de ha-seddir. Kötüye yormadan kurtuluş işinden geri durmamakla, zandan kurtuluş onu gerçek saymamakla, hasedden kurtuluş da hased ettiği kimseye karşı haddi aşmamakla olur. [121]

2831. [4:447, Hadîs No: 5914]
Ebû Hüreyre (r.a.) Peyga
mber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Cuma gününde öyle bir an vardır ki, kul, o saate denk gelecek şe­kilde Allah'tan bağışlanmasını isterse mutlaka bağışlanır. [122]

2832. [4:448, Hadîs No: 5917]
Sehl bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle:
Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oruç tutanlar buradan girmek üzere çağrılırlar. Oruç tutanlar oradan girerler. Oradan giren ebediyyen susamaz. [123]

2833. [4:448, Hadîs No: 5918]
Ebû Musa (r.a.) rivayet ediyor:
Cennette inciden oyulmuş bir çadır vardır ki, genişliği altmış mil­dir. Her köşesinde mü'minin bir eşi vardır. Biri diğerini görmez. Mü'-min, onları ziyaret eder. [124]

2834. [4:448, Hadîs No: 5919]
Ubode bin Samit'den (r.a.) rivayetle:
Cennette yüz derece vardır. Her iki derecenin arası gökle yer ara­sı kadardır. En yüksek derecesi ise Firdevs'tir. Cennetin dört nehri oradan çıkar. Onun üzerinde arş vardır. Allah'tan istediğinizde Fir-devs'i isteyin. [125]

2835. [4:449, Hadîs No: 5920]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Cennette öyle nimetler vardır ki, onu ne göz görmüş, ne kulak işit­miş ve ne de insanoğlunun hatır ve hayâline gelmiştir! [126]

yuksel dedi ki...

2836. [4:449, Hadîs No: 5922]
Abdullah bin Şurahbil'den (r.a.) rivayetle: Kan aldırmada şifa vardır. [127]

2837. [4:450, Hadîs No: 5928]
Ümm-ü Seleme (r.a.) rivayet ediyor:
İki melek vardır: Biri şiddeti emreder, diğeri yumuşaklığı. Her iki­si de haklıdır. Birincisi Cebrail, ikincisi Mikâil'dir. iki peygamberdır. Birisi Hz. İbrahim, diğeri de Hz. Nuh'tur. İki arkadaşım var: Bi­risi yumuşaklığı emreder, .diğeri şiddeti. Bunlar da Ebû Bekir ve Ömer'dir. [128]

2838. [4:451, Hadîs No: 5930]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Misvakta on güzel özellik vardır:
1) Ağza hoş tad verir.
2) Diş et­lerini pekiştirir.
3) Gözü parlatır.
4) Balgamı giderir.
5) Diş çürü­mesini durdurur.
6) Sünnete uygundur.
7) Merakları ferahlatır.
8) Rabbi hoşnut eder.
9) Sevapları arttırır.
10) Mide faaliyetini düzen­ler. [129]

2839. [4:452, Hadîs No: 5935]
Sürctka bin Malik (r.a.) rivayet ediyor:
Her canlıya yapılan iyilikte mükâfat vardır. [130]

2840. [4:453, Hadîs No: 5939]
Cabir'den (r.a.) rivayetle:
Münafıkta üç özellik vardır:
1) Konuştuğunda yalan söyler.
2) Söz verince sözünde durmaz.
3) Kendisine güvenilince hıyanet eder. [131]

2841. [4:453, Hadîs No: 5942]
Ebû Amr es-Seybanî rivayet ediyor:
Abdestte de israf olabilir. Herşeyde israf söz konusudur.

Bu Hadis-i Şerif, israf konusuna dikkatleri çekmekte, inananları bu tehlikeli âfetten sakındırmaktadır.
Normalde insanın aklına, "Acaba abdest gibi hayırlı birşeyde de israf söz ko­nusu mudur?" diye bir soru gelebilir. Hadis-i şerif bunda da israfın olabileceğini ve meseleyi daha da genelleştirerek israfın herşeyde mümkün olduğunu bildir­mektedir.
Başka bir Hadis-i Şerifte de "Evinizin önünden bir nehir aksa, abdest bile ala­cak alsanız suyu ihtiyaçtan fazla kullanmayın" öğütleri yapılarak yukardaki hu­sus teyid edilmektedir.
Bu hadiste de israf konusuna dikkat çekilmekte, abdest gibi hayırlı bir işte de olsa israftan kaçınılması tenbihlenmektedir. Çünkü bazı insanlar çıkıp "Ben kö­tü bir iş yapmıyorum ki? Hayırlı bir iş yapıyorum" diyebilir. Oysa hadis, bunun da israf olduğunu bildirmektedir. Böylece mü'mini her hususta, herşeyde ölçülü olmaya çağırmakta, yanlışlıklardan sakındırmaktadır. Başka bir hadiste de her israf edilenin haram olduğu bildirilmektedir ki bu, abdest gibi meşru bir fiilde da­hi geçerlidir.
Öte yandan ikinci hadiste mü'mine bir ölçü daha verilmektedir. Bu da, "Az­ken israf edilmez, ama çokken niçin fazla kullanmayalım?" gibi yanlış bir anlayı­şı da kökünden kesip atmaktadır, iktisat ölçüsü sadece kıt imkânlar içerisinde olanlar için değil, zengin-fakir herkes için gerekli ve geçerli bir husustur.
Bu hadisler, inanan herkesin şahsî, ailevî ve sosyal hayatını düzene sok­maktadır. Bu öğüde uyan insan geçim sıkıntısı çekmez. Çünkü başka bir hadis­te, tutumlu olanın geçim sıkıntısı çekmeyeceği bildirilmektedir.
Metindeki hadis, israfın sadece belli şeylerde değil, her hususta yapılabile­ceğini bildirmektedir. Kısacası emanet olarak verilen herşeyde israf söz konusudur. Ömür dakikalarımızdan tut, kullandığımız eşyaya, sahip olduğumuz or­gan ve kabiliyetlere varıncaya kadar her meselede israftan kaçınmak gerekir.
Böyle davranan mü'min iktisadlı davranmanın zevkini yaşamakla kalmaz, kimseye muhtaç olmadan alnı ak' başı dik bir hayat sürmeyi de başarır. Rahat­la, safa ile ömür sürer.

yuksel dedi ki...

2842. [4:454, Hadîs No: 5946]
Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetimden yirmi yedi yalana peygamber ve batılı hak gösteren Deccal çıkacaktır. Bunlardan dördü kadındır. Hiç şüphesiz ben son peygamberim. Benden sonra peygamber gelmeyecektir. [132]

2843. [4:455, Hadîs No: 5949]
Selâme bintü'l-Hasen rivayet ediyor:
Sakif Kabilesinde bir yalana ve bir de zalim çıkacaktır. [133]

2844. [4:455, Hadîs No: 5951]
Ebû Musa'dan (r.a.) rivayetle:
Cehennemde bir vadi vardır ki içinde Hephep denilen birkuyu bu­lunur. Buraya bütün zorba zalimlerin yerleştirilmesi Allah üzerine bir haktır. [134]

2845. [4:457, Hadîs No: 5954]
Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Düğün yemeğinde bir miktar Cennet kokusu vardır. [135]

2846. {4:457, Hadîs No: 5956]
lmran bin Husayn'dan (r.a.) rivayetle:
Allah'ın kitabında nazara karşı sekiz âyet vardır: Birisi yedi âyetli Fatiha diğeri de Ayetü'l-Kürsî'dir. [136]

2847. [4:459, Hadîs No: 5963]
Kesîr bin Mürre rivayet ediyor:
Şaban'm 15. gecesi olan Berat Gecesinde Allah, müşrikler ve bir­birlerine karşı kin besleyenler dışında tövbe eden bütün yeryüzü ahalisinin günahlarını bağışlar. [137]

2848. [4:459, Hadîs No: 5964]
Raşid bin Sa'd'dan rivayetle:
Şaban'm 15. gecesi olan Berat gecesinde Allah, ölüm meleğine o sene içerisinde ruhunu almak istediği bütün canlıları vahiyle bildi­rir. [138]

2849. [4:460, Hadîs No: 5968]
İmran bin Husayn (r.a.) rivayet ediyor:
Bu ümmet içerisinde şarkıcı ve çalgıcı kadınlar ortalığı sarıp içki­ler içilince bir yere batma, hayvan şekline dönüşme ve gökten taş yağma vukubulacaktır. [139]

2850. [4:460, Hadîs No: 5980]
ibniAmr'dan (r.a.) rivayetle:
[Resûlullah anne babayı kastedereklşöyle buyurdular: Cihadın on­ları memnun etmek olsun. [140]

Resûlullah bu hadislerinde, bakacak başka kimseleri olmayan, fakat cihada gitmek için can atan bir Sahabîsine, anne ve babasını kastederek "Cihadın on­ları memnun etmek olsun" buyurmuşlardır.
Bu hadis anne-baba hakkının ne kadar önemli olduğunu gösterir. Bu, yerine göre cihad kadar önemlidir. Hatta burada olduğu gibi bazan cihada tercih edile­cek ehemmiyettedir.
O anne babalar ki evlatlarının yetişip büyümeleri, huzur ve saadetleri ve is­tikballerini kazanmaları için ellerinden gelen her türlü gayreti sarf etmektedirler. Gece gündüz demeden çeşit çeşit güçlüklere göğüs germekte, kendilerini tehli­kelerden tehlikelere atmaktadırlar. O fedakâr cefakârların hakkı elbetteki kolay
ödenmez. Onlara ihlâs ve sebatla bakmak, cihad kadar sevap kazandırabilir. Anne babanın ne demek olduğunu bilen îmanlı her evlat, onların haklarını yeri­ne getirmede ihmalkâr davranmaz, onlan mes'ûd edebilmek, hayırlı dualarını alabilmek için ellerinden gelen he; türlü gayreti sarf eder.

yuksel dedi ki...

2851. [460, Hadîs No: 5971]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın rahmetini ümit eden günahkâr bir kimse, Ondan ümit ke­sen ibadete düşkün bir kimseden rahmete daha yakındır. [141]

2852. [4:461, Hadîs No: 5972]
Cabir'den (r.a.) rivayetle:
Salgın hastalığın çıktığı yerden kaçan savaştan kaçan gibidir. Sabredip orada kalan ise savaşta sebat eden kimse gibidir. [142]

2853. [4:461, Hadîs No: 5974]
Rüveyhib (r.a.) rivayet ediyor:
Hayra yorumlanabilecek şeyler birer müjdecidirler. Aksırma da söylenen söze doğru bir şahittir. [143]

Resûlullahın hoş bir âdeti de güzel isim ve hadiseleri hayra yorumlamasıydı. Şerre yorumlamaya ise kesinlikle karşıydı.
Hayat prensibi olabilecek bu önemli husus, güzel görüp güzel düşünmenin bir meyvesi, Islâmın hayata bakış -tarzının güzel bir örneğidir. Adetâ bu güzel yorum, bu hüşn-ü zan, "Kulum Benim hakkımda hüsn-ü zan beslerse, Ben de ona öylâ muamele ederim" kudsî hakikatına bağlılığın, ona göre hareket etme­nin; izni ve iradesi olmaksızın hiçbir olay gerçekleşmeyen Cenab-ı Haktan ade­tâ o hâdise veya işin yorumlandığı gibi, güzel gerçekleşmesini isteme ve öyle olması için bir dua, hem de kabule son derece yakın bir dua etmekten ibarettir. Böyle bir yorum genellikle insanı yanıltmaz. Kalbe doğan bir ilham mahiyetinde olduğu için müjde sinyalleri taşır.
Resûlullahın hicret esnasında başından geçen şu hadisede de bu güzel yo­rumu görüyoruz. İsim ve hâdiseleri hayra yorumlamanın ne kadar müjdeci oldu­ğunu açık bir örneğidir bu.
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), Hz. Ebû Bekir'le birlikte Amim denilen yere geldikle­rinde Sehmoğullarından Büreyde bin Huseyb'le karşılaşmışlardı.
Diğer birçokları gibi Kureyş'in Peygamberimizi yakalayanlar için vaadettiği 100 deve mükâfatı Büreyde de duymuş, yanına seksen kadar adamını alıp ora­ya kadar gelmişti. Resûlullah onu görünce sordu:
" Sen kimsin?"
"Ben Büreyde'yim" cevabını verince Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir'e yöne-lip, "Ey Ebû Bekir! işimiz serinledi ve düzeldi" dedi. Çünkü Büreyde kelimesinde "serinlemek" mânâsı vardı.
Allah Resulü, Büreyde'ye ikinci sorusunu sordu:
"Kimlerdensin?"
"Eşlem Kabilesindenim" deyince de, "eşlem" en salim mânâsına geldiği için Peygamberimiz yine Hz. Ebû Bekir'e yönelip, "Ey Ebû Bekir, selâmete erdik" dedi.
Resûlullah, "Eslem'in hangi kolundansın?" diye sorduğunda "Sehmoğulları kolundanım" cevabını alsnca da "Ya Ebû Bekir okun çıktı" cevabını vermişti.
Resûlullah düzgün, tatlı ve etkileyeci konuşmalarıyla Büreyde'nin dikkatini çekmiş, Resûlullahı tanıyınca da beraberindekilerle birlikte hemen Müslüman olmuştu. [144]
Bu olay, Resûlullahın hâdiseleri şerre değil, hayra yorumladığının en güzel örneklerinden birini teşkil etmektedir. Onun yolunu yol edinen, Sünnetine bağlı­lığı esas alan asrın manevî hizmet öncüsü Bedîüzzaman Hazretlerinin de kumru, güvercin, serçe gibi kuşların pencereye gelip deprenmeden uzunca süre beklemeleri, okunan risaleleri âdeta dinler pozisyona girmelerini hayra yorumla­masında da aynı mânâ vardır.

yuksel dedi ki...

Allah Resulü, Büreyde'ye ikinci sorusunu sordu:
"Kimlerdensin?"
"Eşlem Kabilesindenim" deyince de, "eşlem" en salim mânâsına geldiği için Peygamberimiz yine Hz. Ebû Bekir'e yönelip, "Ey Ebû Bekir, selâmete erdik" dedi.
Resûlullah, "Eslem'in hangi kolundansın?" diye sorduğunda "Sehmoğulları kolundanım" cevabını alsnca da "Ya Ebû Bekir okun çıktı" cevabını vermişti.
Resûlullah düzgün, tatlı ve etkileyeci konuşmalarıyla Büreyde'nin dikkatini çekmiş, Resûlullahı tanıyınca da beraberindekilerle birlikte hemen Müslüman olmuştu. [144]
Bu olay, Resûlullahın hâdiseleri şerre değil, hayra yorumladığının en güzel örneklerinden birini teşkil etmektedir. Onun yolunu yol edinen, Sünnetine bağlı­lığı esas alan asrın manevî hizmet öncüsü Bedîüzzaman Hazretlerinin de kumru, güvercin, serçe gibi kuşların pencereye gelip deprenmeden uzunca süre beklemeleri, okunan risaleleri âdeta dinler pozisyona girmelerini hayra yorumla­masında da aynı mânâ vardır.
Evet, hayra yormak sevinç ifadesi taşımakta ve birkısım sevinçli haber ve olayları müjdelemektedir.
Ayrıca Hadis-i Şerif bize söylenen bir sözün arkasından gelen aksırmanın da o söze doğru bir şahit olduğunu bildirmektedir. Âdeta aksırma bir tasdik mânâsı taşımaktadır. Bu fıtrî bir haldir. Bazan Cenab-ı Hak, kişinin temizlik, dürüstlük ve samimiyetine binâen söylediği sözün akabinden bir aksırma vererek o kişiyi adetâ fiilen tasdik etmektedir.

2854. [4:461, Hadîs No: 5975]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Fitne uykudadır. Uyandırana Allah lanet etsin. [145]

2855. [4:464, Hadîs No: 5988]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Fakirlik insanların gözünde bir leke, Kıyamet günü Allah katında ise bir süstür. [146]

2856. [4:465, Hadîs No: 5992]
Abdullah bin Amr'dan (r.a.) rivayetle:
"Felak" Cehennemde bir hapishanedir. Allah, zorba zalimleri ve büyüklenenleri oraya hapseder. Cehennem oradan Allah'a sığınır. [147]

2857. [4:467, Hadîs No: 6001]
Fatıma'dan (r.a.) rivayetle:
Hadid, Vakıa ve Rahman sûrelerini okumaya devam eden kişi, göklerin ve yerin melekûtunda, "Firdevs Cennetinin sakini" diye isimlendirilir. [148]

2858. [4:468, Hadîs No: 6002]
Esma binti Umeys (r.a.) rivayet ediyor:
Tekâsür Sûresini okumaya devam eden kişi manevî âlemde "Şük­rü edâ eden" diye isimlendirilir. [149]

2859. [4:468, Hadîs No: 6003]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Orta yolu tutun, istikâmetten ayrılmayın. Başına gelen bir sıkıntı vücuduna batan bir dikene varıncaya kadar Müslümanın uğradığı her musibet, günahlar için bir keffarettir. [150]

yuksel dedi ki...

2860. [4:468, Hadîs No: 6004]
Büreyde (r.a.) rivayet ediyor:
tki hâkim Cehennemlik, birisi de Cennetliktir. Bir hâkim var ki, hakkı bilir, onunla hükmeder. Bu hâkim Cennetliktir. Bir hâkim de var ki hakkı bilir, fakat bile bile onunla hükmetmeyerek zulmeder. Bir hâkim de var ki, bilgisizce hükmeder. Bu ikisi de Cehennemliktir. [151]

2861. [4:468, Hadîs No: 6005]
Muâviye bin Hayde'den (r.a.) rivayetle:
Sedir ağacı kesen kişinin başını, Allah Cehennem ateşine yöneltir. [152]

Bu hadis bize yok yere, ihtiyaç olmaksızın ağaç kesmenin manevî mes'ûli-yetini anlatmaktadır.
Ağaç kökünden yapraklarına, çiçeklerinden meyvelerine varıncaya kadar herşeyiyle teşbihte bulunan güzel bir yaratıktır. Adetâ binler dille ibadet eden bir meleği andırmaktadır. "Hiçbirşey yoktur ki Allah'ı teşbih etmesin" [153] âyeti ağaçla­rın da bu teşbih halkası içerisinde yer aldıklarını göstermektedir. Ağaç diken her kişi o teşbih sevabından faydalanır. Ağacı kesen ise daha hayırlı bir işte kullan­madığı sürece onun ibadetine, zikrine engel olmakta, hatta son vermektedir. Sonra ağaç ülkenin hem güzelliği, hem zenginliği, hem temizliğinin simgesidir.
Ağaç güzelliktir. Yemyeşil bir ülke sadece gözleri dinlendirmekle kalmaz; ru­ha da rahat bir nefes aldırır, insanları huzura, sükûna davet eder.
Ağaç zenginliktir. Bilhassa orman ürünlerinden birçok ülke geniş ölçüde isti­fade etmekte, ekonomisine büyük bir katkıda bulunmaktadır. Odunundan, ke­restesine kadar birçok yönlerinden faydalanılan ağaç cinsleri bereket ve bolluk­tur.
Ağaç temizliktir. Havayı temizler, serinletir; yağmuru celb eder, tozun topra­ğın yatışmasını sağlar. Ağaç, erezyonu önler. Çevrenin fıtrî haliyle kalmasını sağlar.
Geçmişte ağacın bu ve buna benzer faydalarını bilen halktan idareciye ka­dar herkes ona gereken değeri vermiş, atalarımız bilhassa su kenarlarını ve yol boylarını ağaçlarla süslemişlerdir. Fatih Sultan Mehmed'in ağacı korumakla ilgi­li söylediği şu sözü hemen hemen bilmeyen yoktur: 'Yaş kesenin başını kese­rim." Bu sözüyle Fatih yaş kesmenin dehşetini nazara vermektedir.
Bu izahlar çerçevesinde yukardaki hadisi göz önüne getirdiğimizde zarurî bir ihtiyaç söz konusu olmadığında ağaç kesmenin ne kadar zararlı olduğunu anla­mak güç olmasa gerek.
Kısaca söylemek gerekirse, dünyamızı Cennete döndürmek varken Cehen­neme çevirmenin akıl, mantık ve dinle bağdaşır yanı yoktur.

2862. [4:468, Hadîs No: 6006]
Nevvas bin Sem'an (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu 2862. [Taâla şöyle buyurur: "Ey Âdemoğlu! Gündüzün evvelinde-ki dört rekat namazı kılmaktan erinme ki, Ben de o günün sonunda­ki musibet ve kötülüklere karşı sana kâfi geleyim. [154]

2863. [4:469, Hadîs No: 6008]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:
Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Benimle cin ve insanların durumu çok acâiptir: Ben yaratıyorum, başkasına kulluk yapılıyor. Ben rızıklandırıyorum, başkasına şükrediliyor." [155]

yuksel dedi ki...

2864.[4:469, Hadîs No: 6009]
Ebû Hind ed-Darî (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle» buyuruyor: "Benim hükmüme razı olmayan ve benim verdiğim musibete sabretmeyen kişi Benden başka bir Rab arasın." [156]

2865. [4:470, Hadîs No: 6011]
Cabir'den (r.a.) rivayetle:
Oruç kalkandır. Kul onunla Cehennem ateşinden korunur. Oruç Benim içindir. Onun mükâfatını da Ben veririm.[157]

2866. [4:471, Hadîs No: 6012]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allah şöyle buyuruyor: "Ademoğlunun her ameli kendisi içindir; oruç ise Benim içindir. Onun mükâfatını da ancak Ben veririm. Oruç bir kalkandır. Biriniz oruçlu olduğu gün kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın.. Birisi kendisine söver veya kendisiyle dövüşmeye kal­karsa, "Ben oruçlu bir kişiyim" desin. Muhammed'in nefsi kudreti elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah ka­tında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri orucunu açtığı zaman sevinir. Rabbine kavuştuğu zaman tuttu­ğu orucu sebebiyle sevinir. [158]

2867. [4:471, Hadîs No: 6013]
EbûHüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Üç kişi vardır ki, Kıyamet günü Ben onların hasmıyım: Benim adımı anarak söz veren, söz verip son­ra da sözünden dönen kişi; hür birini satıp bedelini yiyen kişi, bir işçi tutup onu tam kapasite çalıştırdığı halde ücretini vermeyen kişi." [159]

2868. [4:473, Hadîs No: 6015]
İbni Abbas (r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Ademoğlu Beni yalanlıyor. Oysa bu onun hakkı değil. Beni kötülü-yor. Oysa' bu onun hakkı değil. Beni yalanlaması, Benim onu yeniden dirilterek eski haline dördürmeye güç yetiremediğimi iddia etmesi; Beni kötülemesi de benim çocuğumun bulunduğunu söylemesidir. Halbuki Ben eş veya evlad edinmekten münezzehim. [160]

2869. [4:474, Hadîs No: 6018]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Allahu Taâlâ şöyle buyurdu: "Kulum Bana kavuşmayı isterse, Ben de Ona kavuşmak isterim. Bana kavuşmaktan hoşlanmazsa Ben de ona kavuşmaktan hoşlanmam." [161]

Allah'ı tanıyan Allah'a kavuşmak için can atar. Dünyadaki büîün güzellikler, sevilen şeyler güzel isimlerinin birer gölgesi olan Cenab-ı Hakka kavuşmak el­bette bin canla arzu edilir bir husustur. Hele bir saat Cennet hayatı bin senelik dünya hayatından, bir saat "Cemalullahı" seyretme de bin sene Cennette yaşa­maktan daha üstün olursa mü'min Allah'a bir an önce kavuşmak için can ata­caktır.
İlk vazifesi Allah'ı tanımak ve Ona inanmak olan mü'min Allah'ı tanıdıkça sever, sevdikçe de Ona bir an önce kavuşmaya çalışır. Bu arzu bilhassa ölüm ânında mü'mini bütünüyle sarar. Melekler de onu müjdelerler. Kul bu arzuyla sop dolu olunca Allah da o kuluna kavuşmak ister ve o kulunu gözlerin görmedi­ği, kulakların işitmediği, akıl ve hayale gelmeyen güzelliklerle mükâfatlandırır.
Jtr-Kâfir ise Allah'ı gerektiği gibi tanımadığı, Onu inkâra kalktığı için ona kavuş­maktan hoşlanmaz. Çünkü azap göreceğini bilir, ölmek istemez, kaçabildiğince «açar. Kendisine kavuşmak istemeyen kâfire de Allah kavuşmaktan hoşlanmaz. Onu Cehenneme atar.

yuksel dedi ki...

2870. [4:475, Hadîs No: 6019]
Namazdaki kırâeti kulumla Kendim arasında ikiye paylaştırdım. Kuluma dilediği verilecektir. Kulum "Elhamdülillahi Rabbi'l-âlemin" dediğinde Allah "Kulum Bana hamdetti" buyurur. Kul "Er-Rah-mani'r-Rahîm" dediğinde Allah "Kulum beni medh ü sena etti" buyu­rur. Kul, "Mâliki yevmi'd-din" dediğinde Allah, "Kulum beni tazim etti" buyurur. Kul, "îyyâke naHbüdü ve iyyâke nesteîn" dediğinde Al­lah, "Bu Benimle kulum arasında birşeydir. Kuluma dilediği verile­cektir" buyurur. Kul, "thdine's-sırate'l-müstekîm. Sırate'l-lezîne en'amte aleyhim gayri'l-mağdûbi aleyhim vela'd-dâllîn" dediğinde Al­lah, "Bu kulumun hakkıdır ve kulumun dilediği kendisine verilecek­tir" buyurur. [162]

2871. [4:476, Hadîs No: 6020]
Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyurdu: "Ey kullarım! Şüphesiz ben zulmü Kendime yasak ettim. Onu sizin aranızda da haram kıldım. O halde birbirinize zulm etmeyiniz.
"Ey kullarım! Benim hidayet ettiklerimden başka hepiniz yanlış yoldasınız. O halde Benden hidayet isteyiniz ki, sizi doğru yola erişti­reyim.
T5y kullarım! Benim duyurduklarımdan başka hepiniz açsınız. O iıalde Benden rızık isteyiniz ki, sizi doyurayım.
"Ey kullarım! Benim giydirdiklerimden başka hepiniz çıplaksınız. O halde Benden giyecek isteyiniz ki, sizi giydireyim.
"Ey kullarım! Siz gece gündüz kusur işliyorsunuz. Ben ise bütün günahları affederim. O halde Benden bağışlanmanızı dileyiniz ki sizi bağışlayayım.
"Ey kullarım! Bana zarar vermeye gücünüz yetmez ki, bir zarar dokundurasınız. Fayda vermeye gücünüz yetmez ki, bir fayda dokun-durasmız.
"Ey kullarım! Geçmişleriniz ve gelecekleriniz, insanlarınız ve cin­leriniz sizden en çok takva sahibi birinin şekline girip onun kalbini taşısalar Benim mülk ve hâkimiyetime birşey eklemez.
"Ey kullarım! Geçmişleriniz ve gelecekleriniz, insanlarınız ve cin­leriniz sizden en kötü birinin şekline girip onun kalbini taşısalar bu Benim mülk ve hakimiyetimden birşey eksiltmez.
"Ey kullarım! Geçmişleriniz ve gelecekleriniz, insanlarınız ve cin­leriniz tek bir meydanda toplanıp Benden istekte bulunsalar, Ben de her insanın dilediğini versem, bu, Benim nezdimde ancak denize ba­tırıldığında iğnenin denizden eksilttiği kadar birşey eksiltebilir.
"Ey kullarım! Yaptıklarınız ancak sizin amellerinizdir. Onları si­zin için hesap eder, sonra da karşılıklarını size eksiksiz veririm. Kim ki, hayır bulursa Allah'a hamd etsin. Kim de bunun dışında birşey bulursa, nefsinden başkasını kınamasın." [163]

2872. [4:479, Hadîs No: 6021]
Şeddad bin Evs'den (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyurdu: "Mü'min kullarımdan birine bir belâ ve hastalık verdiğimde Bana hamdeder ve verdiğim belâ ve hastalığa sabır gösterirse, yatağından kalktığında annesinden doğduğu günkü gibi günahlardan temizlenmiş olarak kalkar. Allahu Taâlâ, hafaza meleklerine şöyle buyurur: "Ben bu kulumu yatağa esir ettim ve ona belâ verdim. O halde ondan önce sıhhatteyken kendisine yazmış ol­duğunuz sevapları yazmaya devam edin."[164]

2873. [4:480, Hadîs No: 6022]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyurdu: "Ey Ademoğlu, sen Beni andığın sü­rece Bana şükrediyorsun demektir. Beni unuttuğun sürece de Bana karşı küfran-ı nimette bulunuyorsun demektir." [165]

yuksel dedi ki...

2874. [4:480, Hadîs No: 6023]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle: Sen başkalarına ver ki, Ben de sana vereyim. [166]

2875. [4:480, Hadîs No: 6024]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyurdu: "Zamanı yaratıcı kabul edip ona sö­ven Âdemoğlu, Beni öfkelendirir. Yaratıcı zaman değil, Benim. Her iş Benim elimdedir. Gece ve gündüzü Ben döndürürüm." [167]

2876. [4:481, Hadîs No: 6026]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ, "Rahmetim gazabımı aşmıştır" buyuruyor. [168]

2877. [4:482, Hadîs No: 6029]
Enes bin Malik (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "insanoğlu Bana bir adım yaklaşır­sa Ben ona bir arşın yaklaşırım. O Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak gi­derim." [169]

2878. [4:483, Hadîs No: 6031]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Benim hiçbir ortaklığa ihtiyacım yoktur. Kim ki yaptığı işte başkasını Bana ortak koşarsa, Ben o or­taklıktan çekilir, onu ortağıyla baş başa bırakırım.[170]

2879. [4:483, Hadîs No: 6032]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Ben Rahman'ım. Sıla-yı rahmi Ben yarattım ve ona kelime yapısı itibariyle ismimden türeyen bir isim taktım. Kim ki onu sürdürürse, Ben de onunla irtibatımı sürdü­rürüm. Kim de onu koparırsa, Ben de onunla irtibatımı koparırım. Kim onu keserse, Ben de ondan rahmet ve ihsanımı keserim."[171]

2880. [4:484, Hadîs No: 6034]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle:
Büyüklük Benim has sıfatımdır. Kim ki o has sıfatımda Benimle yarışırsa onu hor ve hakir kılarını.[172]

2881. [4:485, Hadîs No: 6036]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Benim en sevgili kulum, vakti girer girmez iftarını açandır.[173]

2882. [4:485, Hadîs No: 6037]
Muaz bin CebeVden (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: «Benim rızam için birbirlerini se­venlere Kıyamet günü nurdan minberler verilecektir. Peygamberler ve şenıdler onlara gıpta edeceklerdir."

yuksel dedi ki...

2883. [4:,485,HadisNo:6038]
Muaz bin Cebel (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Benim için birbirlerini sevenlere, Benim için oturup sohbet edenlere, Benim için mallarını, canlarını birbirlerine feda edenlere ve Benim için birbirlerini ziyaret edenlere muhabbetimi vacip kıldım.[174]

2884. [4:486, Hadîs No: 6039]
Ebû Ümame'den (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Kulumun Bana yapmış oldufu kulluğun en sevimlisi Bana karşı hayırhah olmasıdır."[175]

Allah'a karşı hayırhah olmak demek Ona muhabbet, hürmet ve ihlasla ibadet etmek demektir. Kulluğa başka duyguları karıştırmamak, Allah'a isyandan uzak kalmak, Onun afv ve mağfiretine sığınmak, rahmetinin sonsuzluğuna inanmak, Onun hakkında güzel duygular beslemek ve güzel davranışlar sergilemektir.
Hayırhahlık Allah'a lâyıkıyla kul olmak, Onun sevgisini kazanmak için gayret içine girmek demektir. İşte ihlas, samimiyet ve sadakatle yapılan bu kulluk, Al­lah'a yapılan kulluğun en sevimlisidir.

2885. [4:486, Hadîs No: 6040]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Herhangi bir kulum Benim yolumda cihada çıkarsa, şu iki durum­dan birisini onun için garantilerim: Onu evine döndürürsem mükâfat ve ganimetle döndürürüm. Canını alırsam günahlarını bağışlayıp merhamet ederim ve onu Cennete koyarım.[176]

2886. [4:486, Hadîs No: 6041]
Ebû Katade'den (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: MBen senin ümmetine beş vakit na­mazı farz kıldım ve kendi kendime şöyle söz verdim: 'Her kim vaktin­de kılmak suretiyle haklarını gözetirse onu Cennete koyarım. Kim ki haklarını gözetmezse, ona vermiş olduğum bir sözüm yoktur.[177]

2887. [4:487, Hadîs No: 6043]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Kullarımdan herhangi birine be­deniyle, çocuklarıyla veya malıyla ilgili bir musibet verdiğimde bunu güzel bir sabırla karşılarsa Kıyamet günü onun için bir mizan kur­maktan veya bir hesap defteri açmaktan haya ederim.[178]

2888. [4:488, Hadîs No: 6045]
Enes'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Kulumun iki sevimli organını, ya­ni iki gözünü alarak musibete uğrattığımda sabrederse onların karşı­lığında kendisine Cenneti veririm.[179]

2889. [4:489, Hadîs No: 6047]
Ali (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını ri­vayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Kim Benim birliğimi ikrar ederse koruyucu kal'am içerisine girmiş olur. Benim koruyucu kal'am içerisine giren de azabımdan
emin olur.[180]

yuksel dedi ki...

2890. [4:490, Hadîs No: 6048]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: " Ey Ademoğlu! Sen Bana kulluk ettikçe, Bana ümit besledikçe ve Bana hiçbirşey ortak koşmadıkça ben de yaptıkların günahları affederim. Gök ve yer dolusu hata ve günahlarla da karşıma çıksan Ben de onlar dolusu mağfiretle seni karşılarım. Seni bağışlarım ve bunu çok görmem.[181]

2891. 4:491, Hadîs No: 6050]
Ey Âdemoğlu! Bana gelmek için ayağa kalk ki Ben de Sana doğru yürüyeyim. Bana doğru yürü ki Ben de sana doğru koşayım.[182]

2892. [4:492, Hadîs No: 6055]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle:
Ey Ademoğlu! Fecirden ve ikindiden sonra Beni bir müddet an ki bu iki vakit arasındaki süre içerisinde Sana kâfi geleyim. [183]

2893. [4:493, Hadîs No: 6057]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Ben dünyada Müslüman bir kulu­mun örttüğüm bir kusurunu, âhirette ortaya çıkarıp onu rezil ve rüs-vay etmeyecek kadar büyük kerem ve af sahibiyim. [184]

2894. [4:494, Hadîs No: 6060]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyurdu: "Kulum, sen Beni yalnızken anarsan Ben de seni yalnızken hatırlarım. Sen Beni bir topluluk içerisinde anarsan, Ben de seni onlardan daha hayırlı ve daha büyük bir toplu­luk içerisinde anarım. [185]

2895- [4:494, Hadîs No: 6061]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Mü'min kuluma bir hastalık verdi­ğimde Beni kendisini ziyarete gelenlere şikayet etmezse onu verdi­ğim hastalığın esaretinden kurtarırım. Sonra etini daha hayırlı bir et, kanını daha hayırlı bir kan ile değiştiririm. Sonra da—hastalık eski -günahlarına keffaret olduğu için—iyi ve kötü amellere yeniden başlar.[186]

2896. [4:495, Hadîs No: 6063]
Şeddad bin Evs'den (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "îzzetime ve celalime yemin ederim ki, kuluma iki emniyet ve iki korkuyu birden vermem; Kulum dünya­da azabımdan emin olursa, kullarımı topladığım Kıyamet Gününde ona korku veririm. Dünyada Benden korkarsa kullarımı topladığım gün onu emin kılarım. [187]

2897. [4:497, Hadîs No: 6068]
Selman-ı Farisî (r.a.) rivayet ediyor:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Ey Âdemoğlu! Üç şey vardır ki bunlardan birisi Benim, birisi senin, birisi de Benimle senin aranda ortaktır. Bana ait olan Bana kulluk yapman ve Bana hiçbirşeyi ortak koşmaman; sana ait olan, her ne amel yaptıysan karşılığını vermemdir. Şayet affedersem Ben bağışlayıcı ve merhamet ediciyim. Benim­le senin aranda ortak olan ise, sana düşen dua edip istemek, Bana düşen de kabul edip vermektir.[188]

yuksel dedi ki...

