15 Eylül 2007 Cumartesi

Hadis-i Şerif

1- Beş vakit namazı camide kılan Bismillahirrahmanirrahim demiş gibidir.

2-Ümmetim yıldızlara gidesiye kadar kıyamet kopmayacaktır.

6.317 yorum:

«En Eski   ‹Eski   2801 – 3000 / 6317   Yeni›   En yeni»
yuksel dedi ki...

Kulub kelimesi kalb kelimesinin cem'idir.Burada kalb gönül demektir.Gönlün, kalb diye isimlendirilmesi, çeştli hadiselere göre değişmesi ve diğer organlardaki tasarruufundan dolayıdır.
Şeyh'in tefsirinde "kalb çam kozalağı şeklinde bir et parçasıdırki , vetin denilen bir damara bağlıdır.Bu damarda kalbin içindedir.Kesildiğinde insan ölür denilmektedir.
Seyyid Şerif el-Cürcani'nin Tarifat ında "Kalb, (gönül) rabbâni, latif bir cisimdir ki, göğsün sol tarafındadır.İşte bu rabbâni lâtif cisim, insanın hakikatıdır.
Bakara Suresi Tefsiri
Mahmud Sami Ramazanoğlu
sy.44,45.

yuksel dedi ki...

Ayrca onlar yalan söylerler, Allah c.c.ın ayetlerini tek-zib ederler, Allah c.c. iftira ederler.
Yalan, günahların en çirkinlerindendir ve ayıbların en fahişidir.Her türlü masıyetin başıdır.Huyların en sevimsizidir.Onunla kalbler bulanır.Sıdkın neticesi iman olunca, yalan da imanın zıddıdır.
Size ne oluyor ki yalanı hafife alıyorsunuz? Nitekim döşek de azıcık bir ateşten, bir kıvılcımdan yanar. Şübhe etmeyiniz ki, amel defterine her yalan muhakkak yalan olarak geçer.
...
Bakara Suresi Tefsiri.
Mahmud Sami Ramazanoğlu.sy.56,57.

yuksel dedi ki...

Basiret körlüğünün sebebleri üçtür:
1-A'za ve cevârihini masiyetlerden korumamak,
2-İbâdetlerini ruhuyle ve içinden gelerek değil, riyâkârlıkla ve tasannu ile yapmak,
3-Halkın elinde olana tama' etmek.
Bakara Suresi Tefsiri
Mahmud Sami Ramazanoğlu
sy.75.

yuksel dedi ki...

Sayfa: 154

1. Rahman'ın Arşı Sa'd İbni Muaz'ın ölümü sebebiyle titredi.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

2. Müşrikleri hicvet, muhakkak ki Ruhul Kudüs Cebrail (a.s.) seninle beraberdir.-Bunu Hasan (r.a) söylemiştir-
Ravi: Hz. Bera (r.a.)

3. Masiyetlerden (Allah'a isyandan) uzaklaş, Zira bu, hicretin en faziletlisidir. Farzları muhafaza et. Zira bu cihadın en faziletlisidir. Allah'ı da çok zikret, Zira sen Allah'a, O'nun zikrinin çokluğundan, kendisine daha sevimli bir şeyle gelmiş olmazsın.
Ravi: Hz. Ümmü Enes (r.a.)

4. Cehennemden kaçın, Cenneti de olanca gücünüzle isteyin. Zira Cenneti istiyen uyumaz ve Cehennemden kaçan da uyumaz. Muhakkak ki ahiret zorluklarla kuşatılmıştır, dünya ise lezzet ve şehvetlere bürünmüştür. Onun lezzet ve şehvetleri sizi ahiretten alıkoymasın.
Ravi: Hz. Kuleyb İbni Cera (r.a.)

5. Cennet ehli yüz yirmi saftır. Onların sekseni bu ümmettendir. Kırkı da diğer ümmetlerden.
Ravi: Hz. Büreyde (r.a.)

6. Ehli Cehennem, her kaba saba "Kab'a seri" olan kimsedir. "Ya Resulallah, Kab'a seri kimdir?" denildi. Buyurdu ki, ehline karşı kaba, arkadaşına karşı kaba ve aşiretine karşı kaba davranan kimsedir. Ehli Cennet ise, her mütevazi ve zahid olan kimsedir.
Ravi: Hz. Amir el Eş'ari (r.a.)

7. Şam ehli Allah'ın yeryüzündeki kamçısıdır. Kullarından dilediğinden onlar vasıtası ile intikam alır. Onların münafıklarının, mü'minler üzerine galib gelmelerinin imkanları yoktur. Onlar ancak hem, gayz, gam ve hüzün içinde ölürler.
Ravi: Hz. Hüseyin İbni Fatik (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 443

1. Bir kimsenin Allah'ın ihsan ettiği yiyecek ve içecekten gayri nimetlerden haberi olmazsa, onun ilmi az ve azabı yakın demektir.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

2. Bir kimse kırk gün namazın birinci rek'atını fevt etmezse ona iki berat yazılır; Cehennemden azatlık beratı ve nifaktan beraat.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

3. Bir kimse secde ettiğinde alnı ile burnunu da yere koymazsa namazı caiz olmaz.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

4. Bir kimse Allah'ın ruhsatını kabul etmezse, ona Arafat dağları kadar günah yazılır.
Ravi: Hz. Ukbe İbni Amir (r.a.)

5. Bir kimse için haya olmazsa din olmaz. Dünyada hayası olmayan Cennete giremez.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

6. Bir kimse üzerine zekat vacip olacak malı olmazsa şöyle desin: "Allahümme salli ala Muhammedin abdike ve Resûlike ve alel mü'minîne vel mü'minât, vel müslimîne vel müslimât." Bu ona zekat yerine geçer.
Ravi: Hz. Said (r.a.)

7. Bir kimse Allah'dan aşikarede haya etmezse gizlide de etmez.
Ravi: Hz. Muhammed İbni Ebu Cuheym (r.a.)

8. Bir kimse rüyayı sadıkaya iman etmezse, Allah'a ve Resulüne iman etmemiş olur.
Ravi: Hz. Abdurrahman İbni Aid (r.a.)

9. Bir kimse üç şeyden burun kaldırmazsa gerçek mü'mindir; Evine ait hizmetten ar etmemek, Fukara ile oturup kalkmak ve hizmetçisi ile yemek yemek. İşte bu fiiller Allah'ın kendilerini: "İşte onlar hakkâ mü'minlerdir" diye vasfettiği mü'minlerin alametlerindendir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

10. Bir kimsenin erkek veya kız evladı ölürse; tahammül etsin, etmesin razı olsun veya olmasın, sabır etsin veya etmesin onun sevabı ancak Cennettir.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

11. Bir kimse hac yolunda, hac veya umre niyetinde iken ölse, hesaba arzolunmaz, hesapta güçlük te görmez. Kendisine: "Hadi sen Cennete" denilir.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

12. Bir kimse Mekke yolunda ölürse, kıyamet gününde Allah onu hesaba arzetmez ve şiddetli hesaba tutmaz.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

13. Bir kimse Allah (z.c.hz.)'den başka bir mabud olmadığını bildiği halde vefat ederse Cennete girer.
Ravi: Hz. Osman (r.a.)

14. Ashabımdan bir kimse bir yerde ölürse o yer ahalisinin şefaatçisidir.
Ravi: Hz. Büreyde (r.a.)

15. Bir kimse hac veya umre niyeti için gidip gelirken Mekke yolunda ölürse muhasebe olunmaz, güç hesaba tabi tutulmaz ve Cennete girer.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

yuksel dedi ki...

Gerçek herkes için en iyi olandır.

yuksel dedi ki...

Gerçekler her şeyi fetheder.
Gerçek, çocukların ağzından çıkar.
Gizlice yapılan iyili, açıkça ödenir.
Gerçekler, kuşkulardan doğar.
Gerçek kimi kez gerçek gibi görünmez.
Gerçekler genellikle acıdır.
Gerçek insanı rahatlatır.
Gerçek yeşildir.
Gerçek her zaman düşman kazandırır.
Gerçek bir cehennem, yapay bir cennetten daha iyidir.
Dünya Atasözleri.M.Türker Acaroğlu.

yuksel dedi ki...

Gerçek insanı incitse bile,yine çok şey kazandırır.
Gençliği yıkan paranın bolluğudur.
Gemi yanaşmadan binmeye kalkma.
Fazla gurur, büyük bozgunlara gebedir.
Erken yatmak, erken kalkmak insanı sağlıklı, varlıklı,akıllı yapar.
Dünya Atasözleri.

yuksel dedi ki...

MÜSLÜMANLARIN ASIL KUSURU

İSLAM TEMMUZ 92

Dünyada bir milyardan fazla müslüman var; yani takriben her 5 kişiden 1'i müslüman... ama dünyanın bir çok bölgelerinde müslümanlar hep mazlum ve mağdur, esir veya mustaz'af; fakir ve sömürülmekte, cahil ve geri kalmış, derbeder ve düzensiz.

Sebep ne?

Temel ve asıl sebep: Kur'an'ın ahkamından, dinin esaslarından, imanın ruhundan, irfanın nurundan uzaklaşmaları... Öbür üzücü görüntüler bunun sonucu, cezası...

İsl(m'da hiç bir kusur ve ayıp yok; mevcut bütün kusurlar, müslümanların acaip ve garip müslümanlıklarında..

İsl(m, ilme (lime çok büyük önem veriyor; müslümanlar ilmi iyi takip edip öğrenmemiş, gayrimüslimlerden çok geri kalmışlar; hem de bir zamanlar bu bakımdan çok yüksek ve ileri seviyede bulundukları halde...

Kur'an-ı kerim, "bütün müslümanlar birbirlerinin kardeşidir" buyuruyor; müslümanlar birbirlerinden habersiz, ilgisiz, sevgisiz, kim kime-dum duma; bir yanda petrol zengini milyarderler, bir yanda veremden kan kusan, sefaletten ölen zavallılar... gemisini kurtaran kaptan, komşusu açlıktan ölse umurunda değil...

Müslümanın müslümana, kanı, canı, malı, ırzı, şerefi haram, onlara asla yan bakmaz, el uzatamaz, zarar veremez; ama müslümanlar birbirine hasım, düşman, rakip, ihtilaf ve tefrikada, çekişmede, gıybette, suizanda, dedikoduda. Komşu komşuyla, kardeş kardeşle, derviş dervişle geçinemiyor, mürid, şeyhine vefasız

yuksel dedi ki...

Müslümanın din düşmanı gayri müslime karşı, elinden geldiği kadar sil(h, cephane, kuvvet, ordu, yığınak hazırlaması Kur'an'ın emri; ama müslümanlar lakayd, laubali, hazırlıksız, plansız, programsız, tedbirsiz...

Bu günün acaip kafalı müslümanı ile gerçek İslam arasında sayılamayacak kadar çok farklar belirmiş, müslümanın kalitesi, olabildiğince düşmüş...

Müslümanlar, özel ruhi ve der(n( bir iş olan ibadeti bile cemaatle yapmağa teşvik olunmuşlar; birlik ve beraberlik içinde, yekpare ve yekvücud bir ümmet, küfrün karşısında tek bir millet olarak tavsif edilmişler; namaz cemaatle kılınınca sevabı 27 kat fazla; Cuma, bayram, hac gibi ibadetler topluca yapılıyor; çeşitli ırklar iman potasında eritilmiş, nice kavimler bir "hilafet" ve "imamet-i kübr(" tarafından asırlarca yönetilmiş...

Ama bugünkü müslümanların beyn-el-müslimin, ciddi, aktif, güçlü, kuvvetli, varlıklı, merkezi bir İslami organizasyonları yok. Hil(fet ilga edilmiş, müslüman ülkeler arasındaki bağlar koparılmış; aynı sosyal ve kültürel yapıdaki halklar ve ülkeler sun'( olarak parça parça bölünmüş, istismar ve sömürünün pençesinde; ayrı ayrı İslam devletleri birbirleriyle rekabet ve kavgaya itilmiş, başlarına hain ve zalim, emperyalistlerin ajanı yöneticiler tayin edilmiş, yüz tanesi bir araya gelse müsbet bir tek iş üretemiyor, halklarını boş ümetler peşinde yıllar boyu oyalıyor.

Buna mukabil batıl dinlerin çeşitli, güçlü kuruluşları var; Hristiyanlığın katolik ve ortodoks kilise teşkilatları, barışta ve savaşta etkili, harıl harıl çalışıyor.

Mesela Roma'daki papalık müstakil bir devlet statüsünde, fevkalade zengin, organize, dünya siyasetinde ve hristiyan devletlerin iç politikalarında aktif ve etkin

yuksel dedi ki...

TARİH SEVGİSİ, ŞUURU VE KADİRŞİNASLIK GÖREVLERİMİZ

Halil Necatioğlu

İSLAM, NİSAN 91

Kadirşinaslık müslümanın önemli güzel huylarından biridir. Muhterem dedelerimiz "bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" zihniyetine sahip imişler; Hz. Ali efendimiz, "bana bir harf öğreten beni kendisine bende (kul) eder" buyurmuş; sofrasında yemeği yenilen bir kimsenin, yiyen kimse üzerinde bir "tuz-ekmek hakkı" teşekkül eder; bu eski ikrâmları unutup, vefasızlık, hainlik veya kalleşlik edene "nankör" denilir ki, nân: ekmek, kör: görmeyen, nân-kör: yediği ekmeğin hatırına riayet etmeyen mânâsınadır.

Şu topraklarda böyle mutlu, böyle serbest, böyle rahat yaşıyoruz: Kimler sayasinde? Bizden önce Allah yolunda, vatan-millet, din-iman için çarpışmış mücahitler, aziz şehitler, mübarek gaziler sâyesende tabii! Onlara çok borcumuz var, onların, üzerimizde çok büyük hakları ve hatırları olmalı!

Şehir şehir dolaşmakta olduğum Avustralya'da en çok dikkatimi çeken, kiliselerin zenginliği ve sosyal hayata kâmilen hakimiyeti; bir de çok net, buram buram tüten milliyetçilik duygusu ve tarih şuuru: Her kasaba bir anıt, her parkta bir plâket veya kitabe, savaşta ölenler için göze çarpıcı bir eser, üzerlerine "Lest we forget": "Unutulmayalım diye" yazılmış; ölenlerin isimleri, künyeleri bir bir hâkkedilmiş abidelerin duvarlarına, herkes Gelibolu'yu bilyor, kayıplarını biliyor. Mezarlıkları da gayet iyi muhafaza olunuyor, mezarlar çökmüş değil, isimler belli, duvarlar sağlam, kabirlerin üzerlerinde demet demet taze çiçek buketleri; demek ki sık sık ziyaret olunmaktalar

yuksel dedi ki...

Onlar böyleyken bizler ne yapmışız? Maalesef yürekler acısı bir durum. Mezarlıklar istilâya uğramış, gecekondu dolmuş, istimlak edilmiş, türbeler yıkılmış, kapatılmış, tozlu, harab, yağmalanmış; camilere el konulmuş, halıları, levhaları, minberleri, mihrapları, çinileri, hattâ kubbe kurşunları çalınmış, en değerli eserler yıktırılmış, avluları yok edilmiş; tarih sevdirilmemiş, ecdat kötülenmiş, gerici-yobaz gösterilmiş, vatan hainleri putlaştırılmış, kahramanlaştırılmış; saraylar yağmalanmış arşivler satılmış, şehirlerin tarihi binaları yıkılmış, yerlerini soğuk beton yığınlar almış, vakıf eserler yağmalanmış, kütüphaneler kapatılmış, en değerli kitaplar kaybolmuş, bir sürü yolsuzluk, hırsızlık, hainlik, düşmanlık, kadirbilmezlik, şarlatanlık, dalkavukluk, nemelâzımcılık, vefasızlık, şuursuzluk...

Milli kültürümüz mahvedilmiş, tarihimiz yağmalanmış, tarihi şuur sıfır, tâkip yok, hesap soran yok, suçlu ortada, ev sahibinden baskın, arsız, yüzsüz. Bu rezalete kimler, ne zaman dur diyecekler acaba; Şarkın eski arslanları nerede, uykudan ne zaman uyanacaklar?

Bir 18 Mart Çanakkale zaferi geçti, kaç kişi olayı bilmekte? Çocuklarımız, halkımız, şanlı tarihimiz, zaferlerimizi, dostlarımızı, düşmanlarımızı, mefahirimizi biliyor mu? Ecdadımızın idealleri, ahlâkı, asaleti, büyüklüğü, değeri malûmları mı? Köy ve kasabalarımız, içlerinde yetişmiş meşhurları, âlimleri, gazileri, şehitleri anıyor mu, onlar için âbideler yapılmış mı? Torunları onları ismen biliyor ve kendileriyle iftihar ediyor mu? Ruhlarını şâd edecek merasimler, anmalar, hatimler, fatihalar, mevlidler... icra oluyor mu? Bu yeni nesiller, eski büyüklerimizin vatan, millet, Hak, hakikat sevgi ve saygısına aynen sahipler mi? Yoksa dejenere ve kozmopolit, bozuk ve çürük bir hale mi düşmüşler. Fatih Sultan Muhammed Han 22 yaşında çağ kapamış, çağ açmış, muazzam bir gücü yenmiş, İstanbul'u, Trabzon'u, Mora'yı, Balkanları feth etmiş, şimdiki 22 yaşlılar neyle meşguller?

Bizi yanlış eğitim, yanlış kültür politikaları ve kötü idareciler ve hain ajanlar mahvetti. Halen de radyo, televizyon, roman, hikâye, tiyatro, spor, turizm, müzik, sanat... derken milli kültürümüzün, ahlâk ve imanımızın can damarları kesilmekle, en ulvî esrlerimiz ve varlıklarımız bombalanmakta, berhava edilmekte.

yuksel dedi ki...

Sayfa: 446

1. Bir kimse bir mü'minin sıkıntısına ara verse, Allah da ona kıyamet günü sıkıntısından nefes aldırır. Bir kimse bir mü'minin ayıbını örterse, Allah da onun ayıbını örter. Bir kimse bir mü'minin sıkıntısını def ederse, Allah da onun sıkıntısını def eder.
Ravi: Hz. Kaab İbni Ucre (r.a.)

2. Bir kimse din kardeşine gıyabında yardım ederse, Allah (z.c.hz.) de ona dünya ve ahirette yardım eder.
Ravi: Hz. Ömer (r.a.)

3. Bir kimseyi Lut kavminin amelini yaparken bulursanız, faili de mef'ulu de öldürünüz.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

4. Bir adamı hayvana fiili şeni yapıyor bulduğunuzda ikisini de öldürünüz.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

5. Bir kimse aşûre gününde ailesine nafakasını geniş tutarsa, Allah (z.c.hz.) de senenin kalan günlerinde onun nafakasını geniş tutar.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

6. Bir kimse aşûre günü nafakasını kendine ve ehline geniş tutarsa, Allah ona senenin diğer günlerini de geniş tutar.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)

7. Bir kimse bir sahibi bid'atı ağırlarsa İslamın yıkılmasına yardım etmiş olur.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

8. Bir kimse halkın bir hususunda amir olur ve miskine, mazluma veya hacet sahibine kapısını kaparsa, Allah (z.c.hz.) onun en şiddetli fakri esnasında kendisine Rahmet kapılarını kapar.
Ravi: Hz. Ebû Şammah (r.a.)