2898. [4:497, Hadîs No: 6069}
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Bana dua etmeyene gazap ede­rim." [189]

2899. [4:498, Hadîs No: 6070]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Rabbiniz şöyle buyuruyor: "Ben Kendisine karşı gelinmekten sakımlmaya ve hiçbir şey ortak koşulmamaya lâyıkım. Kim ki Bana kar­şı gelmekten sakınır, hiçbir şeyi ortak koşmazsa Ben onu affetmeye ehilim. [190]



[1] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’inden.
[2] Taberani’nin Kebir’inden.
[3] Buharı, Cihad: 171; Et'ıme; Nikah: 71; Merzâ: 4; Müsned, 323,31,48.
[4] Taberani’nin Evsat’ından.
[5] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’inden.
[6] Müslim, Mesacid: 132; Neseî, Istiâze: 49,50,53.
[7] İbni Zenceveyh’ten.
[8] Deyıemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’inden.
[9] Ebü Ya’la’nın Müsnedü’l-Firdevs’inden.
[10] İbni,Hibe:14,30;Zekat:59;Cihat:137;Hıyel:14;Müslim,Hibat:1,2,7,8;Ebü Davüd,Büyü,: 62; Nesei,Zekat:100.
[11] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’inden.
[12] Ibnû Abdi'l-Berr’in İlim’inden.
[13] Deytemî'nin Mûsnedü'l-Fırdevs’inden.
[14] Deylemî'nin Müsnedü’-Firdevs’inden.
[15] Bakara Sûresi, 44.
[16] Saf Sûresi, 2-3.
[17] Cuma Sûresi, 5.
[18] Buharı, Fiten: 17; Müslim, Zühd: 7.
[19] Deylemî'nin Müsnedûl-Fırdevs’inden.
[20] Ebû Dâvûd, Imare: 7; Trmizî, Zekât: 18; IbniMâce, Zekât: 14; Müsned, 3:465; 4:143.
[21] Müslim, Filen: 130; Timizi, Fhen: 31; IbniMâce, Fiten: 14; Müsned, 525.
[22] Ebû'ş-Şeyh’ten.
[23] Deylemî'nin Müsnedül-Fırdevs’inden.
[24] İbni Asakir’den.
[25] Deytemî'nin Müsnedûl-Firdevs’inden.
[26] Ebû Nuaym'ın Hılye’sinden.
[27] Ibni Şahinin e/-Marife'sinden.
[28] Ukayli’nin ez-Zuafa’sından.
[29] İbni Adiyy’in el-Kamil’inden.
[30] İbnünneccar’dan.
[31] İbnünneccar’dar.
[32] Deylemi'nin Müsnedü'l-Firdevs’inden.
[33] Hattib’in Tarihin’den.
[34] Beyhakl'nkı Şi'bü'l-imarimdan.
[35] Deylemî'nin Müsnedü'l-Firdevsi’nden.
[36] Ebû'ş-Şeyh’ten
[37] Ebû Nuaym'ın Hılye’sinden
[38] Ebû'ş-Şeyh’ten.
[39] Deylemî'nin Mûsnedü'l-Fırdevs’inden.
[40] İbni Ebî Şeybe ve Hatib'in Tarih’inden.
[41] Saf Sûresi, 3.
[42] Deylemî'nin Müsnedü'l-Firdevs’inden.
[43] Deylemî'nin Müsnedü'l-Fırdevs’inden.
[44] Deylemî'nin Mösnedü'l-Firdevs’inden.
[45] el-Baverdi’den.
[46] Beyhakl'nin Şi’bü’l-İman’ından.
[47] Müsned, 1274,294.
[48] el-Kecî'nin Sünen'inden.
[49] Ibni Adiyy’in el-Kamil’i ve Ebü Nuaym’ın Hılye’sinden.
[50] Mösned, 2:343,344,372,411.
[51] Isrâ Sûresi, 32.

yuksel dedi ki...

2908. [4:504, Hadîs No: 6087]
Cündeb bin Cünadete'den (r.a.) rivayetle:
Birisi. ' Ulah falan kimseyi affetmez" dedi. Bunun üzerine Allah, rtien. birine şöyle vahiy gönderdi: "Bu, amellerini boşa çıkaiıa bir in hi Dolayısıyla yeniden saüh amel işlemeye başla. [9]

2909.[Hadis No: 608S]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
"Davud oğlu Süleyman'ın annesi şöyle demiştir: "Evladım, gecele­yin çok uyuma. Çünkü geceleyin çok uyumak insanı Kıyamet Günü fakir bırakır." [10]

2910. [4:505, Hadîs No: 6089]
Ebû Ümame'den (r.a.) rivayetle:
Yoksullara verilen avuç avuç hurmalar güzel gözlü hurilerin mehirleridir. [11]

2911 . [4:505, Hadîs No: 6090]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
El sıkışma Müslümanm din kardeşini öpmesi yerine geçer. [12]

2912. [4:506, Hadîs No: 6092]
Sa'd'dan (r.a.) rivayetle:
Müslümam öldürmek ancak kâfire yakışan bir davranıştır. Müslümana sövmek ise günahtır. Bir Müslümanın din kardeşine üç gün­den fazla dargın durması helâl değildir. [13]

2913. [4:506, Hadîs No: 6093]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kişinin işkenceyle öldürülmesi, önceden işlemiş olduğu günahları affettirir. [14]

2914. [4:506, Hadîs No: 6095]
Büreyde'den (r.a.) rivayetle:
Mü'mini öldürmek, Allah katında dünyanın yok olmasından daha büyük bir hâdisedir. [15]

2915. [4:506, Hadîs No: 6096]
Irbat bir Sariye (r.a.) rivayet ediyor:
Sizi gecesi gündüzünden farksız ap aydınlık bir yol üzerine bırak­tım. Benden sonra ondan ancak helak olmuş bir kimse sapabilir. Sizden yeteri kadar ömrü olan, pekçok ihlilaîlar görecektir. Size Sünne­timi ve dos doğru yoldaki hulefâ-i râşidînin sünnetini tavsiye ederim. Onlara sımsıkı sarılınız. Başınızdaki Habeşli bir köle de olsa itaat-tan ayrılmamanızı tavsiye ederim. Şüphesiz mü'min çekildiği tarafa doğru giden uysal deveye benzer. [16]

Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği yol, tavsiye ettiği ve yaşadsği hc-yat, kısa ifadesiyle Sünnet-i Seniyye, Allah'ın razı olduğu bir hayat tarzı, dünya ve âhiret saadeti arayan herkes için model olabilecek örneklerle dolu, dikensiz, çakılsız düm düz bir yoldur. Bu yolu Kur'ân-ı Kerîm "sırat-ı müstakim" olarak ifade eder.

yuksel dedi ki...

Batı niçin ilerledi?
Musa Kazım,Avrupa'nin din ve ahlaka onem vermedigi halde ilerlemesinin izahini iki sekilde ifade eder:
Avrupa'nın bilim ve teknolojideki ilerlemesi, sadece ilim ve fenler sayesinde diğildir. Din ve ahlakin bu gelismedeki buyuk etkisi inkar edilemez. Eger Avrupa'daki insanlar arasında dinin etkisiyle oluşmuş kardaslik ve kuvvetli sevgi olmasaydi, toplumun ayakta kalması imkansız olur.
İkinci olarak;Avrupa'nın maddi ilerlemelerde zirveye ulasmis olmasinin hakikat erbabı nezdinde bu gelismelerin ve bu medeniyetin buyuk bir değeri yoktur. Musa Kazim, tezinin gerekçesini, Avrupa'da "teavün ve yardımlaşma" kaidesinin kötü ahlakla bozulduğunu,bunun sonucu olarak ilerlemelerin tabii bir sekilde,bir aşağılaşmaya donusmesi mukadder olduğu düşüncesine dayanmaktadir.

yuksel dedi ki...

Dolayısiyla ilim, egitim sanayi ve ticaretin semavi bir din ve yüksek bir ahlak ile birlikte bulunması gereklidir. O, Avrupa'da dinsizkigin ilerlemesiyle, toplumsal ve insani ozelliklerin buyuk oranda yitirilecegini tahmin etmektedir.
Akilli bir kisi, Musa Kazim'a gore, nefsini arindirmaya ve rezaletlerden temizlemeye ozen gosterdiginden, mesru kazanc yollarini tercih ederek, her turlu hıyanet, yalan ve rüsvetten yüz çevirerek insanlığa hizmet ve yardim eder ki medeniyetin temel esası da budur. Bu cerçevede dinin ilkeleri ve ahlak,insana güzel inanc ve erdemler kazandirir, dinsizlik ise hayvani sehvetler ve nefsani ihtiraslar dünyasına daldırır. Dolayısiyla, birincisi medeniyetin himayesi,ikincisinin ise insanligin yikici olduğu bir gercektir.
KAYNAK: Tanzimat'tan gunumuze Türk Düşünürleri cilt 6
Tanzimat'tan gunumuze dini ve tasavvufi dusunce temsilcileri

yuksel dedi ki...

Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği yol, tavsiye ettiği ve yaşadsği hc-yat, kısa ifadesiyle Sünnet-i Seniyye, Allah'ın razı olduğu bir hayat tarzı, dünya ve âhiret saadeti arayan herkes için model olabilecek örneklerle dolu, dikensiz, çakılsız düm düz bir yoldur. Bu yolu Kur'ân-ı Kerîm "sırat-ı müstakim" olarak ifade eder.
Her meselesi açık, içinde hiçbir şüphe bulunmayan; hak, doğru, gerçek, ifrat ve tefritten uzak bir yoldur sırat-ı müstakim. Duyguların ifrat ve tefritinden uzak bir yoldur. Hadisteki ifadesiyle gecesi gündüzünden farksız ap aydınlık bir w -dur. Tabii ki bu yoldan ancak helak olan kimse ayrılır,
Hadis-i şerif ayrıca ömrü olanın birçok İhtilaf jöreceğini b!
böyle bir ihtilaf ânında ne yapılmalıdır ki bulabilsin? Bunun çaresi de hadis-î şerifte : nişûimaKtadır. Sühk i Semyyeyâ ve Hülefâ-i Râşidînin sünnetine bağhl
Çünkü gerek Resûl-ü Ekrem ve gerekss onur yolunu devam ettiren dört hali­fe Kur'ân'a birer ayna olmuş, sırat-» müstakimi gösten ıtşîerd Bj yol, insan fıt­ratına uygun bir yoldur. Akil, ruh, kalb ve hissiyatın zikzak yapmaksızın doğru yolda yürüdüğü bir yoldur.
Onların koyduğu hayat modeline uyulduğu îakdiı hataları sebebiyle çıkmış olsa bile ihtilaf lar dev n edip gitme
Çünkü Sünnet-i Seniyye, herşeyden önce ırk; renk, sınıf, soy zetmeksizin bütün inananların kardeş olduğunu belirtmekte, kardeşçe yaşama yi tavsiye etmekte, mü'minlerin bir binanın kenetlenmiş taşlan gibi olduklarını, bir vücudun azaları gibi birbirlerine yardımcı olacaklarını bildirmektedir. Vücut­taki herhangi bir organın diğerine, meselâ elin ayağa, gözün kulağa, aklın ruha muhalefet ettiği görülmüş müdür? Vücut ancak uyum ve ahenkle, anlaşma ve yardımlaşmayla hayatiyetini sürdürebilir. Vücutta ihtilafa sebep olan anarşist bir kanser hücresi, yerine göre insanın hayatına mal olabilmektedir. Müslümanlar arasındaki ihtilafların da nelere mal olabileceğine bu örnekle bakabiiiriz.

yuksel dedi ki...

Sünnet-i Seniyye her derde devadır. Bir ihtilaf ânında ondaki esas ve pren­siplere sarılmak, kardeşlik duyguları içerisinde hareket etmek, af ve bağışlama yolunu tercih etmek, hislerle hareket etmemek, değişik duygu ve davranışlar
içerisine girmemek problemi çözmeye yeter de artar bile. Rehber olabilecek bu esaslardan iki tanesini buraya alalım:
Bir âyette şöyle Duyurulmaktadır:
"Allah'ın dinine ve Kur'ân'a sim sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın"[17]
Bir hadis de şöyledir:
"Birbirinizi kıskanmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Hy Allah'ın kulları, kardeşler olun." [18]
Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) yolunu yoi edinmiş, asrımız manevî hizmetlerin ön­cüsü Bedîüzzaman da Müslümanları ihtilaflara karşı uyarır, Sünnet-i Seniyye içerisinde hareket etmeyi tavsiye eder. Şöyle der:
"Ey ehl-i îman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başı­nıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı 'Ancak mü'minler kardeş­tir' [19] kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz [sığınınız]. Yoksa ne hayatını­zı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i îman! İhtirasları­nızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuv­vetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimâiyenizle alâkanız varsa, 'Mü'min mü'mine kar­şı bir binanın birbirine kenetlenmiş taşları gibidir. Biri diğerine kuvvet verir1 düstur-u âliyeyi [yüce prensibi] düstur-u hareket yapınız; sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden [âhirette sıkıntı çekmekten] kurtulunuz." [20]
Bu düsturlara uymaktan başka yapabileceğimiz birşey olmasa gerek.

yuksel dedi ki...

2916. [4:508, Hadîs No: 6098]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Şüphesiz iman için kalbini hâlis kılan, onu gösteriş ve kin gibi kö­tü duygulardan arındıran, dilini doğru tutan, ruhunu mânevi gıda­larla tatmin eden, yolunu dosdoğru tutan, kulağına hak sözü dinle­ten ve gözünü Allah'ın kudret eserlerine ve sadece meşru olan şeylere çeviren kişi kurtuluşa ermiştir. [21]

2917. [4:508, Hadîs No: 6100]
Kurra bin Ebl Hübeyre (r.a.) rivayet ediyor: Kendisine akıl verilen kimse kurtuluşa ermiştir. [22]

Nefiste kendini beğenmişlik vardır. "Ayranım ekşidir" diyen olmaz. Herkes kendi aklını, fikrini daha iyi görür. Hele biraz da kâbiliyetliyse ve bir kısım mezi­yetlere sahipse kimseyi beğenmez, kimsenin görüşünü kabul etmez; insanlara tepeden bakmaya, daima kendini haklı görmeye çalışır.
Oysa "Akıl akıldan üstündür demiş atalarımız. Kur'ân'da da, "Her bilenin üs­tünde bir bilen vardır"[23] buyuruI muştur. Peygamberimiz de bir hadislerinde "Kim âlimim derse cahildir buyurmak suretiyle insanın herşeyi bilemeyeceğine dikkat çekmiştir. "Ben bilirim. Aklım herşeye erer. Bana kimse yetişemez" gibi ölçüsüz sözler, insanlara tepeden bakma aslında eksikliğin, noksan kalışın ifadesidir.

yuksel dedi ki...

Böyle insanlar, kendilerine yapılan öğütleri, verilen fikirleri ne kadar isabetli de ofsa kabullenemezler. Akıllarının herşeye yettiğine, ileriyi geriyi görebildikle­rine inanır, başkalarının verdikleri akıl, nasihat ve düşüncelerden yararlanma yoluna gitmezler.
Tevazu perdesine bürünen, ne kadar zeki, akıllı, bilgili olursa olsun tek başı­na aklının herşeye eremeyeceğini, herşeyi kavrayamayacağını, yanılabileceği­ni, hatâ edebileceğini, bilemeyeceğini bilen insan hiçbir zaman akıl, fikir ve bilgi­siyle gururlanmaz. Kapılarını istişareye, nasihatlara, tecrübelere, faydalı düşüncelere açık tutar. Daima yanılabileçeğini, ne kadar bilgili ve kabiliyetli de olsa herşeyi bilemeyeceğini düşünen insan kolay kolay yanılmaz. Ve böyle bir insan kendisine akıl verildiği, doğru olan gösterildiği için onu büyük bir fırsat ka­bul eder, kurtuluşa erer, huzuru bulur.

2918. [4:511, Hadîs No: 6106]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Hicret ederek Medine'ye geldiğimde Medinelilerin Cahiliyye döne­minde eğlendikleri iki günleri vardı. Allahu Teâlâ o iki günü sizin için daha hayırlı olan şu iki gün ile değiştirdi: Ramazan ve Kurban Bayramı günleri. [24]

Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı, farklı özellikler taşıyan iki mübarek gündür. Ramazan ayında bir ay müddetle oruç tutularak Allah'ın rızâsı aranır. Mü'minler büyük bir manevî ordu gibi Allah'a azamî surette asker olma şuuruna ererler. Allah'ın haram kıldıkları şöyle dursun İlahî emre uyarak yeme, içme gibi meşru olan âdetlerini terk ederek bir nevi melekleşirler. Öte yandan bu ayda fitre dediğimiz yaratılış sadakası verilir. İşte Ramazan bayramı böyle bir imtiha­nı başarmanın verdiği sevincin yaşandığı bir gündür.

yuksel dedi ki...

Kurban Bayramında ise milyonlarca mü'min İslâm dünyasının muhteşem bir kongresi hükmünde olan hac ibâdetini yerine getirmek için Kabe'ye akın ederler. Arafat'ta el açıp Rablerine duada bulunurlar. Yine bu bayramda dünya­nın dört bir yanındaki mü'minler nimetlere bir şükür ifadesi olarak kurbanlar ke­serek Allah rızâsını kazanmaya çalışırlar.
Bayram günlerinde dinî hassasiyetini büyük çapta kaybetmiş olsa bile pekçok insanın bayram namazını kılabilmek için camilere akın ettiklerini görürüz. Cami­ler namaz için gelenleri almaz olur. Namazda rütbesi, makamı, serveti ne olursa olsun, herkes Allah'ın huzurunda saf bağlar. Ona kul olmanın hazzını yaşar.
Bayram günleri, büyükleri, akrabayı ziyaret etme günleridir. Bu ziyaretleri ya­panlar büyük sevap kazanırlar. Peygamberimiz bir hadislerinde bununla ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır:
"Allah, Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde yeryüzüne rahmetiyle tecellî eder. Öyle ise namaz ve ziyaret için evlerden dışarı çıkın ki, rahmet size dokun­sun." [25]
Bayram günlerinde şahlanan yardımlaşma, hediyeleşme ve ziyaret ruhu sa­dece hayattakilere münhasır kalmaz. Dünyadan gidip kabirlerinde bir Fatiha bekleyenlere de uzanır. Kabirler de ziyaret edilerek oralarda yatanların ruhları­na mânevi hediyeler gönderilir.
Bayram günlerinde çocukları sevindirmek, neşelendirmek, okşamak da sün­nettir. Peygamberimiz bayramlarda çeşitli hediyelerle çocukları sevindirmiştir.
Bayram günleri, dargınların barıştığı, kardeşliklerin kuvvetlendiği günler ol­ması bakımından da mühimdir. Burada bayram vesilesiyle hissiyatını bastırıp dargın olduğu birisini ziyarete, giden kimsenin manen büyük bir kazanç eide edeceğini de hatırlatalım.

yuksel dedi ki...

Her vesile ile bizleri ibadete ve âhiret amellerine teşvik eden Sevgili Pey­gamberimiz, yılın iki bayram gecesinde kalkıp ibâdet yapmayı tavsiye ederdi. Bu geceleri ibâdetle geçirmenin kalbin gafletten kurtulmasına vesile olduğunu bildirirdi. Bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:
"Sevabını Allah'tan bekleyerek iki bayraragecesinde kalkıp ibâdet eden kim­senin kalbi, kalplerin öldüğü gün ölmez." [26]
Bayram günleri sevinç günleri olduğu için, bu sevincin açıklanmasına sebep olacak meşru dâirede olan ve günah unsurları taşımayan oyun ve eğlenceler caizdir. [27]
Ancak eğlencenin gaflete dönüşmemesi gerekir. Bunun yolu da Allah'ı müm­kün mertebe hatırdan çıkarmamaktan geçer. Bediüzzaman Hazrstleri bununla ilgili olarak şöyle der:
"Bayramlarda gaflet istilâ edip gayr-i meşru dâireye sapmamak için, rivayet­lerde zikru İlaha [Allah'ı zikretmeye] ve şükre azim tergîbât [büyük teşvikler] var­dır. Ta ki, bayramlarda o sevinç ve sürür nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idâ­me ve ziyâdeleştirsin [devam ettirsin ve arttırsın] Çünkü şükür nimeti ziyâdefeş-tirir, gafleti kaçırır."[28]

2919. [4:511, Hadîs No: 6107]
Câbir bin Abdullah rivayet ediyor:
Hoş geldiniz. Küçük cihattan büyük cihada; nefsin gayr-i meşru arzularıyla mücâdele etmeye döldünüz. [29]

Bir savaş sonrasıydı. Kollar kanatlar kesilmiş, kan gövdeyi götürmüştü. Re-sûl-ü Ekrem (a.s.m.) Sahabilerine, küçük rihaddan büyük cihada girdiklerini be-lirtmiş, büyük cihadın da nefsin gayr-; meşru istekleriyle yapılan cihad olduğunu bildirmişti.
İnsan Heyecana, gayrete gsiip can havliyle din, vatan ve namus uğrunda maddî cihada çıkmayı başarabilir. Fakat bu, ömür boyu sürmez. Mücadele ya ^hid, ya da gazilikle sonuçlanır. Sonra insanın en çok sevdiği can, mal ve sev­diklerini feda etmek, yerine göre anlıktır veya kısa bir sürey; işgal eder. Nefisle csnaci ise ölünceye kadsr devam ^der.
Maddî cihadda düşman genellikle karşıdadır. Düşman bilindiği ölçüde tedbir almak, taktikler kullanmak kolay olur. Nefis ise kale içine yerleşmiş hîlekâr, gizli &İr casusu andırır. Her an, her dakika, umulmadık bir anda kötülükler yapabilir. !çe yerleşen, sn büyük düşman olan nefis de dış düşmanın yapamayacağı kö-tü;ükîeri yapabilmektedir insana. En umulmadık anda onu tongaya düşürmekte, süçiürmekte, tehlikelere atmaktadır. İnsanı yerine göre günahlara, yerine göre Küfre itebilmekte, dinden çıkarabilmekte, maddî ve manevî hayatını mahv ede­bilmektedir. Bu sinsî ve hâin clOşmana karşı uyanık olunmaz ve meşru olmayan arzu ve isteklerine göz rnulursa ona yenik düşülür.

yuksel dedi ki...

Demek ki en büyük cihad nefiste: onun meşru olmayan arzu ve istekleriyle yapılan cihaddır.

2920. [4:513, Hadîs No. 6112]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Namazın içinde Kur'ân okumak namaz haricinde Kur'ân okumak­tan daha faziletlidir. Namaz hâricinde Kur'ân okumak, sübhanallah
ve Allahü ekberi tekrarlamaktan, Sübhanallah demek, nafile sadaka vermekten üstündür. Nafile sadaka vermek, nafile oruç tutmaktan daha faziletlidir. Oruç Cehennem ateşine karşı kalkandır. [30]

2921. [4:515. Hadîs No: 6117]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Birşeyi ödünç vermek, onu sadaka olarak vermekten daha hayırlı­dır. [31]

2922. [4:518, Hadîs No: 6128]
Hakem bin Ümeyr'den rivayetle:
Bıyıklan dudakların hizasından kesiniz. [32]

2923. [4:521, Hadîs No: 6134]
Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Şöyle de: "Allah'ım, iç dünyamı, dışımdan daha hayırlı eyle. Dışı­mı da sâlih eyle. Allah'ım, Senden insanlara verdiğin mal, aile ve ne sapık, ne de saptırıcı olmayan evlât gibi nimetlerin faydalı olanlarını dilerim. [33]

2924. [4:521, Hadîs No: 6136]
Ebû Umâme (r.a.) rivayet ediyor:
Şöyle de: "Allah'ım, Senden, Sana kavuşmaya îman eden, hükmü­ne razı olan ve verdiğine kanaat getiren mutmain bir nefis diliyo­rum." [34]

2925. [4:522, Hadîs No: 6137]
Büreyde'den (r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu­yurmuşlardır:
Şöyle de: "Allah'ım ben zayıfım bana kuvvet ver. Ben zelilim, beni aziz kıl. Ben fakirim, beni rızıklandır." [35]

2926. [4:522, Hadîs No: 6138]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Şöyle de: "Allah'ım, Senin bağışlaman benim günahımdan daha geniştir. Rahmetin benim yanımda amelimden daha çok ümit verici­dir." [36]

2927. [4:522, Hadîs No: 6140]
îbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Her sabah ve akşam şöyle de: "Dinim, canım, evlâdım, âiîem ve malım için Bismillah." [37]

2928. [4:522, Hadîs No; 6141]
Tank el-Eşcâî'den (r.a.) rivayetle:
Şöyle de: "Allah'ım, günahlarımı bağışla, bana merhamet i l bana âiiyet ver ve beni nzıklandır." Şüphesiz bunlar dünyada ve âMr^tte senin için faydalı olan şeyleri içine alıyor. [38]

yuksel dedi ki...

2929. [4:523, Hadîs No: 6142]
Ebû Bekir (r.a.) rivayet ediyor:
Şöyle de: "Allah'ım, şüphesiz bc-n nefsime çok zulmettim. Ve yine şüphesiz günahları Şenden başka kir se bağışlaystmaz. Beni katın­dan bir mağfiretle bağışla. Bana ineri et. Şüphesiz Sen bütün günahları bağışlayan ve çok merhamet edensin." [39]

2930. [4:523, Hadîs No: 6143]
Süfyan bin Abdullah'dan (r.a.) rivayetle: "Allah'a inandım" de. Sonra da dosdoğru ol. [40]

2931 . [4:525, Hadîs No: 6148]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor:
Şükredici bir kalb, ızîlkredici bir dil, dünya ve âhiret işlerinde sana yardım eden sâliha bir hanım; insanların, kıymetinden dolayı sakla­dıkları herşeyden daha hayırlıdır. [41]

2932. [4:526, Hadîs No: 6150]
îbniAmr'dan (r.a.) rivayetle:
Az bir dînî kavrayış sahibi olan çok ibâdet edenden daha hayırlı­dır. Allah'a kulluk etmesi dinî kavrayış olarak kişiye yeter. Kendi gö­rüşünden başkasını beğenmemesi de cahillik olarak ona yeter, insan­lar iki kısımdır: Mü'min ve kâfir. Mü'mine eziyet etme. Kâfirle desözle cedelleşmeye girme. [42]

2933. [4:526, Hadîs No: 6151}
Ebu'd-Derda (r.a.) Resâl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Az bir îlâhî tevfike mazhar olan, aklı çok olandan daha hayırlıdır. Dünyanın gayr-ı meşru işlerinde akıl zarar kaynağı, din işlerinde ise akıl sevinç kaynağıdır. [43]

2934. [4:526, Hadîs No: 6152]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Bilgiyle yapılan az amel fayda verir. Fakat bilgisizce yapılan çok amel fayda vermez. [44]

2935. [4:526, Hadîs No: 6153]
Ebû Ümame (r.a.) Peygamber E fendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Şükrünü yapabildiğin az mal, şükrünü yapamayacağın çok mal­dan daha hayırlıdır. [45]

2936. [4:527, Hadîs No: 6154]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kalk namaz kıl. Şüphesiz namaz şifadır. [46]

Gerek Kur'ân'ın ve gerekse Peygamber Efendimizin (a.s.m.) emrettiği her hususta insan için sayısız faydalar vardır. Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) yukardaki ha­dislerinde namaz kılmamızı emrederken onun çok Önemli bir faydasına dikkat­leri çekmektedir. O da namazın şifa oluşudur.
Evet, namaz şifadır. Maddî ve manevî hastalıklarımız için bir ilaçtır. Namaz, ruh ve kalbin gıdasıdır. Maddeten ve manen bir çok hastalıklara karşı mücade­le edebilecek manevî bir vitamindir. Namaz sıhhattir, huzur ve saadet kaynağı­dır. Kılan herkes bunu derecesine göre hisseder.
Namaz insanı sıkıntılardan ve ızdıraplardan kurtarır. Namazın buna benzer sırlarını keşfetmiş olan İngiliz ilim adamı Bernard Show, "iki bin yılının Avrupalı doktorlarının reçetelerinde Müslümanların namazı yer alacak" demektedir.
Günümüz insanı bunalım ve stresler içerisinde kıvranıp durmaktadır. Bunun sebebi Yaratıcısının mülkünde sayısız nimetlerinden faydalandığı halde Onun emir ve yasaklarını tanımayan bir kaçaktan farksız bir halde dolaşıp durmakta­dır. Namazsız insan, fıtratın sesine kulak vermeyen insandır. Midesini yemekle, suyla doyurduğu halde ruh ve kalbinin gıdası olan namazı kulak ardı ettiği için manen açlık çekmekte, kıvranmakta, sıkıntılardan sıkıntılara düşmektedir. An­cak bu dert ve sıkıntılardan ruh ve kalbini dinlemek, namazın şifâ verici iklimine girmekle kurtulabilir.

2937. [4:527, Hadîs No: 6156]
Üsame bin Zeyd (r.a.) rivayet ediyor:
Cennetin kapısında durdum. Oraya girenlerin büyük çoğunluğun fakirler olduğunu gördüm. Cehennem ehli olup da oraya gönderilmek üzere emir verilenler dışında kalan [Cennetlik] zenginlerin de bekle­diklerini gördüm. Cehennemin kapısında durdum. Oraya girenlerin de büyük çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm. [47]

yuksel dedi ki...

2938. [4:528, Hadîs No: 6159]
Cabir'den (r.a.) rivayetle:
Kişiyi ayakta tutan aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur. [48]

Akıl Allah'ın, yaratıklar içerisinde sadece insana bahşettiği büyük bir nimet­tir. Onun sayesindedir ki insan dağ ve taşların, yer ve göklerin omuzlamaktan korktuğu büyük emaneti, sorumlulukları yüklenmiştir.
Sorumluluk akılla başlar. Akıl olmazsa sorumluluk da olmaz. İnsan onun sa­yesinde imtihana tabi tutulur. Önüne açılan hayır ve serden birisini tercih eder. Ya kazanır, ya da kaybeder. Aklını gerektiği gibi kullanır, hayra yönelirse melek­leri dahi geçebilecek ölçüde yükselir. Aksine aklını şerre kullanıp tahribe yöne­lirse aşağıların aşağısına düşer. Neticesi, ebedî saadeti veya sonsuz sıkıntı ve ızdırapları getirecek derecede büyüktür.
İşte akıl böylesine sorumlulukları yüklenmiş bir organımızdır. Cenab-ı Hak, kullarını ancak bu sayede mükellef tutarken akıl vermediklerini de bu sorumlu­luktan kurtarmaktadır. "Aklı olmayanın dini de yoktur" hükmü delilerin sorumlu tutulmayacaklarını, sorumluluğun ancak akılla olabileceğini göstermektedir.
Öyleyse böylesine büyük bir nimetin büyüklüğü ölçüsünde de sorumluluk ge­tireceğini unutmamak ve ona göre hareket etmek gerekir.

2939. [4:528, Hadîs No: 6160]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Mallarınızla şerefinizi koruyunuz. Biriniz dinini korumak için dil ucuyla da olsa kötü kimselerle hoş geçinmeye çalışsın. [49]

2940. [4:530, Hadîs No: 6163]
Ubade bin Samit'den (r.a.) rivayetle:
Hayrı söyleyiniz ki kazançlı çıkağınız. Kötü söz söylemekten de sa­kınınız ki selâmette kalasınız [50]

2941. [4:530, Hadîs No: 6165]
Ebû Hureyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Allah yolunda cihat için savaş safinda bir saat ayakta beklemek, altmış sene gece kalkıp ibadet yapmaktan daha hayırlıdır. [51]

2942. [4:530, Hadîs No: 6167]
tbni Ar&r'ddn (r,aJ) rivayette: ilmi yaşıyla kaydedin. [52]


2943. [4:531, Hadîs No: 6168]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kaylûle [Kerahet vaktinin çıkışından ikindiden az önceye kadar ki vakitte uyunan uyku] yapın. Şeytan kaylûle yapmaz. [53]

2944. [4:531, Hadîs No: 6169]
Vehb bin Münebbih'den rivayetle:
Dinin direği namazdır. Amellerin zirvesi cihattır. İslâm ahlâkının en faziletlisi, insanların dilinden zarar görmemeleri için susmaktır. [54]

2945. [4:532, Hadîs No: 6170]
İbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Benden sonra halife olan Cennettedir. Ondan sonra halife olan Cennettedir. Üçüncü ve dördüncü olarak da halife olan Cennettedir. [55]

2946. [4:532, Hadîs No: 6172]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Aslı astarı olmayan hîkayelerle insanlara öğüt verenler Allah'ın gazabını bekliyorlar. Dinleyenler ise Allah'ın rahmetini bekliyorlar. Tüccar, rızkı bekliyor. Karaborsacı ise laneti bekliyor. Ölü üzerine çığlık atarak ağlayan kadın ve etrafinda toplanıp onu dinleyen diğer­lerinin üzerinde Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti var­dır. [56]

yuksel dedi ki...

2947. [4:533, Hadîs No: 6174]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Allah yolunda şehid edilmek, kul hakkı hariç bütün günahları af­fettirir. [57]

2948. [4:534, Hadîs No: 6178]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Kadere îman tevhid inancının nizamıdır. Allah'ı bir bilen ve kade­re îman eden kişi şüphesiz kopmaz bir kulba sarılmıştır. [58]

2949. [4:535, Hadîs No: 6182]
İbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor;
Kur'ân şefaat edecek ve şefaati kabul edilecektir. Şikayetçi olacak ve şikayeti doğru kabul edilecektir. Onu kendisine rehber edeni o Cennete götürecektir. Arkasına atanı ise Cehenneme sürükleyecek­tir. [59]

2950. [4:535, Hadîs No: 6183]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kur'ân öyle bir servettir ki onu elde edenin hiçbirşeye ihtiyacı kal­maz. Ondan daha büyük bir zenginlik de bulunmaz. [60]

Kur'ân bütün güzelliklerin kaynağıdır. İlimler menbaı, hayırlar hazinesi, mad­dî ve manevî yükselişin esaslarını içine alan mukaddes bir kitaptır.
Kur'ân yücedir, mukaddestir, büyüktür. Çünkü Allah'a ait olan herşey değerli­dir, yücedir, üstündür. Kur'ân ise Allah'ın ezelî ve ebedî kelâmıdır. İnsanlar için hazırlamış olduğu İlâhî bir katologdur. Dünya ve âhiret saadetinin temel taşıdır. Kur'ân manevî karanlıkları aydınlatan bir projektördür. Kur'ân'sız hayat kap ka­ranlıktır, zindandan farksızdır. Kur'ân dertlere deva, gönüllere şifâdır. Kur'ân huzur kaynağıdır. Onu en güzel bir şekilde Allah'ın Resulü anlatmıştır. Şöyle buyururlar:
"Kur'ân, hakla batılı, doğru ile yanlışı ayıran bir hakemdir. Onda boş söz yoktur. Kim, onun hükümlerine karşı gelerek terk ederse, Allah o kimsenin boy­nunu kırar, perişan eder. Kim ondan başka bir kurtuluş yolu ararsa, Allah onu saptırır. O, Allah'ın sağlam bir ipidir. O hikmet dolu sözdür. Dos doğru bir yol­dur. O, hevâ ve heveslerin hakikatten saptıramadığı, dillerin onu karıştıramadı-ğı, ilim adamlarının doymadığı, fazla tekrarlanmakla usandırmayan ve insanı hayrete düşüren yönleri bitip tükenmeyen bir kitaptır. O, öyle bir kitaptır ki, cinler onu dinledikleri zaman, 'Biz doğruluğu gösteren, hayret verici mucizeler, haki­katlerle dolu bir kitabı dinledik ve îman ettik" dediler.
"Kim ona dayanarak konuşursa doğruyu bulur. Kim onunla amel ederse mü­kâfatını görür. Kim ona dayanarak hükmederse adaleti bulur. Kim ona çağrılırsa doğru yol gösterilmiş olur." [61]
Böyle bir Kur'ân elbettekî eşsizdir, harikadır, en büyük servettir. Hem de hiç­birşeye ihtiyaç hissettirmeyecek seviyede büyük bir manevî servettir.

yuksel dedi ki...

2951. [4:536, Hadîs No: 6186]
Kur'ân ap açık nurdur. Hikmet dolu öğüttür. Dos doğru yoldur. [62]

2952. [4:536, Hadîs No: 6187]
Ali'den (r.a.) rivayetle: Kur'ân ilâcın tâ kendisidir. [63]

İlaç, denilince maddî ve manevî hastalıkları tedavî eden her şey hatıra gelir. Hadis-i Şerif, Kur'ân için, ilacın tâ kendisidir buyurmak suretiyle Kur'ân'ın bütü­nüyle şifa olduğunu bildirmiştir.
Evet, Kur'ân şifanın tâ kendisidir. Maddî ve manevî dertlere ilaçtır. Çünkü Kur'ân herşeyden önce bir moral kaynağıdır. Mcrai insanın şevkini arttırır, ru­hen ve bedenen dinç ve genç kalmasını sağlar. Bir âyette açıkça Kur'ân'ın şifâ olduğuna dikkat çekilerek şöyle buyurulmuştur:
"Biz Kur'ân'dan mü'minler için bir şifâ ve rahmet olan şeyi indiriyoruz." [64] Resûl-ü Ekrem de bir hadislerinde, Kur'ân okunduğunda kalb huzurunun indiğini bildirmektedir. [65]
Bilhassa manevî dert ve sıkıntılar için Kur'ân'ın bir şifâ kaynağı olduğu bili­nen hakikatlerdendir. Büyü gibi hadiselere karşı bizzat Rabbimiz Resûl-ü Ekre-me Felak ve Nas sûrelerini okumasını öğütlemiştir.
Bugün Kur'ân'ın sadece manevî değil, maddî birçok dertlere de ilaç olduğu bilinen gerçeklerdendir. ABD'nin Kaliforniya eyâletinde kurulan bir klinikte inanç­lı inançsız kimselere Kur'ân dinletilmiş, o hoş sâdâ karşısında streslerinin bir bir izâle olduğu, rahatladıkları tesbit edilmiştir. Onu teslimiyet ve samimiyet duygularıyla okuyan ve dinleyenlerde müsbet tesirlerini görmemek mümkün değildir. Diğer insanlara göre hayatın güçlüklerine karşı daha dirençli oldukları bilinen hâdiselerdendir. Sonra Kur'ân ihtiva ettiği hakikatler bakımından da insanlığı maddeten ve manen terakki ettirecek, insanlık ufkuna yükseltecek, dünyayı da­hi Cennete döndürecek esasları ihtiva etmektedir.

2953. [4:538, Hadîs No: 6191]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kalb hükümdardır. Askerleri vardır. Hükümdar düzgün olunca askerleri de düzgün olur. O bozulunca da askerleri de bozulur. Ku­laklar muhafız, gözler gözcü, dil tercüman, eller askerî cenahlar, ayaklar sürücü, karaciğer şefkat, dalak gülme, böbrekler hile ve akci­ğer nefestir. [66]

2954. [4:539, Hadîs No: 6193]
Enes'den (r.a.) rivayetle: Kanaat tükenmez bir servettir..

2955. [4:540, Hadîs No: 6196]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor: Kahkaha şeytandan, tebessüm Allah'tandır. [67]

2956. [4:541, Hadîs No: 6197]
Ebû Said el-Hudrî (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
timi ehlinden gizleyene denizdeki balıklara, gökteki kuşlara varın­caya kadar herşey lanet eder. [68]

yuksel dedi ki...

2957. [4:542, Hadîs No: 6199]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Fakirlik nerdeyse küfür olacaktı. Hased neredeyse kaderin önüne geçecekti. [69]

Hadiste belirtildiğine göre zaruret içinde bulunmak, ihtiyaçlar içinde kıvran­mak, fakirlik sebebiyle ihtiyaçlarını elde edememek küfre dahi götürebilecek tehlikeleri ihtiva etmektedir. Böyle bir insanın küfre düşmesi an meselesidir.
Şöyle ki: insan manevî kaynaklardan feyz alamıyorsa fakirliği onu zenginlere hased etme noktasına kadar götürür. Hased de iyiliklerini yer bitirir.
Fakirliği onu aşağılık duygusuna da itebilir. O kadar ki bu kompleksle zengi­nin önünde eğilir, dinini ve namusunu dahi ayaklar altına alabilir.
Fakirlik kaza ve kadere itiraza kadar da götürebilir insanı. "Fakirlik içerisinde kıvranmaya mahkûm muyum? Niye Allah benim kaderimi böyle yazmış?" gibi sözlerle kadere itiraz ve isyana kadar gidebilir. Bu da onu küfre götürür.
İşte fakirliğin bu ve buna benzer tehlikeleri sebebiyledir ki Peygamberimiz fa­kirlikten Allah'a sığınmıştır.
Süfyan-ı Sevrî der ki: "Yanımda kırk bin dinarım bulunarak öldüğüm gün, in­sanlara el avuç açıp da zillete düştüğüm günden daha hayırlıdır."
Yukardaki hadis, bize Müslümanın fakir kalmaması için çalışması gerektiğini göstermektedir. Ama insan çalışır veya imkânsızlıklar yüzünden çalışamaz da fakir kalırsa, böyle anlarda da isyan ve şikayetlere girmemeli, sabır ve tevekkül­le rızık kapıları araştırmalıdır.
Evliyaullahın fakirlikle övünmeleri ise bundan tamamen farklıdır. Bu fakirlik, Allah'a karşı fakirliğini hissedip ona yalvarıp yakarmak demektir. Yoksa fakirliği­ni insanlara ilân etmek, onlara yüz suyu dökmek demek değildir.
Hasede gelince; hadis, hasedin nerdeyse kaderin önüne geçeceğini bildir­mektedir. Bunun mânâsı şudur:
Hasedçi o hale gelir ki herşeyin kaza ve kader kalemiyle takdir edildiğini, her türlü nimetin bu yolla geldiğini görmez, görmek istemez. Oysa herşeyi kader programlar. Kişiye nimet gelecek veya gelmeyecekse o İlâhî programla gerçek­leşir. Hasedçi muhatap olduğu kişiye bir nimet geldiğinde ona hased eder, o ni­metin yok olmasını arzular. Bu haliyle kaderle planlanıp kazayla ihsan edilen ni­metin yok olmasını istemekle kaderin önüne geçmek ister.

2958. [4:542, Hadîs No: 6200]
Enes'den (r.a.) rivayetle Resûl-Ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu­yurmuşlardır:
Nerdeyse söz getirip götürmek sihir olacaktı. [70]

2959. [4:542, Hadîs No: 6201]
Ebû Hureyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Kendi yakını olsun veya olmasın yetimin bakım ve gözetimini üst­lenen kişi ile ben, Cennette [şehâdet ve orta parmağını birleştirerek] şöyleyizdir. [71]

2960. [4:544, Hadîs No: 6205]
îbni Ebza (r.a.) rivayet ediyor:
Eyyûb Aleyhisselâm insanların en yumuşak huylusu, en sabırlısı ve en çok öfkesini yutanıydı. [72]

2961. [4:544, Hadîs No: 6206]
Îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
insanlar hasta diye Davud Aleyhisselâmı ziyaret ediyorlardı. Oysa kendisinde şiddetli derecede Allah korkusundan başka birşey yoktu. [73]

2962. [4:545, Hadîs No: 6209]
Ebû Hureyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Adamın biri insanlara borç veriyordu. Alacakları tahsil eden hiz­metçisine, "Eli darda olan birine gittiğinde borcunu sil. BelM bu se­beple Allah da bizi affeder" derdi. O kişi vefat edince Allah da onu af­fetti. [74]

2963. [4:546, Hadîs No: 6211]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hacerü'l-Esved, önceleri kardan daha beyazdı, insanoğlunun yap­tığı günahlar onu kararttı. [75]

yuksel dedi ki...

Hz. İbrahim, Allah'ın emri ile Kabe'yi inşâ ederken kendisine yardımcıolan oğlu İsmail'den bir taş getirmesini istedi. "Bana bir taş getir ki, insanların Kabe'yi tavafa başlayacakları yere bir işaret olsun" dedi.
Hz. İsmail bir taş bulup getirdi, fakat İbrahim (a.s.) onu beğenmedi. Hz. İs­mail yeni bir taş aramaya gittiğinde Cebrail (a.s.) siyah bir taş getirdi. Bu taşa renginin siyahlığı sebebiyle Hacerü'l-Esved (Siyah Taş) denildi. Hacerü'l-Esved, Cennetten yere daha Önce indirilmişti. Cenâb-ı Allah Nuh tufanında onu Ebû Kubeys Dağında muhafaza etmişti. Yukarıdaki hadisten de anlaşılacağı gibi, Cennetten indirildiğinde sütten daha beyazdı. Fakat sonraları insanların günah­ları onu kararttı.
Peygamberimiz pekçok hadislerinde de Hacerü'l-Esved'in faziletine dikkat çekmiştir. Bu hadislerden birisi şu mealdedir:
Allah'a yemin ederim ki, "Cenâb-ı Hak, Kıyamet Gününde Hacerü'l-Esved'i gören gözleri ve konuşan dili olduğu halde, kendisine ihlâsla el sürüp öpen kim­senin Cennetlik olduğuna şahitlik ecfecektir. [76]

2964. [4:546, Hadîs No: 6212]
Ebû Hüreyre (r.a) rivayet ediyor:
Bir yol üzerinde insanlara eziyet veren bir ağaç dalı bulunmaktay­dı. Adamın biri onu oradan kaldırdı da bu sebepten dolayı Cennete girdi. [77]

2965. [4:546, Hadîs No: 6215]
Nevvas bin Sem'an'dan (r.a.) rivayetle:
Senin doğru konuştuğuna inanan bir din kardeşine yalan konuş­man büyük bir hıyanettir. [78]

2966. [4:547, Hadîs No: 6216]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
Acıkmadan yemek, uyku gelmeden uyumak, bir şeye şaşmadan yapmacık olarak gülmek, musibet ânında feryad etmek, nimet ânın­da da gayr-ı meşru tarzda çalgı çalmak, Allah, katında büyük bir ga­zaba vesiledir. [79]

2967. [4:547, Hadîs No: 6218]
Ümmühanî'den (r.a.) rivayetle:
Yüz defa Allahü ekber, yüz defa Elhamdülillah, yüz defa Sübhanal-lah de. Bu dizginlenmiş, eğerlenmiş olarak Allah yolunda cihada tah­sis edilmiş yüz attan daha hayırlıdır. Yüz deveyi sadaka olarak ver­mekten daha hayırlıdır. Yüz köleyi âzad etmekten daha hayırlıdır. [80]

2968. [4:548, Hadîs No: 62201
Ebû Said el-Hudrl (r.a.) rivayet ediyor;
Allah'ın kitabı Allah'ın gökten yere uzatılmış ipidir. [81]

yuksel dedi ki...

2969. [4:548, Hadîs No: 6222]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Rabbiniz mahlûkâtı yaratmadan önce bizzat şunu yazmıştır; ""Rahmetim gazabımı aşmıştır." [82]

2970. [4:549, Hadîs No: 6223]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Size farz kılmmadığı halde, kurban kesmek bana farz kılındı. Size farz kılmmadığı halde, kuşluk namazını kılmak bana farz kılındı. [83]

2971 . [4:549, Hadîs No: 6225]
Ümm-ü Seleme'den (r.a.) rivayetle:
Çokça hac ve umre yapmak geçim sıkıntısını önler. [84]

2972. [4:550, Hadîs No: 6228]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Mektubun değeri mühürlenmesi (veya imzalanmasmdadır). [85]

2973. [4:550, Hadîs No: 6229]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kişinin şerefi dindarlığıdır. Şahsiyeti aklıdır. Soyu sopu ise güzel
ahlâkıdır. [86]

İslâm gelir gelmez büyük bir inkılâb yaptı. Çağlar boyunca da bu inkılâbını sürdürdü. Kıyamete kadar da devam edecek. Ruh, kalb, akıl, şahsî ve içtimaî hayatta gerçekleşen bu inkılâbın ikinci bir benzerine daha rastlamak mümkün değildir.
Bu inkılâbla Cahiliyye döneminden kalma bütün bâtıllar, yanlışlıklar ve hura­felere son verildi. Şerefin, değerin, îtibarın mal mülk, makam mevki, soy sop, renk ve şekille değil, dindarlıkla olduğu bildirildi.

yuksel dedi ki...

Kurân-ı Kerim hangi milletten, ırktan, renkten olursa olsun bütün inananları kardeş saydı. Herkesin bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunu söyledi. Üstünlüğün, şerefin ancak takva ile, dindarlıkla, Allah'ın emirlerine bağlılıkla olacağını bildir­di.
Bu İlahî ölçüyle nice fakirler dindarlıkları sayesinde sultanları geçtiler. Nice köleler birçok büyük görülen efendileri geride bıraktı, ordu kumandanlığına yük­seldiler. Nice hor görülenler velilik rütbesini kazandılar.
Bu hak ölçü, insanın maddiyatla değil, ruhen, kalben gelişmesini, manevî yönden ilerlemesini, insanı insan yapan ahlâkî değerlerle terakkisini esas al­maktadır. Bunu pratikte yaşatan yüce dinimiz yüzyıllar var ki yeryüzünü melek­ler gibi insanlarla doldurdu. Bilhassa Asr-ı Saadet, melekleri dahi geçebilmiş böyle insanlarla doludur.
Hadis-i şerif "Kişinin şahsiyeti akıldır" derken de kârı zararı ayırd edebilen, hakkı hak bilip ittiba eden, bâtılı bâtıl bilip kaçınan bir aklı nazarımıza vermek­tedir. Aklını bu çerçeve içerisinde kullanan insan hem akıllı, hem de şerefli in­sandır.
Hadisteki soy soptan maksat asalettir. Kişi güzel ahlakıyla asaletliliğini gös­termiş olur. Güzel ahlâklılık en büyük asâletliliktir.
O halde kişi dindar, akıllı ve güzel ahlâklı olabildiği ölçüde şerefli, şahsiyetli, asâletli bir kimse olmuş olur.

2974. [4:551, Hadis No: 6233]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Öğüt verici olarak zaman yeter. Ayırıcı olarak da ölüm yeter. [87]

2975. [4:551, Hadîs No: 62363
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Her duyduğunu söylemesi, kişiye günah olarak yeter. [88]

2976. [4:552, Hadîs No: 6237]
îbniAmr (r.a.) rivayet ediyor:
Geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmek kişi­ye günah olarak yeter. [89]

2977. [4:552, Hadîs No: 6238]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kişiye din ve dünya işlerinde güven duyulması saadet olarak ye­ter. [90]

yuksel dedi ki...

2978.[:553, Hadîs No: 6239]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Kendisine ikram edilen yemeğe burun kıvırması, kişiye kötülük olarak yeter. [91]

2979. [4:552, Hadîs No: 6240]
Mesruk'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu­yurmuşlardır:
Allah'tan korkması kişiye ilim, kendini beğenmesi de cahillik ola­rak yeter. [92]

2980. [5:2, Hadîs No: 6242]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter. [93]

2981. [5:2, Hadîs No: 6243]
îmran bin Husayn (r.a.) rivayet ediyor:
Kişinin parmakla gösterilir olması kötülük olarak ona yeter. [94]

2982. [5:3, Hadîs No: 6245]
Ammar'dan (r.a.) rivayetle:
Öğüt verici olarak ölüm yeter. Zenginlik olarak da kuvvetli îman sahibi olup Allah'a tam itimad etmek yeter. [95]

yuksel dedi ki...

2982. [5:3, Hadîs No: 6245]
Ammar'dan (r.a.) rivayetle:
Öğüt verici olarak ölüm yeter. Zenginlik olarak da kuvvetli îman sahibi olup Allah'a tam itimad etmek yeter. [95]

2983. [5:4, Hadîs No: 6246]
Rnbi'bin Enes rivayet ediyor:
Dünyadan soğutucu ve âhirete teşvik edici olarak ölüm yeter. [96]

2984. [5:5, Hadîs No: 6249]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Devamlı düşmanlık ve sürtüşme halinde olman günah olarak sa­na yeter. [97]

2985. [5:5, Hadîs No: 6250]
Hasan-ı Basrî rivayet ediyor:
Yanında ismim anıldığı halde bana saalvat getirmemesi kişiye cimrilik olarak yeter. [98]

2986. [5:5, Hadîs No: 6252]
Ukbe bin Amir'den (r.a.) rivayetle:
Geveze, hayasız ve cimri olması kişiye kötülük olarak yeter. [99]

2987. [5:5, Hadîs No: 6253]
Hâkim bin Umeyr (r.a.) rivayet ediyor:
Kişinin hatalarının çok, yumuşak huyluluğunun eksik, gerçekçili­ğinin az olması, gece boyu leş gibi uyuması, gündüz de boş oturması, tembel, sürekli sızlar, cimri ve aç gözlü olması kişiye dindeki kötülü­ğü bakımından yeter. [100]

2988. [5:6, Hadîs No: 6256]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Günahın keffareti pişmanlık duymaktır. Eğer günah işlemeseydi-niz Allah bağışlamak için günah işleyen bir topluluk getirirdi. [101]
İnsan beşerdir, şaşar. Yapısında günah işleme özelliği vardır. Ama bu illâ günah işleyecek demek mânâsına gelmez. Hadisten, "Madem ki insan günah işleyecek yapıdadır. Öyleyse günah işlemelidir" gibi çarpık bir mantık çıkarılma­malıdır. Bundan şu veya bu şekilde bilerek veya bilmeyerek insanın günah işle­yebilecek yapıda olduğu anlaşılmalıdır. Günahsızlık ancak Allah'ın korumuş ol­duğu meleklere mahsus bir özelliktir.

yuksel dedi ki...

Evet, insan günah işleyebilir. Ne var ki bile bile günaha girmemeli, bir hata ve yanlışlık sonucu girmişse hemen dönüş yapmalı, günahta ısrar etmemeli, hemen tövbeye sarılmalıdır. Hadis bize pişmanlığın tövbe olduğunu bildirmek­tedir. İnsan bir günah işlediğinde ondan pişmanlık duyar, bir daha yapmamak üzere dönüş yaparsa tövbesi kabul olur,
Nasıl aç olana rızık verilir, açlıkta Cenab-ı Hakkın Rezzak ismi, hastalıkda Şâfî İsmi tecellî eder, gühah işlendiğinde de Cenab-ı Hakkın Gafur, Gaffar, Tev-vab gibi isimleri tecellî eder. İnsan hatasız olamayacağına göre devamlı tövbe etmeli, hatalarını hatırlayıp pişmanlık duymalıdır.

2989. [5:6, Hadîs No: 6257]
îbni Mes'ud (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Sohbet meclislerinde yapılan hataların keffareti, orada bulunan kulun şöyle demesidir: "Sübhaneke'l-lâhümme ve bihamdike. Eşhedü enlâ ilahe illâ ente vahdeke lâ şerîke leke. Estağfîruke ve etûbü iley-ke=Sana hamdederek Seni her türlü noksan sıfatlardan tehzih ede­rim. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Teksin. Hiçbir ortağın yoktur. Senden bağışlanma dilerim. Ve Sana tövbe ederim." [102]

2990. [5:7, Hadîs No: 6260]
Ebâ Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Günahların kefîareti soğuk ve sıcak gibi sıkıntılı anlarda güzelce abdest almak, camiiye gitmek için yolu adımlamak ve bir namazı kıl­dıktan sonra diğerinin beklentisi içinde olmaktır. [103]

2991. [5:7, Hadîs No: 6263]
Bem'binÂzib (r.a.) rivayet ediyor:
Bu ümmetten şu on sınıf, yüce Allah'ı inkâr eden kâfirlere benzer:
1) Müslümanların ortak malını zimmetine geçiren,
2) Sihir yapan,
3) Yakınını yabancılardan kıskanmayan,
4) Kadına arkadan yakla­şan,
5) îçki içen,
6) Zekât vermeyen,
7) îmkân bulduğu halde hacca gitmeden ölen,
8) Fitne için çaba gösteren,
9) Müslümanlarla müca­dele halinde olan kâfirlere silah satan,
10) Nikah düşmeyen bir yakınıyla evlenen. [104]

yuksel dedi ki...

2992. [5:8, Hadîs No: 6264]
Ebâ Zer'den (r.a.) rivayetle:
insanlara kötülük yapmaktan uzak dur. Şüphesiz bu senin için bir sadakadır. [105]

2993. [5:8, Hadîs No: 6265]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Bizim yanımızda geğirme. Şüphesiz dünyada en çok tok olanlar, âhirette en uzun açlığı çekecek olanlardır. [106]

2994. [5:8, Hadîs No: 6268]
Ibni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber,Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Lâ ilahe illallah diyenlere dil uzatmaktan uzak olur. Hiçbir günah yüzünden onları kâfirlikle itham. etme. Lâ ilahe illallah diyenleri kü­fürle itham eden kişinin kendisi küfre daha yakındır. [107]

2995. [5:9, Hadîs No: 6269]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
Kur'ân'daki herbir âyet Cennette bir derecedir ve evlerinizde bir , kandildir. [108]

2996. [5:9, Hadîs No: 6270]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kuyruk sokumu dışında âdemoğlunun her taranın toprak yer. în-san ondan yaratılmış ve yine ondan terkip edilecektir. [109]

2997. [5:9, Hadîs No: 6273]
Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Rabbimden her iyiliği ümit ederim. [110]

2998. [5:10, Hadîs No: 6274]
Ebû Bekrete'den (r.a.) rivayetle:
Allahu Taâlâ, anne babaya kötülük hariç dilediği her günahın ce­zasını Kıyamet Gününe erteleyebilir. Allah anne babaya kötülük ya­panın cezasını hayatta iken ve daha ölmeden önce dünyada verir. [111]

2999. [5:11, Hadîs No: 6277]
EbûHüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Müslümanın herşeyi Müslümana haramdır. Malı, ırzı ve kanı. Din kardeşini hakir görmek kişiye kötülük olarak yeter. [112]

yuksel dedi ki...

3000. [5:11, Hadîs No: 6278]
Ebû, Zühd: 23.
Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Günahı açıktan işlemekten sıkılmayanlar hariç bütün ümmetim Allah'ın afiyetine mazhardır. Geceleyin bir günah işleyip Allah da yaptığı bu günahı örtmüşken sabahleyin kalkıp "Akşam şunu şunu yaptım" diyen kişi de açıkça günah işlemekten sıkılmayan kimseler­dendir. Rabbi geceleyin suçunu örtmüşken sabahleyin kalkıp Al­lah'ın örttüğü bu Örtüyü kaldırıyor. [113]

3001 . [5:12, Hadîs No: 6280]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Diretenler hariç bütün ümmetim Cennete girer; bana itaat eden Cennete girer, emirlerimi dinlemeyenler ise diretenlerdir. [114]

3002. [5:12, Hadîs No: 6282]
Ukbe bin Amir'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kıyamet Günü insanlar arasında hüküm verilinceye kadar herkes sadakasının gölgesinde bulunacaktır. [115]

3003. [5:13, Hadîs No: 6284]
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Bismillahirrahmanirrahîm ile başlanmayan önemli hiçbir iş, ha­yırlı sonuç vermez. [116]

3004. [5:14, Hadîs No: 6285]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Allah'a hamd ve bana salavat ile başlanmayan her önemli iş, ha­yırlı sonuç vermez, neticesizdir ve her bereketten mahrumdur. [117]

3005. [5:14, Hadîs No: 6286]
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Herbir Cennetlik kişi Cehennemdeki yerini görür ve "Allah bana doğru yolu göstermeseydi ben orada olacaktım" der. Bu onun için bir şükür vesilesi olur. Herbir Cehennemlik kişi de Cennetteki yerini gö­rür ve "Allah beni doğru yola iletseydi ben orada olacaktım" der. [118]

3006. [5:15, Hadîs No: 6288]
Vasıle'den (r.a.) rivayetle:
Kendisiyle amel edilen hariç her ilim Kıyamet Günü sahibi için vebaldir. [119]

3007. [5:16, Hadîs No: 6291-1 -
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Bütün insanoğulları hasedçidir. Ancak diliyle onu ifade ve eliyle de gereğini yapmadıkça hased» hasedçiye zarar vermez. [120]

3008. [5:16, Hadîs No: 6292]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Her insan hata eder. Hata edenlerin en hayırlıları ise tövbe eden­lerdir. [121]

yuksel dedi ki...

3009. [5:17, Hadîs No: 6296]
Ebû Bekir (r.a.) rivayet ediyor:
Haramla büyüyen her beden Cehennem ateşine en lâyık olan bedendir. [122]

3010. [5:18, Hadîs No: 6298]
Ebû Hilreyre'den (r.a) rivayetle:
İçerisinde kelime-i şehadet bulunmayan her hutbe çolak el gibidir. [123]

3011. [5:19, Hadîs No: 6303]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Peygambere salavat getirilinceye kadar her dua kabul edilmeden bekletilir. [124]

3012. [5:21, Hadîs No: 6312]
Âişe'den (r.a.) rivayetle: Sarhoş edici her içki haramdır.[125]

3013. [5:23, Hadîs No: 6316]
Cabir bin Umeyr (r.a.) rivayet ediyor:
Şu dört şey hariç Allah'ı zikir olmayan herşey oyun ve oyalanma­dan ibarettir:
1) Kişinin hammıyla oynaşması,
2) Atım eğitmesi,
3) Ok talimi yaparken hedefe gidip gelmesi,
4) Yüzme öğrenmesi. [126]

3014. [5:25, Hadîs No: 6324]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kelime-i şehadet ve anne babanın evladına yaptığı dua hariç her-şey ile Allahu Taâlâ arasında bir perde vardır.[127]

3015. [5:27, Hadîs No: 6332]
Irbat (r.a.) rivayet ediyor:
Allah yolunda düşmana karşı duran kişininki hariç kişi öldüğün­de bütün amelleri kesilir. Onun bu ameli Kıyamete kadar kendisi için büyütülür ve rızkı verilmeye devam edilir. [128]

3016. [5:27, Hadîs No: 6334]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Şu üç göz hariç Kıyamet Günü her göz ağlayacaktır. Bu gözler:
1) Allah'ın haram kıldığı şeylere balanaktah çekinen göz,
2) Allah yo­lunda uykusuz kalan göz,
3) Allah korkusundan bir sinek başı kadar da olsa yaş akıtan göz. [129]

3017. [5:28, Hadîs No: 6335]
ıîbnİMes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Her borç verme bir sadakadır. [130]

3018. [5:28, Hadîs No: 6339]
Amr bm Ümeyye'den (r.a.) rivayetle:
Aile fertlerine yapmış olduğun her iyilik onlara bir sadakadır. [131]

3019. [5:29, Hadîs No: 6343]
Semüre (r.a.) rivayet ediyor:
Her ziyafet veren kişi ziyafetine gelinmesini sever. Allah'ın ziyafet sofrası da Kur'ân'dır. Kur'ân'ı ihmal etmeyiniz. [132]

yuksel dedi ki...

3020. [5:30, Hadîs No: 6347]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Saıhoş eden herşey içkidir. Her sarhoş edici şey de haramdır. Dünyada içki içen ve içmeye devam ederken tövbe etmeksizin ölen kişi âhirette Cennet şarabını içemez. [133]

3021 . [5:32, Hadîs No: 6352]
Cabir (r.aj rivayet ediyor:
Zengine olsun, fakire olsun yapmış olduğun, her iyilik sadakadır. [134]

3022. [5:32, Hadîs No: 6354]
tbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Her iyilik sadakadır. Hayrın yolunu gösteren kimse onu işleyen gibidir. Allah gönlü kırık, şaşkın şaşkın meded isteyenin yardımına koşmayı sever. [135]

3023. [5:33,-Hadîs No: 6356]
Esved bin Seri (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Her doğan çocuk fitrat üzere doğar. Konuşup meramını ifade et­meye başlayınca anne babası onu ya Yahu dil eştirir, ya Hıristiyanlaş-tırır, ya da mecûsileştirir, [136]

3024. [5:36, Hadîs No: 6362]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Cennet ehlinin içinde bulunduğu nimet hariç her nimet geçicidir Cehennem ehlinin üzüntüsü hariç her üzüntü sona erer. [137]

3025 [5:36, Hadîs No: 6363]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Her kişi sevgisiyle haşrolunur. Kâfirleri seven kâfirlerle beraber­dir. Kendisine ameli hiçbir fayda sağlamaz. [138]

3026 .[5:37, Hadîs No: 6368]
Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu­yurmuşlardır:
Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktan yaratılmıştır. Bazı insanlar ve bir topluluk ya atalarıyla övünmekten vazgeçecek­ler, ya da Allah nazarında pislik yuvarlayan böcekten daha değersiz olacaklardır. [139]

3027. [5:37, Hadîs No: 6369]
Ebû Ümame (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
İpini koparıp sahibinden kaçan deve gibi Allah'tan kaçan kimse hariç hepiniz Cennete gireceksiniz. [140]

3028. [5:38, Hadîs No: 6370]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz. Adam çoluk çocuğu arasında çoban sayılır. O bu güttüklerinden so­rumludur. Kadın kocasının evinde çobandır. O da güttüklerinden so­rumludur. Hizmetçi efendisinin malının çobanıdır. O da güttüğün­den sorumludur. Kişi babasının malı üzerinde çobandır. O da güttü­ğümden sorumludur. Kısaca hepiniz çobansınız ve hepiniz güttükleri­nizden sorumlusunuz. [141]

yuksel dedi ki...

3029. [5:39, Hadîs No: 6372]
îbni Abbas (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Sıkıntıdan kurtuluş sözleri, şunlardır: "Lâ ilahe illalîâlıü'1-Halî-mü'1-Kerîm. Lâ ilahe illallâhü'1-Aliyyü'l-Azîm. Lâ ilahe illallâhü Rab-büs-semâvâti's-seb'i ve Rabbü'l-Arş i'l-Kerîm=Sonsuz hilim ve kerem sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Yüce ve büyük olan Allah'tan baş­ka ilah yoktur. Yedi kat göğün ve şerefli Arş'm Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur." [142]

3030. [5:39, Hadîs No: 6374]
Ali'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Şu kelimeleri vefatı ânında söyleyen kimse Cennete girer: "Lâ ila­he illallâhü'l-Halîmü'l-Kerîm (üç defa), Elhamdtiliüahi Rabbi'1-Alîm (üç defa), Tebareke'llezî biyedihi'l-mülkü ve Hüve alâ külli şey'in Ka-dîr = Sonsuz hilim ve kerem sahibi olan Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Şam ne yüce­dir Onun ki mülk elindedir. O herşeye kadirdir. [143]

3031. [5:39, Hadîs No: 6375]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Birkaç kelime vardır ki bir kişi onları sohbet meclisinin sonunda üç defa söylerse, o kelimeler sayesinde mutlaka günahları bağışlanır. Onları bir hayır veya zikir meclisinin sonunda söylerse, kişi yazılı sayfanın sonunu mühürlediği gibi Allahu Taâlâ da o meclisi o keli­melerle mühürler. Söz konusu kelimeler şunlardır: "Sübhaneke'1-Lâ-hümme ve bihamdike lâ ilahe illâ ente estağfiruke ve etûbü ileyke= Allah'ım, Sana hamd ederek Seni her türlü noksan sıfatlardan teh-zih ederim. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Senden bağışlanma di­lerim ve Sana tevbe ederim." [144]

3032. [5:40, Hadîs No: 6376]
Ebû Hureyre'den (r.a,) rivayetle:
İki söz vardır ki söylenmesi kolay, mizanın sevap kefesinde ağır ve Rahman olan Allahca sevimlidirler. Bu iki söz şunlardır: "Sübha-nellahi ve bihamdihî. S übhanellahil'-Azîm=Allah'a hamd ederek Onu her türlü noksan sıfattan tehzih ederim. Büyük olan Allah her türlü
noksan sıfattan münezzehtir." [145]

3033. [5:40, Hadîs No: 6377]
Muaz (r.a.) rivayet ediyor:
İki söz vardır ki ihlasla söylendiklerinde birincisi hiçbir engelle karşılaş m aksı zm Arş'a kadar çıkar. Diğeri ise gök ile yerin arasım doldurur. Biri "Lâ ilahe illallah" diğeri de "Allahüekber"dir. [146]

3034. [5:41, Hadîs No: 6380]
Abdullah bin Ebî Evfa'dan (r.a.) rivayetle:
Cüzzamlıyla aranızda bir veya iki mızrak boyu mesafe olacak şe­kilde konuş.[147]

3035. [5:41, Hadîs No: 6383]
Cabir (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'a güvenerek, Allah'a tevekkül ederek ve Allah'ın ismiyle ye.[148]

yuksel dedi ki...

3036. [5:43, Hadîs No: 6389]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Rabbine karşı tevazu ve îman duygusu içerisinde belâ ve musibete uğramış kimselerle birlikte yemek ye. [149]

3037. [5:43, Hadîs No: 6390]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Zeytinyağını yiyin ve onunla yağlanın. Şüphesiz o hoş ve müba­rektir. [150]

3038. [5:43, Hadîs No: 6392]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle:
Zeytinyağı yiyin ve onunla yağlanın. Şüphesiz onda yetmiş derdin devası vardır. Cüzzam da bunlardan bir tanesidir. [151]

3039. [5:43, Hadîs No: 6393]
Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:
İncir yiyin. Eğer Cennetten bir meyvenin indiğini söylemeye dilim varsaydı onun incir olduğunu söylerdim. Şüphesiz o basuru giderir ve idrarda zorlanmaya karşı faydalıdır. [152]

3040. [5:44, Hadîs No: 6397]
Ömer'den (r.a.) rivayetle:
birlikte yemek yiyin. Ayrılmayın. Şüphesiz bir kişinin yiyeceği iki kişiye, iki kişininki üç ve dört kişiye yeter. Birlikte yiyin. Ayrılma­yın. Şüphesiz bereket cemaattedir. [153]

3041. [5:45, Hadîs No: 6399]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Yemek kabının kenarlarından yiyin, ortasından yemeyin. Çünkü bereket ortasına iner. [154]

3042. [5:46, Hadîs No: 6402]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
İsrafa ve böbürlenmeye kaçmadan yiyin, için, sadaka olarak verin ve giyinin. [155]

3043. [5:47, Hadîs No: 6406]
Ebû Bekrete (r.a.) rivayet ediyor: Nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz. [156]

3044. [5:47, Hadîs No: 6407]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Dikenden üzüm toplanamayacağı gibi kötüler de iyilik yapamaz­lar. İyilik ve kötülük iki ayrı yoldur. Hangisini tutarsanız sonuna va­rırsınız. [157]

3045. [5:48, Hadîs No: 6410]
Aışe (r.a.) rivayet ediyor:
Bizim mükâfatlarımız kat kat verildiği gibi belâ ve musibetlerimiz de kat kat verilir. [158]

3046. [5:48, Hadîs No: 6411]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün. [159]

3047. [5:49, Hadîs No: 6415]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Nice komşular vardır ki Kıyamet Günü komşusunun yakasına ya­pışacak ve şöyle diyecektir: <fYa Rabbi, bu yüzüme kapısını kapadı. İyiliğini benden esirgedi. [160]

3048. [5:49, Hadîs No: 6416]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
İnsanlarca değersiz ve çirkin karşılandığı halde nice akıllı, Allah'a olan kulluğunu bilerek ve akıllıca yürüten kimseler vardır ki yarın kurtulurlar. Yine nice tatlı dilli, yakışıklı, şanlı şerefli kimseler de vardır ki, yarın Kıyamet Gününde helak olurlar. [161]

3049. [5:50, Hadîs No: 6417]
Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Silâhla Öldürülen nice kimse vardır ki ne şehiddir ve ne de övül­meye değer. Yatağında eceliyle ölen nice kimseler de vardır ki Allah katında sıddîk ve şehiddirler. [162]

yuksel dedi ki...

Bazan savaş kopar, yediden yetmişe herkes savaş heyecanı yaşamaya baş­lar, birçokları eline silahı atıp savaş meydanına koşar; dini, vatanı, namusu ko­rumak maksadıyla düşmanla kıyasıya dövüşür, öldürür veya öldürülür. Sağ ka­lan gazilik, öldürülen ise şehitlik makamına yükselir. Ama savaşta düşman oku, kurşunu veya topuyla öldürüldüğü halde şehid sayılmayan kimseler de vardır. Böyle kimselerin görünüşteki bunca fedakârlık göstermelerine rağmen şehitliğe ulaşamamalarının sebebi ne olabilir?
Bunun sebebi taşıdığı niyettir. Bu kimse savaşa katılmış, belki birçok düş­manı da yere sermiştir, ama içerisinde Allah için savaşma gibi yüce bir duygu taşımadığı için şehid olamamıştır. Belki de ganimet için , gösteriş için, "Ne ka­dar kahraman!" desinler diye savaşmıştır. Nitekim Uhud'da cansiperane sava­şan Kuzman hakkında Allah Resulünün, "Bu adam Cehennemliktir" buyurma­sında bu mânâ vardır. Bir düşman mızrağıyia yere yuvarlanan Kuzman, "Şehid-lik makamın mübarek olsun" diyenlere, "Ben Allah ve Resulü için savaşmadım ki? Sadece Medine hurmalıklarını korumayı düşünmüştüm" diye cevap verişiyle Resûlüllahı doğrulamıştı.
İşte niyetin bu büyük öneminden dolayıdır ki hastalık, sakatlık veya değişik meşru birkısım sebepler dolayısıyla savaşa katılamamış, ama gönlü cihad aş­kıyla yanıp tutuşan, gözünde şehitlik tütüp duran bir kimse de bu güzel niyeti sebebiyle yatağında ölse bile şehidlik sevabını kazanabilmektedir. Nitekim baş­ka bir hadislerinde Allah Resulü, "Kim ihlas ve samimiyetle Allah'tan şehid ol­mayı dilerse, yatağında ölse bile Allah onu şehitlik derecesine yükseltir buyura­rak bu gerçeği dile getirmişlerdir.

3050- [5:50, Hadîs No: 6418]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Nice ahu gözlü huriler vardır ki mehirleri sadece bir avuç buğday veya bir o kadar hurmadır. [163]

Huri, Cennetin güzelliklerini üzerinde bulunduran, insanın bütün duygularına hitap eden küçük birer Cennettir. Hadis böyle bir huriyi kazanabilmenin yolların­dan birini göstermektedir.
Bu hadisi okuyunca İnsan "Bir avuç hurmayla, azıcık bir hayırla böyle büyük bir nimete nasıl erebilmektedir?" dememelidir. Burada Önemli olan İyiliğin mikta­rı değil, yapılış niyeti ve hangi şartlarda yapıldığıdır. Allah rızası için ve din kar­deşinin son derece muhtaç olduğu bir anda yapılan bir iyilik niçin böyle bir mü­kâfatı kazandırmasın? Nasıl çölde dudakları kurumuş bir yolcuya verilen bir bardak su dünyalara bedelse, ihtiyaç içinde kıvranan bir mü'mine yapılan yar­dım da o ölçüde önemlidir. O halde az çok demeden mümkün olduğunca hayır yapmaya koşmalıdır. O zaman Resûlullahın müjdelediği nimetlere kavuşmak mesele olmaktan çıkar.

yuksel dedi ki...

Yeri gelmişken bu ve buna benzer iyiliklere karşılık olarak verilen hurilerin çokluğunun hikmeti üzerinde de duralım. Erkek yaratılışı gereği kadınlara karşı büyük ilgi duyar. Bunun gereği olarak yuvalar kurulur; sevgi, yardımlaşma, feda­kârlık gibi birkısım duygular karşılıklı paylaşılır, bir elmanın iki yarısı gibi birbir­lerinin eksiklerini tamamlarlar. Fakat insan bu konuda o kadar doymazdır ki ba­zan tek kadınla yetinmez, gayr-i meşru yollara saparak çok kadınla yaşamak ister. Mümkün otsa her çiçekten bal alma kabilinden hırsla, aşırı istekle daha fazlasını isteyecektir.
Bu duygunun dünyada bütünüyle doyurulması mümkün değildir. Eğer insan meşru olanla yetinip sabır gösterirse karşılığını âhirette fazlasıyla görecektir. Birkısım ölçülere riâyet ettiği takdirde âhirette ona öylesine güzel kadınlar veri­lecektir ki bu mü'mine sevinç olarak yetecektir.

3051. [5:50, Hadîs No: 6419]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Güne başlayan nice kimseler vardır ki onu tamamlayamadan ölür. Yarını bekleyen nice kimseler de vardır ki yarına çıkmadan ölür. [164]

3052. [5:51, Hadîs No: 6421]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Dünya da garip veya yolcu gibi ol. Kendini kabre girmişlerden say. [165]

3053. [5:52, Hadîs No: 6422]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Haramdan titizlikle kaçın ki insanların en çok ibadet edeni olasın. Kanaat sahibi ol ki insanların en çok şükredeni olasın. Kendin için istediğini diğer insanlar için de iste ki kâmil mü'min olasın. Sana komşu olana güzel davran ki tam Müslüman olasın. Az gül. Çünkü çok gülmek kalbi öldürür. [166]

3054. [5:55, Hadîs No: 6430]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Ben sizi mezar ziyaretinden menetmiştim. Mezarları ziyaret edin. Çünkü bu sizi dünyaya aşırı bağlanmaktan soğutur ve âhireti hatır­latır. [167]

yuksel dedi ki...