9. Bir kimse sizden bir işe amir olsa ve Allah da ona hayır murad etse, bir şeyi unuttuğunda kendisine hatırlatacak ve hatırladığında kendisine yardım edecek bir vezir nasib eder.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

10. Bir kimse müslümanların başında selahiyet ve hüsnüniyet sahibi olsa, Allah (z.c.hz.) ona onların kalblerinde heybet nasib eder. Onlara iyilik elini açarsa halkın sevgisini kazanır. Onların malını çoğaltır ve siyanet ederse Allah (z.c.hz.) de onun malını siyanet eder ve nemalandırır. Zaifi kavmin zulmünden korursa, Allah onun saltanatını kuvvetlendirir ve onların arasında adaletle muamele ederse ömrünü uzun eder.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

11. Bir kimse merhamet etmezse, kendisine merhamet olunmaz.
Ravi: Hz. Cerir (r.a.)

12. Bir kimse merhamet etmezse merhamet olunmaz. Bir kimse affetmezse af olunmaz. Bir kimse tevbe etmezse mağfiret olunmaz ve günahlardan korunmayan da korunulmaz.
Ravi: Hz. Ömer (r.a.)

13. Bir kimsenin yerdekine merhameti olmazsa kendisine göktekiler merhamet etmez.
Ravi: Hz. Cerir (r.a.)

14. Bir kimse halka merhamet etmezse, Allah ona merhamet etmez.
Ravi: Hz. Cerir (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 156

1. Allah Teala Hz. Musa (a.s.)'a: "Ey Musa evinde seninle beraber oturmamı istermisin?" diye vahyetti. O hemen secdeye kapandı. Sonra: "Ey Rabbim, evimde benimle nasıl kalırsın?" dedi. Allah Teala: "Ey Musa, sen bilmezmisin ki, Ben, Beni zikredenin yanında olurum. Ve kulum Beni nerede ve ne zaman ararsa bulur" buyurdu.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)

2. Allah Teala Hz. Adem (a.s.)'a vahyedip buyurdu ki: "Ey Adem, başına bir iş gelmeden önce şu beyti haccet." Adem (a.s.): "Ya Rabbi, başıma gelecek iş nedir?" dedi. Buyurdu ki: "Sorduğun o şey ölümdür." Adem (a.s.): "Ölüm nedir?" dedi. Buyurdu ki: "Sen onu tadacaksın.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

3. Allah Teaal Davud (a.s.)'a şöyle vahyetti: "Ey Davud, Dünyanın misali, köpeklerin üzerine toplanıp da sürüdükleri bir leşe benzer. Sen onlar gibi olup, onlarla beraber onu sürüklemeyi arzu eder misin? Ey Davud, güzel yemek, yumuşak elbise ve batıl şöhret, hem insanlar arasında (bu dünyada) ve hem de ahirette elde edilsin, bu asla olmaz."
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

4. Allah Teala İmran oğlu Musa (a.s.)'a şöyle vahyetti: "Ümmeti Muhammed (s.av) içinde öyle kimseler vardır ki; onlar her yüksek yerde veya bir vadide durduklarında "Lâ ilahe İllallah" diye şehadet getirirler. İşte onların mükafatları, Peygamberlerin mükafatları gibidir."
Ravi: Hz Enes (r.a.)

5. Allah teala Davud (a.s.)'a şöyle vahyetti: "Zalimlere söyle, Beni anmasınlar. Çünkü Ben, Beni zikredeni anarım, O zalimleri anmam ise kendilerini Rahmetimden uzaklaştırmam olur."
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

6. Allah Teala Bana şöyle vahyetti: "Ey Peygamberlerin kardeşi! Ey korkutanların kardeşi kavmini korkut. Benim mescidlerimden birine ancak, selim kalblerle, sadık lisanlarla, temiz ellerle, tahir ferçlerle girsinler. Mescidlerime, üzerlerinde kullarımdan birinin hakkı varken girmesinler. Zira o, bu hakkı hak sahibine vermedikçe, namaz kılmaya devam etse bile, Ben onu rahmetimden uzaklaştırırım. Ama, bu bildirilenleri yaparsa, Ben onun işiten kulağı, gören gözü olurum. O, Benim velilerimden, halis kullarımdan olur. Ve o kimse Peygamberlerle, sıddıklarla ve şehidlerle beraber Cennette Benim yakınımda olurlar."
Ravi: Hz Huzeyfe (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 157

1. Allah Teala Bana şöyle vahyetti: "Ben Zekeriya oğlu Yahya (a.s.) sebebiyle yetmiş bin kişiyi öldürdüm. Ve Senin kızının oğlu (Hz. Hüseyin r.a) sebebiyle ise yetmiş bin ve yetmiş bin kişiyi öldürürüm."
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

2. Allah Teala Musa (a.s.)'a şöyle vahyetti: "La ilahe İllallah" diye şehadet edenler olmasaydı, Cehennemi Dünya ehline musallat ederdim. Ey Musa! Bana ibadet eden olmasaydı, Bana isyan edenlere göz açıp kapayıncaya kadar bir mühlet vermezdim. Ey Musa! Şurası muhakkak ki, Bana inananan Benim indimde mahlukatın en kerimidir. Ey Musa! Asi olanın sözünün ağırlığı dünyadaki bütün kumların ağırlığına muadildir." Musa (a.s.) ise: "Ya Rabbi, bu asinin kim olduğunu lütfen bildir" dedi. Allah Teala buyurdu ki: "Bir kimsenin anasına-babasına (ben sizi dinlemiyorum) diyenidir.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

3. Cebrail (a.s.) Bana kırk eve kadar komşuluk tavsiye etti. On bu taraftan, on bu taraftan, on şu taraftan, on da şu taraftan.
Ravi: Hz. Âişe (r. anha)

4. Sana Allah'dan korkmanı tavsiye ederim. Zira o korku, bütün işlerinin zinetidir. Sana Kur'an okumanı, Allah'ı zikretmeni tavsiye ederim. Zira o, senin semada anılmana sebebdir, yeryüzünde ise senin için nurdur. Sükutunun uzun olmasını tavsiye ederim. Ancak hayır söz müstesna, zira bu sükut, şeytanı senden uzaklaştırır. Ve din işinde sana yardımcı olur. Çok gülmekten de sakın. Çünkü o, kalbi öldürür ve yüzün nurunu giderir. Cihada mülazemet et, Çünkü o, ümmetimin Ruhbanlığıdır. Miskinleri sev ve onlarla düşüp kalk. Kendinden aşağıdakine bak, yukarıdakine bakma. Zira, sana Allah'ın verdiği nimetleri küçümsememen için bu hal daha uygundur. Seninle alakayı kesseler de akrabanı ziyaret et. Acı olsa da Hakkı söyle, Allah yolunda kınayanların kınamasından korkma. Kendi nefsin hakkında bildiğin şeyler, insanlardan seni alıkoysun. Yaptığın şeylerde onlara üstünlük taslama. Şu üç hasletin bulunması, kişiye ayıb olarak yeter. Kendi kusurlarını bilmeden, başkasının kusurlarını görmesi, ayni hal kendisinde de olduğu halde, başkalarında utanılacak hal görmesi ve arkadaşına eziyet etmesi. Ey Ebu Zer! Tedbir gibi akıl, sakınmak gibi verağ, güzel huy gibi şeref yoktur.
Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.)

5. Size Allah'dan korkmanızı ve Habeşli bir köle bile üzerinize emir yapılsa onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Muhakkak ki, sizden biri Benden sonra yaşarsa, çok ihtilaflar görecektir. İşte o zaman Benim sünnetime ve Mehdi ve Raşidîn olan hulefanın sünnetine uyun. Onlara tutunun. Hem de can havliyle, azı dişlerinizle ısırır gibi. İşlerin, muhdes olanlarından sakının. Zira, her ihdas olunan bidattir. Her bid'atte dalalettir. (Her dalalette cehennemdedir.)
Ravi: Hz. İrbad (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 158

1. Size ashabım hakkında hayır tavsiye ederim. Sana tabiin ve tebai-tabiin hakkında da hayr tavsiye ederim. Sonra yalan yaygınlaşır. Öyle ki, adam kendinden yemin istenmeden yemin eder. Şahid de istenilmeden şahidlik yapar. Dikkat edin, bir erkek, yabancı bir kadınla asla yalnız kalmasın. Yoksa üçüncüleri şeytan olur. Size cemaate devamı tavsiye ederim. Aman tefrikaya düşmeyin. Zira şeytan, tek insanla beraberdir. Halbuki o iki kişiye daha uzak olur. Cennetin ortasını istiyen cemaate yapışsın. İyiliği, kendisini sevdiren, kötülüğü ise üzen kimse gerçek mümindir.
Ravi: Hz. Ömer (r.a.)

2. Nezrini ifa et, ancak Allah'a masiyet hususunda nezir ifa edilmez. Ve Adem oğlunun malik olmadığı şeye nezretmesine de itibar olunmaz.
Ravi: Hz. Sabit İbni Dahhak (r.a.)

3. Cehennem kızarıncaya kadar bin yıl yakıldı. Sonra beyazlaşıncaya kadar yine bin yıl yakıldı. Sonrada kararıncaya kadar bin yıl daha yakıldı. Şimdi o, zifiri karanlık gece gibi, kapkaranlıktır.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

4. Bir koyunla da olsa düğün yemeği ver.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

5. Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey emanet, sonra da namazdır.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

6. Kulun, kıyamet gününde ilk hesaba çekileceği şey namazdır. Eğer onu tamamlamışsa onun için "Tam" diye yazılır. Eğer tamamlamamışsa, Aziz ve Celil olan Allah Meleklerine şöyle buyurur: "Bakın bakalım, kulumun farzlarını tamamlayacağınız nafile ibadetinden bir şey bulacak mısınız?" Sonra Zekat da böyledir. Sonra diğer ameller de bu şekilde ele alınır.
Ravi: Hz. Temim ed-Derda (r.a.)

7. (Namaz için) vaktin evveli Allah'ın rızası, vaktin ortası Allah'ın rahmeti ve vaktin sonu ise Allah'ın affıdır.
Ravi: Hz. İbrahim İbni Abdilmelik (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 159

1. Kıyamet gününde şefaat edecek olanların ilki, Peygamberlerdir. Sonra alimler, sonra da şehidlerdir.
Ravi: Hz. Osman (r.a.)

2. Kıyamet gününde Cennete ilk davet edilecek olanlar, çok hamd edenlerdir ki, onlar genişlikte de darlıkta da Allah'a hamd ederler.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

3. Resullerin ilki Adem (a.s.) ve onların sonuncusu Muhammed (s.a.v) dir. İsrail oğullarının Peygamberlerinin ilki Musa (a.s.) ve onların sonuncusu İsa (a.s.) dır. Kalemle yazanların ilki ise İdris (a.s.)'dır.
Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.)

4. İlk kucaklaşan İbrahim (a.s.)'dır. Daha önceleri secde etmek vardı. Bu şuna, şu şuna secde ederdi. İslam musafaha ile geldi.
Ravi: Hz. Tamim ed Dâri (r.a.)

5. Kına ve keten ile ilk boyanan ibrahim Halilürrahman (a.s.) dır, Siyahla ilk boyanan da Firavundur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

6. Yer yüzünden ilk kaldırılacak rahmet, taundur. Arzdan ilk kaldırılacak nimet ise baldır.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

7. Peygamberlerin ilki Adem (a.s.), sonra Nuh (a.s.)'dır. İkisi arasında on baba vardır. Namaz, dikilmiş şeylerin en hayırlısıdır. (Namaz, dinin direğidir.) Kim dilerse onu çoğalsın. Sadakanın sevabı kat kat verilir. Oruç ise kalkandır. Allah buyurdu ki: "Oruç, Benim içindir. Onu Bizzat Ben mükafatlandırırım." Nefsim elinde olana yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir. Sadakanın en faziletlisi; azlıkta, gayretle ve fakire de gizlice verilenidir. Köle azad etmenin en faziletlisi de bedelce en yüksek olandır.
Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.)

8. Kulun kıyamet gününde ilk sorulacağı şey, namazına bakılmasıdır. Eğer namazı salih ise o muhakkak felah bulur. Eğer namazı bozuksa hüsranda kalır.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

9. Ümmetimden deniz gazasına çıkan ilk asker (cenneti ve mağfireti) hak etmiştir. Ümmetimden Kayser'in şehrine (Kostantaniyye) gazaya giden ilk asker ise mağfiret olunmuştur.
Ravi: Hz. Ümmü Haram (r.a.)

10. Allah Teala'ya ilk nazar edecek göz, Benim gözümdür. (Cennette)
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

11. Allah'ın yer yüzündeki Sultanını zelil etmek için koşan ilk fırkayı, kıyametten önce Allah zelil edecektir.
Ravi: Hz Huzeyfe (r.a.)

12. Kulun ilk hesab verecek olduğu şey, abdestidir. Eğer abdesti güzel olursa, tıpkı abdesti gibi namaz hesabına sıra gelir. Eğer namaz da güzel olursa, tıpkı namazı gibi diğer amellerinin hesabına sıra gelir.
Ravi: Hz. Ebû Âliye (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 160

1. Cennete girecek ilk üç kişi şunlardır: Biri şehid birisi çoluk çocuk sahibi ve fakir olduğu halde iffetini muhafaza edip dilencilik ve yüzsüzlüğe düşmeyen adam, diğeri de Rabbına ibadeti güzel yapıp efendisinin hakkını da eda eden köledir. Cehenneme girecek ilk üç kişi ise; Halka musallat olan emir, Allah'ın hakkını eda etmiyen zengin ve mağrur fakirdir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

2. Kitab-ı evvelde (Levhi mahfuzda) Allah Teala'nın yazdığı ilk söz şudur: "Muhakkak ki Ben Allahım. Benden başka ilah yoktur. Rahmetim, gazabımı geçmiştir. Kim ki, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.v) O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehaded ederse, ona Cennet vardır."
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

3. Allah teala'nın Levhi Mahfuzda yazdığı ilk şey şudur: "Bismillahirrahmanirrahim, Kazama teslim olan ve hükmüme razı olan ve belama da sabredeni kıyamet gününde sıddıklarla beraber baas ederim."
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

4. Adem oğlundan amelleri hakkında ilk konuşturulacak, azalarıdır. Onlar şöyle derler: "İzzetin hakkı için, bana göre bunun büyük helak edici şeyleri var." Allah da şöyle buyurur: "Ben onları senden daha iyi biliyorum. Sen haydi git, git. Ben seni affettim."
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

5. Ateşe gireceklerin ilki, saltanatı sırasında adalet yapmıyan zalim sultandır. Kibri onu azdırmış, kudreti de zulmettirmiştir.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

6. Bu ümmetten, Rabbin huzurunda ilk davalaşacak olan Ali (r.a) ve Muaviye (r.a)'dır. Cennete ilk girecek olan da Ebubekir (r.a) ve Ömer (r.a)'dır.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

7. Mümin ilk önce, rahmet, reyhan ve naîm cennetiyle müjdelenir. Mümine ilk tebşirat da şöyle olur: "Ey Allah'ın dostu, O'nun rızası ve Cennetle müjde sana. Sen hayırlı bir gelişle geldin. Allah seni teşyi edeni affetti. Senin için istiğfar edene icabet etti. Ve senin lehine şehadet edeni de kabul etti. (Ölen bir mümin için)
Ravi: Hz. Selman (r.a.)

8. Hesaba ilk çağrılacak olanlar, altmış veya yetmiş yaşlarındakilerdir.
Ravi: Hz. Âişe (r.a.)

9. Kıyametin ilk alametleri: Deccal, İsa (a.s.)'ın inmesi, Aden toprağından bir ateşin çıkıp halkı mahşere (Şam'a) sürmesi, öyle ki onlar kaylule (öğle uykusu) yaptığı zaman o ateş bekler. (Onlar yürüyünce o da yürür). Ve bir de Duhan, Dabbe ve Ye'cüc ve Me'cücün zuhurudur. Denildi ki : "Ya Resulallah, Ye'cüc ve Me'cuc nedir?" Buyurduki: Yec'cüc ve Me'cuc bir takım ümmetlerdik ki, her biri dörtyüz binliktir. Onlardan her bir kişi etrafında, kendi sulbünden gelme bin tane göz görmedikçe ölmez. Bunlar Adem evladıdır. Ve dünyanın harab olmasına çalışırlar. Geldiklerinde Fırat ve Dicle'den içerler. Taberiye gölünü kuruturlar. Beyt'i Makdise vardıklarında ise şöyle derler: "Dünya halkını tamamen öldürdük. Şimdi de göktekilerini öldürelim." Ve oklarını göğe doğru atarlar da, o oklar kana bulaşmış alarak geri dönerler. Bunun üzerine: "Semadakileri de öldürdük" derler. O sırada İsa (a.s) ve müslümanlar Turi-Sina dağında bulunurlar. Allah, İsa (a.s)'a şöyle vahyeder: "Kullarımı Turdağı ve Eyle etrafında muhafaza et." Sonra İsa (a.s) ellerini semaya kaldırıp dua eder. Müminler de "amin" derler. Bunun üzerine Allah Ye'cüc ve Me'cücün üzerlerine "hegaf" denen ve insanların burnundan giren kurtçukları gönderir. Bu kurtçuklar onları Şam'dan Şark'a kadar sarar ve böylece Ye'cüc ile Mec'ücün hepsi ölürler. Öyleki, onların cifelerinden arz kokar. O zaman Allah, göğe emreder. Ve gökten kırbadan boşanırcasına yağmur yağar, onların cife ve kokularından arzı yıkar. İşte ondan sonra güneşin garbten doğma vakti gelir.
Ravi: Hz. Huzeyfetil Yemani (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 161

1. Cennete ilk önce girecek olan dosdoğru tacirdir.
Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.)

2. İnsanlardan ilk önce helak olacak olan, Faris'tir. Sonra onların arkasından Arab gelir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

3. Kuldan Allah'ın ilk çekip aldığı şey, "Haya"dır. O zaman O gadab eder ve kul gadaba uğramış duruma gelir. Sonra kendisinden "Emaneti" alır. O zaman o kimse "hain ve hor" olur. Sonra ondan "Rahmeti" alır. O zaman da o kimse katı kalbli ve kaba olur. İşte o zaman onun boynundan islam bağını çözer. Artık o kimse, lanete uğramış ve lanetlenmiş şeytan olur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

4. Allah'ın, halkı arasında velileri, açlık ve susuzluk ehli olanlardır. Kim onlara eza ederse, Allah o kimseden intikamını alır. Perdesini parçalar ve ona Cennetinde yaşamayı haram eder.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Abbas (r.anhüma)

5. Allah'ın velileri öyle kimselerdir ki, görüldüklerinde Allah hatırlanır.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 455

1. Ümmetimin helakı üç şeydedir: Asabiyyet (Akrabalık gayreti gütmek veya herhangi bir davayı gözü kapalı müdafaa) Kaderiye (Kader dilimin ucundadır demek) Senetsiz rivayet (Aslını esasını öğrenmeden rivayet etmek)
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

2. Ümmetimin helakı Kitab ile süttedir. Kitaba gelince; Kura'nı okurlar hilafı hakikat te'vil ederler. Sütü ise severler, kıra çıkarlar, cemaatı ve Cumaları terkederler.
Ravi: Hz. Ukbe İbni Amir (r.a.)