Hadiste Resûlullahın önceleri kabir ziyaretini yasakladığı bildiriliyor. Araplar Islâmiyetten önce ölçüsüzce, kabirdekilerle övünerek, yaka paça yırtarak, bağı­rıp çağırarak kabir ziyaretleri yaparlardı. Çoğu zaman mezarda yatana tapınma mânâsına gelebilecek davranışlarda bulunurlardı. Islâmın ilk yıllarında da Islâ-mî hayat ve tevhid inancı tam olarak yerleşmediğinden aynı sakıncalara mey­dan vermemek için Peygamberimiz kabir ziyaretlerini yasaklamıştı. Ne zaman ki tevhid inancı gönüllere yerleşti, İslâmî hayat bütünüyle yaşanır oldu. Sonra da birçok hikmetleri bulunan kabir ziyaretlerine izin verildi. Hadiste bu hikmetle­rin en önemlilerinden birisi üzerinde durulmaktadır.
İnsanda değişik duygular bulunur. Bunlardan birisi merak, birisi de hırstır. Bu duygularını hayra, mecrasına kanalize edemeyen insan ölçüsüzlükler içeri­sinde yuvarlanıp gider. Ebedî hayatı kazanmak için verilen duygularını fanî ha­yatın değersiz ve geçici işlerine sarf eder, âdeta altını çakılla değiştirmiş otur.
İşte mezarları ziyaret etmenin en önemli hikmetlerinden biri kişiye ölümü ha­tırlatıp bütün duygularını dünyaya yöneltmekten sakındırması, asıl vatanı, ebe­dî kalacağı yere şevklendirmesidir. Evet, insan ölümü hatırlamazsa ölmeyecekmişcesine dünyaya sarılır, kulluktan kaçar veya tembelliğe girer. Ölümü hatırla­yan insan ibadete daha fazla yönelir, hayra koşar, serden kaçar. Kısaca ölümü hatırında tutan insan Allah'ın istediği bir kul olma yolunda elinden gelen her tür­lü gayreti sarf eder.

3055. [5:56, Hadîs No: 6431]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Sizi kabir ziyaretinden menetmiştim. Bundan böyle mezarları zi­yaret edin. Çünkü bu, kalbi inceltir, gözü yaşartır ve âhireti hatırla­tır. Hiçbir kötü söz söylemeyin. [168]

3056. [5:56, Hadîs No: 6433]
Hakem bin Umeyr'den (r.a.) rivayetle:
Dünyada misafir gibi olun. Camileri ev edinin. Kalblerinizi inceli­ğe ve yumuşaklığa alıştırın. Çokça tefekkür edin ve ağlayın. Nefsin kötü arzuları sizi ayrılığa düşürmesin. İçinde oturamayacağımz bi­nalar yapıyorsunuz. Yiyemeyeceğiniz şeyler topluyorsunuz. Ulaşa­mayacağınız emeller besliyorsunuz. [169]

3057. [5:57, Hadîs No: 6434]
Ibnı Mes ua (r.a.) rivayet ediyor:
İlme, öğrenip yaşayarak sahip çıkın. Onu sadece nakledenler ol­mayın. [170]

3058. [5:57, Hadîs No: 6435]
Ümm-ü Habibe'den (r.a.) rivayetle:
İnsanoğlunun bütün sözleri lehinde değil, aleyhindedir. İyiliği tav­siye etmesi, kötülükten sakındırması veya aziz ve celil olan Allah'ı anması müstesna. [171]

3059. [5:57, Hadîs No: 6436]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Gök ehlinin ençok söyledikleri söz "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah"ür. [172]

3060. [5:58, Hadîs No: 6441]
Ebu'd-Derda (r.a.) rivayet ediyor:
Ey Uveymir! Kıyamet Günü sana "Âlim miydin, cahil miydin?" di­ye sorulduğunda halin ne olacak? Eğer "Âlimdim" dersen sana bildi­ğinle ne amel yaptın?" diye sorulacak. "Cahildim" dersen "Cahil kal­manda mazeretin neydi? Neden ilim öğrenmedin?" diye sorulacak. [173]

3061. [5:59, Hadîs No: 6443]
Cabir'den (r.a.) rivayetle:
Zayıflarının güçlülerinden hakkının alınmadığı bir milleti Allah nasıl yüceltir? [174]

yuksel dedi ki...

3062. [5:59, Hadîs No: 6444]
Büreyde (r.a.) rivayet ediyor:
Zayıfının güçlüsünden çekinmeden hakkını alamadığı bir milleti Allah nasıl yüceltir? [175]

3063. [5:60, Hadîs No: 6446]
Ebû'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:
Yiyeceklerinizi ölçülü tartılı kullanın. Ki sizin için bereketlensin. [176]

3064. [5:60, Hadîs No: 6448]
îbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet Günü ter kâfirin gırtlağına kadar çıkacak. Öyle sıkılacak ki "Ya Rabbi, Cehenneme göndermekle de olsa beni rahatlat! diye­cek. [177]

3065. [5:60, Hadîs No: 6450]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Büyük günahlar yedi tanedir: "Allah'a ortak koşmak, Allah'ın ha­ram kıldığı canı haksız yere öldürmek, namuslu kimseye zina isnad etmek, savaştan kaçmak, faiz yemek, yetim malı yemek, hicret ettik­ten sonra bedevîliğe geri dönmek." [178]

3066. [5:60, Hadîs No: 6448]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kibir hakka karşı dikkafahlık etmek ve insanları küçük görmek­tir. [179]

3067. [5:63, Hadîs No: 6456]
Ebû Berze (r.a.) rivayet ediyor:
Yalan yüzü karartır. Koğuculuk da kabir azabına sebep olur. [180]

3068. [5:64, Hadîs No: 6458]
Yahya bin Ebî Kesir'den (r,a.) rivayetle:
Asalet takvadır. Şeref tevazûdur. Kuvvetli îman tokgözlülüktür. [181]

3069. [5:65, Hadîs No: 6462]
Ebâ Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Hikmetli söz mü'minin yitiğidir. Bulduğu yerde alması en fazla onun hakkıdır. [182]

3070. [5:66, Hadîs No: 6466]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Kevser Cennette bir nehirdir. Kıyıları altından olup inci ve yakut­lar üzerinden akar. Toprağı miskten daha güzel kokar. Suyu baldan daha tatlı, kardan daha beyazdır. [183]

3071. [5:67, Hadîs No: 6468]
Şeddad bin Evs'den (r.a.) rivayetle:
Akıllı, nefsine boyun eğdiren ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz ise nefsini kötü arzularında alabildiğince serbest bırakan ve Al­lah'a kuru ümitler besleyendir. [184]

3072. [5:70, Hadîs No: 6474]
Bera (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah insanların en güzel yüzlüsü ve en güzel ahlaklısıydı. Ne aşın derecede uzun ve ne de kısaydı. [185]

3073. [5:71, Hadîs No: 6477]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Resûlullah insanların en güzeli, en cömerdi, en cesuruydu. [186]

yuksel dedi ki...

3074. [5:72, Hadîs No: 6480]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) perde arkasındaki bakire kızdan daha ha­yalıydı. [187]

3075. [5:72, Hadîs No: 6482]
İsmail bin Ayyaş'dan rivayetle:
Resûlullah insanların kötülüklerine karşı insanların en sabırhsıydı. [188]

3076. [5:73, Hadîs No: 6486]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) yapı olarak insanların orta olanı idi: Ne aşırı derecede uzun, ne de kısa idi. Buğday tenliydi. Ne çok beyaz, ne de esmerdi. Saçı ne çok kıvırcık, ne de tam düzdü. [189]

3077. [5:76, Hadîs No: 6493]
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) zâtında büyüktü. İnsanların gözünde ve gönlünde de büyüktü. Yüzü ayın ondördü gibi parlardı. Ne fazla uzun, ne de kısaydı, orta boyluydu. Kafası büyükçe idi. Saçı taralı, dalgalı ve düzgündü. Kolayca iki tarafa ayrılırdı. Uzattığında kulak memelerini geçmezdi. Buğday tenliydi. Geniş alınlıydı. Yay kaşlıydı. Kaşları gür olmakla birlikte birbirine girmiş değildi. îki.kaşı ortasın­da bir damar vardı. Öfkelendiğinde hafifçe kabamdı. Burnunun ucu hafif kalkıktı. Yüzünden nur saçılırdı. İyice dikkat etmeyen onu kal­kık burunlu sanırdı. Gür sakallıydı. Yanakları düzgündü. Ağzı bü-yükçeydi. Dişleri inci gibi parlardı ve bitişik değildi. Göğsü hafif kıl­lıydı. Zarif boyunlujdu ve gümüş rengindeydi. Vücud yapısı ahenk­liydi. İri yapılıydı. Azalan uyumluydu. Göğsüyle karnı aynı hizaday­dı. Göğsü ve omuzlan genişçeydi. Kemikleri kahncaydı. Vücudu nur­luydu. Göğsünden göbeğine doğru kıldan ince bir hat uzanırdı. Bu­nun dışında memeleri ve karnında kıl yoktu. Kolları, omuzlan ve göğsünün üst kısmı kılla kaplıydı. Kolları uzuncaydı. Avuçlan geniş­çeydi. Parmaklan düzgündü. El ve ayak parmaklan hafifçe kalın ve uzuncaydı. Düztaban değildi. Ayaklarının üstünde eğrilik yoktu ve yıkandığında üzerinde su durmazdı. Yürüdüğünde ayaklannı yerde sürümez, adımlannı kaldırarak atardı. Yürürken hafifçe öne meyle-derdi. Mütevazı yürürdü. Adımlanın genişçe atardı. Yüksekten iner-mişcesine yürürdü. Sağa ve sola baktığında bütün vücuduyle birlikte dönerdi. Önüne bakardı. Yere bakışı göğe bakışından fazlaydı. Bakı­şının büyük bir kısmı tefekküre yönelikti. Sahabîlerini arkadan ta­kip ederdi. Karşılaştıklanna selâm verirdi. [190]

3078.[5:81, Hadîs No: 6498]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullahm sözleri tane taneydi. Hak ile batılın arasını iyice ayırdediciydi. Kendisini dinleyen herkes sözlerini anlardı. [191]

yuksel dedi ki...

3079. [5:81, Hadîs No: 6500]
Aişe'den (r.a.) rivayetle:
Resûlullahın ençok kızdığı huy yalan söylemekti. [192]

3080. [5:83, Hadîs No: 6505]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullahın dinî konularda ençok sevdiği kişinin üzerinde devam ettiği şeydi. [193]

Amellerin hangisi hayırlıdır?" sorusuna "Az da olsa devamlı olanıdır" ceva­bını veren Allah Resulü, mü'mine çok güzel bir hedef göstermekte, hayırlı, gü­zel iş ve faaliyetlerin kesintiye uğratılmamasını, devam ettirilmesini istemekte­dir.
Bir anlık veya sonu getirilemeyen parlak gayretler, filizken kurumaya terkedi-len veya tam meyve vereceği zaman hayat damarları kesilen bir ağacı andırır­lar. Bunlar çok büyük ve parlak olabilir. Fakat geçici olduklarından beklenen fay­dayı vermekten uzaktırlar. Şimşek bir anda yeri göğü doldurur, fakat bir yolcuya ne kadar yol gösterebilir? Bu tip ameller bir bakıma sel suyuna benzerler. De­vamlı olmadıklarından bazan yıktıkları yaptıklarını geride bırakır. Az da olsa devam ettirilen bir ibadet, hayır, hizmet ve faaliyet ise devamlı büyümekte olan bir filiz ve meyve veren birer ağacı andırır. Sürekli akan küçük bir çeşme derele­ri doldurup arkası gelmeyen sellere göre iyidir.
Resûlullah bu hadislerinde bize bir hayat prensibi de vermektedir. Bu prensip azimli, kararlı, istikrarlı ve devamlı olabilme prensibidir. Bunu ölçü edinen insan­lar başarının sırrını yakalamış demektirler. Önemli ve büyük işlerin hep istikrar ve devamlılıkla elde edildiğini okuyor ve görüyoruz. Günde dört mevsimi yaşar-casına istikrarsızlıklar gösteren, başladığı bir işin sonunu getiremeyen, sık sıkı duraksayan, işlerini kesintiye uğratan insanlar yaptıkları işin zevkini alamadıkla­rı gibi önemli bir sonuç da elde edemezler. Ama temelden başlayıp yavaş yavaş duvarları ören, hasırı atan insanın çatıya doğru emin adımlarla ilerlemesi gibi hayat yolunda önemli işlerin üstesinden gelmek isteyen kimseler de bunu esas alırlar. İmam-ı Gazaiî dev eseri Ihya-i Ulûmiddin"\ bir zamanda sadece bir bö­lüm üzerinde durmak, sonra da diğer bir bölüme geçmek suretiyle tamamlamış­tı. İmam-ı Ebû Yusuf'u Hanefî mezhebinin büyük imamları arasına katan sırda
da devamlılığı yatar. Birgün hocası bu gerçeği şöyle ifade etmişti: "Sen önceleri dersleri pek anlamazdın. Fakat peşini bırakmadın, ısrarla devam ettin. Zeki ve çalışkan oldun." Ibni Hacer'i de başarıya ulaştıran sır öğrenmedeki kararlılığı ve devamlılığıydı. Ibni Sina, Şifa isimli meşhur eserini sabah namazlarından sonra ikişer saat çalışmakla ortaya koymuştu. Radyoyu îcad eden Marconi ba­şarısını devamlılığına borçluydu. Bir işe giriştiğinde sonunu getirmeden bırak­mazdı. Edison ampulü bulabilmek için bıkmadan usanmadan tam yirmibin de­ney yapmıştı. Bunların herbiri tek olarak ele alındığında küçük ve az gibi görülen işlerdir, ama sürekli üzerinde çalışma onları bu önemli sonuca ulaştır­mıştır. Şu da unutulmamalıdır ki yapılan bir işin kalıcığı kendisine harcanan za­manla doğru orantılıdır.

yuksel dedi ki...

Dünyevî işlerde devamlılık böylesine önemli neticeler verirse, dinî ibadet, iş ve hizmetlerde gösterilen devamlılık da maddeten ve manen ne. kadar mühim sonuçlara ulaştıracağı açıktır.
O halde yapılacak iş istikrarlılık ve devamlılığı elden bırakmamaktır. Al­lah'ın rızasını kazanmanın da en önemli yollarından birisi budur.

3081. [5:84, Hadîs No: 6509]
Ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) en çok sevdiği içecek süttü. [194]

3082. [5:84, Hadîs No: 6510]
Aişe'den (r.a.) rivayetle:
Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) en çok sevdiği içecek bal şerbetiydi. [195]

3083.15:85, Hadîs No: 6516]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor:
Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) en çok sevdiği amel az da olsa sürekli ya­pılanıydı. [196]

3084. [5:85, Hadîs No: 6517]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayette:
Resûl-ü Ekremin en çok sevdiği meyve yaş hurma ve karpuzdu. [197]

3085. [5:86, Hadîs No: 6521]
Ebû Vakıd (r.a.) rivayet ediyor:
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) başkalarına namaz kıldırdığı zaman insan­ların en hafif namaz kıldıranı, yalnız başına kıldığı zaman ise en uzun kılanıydı. [198]

3086. [5:86, Hadîs No: 6522]
Âişe'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Resûlullah (a.s.m.) bir hastanın yanına vardığında veya kendisine bir hasta getirildiğinde şöyle derdi: "Ey insanların Rabbi! Hastalığı
gider, şifa ver. Şifa veren Sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hiçbir hastalığı bırakmasın. [199]

3087. [5:87, Hadîs No: 6523]
Abdullah bin Büsr (r.a.) rivayet ediyor:
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) bir kapıya vardığında kapının tam karşı­sında durarak yüzünü ona döndürmez, fakat kapının sağında veya solunda durur ve "Esselâmü aleyküm, Esselâmü aleyküm" derdi. [200]

yuksel dedi ki...

3089. [5:88, Hadîs No: 6527]
îbni Ebî Evfa (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Bir topluluk Peygamberimize [ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak üze­re] zekâtım getirdiğinde onlar için şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, filan topluluğa rahmet eyle." [202]

3090. [5:89, Hadîs No: 6533]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Peygamberimize turfanda bir meyve getirildiğinde onu önce gözle­ri üzerine, sonra da dudakları üzerine koyar ve "Ya Rabbi, bize ilkini gösterdiğin gibi, sonunu da göster" diye duâ ederdi. Sonra da onu ya­nında bulunan çocuklara verirdi. [203]

3091. [5:91, Hadîs No: 6539]
Huzeyfe (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber geceleyin yatağına uzandığında elini yanağının aî-tma koyar, sonra şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, Senin adınla yaşıyo­rum ve Senin adınla ölürüm." Uyandığında da şöyle derdi: "Öldükten sonra bizi dirilten ve mahşerde huzurunda toplanılacak olan Allah'a hamdolsun." [204]

3092. [5:91, Hadîs No: 6540]
Ebû'l-Ezher'den rivayetle:
Hz. Peygamber geceleyin yatağına girdiğinde şöyle duâ ederdi: "Allah'ın adıyla uzanıyorum. Allah'ım, günahlarımı bağışla, şeytanı­mı zelil kıl. Beni nefis ve kötülüklerin esaretinden kurtar. Terazimin sevap kefesini ağırlaştır. Ve beni en iyi kullarını aldığın yüce meclise al." [205]

3093. [5:93, Hadîs No: 6545]
Bilal bin Hars rivayet ediyor:
Hz. Peygamber def-i hacet yapmak istediğinde iyice uzaklaşırdı. [206]

İnsanlara her bakımdan rehber olabilmesi için Peygamberimiz (a.s.m.) bir beşer olarak gönderilmişti. O da diğer insanlar gibi yer, içer, def-i hacet yapardı. Fakat bunda da edebin zirvesinde olduğunu gösterirdi.
İşte bu hadis de Peygamber Efendimizin (a.s.m.) küçük ve büyük abdest ya­parken dikkat ettiği bir adabı nazara vermektedir. O günün insanı haftalar süren yolculuklarda hiçbir ağacın ve tepenin olmadığı çölde, ihtiyacını gidermek zo­runda kalıyordu. Bu durumlarda hadiste de ifâde edildiği gibi, Peygamberimiz (a.s.m.) iyice uzaklaşıyordu. Konu ile ilgili bir başka hadis de şu mealdedir:
"Hz. Peygamber, ihtiyacını gidermek istediğinde yere iyice yaklaşmadan el­bisesini kaldırmazdı."
Bu da onun ne kadar yüksek bir edebe sahip olduğunu göstermektedir. Be-diüzzaman Hazretleri,[207] em'alar isimli eserinde genel olarak Resûtullahın edebi
konusunda şöyle der:
"Sünnet-i Seniyye, edebdir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın. Resûl-i Ekrem (a.s.m.) ferman etmiş: 'Rabbim bana edebi gü­zel bir surette ihsan etmiş, edeblendirmiş.' Evet, Siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, katiyen anlar ki, edebin envâını [bütün çeşitlerini], Cenâb-ı Hak, Habibinde cemetmiştir [toplamıştır]. Onun Sünnet-i Seniyyesini terkeden, edebi terk eder."[208]

yuksel dedi ki...

3094. [5:94, Hadîs No: 6548]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber cünüp iken uyumak istediğinde namaz abdesti gi­bi abdest alırdı. Bu halde iken birşey yemek veya içmek istediğinde ise ellerini yıkar sonra yer içerdi.[209]

Cünüp olan bir mü'min, maddî bakımdan pis ve necıs sayılmaz; uğursuz ka­bul edilmez. Bu halde iken gerektiğinde ve mecburiyet anında abdest alır, en azından elini ve ağzını yıkar, sonra birşeyler yiyip içebilir, uyuyabilir. Diğer mu­bah işlerini yapabilir/Ancak cünüp bir mü'minin dikkat edeceği husus, vaktin na­mazını geçirmemektir. Vaktin namazını geçirmemek ve çok geç saate bırakma­mak şartıyla guslü geciktirmekte bir günah yoktur. Fakat cünüp olan kimseye melekler yaklaşmadığını ifâde eden hadisi[210] hatırlatıp bir an önce yıkanmak en uygun olanıdır. Cünüp bir insan, gusülle vücudunun tamamını yıkamış olaca­ğından, maddeten de temizlenmiş olur.

3095. [5:96, Hadîs No: 6556]
Abdullah bin Yezid'den rivayetle:
Hz. Peygamber sefere çıkacak orduyu uğurlarken şöyle derdi: "Di­ninizi, güvenliğinizi ve işlerinizin sonunu Allah'a ısmarlıyorum." [211]

3096. [5:96, Hadîs No: 6557]
Ka'b bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir savaş için sefere çıkmak istediğinde başka bir yere gidecekmiş gibi davranır, asıl gideceği yeri gizli tutardı. [212]

3097. [5:97, Hadîs No: 6558]
Hafsadan (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber uyumak üzere uzandığında sağ elini yanağının al­tına koyar, sonra, "Allah'ım, kullarını dirilteceğin kıyamet Gününde beni azabından koru" diye duâ eder ve bunu üç defa tekrarlardı. [213]

3098. [5:97, Hadîs No: 6559]
Ebû Bekir (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir iş yapmak istediğinde, "Allah'ım bana hayırlı­sını ver ve benim için en uygun olanını tercih et" diye dua ederdi. [214]

3099. [5:97, Hadîs No: 6560]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber savaş için bir sefere çıktığında şöyle duâ ederdi: "Allah'ım Senin adınla düşmana saldırırım, Senin adınla düşmanın hilesini defederim ve Senin adınla düşmanın üzerine yürürüm. [215]

yuksel dedi ki...

3100. [5:98, Hadîs No: 6561]
Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber akrabalarından veya yakın Sahabîlerinden birisi­nin kızım evlendirmek istediğinde evine gider ve perde arkasından ona şöyle seslenirdi: "Ey filan, falan kimse seninle evlenmek istiyor. İstemiyorsan 'Hayır* de. Hiç kimse 'Hayır' demekten utanmamak. Eğer istiyorsan susman kabul mânâsmdadır. [1]

3101. [5:98, Hadîs No: 6562]
Ebâ Said el-Hudri'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber ister gömlek, ister sarık, isterse cübbe olsun yeni bir elbise giydiğinde onun ismini söyleyerek şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım! Sana hamd ve senalar olsun. Bunu bana Sen giydirdin. Bunun hayrını ve hayır için giymemi Senden diliyorum. Şerrinden ve şer için giymekten Sana sığınırım. [2]

3102. [5:99, Hadîs No: 6565]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber yağmur yağması için duâ ettiğinde şöyle derdi:
"Ya Rabbi, kullarını ve hayvanlarını sula. Rahmetini yay. Ve ölü olan mülkünü dirilt. [3]

3103. [5:99, Hadîs No: 6566]
Semâre'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber yağmur yağması için duâ ettiğinde şöyle derdi:
"Allah'ım, dünyamıza bereketini, süsünü ve huzurunu indir. Bize rızık ver. Sen rızık verenlerin en hayırlısısm."[4]

3104. [5:101, Hadîs No: 6571]
Osman bin Ebi'l-Âs'dan (r.a.) rivayetle:
Rüzgar şiddetli estiğinde Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım, bununla gönderdiğinin şerrinden Sana sığınıyorum." [5]

3105. [5:101, Hadîs No: 6572]
Seleme bin Ekvâ (r.a.) rivayet ediyor:
Rüzgar şiddetle estiğinde Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım, aşılayıcı olsun, neticesiz olmasın." [6]

3106. [5:101, Hadîs No: 6573]
Hz. Aişe'den rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Bir yeri ağrıdığında Hz. Peygamber Ihlâs, Felâk ve Nâs sûreleri­ni okur, üzerine üfler ve eliyle ağrıyan yeri meshederdi. [7]

3107. [5:102, Hadîs No: 6574]
Uz. Aişe'den rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu­yurmuşlardır:
Hz. Peygamberin bir yeri ağrıdığında Cebrail (a.s.m.] ona şunu okuyup üfler di:
"Seni bundan kurtaracak, her hastalığa karşı sana şifâ verecek, hased ettiğinde hasetçinin ve bütün kem göz sahiplerinin şerrinden seni koruyacak Allah'ın adıyla." [8]

3108. [5:103, Hadîs No: 6577]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber birşeyi unutmaktan endişe ettiğinde küçük par­mağına veya yüzüğüne bir ip bağlardı. [9]

3109. [5:104, Hadîs No: 6579]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kendisinin veya Sahabîîerinden birisinin gözü ağrıdığında Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, beni gözümden faydalandır, ömrümün sonuna kadar benden alma. Düşmanımdan intikamımı al­dığını bana göster. Ve bana zulmedenlere karşı bana yardım et." [10]

yuksel dedi ki...

3110. [5:104, Hadîs No: 6580]
Halil bin Mürre rivayet ediyor:
Kendisine bir üzüntü veya sıkıntı geldiğinde Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Kullara bedel Rabbim bana yeter. Yaratıklara karşı Yaratıcı ba­na yeter. Rızık isteyenlere karşı Rezzak bana yeter. Bana yeten bana yeter. Allah bana yeter, O ne güzel vekildir. Allah bana yeter. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Ona güvenip dayandım. O, büyük Arşın Rabbidir. [11]

3111 . [5:105, Hadîs No: 6581]
Enes'den (r.a.) rivayetle
Resûlullah sabahladığında ve akşamladığında şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım, Senden, beklenmedik nimeti dilerim ve beklenmedik serden de Sana sığınırım. Şüphesiz hiçbir kul sabahladığında ve ak­şamladığında beklenmedik hangi şeyle karşılaşacağını bilmez. [12]

3112. [5:107, Hadîs No: 6590]
ibniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber orucunu açtığı zaman şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, Senin için oruç tuttum, Senin rızkınla orucumu açtım, benden kabul eyle. Şüphesiz Sen herşeyi işiten ve bilensin." [13]

3113. [5:107, Hadîs No: 6592]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber birilerinin davetinde iftar ettiğinde şöyle duâ eder­di:
"Oruçlular sizde oruçlarını açsınlar, yemeklerinizi iyi insanlar ye­sin. Yanınıza melekler insin." [14]

3114. [5:108, Hadîs No: 6596]
Hakem bin Amr rivayet ediyor:
Hz. Peygamber yemek yediği zaman başkasının önünden asla ye­mezdi. [15]

3115. [5:109, Hadîs No: 6597]
Ebû Eyyub'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.mj şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamber yemek yediği veya su içtiği zaman şöyle dua eder­di: "Bunu yediren, içiren, içe sindiren ve çıkmasını sağlayan Allah'a hamd olsun." [16]

3116. [5:111, Hadîs No: 6608]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber yatağına girdiğinde şöyle duâ ederdi: "Bizi yedi­ren, içiren, her türlü ihtiyacımızı karşılayan ve bizi barındıran Al­lah'a hamdolsun. İhtiyaçlarına cevap vereni bulunmayan ve barınağı olmayan nice kimseler vardır. [17]

3117. [5:112, Hadîs No: 6610]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
İnsanlar kendisine bîat ettiklerinde Hz. Peygamber şöyle derdi: "Gücünün yettiği kadarını yaparsın." [18]

3118. [5:112, Hadîs No: 6612]
Ebû Mûsâ (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber Sahabîlerinden birini bir vazife için gönderdiğinde şöyle derdi: "Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştınnız, güçleştirmeyiniz." [19]

yuksel dedi ki...

3119. [5:112, Hadîs No: 6614]
Hz. Âişe'den rivayetle:
Hz. Peygamber, bir kişi hakkında kulağına uygun olmayan bir ha­ber gelirse: "Falan kişiye ne oluyor ki, şöyle şöyle diyor" demez, "Bâ­zılarına ne oluyor ki, şöyle şöyle diyorlar" derdi. [20]

3120. [5:113, Hadîs No: 6616]
Ümmü Seleme (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber geceleyin uyandığında şöyle duâ ederdi: "Ya Rab-bi, bağışla, merhamet et ve en doğru yola ilet."[21]

3121. [5:118, Hadîs No: 6634]
Ebû Bekrete'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygambere sevindirici bir haber geldiğinde Allah'a şükür için secdeye kapanırdı. [22]

3122. [5:120, Hadîs No: 6642]
Abdullah bin Ca'fer (r.a.) rivayet ediyor:
Birşey kendisine üzüntülü ve sıkıcı geldiğinde Hz. Peygamber şöy­le duâ ederdi:
"Sonsuz hilim ve kerem sahibi olan Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Büyük Arşın Rabbi olan Allah her türlü noksan sıfattan mü­nezzehtir. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun." [23]

yuksel dedi ki...

3122. [5:120, Hadîs No: 6642]
Abdullah bin Ca'fer (r.a.) rivayet ediyor:
Birşey kendisine üzüntülü ve sıkıcı geldiğinde Hz. Peygamber şöy­le duâ ederdi:
"Sonsuz hilim ve kerem sahibi olan Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Büyük Arşın Rabbi olan Allah her türlü noksan sıfattan mü­nezzehtir. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun." [23]

3123. [5:121. Hadîs No: 6646]
Ebû Musa'dan (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber bir topluluğun şerrinden çekindiğinde şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, onların hakkından gelmeni diliyoruz ve şerlerinden sana sığınıyoruz." [24]

3124. [5:121, Hadîs No: 6648]
Said bin Hakim (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber birşeye nazarının değmesinden endişe ettiğinde, "Allah'ım, mübarek kıl ve ona zarar verme" buyururlardı. [25]

3125. [5:122, Hadîs No: 6649]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber tuvaletten çıktığında şöyle duâ ederdi: "Benden si-kıntıyı gideren ve bana afiyet veren Allah'a hamdolsun." [26]

3126. [5:123, Hadîs No: 6655]
Büreyde (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukları­nı rivayet ediyor:
Hz. Peygamber evinden çıktığında şöyle duâ ederdi: "Allah'ın adıy­la. Allah'a tevekkül ettim. Kötülükten sakınma ve iyiliğe güç yetirme ancak Allah'ın yardımıyladır. Allah'ım, doğru yoldan sapmaktan ve­ya başkalarını saptırmaktan, haktan kaymaktan ve kaydırmaktan, zulmetmekten veya zulme uğramaktan, kabalık etmekten veya kaba­lığa uğramaktan, hakka tecâvüz etmekten veya hakkıma tecâvüz edilmesinden Sana sığınırım." [27]

3127. [5:125, Hadîs No; 6661]
Aişe'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Hz. Peygamber hanımlarıyla yalnız kaldığında insanların en yu­muşağı, en lütufkârı, en güleci ve en tebessüm edeni idi. [28]

3128. [5:128, Hadîs No: 6668J
İbni Ömer (r.a.) Resûl~ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber tuvalete girdiğinde şöyle derdi: "Allah'ım, pislik, necis, habis, kötü olarak kabul edilmiş ve rahmetten kovulmuş olan şeytandan Sana sığınırım." Tuvaletten çıktığında ise şöyle derdi: "Ye­diğimin lezzetini bana tattıran, enerjisini bende bırakan ve sıkıntısı­nı ise gideren Allah'a hamdolsun." [29]

3129. [5:129, Hadis No: 6670]
Hz. Fatıma'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamber camiye girdiğinde şöyle dua ederdi: "Allah'ın adıy­la. Allah'ın Resulüne selâm olsun. Allah'ım, günahlarımı bağışla, ba­na rahmetinin kapılarını aç." Camiden çıktığında ise şöyle derdi: "Al­lah'ın adıyla, Resûlullaha selâm olsun. Allah'ım, günahlarımı bağışla ve bana fazl ve ihsanının kapılarını aç." [30]

yuksel dedi ki...

3130. [5:129, Hadîs No: 6673]
Büreyde (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber çarşı ve pazara girdiğinde şöyle duâ ederdi: "Al­lah'ın adıyla. Allah'ım, bu çarşının ve içindeki şeylerin hayrını Sen­den diliyorum. Onun ve içindeki şeylerin şerrinden Sana sığınıyo­rum. Allah'ım, burada yalan yere bir yemin etmekten veya zararlı bir alışveriş yapmaktan Sana sığınıyorum." [31]

3131. [5:130, Hadis No: 6676]
İbni Mes'ud'dan (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber mezarlığa girdiğinde şöyle derdi: "Size selâm olsun ey bedende geçici ruhlar, çürük bedenler, ufalmış kemikler! Dünya­dan mü'min olarak göçenler! Allah'ım, bunlara kendinden genişlik ve istirahat, bizden de bir selâm ihsan et. [32]

3132. [5:131, Hadîs No: 6677]
İbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir hastayı ziyarete gittiğinde şöyle derdi: "Merak etme, zararı yok. Günahları temizleyicidir inşallah." [33]

3133. [5:131, Hadîs No: 6678]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Receb ayı girdiğinde Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, Receb ve Şa'ban'ı bizim için mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır." Cuma gecesi olduğunda da şöyle derdi: "Bu parlak ve nurlu bir gece­dir." [34]

3134. [5:132, Hadîs No: 6683]
Huzeyfe (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir kişiye duâ ettiğinde o duanın tesiri onda, çocu­ğunda ve çocuğunun çocuğunda dahi görülürdü; [35]

3135. [5:134, Hadîs No: 6691]
Aişe'den (r.a.) rivayetle:
Yağmurun yağdığını gördüğünde Hz. Peygamber, "Allah'ım, bol ve faydalı olsun diye duâ ederdi. [36]

3136. [5:135, Hadîs No: 6693]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber hilâli gördüğünde şöyle duâ ederdi: "Bu, hilâl ha­yır ve yol gösterici olsun. Seni yaratana îman ettim (Bunu üç defa tekrarlardı)." Sonra da şöyle derdi: Falan ayı götürüp filan ayı geti­ren Allah'a hamd olsun." [37]

3137. [5:135, Hadîs No: 6694]
Rafi' bin Hadîc'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber hilâli gördüğünde şöyle duâ ederdi: "Bu, hayır ve yol gösterici bir hilâl olsun. Allah'ım, Şenden bu ayın hayrını diliyo­rum (bunu üç defa tekrarlardı). Allah'ım, Senden bu ayın ve takdir ettiğin şeylerin hayırlısını diliyorum. Onun şerrinden de Sana sığmı­yorum (Bunu üç defa tekrarlardı). [38]

3138. [5:136, Hadîs No: 66973
Hz. Ömer'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamber hilâli gördüğünde şöyle dua ederdi: "Allah'ım, onu bizim için güvenin, imânın, selâmetin, îslâmın ve sevip razı olduğun şeylere muvaffakiyetin başlangıcı kıl. Benim de, onun da, Rabbimiz Allah'tır." [39]

3139. [5:137. Hadîs No: 6701]
Âişe'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Peygamberimize sevinçli bir haber geldiğinde şöyle duâ ederdi: "İnsanıyla faydalı şeylerin gerçekleştiği Allah'a hamd olsun." Hoşlan­madığı bir haber geldiğinde ise, "Her hal için Allah'a hamdolsun. Rabbim, Cehennem ehlinin hâlinden Sana sığınırım" derdi. [40]

yuksel dedi ki...

3140. [5:138, Hadîs No: 6704]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber evlenen birisini tebrik ettiğinde şöyle derdi:
"Allah eşini sana bereketli ve mübarek kılsın. Sizi hayırda birleştirsin." [41]

3141 . [5:139, Hadîs No: 6707]
Aışe den (r,a.) rivayetle:
Hz. Peygamber gözünü göğe çevirdiğinde şöyle duâ ederdi: "Ey kalpleri çekip çeviren Allah! Kalbimi kulluğunun üzerinde sabit tut." [42]

3142. [5:139, Hadîs No: 6708]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor:
Sofrası kaldırıldığında Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Allah'a bol, temiz ve mübarek bir hamdle hamdolsun. Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı, fazl ve ihsanı inkar edilemediği, terk edilip yüz çevirilemediği ve kendisinden müstağni kahnamadığı hal­de ihtiyaçlarımızı gideren ve bizi barındıran Allah'a hamdolsun." [43]

3143. [5:142, Hadîs No: 6720]
Ka'b bin Mâlik'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber sevindiği zaman yüzü ayın Öndürdünden bir parça gibi nurlanırdı. [44]

3144. [5:144, Hadîs No: 6726]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber gök gürlemesinin ve yıldırımın sesini duyduğunda şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, bizi gadabmla öldürme. Azabınla helak etme. Bundan önce bize afiyet ver." [45]

3145. [5:144, Hadîs No: 6728]
Ebû Ca'fer'den rivayetle:
Hz. Peygamber su içtiğinde şöyle duâ ederdi: "Bize rahmetiyle tat­lı ve lezzetli suyu içiren ve günahlarımız yüzünden onu tuzlu ve acı yapmayan Allah'a hamd olsun." [46]

3146. [5:145, Hadîs No: 6731]
îbni Mes'ud (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber suyu üç nefeste içer. Her nefesinde 'Bismillah' der ve sonunda da Allah'a şükrederdi. [47]

3147. [5:146, Hadîs No: 6733]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber bir cenaze gördüğünde kendisinde bir üzüntü göze çarpardı. Ve uzun müddet tefekküre dalardı.[48]

3148. [5:146, Hadîs No: 6738]
îbni Ömer rivayet ediyor:
Hz. Peygamber sabah namazını kıldığında yüzünü Sahabüere dö­ner ve "Hastanız var mı? Ziyaretine gideyim" diye sorardı. "Yok" der­lerse, "Cenaze var mı? Uğurlayayım" diye sorardı. "Yok" derlerse, "Sizden kim bir rüya gördüyse bize onu anlatsın" buyururdu. [49]

3149. [5:151, Hadîs No: 6756]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber yemek yediğinde şöyle duâ ederdi: "Bizi yediren, içiren ve bizi Müslüman kılan Allah'a hamd olsun." [50]

3150. [5:151, Hadîs No: 6757]
Osman bin Affan (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir defin işi bittiğinde mezarın başında durur ve şöyle derdi:
"Kardeşiniz için bağışlanma ve meleklere doğru cevap vermesini dileyin. Çünkü o şu anda sorguya çekilmektedir." [51]

3151. [5:152, Hadîs No: 6760]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber bir din kardeşini üç gün görmediğinde onu sorar, bir yere gitmişse kendisi için duâ eder, evde ise ziyaret eder, hasta ise halini hatırını sorardı. [52]

yuksel dedi ki...