3. Çok mal toplıyan adamlar helak oldu. Meğer şöyle şöyle diye hayra sarfederler. Fakat onlar da pek azdır.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

4. Erkekler kadınlara itaat ettiklerinde mahvoldular.
Ravi: Hz. Ebû Bekre (r.a.)

5. Geliniz Rabbil Aleminin resulü olan Cibril (a.s)a Benim kalbime ilka etti ki: Bir can rızkını tamamlamadan ölmez. Rızkı ne kadar gecikse de Allah'dan korkun, rızkınızı güzel taleb edin. Rızık gecikiyor endişesi ile onu masiyetten taleb etmeyin. Zira Allah (z.c.hz.) indindeki şeye ancak teatle nail olunur. (Masiyetten erişmek olmaz.)
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

6. Vallahi şeytan onunla beraber yemeğe devam etti. Ta ki o besmele çekti de şeytan karnında bir şey kalmayıncaya kadar kustu. (Peygamberlerimizin huzurunda bir şahıs besmele çekmeden yemeğe başladı. Sonunda "Evveli ve ahirihi" dedi ve bu hadis varid oldu.)
Ravi: Hz. Musenna İbni Abdurrahman r.a

7. Vallahi Cenneti And'e bir takım kimseler girdi ki, bunlar çok namaz, oruç ve umre yapanlar değildi. Fakat Allah'ın emirlerini anladılar, hata yaparsak diye korktular. Rableri ile mutmain oldular ve kalblerinizin huzuru azalarına kadar çıktı. Bu suretle ahirette Allah yanında menzile ve derece güzelliği ile halka faik oldular.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

8. Vallahi mirasçılarım Benden sonra altın taksim edecek değildir. Ailemin nafakası ve memurların maaşından başka ne bıraktımsa beytülmalindir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

9. Vallahi, ahirete nazaran dünya, sizden birinin parmağını sel suyuna batırıp çıkardığındaki bulaşıklık kadardır. Öyleyse, adam artık bu neden ibarettir anlasın.
Ravi: Hz Müstevrid (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 447

1. Bir kimse müslümanların umuruna ihtimam etmezse onlardan değildir. Ve bir kimse Allah ve Resulüne, Kitabına, imama, bütün müslümanlara hayırhah olarak sabahlayıp akşamlamazsa gene onlardan değildir.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

2. Hayası olmayana gıybet yoktur.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

3. Mağfiret istemeyene Allah mağfiret etmez. Tevbe etmeyenin tevbesi kabul olmaz. Merhamet etmeyene Allah (z.c.hz.) de merhamet etmez.
Ravi: Hz. Cerir (r.a.)

4. Sabar gayret edeni Allah sabra muvaffak kılar. İffet taleb edeni Allah iffetli kılar. Kim istiğna ederse Allah onu gani kılar. Bir kimseye sabırdan daha geniş bir hayır ihsan edilmemiştir.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

5. Kimseden bir şey istememeyi teahhüd edene, Ben Cenneti teahhüd ederim.
Ravi: Hz. Sevban (r.a.)

6. Kim Benim için bir şeyi kabul ediyorsa Ben de ona Cenneti kabul edeyim. Kimseden bir şey istemesin.
Ravi: Hz. Sevban (r.a.)

7. Rıfktan mahrum edilen kimse bütün hayırlardan mahrum edilir.
Ravi: Hz. Cerir (r.a.)

8. Kureyşe ihanet etmeyi kast edeni Allah hor eder.
Ravi: Hz. Saad (r.a.)

9. Allah bir kimsenin hayrını murad ederse, onu dinde fakih kılar.
Ravi: Hz. Muaviye (r.a.)

10. Allah bir kimsenin hayrını murad ederse, onu dinde fakih eder ve onu doğruya irşad eder.
Ravi: Hz. Muaviye (r.a.)

11. Darda olana kolaylık gösterene Allah da dünya ve ahirette kolaylık gösterir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

12. Mescid bir kimsenin evi olursa (cami kuşu), Allah o kimsenin ravh ve rahmetini zamin olur (tekeffül eder) ve onun sırat üzerinden Cennete geçmesini de deruhde eder.
Ravi: Hz. Ebud Derda (r.a.)

13. Kim di biraz önce o sözü söyleyen? Otuz bu kadar melek gördüm ki, onun sevabını ilk yazan olmak için yarış ediyorlardı. (Bir kimse namazda: "Rabbenâ ve lekel hamden kesiren tayyiben mübareken fih" demişti de, Resulallah namazını bitirince yukarıdaki hadisi buyurmuştu.)
Ravi: Hz. Rifaate İbni Rafi (r.a.)

14. Bir kimsenin din kardeşinin artığını içmesi tevazudandır. Bir kimse kardeşinin artığını içerse; kendisi yetmiş derece yükseltir, yetmiş hatası silinir ve kendine yetmiş sevab verilir.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

yuksel dedi ki...

İSLAM'DA SİYASETİN YERİ VE ÖNEMİ

İSLAM HAZİRAN 90

İslam dininin, hiç şüphesiz -her mevzuda olduğu gibi- siyaset, devlet, hükümet, yönetim esasları, idadeciler ve idare edenler hakkında da, çeşitli hükümleri, tavsiyeleri, emir ve yasakları vardır; çünkü en kamil ve en tam dindir; hiçbir sahayı ihmal etmez, sağlam ve kusursuzdur; Allah Celle Celalühü'nün razı olduğu, uymayı emrettiği, hak dirdir; eksiksiz, noksansız, komple bir sistemdir, pratik ve aktif bir hayat dinidir, ütopist ve hayalperest değildir, gerçektir, gerçekçidir, dipdiridir, hayatiyet doludur, insanoğlunun her meselesiyle ilgilenir, her sorusunu çözer, her müşkilini halleder. O halde müslümanlar, bu siyasi içtimai (sosyo-politik) konularda da -ibadet ve taatlerde olduğu kadar- dinin ahkamına uymakla, emirlerini tutmakla yükümlü ve sorumludurlar; bu sahalardaki ödev ve görevlerini yapmak zorundadırlar; asla ilgisiz, bilgisiz, etkisiz, renksiz, lakayt, bigane ve pasif kalamazlar; kalırlarsa, mes'ul olurlar, günaha girerler, büyük ve devamlı veballer altında kalırlar, dünyada hor ve zelil, müstaz'af ve esir düşer; ahirette azab görür, perişan olurlar. Din, bir bütündür, bir kısmını yapıp, diğer kısmına sırt çevirmek olamaz. Ülkemizdeki laiklik, müslümanların siyasetle uğraşmamaları demek değildir. Aksine var güçleriyle uğraşmalarını ve siyasi yönden teşkilatlanmalarını ve siyasi yönden teşkilatlanmalarını gerektirir; çünkü yönetim, demokrasi ve rey oyunlarıyla dine karşı grupların eline geçer, inhisarına düşerse bu, müslümanların en tabii haklarının çiğnenmesi, ibadet ve taatlerini dahi yapamama durumuna düşülmesi sonucunu doğurabilir. (Başörtü, Cuma namazı, Ayasofya v.s. konularında olduğu gibi). Müslümanların seçimlere katılmamaları, siyasetle ilgilenmemeleri, devlete talip ve sahip olmamaları, yönetime iştirak etmemeleri, pasif kalmaları, içteki azınlıkların, dıştaki emperyalist güçlerin arzusudur.

Çünkü müslüman halkların uyanmaları, haklarını istemeleri, yönetimi elde etmeleri, onların asırlardır süren mücadelede yenik düşmeleri, istila ve istismarlarının sona ermesi demek olacaktır

yuksel dedi ki...


Emperyalistler, sosyal bünyesi zayıf, hakları cahil ve şuursuz, ilim ve teknikte geri ülkeleri ya doğrudan doğruya istila ederek sömürürler; ya da kendi yandaşları ve ajanlarını iktidara getirerek, onları kullanarak yönetirler; o milletin kendi öz vatansever evlatları -ezkaza- herhangi bir yolla iktidarı elde ederlerse hemen onları ihtilallerle, iç ve dış gailelerle bertaraf etmeğe çalışırlar. Bu bakımdan dünyanın her yerindeki müslümanların çok uyanık olmaları, oyuna gelmemeleri, siyaset ve yönetimin dini ve milli menfaatlere uygun yönde çalışmanın, hem en büyük ve en temelli hakları, hem de en ciddi ve önemli görevleri olduğunu asla unutmamaları gerekir. O halde sizler de temiz siyasetle çok yakından ilgilenmelisiniz. Bu sahayı, beceriksizlerin, ahlaksızların, hayalperestlerin, yalancıların, inatçıların, istismarcıların, sahtekarların, düzenbazların, muhterislerin, rüşvetçilerin, hırsızların, ajanların, hainlerin eline terk etmeyin. Parçalanıp, dağılmayın; sevgi ve saygıyla, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile hareket edip, birlik ve beraberliği, galibiyet ve keseriyeti mutlaka sağlayın. İyi bilin ki hizipçiliğe ve inatçılığa devam ederseniz yönetim çok kötü ellere geçebilir. Bu tehlikeleri gördükçe içim yanıyor; bu hayati gerçekleri görmeyen, sorumsuzca hareket eden fanatik, dar kafalı partili ve particilere çok şaşıyor ve çok teessüf ediyorum.

Maddi ve manevi benliğimizi kaybetmeden, haklarımızı çiğnetmeden, yurt zenginliklerimizi, ekonomik ve kültürel varlıklarımızı yağmalatmadan, hürriyet ve istiklalimizi elden kaçırmadan, vatanı böldütmeden, her tür varlığımızı daha da geliştirmeğe, çalışmalıyız; çok dikkatli, çok müteyakkız, çok olumlu, çok sevimli, çok vefakar, çok fedakar, çok vatansever.. (yani özetle: "çok derviş") olmalıyız. Bir taraftan çok dürüst ve idealist, diğer yönden de fevkalade pratik ve pragmatik olmamız gerekiyor. Birlik ve beraberliğe engel olan herşeyi, her ne pahasına olursa olsun aşabilmeli, her müşkili halledebilmeliyiz, küçük pürüzler takılıp kalmamalıyız.

yuksel dedi ki...

Taşlaşmış taraftarlık duygularıyla lüzumsuz sevgiye haksız bağlılıklarla yersiz düşmanlık ve asılsız çekişme ve çatışmalarla birlik ve beraberliği sabote etmek isteyenlere alet olmadan, ulvi gayemize doğru sarsılmaz adımlarla ilerlemeliyiz.

Çünkü bizim güçlü, kuvvetli ve sağlıklı olmamız tüm insanlık için elzemdir herkes bizden medet umuyor, tüm dış Türklerin, cümle islam aleminin gözbebeği ve en büyük ümidiyiz, bütün soydaşlarımız ve dindaşlarımız bize bel bağlamış, bizi gözlüyor, bizden işaret ve beşaret bekliyor.

Bizim selahımız, felahımız ve muvaffakiyetimiz doğulu-batılı, kafir-mümin cümle insanlığın, dünya ve ahiret saadet ve selametiyle birçok yönden ve çok yakından bağlantılıdır.

Tevfik Allah'tandır.

Allah celle celalüh yardımcımız olsun!

yuksel dedi ki...

BASIN VE YAYINA, HER TÜRLÜ EĞİTİM VE ÖĞRETİME ÖNCELİK

İSLAM ARALIK 91

Kur'an-ı kerim: Allah kelâmı; Rabb-ül-alemin'in, resulü Muhammed-i Mustafa'sına ilahi vahyi; yaradan'dan, yaratılanlara hitap, mesaj, zikr, hatırlatma, tebliğ, beyan, irşad, ikaz, ihtar, emir, nur.. Vahy katipleriyle yazıya geçirilmiş, mushaf halinde kıyamete kadar, bir harfi değiştirilmeden korunma garantisiyle bize kadar tertemiz, sahih, dosdoğru, pırıl pırıl ulaşmış yüce kitabımız... "İkra'bismi rabbikellezi halak" ayetiyle feyezana başlayan söz, fikir, iman, ilim, irfan ve hidayet menbaı...

Sevgili Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem- hazretleri onu tebliğ, tefsir, talim ve tatbikle görevli. Kendisine "cevami-ülkelim": Az sözle çok mana ifade kabiliyeti ve "efsah-ul-Arab": Arap kavminin en fesahatli ve belağatlisi, vasfı bahşedilmiş; en büyük mucizesi: Kur'an-ı mu'ciz-ül-beyan... Özü güzel, yüzü güzel, sözü güzel; kelama, beyana, ilme, söze, yazıya, ifadeye, hitabete, kitabete, şiire, hikmete, büyük önem ve değer vermiş; ehadis-i şerifesi dinin temeli, şeriat ahkamının kaynağı, maddi ve manevi ulum ve maarif hazinesi, emsalsiz fasahat ve belağat numunesi...

Alimler onlar üzerinde çalışmış, hatipler ve vaizler minber ve kürsülerden onları açıklamış, hocalar halka onları öğretmiş, kitaplar onları yazmış, gönüller onların nuruyla aydınlanmış, teşne dudaklar onlarla suya kanmış, kalpler hikmete onlarla doymuş, şaşıranlar hak yolu onlarla bulmuş, aşıklar Mevlaya onlarla ermiş..

Efendimiz -sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem- tebliği, en mükemmel şekilde ifa eyledi, hristiyan heyetlere, yahudi cemaatlerin hükümdarlarına İslam'a davet mektupları ve iman elçileri gönderdi, civar kabilelere dini hakikatleri anlatacak mürşidler yolladı, hidayete eren topluluklara, Allah'ın ahkamı ile muhakeme edecek kadılar tayin etti.

yuksel dedi ki...

O'nun şairlere iltifat buyurması bazılarını müşrik ve kafirlerin sözlü, şiirli sataşmalarına imanlı cevaplar vermekle görevlendirmesi bizim için önemli bir işarettir.

Bugünün müslümanları olan bizler de bu istikamette, her türlü modern imkan ve aleti kullanarak, bilhassa basın ve yayına, her türlü eğitim ve öğretim vasıtasına büyük önem vererek, İslamı, imanı, Kur'an'ı, irfanı, hakkı, doğruyu, iyiyi, güzeli, ahlakı, adabı, zevki, şevki, sanatı, hikmeti yaymaya, öğrenmeye, tebliğe, irşada olanca dikkat, ihtimam, itina ile ve muazzam güç ve kuvvetle gayret göstermeliyiz. En önemli görev, en faydalı ve verimli çalışma budur; en memnuniyet verici sonuçlar bu yolla alınabilir; en büyük sevap bu çalışmalarla kazanılabilir; ümmet derd ve sıkıntılardan böylece kurtulabilir. Maddi refah ve konfor, ekonomik gelişme ve başarı, politik güçlenme ve galibiyet, askeri üstünlük ve zaferin de aslı, kökü, temeli, kaynağı budur. Çünkü iman, ahlak, samimiyet, moral ve maneviyat dolaylı yollardan onlara da kuvvet ve şiddetle müessir olur.

Dikkatleri ve kuvvetleri dağıtmayın, şaşırıp aldanmayın, var gücünüzle maneviyat yolunda çalışın ki, özlenen başarıya ulaşsınız, maddi ve manevi huzura, ebedi saadte mazhar olasınız.

yuksel dedi ki...

HZ. ADEM (S.A.)

Hz. Adem , yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanlarin babasi'dir.
Cesitli memleketlerden getirilen topraklari melekler su ile camur yapip, insan sekline koydular. Mekke ile Taif arasinda 40 yil yatip salsal oldu. Yani pismis gibi kurudu. Önce Muhammed aleyhisselamin nuru alnina kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cuma günü ruh verildi. Her seyin ismi ve faydasi kendisine bildirildi. Boyu ve yasi kesin olarak bildirilmedi. Allahü tealanin emri ile bütün melekler, Adem'e secde etti, ama Iblis (seytan) kibirlenip, bu emre karsi geldi ve secde etmedi : « Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e secde edin , demistik. Iblis haric hepsi secde ettiler. O yüz cevirdi ve büyüklük tasladi, böylece kafirlerden oldu »(Bakara, 34) . Hz. Adem 40 yasinda Firdevs adindaki Cennet'e götürüldü. Cennet'de yahut daha önce Mekke disinda uyurken, sol kaburga kemiginden Hz. Havva yaratildi. Allahü teala onlari birbirine nikah etti. Yasak edilen agactan unutarak ve Iblis'in oyununa gelerek önce Havva, sonra Adem aleyhisselam yedikleri icin Cennetten cikarildilar. Adem aleyhisselam Hindistan'da Seylan (Ceylon) adasina, Havva ise Cidde'ye indirildi. 200 sene aglayip yalvardiktan sonra , tövbe ve dualari kabul olup, hacca gitmesi emr olundu: «Sonra Rabbi onu seckin kildi; tevbesini kabul etti ve dogru yola yöneltti »(Ta'ha, 122) . Arafat ovasinda Havva ile bulustu. Kabe'yi insaa etti.

Hz. Adem her sene hac yapardi. Arafat meydaninda veya baska meydanda , kiyamete kadar gelecek cocuklari belinden zerreler halinde cikarildi. «Ben sizin Rabbiniz degil miyim ?» diye soruldu. Hepsi «Evet » dedi. Sonra hepsi zerreler haline gelip, beline girdiler. Yahud belinden yalniz kendi cocuklari cikti. Sonra Sam'a geldiler. Burada cocuklari oldu. Neslinden 40.000 kisiyi gördü. 1500 yasinda iken cocuklarina peygamber oldu. Cocuklari cesitli dillerde konustu. Cebrail aleyhisselam 12 kere geldi. Oruc, her gün bir vakit namaz ve gusül abdesti emredildi. Kendisine kitap verilip, fizik, kimya, tip, eczacilik, matematik bilgileri ögretildi. Süryani, Ibrani ve Arabi diller ile kerpic üstüne cok kitap yazildi. Bir rivayete göre 2000 yasinda iken Cuma günü vefat etti. Hz.Havva 40 sene sonra vefat etti. Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina da Mescid-i Hif'de veya Arafat'da oldugu rivayetleri vardir.

Habil ile Kabil

Habil ile Kabil Hz.Adem'in ogullarindan ikisidir. Habil'in Allah'a yaptigi kurban'in kabul edildigi ve kendi kurbanin Allah tarafindan kabul edilmedigi icin Kabil, Habil'i öldürür ve böylece dünyada ilk kâtil olma makamina mazhar olur. Sonra bir kargadan görüp Habil'i yerin altina gömdü. Allahü teala Kur'an-i Kerimde mealen buyuruyor ki : « Allah nezdinde Isa'nin durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yaratti. Sonra ona «OL !» dedi ve oluverdi »(Al-i Imran, 59) . Burada deginilen durum, Hz.Isa'nin ve Hz. Adem'in babasiz dünyaya gelmeleridir (M.K.). Peygamberimiz Muhammed (S.A.V.) Hz. Adem hakkinda : « Allahü teala Adem'i (aleyhisselam) yeryüzünün her tarafindan aldirdigi topraktan yaratti. Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kirmizi renkte olanlar oldugu gibi, bazilari da bu renklerin arasindadir. Bazisi yumusak, bazisi sert, bazisi halis ve temiz oldu » (Hadis-i serif, Müsned-i Ahmed bin Hanbel) buyurmustur.


Hz. Adem 5 seyi ile bahtiyar olmustur:

1) Hatasini itiraf etmek

2) Pismanlik duymak

3) Nefsini kötülemek

4) Tevbeye devam etmek

5) Rahmetten ümidini kesmemek


Iblis de 5 seyden bedbaht olmustur:

1) Günahini ikrar (saklamadan söylemek) etmemek

2) Pismanlik duymamak

3) Kendini kötülememek

4) Kendini kötülemeyip azginligini Allahü Teala'ya nisbet etmek

5) Rahmetten ümidini kesmek

yuksel dedi ki...

Hz. ZEKERIYYA (a.s)

Kur'ân'da adi gelen peygamberlerden biri. Soyu Dâvud (a.s)'a dayanmaktadir. Kur'ân'da anilan duâlarindan (Meryem, 16/6) anlasildigina göre, soyu daha sonra Yâkub (a.s)'a varmaktadir (el-Kurtubî, Ahkâmu'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 82; er-Razî, Mefâtihu'l-Gayb, Misir 1937, V, 769).
Zekeriyya (a.s) isrâilogullarinin peygamberi oldugu gibi, ayni zamanda onlarin bilgini, reisi ve müsaviri yani danismani idi (es-Sa'l-ebî, el-Arais, 1951, 372).

Onun hakkinda çesitli âyet ve hadisler vardir. Ebû Hureyre'nin naklettigine göre, Hz. Muhammed (s.a.s);" "Zekeriyya (a.s) marangoz idi"(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Misir, 1954, II, 405) diyerek O'nun elinin emegi ile geçinen bir sanat ehli oldugunu haber vermistir.

Zekeriyya (a.s)'in hanimi isa (a.s)'in annesi Meryem'in teyzesi isâ idi. Zekeriyya (a.s) da, Meryem'e bakmakla mesgul oluyordu. O'na Beyt-i Makdis'te bir yer yapmisti. O'nun odasina her girdiginde, yaninda kis mevsiminde yaz meyvesini ve yaz mevsiminde de kis meyvesini buluyordu. Zekeriyya (a.s), "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" diye sorunca, Meryem, "Allah tarafindandir." diye cevap veriyordu (el-Kurtubî, Ahkâmu'/-Kur'ân, IV, 69 vd).

Zekeriyya (a.s) Hz. Meryem'in yaninda böyle yaz mevsiminde kis meyvesini ve kis mevsiminde de yaz meyvesini görünce, Meryem'e bu nimetleri veren, buna gücü yeten yüce Allah, esimin yasi geldigi halde, bize hayirli bir evlat verebilir seklinde düsündü ve hayirli bir evladin olmasi için Allah'a gizlice söyle dua etti:

"Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayifladi, saçlarim agardi, Rabbim!.Sana yalvarmaktan dolayi herhangi bir seyden mahrum kalmadim. Dogrusu, benden sonra yerime geçecek yakinlarimin iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karim da kisirdir. Katindan bana bir ogul bagisla ki, bana ve Yâkub ogullarina mirasçi olsun! Rabbim! O'nun, senin rizani kazanmasini da sagla!" (Meryem,19/4,5,6)

"Ya Rabbi! Bana kendi katindan temiz bir soy bahset!" (Âlu imrân, 3/38)

"Rabbim! Beni tek basima birakma! Sen varislerin en hayirlisisin" (el-Enbiyâ, 21/89).

Gücü her seye yeten Yüce Allah, Zekeriyya (a.s)'in duâsini kabul etti ve O'na bir erkek evlad verecegini müjdeledi:

"Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oglani müjdeliyoruz. Bu adi daha önce kimseye vermemistik" (Meryem, 19/7).

"Mihrabda namaz kilmaya durdugu sirada, hemen melekler ona söyle seslendi: "Haberin olsun! Allah sana Yahya adli çocugu müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir kelimeyi (isâ'yi) tasdik edecek, milletinin efendisi olacak, nefsine hakim bulunacak ve salihlerden bir peygamber olacaktir" (Âlu imrân, 3/39).

yuksel dedi ki...

Zekeriyya (a.s), Allah'in verdigi bu müjdeye sasti, hayret etti. Çünkü kendisi de hanimi da hayli yasli idiler. "Rabbim! Karim kisir, ben de son derece kocamisken nasil oglum olabilir?" (Meryem, 19/8) diyerek, bu ilginç müjde karsisinda hayretini dile getirdi.

Yüce Allah ona söyle cevap verdi:

"Rabbin böyle buyurdu. Çünkü bu bana kolaydir. Nitekim sen yokken, daha önce seni yaratmistim" (Meryem, 19/9).

Kur'ân'in baska bir yerinde bu durum söyle haber verilmistir:

"Zekeriyya'nin duasini kabul edip kendisine Yahya yi bahsetmis, esini de dogum yapacak hale getirmistik. Dogrusu onlar iyi islerde yarisiyorlar, korkarak ve umarak bize yalvariyorlardi. Bize karsi gönülden saygi duyuyorlardi" (el-Enbiya, 21/90).

Yüce Allah'in bu güzel müjdesine son derece sevinen Zekeriyya (a.s)

"Rabbim! Öyle ise bana bir alamet var, dedi" (Meryem, 19/10). Allah ona su cevabi verdi:

"Alâmetin; üç gün, isaretten baska sekilde Insanlarla konusmamandir. Rabbini çok an, aksam sabah hamdet!" (Âlu imrân, 3/41).

Gün oldu, Zekeriyya (a.s)'in nutku tutuldu. Mihrabdan çikti ve milletine: "Sabah-aksam Allah'i tesbih edin! diye isârette bulundu" (Meryem, 19/11).

Zamani gelince, Zekeriyya (a.s)'in oglu Yahya (a.s) dünyaya geldi.

Yukarida görüldügü gibi, Zekeriyya (a.s) ile ilgili olarak zikredilen âyetlerin çogu, dua mahiyetindedir. O, çok dua eden, Allah'in emir ve yasaklarina riayet ederek tam bir teslimiyet içinde yasayan Yüce bir peygamberdi. Allah: "Zekeriyyâ, Yahyâ, isa ve ilyas'a da (yol göstermistik). Hepsi iyilerden (idi)ler" (el-En'âm, 6/85) diyerek onu sahit peygamberlerle birlikte anmistir.

Zekeriyya (a.s) bu sekilde ömrünü ibâdetle geçirdi. Daima Insanlari Yüce Allah'a inanmaya ve O'nun yolunda yürümeye cagirdi. fakat azmis olan, küfre dalan ve önünü görmeyecek kadar gözü dönenler, onu sehid ettiler (Taberî, et-Tarih, Misir 1326, II, 16; Ahmet Cevdet

yuksel dedi ki...

Hz. Süleyman'in sarayi ve Sebe melekesi

Tarih, yaklasik olarak I.Ö. 970-931 yillari arasinda yasadigi düsünülen Hz. Davud'un oglu Hz. Süleyman'in kurdugu muhtesem kralliga sahitlik eder. Öyle ki Hz. Süleyman, babasindan sinirlari Misir'dan Firat'a kadar uzanan bir krallik devralmis ve kisa sürede hakimiyetini güçlendirmisti. Ve kendi yasadigi dönemde öylesine büyük bir hakimiyet kurmustu ki, Allah'a olan imaninin ve üstün aklinin kendisine kazandirdigi bu ihtisam, yüzyillar sonra bile insanlarin hayranligini ve dikkatini üzerine çekmeye devam etmektedir.Hz. Süleyman'in hayati, Allah'a gönülden iman eden bir müslümanin aklinin ne kadar fazla, ufkunun ne kadar genis oldugunu bütün insanliga gösteren çok çarpici bir delildir. Hz. Süleyman (a.s.) cinlerden ve insanlardan olusan ordusu ile kurdugu hakimiyeti, muhtesem bir saraydan yönetiyordu. Ve bu saray döneminin en ileri teknigi kullanilarak üstün bir estetik anlayisi ile insa edilmisti. Sarayinda göz alici sanat eserleri ve görenleri hayran birakip etkileyen degerli esyalar, benzersiz bir estetik anlayisi ile yerlestirilmisti. Elbette Hz. Süleyman'in bu mekâni, görenlerde büyük hayranlik uyandiriyordu.
Insanlarin bu saraydan bu kadar etkilenmelerinin nedeni ise, insan fitratina en uygun olan estetik anlayisini ve ortami birden karsilarinda görmeleri olmustur. Zira Hz. Süleyman, yaptirdigi bu görkemli sarayi, imanin nuru ve onun getirdigi üstün bir akil ile yaptirmisti. Ve bir Müslümanin hangi çagda veya hangi sartlarda yasarsa yasasin Allah'in kendisine verdigi imkânlari en güzel sekilde kullanarak essiz bir mekân olusturabileceginin en güzel örnegini sergilemisti.

yuksel dedi ki...

Nitekim Kur'ân-i Kerim'in Neml Sûresi'nin bir çok ayeti, onunla ayni dönemde asayan bir kavmin yöneticisi olan Sebe Melikesi'nin Hz. Süleyman'in ihtisamli sarayini gördükten sonra ona biat ettiginden bahseder. Hz. Süleyman, Sebe Melikesi Belkis'in varligini kendisine haber getiren Hüdhüd sayesinde ögrenmisti:"Derken uzun zaman geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: "Senin kusatamadigin (ögrenemedigin) seyi, ben kusattim ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadin buldum ki, ona her seyden (bolca) verilmistir ve büyük bir tahti var. Onu ve kavmini, Allah'i birakip da günese secde etmektelerken buldum, seytan onlara yaptiklarini süslemistir, böylece onlari (dogru) yoldan alikoymustur; bundan dolayi onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml Sûresi 22-24)

Bu bilginin üzerine Hz. Süleyman, Allah'i ilâh olarak kabul etmeyip günese secde eden ve seytanin kendilerine süslü gösterdigi bir sistemi kabul eden Sebe halkini, imana davet etmek için onlara "Rahman ve Rahim olan Allah'in adiyla" baslayan bir mektup öndermisti. Ve tüm kavmi kendisine teslim olmaya çagirmisti. "Gerçek su ki, bu, Süleyman'dandir ve 'süphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'in Adiyla' (baslamakta)dir. (Içinde de "Bana karsi büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazilmaktadir). (Neml Sûresi 30-31)

Sebe Melikesi o ana kadar hiç karsilasmadigi kadar kesin bir üslupla tüm hükümdarligini kendisine katmasini isteyen Hz. Süleyman'in, bu mektubu arsisinda çok sasirmisti. Ve kendisini kesin olarak bozguna ugratacagindan emin oldugu bu hükümdari, kararindan vazgeçirmek için ona yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmisti. Ne var ki Allah'in rizasini ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi Hz. Süleyman da, Sebe Melikesi Belkis'in hediyelerini geri çevirmis ve elçileri vasitasiyla ona ne kadar kararli, onurlu ve Allah'a bagli oldugunu gösteren söyle bir haber göndermisti:"(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldigi zaman: "Sizler bana mal ile yardimda mi bulunmak istiyorsunuz? Allah'in bana verdigi, size verdiginden daha hayirlidir; hayir, siz, hediyenizle sevinip ögünebilirsiniz" dedi. Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onlarin karsi koymalari mümkün degil ve biz onlari ordan horlanmis asagilanmis ve küçük düsürülmüsler olarak sürüp çikaririz." (Neml Sûresi 36-37)

Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkis'a Allah'in adi ile basladigi mektubunda kendi gücünün Yüce Rabbinden geldigini ve asla yenilmeyecek bir kuvvete sahip oldugunu hissettirmisti. Nitekim Hz. Süleyman cinlerden, insanlardan olusan, ona büyük bir teslimiyetle ve sevkle bagli bir orduya sahipti. Öyle ki bu ordunun her üyesi Süleyman Aleyhisselamin bütün sözlerini büyük bir hosnutlukla ve tam bir itaatle yerine getirmekteydi. Elbette Hz. Süleyman'in ordusunun tüm gücü Allah'tan gelmekteydi ve Allah'in ordusu adetullaha uygun olarak her zaman üstün gelecekti.

Sebe Melikesi Belkis, onun (Hz. Süleyman'in) sarayina gittiginde o güne kadar hiç görmedigi büyük bir mülk ve zenginlikle karsilasmisti:

yuksel dedi ki...

Ona: "Köske gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (Süleyman Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artik) ben Süleyman'la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Sûresi 44)

Kendisi de bir zenginlik ve hâkimiyete sahip olan Sebe Melikesi Belkis, Hz. Süleyman'in sarayina girince o güne kadar gördügünden çok farkli bir estetik ve bir zenginlikle karsilasmis ve ruhuna hitap eden büyük bir akla sahit olmustur. Aslinda Sebe Melikesi Belkis'in duydugu hayranlik ve saskinlik içine girdigi saraya degil, Hz. Süleyman'in aklinadir. Çünkü Belkis'in karsilastigi manzara, o dönemin sartlarinda yapilabilecek en mükemmel eser olarak tarif edilebilecek en güzel yerdir.

Âyette de ifade edildigi gibi camdan olan kösk zemini öylesine gerçekti ki, Sebe Melikesi Belkis, islanmamasi için eteklerini toplayarak ilerlemesi gerektigini düsünmüstü. Sarayin muhtesemligi ve görkemi, müslümanlarin ruhlarinda yasadigi zenginligi yansitiyordu.

Belkis'in baska bir ülkenin hükümdari olmasina ve bu ülkenin en büyük servetine sahip olmasina ragmen Hz. Süleyman'in yasadigi mekândan ve onun zenginliginden etkilenme sebebi de budur. Teknik anlamda büyük servetler harcanan mekânlarda yasamasina ragmen, pek çok kisi insan fitratinin hoslanacagi estetigi saglayamayabilir. Oysa Hz. Süleyman'in sarayinin her kösesinde görülen zevk, akil ve mükemmellik sadece servetle elde edilebilecek bir görünüm degildir. Iste aradaki bu farki daha sarayin girisini görür görmez anlayan Belkis, böyle bir yeri meydana getiren akla ve o aklin üstünlügüne hemen teslim olmustur. Sebe melikesi Süleyman Âleyhisselamin aklinin sahibi olan Cenâb-i Allah'a iman ettigini söylemis ve müslümanlardan olmayi kabul etmistir.

Hz. Süleyman ve onunla birlikte yasayan mü'minler, Allah'in kendilerine verdigi bu büyük mülkü tasimaya lâyik ve ehil kimselerdi. Rabbine karsi son derece güzel ahlâkli, teslimiyetli ve mütevazi bir peygamber olan Hz. Süleyman, kendisine nimet olarak bahsedilen bu büyük zenginligi yine yalnizca Allah'i razi etmek ve onlarin kalbini Islâm'a isindirmak için kullaniyordu. Pek çok peygamber de ayni Hz. Süleyman gibi insanlara dini teblig ederken halkin karsisina büyük bir zenginlikle çikarak, onlari etkileme yoluna gitmisti. Hazinenin basina getirilen Hz. Yusuf, kendisine büyük bir mülk verilen Hz. Ibrahim, görenleri hayrete düsürecek kadar ihtisamli bir hâkimiyete sahip olan Hz. Süleyman ve fakirken zengin kilinan Peygamberimiz Hz. Muhammed, yasadiklari hayat boyunca bunun en güzel örneklerini sergilemislerdir.

Peygamberlerin bu zenginligi ve yasadiklari üstün ahlâki gören insanlar, hiç bir sistemin ya da ideolojinin kendilerine sunmadigi böyle bir maneviyati ve maddî ihtisami elde edebilmenin yolunu merak ediyorlardi. Bu nedenle Islâmi henüz tanimayan insanlar, ilk basta bu zenginligin sebebine ve gördükleri ahlâkî yapisina karsi duyduklari merakla Islâma yaklasmislardir. Ahlâkî üstünlükleri ve tümüyle Allah yolunda kullandiklari zenginlikleriyle halkin kalbini Islâma isindiran peygamberler, böylece kisa sürede Allah'in izniyle büyük kitlelere dini yaymayi basarmislardir

yuksel dedi ki...

HZ. ZULKARNEYN (S.A.)

1. Hz. Zülkarneyn
Hz. Zülkarneyn'in peygamber mi, veli mi oldugu tam belli degildir. Kur'an-i Kerim'de doguya ve batiya düzenledigi seferleri zikr edilmistir. Asil isminin Iskender olup düzenledigi seferlerden dolayi Iskender-i Zükarneyn nâmiyla anilmistir . Kur'an-i Kerim'de : « (Resulüm!) Sana Zülkarneyn hakkinda soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatira okuyacagim » buyurulmustur. Âyette deginilen konu, rivayet edildigine göre, bir gün yahudilerin Mekke'ye gelip Peygamberimizin Tevratta bildirilen son peygamberin olup olmadigini ögrenmek istemeleri'dir. Bunun icin de Peygamberimize bir soru sormuslardir. Baska bir rivayete göre ise bu soruyu Mekke müsrikleri sormustur. Yahudilerin: " Sen bize hep bizden ögrendigin Musa, Ibrahim ve Adem'den haber veriyorsun. Tevratta tek bir yerde bildirilen bir peygamber'den bildir" demeleri üzerine Peygamberimiz : « Bu kisi Zülkarneyn'dir» buyurmus ve bu âyet inmistir . Ibrahim aleyhisselam zamaninda yasayan Zülkarneyn aleyhisselam onunla birlikte haccetti, elini öpüp duasini aldi. Teyzesinin oglu olan Hz. Hizir'i ordusuna kumandan tâyin etti. Bir kavmin istegi üzerine Ye'cûc ve Me'cûc kavminin insanlara zarar vermemeleri icin tas ve demir'den bir sed yapti ve böylece Ye'cûc ve Me'cûc'un hapsetti . Bir rivayete göre bu dilekte bulunan kavim Türkler imis . Bu sed simdiki Cin seddi degildir. Ye'cûc ve Me'cûc kavimleri bu seddi kiyamete yakin delecekler (2. noktaya bakiniz). Hz. Zülkarneyn Asya ve Avrupa kitalarinâ hâkim oldu. Her tarafa Allah'in emirlerini yayip, kâfirlerle savasip, mü'minlere güzel muâmelede bulundu. Medine ile Sam arasinda, Sam'a bes günlük bir mesafedeki Dûmet-ül Cendel denilen yerde vefat etti. Mekke'de veya yine o civarda Tehâme daginda defn edildi . Iskender isimli oldugu icin târihte gecen Iskender isimli bircok hükümdarin Hz. Zülkarneyn'in oldugu itiraf edilmistir. Bediüzzaman bu konu hakkinda mâlumat vermektedir : « Ehl-i tahkikin beyanina göre, hem Zülkarneyn ünvaninin isaretiyle, Yemen padisahlarindan Zülyezen gibi 'zü' kelimesiyle basliyan isimleri bulundugundan bu Zülkarneyn, Iskender-i Rumi degildir. Belki Yemen padisahlarindan birisidir ki, Hazret-i Ibrahimin zamaninda bulunmus ve Hazret-i Hizirdan ders almis. Iskender-i Rumi ise, miladdan tâkriben ücyüz sene evvel gelmis, Aristodan ders almis. Târih-i beseri, muntazaman surette ücbin seneye kadar gidiyor. Bu nâkis ve kisa târih nazari, Hazret-i Ibrahimin zamanindan evvel dogru olarak hükmedemiyor» .

Peygamberimiz (S.A.V.) buyurmustur ki : « Ismini duydugunuz kimselerden yeryüzünde dört kisi mâlik oldu. Mü'min olan ikisi, ikisi de kâfir idi. Mü'min olan ikisi, Zülkarneyn ile Süleyman idi. Kâfir olan ikisi de Nemrud ile Buhtunnasar idi. Besinci olarak yeryüzüne benim evlâdimdan biri yâni Mehdi mâlik olacaktir » . Kehf sûresinin 83-101 âyetleri Hz. Zülkarneyn'in kissasini anlatmaktadir. Genis mâlumat icin oraya bakiniz.

2. Ye'cûc ve Me'cûc
Peygamberimiz kiyamet alametlerinden biri olarak da Ye'cûc ve Me'cûc kavimlerinin yeryüzüne dagilmalarini ve her tarafa küfrü yaymalarindan bahsetmistir. Bu kavimler Hz. Nuh'un Yâfes isimli oglunun soyundandirlar. Yüzleri yassi, gözleri kücük, kulaklari cok büyük, boylari kisadir. Her birinin bin cocugu olur ve böylece sayilari insanlarin ve cinlerin sayisinin 90% kadardir. Kiyamete yakin bir zaman Hz. Zülkarneyn'in yaptigi seddi delip dünyaya yayilacaklardir.

yuksel dedi ki...

HZ.IBRAHIM (S.A.)