3152. [5:154, Hadîs No: 6769]
Abdullah el-Hadramî rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir sohbet toplantısından kalktığında yirmi defa sesli olarak Allah'tan bağışlanmasını dilerdi. [53]

3153. [5:155, Hadîs No: 6770]
Cündeb bin Mekîs'den rivayetle:
Bir bir heyet elçi olarak geldiğinde Hz. Peygamber en güzel elbise­sini giyer ve Ashabının ileri gelenlerine de böyle yapmalarını emre­derdi. [54]

3154. [5:156, Hadîs No: 6774]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber "Bütün bunları yapan, ölüleri tekrar diriltemez mi?" (Kıyamet Sûresi 40.) âyetini okuduğunda "Belâ (Evet, diriltir)" derdi. "Allah hâkimlerin hâkimi değil midir?" âyetini okuduğunda (Tın Sûresi, 8) "Belâ (Evet, Allah hâkimlerin hâkimidir)" derdi. [55]

3155. [5:156, Hadîs No: 6775]
îbni Abbos'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber "Herşeyden yüce olan Rabbüıin ismini teşbih et" (A'lâ Sûresi, 1) âyetini okuduğunda "Herşeyden yüce olan Rabbim, her türlü noksandan münezzehtir' derdi. [56]

3156. [5:157, Hadîs No: 6779]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlûllah bayram günü namazgahtan dönüşte gidiş yolundan başka bir yoldan dönerdi. [57]

3157. [5:159, Hadîs No: 6788]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber bir gömlek giydiğinde sağdan giyerdi. [58]

3158. [5:159, Hadîs No: 6789]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber Sahabîlerden birisiyle karşılaştığında yanında du­rursa kendisi de dururdu. O kimse ayrılmadıkça Hz. Peygamber de ayrılmazdı. Sahabîlerinden birisiyle, karşılaştığında kendisine elini uzatırsa Hz. Peygamber de elini uzatır, o Sahabî elini çekmedikçe kendisi de çekmezdi. Sahabîlerinden birisiyle karşılaştığında kulağı­na eğilirse, Hz. Peygamber ona kulak verir, o sözünü bitirip ağzını çekmedikçe Hz. Peygamber kulağını uzaklaştırmazdı. [59]

3159. [5:160, Hadîs No: 6790]
Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber bir Sahabîsi ile karşılaştığında onunla tokalaşır ve onun için duâ ederdi. [60]

3160. [5:161, Hadîs No: 6795]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber mezarlığa uğradığında şöyle derdi: "Size selâm ol­sun mü'min erkek ve kadınlar, Müslüman erkek ve kadınlar, sâlih erkek ve kadınlar diyarının sakinleri! înşâallah bizler de size kavu­şacağız." [61]

3161. [5:161, Hadîs No: 6797]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber yürürken dönüp arkasına bakmazdı. [62]

3162. [5:164, Hadîs No: 6811]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber aynaya baktığında şöyle duâ ederdi. Benim yaratı­lışımı düzgün yapıp Ölçülü kılan, yüzümün suretini şerefli kılıp gü­zelleştiren ve beni Müslümanlardan eyleyen Allah'a hamdolsun. [63]

3163. [5:164, Hadîs No: 6813]
Huzeyfe (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber Kabe'ye baktığında şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, şu Beytinin şerefini, hürmetini, değerini, iyiliğini ve heybetini daha da arttır." [64]

3164. [5:166, Hadîs No: 6819]

İbni Ömer rivayet ediyor:
Hz. Peygamber cenazeyi kabre koyduğunda şöyle derdi: "Allah'ın adıyla, Allah'ın yardımıyla, Allah yolunda ve Allah Resulünün dini üzere..." [65]

yuksel dedi ki...

3165. [5:167, Hadîs No: 6820]
Enes'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Hz. Peygamber çocuklara ve aile fertlerine karşı insanların en merhametlisiydi. [66]

3166. [5:168, Hadîs No: 6824]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber daha çok Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tu­tardı. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda şöyle buyurdu: "Ameller her Pazartesi ve Perşembe günü Allah'a arzedilir. Birbirlerine küs duranlar hâriç her Müslüman affedilir. Allah onlar hakkında melek­lere, "Onları bekletin" der. [67]

3167. [5:171, Hadîs No: 6837]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber çok merhametliydi. Birisi kendisine birşey isteme­ye gelirse istenilen şey varsa mutlaka verir, yoksa ona vaad ederdi. [68]

3168. [5:172, Hadîs No: 6838]
Muhammed bin Ali Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber çok güçlüydü. [69]

3169. [5:172, Hadîs No: 6839]
Câbir bin Semûre'den (r.a.) rivayetle: Hz. Peygamber çok susar, az gülerdi. [70]

3170. [5:181, Hadîs No: 6869]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber ithama göre ceza vermezdi. Ve birinin diğeri aley­hindeki sözünü delilsiz kabul etmezdi. [71]

3171. [5:184, Hadîs No: 6888]
İbni Abbas'dan rivayetle:
Hz. Peygamber için insanlar itilip kakılmaz ve dövülmezlerdi. [72]

Resûlullahın birçok idareci, kral ve hükümdardan en önemli farklarından biri­si de budur. Tarihte birçok örneklerini okuduğumuz idareci, hükümdar ve sultan­ların korunmaları için çevrelerinin itilip kakıldığı.dövülüp cezalandırıldıklarını bi­liyor, görüyoruz. Bu, güvenlik açısından olabileceği gibi o kişinin gurur ve kibi-rinden veyahut çevrelerinin değişik duygulara, işgüzarlıklara kapılmalarından kaynaklanabilrnektedir.
Resûlullah hiçbir dünya liderinde görülemeyecek derecede tevâzû sahibiydi. Bunun için de çevresinde ağır bir sulta kurulmamıştı. Herkes rahatlıkla, itilip ka­kılmadan da, dövülmeden onunla görüşebilir, problemlerini arz edip çözüm isteyebilirdi. Bu aynt zamanda Resûlullahın medenîliğinin, nezaketinin bir ifadesiy­di. Sonra Resûlullah öylesine bir güven içerisindeydi ki muhafıza dahi ihtiyaç duymazdı. Gönlü son derece rahattı. Çünkü Allah'a güveni, tevekkülü emsalsiz­di. Onun için de korkusuzdu.

3172. [5:192, Hadîs No: 6927]
Sehl bin Hüneyf rivayet ediyor:
Hz. Peygamber fakir ve güçsüz Müslümanların yanma varır, onla­rı ziyaret eder, hastaların halini sorar ve cenazelerinde bulunurdu. [73]

3173. [5:197, Hadîs No: 6946]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber insanlar arasındaki bağların kuvvetlenmesi için hediye verilmesini emrederdi. [74]

yuksel dedi ki...

3173. [5:197, Hadîs No: 6946]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber insanlar arasındaki bağların kuvvetlenmesi için hediye verilmesini emrederdi. [74]

3174. [5:199, Hadîs No: 6960]
IbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber peş peşe birkaç geceyi aç olarak geçirirdi. Birçok geceler peş peşe aç olarak sabahladığı olurdu. Aile fertleri de akşam­lan yiyecek birşey bulamazlardı. En çok yedikleri ekmek arpa ekme­ği olurdu. [75]

3175. [5:201, Hadîs No: 6970]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber yolculukta geride kalır, güçsüzü yürümeye teşvik eder, kendisinin veya başkasının terkisine alır ve onlar için duâ ederdi. [76]

3176. [5:201, Hadîs No: 6971]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûlullah (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Hz. Peygamber belâ ve musibetin şiddetinden, kötülüğün ulaşma­sından, kötü kazadan ve düşmanların gülmesinden Allah'a sığınırdı. [77]

3177. [5:201, Hadîs No: 6972]
Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber şu beş şeyden Allah'a sığınırdı: Korkaklıktan, cim­rilikten, kötü ömürden, kalbin fitnesinden ve kabir azabından [78]

3178. [5:201, Hadîs No: 6971]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber ani ölümden Allah'a sığınırdı. Ölmeden önce has­talanmayı isterdi. [79]

3179. [5:203, Hadîs No: 6977]
Hasan-ı Basrî rivayet ediyor:
Hz. Peygamber yeri geldikçe şu beyti okurdu: "İslâm ve beyaz kıl kişiyi kötülükten alıkoymak için yeterlidir." [80]

3180. [5:205, Hadîs No: 6989]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber yere oturur, yerde yemek yer, koyunu sağar, bir kölenin arpa ekmeğini yeme davetini kabul ederdi. [81]

3181. [5:210, Hadîs No: 7008]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber öylesine tane tane konuşurdu ki, kelimelerini say­mak isteyen sayabilirdi. [82]

3182. [5:212, Hadîs No: 7018]
Hz. Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber elbiselerini diker, ayakkabısını tamir eder, erkek­lerin evlerinde yaptıkları işleri yapardı. [83]

3183. [5:214, Hadîs No: 7027]
İbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber geceleyin karanlıkta tıpkı gündüz aydınlığında gördüğü gibi görürdü. [84]

3184. [5:229, Hadîs No: 7092]
Hanzala bin Hizyem'den rivayetle:
Hz. Peygamber kişiye en güzel ismi ve en güzel künyesi ile hitab edilmesini severdi .[85]

3185. [5:222, Hadîs No: 7104]
Ebû Cafer rivayet ediyor:
Hz. Peygamber yeşilliğe ve akan suya bakmayı severdi. [86]

3186. [5:236, Hadîs No: 7122]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber hediyeyi kabul eder, karşılığında kendisi de hedi­ye verirdi. [87]

3187. [5:239, Hadîs No: 7124]
Muglre rivayet ediyor:
Hz. Peygamber geceleyin ayakları şişinceye kadar ibâdet ederdi. [88]

3188. [5:241, Hadîs No: 7142]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber çok zikrederdi. Boş söz söylemezdi. Namazını uza­tır, hutbeyi kısa tutardı. Kabalık yapmazdı. [89]

3189. [5:248, Hadîs No: 7174]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber çocuklara rastladığında onlara selâm verirdi. [90]

3190. [5:248, Hadîs No: 7177]
îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bezgin ve tenbel olmadığını gösteren bir yürüyüşle yürürdü. [91]

3191. [5:250, Hadîs No: 7189]
Ali (ra) rivayet ediyor:
Hz. Peygamberin son sözü şu oldu: "Namaza dikkat ediniz, nama­za dikkat ediniz! İdareniz altındakiler hakkında Allah'tan korkunuz onlara iyi muamele ediniz." [92]

3192. [5:252, Hadîs No: 7192]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah'ın kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, birinizin çölde kay­betmiş olduğu devesini bulmasından dolayı duyduğu sevinçten daha fazladır. [93]

yuksel dedi ki...

3192. [5:252, Hadîs No: 7192]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah'ın kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, birinizin çölde kay­betmiş olduğu devesini bulmasından dolayı duyduğu sevinçten daha fazladır. [93]

3193. [5:252, Hadîs No: 7194]
Ebû'l-Cûn rivayet ediyor:
Allah tevbe edenin tevbesinden dolayı, susamış kimsenin suya ka­vuşmasından, çocuğu olmayan birisinin baba olmasından ve birşeyi-ni kaybedenin yitiğini bulmasından daha çok sevinir. Her kim, içten ve bir daha günaha dönmemek üzere Allah'a tevbe ederse, Allah da onun günahlarını yazan iki meleğe, kendi organlarına ve üzerinde günah işlediği yere, bütün bunlara hatâ ve günahlarım unutturur. [94]

3194. [5:253, Hadîs No: 7197]
Muhammed bin El-Miinkedir'den rivayetle:
Şüphesiz ben sizin için günah işlemenizden daha çok nimetlere şükretmemenizden korkuyorum. Dikkat edin! Şükredilmeyen nimet­ler öldürücü ve yok edicidir. [95]

3195. [5:254, Hadîs No: 7198]
Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.) rivayet ediyor:
Şüphesiz ben sizin için sıkıntı imtihanından daha çok bolluk imti­hanından korkuyorum. Siz sıkıntıyla imtihan edildiniz, sabrettiniz. Şüphesiz dünya tatlıdır, caziptir. [96]

3196. [5:254, Hadîs No: 7199]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Bir toplulukla beraber sabah namazını kıldıktan sonra güneş do­ğuncaya kadar Allah'ı zikretmem benim için dünya ve içindekilere sahip olmaktan daha sevimlidir. Yine bir toplulukla birlikte ikindi namazını kıldıktan sonra güneş batmcaya kadar Allah'ı zikretmem benim için dünya ve içindekilere sahip olmaktan daha sevimlidir. [97]

3197. [5:254, Hadîs No: 7200]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Bir ateş parçasına basmam benim için bir mezara basmaktan da­ha iyidir. [98]

3198. [5:257, Hadîs No: 7209]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Birinizin ipini alarak dağa gidip odun toplayıp satması ve hem kendisi yiyip, hem de sadaka vermesi insanlara el açmasından daha hayırlıdır. [99]

3199. [5:257, Hadîs No: 7211]
Ebû Said (r.a) rivayet ediyor:
Kişinin hayatta iken bir dirhemi sadaka vermesi, vefatı ânında yüz dirhemi sadaka olarak vermesinden daha hayırlıdır. [100]

3200. [5:257, Hadîs No: 7212]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Birinizin ağzına toprak koyması, Allah'ın haram kıldığı şeyi koy­masından daha iyidir. [101]

yuksel dedi ki...

3201. [5:258, Hadîs No: 7216]
Makıl bin Yesar (r.a.) Resûlullah'ın (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kişinin başına demirden iğnenin batırılması, nikâh düşen bir ka­dına dokunmasından daha iyidir. [102]

3202. [5:259, Hadîs No: 7217]'
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Birinizin yama dolu bir elbise giymesi, kendisine güvenilir bir gö­rünüm vererek bedelini ödeyemeyeceği bir elbise almasından daha iyidir. [103]

3203. [5:259, Hadîs No: 7219]
Ebû Râfi'den rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Senin vasıtanla Allah'ın bir kişiye hidâyet vermesi, senin için üze­rine güneşin doğup battığı herşeyden daha hayırlıdır. [104]

3204. [5:260, Hadîs No: 7222]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet günü, haklar sahiplerine ödenecektir. Boynuzlu koyun­dan boynuzsuzu boynuzlamasının hakkı bile alınacaktır. [105]

3205. [5:261, Hadîs No: 7224]
lbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Sizler öncekilerin yoluna karışı kanşına, arşını arşınına uyacaksı­nız. Öyle ki, onlardan biri kertenkelenin deliğine girse, siz de girersi­niz. Ve yine onlardan biri yolun ortasında hanımıyla birleşse, siz de aynısını yaparsınız. [106]

3206. [5:262, Hadîs No: 7225]
Ubâde bin Sâmit (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimden bii' grup mutlaka içkiyi başka bir isim takarak helâl görecektir. [107]

3207. [5:262, Hadîs No: 7227]
Beşir el-Ganauî'den rivayetle:
İstanbul muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır, onu fetheden askerde ne güzel askerdir. [108]

3208. [5:262, Hadîs No: 7229]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Muhakkak yeryüzü zulüm ve haksızlıkla doldurulacaktır. Sonra benim Ehl-i Beytimden bir adam çıkacak, daha önce zulüm ve hak­sızlıkla doldurulduğu gibi, yeryüzünü adalet ve hakkaniyetle doldu­racaktır. [109]

3209. [5:263, Hadîs No: 7233]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle: Cehennemin yedi kapısı vardır. Bunlardan bir tanesi, ümmetime kılınç çekenler içindir. [110]

3210. [5:264, Hadîs No: 7236]
İbni Arar (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Dünyanın yok olup gitmesi, Allah nezdinde, bir Müslümanın öldü­rülmesinden daha hafiftir. [111]

3211. [5:265, Hadîs No: 7241]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Benim oyun ve oyalanma ile ilgim yok, oyun ve oyalanmanın da benimle ilgisi yok. Benim boş işle ilgim yok, boş işin de benimle ilgisi yok. [112]

3212. [5:265, Hadîs No: 7242]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Benim dünya ile, dünyanın da benimle ilgisi yok. Kıyamet koşa­rak gelirken ben gönderildim. [113]

3213. [5:266, Hadîs No: 7245]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Cennetten bir karış yer, dünya ve dünyadakilerden daha hayırlı­dır. [114]

yuksel dedi ki...

3214. [5:267, Hadîs No: 7250]
Vahşî (r.a.) rivayet ediyor:
Öyle ümit ediyorum ki, benden sonra büyük şehirleri fethedecek­siniz. Çarşılarında oturup sohbet edeceksiniz. Bu gerçekleştiğinde verilen selâmı alınız, gözlerinizi haramdan koruyunuz, gözü görme­yenlere yol gösteriniz ve zulme uğrayanlara yardım ediniz. [115]

3215. [5:267, Hadîs No: 7252]
Ebû Umâme'den (r.a.) rivayetle:
Allah, bir musibet ânında yüzünü tırmalayan, yakasını yırtan ve ölümünü ve felâketini dileyen kadınlara lanet etsin. [116]

3216. [5:267, Hadîs No: 7253]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Allah içkiye, onu içene, dağıtana, satana, satın alana, üzümünü sıkana, kendisi için sıktırana, taşıyana ve kendisine taşmana ve pa­rasını yiyene lanet etsin. [117]

3217. [5:268, Hadîs No: 7255]
Sevban'dan (r.a.) rivayetle:
Allah, rüşveti verene, alana ve aracılık yapana lanet etsin. [118]

3218. [5:269, Hadîs No: 7257]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allah kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lanet etsin. [119]

3219. [5:270, Hadîs No: 7263]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Allah, yüzleri kırmızıya boyayana ve yüzünü kırmızıya boyatan kadına lanet etsin. [120]

3220. [5:271, Hadîs No: 7265]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Allah erkeklere benzemeye çalışan kadınlara ve kadınlara benze­meye çalışan erkeklere lanet etsin. [121]

3221. [5:272, Hadîs No: 7270]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Allah müfessileye lanet etsin: Müfessile, kocası kendisine yaklaş­mak istediğinde "Ben adetliyim" diyendir. [122]

3222. [5:274, Hadîs No: 7278]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Ashabıma dil uzatanlara Allah lanet etsin .[123]

3223. [5:275, Hadîs No: 7281]
Ebû Musa'dan (r.a.) rivayetle:
Allah annesiyle çocuğunu birbirinden ayırana ve kardeşi kardeş­ten ayırana lanet etsin. [124]

3224. [5:275, Hadîs No: 7282J
Âli (r.a.) rivayet ediyor:
Allah anne ve babasına lanet okuyana lanet etsin. Allah, Al­lah'tan başkası için kurban kesene lanet etsin. Allah caniyi barındı­rana lanet etsin. Allah sınır işaretlerini değiştirene lanet etsin. [125]

yuksel dedi ki...

3225. [5:276, Hadîs No: 7283]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Hayvanın diri diri organlarını kesene Allah lanet etsin. [126]

3226. [5:276, Hadîs No: 7283]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Para ve pulun kulu, kölesi olana lanet olsun. [127]

3227. [5:276, Hadîs No: 7286]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah yolunda bir defa sefere çıkmak dünya ve içindeki herşeyden daha hayırlıdır. Birinizin Cennette yayı veya kamçısının kapladığı kadar bir yer dünya ve içindeki herşeyden daha hayırlıdır. Cennet kadınlarından bir tanesi dünyaya görünse, yerle gök arası güzel ko­ku ile dolar ve ikisinin arasını aydınlatırdı. Başındaki baş örtüsü dünya ve içindeki herşeyden daha hayırlıdır. [128]

3228. [5:279, Hadîs No: 7295]
Hasan-ı Basrî rivayet ediyor:
Ben melekleri Hamza'yı yıkarlarken gördüm. [129]

3229. [5:281, Hadîs No: 7300]
Mikdad bin Esved'den (r.a.) rivayetle:
Şüphesiz insanoğlunun kalbi, kaynayan tencereden daha çok de­ğişkendir.[130]

3230. [5:283, Hadîs No: 7306]
Câbir..(r.a.) rivayet ediyor:
Her derdin devası vardır. Hastalığın ilacı kullanıldığında Allahu Teâlanın izniyle iyileşir. [131]

3231. [5:283, Hadîs No: 7307]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Her hastalığın ilacı vardır. Günahların ilacı da Allah'tan bağışlan­ma dilemedir.

3232. [5:284, Hadîs No: 7310}
ibni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Herşeyin ifsat edici bir âfeti vardır. Bu dinin âfeti ise kötü idareci­lerdir. [132]

3233. [5:284, Hadîs No: 7311]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Herşeyin bir temeli vardır, îmanın temeli, haram ve şüpheli şey­lerden titizlikle kaçınmaktır. Herşeyin bir dalı vardır. İmanın dalı da sabırdır. [133]

3234. [5:285, Hadîs No: 7314]
Sehl bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor:
Herşeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur. [134]

3235. [5:285, Hadîs No: 7315]
Sâbît'den rivayetle:
Herşeyin bir zekâtı vardır. Evin zekâtı da misafir ağırlanan odası-dır. [135]

3236. [5:286, Hadîs No: 7318]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Herşeyin bir yolu vardır, Cennetin yolu da ilimdir. [136]

3237. [5:286, Hadîs No: 7320]
Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Herşeyin bir madeni vardır. Takvanın madeni de, Allah'ı iyi tanı­yanların kalpleridir. [137]

3238. [5:287, Hadîs No: 7322]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Herşeyin bir anahtarı vardır. Cennetin anahtarı da yoksul ve fa­kirleri sevmektir. [138]

3239. [5:288, Hadîs No: 7332]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Her peygamberin Cennette bir arkadaşı vardır. Benim arkadaşım da Osman bin AfFan'dır. [139]

yuksel dedi ki...

3240. [5:289, Hadîs No: 7334]
Ebû Hilreyre (r.a.) rivayet ediyor:
tmam ve müezzine kendileriyle beraber namaz kılan cemaatin se­vabı kadar sevap vardır. [140]

3241. [5:292, Hadîs No: 7349]
Hasan-ı Basrî'den rivayetle:
Namaz kılan için şu üç meziyet vardır: Gökten tut tâ başının tepe­sine kadar sevap saçılır. Gökten tâ ayaklarına kadar melekler kendi­sini kuşatır. Eğer namaz kılan o esnada kiminle konuştugunubilsey-di, yüzünü kıbleden çevirmezdi. [141]

3242. [5:292, Hadîs No: 7352]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Müminin dört düşmanı vardır: Kendisine hasedbesleyen mü'min, ona kin duyan münafık, yoldan saptıran şeytan ve onunla savaşan kâfir: [142]

3243. [5:293, Hadîs No: 7353]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Kıyamet Günü muhacirlerin üzerine oturacakları altından min­berler vardır. Onlar korkudan emin olacaklardır. [143]

3244. [5:293, Hadîs No: 7354]
ibniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Cehennemin bir kapısı vardır ki, oradan sadece Allah'ı kızdırarak öfkelerini dindirenler girecektir. [144]

3245. [5:293, Hadîs No: 7355]
EbûyBekir'den (r.a.) rivayetle:
Kelime-i tevhidden sonra size afiyetten daha kıymetli birşey veril­memiştir; [145]

3246. [5:296, Hadîs No: 7366}
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Mü'min, kendisine sıkıntı veren komşusuz ne olmuş, ne de Kıya­met gününe kadar olacaktır. [146]

3247. [5:296, Hadîs No: 7367]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah, kendisini yarattığından beri Hz. Âdem ölümden daha sıkıntılı Dİrşeyle karşılaşmamıştır. Ölüm ise kendisinden sonra başa gelecek şeylerden daha hafiftir. [147]

3248. [5:297, Hadîs No: 7370]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Allah Cennette Hz. Âdem'in cesedini yaratınca o halde dilediği sü­re bıraktı. Bu arada şeytan ona bakarak etrafında dönmeye başladı. Karın ve midesinin bulunduğunu görünce, kendisine hâkim olama­yacak bir yaratık olduğunu anladı.[148]

Hz. Âdem ilk defa yaratıldığında şeytanla arasında herhangi bir düşmanlık yoktu. Şeytan onu incelediğinde midesini görmüş ve insanın bu zaaf noktası he­men dikkatini çekmişti. Aralarında düşmanlık başladığında da bundan faydalan­maya çalışmıştır.
Şeytanın birinci vazifesi insanları haktan, hakikatten saptırmaktır. Bunun için elinden gelen her türlü gayreti sarf eder, kaleye hücum eden düşmanın zayıf noktaları seçmesi, oradan girmeye çalışması gibi şeytan da insanın zaaf nokta­larını çok iyi bilmekte ve o. noktalardan hücum etmektedir. İşte şeytanın insan­da tespit ettiği zaaf noktalarından biri de midesi, daha açıkçası midesine olan düşkünlüğüdür.
Mideye düşkünlük yeme içme noktasında olabileceği gibi maddeye olan düşkünlük olarak da düşünülebilir.
Mide, Cenab-ı Hakkın kullarına ihsan ettiği büyük nimetlerden biridir. Yerli yerince ve ölçülere uygun tarzda doldurulduğunda insana huzur sağlamada bü­yük rol oynar. Ama ona aşırı düşkünlük, tıka basa yeme içme, birkaç dakikalık ağız tadı uğruna ona eziyet verme birçok hastalıkları davet etmekle kalmaz, in­sanın birçok önemli işini gereğince yapmasını da engeller. Kişi artık mühim hiz­metler yerine sağlığıyla uğraşmaya kalkar, birçok hizmetini de aksatır.

yuksel dedi ki...

Oysa bu konuda Resûlullahm verdiği ölçüye uyulsa, acıkmayınca yenilmese, yenildiğinde tıka basa yenmese, üçte birlik ölçüye riâyet edilse, yani mide­nin üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de boş bırakma yoluna girilse bir­çok problemin önü alınmış olur. O zaman şeytanın herhangi bir tuzak kurması söz konusu olmaz.
Bu ölçülere uyulmaz, mide için yaşanıp onun için koşulup onun uğruna her-şey feda edilirse, şeytan birçok yönden maksadına ulaşmış olur. Çünkü midesi­ne düşkün insanlar az değildir. Bunu çok iyi bilen şeytanın âleti nice maksatlı ve suiniyetli kimse insanları bu noktalarından avlamakta, emellerine âlet edebil­mektedirler.
Kısaca mideye düşkünlük şeytanı da sevindirmekle kalmamakta, maddeten ve manen birçok felaketleri beraberinde getirmektedir.

3249. [5:298, Hadîs No: 7378]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Aziz ve Celil olan Rabbim beni nıîraca çıkardığında demirden tır­naklarla, yüzlerini ve gözlerini tırmalayan bir topluluğa rastladım. Cebrail'e dedim ki: "Bunlar kimlerdir?" Şöyle dedi: "Bunlar gıybet ederek insanların etlerini yiyen ve onların şereflerine dil uzatanlar­dır." [149]

3250. [5:298, Hadîs No: 7372]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Allah, Hz. Adem'e ruh verdiğinde,ruh, döndü, dolaştı ve başından vücuduna girdi. Bunun üzerine Hz^ Âdem hapşırdı ve "Elhamdülilla-hi Rabbü âlemin [Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun]" dedi. Al­lah da "Yerhamükellah [Allah sana merhamet etsin]" diye karşılık verdi. [150]

3251. [5:298, Hadîs No: 7374]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Hz. İbrahim ateşe atıhnca şöyle dedi: "Allah'ım, Sen gök sakinle­rince kendisine ibâdet edilen tek bir mâbudsun. Yeryüzünde ise bir-tek ben Sana ibâdet ediyorum. [151]

3252. [5:299, Hadîs No: 7376]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Ben Mîrac gecesi, [Kudüs'teki] Beytü'l-Makdis'e götürülüp döndü­ğümde Kureyş beni yalanlayınca, ben Hicr mevkiinde ayakta dur­dum. Allah Beytü'l-Makdis'i gözlerimin önüne getirdi. Ben de ona ba­karak özelliklerini onlara anlatmaya başladım. [152]

Bu hadisten birçok önemli gerçeği çıkarmamız mümkündür. Birincisi: Ce-nab-ı Hak, yolunda olan sevgili Habibine her zaman destek olmakta, müşriklere karşı onu mahcup edip güç duruma düşürmemektedir. Nitekim burada da oldu­ğu gibi son derece zor bir durumda olduğu anda aradan perdeleri kaldırıp Bey­tü'l-Makdis'i gözünün önüne getirmiştir.
İkincisi: Mucizeler, ilmî ve teknolojik gelişmelerin son sınırını çizmekte, in­sanlara ideal ufuklar göstermektedir. Bir yönüyle mucize, onların benzerlerini yapma noktasında bir teşvik kamçısı vurmaktadır. Bu, peygamberlerin sadece manevî yönden değil, maddî yönden de rehber olduklarının delilidir. O halde bu mucizeden birktsım gerçeklere menfez bulmak mümkündür. Resûlullah, Bey­tü'l-Makdis'i karşısında görebildiğine göre eşyayı ses ve görüntü olarak naklet­mek mümkündür. Bugün eşyanın görüntü ve ses olarak nakli televizyonla ger­çekleştirilmiştir. Ama mucizeye yetişmek mümkün değildir. Çünkü televizyonda arada bir araç vardır. Mucizede ise hiçbir araç kullanılmamıştır.

yuksel dedi ki...

3253. [5:299, Hadîs No: 7377]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Ömer Müslüman olunca Cebrail bana gelerek, "Gök ehli Ömer'in Müslüman olmasıyla sevindi" dedi. [153]

3254. [5:301, Hadîs No: 7382]
İbni Ömer rivayet ediyor:
Kıyamet günü Allah kendisi için Cehennem ateşini vacip kılma­dıkça, yalancı şahitlik yapan kişi adımını dahi atamaz. [154]

3255. [5:302, Hadîs No: 7389]
İbni Ayyaş'dan rivayetle:
Kul içki içmedikçe dininde bir genişlik içerisinde bulunmaya de­vam edecektir. İçki içtiğinde, Allah üzerindeki himayesini kaldıra­cak, dostu, kulağı, gözü ve ayağı şeytan olacak. Şeytan onu her kötü­lüğe sürükleyecek ve her iyilikten geri çevirecektir. [155]

3256. [5:302, Hadîs No: 7390]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Mü'min, Cennete kavuşuncaya kadar kulağına gelen hayırlı sözle­re doymaz. [156]

3257. [5:303, Hadîs No: 7393]
Ebû Bekrete'den (r.a.) rivayetle:
İdaresini bir kadına havale eden bir millet asla iflah olmaz. [157]

3258. [5:304, Hadîs No: 7397]
insanlar müstehak olmadıkça helak olmazlar. [158]

3259. [5:305, Hadîs No: 7401]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
İnsanoğlu ölümden kaçtığı gibi, rızkından kaçsa bile, ölüm ona ulaştığı gibi, rızkı da onu bulur. [159]

3260. [5:306, Hadîs No: 7402]
Ebû Saîd (r.a.) rivayet ediyor:
Biriniz, kapısız, deliksiz sert bir kayanın içinde dahi bir iş yapsa, yaptığı iş ne olursa olsun insanlarca bilinecektir. [160]

3261. [5:306, Hadîs No: 7404]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Biriniz hanımına yaklaşmak istediğinde, "Allah'ın adıyla. Al­lah'ım, bizi şeytandan uzaklaştır, şeytanı da bize vereceğin çocuktan uzaklaştır" derse, o işten kendilerine çocuk takdir edilmişse şeytan ona asla zarar veremez. [161]

3262. [5:307, Hadîs No: 7407]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:
Eğer gök ve yer ehlinin tamamı bir tek mü'minin öldürülmesine katılsa, Aziz ve Celil olan Allah onların hepsini, yüz üstü Cehenne­me atar. [162]

Bu hadis bize mü'minin Allah katındaki değerini anlatmaktadır. Çünkü mü'min maddeten olsun, manen olsun paha biçilmez bir varlıktır. Bedeni ve sa­hip olduğu duygu ve kabiliyetler itibariyle Allah'ın bir sanat harikası olduğu gibi kalbinin îmana ayna, hal ve hareketlerinin de Allah'ın dininin uygulama alanı ol­ması itibariyle emsalsiz bir varlıktır. Onu haksız yere öldürmek ise büyük bir
vahşettir ve en büyük günahlardandır. Hem de o kadar büyük bir günah ve cina­yettir ki bir âyette bu husus şöyle dile getirilir: "Bir insanı haksız yere öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir." [163] Hadis de bir mü'mini öldürmenin dehşetini, değil bir kişi, yer ve gök ehli birleşseler bile yüzüstü Cehenneme gideceklerini bildirerek çok güzel dile getirmektedir.
Bu gerçeklerin hayata nakşolduğu dönemlerde bu konuda alabildiğine has­sasiyet gösteriliyordu. Hiç yapılmaması gereken bir şey varsa, o da haksız yere adam öldürmekti. Bir kalenin fethi esnasında Hz. Ömer, bir mü'minin öldürülme­si söz konusu olunca "Ben tekbir kimsenin dahi burnunun kanamasına razı ola­mam. Bir mü'mini dünyalara değişmem" dediği rivayet edilir. Hadise şöyle cere­yan eder: Hz. Ömer, Enes bin Malik'e sorar: "Herhangi bir şehri kuşattığınızda ne yaparsınız?" Hz. Enes bu soruya şu cevabı verir:
"Önce bir adama silah işlemesin diye deriden bir elbise giydirir, sonra da onu şehre göndeririz."
"Peki, onu ya taşlarlarsa?"
"O zaman ölür, birşey yapamayız."
Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle der;
"Böyle yapmayın. Hayatım kudreti elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer bir mü'mini kaybedecekseniz dörtbin silahşörlü bir şehri alma pahasına da olsa bu beni sevindirmez." [164]

yuksel dedi ki...

Başka bir zaman da Hz. Ömer'in o günün imkânsızlıkları içinde tehlikeli bir denizde bir adanın fethe girişme teşebbüslerine karşı şu cevabı verdiği bilin­mektedir:
"Vallahi, benim için birtek Müslüman, Bizans'tan ve Bizans'ın içinde bulunan herşeyden çok daha değerli, çok daha sevimlidir. Sakın, sakın bana bu konuda bir daha birşey sormayasınız." [165]
Bu hassasiyeti her mü'minin duyması gerekir.

3263. [5:308, Hadîs No: 7410]
Ebû Saîd'den (r.a.) rivayetle:
Eğer Cehennem içeceğinden olan "gassâkwtan bir kova dünyaya dökülse, dünyada ne varsa, hepsi kokacaktır. [166]

3264. [5:309, Hadîs No: 7413]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Eğer Cehennem kıvılcımlarından bir kıvılcım, doğuda bulunsa, batıdaki bir kişi onun hararetini hisseder. [167]

Hadislerde geçen bu ve buna benzer ifadeleri dünya ölçüleri içerisinde anla­mak güçtür. Âhiret şartlan içerisinde düşünüldüğünde ise meseleleri anlamak oldukça kolaylaşır. Kaldı ki dünya ölçüleriyle bile bakılsa, bu ifadelerin bazıları­nın benzerlerini, örneklerini görmek mümkündür. Meselâ dünya merkezinde bu­lunan madenleri dahi eriten ateş sıvı halde bulunmaktadır. Dışarısında 7000 derece sıcaklık taşıyan güneş, milyonlarca dereceyi bulan merkezindeki sıcak­lıkla Cehennemin örneklerinden birini teşkii eder. Dünya ateşinin bu derece kor­kunçluğunu bilen bir kimsenin herşeyiyle dünyadan daha dehşetli olan Cehen­nem ateşini anlaması herhalde güç olmasa gerek.
Bir kıvılcımı dünyamızın bir ucuna düşse, sıcaklığı diğer ucunda hissedile­cek derecedeki bir Cehennem ateşi herşeyden önce bu ateşin şiddetini, kor­kunçluğunu anlatmaktadır.
Ateşi böylesine dehşetli Cehennem söz konusu olduğunda "Bu korkunç ate­şe insan vücudu nasıl dayanabilecektir?" diye akla bir soru gelebilir.
Bir defa Cehenneme giren kişiler işledikleri günah ölçüsünde azap görecek­lerdir. Yapıları da o ölçüde farklı olacaktır: Meselâ bir hadiste bazı kâfirlerin diş­lerinin Uhud dağı kadar olacağı bildirilmişti!. Böyle bir vücuda sahip kimseye öylesine müthiş de bir azap gerekir.
"Peki böyle bir ateşe insan nasıl dayanabilir? Yanıp kül olmaz mı?" diye so­rulabilir. Bir âyetten öğrendiğimize göre Cehennemlikler yanıp yok olmayacak, yandıkça vücudîarı yenibaştan yenilenecektir. Denizlerin dibinde enva-ı çeşit canlıları, kar tabakalartnın altında nazik kurtçukları öldürmeden yaşatan Allah Cehennemliklere de oranın şartlarına uygun bir hayat ortamı yaratmaya kadir­dir. Bu konudaki âyet şöyledir: "Muhakkak ki, âyetlerimizi inkâr-eden o kâfirleri Biz Cehennem ateşine sokacağız. Orada derileri piştikçe, azabı tatsınlar diye Biz onların derilerini yenileriz. Şüphesiz Allah bütün işlerinde herkese galiptir ve Onun her işi hikmet iledir." [168]

3265. [5:309, Hadîs No: 7415]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Eğer biri doğuda, biri batıda olan iki kul birbirini Allah için sever­se, Allah Kıyamet Günü onları bir araya getirecek ve şöyle buyura­cak: "İşte bu benim için sevdiğin kimsedir." [169]

yuksel dedi ki...

3266. [5:309, Hadîs No: 7416]
îbni Abbas (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Eğer Cehennem yiyeceği olan zakkumdan bir tek damla dünyaya damlasa, dünya halkının yaşayışını fesada verir. Artık yiyeceği bu olanın durumu ne olur? [170]

3267. [5:310, Hadîs No: 7419]
Enes'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyur­muşlardır:
Eğer siz yanımdan çıktığınızda yanımda ikenki hâliniz üzere ol­saydınız, melekler Medine'nin sokaklarında sizinle tokalaşırdı. [171]

Bu hadis, Hanzale (r.a.) isimli bir Sahabînin sözleri üzerine söylenmiştir. Bir-gün Hanzale (r.a.), koşar adımlarla ilerlerken Hz. Ebû Bekir'e rastlar. 'Telaşla nereye böyle ey Hanzala?" diye sorar Hz. Ebû Bekir. O da, "Hanzala münafık oldu" diye cevap verir ve devam eder: "Biz Resûlullahın yanında bulunurken öy­le duygulanıyor, öyle âhireti düşünüyoruz ki, adetâ kendimizden geçiyoruz. Fa­kat işlerimizin başına geçtiğimizde adetâ bunları unutuyor, dünyaya dalıveriyo-ruz," Hz. Ebû Bekir, "Aynı hal bizim de başımızda. Birlikte Resûlullaha gidelim" derler ve hızla Resûlullaha varıp durumu anlatırlar. Bunun üzerine Ailah Resulü yukardaki sözlerini söyler ve "Ey Hanzala! Bir müddet dünyaya, bir müddet de âhirete çalış" buyurur.
Bu hadis-i şerif bize insanın yapısı, yaratılışı gereği her zaman âhiret duy­gusu içerisinde bulunamayacağını, ister istemez dünya İşleriyle de haşir neşir olacağını anlatır. Önemli olan başka bir hadiste de belirtildiği gibi ikisi arasında denge kurabilmek, ne dünya için âhireti, ne de âhiret için dünyayı feda etme­mektir. İnsanın, meleklerin de gıpta ve tebrikini gerektirecek bu özelliğini her ân muhafaza etmesi mümkün olmayacağına göre dünya işleriyle de uğraşarak on­ları da âhirete mal edip ibadete dönüştürülebilir. Böylece bütün işlerini âhirete mal etmiş olur.

3268. [5:311, Hadîs No: 7420]
Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Eğer Allah'a hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabahleyin yuvasından aç çıkıp akşamleyin karnı tok olarak dönen kuşların rızıklandığı gibi Allah sizin de rızkınızı verirdi. [172]

3269. [5:316, Hadîs No: 7438]
Ebû'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:
Siz benim bildiğimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız. Yüksek dağlara çıkar, sızlanarak Allah'a yalvarırdınız. Çünkü, kurtulup kur­tulamayacağınızı bilemiyorsunuz. [173]

3270. [5:317, Hadîs No: 7440]
îrbad bin Sâriye
Eğer sizin için si mükâfatı bilseydiniz, elinizden çıkan şey­lere üzülmezdiniz. [174]

Allah kullarını imtihan musibet verip sabr bektedir. Bazan nimet verip şükre davet eder, ba-ZanM şerif safVnr.
HadM şerif sa riJeCek rnüKâ gereken hususlardan birisini nazara vermekte ve sabretme!': Vüklüğune dikkat çekmektedir. şjkayet eder karşısında ruhen ve kalben yıkılmamak, Allah'ı ü aZjCık tir Çal hnma ve yakınma yoluna gitmemelidir. Bu dünya-re-katlanmıyor ki? Hadiste, sabır karşılığı verile-
ceği bildirilen böylesine büyük bir mükâfat ise onu ne pahasına olursa olsun sabra yöneltmelidir. Dünyevî mükâfatların geçici, Allah'ın vereceği mükâfatların ise ebedî olduğu düşünülürse sabretmemek için hiçbir bahane kalmaz.
Sonra dünya ebedî değil ki, elimizdekiler ebedî olsun. Dünyanın gelip geçici­liği gibi elimizdekiler de gelip geçicidir. O halde üzülmeye değmez. Bedîüzzman Hazretlerinin ifadesiyle, "Aklı başında oian insan, ne dünya umurundan ka­zandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmu­yor, gidiyor; insan da beraber gidiyor"[175] gerçeği çerçevesinde hareket edilip sa­bır gösterilirse, Allah'tan başka kimsenin veremeyeceği büyük mükâfatlara er­mek hiç de zor olmaz.
Öte yandan insana verilen sabır kuvveti, her türlü musibetlere dayanabilecek güçtedir. Yeter ki insan bu gücü dağıtmasın, yerli yerinde kullanabilsin.

yuksel dedi ki...

3271. [5:317, Hadîs No: 7442]
Urve'den rivayetle:
Dünya hakkında benim bildiğimi bilseydiniz ona karşı rahat olur­dunuz. [176]

3272. [5:318, Hadîs No: 7444]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Eğer birinci saftaki sevabı bilseydiniz, oraya ancak kur'a ile geçer­diniz. [177]

3273. [5:318, Hadîs No: 7445]
Ebu'd-Derdâ'dan (r.a.) rivayetle:
Eğer ölümden sonra karşılaşacağınız şeyleri bilseydiniz asla iştah­la yemek yemez, iştahla su içmez ve gölgelenmek için eve girmezdi­niz. Yüksek yerlere çıkar, göğüslerinize vurur ve halinize ağlardınız. [178]

3274. [5:318, Hadîs No: 7446]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Zorluk gelse, şu deliklere de girse, kolaylık gelir, üzerine gider
onu çıkarır. [179]

Hadis bir hayat kânununu nazara vermektedir. Hayat bütünüyle zorluk ve sı­kıntılarla dolu değildir. İşler hep zor, üstesinden gelinemeyecek cinsten olsaydı, insan bunların altında ezilir kalırdı. Hayat yolunda ne kadar zorluklar, sıkıntılar bulunsa da onları takip eden rahatlıklar, kolaylıklar muhakkak bulunur. Her kışı bir bahar, her geceyi bir gündüz, her yokuşu bir iniş takip ettiği gibi her zoru da bir kolaylık izler. Nitekim İnşirah Sûresinde bu hakikat şu şekilde ifadesini bul­muştur:
'Şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten zorlukla beraber bir kolayhk vardır." [180]
Âyet hayatın hep zorluklarla dolu olmadığını, her zorluğu bir kolaylığın takip ettiğini bildirerek inananlara moral ve teselli vermektedir. O halde karşılaşılan zorluklar insanı yıldırmamaltdır.
Bu ilâhî hakikat bize yukardaki hadisi çok güzel açıklamaktadır. Bir işi üstle­nen insan eğer zorluklarla karşılaşıyorsa, bilmelidir ki sonunda hedefine ulaşa­cak, kolaylığa erecektir. Hele erişilecek maksat büyükse İnsan o ölçüde zorluk ve sıkıntılarla karşılaşacağını unutmamalıdır.
Maddeten ve manen ilerleyebilmek, dünyevî ve uhrevî işlerde başarıya ula­şabilmek için gece gündüz demeden didinen, çırpınan, nice sıkıntılara katla­nan, zaman zaman işlerin ağırlığı altında bunalan insan bilmelidir ki, sonunda bir huzur, rahatlık ve refah dönemi gelecektir. Nitekim tarih boyunca bütün bü­yük doğuşlar bir sancının sonunda gerçekleşmiştir. Başta peygamberler olmak üzere insanlık semasında parlayan yıldızlar hep sıkıntı ve meşakkatlede yaşa­mış, sonunda zafere ulaşmışlardır. Eğer bu rahatlık, refah ve saadet dönemleri­nin geleceği ümidi olmasaydı, onca sıkıntı ve ızdıraplara sabretmek mümkün olmazdı. O halde insan vazifesinin kudsiyeti ve bu uğurda çektiği sıkıntı ve me­şakkatler ölçüsünde refah ve saadete kavuşmaya hak kazanır.
O halde dünyada da, âhirette de kolaylıkla karşılaşmak isteyen gayreti, zor­lukları göğüslemeyi elden bırakmamalıdır. Bilhassa âhireîte Cennet gibi bir ko-~ (aylığı görmek isteyen kimse ibadetlerin" hizmetlerin zahirî ağırlıklarına taham­mül etmesini bilmelidir. Âhirette kolaylık ve saadet isteyen kimse dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı da olsa, dünyasını âhiretin bir bekleme salonu mahiyetin­de gördüğü için tahammül edip, sabır içinde şükreder.

3275. [5:319, Hadîs No: 7448]
Muâz bin Cebelden (r.a.) rivayetle;
Eğer Allah'tan gerçek mânâda korksaydınız, yanında cahilliğin harmanlayacağı bir ilimle âlim olurdunuz. Eğer Allah'ı hakkıyla tanısaydınız, duanızla dağlar yerinden oynardı. [181]

3276. [5:320, Hadîs No: 7451]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Eğer eceli ve onun sana doğru gelişim görseydin uzun emel besle­mekten ve dünyaya aldanmaktan nefret ederdin. [182]

3277. [5:323, Hadîs No: 7464]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
İlim Süreyya Yıldızında da asılı bulunsa, İranlılardan bir grup ona ulaşıp alır. [183]

yuksel dedi ki...

3277. [5:323, Hadîs No: 7464]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
İlim Süreyya Yıldızında da asılı bulunsa, İranlılardan bir grup ona ulaşıp alır. [183]

Bediüzzaman Hazretleri, Mektûbaî isimli eserinde Peygamberimizin mucize­lerini anlatırken, bu hadise de yer veriyor ve bu hadisin "Başta Ebû Hanife ola­rak iran'ın emsalsiz bir surette yetiştirdiği ulemâ ve evliyaya işaret ettiğini" söy­lüyor. [184]
Mezhebinin dünyada ençok müntesibi bulunan ve Imam-ı Âzam ismiyle meşhur olan Ebû Hanife, Milâdî 699 yılında Kûîe zenginlerinden Sabit adında bir zâtın oğlu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşından itibaren ilim çevrelerinde bulundu. Hz. Ömer'in, Hz. Ali'nin ve Hz. Abdullah bin Mes'ud'un talebelerinden ilim öğrendi.
Imâm-ı Âzam, keskin bir zekâ ve münazara kabiliyetine sahipti. Dört mezhep imamlarından biri olan İmam Mâlik'in ifadesiyle, "Eğer şu ağaç, direk 'Altındır dese, ispat edebilecek bir zekâya sahipti." Onun keskin zekâsı, fıkhın ince ve derin meselelerinde kendini gösterdi. Bu büyük İmam, İslâm fıkhının pekçok gi rift meselesini kolayca halletti ve mü'minlere huzur içinde takip edecekleri bir itikâmeti gösterdi. Haaıkülâde zekâsını ve dehâsını, Cenâb-ı Hakkın rızâsı dâi­resinde ve Sünnet-i Seniyyenin esasları çerçevesinde kullandı.
Tabiînden Abdullah bin Mübârek'in "İlmin beyni" olarak vasıflandırdığı Imam-ı Âzam'ın fıkıhtaki mertebesini, İmam Şafiî Hazretleri şöyle özetler: "Fıkıh ilminde insanlar Ebû Hanife'nin ilmiyle geçiniyorlar." [185]
İmam-ı Âzam, fıkıh ilminden başka, tefsir, hadis, kelâm, münazara ve diğer ilimlerde de zirvedeydi. Itikadî noktadan insanları doğru yoldan ayıran sapık fır­kalarla mücâdele etti. Basra'da dehrî denilen inkarcıları, Şiîleri, kaderiye ve di­ğer bid'at fırkalarını defalarca mağlup etti.
İmam Ebû Yusuf, İmam Muhammed gibi çok büyük talebeler yetiştiren Imam-ı Âzam, Hicrî 150 (Milâdî 767} senesinde vefat etti. Türbesi, Irak'ın Bağ­dat şehrindedir.

3278. [5:325, Hadîs No: 7470]
Ukbe bin Âmir (r.a.) rivayet ediyor:
Benden sonra Peygamber gönderilseydi, Ömer bin Hattab gönde­rildi. [186]

3279. [5:327, Hadîs No: 7476]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Eğer Âdemoğlunun bir vadi dolusu malı olsa, ikinci bir vadiyi is­ter, îki vadi dolusu malı olsa, üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun karnını topraktan başka birşey dolduramaz. Allah tevbe edenlerin tevbesini kabul eder. [187]

3280. [5:328, Hadîs No: 7477]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Uhud Dağı kadar altınım olsa, borcum için bırakacağımın dışında, yanımda üzerinden üç günün geçmesini istemem. [Hepsini Allah için dağıtırım.] [188]

3281. [5:328, Hadîs No: 7479]
îbniAmr'dan (r.a.) rivayetle:
Ölen eğer Müslümansa, onun adına köle azâd etseniz veya sadaka verseniz, ya da hacca gitseniz bunların sevabı ona ulaşır. [189]

3282. [5:320, Hadîs No: 7480]
Sehl bin Sa'd (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Eğer dünyanın Allah kattnda sivri sinek kanadı kadar değeri ol­saydı, kafire ondan bir yudum su dahi içirmezdi.[190]

yuksel dedi ki...

Eğer dünyanın Allah kattnda sivri sinek kanadı kadar değeri ol­saydı, kafire ondan bir yudum su dahi içirmezdi.[190]

İlk bakışta, hadisten dünyanın her bakımdan çok değersiz, hatta bir sivri si­nek kanadından dahi değersiz olduğu anlaşılmaktadır. Oysa meselenin aslına inildiğinde hiç de öyle olmadığı görülür. Bir kısım ard niyetli veya dikkatsiz kim­seler tarafından yanlış anlaşılan, hattâ inkâr edilen bu ve buna benzer hadisler hakkında 24. Sözün 12. aslında genel bir izah yapan Bediüzzaman, bu hadisi "en ziyâde insafsızların zihnini kurcalayan" hadis olarak vasıflandırır ve bir iza­hını yapar. Bu izahlar ışığında bu hadisi şöyle açıklayabiliriz.
Bediüzzaman, "Allah yanında" mânâsına gelen "indallah'r tâbirinin "ebedî âlem" olduğunu söyler. Buna göre dünyanın Allah indinde sinek kanadı kadar değerinin olmaması, ebedî âlem olan âhiret âlemine nispetledir. Evet, içinde ya­şadığımız dünya hayatı fânî, geçici ve yok olmaya mahkum bir mâhiyete sahip­tir. Beka âlemi olan âhiret âleminden bir sinek kanadı kadar dahi bir nur, ebedî­dir, sonsuzdur. Nitekim Peygamberimiz pekçok hadislerinde bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Meselâ bunlardan birisi şu mealdedir:
"Cennetten bir karış yer, dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır." [191]
Peygamberimiz bir hadislerinde de âhiret nimetleriyle dünya nimetlerinin bir mukayesesini yapmış ve şöyle buyurmuştur:
"Âhiret nimeti yanında dünya nimeti, ancak sizden birinizin parmağını büyük bir denize batırması kadardır; artık parmağının denizden ne kadar su aldığına dikkat etsin." [192]
Bediüzzaman'ın dikkat çektiği bir diğer husus, hadiste geçen dünyadan kas-din herkesin içinde yaşayıp istifade ettiği umumî dünya olmayıp, direği kendi hayatı ile bağlı olan ve ölümle son bulan herkesin hususî dünyasıdır. Bediüzza­man bununla ilgili olarak şöyle der:
"Koca dünyayı bir sinek kanadıyla muvazene değil, belki herkesin kısacık ömrüne yerleşen hususî dünyasını âlem-i bekadan bir sinek kanadı kadar daimî bir feyz-i İlâhîye ve bir ihsân-ı İlâhîye muvazeneye gelmediği demektir."
Üçüncü bir husus, dünyanın üç yüzü, üç mâhiyeti olduğuyla ilgilidir. Dünya­nın üç yüzünden birincisi ve en mühimi, Cenâb-ı Hakkın isimlerinin bir aynası olmasıdır. Dünyada var olan her şey bir Yaratıcının eseri ve sanatıdır. İnsanlar­ca yapılan bir eserde dikkatlice bakıldığında o eseri yapanın ustalığı, hususi­yetleri ve vasıfları görülür. Mimar Sinan tarafından yapılan Selimiye Camiî, mimarını bütün vasıf ve maharetleriyle anlatmaktadır. Bunun gibi, Cenâb-ı Hakkın bir sanat eseri olan dünya da, Yaratıcısını bütün isim ve sıfatlarıyla tanıtmakta­dır, gözlere göstermektedir.
Dünyanın ikinci yüzü âhirete bakar, âhiretin tarlasıdır. İnsan, hayır, hasenat, ibâdet, îman gibi sevap tohumlarını bu dünyada eker, âhirette de mahsûlünü alır. Hadiste ifâde edilen dünyanın kıymetsizliği bu iki yönü için değildir. Zira bu yönleri için dünya tahkir edilmez, kıymetlidir, sevilmeye layıktır.
Dünyanın üçüncü yüzü ise bütün hatâ, günah ve isyanların kaynağı olan ta­rafıdır. Dünyanın keyf ve zevklerine tapanların dünyasıdır. Dünyanın bu yüzü ve dünyaya tapanların bu yüzünden aldıkları gayr-i meşru lezzet, âhirette mü'minlere verilecek olan ebedî lezzetlerin yanında bir zerre kadar, bir sivri si­nek kanadı kadar değer ifâde etmez. İşte "dünyanın Allah indindeki kıymetsizli­ği" üçüncü yüzü itibarıyladır. [193]
Hadisin izanıyla ilgili söylenmesi gereken bir diğer husus da Allah'ın uçsuz bucaksız kâinatın, içindekilerin, meleklerin, Cennet ve Cehennemin yaratıcısı ve Rabbi olmasıdır. Bütün bunların yanında tek başına dünya elbetteki fazla bir değer ifâde etmez. Trilyonlara sahip olan bir insanın yanında bir liranın bir diğer ifâde etmediği gibi.
Dünyanın Allah indinde saydığımız hususlar ışığında fazla bir kıymeti olma­dığı içindir ki, kâfire yediriyor, giydiriyor, içiriyor. Eğer dünya Allah indinde bir kıymet ifâde etseydi, ondan kâfire bir yudum su dahi içirmezdi. Çünkü kâfir Al­lah'ın düşmanıdır. Düşmana kıymetli şeylerin verilmeyeceği ise açıktır.

yuksel dedi ki...

3290. [5:346, Hadîs No: 7530]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Öyle bîr zaman gelecektir ki, kişi malını helâldan mi, haramdan mı elde ettiğini önemsemeyecek. [201]

3291. [5:338, Hadîs No: 7505]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Öyle bir zaman gelecektir ki, faiz yemeyen hiçkimse kalmayacak­tır. Yemese bile tozu bulaşacaktır. [202]

3292. [5:349, Hadîs No: 7532]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimin basma îsrâiloğullarının durumuna tıpa tıp benzeyen bir durum gelecektir. Öyle ki onlardan annesiyle açıkça zina eden kimseler çıksa, ümmetimden de bunu yapanlar çıkacaktır. îsrâiloğulları yetmiş iki firkaya ayrıldılar. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ay­rılacaktır. Onlardan bir fırkanın dışında, hepsi Cehennemdedir. Kur­tulan o nrka ben ve Sahabîlerimin yolu üzerinde olanlardır. [203]

3293. [5:349, Hadîs No: 7539]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Mü'min fakirlere, Kıyamet günü zenginlerden beş yüz sene kadar önce kurtulma konusunda müjdeler olsun. Bunlar, Cennette nimetle-nirken, zenginler hesaba çekileceklerdir. [204]

3294. [5:350, Hadîs No: 7544]
Sevban (r.a.) rivayet ediyor:
Biriniz, şükredici bir kalb, zikredici bir dil ve âhiret işlerinde ken­disine yardımcı olan mü'mine bir eş edinsin. [205]

3295. [5:351, Hadîs No: 7551]
Muhammed bin Nadr el-Hârisî'den rivayetle:
Biriniz en küçük günahı sebebiyle dahi cezalandırılacağından korksun. [206]

3296. [5:354, Hadîs No: 7565]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Biriniz yanındaki iki melekten, sâlih iki komşusundan utandığı gibi utansın [da günah işlemesin]. Çünkü onlar gece gündüz kendi­siyle beraberdir. [207]

3297. [5:355, Hadîs No: 7569]
Abdullah bin Cerad Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Gerçek âmâ baş gözü görmeyen değil, asıl âmâ kalb gözü görme­yendir. [208]

3298. [5:355, Hadîs No: 7570]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
îman temenni ile, dış görünüşle değildir. O, kalbte yer eden ve davranışların doğruladığı şeydir. [209]

3299. [5:356, Hadîs No: 7572]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Güzel konuşma çok laf etmek değildir. O, [doğru olanı] açıkça or­taya koymaktır. Gerçek tutukluk, dil tutukluğu değil, hakkı bilme­mektir. [210]

yuksel dedi ki...

3290. [5:346, Hadîs No: 7530]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Öyle bîr zaman gelecektir ki, kişi malını helâldan mi, haramdan mı elde ettiğini önemsemeyecek. [201]

3291. [5:338, Hadîs No: 7505]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Öyle bir zaman gelecektir ki, faiz yemeyen hiçkimse kalmayacak­tır. Yemese bile tozu bulaşacaktır. [202]

3292. [5:349, Hadîs No: 7532]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimin basma îsrâiloğullarının durumuna tıpa tıp benzeyen bir durum gelecektir. Öyle ki onlardan annesiyle açıkça zina eden kimseler çıksa, ümmetimden de bunu yapanlar çıkacaktır. îsrâiloğulları yetmiş iki firkaya ayrıldılar. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ay­rılacaktır. Onlardan bir fırkanın dışında, hepsi Cehennemdedir. Kur­tulan o nrka ben ve Sahabîlerimin yolu üzerinde olanlardır. [203]

3293. [5:349, Hadîs No: 7539]
Ebû Said'den (r.a.) rivayetle:
Mü'min fakirlere, Kıyamet günü zenginlerden beş yüz sene kadar önce kurtulma konusunda müjdeler olsun. Bunlar, Cennette nimetle-nirken, zenginler hesaba çekileceklerdir. [204]

3294. [5:350, Hadîs No: 7544]
Sevban (r.a.) rivayet ediyor:
Biriniz, şükredici bir kalb, zikredici bir dil ve âhiret işlerinde ken­disine yardımcı olan mü'mine bir eş edinsin. [205]

3295. [5:351, Hadîs No: 7551]
Muhammed bin Nadr el-Hârisî'den rivayetle:
Biriniz en küçük günahı sebebiyle dahi cezalandırılacağından korksun. [206]

3296. [5:354, Hadîs No: 7565]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Biriniz yanındaki iki melekten, sâlih iki komşusundan utandığı gibi utansın [da günah işlemesin]. Çünkü onlar gece gündüz kendi­siyle beraberdir. [207]

3297. [5:355, Hadîs No: 7569]
Abdullah bin Cerad Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Gerçek âmâ baş gözü görmeyen değil, asıl âmâ kalb gözü görme­yendir. [208]

3298. [5:355, Hadîs No: 7570]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
îman temenni ile, dış görünüşle değildir. O, kalbte yer eden ve davranışların doğruladığı şeydir. [209]

3299. [5:356, Hadîs No: 7572]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Güzel konuşma çok laf etmek değildir. O, [doğru olanı] açıkça or­taya koymaktır. Gerçek tutukluk, dil tutukluğu değil, hakkı bilme­mektir. [210]

yuksel dedi ki...

3300. [5:358, Hadîs No: 7577]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Gerçek pehlivan, rakibini yere çalan değildir. Gerçek pehlivan, öf­kelendiğinde kendisine hâkim olandır. [1]

3301. [5:358, Hadîs No: 7578]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Gerçek oruç, yemeyi ve içmeyi terketmek değildir. Asıl oruç, boş sözü ve hayasızca konuşmayı terk etmektir. Oruçlu iken birisi sana söver veya kabalık ederse, "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" de. [2]

3302. [5:360, Hadîs No: 7582]
Talk bin Ali rivayet ediyor:
Komşuları şerrinden emin olmayan kişi, gerçek mü'min değildir. [3]

3303. [5:360, Hadîs No: 7583]
Ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Yanıbaşmda komşusu aç iken doya doya yiyen kişi, gerçek mü'min eğildir. [4]

3304. [5:360, Hadîs No: 7584]
Ibni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Gerçek mü'min, insanlara dil uzatan, lanet eden, kötü davranış-arda bulunan ve hayâsızca konuşan kişi asla değildir. [5]

3305. [5:361, Hadîs No: 7586]
Ibni Amr'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.mj şöyle buyurmuşlardır:
Akrabalarına iyilik eden kişi, sadece onların iyiliklerine karşılık veren değildir. Akrabalarına asıl iyilik eden kişi, akrabaları kendi­siyle ilişkilerini kopardıklarında, onlara iyilik yapmaya devam eden­dir. [6]

3306. [5:362, Hadîs No: 7590]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetimden birisi üç kız çocuğunu veya üç kız kardeşini büyü­tür, onların geçimini üstlenir ve onlara iyi davranırsa, kesinlikle on­lar Cehenneme karşı ona perde olurlar. [7]

3307. [5:363, Hadîs No: 7592]
Ebû Musa el-Eş'arî'den (r.a.) rivayetle:
Duyduğu sıkıntı verici sözlere karşı Allah'tan daha sabırlı hiç kimse yoktur. İnsanlar Ona evlât isnad ediyorlar, Ona ortak koşu­yorlar da O buna rağmen onlara afiyet veriyor ve onlan rızıklandırıyor. [8]

3308. [5:363, Hadîs No: 7593]
Fâtıma el-îyâdî rivayet ediyor:
Allah kendisine bir çıkış yolu açıncaya kadar, oturup kalkmak zo­runda olduğu kimselerle güzel geçinmeyen kimse, hikmet sahibi de­ğildir. [9]

3309. [5:364, Hadîs No: 7594]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Her ikisinden de nasiplenmeyip, dünyası için âhiretini veya âhireti için dünyasını terk eden kimse, hayırlınız değildir. Şüphesiz dünya âhirete ulaştmcıdır. Başkasına yük olmayınız. [10]

3310. [5:364. Hadîs No: 7595]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Komşusu şerrinden emin olmayan kişi kâmil mü'min değildir. [11

yuksel dedi ki...

3311 . [5:365, Hadîs No: 7600]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Allah'a, iki damladan ve iki adımdan daha sevimli hiçbir şey yok­tur. Bu iki damla, Allahu Taala'nın korkusundan dolayı akıtılan göz yaşı ve Allah yolunda akıtılan kandır, tki adım ise, Allah yolunda ciha da çıkmak üzere atılan adım ve Allah'ın farzlarından birini yerine getirmek için atılan adımdır. [12]

3312. [5:365, Hadîs No: 7602]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allah katında duadan daha değerli birşey yoktur. [13]

3313. [5:366, Hadîs No: 7603]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Allah katında mü'minden daha değerli hiçbirşey yoktur. [14]

Kâinatın en değerli meyvesi insandır. Bu meyvenin de en kalitelisi mü'min-dir. Mü'min insan olmasa kainat manasızlasın Dolayısıyla mü'min bütün kâina­ta denk bir kıymet kazanmış olur.
Mü'min kâinattaki şeriat-ı fıtriyeye, yani kâinattaki kânunlara, umûmî âhenge ayak uyduran bir varlıktır. Bir asker disiplinli olduğu ölçüde komutanın gözünde değer kazanır. Mü'min de kendini Allah'ın bir memur ve askeri bildiği ve emirleri dairesinde hareket etmeye çalıştığı için kıymetlidir.
Mü'min, kâinattaki İlâhî maksatlara azamî derecede hizmet ettiği için değerli­dir. Kâinatın yaratılmasından en büyük maksat marifetullahın gerçekleşmesidir. Mü'min; insan îman nuruyla hem kendi vücudunda ve hem de kendi dışındaki varlıklarda tecellî eden İlâhî isim ve sıfatları hem okur, hem de başkalarına okutturur. Böylece "Ben gizli bir hazine idim. Tanınmak istedim. Mahlûkâtı ya-
raftım ki Beni tanısınlar" hadis-; kudsîsinin ifade ettiği mânâ mü'min insanlar sa­yesinde hedefini bulmuş olur.
îman bütün güzel huyların kaynağıdır. Mü'min kişi ideal insandır veya buna namzettir. Böyle bir insan şeytan ve şeytan ruhlu kimseler dışında herkesçe se­vilir. İnsanların sevdiğini Allah da sever. Hatta böylesi bir insanı herkesten önce Allah sever.

yuksel dedi ki...

Allah, insanın bu mevkiini, değerini îmanıyla kazanacağını bildirmektedir. Çünkü insan îmanla mânâ kazanır; üzerindeki İlâhî sanatı ancak bu suretle okur ve okutur. Nasıl bir sanat eseri sanatkârıyla bir değer ve mânâ kazanıyor, sanatkârı inkâr edildiğinde bir hiç hükmüne geçiyorsa insan da Yaratıcısıyla kıymet ifade eder; Allah'ın antika bir sanat eseri ve kudret hârikası olduğu orta­ya çıkar.
Evet, insan maddî yapısıyla değil, îmanıyla, îmanı sayesinde üzerinde gözü­ken sanatla bir mânâ ve kıymet ifade eder. Maddesi beş kuruş.etmediği halde, sanat değerine baha biçilmeyen antika bir sanat eserini andırır insan.
Sonsuz ilim ve kudret sahibi, herşeyin dizgini elinde, her şeyin hazinesi ya­nında olan âlemlerin Rabbi Allah'a îmanla bağlanmak kadar daha değerli ne olabilir? Dünyevî, geçici makam, rütbe ve bağlılıklarla değer kazanmaya çalı­şan insanoğlunun yer ve göklerin sahip ye mâliki Allah'a bağlanmanın ne de­mek olduğunu anlaması zor olmasa gerek. İşte bunun şuur ve idraki içerisinde olan mü'min izzetlidir, büyüktür, yücedir; Allah kalında da en değerli yaratıktır. "İnanıyorsanız üstünsünüz" [15] âyetini bu çerçeve içerisinde düşündüğümüzde mü'minin değerini daha iyi anlamış oluruz.
Mü'min olmanın mânâ ve ehemmiyetini çok iyi kavramış olan Ibni Abbas'm Kabe'ye yönelip şöyle dediği rivayet edilir:
"Ey Kabe! Allah seni saygıdeğer ve şerefii kıldı. İnanmış bir insanın Allah katındaki şeref ve değeri ise senden daha büyüktür."
İnanmanın ne demek olduğunu çok iyi bilen Hz. Ebû Bekir de hiçbir mü'mi­nin küçümsenmemesi gerektiğini söyler ve şöyle der: "Çünkü Müslümanın kü­çüğü de, büyüğü de Allah katında büyüktür."
Bu mânâyı kavrayan kimseler hiçbir mü'mini küçümsememeli ve başkaların­dan gelebilecek hakaretti ifadeler; moral bozucu, şevk kırıcı, küçümseyici bakış ve davranışlar karşısında da ezilip büzülmemeli, üzülmemeli, aşağılık duygusu­na kapılmamalıdırlar.
Mü'min kendisi için böyle düşündüğü gibi kendisi dışındaki mü'minlere de bu gözle bakmalı, bizzat Allah'ın değer verdiği şerefli bir yaratığı küçümser bir ha­vaya asla girmemelidir.

3314. [5:367, Hadîs No: 7605]
Ebû Bekir (r.a.) rivayet ediyor:
Cesedin hiçbir organı yoktur ki, dilin kötü konuşmalarından şikâ­yetçi olmasın. [16]

3315. [5:367, Hadîs No: 7606]
Büreyde'den (r.a.) rivayetle:
Hiçbir şey yoktur ki, âdemoğlundan daha çok Allah'a itaat etme­sin. [17]

yuksel dedi ki...

3315. [5:367, Hadîs No: 7606]
Büreyde'den (r.a.) rivayetle:
Hiçbir şey yoktur ki, âdemoğlundan daha çok Allah'a itaat etme­sin. [17]

Çevremize bir göz atalım. Nehirdeki balıklardan uzay boşluğundaki birer ba­lık gibi yüzmekte olan koca koca kürelere kadar nice yaratığın son derece has­sas bir tarzda vazifelerini yapmakta olduklarını görürüz. Herbir yaratık vazifesini hiç aksatmadan, yanılmadan, şaşırmadan canla başla yerine getirmekte, kâi­nattaki dakik düzene ayak uydurmaktadır. Bitki ve hayvanların ürünlerini verme-mezlik, toprağın tohum ve çekirdekleri bitirmemezlik, yağmurların yağmamaz-lık, güneşin doğmamazlık ettiğini hiç gördünüz mü? Yağmurlar uzun süre yağ­madığında nasıl perişan oluyoruz. Güneş kendisine takdir edilen süreden önce veya sonra doğsaydı veya batıp da doğmasaydı hayat sona ermez miydi?
Yaratıkların görevlerindeki bu hassasiyetleri hiç şüphesiz Allah'a olan itaatla-rı sebebiyledir. Bu onların aynı zamanda ibadetleri ve tesbihatlarıdır. Kur'ân'da "Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı teşbih etmesin" [18] buyurulmaktadır.
Dünyada hayatın devamı için herşeye son derece tedbirli ve dengeli ayak attıran, her işi aksatmadan yürüten Allah, yaratıklar içerisinde sadece insana akıl ve irade verip hayır ve şer yollarını gösterip hayra uymayı, serden sakın­mayı emredip tercihte tamamen serbest bırakmıştır. İnsana düşen diğer yara­tıklardan geri kalmamak, vazifesini hakkıyla yapmak, Rabbine itaattan sapma­mak olmalıdır.

3316. [5:367, Hadîs No: 7620]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
"Lâ ilahe illallah" diyenler için ne ölüm ânında, ne kabirde, ne de mahşer gününde yalnızlık ve ürküntü yoktur. îsrâfil diriliş için "surwa üflediğinde ânında topraktan başlarını kaldırıp "Bizden üzün­tüyü gideren Allah'a hamd olsun" dediklerini görür gibiyim. [19]

3317. [5:370, Hadîs No: 7621]
Sabit bin Dahhak'den (r.a.) rivayetle:
Sahip olmadığı birşeyi adayan kimsenin bu adağım yerine getir­mesi gerekmez. Mü'mine lanet okumak onu Öldürmek gibidir. Kim neyle intihar ederse, Kıyamet Günü onunla azaplandınhr. Kim îs-lâmdan başka bir dini kastederek yalan yere "Şu şöyle değilse filan dinden olayım" diye yemin ederse, o dinden olur. Mü'min kişiye "kâ­fir" diye iftira atan onu öldürmüş gibidir. [20]

3318. [5:372, Hadîs No: 7627]
Hz. Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Veled-i zinaya anne ve babasının günahından birşey yoktur. [21]

3319. [5:373, Hadîs No: 7633]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Cennette, dünyadaki nimetlerin sadece isimleri vardır. [22]

yuksel dedi ki...

3319. [5:373, Hadîs No: 7633]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Cennette, dünyadaki nimetlerin sadece isimleri vardır. [22]

Bu hadis bize Cennetliklerden bahseden bir âyette, "O Cennetlerden nzık olarak meyve yediklerinde, 'Bu daha önce yediğimiz rızıkiandır1 derler. Rızıkları dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur" [23] âyetini hatırlattı. Mü'minler dünyada yaptıkları îman, ibadet ve iyiliklerinin karşılığı olarak Cennetin sayısız nimetleriyle mükâfatlandırılacaklardır. Bu nimetlerden biri de Cennet meyveleri­dir. İşte bahsi geçen âyet, Cennet meyvelerini yiyenlerin 'Bu daha önce yediği­miz rızıktandır' dediklerini anlatıyor Bu âyet, Işârâtü'l-f'caz" da şöyle tefsir edil­mektedir:
"Rızkın en ekmeli, melûf olan [alışılmış olan] kısımdır ki, derece-i kıymeti bi­linsin. Meyvelerin lezzeti, teceddüt [yenilenme] ve tebeddülündedir [değişmesin-dedir]; lezzetin en safîsi, hazır ve yakın olanıdır ve en lezîzi, amelinin ücreti ol­duğunu bilmektir."
Bu ön açıklamadan sonra aynı yerde âyetin meali de verilerek şöyle denil­mektedir: "[Bunlar] bundan önce yediğimiz meyvelerdir veya dünyada yediğimiz meyvelerdir." Çünkü Cennetin meyveleri; birbirine benzediği gibi, dünya meyve­lerine de zahiren benzeor."
Rızıkların birbirine benzemeleri de şöyle açıklanır: "Hadiste de varid olduğu­na göre. Cennetin meyveleri renkçe birdir; amma tatlan, ta'mları bir değildir." [24]
Cennet meyveleri isim olarak dünyadakilerle aynıdırlar. Ama bu benzerlik sadece isimdedir, Cennetlikler onlara yabancılık çekmezler. Ancak lezzetleri dünyadakilerle mukayese edilmeyecek derecede üstündür.
Elmalılı Hamdi Yazırda bu bu konuda şunları söyler:
"Biri gayr-ı safî, diğeri safî; biri zevk-i gaybî diğeri bizzat müşahede edilen bir nimettir. Dünyadaki nimetler âhirettekiler yanında adetâ gölge mesabesindedir, âhirette bizzat hakikatiyle tadılır. Buradakiler kaçabilir, kesilebilir, tükenir, ama âhirettekiler kaçmaz, kesilmez, tükenmez. Âyet gösteriyor ki dünyada idrak ne kadar yükselir, îmanla amel ne derece onlarla atbaşi giderse âhiret meyveleri de o kadar çok olacak ve derece o nisbette yükselecektir." [25]
Cennet meyvesiyle dünya meyvesi arasındaki mukayese tıpkı dünyadaki in­sanla Cennetteki insan, dünya hayatıyla Cennet hayatı, dünya kadınıyla Cen­net hurisi arasındaki mukayese gibidir. Bunlar nasıl yerle gök arası kadar birbi­rinden farklıysa dünya meyvesiyle Cennet meyvesi de birbirlerinden o kadar farklıdır.

yuksel dedi ki...