1. Hz. Ibrahim hakkinda genel bilgiler
Hz. Îbrahim Kur'an-i Kerim'de bildirilen peygamberlerdendir : « Kitap'ta Ibrahim'i an. Zira o, sidki bütün bir peygamberdi » . Ülül'azm denilen peygamberlerin ücüncüsü olup Mezopotamya'daki Keldâni kavmine gönderilmistir. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.)'dan sonra Allah katinda insanlarin en üstünüdür, cünkü ileride görecegimiz gibi Allahü Teâlânin varligini kendi akil ve mantigiyla bulmustur. Allah ona Halil'im (dostum) diye buyurdu. Onun icin «Hâlilürrahman» olarak zikredilir. Kendisine on suhuf (forma) verildi. Ogullari, Ismail ve Ishak aleyhisselam'dan ziyade soyundan daha bircok peygamber geldigi icin «Ebü'l enbiya» (peygamberler babasi) da denilmistir. Beni Israil oglu olan Hz. Ishak, Arap kavmi ise diger oglu Hz.Ismail'den türemistir. Babasinin Âzer'in mi, Târuh'un mu olup olmasi hakkinda ihtilaf vardir (genis bilgi ileride, 2.2 noktada verilecektir) . Bir rivayete göre annesinin ismi Emile'dir . Hz.Ibrahim peygamberimizin dedelerindendir .
2. Hz. Ibrahimin hayati

2.1. Hz. Ibrahim'in yasadigi zaman ve mekan
Ibrahim aleyhisselamin nesebi Nuh aleyhisselamin oglu Sam'a dayanir. Hz. Nuh'un vefati ile Hz. Ibrahim arasinda iki peygamber (Hz.Hud & Hz. Sâlih) vardir. Bu fâsila (rivayete göre, M.K.) 1143 senedir. Hz. Hud ile Hz. Ibrahim arasinda da 630 yillik bir fâsila oldugu bildirilmistir. Dogum yeri Bâbil kentidir .

2.2. Ibrahim aleyhisselamin babasi
Allahü Teâlâ Kur'an-i Kerim'de : «Ibrahim, babasi Âzer'e...» buyurmaktadir. Bu âyetten anlasilacagi gibi Hz. Ibrahim'in babasi Âzer isminde idi. Ama, bazilarina göre Ibrahim aleyhisselamin babasi -Kur'anda bildirilen- putperest Âzer degil, mü'min olan Târuh idi. Bu görüsü destekleyenler arasinda meshurlari Abdülhakim Arvâsi, Kadi Beydâvi ve Senâullah Dehlevi vardir, ama Sii'ler de bunu söylemektedirler . Bir rivâyete göre Âzer Hz. Ibrahim'in - amcasi olup - Târuh'un ölmesiyle Emile ile evlenip, Hz. Ibrahim'in üvey babasi oldu. Tefsir yönünden bunu böyle aciklamaktadirlar : En'am suresinin manasi : «Ibrahim, Âzer olan babasina dedigi zaman» anlamindadir. Böyle olmasaydi Kur'an-i Kerim'de «Babasi Âzer'e dedigi zaman» demeyip, "Âzer'e dedigi zaman" veya "Babasina dedigi zaman" demek yetisirdi . Âzer, kendi babasi olsaydi "Babasi" kelimesi fazla olurdu demektedirler. Bir kanit olarak Sua'ra suresinin 219. ayetini göstermektedirler. Bu surede Allah « Secde edenler arasinda dolasmani da görüyor » denilmektedir. Buna göre Peygamberimizin sülâlesinde hicbir putperest yokturdur. Bu görüse rededenler ise, ki bunlar arasindaTaberi, Ebu Hayyan ve Elmalili Muhammed Hamdi Yazir vardir, acik olan âyete (En'am, 74) bir mâna verilmek istenmistir demektedirler. Mealine göre manalar degistigi icin anlamlar da degisir teorisini ileri sürmektedirler. Konuya objektif bir yönle bakmak gerekirse, Âzer'in Ibrahim aleyhisselamin babasi olmamasi biraz daha mantiklidir. Sunu da belirtmek lâzim ki, bir ücüncü fikir vardir. O da, Ibrahim aleyhisselamin babasinin asil isminin Tarih veya Taruh olup sonradan - bir putun ismi olan - Âzer ismine degistirmesi. Bu da Nemrud'un onu puthanesi'nin nâziri olarak tayin etmesinden sonra gerceklesmistir . Ama kaynaklar bu düsünce hakkinda bilgi vermiyorlar, onun icin fazla dikkat etmemek gerekir. Biz burda ilmi gercekleri tartismiyacagimiz icin bunu burda noktalamak gerekir. Bu ihtilaf'in cözümünü ancak Rahman, Rahim, Evvel, Âhir, Kebir, Aziz, Saafii, Mâlik, Gafur, Nur, Adl, Hak, Hakem, Rauf, Sehid, Veli, Kerim, Bari, Cebbar olan ALLAH bilir. Âzer ayrica put yapardi ve Nemrud'un yakininda bulunurdu. Onun bir dedigini, iki etmezdi.

yuksel dedi ki...

2.2. Hz. Ibrahim'in dogumundan peygamberligine kadar olan hayati

2.2.1. Hz. Ibrahim'in dogumuna kadar vukuu bulan olaylar
Nemrud (2.3.2.2. no'lu noktaya bakiniz) ve ona tâbi olanlar azginlik ve Allah'a isyan icinde yasamakta idiler. Bir gün Nemrud bir rüya gördü. Bir rivayete göre, rüyasinda gökyüzünde bir nurun parladigini, günesin, ayin ve yildizlarin bu nurun isiginda kayboldugunu gördü. Diger bir rivayete göre ise, rüyasinsda bir kimsenin gelip tahtindan kaldirip kendini yere vurdugunu gördü. Müneccimlere gördügü rüyayi anlatip tâbir ettirdi. Bunlar "Yeni bir peygamber ve din gelecek, senin saltanatini temelinden yikacak ! Ona göre tedbir almalisin" diye tâbir ettiler. Nemrud bu isin tedbiri kolaydir deyip, " Bundan sonra kimse cocuk sâhibi olmayacak. Hanimlardan uzak durulacak. Dogan cocuklar, erkekse öldürülecek, kizsa birakilacak" emrini verdi. Bu suretle 100.000 mâsum bebegi öldürüldügü nakledilmistir .

2.2.2. Dogumundan sonra
Bu sirada Hz. Ibrahim'in annesi hâmile idi. Âzer'in durumunu bildigi icin, onu doguma yaklasinca kendisinden uzaklastirdi ve gizlice bir magaraya gitti ve orda Hz. Ibrahim'i dünyaya getirdi. Dogduktan sonra annesi onu emzirdi ve magarayi kapatip geri sehre döndü. Âzer'e ," Cocuk cok zayif dogdu ve hemen öldü" dedi. Bundan sonra magaraya - gizlice -gelip Ibrahim aleyhisselami emzirip geri eve dönerdi. Rivâyetlere göre, Hz. Ibrahim magarada 7, 13, 16 veya 17 yasina kadar kaldi .

2.3. Hz.Ibrahim'in tebligi

2.3.1. Hz. Ibrahim'in Allah'i aramasi

2.3.1.1. Hz. Ibrahim'in Allah'i aramasindan önceki durumu
Hz. Ibrahim'in imâni durumunu hakkinda Kur'an-i Kerim bilgi vermektedir :«Andolsun biz Ibrahim'e daha önce rüsdünü vermistik. Biz onu iyi tanirdik » . Burdaki rüsdünü vermek peygamberlik, yahut Ibrahim aleyhisselamin risâletten önce sahip oldugu hidayet ve dogruluk manasina geldigi tefsirlerde bildirilmistir. Bu da gösteriyor ki, peygamberlik Hz. Ibrahim'e genc yasta verilmis idi.

2.3.1.2. Ibrahim aleyhisselamin tefekkür ile tevhid'i bulmasi
Ibrahim aleyhisselam hakkinda Allahü Teâlâ « Halil'im » demistir. Bu da onun Allahi arayip bulmasindandir. Bunun icin Kur'an-i Kerim'de sunlar buyrulmustur : «Böylece biz, kesin iman edenler olmasi icin Ibrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gecenin karanligi onu kaplayinca bir yildiz gördü, Rabbim budur, dedi. Yildiz batinca, batanlari sevmem, dedi. Ay'i dogarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batinca, Rabbim bana dogru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum,dedi. Günesi dogarken görünce de, Rabbim budur, zira daha büyük, dedi. O da batinca, dedi ki : Ey kavmim ! Ben sizin (Allah'a) ortak kostugunuz seylerden uzagim » . Bu olay resmi olarak bakilirsa Hz. Ibrahim'in peygamberlik baslangicidir. Bundan sonra Hz.Ibrahim Bâbil kavmine Allah'in emirlerini teblig etmeye basladi ve bircok delil gösterdi.

yuksel dedi ki...

2.3.1.3. Ibrahim aleyhisselamin putlari kirmasi
Babil halki Allah'in yolundan saptigi icin her sene putlar icin âyin düzenlerdi. Bu âyin'de bir yere toplanir bayram yapar ve sonra puthaneye gider, putlara secde eder, sonra da evlerine dönerlerdi. Böyle bir bayram günü, Ibrahim aleyhisselam puthaneye girip, bir balta ile bütün kücük putlari kirdi. Baltayi da, en büyük putun boynuna asdi ve oradan uzaklasti. Keldâniler puthâneye girince bütün putlarin kirildigini gördüler ve bunu yapani yakalayarak cezâlandirmak istediler. Hz. Ibrahimi getirip, bu isi sen mi yaptin dediler. Ibrahim aleyhisselam « Kendisi dururken kücük putlara tapinilmasi istemedigi icin, boynunda asili olan büyük put yapmistir. Inanmazsaniz kendisine sorunuz » buyurdu. Onlar 'Putlar konusamaz ki, sen onlara sor diyorsun' dediler. Bunun üzerine Ibrahim aleyhisselam « O halde konusamayan ve kendilerini kirilmaktan kurtaramayan putlara neden ibadet edersiniz ? Size ve tapdiginiz putlara yaziklar olsun » dedi , ama bu hic bir fayda vermedi, cünkü onlar : «Dediler ki. Biz, babalarimizi bunlara tapar kimseler bulduk ».

2.3.2. Ibrahim aleyhisselamin atese atilmasi
Ibrahim aleyhisselam putlari kirinca putperestler bu isin onun yaptigini anladilar ve ceza vermek üzere hapsettiler. Durumu Nemrd'a bildirdiler.

2.3.2.1 Hz. Ibrahim ve Nemrud
Rivayete göre Nemrud Hz. Ibrahim'in yaptigini duyunca onu yanina cagirdi. O zaman insanlar Nemrud'a secde ederlerdi. Ibrahim aleyhisselam secde etmeyince Nemrud " Nicin secde etmedin" diye sordu. Hz. Ibrahim de: « Ben beni yaratan Allahü Teâla'dan ziyade secde etmem » buyurdu. Nemrud " Seni yaratan kim ? " diye sorunca, Ibrahim aleyhisselam: « Benim Rabbim, dirilten ve öldüren Allah'dir » diye cevap verdi. Nemrud, " ben de diriltirim" diyerek zindandan iki kisi getirtti. Birini serbest birakip, birini öldürdü. Güya böylece diriltmis ve öldürmüs oldu. Hz. Ibrahim bunun karsisinda : « Benim Rabbim günesi dogudan getirir, dogurtur. Eger gücün yetiyorsa sen de bati'dan dogdur » buyurunca Nemrud sasirip, âciz kaldi. Bu husus Bakara suresinin 258. âyetinde bildirilmistir . Bu münazaranin vukuu buldugu zaman hakkinda iki rivayet vardir. Birincisi, Ibrahim aleyhisselam putlari kirinca onu yakalayip hapsettiler. Sonra atese atmak icin hapisten cikarip , Nemrud'un yanina götürdüklerinde gerceklesmistir. Diger rivayete göre insanlar arasinda büyük bir kitlik cikmisti. Bundan dolayi insanlar yiyecek almak icin Nemrud'a giderlerdi. Nemrud her gelene, "Senin Rabbin kim ? " diye sorar ve "Benim Rabbim sensin" diyenlere gida maddeleri verirdi. Hz. Ibrahim yiyecek almaya gelip Nemrud ona bu soruyu sorunca Ibrahim aleyhisselam : « Benim Rabbim dirilten, hayat veren ve öldürendir » dedi ve böylece bu münazara vukuu buldu . Bu olay'dan sonra Keldâniler Halilallah'i ceza verek istediler ve onu ilk önce hapise attilar. Sonra Nemrud onu atese atmaya karar verdi. Rivayete göre bu fikri Nemrud'un aklina Hênun adinda biri getirdi ve Allah onu sonra yerin dibine batirdi.

2.3.2.2. Nemrud hakkinda bilgiler
Burada Nemrud hakkinda bazi bilgilere deginmek istiyorum. Cünkü bir müslüman icin önemli olan düsmanlarini iyi bilmesi. Nemrud da vahsi bir düsmandir. Nemrud gaddar ve zâlim bir hükümdardi. Bir rivayete göre Nemrud onun hakiki ismi degil, - firavun - gibi bir ünvandi. Nemrud cocukken burnuna bir yilan yavrusu kacmis, bu yüzden son derece cirkinlesmisti. Babasi bile tahammül edememis ve öldürmege karar vermis. Fakat annesinin yalvarmasi üzerine, onu bir cobana teslim etmis , coban da, onun cirkin yüzüne bakmaga dayanamadigindan, onu dag basinda birakmis, dagda Nemrud isminde bir disi kaplan, cocugu emzirerek, onun yasamasina sebeb olmustur. Ismi (Nemrud) bu kaplandan gelmektedir. Babasi öldükten sonra hükümdarliga gecen Nemrud, kendisini ilah zannediyor ve bütün halkin kendisine tapmasini istiyordu .

yuksel dedi ki...

2.3.2.3. Ates'in Halilallah'i yakmamasi
Ibrahim aleyhisselam'in atese atilmasi kararlastirildiktan sonra odun toplaniyor ve kocaman bir ates yakiliyor. Problem Halilallah'i atese atmakta. Rivayete göre Iblis insan sekline girip Nemrud'a mancinik kullanmasini tavsiye ediyor . Kur'an'da : « Onun (Ibrahim) icin bir bina yapin ve derhal onu atese atin ! dediler » buyurulmustur. Bir bina (mancinik) yapilip oradan Ibrahim aleyhisselam atese atilinca, ates bir gül bahcesi oluyor. Diger bir rivayete göre ici balik dolu bir havuz oluyor ates. Ve böylece ates Halilürrahman'i yakmiyor. Bu kurtarma olayi Kur'an-i Kerim'in Enbiya suresinde bildirilmistir : « Ey ates ! Ibrahim icin serinlik ve esenlik ol» dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler, fakat biz onlari, daha cok hüsrana ugrayanlar durumuna soktuk » . Bugün S.Urfa'da « Ayn-i Zelika » veya « Halilürrahman » isminde 50x30 m boylarinda bir havuz vardir. Buranin Hz. Ibrahim'in atese atildigi yer oldugu, baliklarin odunlardan meydana geldigi iddia olunmakta ve kimse bu baliklara dokunmamaktadir . Tevrat'ta bu ates olayi hakkinda -Ibrahim peygamberin yahudilerin soyunun babalari kabul edildigi halde - bir bilgi yokturdur.

2.4. Ibrahim peygamberin Bâbil'i terketmesi
Kur'an-i Kerim'de buyuruluyor ki : « (Oradan kurtulan Ibrahim Ben Rabbime gidiyorum. O bana dogru yolu gösterecek » . Böylece Hz. Ibrahim küfür diyarindan hicret ederek Sam'a gidiyor . Hicret ederken de, « Ey Rabbimiz, ancak sana tevekkül ettik ve (taatle) sana yöneldik ve ahirette de dönüsümüz ancak sanadir » diye dua ettikleri Mümtehine suresinin 4. ayetinde bildirilmistir . Baska bir rivayete göre Harran'a (Filistin) gittigi rivayet edilir .

2.5. Ibrahim aleyhisselam Misir'da
Ibrahim aleyhisselam ordan sonra zevcesi Hz. Sâre ile birlikte Misir'a gitti. Rivayete göre o siralarda 38 yasinda idi. O zamanin Firavunu cok zâlim ve cebbâr, Sinan bin Ulvân isimli, Dahhâk'in kardesi olan pek kibirli birisiydi. Firavun güzel kadinlardan cok hoslanirdi ve güzel bir kadin gördü mü hemen onu ne pahasina olursa olsun Haremine alirdi. Kadinin kocasi varsa onu öldürürdü. Hz. Sâre cok güzel bir kadin oldugu icin, Firavun veya Melik Ibrahim aleyhisselama zevcesinin kim oldugu hakkinda sorunca Ibrahim aleyhisselam Firavun'un Hz. Sâre'ye musallat olmasini engellemek icin din bakimindan kardesi olduguna niyet ederek : « Kiz kardesimdir » dedi. Pek zâlim olan bu hükümdar, Sâre hatunu almak isteyip sarayina cagirtti. Fakat musallat olmak isteyince nefesi kesilip, elleri, ayaklari tutmaz oldu. Yere yikilarak debelenmeye basladi. Allahü Teâlâ Hz. Sâre'yi Firavun'un serrinden koruyup musallat olmasini engelledi. Hükümdar bu durum karsisinda korkusundan Hz. Ibrahim'in zevcesini ona geri yolladi . Hz. Sâre'ye yaklasinca onu cin zannettiginden, yanina bir de Hâcer isimli bir câriye verdi. Böylece bundan kurtulacagini zannetti . Bu olay Ebu Hureyre'nin bildirdigi Hadis ile bildirilmistir (bkz. Buhari, Müslim). Tevratta da bu olayin böyle - kücük modifikasyonlarla - gerceklestigi yazmaktadir . Bundan sonra Halilürrahman Misir'i terkedip geri Filistine dönüp Sebu' isimli yere yerlesiyor .

yuksel dedi ki...

Hz.Ismail
Ibrahim aleyhisselam'in Hz. Sâre'den cocuklari olmuyordu. Yaslari da gittikce ilerliyordu. Ibrahim aleyhisselam Bâbil'den ayrilirken: «Rabbim ! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi » diye niyazda bulundu. Hz. Sâre'de bunu cok istiyordu, ama cocugu olmuyordu. Firavun'un kendisine verdigi câriyesi Hz. Hâcer'i azad edip Ibrahim aleyhisselama evlenmesi icin verdi ve Hz.Ibahim Hz. Hâcer ile evlendi. Bu evlilikten Hz. Ismail dogdu. Muhammed aleyhisselamin (s.a.v.) nuru Hz. Ismail'in alninda intikal etti. Ibrahim aleyhisselam onu cok sever ve yanindan ayirmazdi. Hz. Sâre nurun kendisine intikal edecegini umuyordu. Bu sebeple Hz. Hâcer'e karsi kalbi gayret hâsil oldu. Ve birgün Ibrahim aleyhisselam'dan Hz. Hâcer ile Hz. Ismail'i baska bir yere götürüp birakmasini istedi. Allah'in emriyle Halilallah bu istegi yerine getirdi ve Hacer hatun ile Ismail aleyhisselami (s.a.v.) alip Mekke'ye götürdü ve onlari orada birakti . Ilerisini Hz. Ismail'in hayatinda anlatacagim.

2.7. Misafir melekler

2.7.1. Meleklerin müjdesi
Ibrahim peygamber yasi gittikce ilerliyordu. Bu sirada melekler gelip Ibrahim aleyhisselama bir oglunun dogacagini müjdelediler : « Hem o kullara, Ibrahim'in misafirlerinden haber ver. Hani melekler, Ibrahim'in yanina girdikleri zaman, "selam" demisler, Ibrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demisti. Melekler: "Korkma ! Gercekten biz sana bilgin bir ogul müjdeliyoruz" dediler » . Rivayete o sirada Hz. Ibrahim 120 ve Hz. Sâre de 99 yasinda idi. Müjdeyi vermek üzere gelen melekler gayet güler yüzlü birer´genc suretinde Ibrahim aleyhisselamin karsisina ciktilar. Bunlarin Cebrail (a.s.), Mikail (a.s.) ve Israfil (a.s.) oldugu Ibn-i Abbas'dan rivayet edilmistir. Cebrail aleyhisselam ile birlikte 7 veya 9, veya 10 bir yahut da 12 melegin bulundugu rivayet edilmistir. Melekler bu müjdeyi verdikten sonra Lut kavmini helak etmeye gittiler (genis malumat icin bkz. «Hz.Lut»). Melekler, "Selamunaleyke" deyince Ibrahim aleyhisselam "Aleyküm selam" diyerek mukabelede bulundu. Onlari evinde en iyi yere oturttuktan sonra ikram etmek üzere hemen bir buzagi getirdi. Misafirlerine ikram etti ise de onlar yemedi. Bundan dolayi Hz. Ibrahim'in kalbine biraz süphe düstü. O zamanin âdetine göre bir eve misafir gelip, ikram edilenden bir sey yerse ondan emin olunurdu; misafir bir sey yemezse onun zarar vermek icin geldigi hükmedilirdi. Ibrahim aleyhisselam tekrar melekleri davet edince, onlar "Biz yemegin ücretini vermeden yemeyiz" dediler. Hz. Ibrahim "Bedelini verin de yiyin. Bu yemegin bir ücreti var diye karsilik verdi. Melekler bu ücreti sorunca, Hz.Ibrahim: «

yuksel dedi ki...