3320. [5:377, Hadîs No: 7649]
îbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:
Borcun ödemek, sözde durmak ve alacaklıya teşekkür etmekten başka yolu yoktur. [26]

İslâm hayat dinidir. Yaşanmak için gönderilmiştir. Onun ölü ruhları dirilten, porsumuş duygu ve kabiliyetleri canlandıran hakikatleri yaşanırsa ancak huzur dolu, sulh dolu bir dünya kurulabilir. Günümüzde bu hakikatleri yaşamaya her-zamankinden daha çok muhtacız. Ticarî hayatta karşılaştığımız aksaklıklar da onu yaşamaya, ruh ve mânâsına uygun davranmaya ne kadar muhtaç olduğu­muzun belgelerinden biridir.
İnsan borçlu olabilir. Ama bunun şartlarına uymak kaydıyla. Borcu ödeme­mek, inkâra kalkmak değil Müslümanlıkla, insanlıkla bile bağdaşmaz. Söz verip sözde durmamak da öyle. Borçlanıp borcu hiç ödememe veya vaktinde ödeme­menin sıkıntılarını hep birlikte yaşıyoruz. Söz verip beş kere, on kere atlatmak, "Bugün git, yarın gel" mantığıyla hareket etmek, bundan dolayı güvensizlik, kır­gınlık, kızgınlık, hatta daha öte davranışlar sergilemek, Islâmdan kopma ve uzaklaşmanın acı faturalarındandır.
Resûlullah Islâmı ruhuna sindirmiş mü'minlerin uymaları gereken ticarî bir prensibi hatırlatıyor. Mü'minin borçlandığında borcunu ödeyen, söz verdiğinde sözünde duran ve alacaklıya teşekkür etmesini bilen insan olduğunu bildiriyor. Borcun, borçluluğun gereği de budur.

3321. [5:377, Hadîs No: 7650]
Muâviye bin Hayde'den (r.a.) rivayetle:
Dîni ölçüyü tanımayarak [açıktan] günah işleyen kimsenin ardın­dan konuşmak gıybet değildir. [27]

Gıybetin, arkadan konuşmanın ne kadar insaniyeti, vicdanı, dini, îmanı yara­layan bir davranış olduğu âyet ve hadislerde açık açık anlatılır. Ancak gıybetin caiz olduğu bazı yerler vardır. Bunlardan biri de fâsık-ı mütecâhir olanların gıy­betini yapmaktır. Hadis böyle bir kimseye dikkat çekiyor, onun gıybeti olmaya­cağını bildiriyor. Yâni içki, kumar, çeşit çeşit ahlâksızlıklar gibi fenalıklardan sı­kılmayan, aksine işlediği kötülüklerle iftihar eden, zulümden lezzet alan, sıkıl-mayarak açıkça işleyen kimselerin gıybetinde bir mahzur yoktur. Mektûbâfta da arkasından konuşulması gıybet sayılmayan böyle bir kimse, "O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecâhirdir. Yâni fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiâtla ifti­har ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor; sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor" [28] cümleleriyle anlatılır.

yuksel dedi ki...

Evet, böyle kimselerin arkasından kötülüklerini anlatmak gıybet olmaz. Bu tip insanların kötülüklerine, kötü örnek olmalarına set vurabilmek için teşhir edil­meleri gerekir. Tâ ki o günahları tekrar tekrar işleme fırsatı bulamasın, en azın­dan toplumda kötü karşılandığını görsün, cesareti kırılsın, hem de kötülükler kuvvet bulup yayılmasın.
Böyle bir anlatım o kişinin ıslahına veya başkalarının o kötülükten sakınma­sına, onun şerrinden emin olmasına vesile olacaksa yapılmalıdır. Yoksa böyle bir maksada hizmet etmeyecek ve aksini netice verecekse en azından abes bir iş yapılmış hatta batılı tasvir ederek kötülüğün daha da kuvvetlenmesine yar­dımcı olunmuş olur. Mü'min ferasetiyle durumu güzelce değerlendirmeli ve ya­pılması gereken en uygun davranış neyse onu yapmalıdır.

3322. [5:380, Hadîs No: 7662]
Ukbe bin Âmir (r.a.j rivayet ediyor:
Dindarlık ve salih amel dışında hiç kimsenin hiç kimseye üstünlü­ğü yoktur. Kişinin kötü hareketli, dili bozuk, cimri ve korkak olması kötülük olarak ona yeter. [29]

3323. [5:381, Hadîs No: 7669]
Ebû Ubeyde'den (r.a.) rivayetle:
Namazlardan hiçbiri Cuma günü cemaatla kılman sabah nama­zından daha faziletli değildir. Bu namaza katılan kişinin günahları­nın mutlaka bağışlanacağını ümid ederim. [30]

3324. [5:383, Hadîs No: 7673]
Ebû'd Derdâ (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kul yüz defa «Lâ ilahe illallah" derse, Allah, Kıyamet Günü onu, yüzü ayın on dördü gibi parlak olarak haşredecektir. O gün onun gibi veya daha fazlasını yapandan başka, hiç kimsenin ameli, onun Allah'a sunulan amelinden daha fazîletli olmayacaktır. [31]

yuksel dedi ki...

3325. [5:383, Hadîs No: 7674]
Ukbe bin Âmir (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Her günün ameli mutlaka mühürlenir. Mü'min hastalandığı za­man melekler şöyle derler: "Ey Rabbimiz, falan kulunu sâlih amel­den Sen alıkoydun." Yüce Allah şöyle buyurur: "İyileşinceye veya ölünceye kadar daha önce yaptığı amelinin benzerini mühürleyin." [32]

3326. [5:383, Hadîs No: 7675]
Havle binti Kays (r.a.) rivayet ediyor:
Bir alacaklı, borçlusunun yanından hoşnut olarak dönerse, mutla­ka karanın hayvanları ve denizin balıkları ona mağfireti için dua ederler. Bir borçlu da ödemeye gücü yettiği halde alacaklısını geri çe­virirse, Allah mutlaka her gün ve gece ona bir günah yazar. [33]

3327. [5:386, Hadîs No: 7684]
Cübeyr bin Mut'im'den (r.a.) rivayetle:
Irkçılığa çağıran bizden değildir, ırkçılık için savaşan bizden de­ğildir, ırkçılık üzere ölen bizden değildir. [34]

3328. [5:387, Hadîs No: 7688]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Müslümanı aldatan, ona zarar veren ve ona hîle yapan bizden de­ğildir. [35]

Hadis-i şerif Müslümanın kaçınması gereken aldatma, zarar verme ve hile gibi davranışların çirkinliğini nazara vermekte, böyle davranmanın tehlikesine işaret etmektedir.
îman ibadetlerle, farzları yapmak, haramlardan kaçınmakla kuvvetlenir. Ya­saklara çekinmeden girmek, aldatmak, hile yapmak, başkalarının bilgisizliğin­den faydalanarak haksız kazanç sağlamak; çevreye zarar vermek; söz ve dav­ranışlarla insanları İncitmek; mazlumları, zayıflan, güçsüzleri mutazarrır etmek ne îmanla, ne de Islâmla bağdaşır. Bunlar ne îman ve Islâmın gereğidir ve ne de Islâmın malıdır. îman ve Isfâmın gereği dürüstlük, aldatmamak, hile yapma­mak, zarar vermemek, bununla da kalmayıp faydalı olmaktır. Küfrün gereği ise
yalandır, hiledir, aldatmaktır, başkalarına zarar vermektir. Küfrün malı imanlı gönüllerde yer almamalıdır. Mü'min Islama ters düşen davranışlar sergilediğin­de Islama gölge düşürdüğünün ve Allah'ın gazabına hedef olduğunun şuuru içerisinde olmalıdır.
Bu ve buna benzer hadislerde geçen "Bizden değildir" ifadesi mü'min ve Müslüman değildir" mânâsında anlaşılmamalıdır. Eğer öyle olsaydı, Allah'a ve peygambere gönülden inandığı halde haramlara giren birçok kimsenin dinden çıkmaları gerekirdi. Oysa kelâm âlimleri inkâr etmediği sürece büyük günah iş-ieyenlerin bile îmandan çıkmadıklarını söylerler.

3329. [5:388, Hadîs No: 7693]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı gösterme­yen, iyiliği emredip kötülükten sakındırmayan bizden değil. [36]

3330.[5:389, Hadîs No: 7694]
Ubade bin Sâmit (r.a.) rivayet ediyor:
Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize merhamet etme­yen ve âlimlerimize hak ettiği değeri vermeyen bizden değildir. [37]

3331.[5:389, Hadîs No: 7696]
Cübeyr bin Mut'im'den (r.a.) rivayetle:
Allah kendisine geniş imkân verdiği halde çoluk çocuğunu sıkıntı­ya sokan bizden değildir. [38]

yuksel dedi ki...

3332. [5:390, Hadîs No: 7699]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Âlim olmayan veya ilim öğrenmeye çalışmayan bizden değildir. [39]

3333. [5:390, Hadîs No: 7700]
Abdullah bin Busr'den (r.a.) rivayetle:
Hased eden, söz götürüp getiren ve kâhinlik yapan benden değil­dir, ben de ondan değilim. [40]

3334. [5:390, Hadîs No: 7701]
Muaz bin Cebel (r.a.) rivayet ediyor:
Cennet ehli, Allah'ı zikretmeden geçirdikleri bir ânın dışında hiç­bir şeye teessüf etmeyecekler. [41]

3335. [5:393, Hadîs No: 7612]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Benden sonra, karanlık gecenin dalgalan gibi, fitneler ümmetimi kaplayacaktır. Kişi mü'min olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Bâzı insanlar, dinlerini dünyanın az bir malana satacaklardır. [42]

3336. [5:370, Hadîs No: 7616]
Ebû Mâlik el-Eş'arî (r.a.) rivayet ediyor:
Kişi uyumak istediğinde şöyle duâ etsin: "Allah'a îman ettim, sah­te tanrıları inkâr ettim. Allah'ın va'di haktır. Peygamberler doğru söylemişlerdir. Allah'ım, bu gece hayırlı olanın dışında herhangi bir-şeyle karşılaşmaktan Sana sığınırım." [43]

3337. [5:397, Hadîs No: 7633]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Bâzı insanlar, ya Cuma namazlarım kılmamayı terkedecekler, ya da Allah onların kalblerini mühürleyecek, sonra kesin olarak gafil­lerden olacaklardır. [44]

3338. [5:398, Hadîs No: 7637]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Kişi, zâlim de olsa, mazlum da olsa din kardeşine yardım etsin. Zâlimse, onu bundan vaz geçirsin. Bu onun için bir yardımdır. Mazlumsa, yardım etsin. [45]

3339. [5:399, Hadîs No: 7738]
Ebû Seleme'den (r.a.) rivayetle:
Biriniz, ne temenni ettiğine iyi baksın. Çünkü, temennî ettiği şey­lerden kendisi için neyin yazıldığını bilemez. [46]

3340. [5:401, Hadîs No: 7750]
îbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:
İkindi namazını kaçıran, çoluk çocuğunu ve malını yitirmiş gibi zarardadır. [47]

3341.[5:402, Hadîs No: 7752]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Namaz kılanın önünden kasdî olarak geçen kimse, Kıyamet Günü, kuru bir ağaç olup geçmemiş olmayı temennî edecektir. [48]

3342. [5:402, Hadîs No: 7755]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Gece ve gündüz iki binektir. Âhirete ulaşmak için onlara binin [onlardan istifade edin]. [49]

3343. [5:404, Hadîs No: 7760]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Zemzem suyu hangi niyetle içilirse ona yarar: Şayet şifa niyetiyle içersen, Allah sana şifâ verir, kötülükten korunmak için içersen, Al­lah seni korur, susuzluğunu gidermek için içersen, Allah susuzluğu­nu giderir. Karnım doyurmak için içersen, Allah seni doyurur. Cebra­il'in ayağını vurması, Allah'ın Hz. İsmail'e içinnesinin eseridir.[50]

3344. [5:405, Hadîs No: 7763]
Müstevrid rivayet ediyor:
Dünyanın âhîrete nisbeti, birinizin denize gidip parmağını batırdı­ğında, parmağına bulaşan ıslaklığın denize nisbeti gibidir. [51]

yuksel dedi ki...

Devamlı yanan, parlayan, hiç sönmeyen bir güneşle bir anda parlayıp sönen şimşeğin bir olduğu söylenebilir mi? İşte dünya bütün güzelliği, mutluluğu ve ni­metlerine rağmen âhiretin yanında böyledir. Çünkü dünya fânî, âhiret ise ebedî­dir. Mümkün olsa da dünyada İnsan her arzusuna kavuşmuş bir ha'de bin sene mutlu bir hayat sürebilse, bu hayat Cennetin bir saatine denk gelmez. Böyle bir Cennette de bin sene yaşamak bir saat Allah'ın cemalini görmeye mukabil de­ğildir.
Hadis-i şerifte, "Dünya mü'minin zindanıdır" Duyurulmasının en önemli açık­lamalarından biri de dünyanın âhiretin yanında zindan gibi kaldığıdır. Yoksa mü'min îmanıyla dünyada da Cennet hayatı yaşar. Ama bu hayat âhirette kavu­şacağı nimetler yanında çok sönük ve zayıf kalır, tıpkı aslıyla gölgesi gibi.
Yukardaki hadiste dünyanın âhirete göre denize batırılıp da ıslanan parma­ğa benzetilmesini de böyle anlamak gerekir. Ne kadar güzel olursa olsun geçici bir hayat, herşeyiyle güzel ve canlı olan ebedî bir hayatla nasıl kıyaslanabilir? Ancak onun nisbeti hadiste belirtildiği gibi ıslak bir parmağın denize nisbeti gibi olabilir.

3345. [5:405, Hadîs No: 7764}
Enes'den (r.a.) ı ivâyetle:
Bolluk ânında veren kişi, muhtaçken yardımı kabul eden kişiden daha büyük mükâfat kazanıyor değildir. [52]

3346. [5:406, Hadîs No: 7767]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allah bir âlime bir ilim vermişse, onu gizlemeyeceğine dâir kendi­sinden kesin bir söz almıştır. [53]

Allah, ilim sahibinden fiilen olmasa da fıtraten o ilmi gizlemeyeceğine dair söz almıştır. Tıpkı bitkilerden ürün vermek üzere fıtrî söz aldığı gibi. Aklın veril­mesi herşeyden önce aklı yaratanı tanımayı, malın verilmesi zekât vermeyi ve cömert davranmayı, güç kuvvet çalışıp çabalamayı, cesaret cihad etmeyi fıtra­ten netice verdiği gibi ilmin verilmesi de onu gizlemeyip neşretmeyi gerektirmek­tedir. Bir hadislerinde Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) "Benden bir âyet de duysanız bu­nu başkalarına ulaştırınız" buyurmuşlardır. "Ben bir öğretici olarak gönderildim" buyurmasında da bildiklerini başkalarına ulaştırma hakikati yatmaktadır. Zaten Peygamberlerin en önemli vazifelerinden biri de tebliğ değil midir? Onlar kork­madan, çekinmeden, eksiksiz olarak Allah'tan aldıkları emir ve yasakları insan­lara bildirmekle görevlidirler.

yuksel dedi ki...

Âlimler de peygamberlerin varisleridirler. Bu noktada da peygamberleri örnek almak durumundadırlar. Onların da en önemli vazifelerinden biri tebliğ vazifele­rini korkarak veya başka duygularla gizlememek, yeri ve makamt geldiğinde herşeye rağmen duyurabilmektir. Hakikatleri gizleyen âlimlerle ilgili olarak gerek Kur'ân'da ve gerekse hadislerde önemli ikazlar vardır. Ehl-i Kitabın îkaz edildiği
bir âyette şöyle buyurulmaktadır: "Hatırla o zamanı ki, Allah, kendilerine kitap verilenlerden, 'Onu insanlara açıkça bildireceksiniz ve gizlemeyeceksiniz' diye söz almıştı. Onlar ise bu sözü arkalarına atıp onu az bir menfaatle değiştiler. Ne kötü şeydir satın aldıkları!" [54]
Bakara Sûresinindeki bir âyette de Eh M Kitabın bazı âlimlerinin bu kötü alış­kanlıkları hakkında şöyle buyurulur:
"Kendilerine kitap verdiklerimiz, Peygamberi, oğullarını tanıdıkları gibi tanır­lar. Yine de onlardan bir topluluk, bile bile hakkı gizliyorlar." [55]
Bildikleri hakikatleri gizliyenler hakkında hadislerde de çok şiddetli tehditler yer almaktadır. Bunlardan birisi şöyledir:
İlmi Öğrendiği halde gizleyen, başkalarından esirgeyen kimseyi Allahu Taâlâ Kıyamet Gününde ateşten bir gemle gemler." [56]
İşte yukardaki hadis de ilmin gizlenmemesi gerektiğini bildiren hadislerden biridir.

3347. [5:407, Hadîs No: 7770]
Süheyb'den rivayetle:
Kur'ân'ın haram kıldığı şeyleri helal gören kimse Kur'ân'a îman etmemiştir. [57]

3348. [5:408, Hadîs No: 7775]
Said bin Müseyyeb rivayet ediyor:
Bir mü'minin kalbinde korku ile ümit birlikte bulunursa muhak­kak LTz ve Celil olan Allah ona umduğunu verir ve korktuğundan da emin kılar. [58]

3349.[5:409, Hadîs No: 7776]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Bir topluluk Allah'ın evlerinden birinde toplanır, Allah'ın kitabını okur, aralarında müzakere ederlerse, mutlaka üzerlerine manevî bir huzur iner, kendilerim rahmet kaplar, melekler kuşatır, Allah da ka­tındaki melekler arasında onları anar. [59]

3350.[5:409, Hadîs No: 7777]
Sehl bin Hamaliye rivayet ediyor:
Sehl bin Hanzauye rivayet, culju, .
Bir topluluk Allah'ı anmak üzere toplanırsa, dağıldıklarında onla­ra, "Günahlarınız bağışlanmış olarak kalkınız" denilir. [60]

3351 .[5:410, Hadîs No: 7780]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Bir topluluk toplanır, Allah'ı zikretmeden, Resûlullaha salavat ge­tirmeden dağılırsa, bu meclisleri onlar için Kıyamet Günü bir hasret ve pişmanlık vesilesi olur. [61]

3352. [5:410, Hadîs No: 7782]
Ebû Umâme (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:
Bir kul, Allah'ın diğer bir kulunu severse, ancak Rabbine saygı göstermiş olur. [62]

3353. [5:411, Hadîs No: 7787]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Bana Ebû Bekir'den daha büyük iyilik yapan kimse yoktur: O, ca­nı ve malıyla beni korudu. Kızını bana nikahladı. [63]

3354. [5:412, Hadîs No: 7788]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kimse faizden mal çoğaltırsa, âkibeti mutlaka yokluk çekmek olur. [64]

3355.[5:412, Hadis No:7789]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Bir kişi Allah için bir kardeşlik kurarsa, Allah ona Cennette bir derece verir. [65]

3356. [5:412, Hadîs No: 7790]
Gudeyfbin Hars rivayet ediyor:
Bir topluluk bir bid'at icad ederse, mutlaka onun karşılığı bir sün­net ortadan kaldırılmış olur. [66]

3357. [5:413, Hadîs No: 7792]
Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle:
Bir kimse zenginken güzelce orta yolu tutmaz, fakirken de güzelce orta yolu tutmazsa, Allah'a kullukta da güzelce orta yolu tutmaz. [67]

3358. [5:414, Hadîs No: 7795]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetim hakkında ancak îman za'fiyetinden korkuyorum. [68]

3359.[5:414, Hadîs No: 7796]
Ali'den (r.a.) rivayetle;
Ümmetim hakkında kadın ve içkiden daha büyük bir fitneden korkmuyorum. [69]

3360. [5:414, Hadîs No: 7798]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kul beni ciddî olarak severse, Allah onun cesedini mutlaka Ce­henneme haram kılar. [70]

yuksel dedi ki...

3361. [5:415, Hadîs No: 7799]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Bir ümmet peygamberinden sonra ihtilafa düşmüşse, mutlaka o ümmetten bâtıl ehli olanlar hak ehli olanlara galip gelmiştir. [71]

3362. [5:415, Hadîs No: 7801]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Ben sizin için fakirlikten değil, mal çoğaltma yarışından korkuyo­rum. Ben sizin hatâ yapmanızdan değil, kötülüğü kasten yapmanız­dan korkuyorum. [72]

3363.[5:417, Hadîs No: 7804]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah bir kula duâ etmesini müyesser kalmışsa, mutlaka kabul et­meyi de müyesser kılmıştır. [73]

Bu hadisten ilham alınarak olsa gerek, söylenmiş şöyle güzel bir söz vardır: "Eğer Allah vermek istemeseydi istemeyi vermezdi."
"Bana dua edin, size icabet edeyim"[74] âyetinde de bu mânâ anlatılır.
Bu hakikatler bize insanın Allah'tan ümit kesmemesi gerektiğini gösterir. Ma­dem insan yaratılışı gereği duaya muhtaçtır. Duayla ayakta kalmaktadır. Tıpkı yerlere abanarak yürüyen bir çocuğun anne babasına muhtaç olduğu gibi. Öy­leyse duayı ihmal etmeyecek, etmediği gibi "Allah benim duamı kabul etmez" gi­bisinden ümitsizliğe de kapılmayacaktır. Mideyi veren mide için yarayışlı yiyeçekleri yarattığı gibi insanın yaratılışına dua, yani isteme duygusunu yerleştiren Allah, elbetteki istenileni de verecektir. Şu var ki bunun gereklerini yerine getir­mek, şartlarına uymak, birkaç defa isteyip kabul olmadı diye bırakmamak, ısrar­la ve devamlı istemek, Onun hazinesinde herşeyin bol olduğunu, verdiğinde htç-birşey eksilmeyeceğini, isteyenlerden hoşnut olduğunu, aksine istemedikçe gazap ettiğini bilmek ve ona göre istemek gerekir.
Cenab-ı Hak istenilene muhakkak cevap verir. Ama bu hikmeti gereği bazan istenilen şeyin aynısını, bazan daha iyisini vermek şeklinde olur, bazan da âhi-reti için kabul eder; kişi yaptığı duanın mükâfatını sevap olarak bulur.

3364. [5:417, Hadîs No: 7807]
Ubeyde bin Umeyr rivayet ediyor:
Bir kişi zâlim idareciye yakınlığım arttırırsa, Allah'a olan uzaklı­ğını arttırmış olur. Kişiye bağlı olanlar çoğalırsa, şeytanları çoğalmış olur. Malı çoğalırsa, hesabı zorlaşır. [75]

3365.[518, Hadîs No: 7808]
Enes'den (r.a.) rivayetle: Hilim ne büyük süstür. [76]

3366. [5:418, Hadîs No: 7810]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allah bir kulun rezil olmasını isterse, ilim ve edebten mahrum bı­rakır. [77]

3367.[5:419, Hadîs No: 7813]
Ciindüb el-Beçelî'den rivayetle:
Kişi birşeyi gizli gizli yapıyorsa, Allah mutlaka onu hal ve hare­ketlerine yansıtır. Yaptığı şey hayırsa hayır olarak, serse şer olarak yansıtır. [78]

yuksel dedi ki...

3368. [5:423, Hadîs No: 7823]
Büreyde (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kul gözünü kaybeder de sabrederse Cennete gider. [79]

3369. [5:423, Hadîs No: 7824]
Mikdam bin Ma'dikerib'den (r.a.) rivayetle:
Hanımına yedirdiğin senin için sadakadır, çocuğuna yedirdiğin se­nin için sadakadır, hizmetçine yedirdiğin senin için sadakadır, ken­din yediğin senin için sadakadır. [80]

3370. [5:424, Hadîs No: 7826]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Bir âüeye yumuşaklık verilmişse bu mutlaka onlara fayda vermiş­tir. [81]

3371. [5:424, Hadîs No: 7830]
Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Kişi, sahibini doğru yola götüren veya bir kötülükten sakındıran bir ilimden daha faziletli bir kazanç elde etmemiştir. Kişinin aklı is­tikâmet üzere olmadıkça, dini de istikamet üzere olmaz. [82]

3372.[5:425, Hadîs No: 7831]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Bir genç bir yaşlıya yaşlılığından dolayı saygı gösterirse, Allah da yaşlandığında kendisine saygı gösterenleri yaratır. [83]

3373. [5:427, Hadîs No: 7838]
îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Sen bir topluluğa akıllarının ermediği birşey söylersen, bu onlar­dan bâzıları için mutlaka fitneye sebep olur. [84]

3374. [5:429, Hadîs No: 7842]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Allah bir kula aile, mal ve çocuk gibi bir nimet verir, o da 'Maşâal-lah, lâ kuvvete illâ billah [Allah dilediğini apar. Kuvvet ancak Al­lah'ın y ar dimiyi adır] derse, o nîmet hakkında ölüm dışında hiçbir â-fet görmez. [85]

3375. [5:429, Hadîs No: 7843] . .
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Allah bir kula bir nimet verir, o da "Elhamdülillah" derse, o nime­tin şükrünü ödemiş olur. Bir daha derse, Allah sevabım tazeler. Üçüncü defa derse, günahlarını affeder. [86]

3376. [5:429, Hadîs No: 7846]
Muâviye bin Hadîc'den (r.a.) rivayetle: Kalbini tırmalayan işi yapma. [87]

3377. [5:430, Hadîs No: 7847]
ni Amr (r.a,) rivayet ediyor:
Müslüman kişi, din kardeşine doğru yolunu daha iyi aydınlatacak veya kendisini bir kötülükten sakındıracak hikmetli bir sözden daha üstün bir hediye vermemiştir. [88]

yuksel dedi ki...

3378. [5:431, Hadîs No: 7853]
Enes'den (r.a) rivayetle:
Allah yolunda bana sıkıntı verildiği kadar hiç kimseye verilme­miştir. [89]

Büyükler büyüklükleri ölçüsünde çile ve sıkıntılar çekerler. "Musibetlerin en şiddetlisine başta peygamberler, sonra da büyüklük sırasına göre Allah'ın sev­gili kullan maruz kalırlar" hadisi bize bu gerçeği anlatır. Mekke devrine, Islâmtn ilk dönemlerine baktığımızda hadisin ifade ittiği mânâyı daha iyi anlıyoruz. Evi­nin önüne pislik, yoluna diken ve çakıl taşları mı dökülmemişti? Taş yamuruna mı tutulmamıştı? Hakaretlere mi uğramamıştı? Yüzü mü yaralanmamış, dişi mi kırılmamıştı? Müşrikler bilhassa Ebû Talibin vefatından sonra Peygamberimize olan işkencelerini arttırmışlar, birgün bundan dolayı Hz. Fâtıma'yı dahi ağlat-mışlardı. Bu hadise üzerine Allah Resulü, "Ebû Talip'in ölümüne kadar müşrik­ler bana böylesine eziyet ve hakarete cür'et etmemişlerdi"1 buyurmuştu. Bütün bunlar peygamberliğini îlâna başladıktan sonra başına gelmişti.
Resûiullahtn sıkıntıları sadece bunlardan ibaret değildi. Öylesine engin bir şefkate sahipti ki kâfirlerin küfürde kalışları ve inatçılıklarına dayanamaz, üzü­lür; kurtulmaları için gece gündüz demeden didinir, çırpınır dururdu.
Ayrıca Resûlullah o gün yaşamakta olan mü'mtnlerin olduğu gibi Kıyamete kadar gelecek olan ümmetinin sıkıntılarını da omuzlamış, onları ızdırap edin­mişti. Islâmın maruz kaldığı tehlikeler de onun ruhaniyetini üzen hadiselerden­dir. Kıyamet Gününde ümmetinin çekeceği azabı düşünerek ızdırap duyduğunu da buna eklersek gerçekten sıkıntısının ne derece büyük olduğunu anlarız. Hak yolda olup da dünyada rahatla ömür süren, sıkıntılara, çilelere maruz kal­mayan kimse hemen hemen yok gibidir. Fakat dünyada çekilen her çile sabre-dildiği takdirde manevî yükselişin, âhirette yüksek makamlara çıkışın, kısacası Allah rızasını kazanışın vasıtası olacağı için büyüklükleri ölçüsünde herkes be­lâ ve musibetlere maruz kalmışlardır. En şiddetlisine ise hiç şüphesiz Peygam­berimiz maruz kalmıştır.

3379. [5:433, Hadîs No: 7860]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Benim evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçe­dir. [90]

3380. [5:433, Hadîs No: 7861]
Taberi, 2:229.
Hişam bin Âmirden (r.a.) rivayetle:
Âdem'in yaratılışından Kıyamet kopuncaya kadar Deccalden daha büyük bir fitne yoktur. [91]

yuksel dedi ki...

3381.[5:434, Hadîs No: 7865]
Muhammed bin Ka'b rivayet ediyor:
Bir topluluk bir yerde oturur da birbirlerinin sözüne kulak ver­mezlerse, o meclisten bereket mutlaka çekilip alınır. [92]

3382. [5:435, Hadîs No: 7866]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Bir kul Allah katında, Allah rızâsı için yuttuğu bir öfkeden daha faziletli birşey yutmamıştır. [93]


3383.[5:435, Hadîs No: 7867]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
îki kişi Allah için birbirini severse, en üstünleri arkadaşını daha çok sevendir. [94]

3384. [5:435, Hadîs No: 7870]
Ibni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Bir kul Allah için, ama sadece Allah için bir şeyi terk ederse, Al­lah mutlaka dini ve dünyası hakkında ondan daha hayırlısını verir. [95]

3385. [5:436, Hadîs No: 7871]
Üsâme (r.a.) rivayet ediyor:
Ben, erkekler için kadınlardan daha tehlikeli bir imtihan sebebi bırakmadım. [96]

3386. [5:415, Hadîs No: 7875]
bemure den (r.a.) rivayetle:
İnsanlar, ilmi neşretmekten daha fazîletli bir sadaka vermemiş­lerdir. [97]

3387. [5:438, Hadîs No: 7882]
Hamala (r.a.) rivayet ediyor:
Cebrail bana her geldiğinde şu iki duayı yapmamı emrederdi: "Al­lah'ım, beni helal ile rızıklandır ve sâlih işlerde çalıştır." [98]

3388. [5:439, Hadîs No: 7887]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
İlmin hilme eklenmesinden daha faziletli iki şey birbirine eklen­memiştir. [99]

3389. [5:442, Hadîs No: 7894]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hiçbir mü'min "Şu şöyle olursa hanımım benden boş olsun" diye yemin etmez. Ancak münafık olan böyle yemin eder. [100]

3390. [5:442, Hadîs No: 7895]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
istihare yapan mahrum kalmaz, istişare eden pişman olmaz, ikti-sad eden geçim sıkıntısı çekmez. [101]

3391 .[5:443, Hadîs No: 7897]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor:
Bir malın zekâtı verilmezse bu durum onu mutlaka helake götürür. [102]

yuksel dedi ki...

3392 .[5;443, Hadis No:7899]
Arar bin Hüueyris'den (r.a.) rivayetle:
Yapacağı işte hizmetçine yardım edip yükünü hafifletirsen, bu, Kıyamet Günü mizanına konan bir sevap olur. [103]

3393. [5:445, Hadîs No: 7908]
Ka'b bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor:
Bir koyun sürüsüne salıverilen iki aç kurt, kişinin mal ve maka­ma olan hırsının dinine verdiği zarardan daha çok zarar vermez. [104]

Hırs, eğer gerçek mecrasında kullanılmayıp bütün bütün dünyaya yöneltilir, makam, mevki; mal, mülk edinmeden başka birşey düşünemez hale getirilirse, insanın manevî hayatını alt üst eder. Ebedî hayatı kazanmak, manen yüksel­mek için verilen bu duygu dünyanın fânî işlerine sarfedilirse elbetteki insanı bü-
yük zararlara sokar. Bu davranış adetâ elmasla cam parçalarını satın almaya benzer.
Fânî mal ve makam hırsla yönelmeye değer şeyler değildir. Geçici oldukları için insan onları birgün bırakıp gidecek, sadece günahlarıyla baş başa kalacak­tır. Hem de herbiri birer emanettir. Onlara hakiki sahibiymiş gibi sarılan, sahip çıkan kimse emanete de hıyanet etmiş olur.
Hırsla makam-mevki, para-pul, mal-mülk kazanmaya yönelen kimse bir çok değerini birden kaybeder. İnsanlığından, vicdanından, inancından, ahlâkından nice fireler verir; şerefini, haysiyetini ayaklar altına alır.
Nice mal ve makam düşkünü insan vardır ki insan demeye bin şahit ister. Şefkat, merhamet, iyilik duygularından mahrum böyle kimseler menfaatlerinin kulu, kölesi olmuş; o uğurda dinlerini, îmanlarını, ne kadar kudsî değerleri varsa hepsini feda edebilecek derekeye düşmüşlerdir.
Eğer bir mal, bir mevki kişiyi Allah'a kulluktan, ibadetlerini yapmaktan alıko­yuyor veya gevşemeye, lâkaydlığa, günahlara girmeye sevkediyorsa kişi zarar­dadır.
Eğer kişi mal veya makam edineyim diye haramlara girmekte tereddüt etmi­yor, farzları terk ediyor, ihmalkârlıklara giriyorsa elbette bu durum hadiste anla­tıldığı gibi iki aç kurdun sürüye verdiği zarardan daha çok kişinin dinine zarar vermiş olur.
Lem'alat'öa hırsın sebep olduğu üç büyük tehlike üzerinde durulur. Birincisi­nin kanaatsiziliği netice verdiği, bunun da çalışma şevkini kırdığı, şükür yerine şikayete ve tembelliğe attığı belirtilir ve şöyle denilir: "Meşru, helal az malı terk edip gayr-t meşru, külfetsiz bir malı arar ve o yolda izzetini, belki haysiyetini fe­da eder."
İkinci olarak da hırsın kayıp ve zararlara, başarısızlıklara sebep olduğu, ağır karşılanıp kolaylık ve yardımlardan mahrum bıraktığı anlatılır.
Hırsın üçüncü tehlikesine ise şöyle dikkat çekilir: "Hırs ihlası kırar, amel-i uh-revîyi zedeler. Çünkü, bir ehl-i takvanın hırsı varsa, teveccüh-ü nâsı [insanların yönelişini] ister. Teveccüh-ü nâsı müraat eden [gözeten] ihlas-ı tammı [tam ihla­sı] bulamaz....[Hırs] ihlası kırar, riya kapısını açar. Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir." [105]
Madem hırs bu kadar zararlıdır. Bu duyguyu mecrasında kullanmaktan baş­ka bir yol yoktur. Öyleyse Mektûbâtla belirtildiği gibi davranmak hem akla, hem de fıtrata en uygun olan yol olsa gerek. Şöyle deniliyor Mektûbaüa:
"Hem [insan] mala ve câha [makama] karşı şiddetli bir hırs gösterir. Bakar ki: muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fânî mal ve âfeîli şöhret ve tehlikeli riyaya medar [vesile] olan câh, o şiddetli hırsa değmiyor. Ondan hakikî câh olan meratib-i mâneviyeye [manevî mertebelere] ve derecât-ı kurbiyeye [Allah'a ma­nen yaklaşmaya] ve zâd-i âhirete [âhiret azığına] ve hakiki mal olan a'mâl-i sali-haya [salih amellere] teveccüh eder [yönelir]. Fena haslet olan hırs-ı mecazî ise, âlî bir haslet olan hırs-ı hakikiye inkılâb eder." [106]

yuksel dedi ki...

3394. [5:446, Hadîs No: 7909]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Cehennem gibi, kendisinden kaçanı uyuyan, Cennet gibi de isteye­ni uyuyan birşey görmedim. [107]

Aklı başında olan hiçbir insan göz göre göre kendini ateşten bir çukura at­maz. Haramların, günahların, isyanların neticesi Cehennem olduğuna göre, in­sanın en az ateşten çukurdan korktuğu kadar Cehennemden korkması gerek­mez mi? Gerekir, ama insanı gaflet bürüyünce ancak anlık, günlük düşünmeye başlar. Bindiği dalı kestiğinde düşeceğini bile bile düşünceye kadar kendini avu­tur. Bunun sebebi îman zayıflığının doğurduğu gaflettir. Dünyanın fânî işlerine gömülen insan başını kaldırıp da bir türlü gerçeklerle yüz yüze gelmek istemez. Cehennemden korkmasına korkar, kaçar, ama gafleti sebebiyle ona karşı bir türlü tedbir almaz.
Bir de işin öbür tarafına bakalım. Herkes Cehennemden kaçtığı kadar Cen­neti de arzu eder. Ama onu elde etme uğrunda gereken gayreti göstermez, lâ-kaydlaşır. Oysa bize Ağrı dağının tepesinde bir hazine olduğunu söyleseler ve bu sözün doğru olduğu kesin olsa, herşeye rağmen harekete geçer, güçbelâ da olsa o tepeye çıkmaya çalışırız. Veya "Falan yerde altın dağıtılıyor" denilse ko­şarak gideriz. Ama birçok insan îman ve salih amelin insanı Cennete götürece­ğini bildiği halde bir türlü îmanını kuvvetleştirip salih amellere yönelmez. Bunun sebebi de îman zayıflığıdır, gaflettir. Dünyada ebedî kalma tevehhümü, ölme-yecekmişcesine davranma ve bu gerçekleri düşünememedir. Günübirlik yaşa­mak, bugünden yarını görememek, geçici istikbal için var güçle çalışıldığı hal­de ebedî istikbali hatıra getirmemek, azıcık hazır bir lezzetle avunup ilerde ve­rilecek tonlarca lezzeti gözardı etmek akıl kârı değildir.

3395. [5:446, Hadîs No: 7910]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kabirden daha korkunç bir manzarayı asla görmedim. [108]

3396. [5:447, Hadîs No: 7912]
Selman'den (r.a.) rivayetle:
Bir topluluk avuçlarını yukarı kaldırıp Allah'tan birşey isterlerse istedikleri şeyi ellerine koymak Allah üzerinde bir hak olur. [109]

3397. [5:447, Hadîs No: 7913]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Cebrail bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki, >mşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım. [110]

3398. [5:448, Hadîs No: 7916]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Allah, kulunu dünyaya karşı tok gözlü, midesi ve tenasül uzvunu haramdan korumayla süslediği kadar kulunu hiçbirşeyle süslememiştir. [111]

3399. [5:449, Hadîs No: 7920]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Allah bir kavmin başına kıtlık vermişse, mutlaka Allah'a başkal­dırın alarmdandır. [112]

3400. [5:450, Hadîs No: 7922]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Ben mü'minin dünyadan ayrılışım, ancak çocuğun anne rahmin­deki kaygı ve karanlıktan kurtulup, dünyanın genişliğine doğru çık­masına benzetirim. [113]

3401. [5:452, Hadîs No: 7928]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Avlanan her hayvan, kesilen her ağaç, onların Allah'a olan teşbih­lerinin kesilmesi demektir. [114]

3402. [5:452, Hadîs No: 7930]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Cehennem yaratıldığı günden beri Mikâil gülmemiştir. [115]

yuksel dedi ki...