Bismillah ,demek. Sonunda da Elhamdülillah, demektir » dedi. Bunun üzerine Hz. Cebrail, Mikail aleyhisselam bakarak : « Bu zât, Allahü Teâlânin dost edinmesine lâyik bir kimsedir » buyurdu. Bu sirada Hz. Sâre perde arkasinda duruyordu. Meleklerin müjdesi üzerine: «(Ibrahim'in karisi Olacak sey degil ! Ben bir kocakari, bu kocam da bir ihtiyar iken cocuk mu doguracagim ? Bu gercekten sasilacak sey ! dedi » dedi. Âyet-i kerimede onun icin « Dâhiket » buyrulmustur. Bu kelime hem gülmek, hem de hayz oldu manasina gelmektedir. Cumhur'a göre gülme manasinda kullanilirsa da Ikrime ve Mücahit'e göre hayz oldu anlamindadir bu kelime. Ayrica gülmesi hakkinda da degisik rivayetler vardir. Meleklerin korkma demesi üzerine Ibrahim aleyhisselamin korkusunun gitmesi icin gülmüstür. Bir baska rivayete göre Ishak aleyhisselamin müjde verilmesi hakkinda ellerini yüzüne kapayip gülmüstür. Cünkü kendisi cok yaslanmisti ve bir cocuk dogurmanin ihtimali sifirdi o yasta. Hz. Ibrahim de yukarida belirttigimiz gibi 120 yasina gelmisti. Diger bir rivayete göre, ellerini yüzüne kapamasi, yasliliginda hayz görmesinden ve bunun farkina varmayip hâyasi sebebiyle utanmasindan ileri geldigi bildirilmistir. Hz. Sâre'nin bu sözlerine karsilik melekler " Sen Allahü Teâlânin emrine mi, takdirine mi sasiyorsun" dediler ve Ibrahim aleyhisselamin cikip Lut kavmi'nin ikamet ettigi yere gittiler . Yahudiler Ibrahim aleyhisselamin misafirleri hakkinda baska bir beyânat vermektedirler. Onlara göre Hz. Ibrahim'e melekler degil, bizzat - tövbe hâsaa - Allah gelmistir. Yanina da bazi melekler almis, güya . Ve onlara göre misafirler Hz. Ibrahim ile beraber yemek yemisler.

yuksel dedi ki...

2.7.2. Ishak aleyhisselamin dogumu
Meleklerin haberinden 1 sene sonra Hz. Ishak dogdu . Ileride Hz. Ishak hakkinda mâlumat verecegim.

2.8. Hz. Ibrahim'in Mekke'ye yolculugu

2.8.1. Ibrahim aleyhisselam Mekke'de
Ismail aleyhisselam büyüyüp genclik cagina girmisti. Cürhümilerden Arapca ögrenmis ve onlar arasinda yüksek makama erismisti. O Cürhümilerden bir kiz ile evlendi. Bu sirada ise Hâcer aleyhisselam vefat etmisti. O sirada Hâcer hatun 99 yasinda idi ve Kâbe'nin bitisiginde bir yer olan ve Hicr denilen yere defn edildi . Ibrahim aleyhisselam bir gün oglunu ziyaret etmek üzere Sam'dan Mekke'ye dogru yola cikti. Hz. Ismail'in evine varinca oglu yiyecek temin etmek icin evde yoktu. Ibrahim aleyhisselam Hz. Ismail'in hanimindan mali durumlarini sorunca, hanimi hallerinden sikâyetci oldu. Giderken de ogluna söylemesi icin tenbihte bulundu: " Kocan geldiginde benden selam söyle, kapisinin esigini degistirsin" ve oradan ayrildi ve evine geri döndü. Ismail alehisselam eve gelip bunu duyunca, olayi anladi ve hanimindan ayrildi. Baska bir kadinla evlendi. Ibrahim aleyhisselam bir müddet sonra Mekke'ye yine gidince oglu yine evde bulunmuyordu. Bu sefer Hz. Ismail'in hanimina ayni soruyu sordu. O da cevaben: " Biz hayir ve saadet icindeyiz " dedi. Ne yiyip ictiklerini sorunca da, "Et yiyip, zemzem iciyoruz" dedi. Bunun üzerine Halilallah: " Yâ Rabbi ! Bunlarin etlerini ve sularini mübarek kil, bereket ihsân eyle " diye dua etti ve oradan geri Sam'a döndü. Ibn-i Abbas'in rivayet ettigi bir hadiste Pegamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki:«Ibrahim (a.s.) zamaninda Mekke civarinda hububat bilinmiyordu. Av etiyle gidalanilirdi. Eger o zaman hububat mâlum olsaydi, Ibrahim (a.s.) hububat hakkinda dua ederdi » . Ibn-i Abbas bu Hadis hakkinda buyurdu ki: " Ibrahim aleyhisselamin bu duasinin bereketiyle Mekke sicak olmasina ragmen, et ile su, burada diger yerlere nazaran insanlara daha faydalidir " .

2.8.2. Kâbe'nin insasi
Günlerden bir günde Allahü Teâlâ haliline Kâbe-i Muazzamayi yapmasini emreyledi. Kâbe'nin insasi hakkinda iki rivayet vardir : Melekler Allah-i Zisanin emriyle binâ ettiler; Adem aleyhisselam melekler ile birlikte insa etti. Bunun üzerine Ibrahim aleyhisselam yeniden Mekke'ye dogru yola cikti. Mekke'de oglu Ismail aleyhisselami zemzem kuyusu basinda buldu. Allah'in emrini ona da söyledi ve Ismail aleyhisselam ona yardim edecegini ekledi. Kâbe'nin nereye yapacagini bilmedigi icin, bir rivayete göre Cebrail aleyhisselam Kâbe'nin su andaki yerini gösterdi. Ilkönce temeli kazmaya basladilar ve Adem aleyhisselam zamanindaki temeli buldular. Ayni temel üzerine Kâbe'yi insa ettiler.

yuksel dedi ki...

Hz. Ibrahim oglunun getirdigi taslarla, Cebrail aleyhisselamin târifine uyarak Kâbe'yi yapiyordu. Nihayet Kâbe'nin duvarlari yükseldi ve yukariya tas yetisemez oldu. Bundan dolayi büyük bir tas getirdiler ve Ibrahim aleyhisselam bu tasa basarak duvar örmeye basladi. Mübarek ayaginin izi cikan bu tasa da Makâm-i Ibrahim denilir. Kâbe de tavaf namazi bu tasin bulundugu yer olan Makâm-i Ibrahim'de kilinir . Kâbe tamamlaninca Ibrahim aleyhisselam ogluna: " Ey Ismail ! Iyi bir tas getir ki, hacilara isaret olsun" buyurdu. Ismail aleyhisselam bir tas getirdi ise de Hz. Ibrahim daha iyi bir tas istedi. Bunun üzerine, Ebu Kubeys dagindan: " Cebrail aleyhisselam tûfanda bana bir tas emanet etti. Gel onu al ! " diye bir ses isitti. Hemen Ebu Kubeys dagindan Hacer-ül-esved tasi alinip, Kâbe'deki yerine kondu . Kâbe insa edildikten sonra Ibrahim aleyhisselam, Allah'in: « Insanlar arasinda hacci ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argin develer üzerinde (...) tavaf icin Kâbe'ye gelsinler » emriyle, yüzünü Yemen tarafina cevirip: " Ey insanlar ! Allahü Teâlâ bir ev bina ettirdi ve bu evi ziyaret etminizi emreyledi. Geliniz, Kâbe'yi ziyaret ediniz " diye seslendi. Allahü Teâlâ da sesini bütün dünyaya duyurdu. Insanlar bu sesi duyunca: « Lebbeyk Allahümme Lebbeyk " diye cevap verdiler. O zaman, ana rahminde ve baba sulbünde olan ne kadar hacca gidecek varsa « Lebbeyk » dediler. Bir defa gidecek olan bir kere, iki defa gidecek olan iki kere ve daha fazla gidecek miktarina göre cevap verdiler . Kâbe'nin insasindan sonra Ibrahim aleyhisselam Sam'a dönüyor ve bütün aile efradini alip Hac ediyor.

yuksel dedi ki...

2.8.3. Kâbe hakkinda bilgiler
Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Haram'in ortasinda, dört köse tastan bir oda olup, 17 m yüksekliktedir. Kuzey duvari 8,8 m, güney duvari 7 m, dogu duvari 11,9 m, bati duvari da 12,8 m genisliktedir. Dogu ve güney duvarlari arasindaki kösede Hâcer-ül-esved tasi bulunmaktadir. Kâbe'nin dogu duvarinda bir kapi vardir. Kapi yerden 1,7 m yükseklikte, eni 1,7 m ve boyu 2,7 m'dir. Kâbe'nin dört kösesine Rükn denir. Sam'a dogru olana Rükn-i Sâmi, Bagdat'a olana Rükn-i Irâki, Yemen tarafina olana Rükn-i Yemâni ve dördüncü köseye de Rükn-i Hacer-ül-esved denir .

2.9. Hz. Ibrahim aleyhisselamin duasi

2.9.1. Ibrahim aleyhisselamin iki dualari

2.9.1.1. Halilallah'in Kur'andaki duasi
Kâbe'yi tamamladiktan sonra Ibrahim aleyhisselamin dua ettigi Kur'an-i Kerim'de zikredilmektedir :«Hatirla ki Ibrahim söyle demisti: Rabbim ! Bu sehri (Mekke'yi) emniyetli kil, beni ve ogullarini putlara tapmaktan uzak tut. Cünkü onlar (putlar) insanlarin bircogunun sapmasina sebep oldular, Rabbim. Simdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karsi gelirse, artik sen gercekten cok bagislayan, pek esirgeyensin . Ey Rabbimiz! Ey sâhibimiz! Namazi dosdogru kilmalari icin ben, neslimden bir kismini senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yaninda, ziraat yapilmayan bir vâdiye yerlestirdim. Artik sen de insanlardan bir kisminin gönüllerini olara meyledici kil ve meyvelerden bunlara rizik ver! Umulur ki bu nimetlere sükrederler. Ey Rabbimiz! Süphesiz ki sen bizim gizleyecegimizi de aciklayacagimizi da bilirsin. Cünkü ne yerde ne de gökte hicbir sey Allah'a gizli kalmaz. Ihtiyar halimde bana Ismail'i ve Ishak'i lutfeden Allah'a hamdolsun! Süphesiz Rabbim duayi isitendir. Ey Rabbim! Beni soyumdan gelecekleri namazi devamli kilanlardan eyle; ey Rabbimiz! duami kabul et! Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacagi gün beni, ana-babami ve müminleri bagisla ! » .

2.9.1.2. Hz.Ibrahim'in ikinci duasi
Ibrahim aleyhisselamin diger duasi hakkinda da Imam-i Gâzâli mâlumat veriyor: " Ibrahim aleyhisselam sabahladigi vakit söyle buyuruyordu: « Ey Allah'im. Bu gün yepeyeni bir yaratilistir. Binâenaleyh bugünü tâatinle benim icin ac, magfiret ve rizanla kapat! Bugün de bana nezdinde kabul olunacak haseneyi ihsan eyle. O haseneyi gelistir ve benim icin onu kat kat artir. Ve bugünde islemis oldugum günahlari benim icin affeyle. Cünkü bolca affeden ve her nimeti kullarina ihsanda bulunan, kullarini siddetle seven, daha istemeden evvel onlarin isteklerini bilip takdir eden sensi » . Râvi diyor ki: Bir kimse Hz. Ibrahim'in duâsiyla sabahladigi takdirde o günün sükrünü edâ etmis sayilir .

yuksel dedi ki...

2.9.2. Ibrahim aleyhiselamin babasi icin duasi
Kur'an-i Kerim'den bize nakledildigine göre Ibrahim peygamber babasi icin Allah tarafindan istigfâr dilemistir. Mucizât-i Kur'an-iyenin Tevbe suresinin -113. âyetin mukabili olarak - 114. âyetinde: «Ibrahim'in babasi icin af dilemesi, sadece ona verdigi sözden dolayi idi. Ne var ki, onun Allah'in düsmani oldugu kendisine belli olunca, ondan uzaklasti. Süphesiz ki Ibrahim cok yumusak huylu ve pek sabirli idi» . Ibrahim aleyhisselam babasina kendisinin affi icin Allah'a dua edecegine dair söz vermis ve onun Allah tarafindan affini dilemisti. Fakat babasinin Allah düsmani oldugunu anlayinca dua etmeyi birakti . Peygamberimiz (S.A.V.) de amcasi Ebu Tâlip icin Allah'tan magfiret dilemek istemis, bunun üzerine Tevbe sure-i serif'in 113. âyeti inmisti.

3. Halilallah'in vefati
Hz. Sâre yasinda ölmüstü. Allah'in dostu da Kudüs'de ikâmet etmekteydi. Bir gün evden gelince evinde birisinin oldugunu gördü. Bu misafir Azrail aleyhisselam idi. Ibrahim aleyhisselam :'Seni iceriye kim birakti' dedi. O da:'Buranin sahibi' diye cevap verince, Halilallah:'Buranin sâhibi benim ve ben seni iceriye birakmadim' dedi. Azrail aleyhisselamin: 'Beni buraya buranin ve her seyin sahibi birakti' demesi üzerine Ibrahim aleyhisselam bu misafirin bir melek oldugunu anladi. Kimsin diye sordu ve Azrâil aleyhisselamin oldugunu ögrendi. Ibrahim aleyhisselam ona: "Ziyârete mi geldin ? Ruhumu almaya mi ?" buyurdu."Eger izin verirsen ruhunu almaya!" diye cevap verdi. Hz. Ibrahim de : "Dost dostun canini alir mi ?" deyince, "Yâ Ibrahim bunu Allah'a sorayim" buyurdu. Azrâil aleyhisselam hemen gidip geldi ve Allahü Teâlâ: " Dost dosta kavusmak istemez mi ?" buyurdu dedi. Halilallah bunu isitince: "Cabuk gel kardesim, hemen canimi cânâna kavustur, benim icin bundan daha büyük bir müjde olamaz" buyurdu ve ruhunu teslim etti . Ibrahim aleyhisselam Kudüs civarinda Habrun kasabasinda bir magaraya defn edildi. Bu kasaba Halilürrahman olarak bilinmektedir . En meshur camisi de « Halilürrahaman » camisidir. Su anda Israilogullarinin elinde bulunup Hebron olarak bilinmektedir

yuksel dedi ki...

Hz. SUAYB (a.s)

Kur'an'da adi geçen peygamberlerden. Medyen ve Eyke halkina peygamber olarak gönderildi. Bu iki ülkede ayri ayri mücadelede bulundu. Bu iki toplumla yaptigi mücadelesi, çesitli ayetlerde geçmektedir.
Medyen ve Eyke, daglik ve ormanlik olan iki ülke idi. Medyen topraklari, Hicaz'in kuzey batisinda, oradan Kizildeniz'in dogu sahiline, güney Filistin'e, Akabe Körfezi'ne ve Sina Yarimadasi'nin bir bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alir.

Kur'an'in Medyen halki hakkinda anlattiklarinin önemini kavramak için, bu insanlarin, Hz. ibrahim'in üçüncü hanimi Katurah'tan olma oglu Midyan'in soyundan geldikleri iddialarina dikkat edilmelidir. Dogrudan dogruya onun neslinden gelmemis olduklari halde, tümü onun soyundan olduklarini iddia etmislerdir. Çünkü eski bir gelenege göre, büyük bir zata bagli olan herkes, daha sonra yavas yavas onun torunlari arasinda sayilmaya baslanirdi. Nitekim Hz. ismail'in (a.s) soyundan gelmemesine ragmen bütün Araplara "ismailogullari" denmistir. Hz. Yakub (a.s)'in soyu (israilogullari) için de durum aynidir. Ayni sekilde, Hz. ibrahim (a.s)'in çocuklarindan biri olan Midyan'in etkisi altina giren tüm bölge halkina Bena Medyen (Medyenogullari) ve onlarin oturdugu yerlere de, Medyen bölgesi dendi (ez-Zirikl, Kâmûsû'l-A'Iâm, VI, 4244; Yakut el-Hamev, Mu'cemü'l-Büldan, Beyrut 1956, V, 77).

Suayb (a.s), Hz. ibrahim'in torunlarindan Mikâil'in ogludur. Annesi ise Hz. Lut'un kizidir (et-Taber, Tarih, Misir 1326,I, 167; es-Sa'leb, el-Arâis, Misir 1951, s. 164; M. Asim Köksal, Peygamberler Tarihi, Ankara 1990, I, 327).

Yüce Allah'tan Suayb (a.s)'a kitab veya sahife gönderilmedi. O, Âdem, sit, idris, Nuh ve ibrahim'e indirilen sahifeleri okudu ve onlarla tebligde bulundu (Ibn Asakir, Tarih, Beyrut 1979, VI, 322).

Suayb (a.s) büyük bir hatipti. insanlari güzel söz ve nasihatlarla aydinlatmaya çalisti. Dolayisiyla ona peygamberler hatibi denilmistir (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire 1977, II, 118).

Suayb (a.s) ayni zamanda Musa (a.s)'in kayinpederi idi. Kizi Safura'yi Musa (a.s) ile evlendirmisti (ibnü'lEsir, el-Kâmil, Beyrut 1965, 177).

Suayb (a.s)'in Peygamber olarak Medyen'e gönderilmesi ve Medyenlilerle mücadelesi, Kur'an'da söyle bildirilir:

"Medyen'e de kardesleri suayb'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin ondan baska ilahiniz yoktur. Size Rabbinizden açik bir delil geldi. Ölçüyü ve tartiyi tam yapin, insanlarin esyalarini eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayin. Eger inanan (insan)lar iseniz böylesi sizin için daha iyidir!... Ve her yolun basina oturup da tehdit ederek insanlari Allah yolundan çevirmege ve O (Allah yolu)nu egriltmeye çalismayin. Düsünün siz az idiniz, O sizi çogaltti ve bakin bozguncularin sonu nasil oldu!... Eger içinizden bir kismi benimle gönderilene inanmis, bir kismi da inanmamis ise, Allah aramizda hükmedinceye kadar sabredin. O, hükmedenlerin en iyisidir" (el-A'raf, 7/85,86,87).

yuksel dedi ki...

Görülüyor ki Suayb (a.s) onlari Allah'a kulluk etmeye, insan haklarina saygili olmaya, her türlü bozgunculuktan uzak durmaya ve bu yolda sabirla hareket etmeye davet ediyordu. Fakat Medyen halki Suayb (a.s)'in nasihatlarini dinlemediler ve kötü hareketlerinde daha ileri gittiler. Onlarin bu isyan ve sapkinliklari, Kur'an'da söyle haber verilir.

"Dediler ki: Ey Suayb, senin söylediklerinden çogunu anlamiyoruz, biz seni içimizde zayif görüyoruz. Kabilen olmasaydi, seni mutlaka taslarla(öldürür)dük! Senin bize karsi hiç bir üstünlügün yoktur!" (Hd 11/91).