3403. [5:453, Hadîs No: 7934]
Ebû Ümâme (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Hiçbir topluluk hakkı bâtıl batılı hak gösteren bir çekişmeye gir­medikçe, hidayetten sonra dalâlete düşmezler. [116]

3404. [5:454, Hadîs No: 7937]
Ebû Bekir (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Güneş, Ömer'den daha hayırlı bir kimsenin üzerine doğmamıştır. [117]

3405. [5:455, Hadîs No: 7940]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Dindeki ince anlayış ve bilgiden daha faziletli birşeyle Allah'a kul­luk edilmemiştir. [118]

3406. [5:456, Hadîs No: 7942]
Muaz'dan (r.a.) rivayetle:
Allah'ın bir kuîa olan nimeti artarsa, mutlaka insanların ona olan eziyeti de şiddetlenir. İnsanların bu eziyetine tahammül edemeyen o nimeti yok olmaya hedef eder. [119]

3407. [5:456, Hadîs No: 7943]
îbniAmr (r.a.) rivayet ediyor:
Ne olur, biriniz bir sadaka vermek istediğinde onu Müslüman olan anne babası adına versin. Böylece anne ve babası onun sevabına nail olur, kendisi de bir o kadar sevap kazanır. Onların sevabından da hiçbir şey eksilmez. [120]

3408. [5:457, Hadîs No: 7947]
Muâz'dan (r.a.) rivayetle:
Âdemoğlu, Allah'ın azabından kurtarıcı olarak, Allah'ı zikretmek­ten daha çok hiçbir amel işlememiştir. [121]

3409.[5:457, Hadîs No: 7948]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Ademoğlu, namaz kılmaktan, iki kişinin arasını düzeltmekten ve güzel ahlâktan daha faziletli bir amel işlemiş değildir. [122]

3410. [5:459, Hadîs No: 7954]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Gökte hiçbir melek yoktur ki Ömer'e saygı duymasın. Yerde hiçbir şeytan yoktur ki, Ömer'den korkmasın. [123]

3411. [5:459, Hadîs No: 7955]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kul ihlâsla "La Üâhe ilallah" derse gök kapıları açılır. Büyük günahları işlemezse, o söz Arşa kadar ulaşır. [124]

3412. [5:460, Hadîs No: 7957]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Allah bu ümmetten bir âlimin ruhunu aldığında bu îsîâm için mutlaka bir gedik olur ve onun boşluğu Kıyamete kadar doldurulamaz. [125]

yuksel dedi ki...

3413. [5:460, Hadîs No: 7960]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Ebû Bekir ve Ömer'i ben öne geçirmedim, onları Allah öne geçirdi. [126]

3414. [5:461, Hadîs No: 7963]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Birşeyde hayasızlık varsa onu mutlaka çirkinleştirir. Haya varsa mutlaka onu süsler. [127]

3415. [5:462, Hadîs No: 7969]
Abdurrahman bin Sehl (r.a.) rivayet ediyor:
Her peygamberliği bir hilâfet, her hilâfeti de bir saltanat takip et­miştir. [128]

3416. [5:463, Hadîs No: 7970]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Allah'tan dilenildiğinde büyük günah büyük değil, üzerinde ısrar edildiğinde ise küçük günah küçük değildir. [129]

3417. [5:463, Hadîs No: 7971]
Ebû Hiireyre (r.a.) rivayet ediyor:
Başıma sıkıntılı birhal geldiğinde mutlaka Cebrail bana görün­müş ve "Ey Muhammed şöyle de" demiştir: "Hiç ölmeyecek hayat sa­hibi olan Allah'a tevekkül ettim. Hiçbir evlat edinmeyen, saltanatın­da ortağı olmayan, yaratıklardan yardımcısı bulunmayan Allah'a hamolsun. [130]

3418.[5:463, Hadîs No: 7972]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen gıybettir. [131]

3419.[5:463, Hadîs No: 7973]
Usâme bin Şüreyk (r.a.) rivayet ediyor:
"İnsanların sende görmesinden hoşlanmadığın şeyi yalnızken de işleme." [132]

3420. [5:465, Hadîs No: 7978]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Cimrilik gibi Islâmı mahveden hiçbirşey yoktur. [133]

3421. [5:466, Hadîs No: 7984]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kafasında bir meleğin elinde bulunan bir hikmeti olmayan hiçbir insan yoktur. Tevazu ettiğinde meleğe, "Hikmetini yükselt" denir. Büyüklendiğinde de "Hikmetini düşür" denir. [134]

3422. [5:468, Hadîs No: 7987]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Ölen herkes pişmanlık duyar: iyi ise daha fazla iyilik yapmadığı­na; kötü ise kötülüğü niçin bırakmadığına pişman olur. [135]

3423. [5:469, Hadîs No: 790$*'
Ütnmü Seleme (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kimse bir elbiseyi insanlara karşı Övünmek için giyer de insan­lar da ona bakarsa, Allah ona rahmet nazarıyla bakmaz. Çıkanncaya kadar bu hal böyle devam eder. [136]

3424. [5:470, Hadîs No: 7994]
Büreyde'den (r.a.) rivayetle:
Sahabîlerimden birisi bir yerde ölürse Kıyamet günü mutlaka o yerin halkı için bir rehber ve nur yapılır. [137]

yuksel dedi ki...

3425.[5:470, Hadîs No: 7996]
Amr bin Mürre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Bir idareci veya vali kapısını ihtiyaç, zaruret ve dilek sahiplerinin yüzüne kapatırsa, Allah'ı da mutlaka onun ihtiyaç, zaruret ve dilek­lerine karşı gök kapılarını kapatır. [138]

3426. [5:470, Hadîs No: 7997]
Mekhul'den rivayetle:
Bir idareci öfkelendiğinde affederse mutlaka Allah da onu affeder. [139]

3427. [5:471, Hadîs No: 8002]
Ebû Talha bin Sehl rivayet ediyor:
Bir kimse bir Müslümanm şerefinin düşürüldüğü, hürmetinin çiğ­nendiği bir yerde onu yardımsız bırakırsa, Allah da onu yardım iste­diği bir yerde yardımsız bırakır. Bir kimse de bir Müslümana şerefi­nin düşürüldüğünü, hürmetinin çiğnendiğini bir yerde yardım eder­se, Allah da ona, yardım istediği bir yerde yardım eder. [140]

3428. [5:472, Hadîs No: 8003]
Osman'dan (r.a.) rivayetle:
Bir Müslüman farz bir namazın vakti girdiğinde güzelce abdest alır, huşu içerisinde namazını kılarsa, bu, mutlaka büyük günahları dışında, işlediği günahlarına kefîâret olur. Bu durum ömrü boyunca böyle devam eder.[141]

3429. [5:472, Hadîs No: 8004]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kimsenin geceleyin teheccüt namazı kılma âdeti olup da, uyku galip gelir uyursa, Allahu Taâla mutlaka kılmış gibi sevabını yazar, uykusu da kendisi için sadaka olur. [142]

3430. [5:476, Hadîs No: 8017]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:
Bir köy veya yerleşim mahallinde üç kişi bulunup cemaatla na­maz kılmazlarsa, mutlaka şeytan onlar üzerinde hâkimiyet kurar. Cemaattan ayrılmayın. Kurt ancak sürüden ayrılanı kapar. [143]

3431. [5:476, Hadîs No: 80201
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
İki muhafız melek, kuldan kaydettikleri amelleri Allah'a sunarlar. Eğer amel sahifesinin dışında ve sonunda hayır varsa, Allahu Taâla meleklere şöyle der:
"Şâhid olun. Ben kulumun amel sahifesinin başı ve sonu arasında­ki küçük günahları affettim." [144]

3432. [5:478, Hadîs No: 8025]
lbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Hiçbir kuş veya başka bir hayvan yoktur ki, haksız yere öldürül­sün de Kıyamet Günü haklanın alınmasını istemesin. [145]

3433. [5:478, Hadîs No: 8026]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'a en sevimli duâ kulunun şöyle demesidîr: "Allah'ım, üm-met-i Muhammed'e umûmî bir merhametle merhamet eyle." [146]

yuksel dedi ki...

3434. [5:478, Hadîs No: 8027]
Ebü Hureyre'den (r.a.) rivayette:.
Kulun yaptığı dualardan hiçbiri şundan daha faziletli değildir: "Allah'ım, Senden dünyada ve âhirette afiyet diliyorum. [147]

3435.[5:479, Hadis No: 8030]
Heysem bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor: Sirkten sonra en büyük günah zina etmektir. [148]

3436. [5:480, Hadîs No: 8035]
Ebû Eyyub'dan rivayetle:
Bir kişi bir ağaç dikerse, o diktiği ağacın meyveleri kadar Allah ona sevap yazar. [149]

3437. [5:481, Hadîs No: 8038]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kimse akşamleyin, }?ir hastayı ziyarete giderse onunla birlikte yetmiş bin melek çıkar. Bu melekler sabaha kadar onun için Al­lah'tan bağışlanma dilerler. Bir kimse sabahleyin bir hastayı ziyaret ederse, onunla birlikte yetmiş bin melek çıkar. Bu melekler onun için akşama kadar Allah'tan bağışlanma dilerler. [150]

3438. [5:482, Hadîs No: 8040}
Ebû Musa'dan rivayetle:
Bir kişi bir topluluğun yanına varır da o topluluk yer açarak onu razı ederlerse, onları razı etmek de Allah'ın üzerine bir hak olur. [151]

3439. [5:483, Hadîs No: 8041]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kimse kendi kendini büyük görür, kibirli kibirli yürürse, Kıya­met Günü Allah'ın huzuruna Allah kendisine gazap etmiş olarak çı­kar. [152]

3440. [5:483, Hadîs No: 8043]
ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Bir kimse anne ve babasının yüzüne rahmet nazarıyla bakarsa, Allah buna karşılık ona kabul edilmiş bir hac sevabı yazar. [153]

3441.[5:483, Hadîs No: 8046]
Ebu'd-Derdâ (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Mizanın sevap kefesinde güzel ahlâktan daha ağır gelen birşey yoktur. [154]

3442. [5:484, Hadîs No: 8049]
Yala bin Mürre (ra.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Kâfir olan cin ve insanlar hâriç herşey benim Allah'ın Resulü ol­duğunu bilir. [155]

3443. [5:484, Hadîs No: 8050]
Selman-ı Fârisî (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Allah'a tevbekâr gençten daha sevimli hiçbir şey yoktur. Allah'ın günahlara devam eden ihtiyarlardan daha çok kızdığı hiçbir şey yok­tur. Allah'a Cuma gecesi veya Cuma gününde işlenen iyilikten daha sevimli hiçbir iyilik yoktur. Allah'ın Cuma gecesi veya Cuma günü iş­lenen kötülükten daha çok kızdığı hiçbir kötülük yoktur. [156]

yuksel dedi ki...

3444. [5:486, Hadîs No: 8056]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Allah'a hak sözden daha sevimli gelen bir sadaka yoktur. [157]

3445. [5:488, Hadîs No: 8064]
Ma'kıl bin Yesar (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor
Allah bir kulun emrine bir topluluk verir, o kişi başında bulundu­ğu topluluğun hakkını üzerine geçirmiş olarak ölürse, Allah ona mutlaka Cenneti haram kılar. [158]

3446. [5:488, Hadîs No: 8066]
İbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:
Bir kul bir adım dahi atsa, Allah o adımı hangi gaye ile attığım mutlaka soracaktır. [159]

3447. [5:489, Hadîs No: 8070]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kul borcunu Ödeme niyeti taşırsa, Allah mutlaka kendisine yardım eder. [160]

3448. [5:490, Hadîs No: 8074]
Âmir bin Rebla'den (r.a.) rivayetle:
Bir kul bana salavat getirdiği sürece melekler de onun için istiğfar ederler. Artık kul bunu ister az yapsın, ister çok. [161]

3449. [5:492, Hadîs No: 8083]
îmran bin Husayn (r.a.) rivayet ediyor:
Hiçbir Müslüman hâkim yoktur ki, yanında kendisini—haktan başkasını istemedikçe—hakka yönelten iki melek bulunmasın. Tersi­ni isteyip bilerek zulmettiğinde ise melekler kendisinden uzaklaşır ve onu kendi nefsi ile başbaşa bırakırlar. [162]

3450. [5:493, Hadîs No: 8085]
Cerir'den rivayetle:
Bir toplulukta bir takım günahlar işlenir, işlemeyenler o günahla­rı işleyenlerden daha güçlü ve daha çok oldukları halde engel olmaz­larsa, mutlaka Allah hepsine birden ceza verir. [163]

3451. [5:494, Hadîs No: 8088]
Amr bin As (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Bir toplulukta faiz yaygınlaşırsa o topluluk mutlaka kıtlıkla ceza­landırılır. Rüşvet yaygınlaşırsa o topluluk korkuyla cezalandırılır. [164]

3452. [5:495, Hadîs No: 8092]
Amr bir Hazm'dan rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Bir mü'min uğradığı bir musibetten dolayı din kardeşini teselli
ederse, Allah Kıyamet Günü ona mutlaka şeref elbiselerini giydirtir. [165]

3453. [5:495, Hadîs No: 8093]
Şeddad bin Evs (r.a.) rivayet ediyor:
Bir Müslüman yatağına girdiğinde Allah'ın kitabından bir sûre okursa, Allah mutlaka onu koruyacak bir melek görevlendirir. Uya-nıncaya kadar ona eziyet verecek hiçbir şey yanaşamaz. [166]

yuksel dedi ki...

3454. [5:496, Hadîs No: 8095]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
Bir Müslüman kasdî olmaksızın bir kadına bakar da, sonra gözü­nü çevirirse, Allah onun için tadını kalbinde duyacağı bir ibâdet se­vabı yazar. [167]

3455. [5:496, Hadîs No: 8096]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Bir Müslüman bir bitki veya bir ağaç diker de ondan kuş, insan veya hayvan yerse, bu, kendisi için mutlaka bir sadaka olur. [168]

3456. [5:497, Hadîs No: 8097]
îbni Mes'ud'dan (r.a.) rivayetle:
Bir Müslümana bir diken veya ondan daha önemsiz ezâ verici bir-şey dokunursa, Allah mutlaka ağacın kuru yapraklarım döktüğü gibi onun günahlarım döker. [169]

3457. [5:498, Hadîs No: 8101]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Bir Müslüman bir Müslümana bir elbise giydirirse, o elbiseden bir yama bile onun üzerinde kaldıkça, onu giydiren kimse Allah'ın hima­yesinde olur. [170]

3458. [5:498, Hadîs No: .8105]
Îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Bir Müslünianm bir hakkı zulmen elinden alınır da bu uğurda mücâdele ederken öldürülürse, şehid olmuş olur. [171]

3459. [5:499, Hadîs No: 8108]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
Bir Müslüman Cuma günü veya gecesi ölürse, mutlaka Allah onu kabir azabından korur. [172]

3460. [5:500, Hadîs No: 8111]
Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Namaz kılan hiç bir kimse yoktur ki, sağında ve solunda birer me­lek bulunmasın. Namazım eksiksiz kılarsa, melekler o namazı göğe yükseltirler ve eksik kılanın yüzüne çarparlar. [173]

3461. [5:502, Hadîs No: 8117]
Mikdam bin Ma'dikerb (r.a.) rivayet ediyor:
Âdemoğlu midesinden daha kötü bir kabı tıka basa doldurmuş de­ğildir. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Daha fazla yiyecekse midesinin üçte birini yemek, üçte birini su, üçte biri­ni de nefes için ayırsın. [174]

3462. [5:504, Hadîs No: 8123]
Hamza bin Ubeyde'den rivayetle:
Bir mü'minin din kardeşine eziyet verici sert bir bakışla bakması helal olmaz. [175]

3463. [5:504, Hadîs No: 8125]
Ibnı Mes ud (r.a.) rivayet ediyor:
Faydalı sözü lâyık olandan esirgemek, onu lâyık olmayana anlat­mak gibi kötüdür. [176]

3464. [5:505, Hadîs No: 8126]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Zekâtı vermeyen Kıyamet Günü Cehennemdedir. [177]

yuksel dedi ki...

3465. [5:506, Hadîs No: 8129]
Ebû Mûsâ (r.a.) rivayet ediyor:
îçinde Allah'ın anıldığı evle, anümadıgı ev, diriyle ölünün durumu gibidir. [178]

3466. [5:507, Hadîs No: 8133]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
Beş vakit namaz, birinizin kapısının Önünden akan bir nehir gibi­dir. O kişi günde beş defa o nehirde yıkanırsa, bu onda kirden bir eser bırakır mı? [179]

3467. [5:508, Hadîs No: 8134]
Cündeb rivayet ediyor:
insanlara hayrı öğretip de kendisini unutan âlimin durumu, in­sanları aydınlatıp da kendisini yakan kandilin durumuna benzer. [180]

3468. [5:509, Hadîs No: 8137]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
İlim öğrenip de onu başkalarına anlatmayan kimsenin durumu, hazine biriktirip de başkasına yardım etmeyen kimsenin durumu gi­bidir. [181]

3469. [5:511, Hadîs No: 8142]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Haksız olan kavmine yardım edenin durumu, uçurumdan yuvarla­nıp da kuyruğundan çekilerek kurtarılmaya çalışılan devenin duru­mu gibidir. [182]

3470. [5:511, Hadîs No: 8144]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Mü'minin durumu, güzel koku satanın durumu gibidir: Yanında oturursan sana fayda verir, beraber yürürsen sana fayda verir, or­taklık yaparsan sana fayda verir. [183]

3471. [5:511, Hadîs No: 8147]
Ebû Rüzeyn rivayet ediyor:
Mü'min bal arasına benzer: Ancak temiz şeyi yer ve temiz yere ko­nar. [184]

3472. [5:512, Hadîs No: 8151]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgâr ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgâr durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da belâ ve musibetlerle eğrilir. Kâfirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dile­diği zaman sert ve dik durur. [Belâ ve musibetlere uğramaz.] [185]

3473. [5:513, Hadîs No: 8152]
Ebû Mûsâ (r.a.) rivayet ediyor:
Kur'ân okuyan mü'minin durumu portakal gibidir, kokusu güzel, tadı da güzeldir.
Kur'ân okumayan müminin durumu, hurmanın durumu gibidir. Kokusu yok ama tadı güzeldir.
Kur'ân okuyan münafığın durumu, reyhanın durumu gibidir. Ko­kusu güzel, fakat tadı acıdır.
Kur'ân okumayan münafığın durumu ise Ebû Cehil karpuzu gibi­dir. Kokusu yok, tadı da acıdır. [186]

3474. [5:500, Hadîs No: 8155]
Nu'man bin Beşir'den (r.a.) rivayetle:
Müminler birbirlerini sevmede, merhamet etmede, yardımlaşma­da bir vücud gibidirler. Vücudun bir organı hastalandığında, bütün vücut uykusuzluk ve ateşle onun acısına ortak olur. [187]

yuksel dedi ki...

3475. [5:515, Hadîs No: 8158]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Münafığın durumu iki sürü arasında gidip gelen şaşkın koyunun durumu gibidir. Bir ona katılır, bir buna katılır. Hangisinin peşinden gideceğini bilemez. [188]

3476. [5:516, Hadîs No: 8161]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetimin durumu yağmurun durumu gibidir. Başı mı daha ha­yırlı, sonu mu daha hayırlı olduğu bilinmez. [189]

3477. [5:519, Hadîs No: 8170]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor: insanlarla hoş geçinmek sadakadır. [190]

3478. [5:522, Hadîs No: 8189]
Yahya bin Ebî Yahya'dan rivayetle:
Camiye gitmenle câmiiden dönmen cevap bakımından eşittir. [191]

3479. [5:524, Hadîs No: 8185]
Ebû Saîd (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:
Muaz bin Cebel Allah'ın helâl kıldıklarıyla haram kıldıklarını en iyi bilen insandır. [192]

3480. [5:524, Hadîs No: 8186]
Muhammed bin Ka'b'dan rivayetle:
Muaz bin Cebel, Kıyamet Günü âlimlerin önderi olup bir ok atımı kadar onların önünde duracaktır. [193]

3481. [5:525, Hadîs No: 8195]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Güzel ahlâk Cennet amellerindendir. [194]

3482. [6:2, Hadîs No: 8196]
Aişe'den (r.a.) rivayetle:
En güzel huylar on tanedir. Bunlar bazan babada bulunur çocukta bulunmaz; çocukta bulunur, babada bulunmaz. Kölede bulunur, efendisinde bulunmaz. Allah bunları, saadetini dilediği kimselere ve­rir. Bu güzel huylar şunlardır: Doğru sözlü olmak, tam cesaret, iste­yene vermek, iyiliklere karşılıkta bulunmak, emâneti korumak, akrabalarla iyi ilişkiler içerisinde olmak, komşunun hatâsına göz yum­mak, arkadaşın hatâsına göz yummak, misafiri ağırlamak ve bunla­rın hepsinin başı olan haya.[195]

yuksel dedi ki...

3483. [6:3, Hadîs No: 8198]
Fudâle bin Ubeyd (r.a.) rivayet ediyor:
İncil'de şöyle yazılıdır: İnsanlara nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün. Hangi ölçüyle verirsen sana da o ölçüyle verilir.[1].

3484. [6:3, Hadîs No: 8200]
îbni Abbas'den (r.a) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buy ur m uş lardır:
Tevrat'ta şöyle yazılıdır: Ömrünün uzun, rızkının bol olmasını is­teyen kişi, akrabalarına iyilik etsin.[2]

3485. [6:4, Hadîs No: 8203]
İbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor: Ammar tepesine kadar îmanla doludur.[3]

3486. [6:4, Hadîs No: 8206]
Ebû Bekir'den (r.a.) rivayetle:
Bir mü'mine zarar veren ve ona hile yapan Allah'ın rahmetinden kovulmuştur.[4]

3487. [6:5, Hadîs No: 8207]
îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:
Babasına söven mel'ûndur [Allah'ın rahmetinden koyulmuştur], annesine söven melundur, Allah'tan başkası için kurban kesen melundur, yerin sınır taşlarını değiştiren mel'ûndur, gözü görmeye­ni yoldan saptıran melundur, hayvanla birleşen mel undur, Lût Kav­minin yaptığı işi [livata] yapan mel'ûndur,[5]

3488. [6:6, Hadîs No: 8210]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kur'ân için vekil tayin edilmiş bir melek vardır. Okuyan Arap ol­sun, olmasın doğru okuyamazsa o melek onu düzeltir ve doğru ola­rak yükseltir.[6]

3489. [6:6, Hadîs No: 8213]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Baba dostuna iyilik etmen, babaya iyilik sayılır.[7]

3490. [6:7, Hadîs No: 8218]
Hasan-ı Basrî'den rivayetle:
Güleryüzle insanlara selâm vermen sadakadır.[8]

3491. [6:8, Hadîs No: 8220]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kişinin bir Müslümanın şerefine dil uzatması büyük günahlar­dandır. Bir sövmeye iki sövme ile karşılık vermek büyük günahlar­dandır.[9]

3492. [6:8, Hadîs No: 8222]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kendisine hitaben konuştuğunda din kardeşine kulak vermek şahsiyetli olmanın ifadesidir. Kişinin yolda beraber yürürken ayak­kabısının bağı kopan din kardeşini beklemesi de güzel yol arkadaşlı­ğının ifadesidir.[10]

3493. [6:9, Hadîs No: 8228]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Kişinin camiye girip de iki rekât namaz kılmaması, tanıdığı kim­selerden başkasına selâm vermemesi ve küçüklerin yaşlılara iş bu­yurması Kıyametin alâmetlerindendir.[11]

3494. [6:9, Hadîs No: 8230]
Îbnü'l-Münkedir'den rivayetle:
En faziletli amellerden bir tanesi de. mü'mini sevindirmektir: Bir borcunu ödemen, bir ihtiyacını karşılaman ve bir sıkıntısını gider­menle olur[12]

yuksel dedi ki...

3495. [6:10, Hadîs No: 8234]
Abdurrahman binAmr el-Ensarî rivayet ediyor:
Yağmurun çoğalıp bitkinin az olması, Kur'ân okuyanların çok, di­ni bilenlerin az, idarecilerin çok, emin olanlarının ise az olması Kıya­metin yaklaştığının delillerindendir.[13]

3496. [6:12, Hadîs No: 8241]
Muâz'daıi (r.a.) rivayetle:
Cennete girmek ve Cehennemden kurtulmak nimetin tamamlan­masıdır.[14]

3497. [6:13, Hadis No: 8244]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hüsn-ü.zan sahibi olması, kişinin kulluğunun güzelliğindendir.[15]

3498. (6:15;Hadîs No: 8252]
Sa'd bin Ebî Vakkas'dan (r.a.) rivayetle:
Allah'tan hayırlısını dilemesi insanoğlunun iyi olduğunun işareti­dir. Allah'ın takdir ettiğine rızâ göstermesi insanoğlunun iyi olduğu­nun işaretidir. Allah'tan hayırlısını dilememesi, insanoğlunun kötü olduğunun işaretidir. Allah'ın takdirine hoşnutsuzluk göstermesi de insanoğlunun kötü olduğunun işaretidir.[16]

3499. [6:16, Hadîs No: 8257]
Ebû'd-Derdâ rivayet ediyor:
Geçimini yoluna koyması kişinin dindeki ince anlayışmdandır. Se­ni geçindirecek şeyi araman dünya sevgisinden değildir.[17]

3500. [6:16, Hadîs No: 8258]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Elbisesinin temiz olması ve aza kanaat etmesi mü'minin Allah ka­tındaki değerinin işaretidir.[18]

3501. [6:17, Hadîs No: 8261]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Aç Müslümanı doyurmak, Allah'ın bağışlamasını gerektiren hu­suslardandır.[19]

3502. [6:19, Hadîs No: 8269]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Bir Müslümana eziyet veren bana eziyet vermiş demektir; bana eziyet veren de Allah'a eziyet vermiş demektir. [20]

3503. [6:19, Hadîs No: 8271]
Amr bin Humk rivayet ediyor:
Birisine canı hususunda teminat verip de sonra onu Öldüren kimse ile benim hiçbir alakam kalmaz, isterse öldürülen kâfir olsun. [21]

3504. [6:20, Hadîs No: 8273]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Bir veya iki yetimi yanında barındırıp mükâfatını Allah'tan bekle­yerek sıkıntılarına sabreden kişi ile ben Cennette şu iki parmak gibi birbirimize yakınız. [22]

3505. [6:20, Hadîs No: 8276]
Ka'b bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor:
Her kim ki, âlimlere karşı övünmek, câhillerle cedelleşmek veya insanların sevgisini kazanmak için ilim öğrenirse onun âkibeti Ce­hennemdir. [23]

yuksel dedi ki...

3506. [6:21, Hadîs No: 8279]
Ümmü Seleme'den (r.a.) rivayetle:
Kim ki, Müslümanlar arasında hüküm vermekle imtihan edilirse, onlara karşı bakışında, işaretinde, oturma yerleri göstermesinde âdil davransın. [24]

3507. [6:21, Hadîs No: 8280]
Ümmü Seleme (r.a.) rivayet ediyor:
Kim ki, Müslümanlar arasında hüküm vermekle imtihan edilirse, taraflardan birine, diğerine hitap ettiğinden daha yüksek sesle hitap etmesin. [25]

3508. [6:22, Hadîs No: 8281]
Sahbere'den (r.a.) rivayetle:
Kendilerine musibet verildiğinde sabreden, nîmet verildiğinde şükreden, zulme uğradığında bağışlayan, haksızlık yaptığında af di­leyen kimseler emniyete kavuşanlar ve hidâyete erdirilenlerdir. [26]

3509. [6:23, Hadîs No: 8288]
Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:
Bir falcıya gidip onun dediklerini doğrulayan, aybaşı halindeki ha-nımıyla cinsî münasebette bulunan ve hanımına arkadan yaklaşan kimse Muhammed'e indirilenden uzaklaşmıştır. [27]

3510. [6:24, Hadîs No: 8290]
Hakim bin Ümeyr'den (r.a.) rivayetle:
Size bir iyilik yapana iyilikle karşılık verin. Verecek birşey bula­mazsanız ona duâ edin. [28]

3511. [6:24, Hadîs No: 8292]
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:
Din kardeşi kendisine özür dilemek üzere gelen kişi, bunda ister samimî olsun, isterse olmasın kabul etsin. Böyle yapmazsa Kevser Havuzunun başında yanıma varamaz. [29]

3512. [6:25, Hadîs No: 8294]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Allah'ın Kitabına uyanı Allah'ın kitabı sapıklıktan hidâyete erdi­rir ve Kıyamet gününde kötü hesaptan korur. [30]

3513. [6:27, Hadîs No: 8297]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın yasaklarından sakınan kişi güçlü olarak yaşar ve memle­ketinde emin olarak yürür. [31]

3514. [6:27, Hadîs No: 8299]
Hakim bin Vasile'den rivayetle:
Allah, Kendisinden korkanların heybetini herşeyin kalbine koyar. Allah'tan korkmayanları ise herşeye karşı korkak yapar. [32]

yuksel dedi ki...

3515. [6:27, Hadîs No: 8300]
Sehl bin Sa'd (r.a.) livâyet ediyor:
Allah'tan korkanın dili kırıcı olmaz ve öfkesinin gereğim yapmaz. [33]

3516. [6:27, Hadîs No: 8301]
İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Allah'ın emrine karşı gelmekten sakınanları Allah herşeyden korur. [34]

3517. [6:28, Hadîs No: 8303]
Enes (r.a.) rivayetle:
Siz kimi över, hayırla anarsanız ona Cennet vacip olur. Kimi yerer ve kötü diye anarsanız ona da Cehennem vacip olur. Siz, Allah'ın yer yüzündeki şahitlerisiniz. [35]

Birgün Resûlullahın huzurundan bir cenaze geçmişti. Sahabîler hüsn-ü şehadette bulunup, "iyi insandı merhum" dediler. Resûlullah da "Cennet vacip ol­du" buyurdular.
Bir süre sonra başka bir cenaze geçti. Bu defa kötülüğünden bahsettiler. Resûlullah da "Cehennem vacip oldu" buyurdular.
Sahabe nasıl bir şehâdette bulunuyordu ki, Resûlullah onların şehadetlerine dayanıp birisi hakkında Cennetlik, diğeri hakkında da Cehennemliktir hükmünü veriyordu?
Herşeyden önce yalan söylemeleri muhtemel olmayan Sahabîlerin bir kimse hakkındaki şehadetleri, verdikleri hüküm o ölçüde doğru ve isabetliydi. Sahabî­ler mübalağaya, ifrata, tefrite girmeden herşeyi olduğu gibi vasfeder, kişi nasıl­sa onu öylece tavsif eder, aşırı hiçbir beyanda bulunmazlardı. Bir kimsenin "iyi" veya "kötü"lüğü hakkında kullandıkları ölçü ve kıstas kişinin Kur'ân'a ve Sünne­te olan bağlılılığından başka birşey olamazdı. Resûlullah da, Allah'ın yüryüzün-deki şahitleri mevkiinde olan böyle kimselerin şehadetlerine dayanarak o kişiler­den birinin Cennetlik, diğerinin de Cehennemlik olduğuna hükmetmişti.
Aynı hüküm Kur'ân'a ve Sünnete bağlı herkes için geçerlidir. Çünkü böyle mü'minler Allah'ın yeryüzündeki şahitleridir.

3518. [6:28, Hadîs No: 8304]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Şu dört şeyden sakınan Cennete girer: Bunlar; Cana kıyma, ha­ram yeme, zina etme ve içki içmedir. [36]

Yukarıdaki hadiste yer alan günahların herbiri büyük günahlardandır. Bu gü­nahlardan sakınma îmanda olgunlaşmanın, belli bir mesafeye ulaşmanın, Allahkorkusunun, manevî hassasiyetin neticesidir. îman kuvvetlendikçe, ibadetlerle desteklendikçe kişi artık hadiste sayılan ve sayılmayan bütün büyük günahlar­dan kaçınmaya başlar. Meselâ hırsızlık, rüşvet gibi bir günaha tevessül eden kimse, Allah'ın gördüğünü, Onun vazHeli meleklerinin yaptıklarını kaydettiğini ve birgün bunların hesabını vereceğini düşünse o günahları işlemekten sakına­caktır.
Bir kimse hiç şüphe yok ki sırf Allah'tan korktuğu ve Allah yasakladığı için bu günahlara girmezse Cennete lâyık hale gelmiş olur.

3519. [6:28, Hadîs No: 8305]
Hz. Hasandan (r.a.) rivayetle:
Allah kimin eliyle bir Müslümanm sıkıntılarını gidermişse, onun dünya ve âhiret sıkıntılarını giderecektir. [37]

3520. [6:29, Hadîs No: 8306]
Ebu Bekre (r.a.) rivayet ediyor:
Kim Allah'ın hâkimiyetine saygı gösterirse, Allah da Kıyamet Gü­nü onu yüceltir. [38]

yuksel dedi ki...

3521. [6:29, Hadîs No: 8308]
Ebû Umâme'den (r.a.) rivayetle:
Allah için seven, Allah için düşmanlık eden, Allah için veren ve Allah için vermeyen kimse îmânını kemâle erdirmiştir. [39]

3522. [6:29, Hadîs No: 8309]
Ubâde bin Samit (r.a.) rivayet ediyor:
Kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah'a kavuşmayı sevmezse, Allah da ona kavuşmayı sevmez. [40]

Allah, kullarına niyet ve davranışlarına göre muamele eder. Bir kudsî hadis-i şerifte de, "Kulum beni nasıl zannederse ben ona öyle muamele ederim" buyu-rulmuştur. Zât, sıfat ve isimleriyle herşeyden çok sevilmeye lâyık Allah'a kavuş­mayı isteyen, bunun iştiyakı içerisinde yanıp kavrulan kimseye Allah da iştiyak duyar, onu bir an önce huzuruna almak ister. Kendisini seven kullarına Allah ce­malini gösterecektir.
Ama bir kimse Allah'ı tanıyamamış, beşerî varlıkların sevgisi ve aşkına takı­lıp kalmış, sonsuz güzelliklerin sahibi ve bütün güzellikler Esmâ-i Hüsnâsının bir nevi gölgesi olan Allah'a kavuşmayı arzu etmişse, Allah da ona muhabbetle bakmaz ve ona kavuşmayı sevmez. Boğazına kadar günahlara dalmış, adetâ onlarla ünsiyet etmiş, hep kötü şeyleri arzulayan, kötü şeyleri isteyen, iştiyak duyan, Allah'a kavuşmak için yanıp kavrulmayan, günahlardan vazgeçmeyen bir kimseye Allah Cennet kapılarını açmaz, cemalini göstermek istemez.

3523- [6:31, Hadîs No: 8313]
Ebû Musa'dan (r.a.) rivayetle:
Dünyasını seven âhiretine zarar verir. Ahiretini seven dünyasına zarar verir. Siz ebedî olanı fânî olana tercih edin. [41]

Burada söz konusu edilen dünya sevgisi, dünyanın fânî, günahlarla dolu, Al­lah'tan ve âhiretten alıkoyucu ve âhiretin kuması olarak nitelendirilen dünyadır.
Bu yönüyle dünyayı seven insan bu sevgisinin derecesi ölçüsünde âhiretine zarar verir. Bazıları vardır ki bu sevgi sebebiyle dünyaya öylesine dalarlar ki farzları dahi terkeder, boğazlarına kadar haram bataklığına gömülürler.
Bazıları vardır ki dünyaya düşkünlükleri sebebiyle haram helal demeden bir hayat yaşar; haramlardan kaçınmada, helallere yönelmede bir titizlik içerisine girmezler.
Bazıları da vardır ki ibadetlerini yarım yamalak yapar, daha çok kazanma hırs ve heyecanı içerisinde dinî vazifelerinde ihmalkârlıklara girer, Kur'ân ve faydalı kitapları okumada gevşek davranır, îman ve Kur'ân hizmetinde rehavete dalar, maddeten ve manen beklenen fedâkârlığı göstermezler.
İşte böyle insanlar dereceleri ölçüsünde âhiretlerine zarar vermiş olurlar. Belki dünyadan azıcık birşey kazanmış olurlar, ama âhiretlerinden çok şey kay­bederler. Ama ister meşru, ister gayr-i meşru tarzda kazanmış olsunlar kaybet­tikleri yanında kazandıkları çok çok küçük kalır.
Bir de âhiret sevgisiyle hareket etme vardır. Ebedî saadeti, Cenneti, cema-lullahı düşünüp aşkla şevkle âhirete yönelmek; ibadet, taat ve kullukta bulun­mak, mânevi konularda titiz davranmak âhiret noktasında insana çok şeyler ka­zandırır. Ama bu arada dünyadan bazı şeyleri de kaybedebilir insan. Zamanı­nın büyük bir kısmını âhirete yönelik işlere ayırdığı için belki dünyevî noktadan zarara uğrayabilir, daha az kazanç elde edebilir. Bütün himmet ve gayretini dün­yaya sarfetmiş olsaydı, belki daha çok şeyler kazanmış olacaktı, işte o bütün bunlardan mahrum kalır. Veya helal haram demeden dünyaya dalsaydı para­dan, makamdan, şandan, şöhretten çok şeyler kazanmış olabilecekti. Âhirete yöneldiği için bunlardan da mahrum kalır. Fakat kaybettikleri kazandıkları ya­nında çok çok küçüktür. Çünkü haram âhiret için bir ateş olduğu gibi dünyada da ateştir. İnsan onun hayrını görmez.
Bütün bunlar dünyayla âhiretten birini tercih etme söz konusu olduğunda ge­çerlidir. Meselâ bir memur âmiri içki sunduğunda ahiretini düşünüp uygun bir üslupla onu reddetmesini bilmelidir ki ahiretini tercih etmiş olduğunu göstersin. Âmirinin hatırı için Rabbini gücendirmesin.

«En Eski ‹Eski   401 – 600 / 6313   Yeni› En yeni»