Suayb (a.s) onlarin bu taskinliklarina karsi nasihat ediyor ve onlari büyük bir azap ile kokutuyordu:

(Suayb onlara de ki): Ey kavmim, size göre kabilem Allah'tan daha mi üstün ki, O'nu arkaniza atip unuttunuz? süphesiz Rabbim, yaptiklarinizi kusaticidir. (Ondan bir sey gizli kalmaz.)

Ey kavmim, oldugunuz yerde (yaptiginizi) yapin, ben de yapiyorum. Yakinda kime azabin gelip kendisini rezil edecegini ve kimin yalanci oldugunu bileceksiniz. Gözetin, ben de sizinle beraber gözetmekteyim."(Hd, 11/92-93)

Her türlü mücadelede, teblig ve nasihate ragmen, Allah'in emirlerini dinlemeyen, zulüm, taskinlik ve kötülükte israr eden Medyen halki, azabi hak etmisti: Derken o (müthis) sarsinti onlari yakalayiverdi, yurtlarinda diz üstü çöke kaldilar. suayb'i yalanlayanlar, sanki yurtlarinda hiç oturmamis gibi oldular. suayb'i yalanlayanlar... iste ziyana ugrayanlar, onlar oldular" (el-A'raf, 7/91-92).

Medyen halki, kfirlerin kaçinilmaz sonu olan azaba maruz kaldiktan sonra Suayb (a.s) onlara acimisti. Bu durum, Ku'an'da söyle bildirilir:

(Suayb), onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim, ben size Rabbimin gönderdigi gerçekleri duyurdum ve size ögüt verdim. Artik kâfir bir kavme nasil acirim!.." (el-A'raf, 7/93)

Buna göre, Allah'in emirlerini dinlememede israr eden ve bunun neticesinde Allah'in azabi ile cezalandirilanlara acimamak gerekir. Çünkü bu cezayi hak etmis oluyorlar.

Suayb (a.s) Medyenlilerle beraber, Eyke halkina da peygamber olarak gönderilmisti. Onlarla da önemli mücadelelerde bulundu. Onlarla olan mücadelesi ve onlarin isyankârligi, Kur'an'da söyle özetlenmektedir.

yuksel dedi ki...

Gerçekten Eyke halki da zalim kimselerdi" (el-Hasr, 15/78).

Eyke halki da gönderilen elçileri yalanladi. Suayb, onlara demisti ki: (Allah'in azabindan) korunmaz misiniz? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. Artik Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Ben sizden buna karsi bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalniz alemlerin rabbine aittir. Ölçüyü tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru terazi ile tartin. insanlarin haklarini kismayin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karisiklik çikarmayin, Sizi ve önceki nesilleri yaratan(Allah)tan korkun" (es-suar, 26/176,177,178,179,180,181,182,183,184).

Eykeliler, Suayb (a.s)'in telkinlerine karsi ters hareket ettiler. Söz dinlemeyip isyanda bulundular. Hatta, Suayb (a.s)'a hakaret ettiler. Onlarin bu isyani, Kur'an'da söyle dile getirilir:

"Dediler: Sen iyice büyülenmislerdensin. Sen de bizim gibi bir insansin, biz seni mutlaka yalancilardan saniyoruz" (es-suarâ, 26/185, 186) .

Eykeliler bununla bile yetinmediler. Azab isteyecek kadar, ileri gittiler: "Eger dogrulardansan, o halde üzerimize gökten parçalar düsür" (es-suarâ, 26/187) diyerek Suayb (a.s)'a meydan okudular. Suayb (a.s) onlara söyle cevap verdi: "Rabbim, yaptiginizi daha iyi bilir" (es-suara, 26/188). Yüce Allah da, onlara verilen azabi, söyle haber veriyor: "O'nu yalanladilar. Nihâyet o gölge gününün azabi, kendilerini yakaladi. Gerçekten o, büyük bir günün azabi idi. Muhakkak ki, bunda bir ibret vardir. Ama yine çoklari inanmazlar" (es-suarâ, 26/189, 190).

Ayette söz konusu olan "gölge gününün azabi" hakkinda, müfessirler söyle bir açiklamada bulunuyorlar: Eykeliler azab isteyince, günes yedi gün müthis bir sicakligi yaydi. O sirada gökyüzünde bir bulut belirdi ve serin bir rüzgar esti. Eyke'liler bulutun gölgesinde toplandilar. Birden o buluttan bir ates indi ve Eyke halki yeryüzünden silindi (el-Beydav, Envaru't-Tenzl, Misir 1955, II, 84).

Medyen ve Eyke halki Hz. suayb'i dinlemediler ve bunun neticesinde, yukarida sunulan âyetlerde ifâde edildigi gibi helâk oldular. Allah'i dinlememenin, peygambere uymamanin ve yanlis yollara sapmanin cezasini buldular. Suayb (a.s), kendisine uyanlarla birlikte Mekke'ye gidip yerlesti.

Orta boylu, bugday benizli biri olan Suayb (a.s), hayatinin sonuna dogru gözlerini kaybetmisti, amâ olarak yasiyordu. Mekke'de vefât etti. Türbesinin, Kâbe'nin batisinda, Darünnedve ile Benu Semh kapisinin arasinda oldugu rivâyet edilir (et-Taberî, Tarih, Misir 1326, I, 167; Ibn Kuteybe, Kitabü'l-Maârif, Beyrut 1970, s. 19: Ibn Asakir, Tarih, Beyrut, 1979, VI, 322).

yuksel dedi ki...

Hz. ILYAS (a.s)

Kur'an-i Kerîm'de ismi geçen peygamberlerden biri. Hz. Musa (a.s)'dan sonra gelen nesebi Hz. Harun (a.s)'a dayandigi rivayet edilen bir israilogullari Peygamberi.
Hz. Musa'dan sonra israilogullarinin çesitli boylari. sam civarina yerlesmistir. sam bölgesindeki "Bek" sehrine yerlesen ve zamanla Allah'a isyan ederek haddi asan bir Benu israil kabilesine Hz. ilyas (a.s)'in gönderildigi rivayet edilmektedir. ilyas (a.s) Kur'an-i Kerîm'de iki degisik sûrede anilmistir. Bir yerde diger Peygamberler ile birlikte ismi geçmistir: "(ibrahim'e) Zekeriya, Yahya, isa ve ilyas'i da bagisladik. Hepsi salihlerdendi" (el-Enbiya, 21/85). Diger sûrede ise ilyas (a.s)'in kissasi özetle anlatilmistir. Musa ve Harun (a.s)'dan bahsedilmis, onlarin Allah'in salih kullari oldugu anlatildiktan sonra ilyas (a.s)'in kissasina geçilmistir: "Muhakkak ilyas da peygamberlerdendi" (es-Sâffat, 37/123). Bu ayet-i kerime ilyas (a.s)'in etrafinda Yahudiler ve Hristiyanlar tarafindan olusturulmus olan efsanevî kimligi aralamakta, onun Allah'in diger Peygamberleri gibi bir peygamber oldugunu anlatmaktadir. Buhârî, Kitâbu'l-Enbiyâ bölümünde ilyas (a.s) için bir bab açmis ve onun kissasini anlatan es-Sâffât suresindeki ayetleri bu babda zikretmistir. ibn Mes'ûd ve ibn Abbas'in rivayetine göre Hz. ilyas ile idris (a.s) ayni sahistir (Buhârî, Enbiyâ, 4). idris (a.s) da Nuh (a.s)'in babasinin dedesidir (Buhâri, Enbiyâ, 5).

Ilyas (a.s) Peygamber olarak gönderildigi insanlari dine davet etmistir: "(Hz. ilyas) milletine: "Allah'a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Yaratanlarin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz önceki babalarinizin da Rabbi bulunan Allah'i birakip da Ba'l putuna mi taparsiniz?" demisti (es-Sâffât, 37/124-126).

Ayet-i Kerime'de geçen "Ba'l" o kavmin tapindigi putun ismidir. Oturdugu sehirlerinin ismi "Bek" olan bu halkin, tapindiklari puttan dolayi sehirlerinin isminin "Ba'lebek" oldugu rivayet edilmektedir.

Rivayete göre Hz. ilyas israilogullarina Hizkil (a.s)'dan sonra gönderilmistir. insanlari Allah'a imana çagiran Hz. ilyas, kavminin Ba'l putuna tapmamasini emretmistir. O bölgenin krali önce iman etmesine ragmen daha sonra irtidat ederek Hz. ilyas (a.s)'i öldürmeye kalkmistir. Hz. ilyas yedi sene kadar daglarda bayirlarda dolasmis, insanlari Tevrat'in emirlerine davet etmis, iman etmemeleri üzerine, o beldeye üç yil hiç yagmur düsmemistir. Daha sonra Hz. ilyas'in duasiyla yagmur yagmasina ragmen yine ilyas (a.s)'a iman etmemislerdir. Kendisinden sonraki Benûisrail Peygamberlerinden Kur'an'da ismi zikredilen Elyas'a (a.s)'i Hz. ilyas yetistirmistir. Rivayete göre kavminin imansizligina kizan ilyas (a.s), Allahu Teâlâ'dan kendisini gökyüzüne kaldirmasi için dua etmis, bunun üzerine belirlenen bir yerde yaninda Elyas'a (a.s) da varken gökten gelen ates gibi bir ata binip havalanmis, nübüvvet simgesi olarak da asagida kalan Elyas'a hirkasini atmis ve semâya refedilmistir.

Ancak surasi unutulmamalidir ki bu rivayetler israilogullarinin Tevrat kökenli rivayetleridir. isin dogrusunu en iyi Allah bilir (ibn Kesîr, Tefsiru'l Kur'ani'l Azîm, VII, 31). Hz. ilyas (a.s)'in, Hizir (a.s) ile yilda bir kez bulustuguna inanilir, halk arasinda bu bulusma Hizir ilyas (Hidrellez*) seklinde simgelenmistir.

yuksel dedi ki...

HZ. EYYÛB (a.s.)

Hz. Ibrahim soyundan gelen bir peygamber.
Eyyûb (a.s.)'dan Kur'an'da dört yerde bahsedilir ve sabir örnegi olarak takdim edilir (en-Nisâ, 4/163; el-En'âm, 6/84; el-Enbiyâ, 21/83; Sâd, 38/41). Tevrat'ta da "Eyûb" adiyla müstakil bir kitap, Hz. Eyyûb'un kissasina tahsis edilmistir.

Islâm kaynaklarina göre Havrân bölgesinde yasayan ve çok zengin olup, sayisiz mali-mülkü, birçok oglu kizi bulunan Eyyûb (a.s.), kendi toplumuna peygamber olarak gönderilmistir. Sabah-aksam ümmeti ve Allah'a ibâdetle mesgul olan Hz. Eyyûb, Rabbinin bir imtihânina mârûz kalmis, bütün servetini, çocuklarini kaybettigi gibi seytanin kendisine musallat olmasi neticesinde kalbi ve dili hâriç bütün vücudunda çibanlar çikmis, iltihapli yaralar açilmis, yaralarina kurtlar dolmus ve vücudu bozulup kokmaya baslamisti. Bu durumda kocasina hizmete sebât eden esi "Rahmet" hariç hiç kimse onun yanina yanasmadigindan cemiyetten çekilmek mecburiyetinde kalmis, fakat hiçbir zaman sabrini ve Cenâb-i Hakk'a bagliligini kaybetmemistir. Farkli rivâyetlere göre 3, 7, 13 veya 18 sene gibi epey uzun süren bu sikintili dönemden sonra sabriyla imtihâni kazanan Eyyûb (a.s.) Cenâb-i Hakk'in lütfu ve emriyle ayagini yere vurmus, fiskiran su kaynagindan yikanip içerek eski sihhati ve güzelligine kavusmustur. Ayrica kendisine yeniden birçok servet ve çocuk da ihsân edilmistir.

Genellikle kabul edildigine göre bu imtihana ugradigi sirada yetmis yasinda olan Hz. Eyyûb, sifâ bulduktan sonra yirmi yil daha yasamis, diger bazi rivâyetlere göre ise hastaligindan önceki kadar daha ömür sürmüstür. Kendisinden sonra Bisr adindaki bir oglu, kavmine peygamberlik yapmistir.

yuksel dedi ki...

Alimlerin çocuklarına Osmanlı devleti ayrıcalık tanırdı.
Kayıt dışı 24

yuksel dedi ki...

Musevilerin çok azı dışında ahiret inancı yoktur.
Kayıt Dışı 24.
Ahirete (cennete, cehenneme)ölünce gitmeye inanmazlar.

yuksel dedi ki...

Haberler > Yaşam Haberleri > Atatürk'ün bir oğlu daha vardı
Atatürk'ün bir oğlu daha vardı
Abdürrahim Tuncak'ın Ata'nın öz oğlu olduğunu öne süren Öke "Atatürk'ün bir oğlu daha vardı. Gerçeği bilirdi ama hiç dile getirmedi. Bu sırrını mezara götürdü" dedi
Giriş Tarihi: 17.4.2011
Atatürk'ün eşi Latife Hanım'ın kız kardeşi Vecihe İlmen'in torunu Mehmet Sadık Öke'nin "Teyzem Latife" isimli kitabında Atatürk'ün manevi oğlu Abdürrahim Tuncak'ın Fikriye Hanım ve Atatürk'ün öz oğlu olduğu iddiasına yer vermesi, eski bir tartışmayı yeniden alevlendirdi. Öke kitabında yer vermediği bir iddiayı ise SABAH'a açıkladı: "Atatürk'ün bir oğlu daha vardı ama çocuk, bir asker arkadaşının çocuğuymuş gibi nüfusa geçirildiği ve hiç anılmadığı için kitabımda yazmadım, ismini de asla söylemem." Geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan "Teyzem Latife" isimli kitap Atatürk'ün özel hayatıyla ilgili bilinmeyen pek çok iddiayı bir kez daha gündeme getirdi. "86 yıl sonra konuşmak, aile büyüklerini ikna etmek zordu" diyen kitabın yazarı Öke, "İlk ağızdan ailemden duyduğum gerçekleri yazdım. Teyzemin Atatürk'e verdiği konuşmama sözünü, ailesi olarak biz de tuttuk. Ancak artık bazı yanlışların düzeltilmesi gerek" ifadesini kullandı.

yuksel dedi ki...


DİKKAT ÇEKİCİ BENZERLİK
Kitaba koymaktan vazgeçtiği pek çok anı olduğunu anlatan Öke, bunlardan birinin de Atatürk'ün diğer oğlu olduğunu söylüyor. "Çok düşündük ama başka birinin soyadını taşıdığı ve onun oğlu olarak bilindiği için ismini vermek bana düşmez, o ailenin tasarrufudur" diyen Öke, Atatürk'ün ikinci oğluyla ilgili şu bilgileri veriyor: "Bir başka hanım var, Atatürk'ün askeri İdadi'den bir arkadaşının ecnebi eşi. Kendisinin opera sanatçısı olduğunu biliyorum. Ancak Atatürk'ün subay arkadaşı evliliğinin 6'ncı ayında şehit olduktan sonra görüşmeleri kesilmemiş. Uzun zaman Atatürk ve bu hanım görüşüp yazışmışlar. O hanımdan Mustafa Kemal'in bir çocuğu oluyor. Mustafa Kemal'den daha uzun boylu, çok dikkat çekici benzerliği var ve Abdürrahim Bey'de de olduğu gibi hafif şehla. Kendisiyle oturduğu Tarabya'da görüşmüştüm. Kendisi ve etrafındaki herkes de bilirdi onun Paşa'nın çocuğu olduğunu ama ölünceye dek asla kabul etmedi. Bu sırrı Abdürrahim Bey gibi mezara götürdü."

MEKTUPLARDAKİ ŞİFRE...
"O mektuplarda Kemal Paşa'nın çocuğu hiç sormadığı söyleniyor ve kendi çocuğu olsa sorardı deniyor" diyen Öke "Mustafa Kemal, mektuplarda hanımın kız kardeşini sorar. İşte bu Atatürk ve o hanımın arasındaki şifre aslında. Kız kardeşini sorarak aslında oğlunu soruyor" şeklinde konuştu.
NURDENİZ ERKEN

yuksel dedi ki...

Sayfa: 163

1. Sizin en hayırlınızı, şerlinizden ayırd ederek haber vereyim mi? Sizin en hayırlınız, kendisinin hayrı umulan ve şerri olmayacağından emin olunan kimsedir. Sizin en şerli olanınız ise, kendisinden iyilik beklenilmiyen ve şerrinden emin olunmıyan kimsedir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

2. Sizin umeranızın en hayırlıları ve en şerlilerini size haber vereyim mi? Onların en hayırlıları öyle kimselerdir ki, siz onları seversiniz, onlarda sizi severler. Siz onlar için dua edersiniz, onlar da sizin için dua ederler. Emirlerinizin en şerlilerine gelince: Onlar öyle kimselerdir ki; siz onlara buğz edersiniz onlarda size buğz eder ve siz onlara lanet edersiniz, onlar da size lanet ederler.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

3. İnsanların hayırlıları ile şerlilerini size haber vereyim mi? İnsanların hayırlıları öyle kimselerdir ki; ölüm, atının sırtında, yahud devesinin üzerinde veyahutta ayaklarının üzerinde iken, ona gelinceye kadar Allah yolunda çalışır. İnsanların şerlisi ise; o kimsedir ki, hakikaten facir ve çok cüretkardır. Allah'ın kitabını okur da, onun buyruklarından hiç birine uymaz.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

4. "Müstear teke" nedir, onu size haber vereyim mi? O, hülle yapan bir kimsedir ki, Allah ona ve kendi lehine hülle yaptırana lanet etmiştir. (Üç talaktan sonra yalandan evlenme hali)
Ravi: Hz. Ukbe İbni Amir (r.a.)

5. Size en cömerd olanı haber vereyim mi? En cömerd Allah'dır. En cömerd Allah'dır. Ben ise Adem oğlunun en cömerdiyim. Onların Benden sonra en sonra en cömerdi ise şu kimselerdik ki: İlim öğrendi ve ilmini yaydı. İşte bu kimse kıyamet gününde tek başına bir ümmet olarak baas olunur. Bir de şu kimsedir ki; Allah yolunda ölünceye kadar nefsini cömerdce harcadı.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

6. Bana göre, sizin için deccaldan daha ziyade korktuğum şeyi haber vereyim mi? O, gizli şirktir ki, kişinin kalkıp, adamın makamına gösteriş için amel etmesidir.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 448

1. Bir kimsenin din kardeşinin evine gelip te önüne konulanı yememesi cefadandır. Bir adama yolda arkadaş olup ta ismini ve babasının ismini sormaması cefadandır ve ailesi ile münasebetten evvel latife yapmaması da cefadandır.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

2. İnsanın bir din kardeşi konuşurken susması mürüvvettendir ve arkadaşının nalını kopunca onun da durması, hüsnü muaşeret güzelliğindendir.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

3. Bir müslümanın içine sevinç sokmak, gamını gidermek, borcunu ödemek veya onu açlıktan doyurmak, Allah (z.c.hz.)'ne en sevgili amellerdendir.
Ravi: Hz. Ebû Şureyk (r.a.)

4. Arabın helak olması kıyamet alametidir.
Ravi: Hz. Talha İbni Malik (r.a.)

5. Bina kıyamet alametindendir. Bir adamın camiden geçip te iki rek'at kılmaması, tanıdığından başkasına selam vermemesi ve çocuğun yaşlı bir kimseyi işe koşturması da kıyamet alametlerindendir.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

6. Kıyamet alametlerindendir, haine itimad edilip, emine ihamet edilmesi.
Ravi: Hz. İbni Amr (r.a.)

7. Kıyamet alametidir, komşuluğun kötüleşmesi, akrabanın yoklanmaması, cihadın kalkması, dünyanın dini ihlal etmesi.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

8. Kıyamet alametlerindendir; çocuğun öfkeli, yağmurun hararetli olması, şerlerin taşması, yalancının tasdiki, doğrunun yalanlanması, haine güvenilmesi, emine ihanet edilmesi, münafıkların kabileye efendi olması, çarşıya münafıkların hakim oluşu, mihrapların süslenmesi, kalblerin harap edilmesi, erkeğin erkeklerle, kadınların kadınlarla yetinmesi, dünyanın mamur kısmının harab, harap kısmının mamur olması, şüphenin ve faizin aşikar olması, çalgının ve eğlence aletlerinin alenileşmesi, içkinin içilmesi, zaptiyenin, gammazların ve gıybetçilerin çoğalması.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

9. Kula dünyada verilenin efdalindendir afiyet; ahiret için de verilenin efdalidir mağfiret. Kula nefsi tarafından verilenlerin efdali ise, bir kavimden neş'ed eden hayırdan adamın ders alması.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

10. Kıyametin yaklaşmasındandır minberlerin, hatiplerin çoğalması, ulemanın süslere meyledip haramı helal, helali haram etmeleri ve insanların istediği gibi fetva vermeleri, altın ve gümüşlerinizi helal saymayı öğütlemeleri ve Kur'an'ı ticaret metaı edinmeleri.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

yuksel dedi ki...

Ey Sadi!Muhammed'i (a.s.m.) örnek almadan bir kimsenin selâmet ve safâ yolunu bulması imkânsızdır.
Bütün yollar kapalıdır; ancak Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) yolu açıktır.
"Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis kötülüğü emredicidir..."Yusuf Suresi,12:53.
Risale-i Nur'da Geçen Ayet ve Hadis Mealleri.sy.200,201.

yuksel dedi ki...

Şunu iyi bil ki: tahkik derecesine ulaşabilmenin şu aşağıdakileri yapmakla mümkündür:
İsyan anında tevbe ve istiğfar.
Tâatta Allah c.c.ın ihsânını görmek,
Niyyette rızâ,
Nimette ş7krün mevcud oluşunu görmek.
Bakara Suresi Tefsiri
Mahmud Sami Ramazanoğlu.
sy.429.

yuksel dedi ki...

Bütün bunlara ulaşmak, nefsini ıslah etmeye çalışmak, canın çıkarken bile olsa, nefsini itham etmekle mümkün olur.Bu da ancak dört husustan biri ile olabilir.
1.Allah c.c. ın vasıtasız olarak kalbine attığı bir nurla,
2.Kâmil bir akıl içerisindeki geniş bir ilimle,
3.Meşgul edici şeylerden uzak bir düşünce ile,
4.Bir mürşidin veye durumu anlatılan şekilde olan bir dostun sohbeti ile olur.
Ey kul! Resminin dâiresinden çıkabilmen ve anlayış ve ilim tahkikine ulaşabilmen için, nefsini cisim (maddi)âleminden kurtarmaya çalış.
Bakara Suresi Tefsiri.
Mahmud Sami Ramazanoğlu.
sy.430.

yuksel dedi ki...

Siz kulluğunuzu iyi yapın O rablığını bilir.
(Yağmur duasına çıkanlara hitaben)
İbrahim Ethem
Mahmud Esad Coşan Akra fm
Günün sohbeti

yuksel dedi ki...

Sayfa: 450

1. Kadının uğurundandır; nikahının ve evlenmesinin kolay, mehrinin hafif ve çocuk dünyaya getirişinin kolay olması.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

2. Sizden adam vardır ki, tam namaz kılar. Sizden adam vardır yarım namaz kılar. Üçte bir, dörtte bir, hatta onda bire bile düşer.
Ravi: Hz. Ebul Yüsr (r.a.)

3. "Minhâ halaknâküm ve fîhâ nu'îdüküm ve minhâ nuhricüküm târaten uhrâ." (Sizi ondan yarattık, sizi ona döndüreceğiz ve sizi diğer bir kere ondan çıkaracağız.) "Bismillah, fî sebilillah ve alâ milleti Resulullah." (Resulullah kızı Ümmü Gülsüm vefat edince üsstteki ayeti okuyarak ve Bismillah diyerek onu kabre koymuşlardı.)
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

4. Adamın gurbette ölmesi şehadettir. Ölüm anı geldiğinde, gözünü sağına soluna çevirir de kimseyi göremez; ehlini, çocuğunu hatırlar da göremediği için üzüntüsü sebebiyle soluk verdiğinde, teneffüs ettiği her bir nefesine karşılık Allah onun iki milyon günahını siler. Ona iki milyon sevap yazar ve ruhu çıktığında şehidler mühürü ile mühürlenir.
Ravi: Hz. İbin Abbas (r.a.)

5. Füc'eten vefat, mü'minler için kolaylık, facirlere eseftir.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

6. Füc'eten vefat mü'minlere hafiflik, kafirlere gazabtır.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

7. Allah'ın kitabından size verilenle amel icab eder ve onu terkte kimse özür sahibi olamaz. Onda bulunmayan için Benden cari olmuş sünnet, onda da yoksa ashabımın sözlerine bakılır. Zira ashabım semadaki yıldızlar mesabesindedir. Hangisine tutunsanız hidayete erersiniz. Ashabımın ihtilafı sizin için için Rahmettir.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

8. Kendini tut delikanlı. Bu gün (arefe) kim gözünü tutarsa mağfiret bulur.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

9. Allah'dan gafil olmayın. Zira huşulu gençler, rükû' eden ihtiyarlar, otlayan hayvanlar, emzikteki çocuklar olmasaydı, sizin üzerinize azab dökülürde dökülürdü.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

10. Ey kavim ağır olunuz. Sizden evvelki ümmetler, bu yaptığınız şeyle helak oldu. Peygamberlerine karşı ihtilafları sebebiyle ve kitaplarının bazısını bazısına karıştırmaları sebebiyle. Muhakkak ki Kur'an'ın bir kısmı bir kısmını tekzib edici şekilde indirilmedi. Bilakis bir kısmı bir kısmını tasdik edici olarak indirildi. Ondan bildiğinizi tatbik edin. Bilmediğinizi alimine bırakın, sorun.
Ravi: Hz. İbni Amr (r.a.)

11. Cebrail (a.s.) Arşı Rahman canibinden Bana nida etti ve dedi ki: "Kim Senin zikrolunduğun yerde Sana selam getirmezse azabı hak eder, Cehenneme girer."
Ravi: Hz. Abdullah İbni Cerad (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 165

1. Kıyamet gününde, amel yönünden arz ehlinin en efdalini size haber vereyim mi? O öyle bir adamdır ki; her gün yüz defa ihlasla "La ilahe illallahi Vahdehu la şerike leh" der. Ancak, bundan fazlasını söyliyen müstesna.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

2. Size namazdan ve sadakadan daha hayırlı bir şeyi haber vereyim mi? O, iki kişinin arasını ıslah etmektir. Size "Kin"den de sakınmanızı tavsiye ederim. Zira o muhakkak ki helak edicidir.
Ravi: Hz. Ebud derda (r.a.)

3. Size, mü'min kimdir, haber vereyim mi? O öyle bir kimsedir ki, insanlar malları ve canları hususunda kendisinden emin olurlar. Müslim ise, müslümanların, onun dilinden ve ehlinden salim olduğu kimsedir. Mücahid de, Allah'a itaat hususunda nefsi ile cihad edendir. Muhacire gelince, hata ve günahlardan kaçan kimsedir.
Ravi: Hz. Fudale İbni Ubeyd (r.a.)

4. Size, dünya ve ahiret ehlinin en hayırlısını ve dünyadaki amellerin en iyisini haber vereyim mi? O öyle bir kimsedir ki, kendisi ile alakasını kesenle ilgilenir, kendisini mahrum edene verir ve kendisine zulmedeni de affeder.
Ravi: Nukebadan bir ashab (r.a.)

5. Size, şu ümmetten kazanç talebinde en sür'atli ve ganimette payı büyük olan kimseyi haber vereyim mi? O öyle bir kimsedir ki, evinde abdest alır ve abdestini de güzelce alır. Sonra mescide gider, orada sabah namazını kılar, sonra duha (veya işrak) namazına kadar orada kalır. İşte bu, kazanç talebinde en süratli ve ganimetten de en büyük paya nail olan kimsedir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

6. Size, Allah'ın onunla insanın derecelerini yükselttiği ve hatalarını sildiği bir şeyi haber vereyim mi? O, meşakkatlere rağmen abdesti tam olarak almak, mescidlere adımları çoğaltmak ve namazı beklemektir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

7. Allah'ın, seni zarardan koruyub menfaatlendireceği bir şeyi haber vereyim mi? Muhakkak ki çeşitli faiz vardır. Ondan bir çeşidi bile yetmiş günaha bedeldir ki; bunun en küçüğü kişinin annesi ile yatması kadar kötü bir iştir. Faizin en ağır olanı ise, kişinin haksız yere, müslüman kardeşinin ırzı hakkında söz etmesi gibidir.
Ravi: Hz. Vehb İbni Eşref (r.a.)

8. Allah'ın kulları arasında en şerli olanını size haber vereyim mi? O, katı kalbli ve kibirli bir kimsedir. Allah'ın kulları içinde en hayırlı olanını da size haber vereyim mi? O, zaif, kendisine değer verilmeyen, elbisesi de eski olan bir kimsedir ki; O, Allah üzerine bir şeye yemin etse, Allah onu yalancı çıkarmaz.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

yuksel dedi ki...

Hilafet, imamet, liderlik üzerine
Dün kaldığımız yerden bugün de devam ediyoruz.

Bakın bizde Halife “Norm koyan” biri değil. İnsanların aslında şu “Normal” dedikleri şey, bir Norm’un herkes tarafından kabul edilmesi şeklinde anlaşılıyor. Bizim bu “Norm” denilen şeyi konuşmamız gerek. Bu “Evrensel Norm” dedikleri şeyler ne kadar Hakka uygun, hakkı koruyan şeyler aceba!. Uluslararası sözleşmeler, AB beyannamesi, bunlar hep birer norm’dur. “Norm” aslında insan aklının eseridir.

Biz bu konular üzerinde çok okuyup, düşünmediğimiz için, şikayet ettiğimiz şeylerin yerine neyi koyacağımız konusunda zorlanıyoruz. Çoğu kez yerine koyduğumuz şey de beklenen faydayı sağlamıyor. Batıda da bu sorun çözülmüş değil. Yahudilik, Hıristiyanlık, ruhani otorite ile siyasi otoritenin ilişkisi ve iktidar paylaşımı konusunda tartışmalar devam ediyor. Laisizm, Sekülerizm, Teokrasi, Bizantinizm başlığı altında birçok tartışma hâlâ devam ediyor. İslam dünyasında Hilafet ve İmamet tartışması devam ediyor

yuksel dedi ki...

Bu tartışma bugünden yarına bitmeyecek. Geçmişi tümden red edemeyiz, geçmişle yüzleşmeden ve ciddi bir özeleştiri yapmadan daha ileriye de gidemeyiz. Hele bugünkü Sisi’yi “Ulul emr” kabul eden Vehhabi kafası, kendi mezhebini dinin aslı kabul eden Safevi Şiası kafası, kendi şeyhini beni İsrail peygamberlerinden üstün gören “Köklerinden koparılmış modern Sufi” kafası, devleti insanlar üzerinde “hüküm koyma” ve onları “terbiye etme” makamı olarak gören siyasetçi kafası ile bu işleri rayına oturtmak kolay olmasa da, Tevhid temelinde Akaid ve Fıkheden bir mü’min feraseti ile Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti anlayışı ile Müslümanların vahdeti, temelinde ve yeryüzünde adalet, barış ve hürriyetin tesisi için Allah, Resul ve Kitab’a sadakatle yürüyüşümüzü sürdürmemiz gerekiyor.

Bırakın sadece Müslümanlar arası ittihadı, biz tüm erdemli insanlar ve mazlumlarla müttefik, değer üreten herkesle mütelif olacağız ya hu! Bunu gerçekleştiririz ya da gerçekleştiremeyiz, o benim sorunum değil, benim sorumluluğum bu yönde yürümektir. Yaşadığım zamana ve mekana şahid olarak istikamet ve eylem sahibi olmak! Sıratı müstakim budur!

Halife bizde insanın Allah’a nisbet edilmesi, “kulluk” ile birlikte “Onun rızasının tecellisinin vesilesi”olması ile ilgili, “yaratılış gayesi”nin pratik hayattaki tezahürünü ifade eden bir isimlendirmedir. Siyasi anlamda İmamet ve Hilafet “devlet başkanlığı” yerine de kullanılmıştır. Bu kavramların haşa “Zıllullah” anlamında kullanılması doğru değildir. Mecazi anlamda Allah’ın halifesi yukarıda izah ettiğim şekilde, her insan cevher olarak bu potansiyele sahip olsa da, yaratılış gayesine uygun yaşayan insandır. Siyasette ise Halife, imam, Hz. Peygambere nisbet edilir. Aynı zamanda dayanağı risalet de olsa, pratikte insanların maslahatını gözeten, mal, can, namus, akıl, inanç ve nesil emniyetlerini teminat altına almak için ümmetin örgütlenmesi anlamına gelir

yuksel dedi ki...


“Raina” demeyeceğiz, “Unzurna” diyeceğiz!. Yani “öl de ölelim, vur de vuralım” yok. Aklımızı kiraya vermeyeceğiz, kimsenin önünde “Musalla taşındaki meyyid” gibi olmayacağız. Rehberiyet, ilim ve irfanla, maslahatla, çizilen bir çerçeve ile sınırlıdır. Had’ler vardır. Haddin / hudud’un dışına çıkmak fahşa / haddi aşmak’dır. Emirin tasarrufu da verilen yetki ile sınırlıdır. Onun şartları, hedefi, usulü ve çerçevesi olduğu gibi bir de dünya ve ahiret hesabı vardır. Emir, Amir, Memur, “imar”la mükelleftir, “ifsad” ile değil. Bizim ahdimiz Allah’adır, diğer bütün ahidler, ona nisbetledir. Allah’a olan sadakatımız, devlete, emir’e olan sadakatımız’ın da çerçevesini çizer. Allah’a olan sadakatımız, bu anlamda devlete olan sadakatımız’ın istinatgahı olacaktır. Bunun dışındaki rehberlik ve imamet, hilafet iddiaları, Rububiyet’tir. Uluhiyet iddiasıdır. Firavun “bana sormadan nasıl böyle bir şey yaparsınız” dediği için kibrinden dolayı, cehenneme kadar yol açtı kendine. Onun o işi onu cehenneme yuvarladı. Biz ise dün olduğu gibi “La ilahe” diyoruz. La ilahe illallah! Allah’tan başka Rabbimiz ve İlahımız yoktur. Onun için de kula kulluk etmiyoruz. Biz sonuçta birbirimizin velileriyiz. Biz gökteki yıldızlar gibi. Her birimiz, bir başka konuda birbirimizden üstünüz. Parmak uçlarımız gibi farklıyız. Farklılıklarımız zenginliğimiz olmuştur. Her birimiz bir elmasın parlayan bir başka penceresini oluştururuz. Bizim geleneğimizde “Emir “olan kişi, eğer görevini hakkı ile yapmıyorsa, o cehenneme gidebilir ya da derecesi çok düşük olabilir. Ama onun yanında çalışan hizmetlisi görevini tam ve eksiksiz yapıyorsa o cennete gidecektir. Allah kimsenin makamına, rütbesine bakmaz. Verdiği nimetleri kim nasıl kullanıyor ona bakar. O dilerse Talut ve Calud’un askerleri ve silahları ile değil, Hz. “Davud’un sapan taşı” ile bitirir işi. Her şey O’nun iradesi içindedir, Şeytan da. Amerika da, Papa’da, İsrail de, Kraliçe de, ben, sen ve onlar da.. Biz O’nun rızasına tabi olalım. O zaman O’nun rahmeti ve yardımı bize ulaşır. Biz hep birlikte Allah’ın ipine tutunalım, Veresetül enbiya olalım. Ve bizi Allah’a çağıran, resullerin yoluna, kurtuluşa çağıranların davetine uyalım ki, yeryüzü bize mescid kılınsın, Allah bizi yeryüzünün varisi kılsın, O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olalım

yuksel dedi ki...

Yoksa “müstekbir”lerden oluruz. “La yüs’el” oluruz. “Mütrefin”lerden oluruz. Ötekilerden bir farkımız kalmaz.

Bir insanı haddinden fazla övmek ve yüceltmek, o kişiye iyilik değildir. Kibire kapı aralar. Peygamberimiz yanında bulunan bir kişi hakkında o mecliste bulunan bir arkadaşı çok mübalağalı bir şekilde övünce, Allah’ın Resulü, oturdukları yerden bir avuç toprak alıp önlerine doğru dökerek, biz hepimiz Adem’in çocuklarıyız, Adem ise topraktandı diye uyarmıştı.

Din ve devlet büyüklerimizi İLAH ve RAB edinmeyeceğiz. Onları mutlaklaştırmayacağız. Yoksa o “İDOL”ünüz olur. PUT’laştırmış olursunuz. “O olmasaydı, bunlar böyle olmazdı” demeyeceğiz.

Bakın birini çok yüceltmek, mutlaklaştırmak, bütün bir toplumu aşağılamak anlamına da gelir..

Bir tek gerçek var: O da, biz bu dünyada imtihan oluyoruz. Ne Allah’ı kıyamete zorlayabiliriz, ne de iktidara! Kadere, rızga ve ecele hükmeden o Allah bizi bu dünyada mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak ve kimi zaman eksilterek imtihan etmektedir. Bu dünyada tartışıp durduğumuz bazı şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var. O bize hayır gibi gelen şeylerde “şer”, şer gibi gelen şeylerde “Hayır” da murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir!

Haşa, hiç kimse Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen parasına para, yetmeyen aklına akıl yetirecek değildir. Allah kimseye muhtaç değildir. O iradesini gerçekleştirmek konusunda muktedirdir. Eğer O’nun rızasını kazanmak ve yardımına kavuşmak istiyorsanız, O’nun yardımının bize ulaşmasını engelleyen engelleri kaldırın ortadan. Bu anlamda biz kendimizi değiştirelim ki, Allah’ın yardımı bize ulaşsın. Değilse, hiç kimsenin elinde böyle bir güç yok. İlk değişmesi gereken biziz biz, başımızdakiler değil.

Allah’ın yardımını almak istiyorsak, İttihad üzre olmalıyız. Müellefe-i kulûbumuz olan tüm erdemli insanlar ve mazlumlarla müttefik olmalıyız ve değer üreten herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı itilaflar gerçekleştirmeliyiz. Bunun için de “El Emin” olmalıyız. Din kardeşlerinin bile güvenmediği birine bir başkası nasıl güvenir bir düşünelim. Fasıklar, münafıklar, kibir küpü muhterislerden yakamızı kurtaralım ki, Allah’ın yardımının bize ulaşmasını engelleyen bu engellerden kurtulalım. Eba Zer ile övünen, ama Karun gibi kazanan ve onun gibi yaşayan ihtiras ve kibir yüklü cahillerden olmayalım. Onlar gibi olacaksanız, yakın olan bir azabı bekleyin. Veresetül enbiya olacaksanız o zaman, zafer inananlarındır ve zafer yakındır. Unutmayın karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Selâm ve dua ile.

yuksel dedi ki...

Sayfa: 166

1. Şahidlerin en hayırlı olanını size haber vereyim mi? O, öyle bir kimsedir ki, kendisinden istenilmeden gelip şahidliğini yapar.
Ravi: Hz. Zeyd İbni Halid (r.a.)

2. Ey Ebubekir'in kızı: Duanın en cami olanını sana delalet edeyim mi? De ki: "Allahümme inni es'elüke minel hayri küllihi, acilihi ve ecilihi, ma alimtü minhü ve malem a'lem. Allahümme inni es'elüke-l Cennete ve ma karrebe ileyha min kavlin ve amelin. Allahümme inni es'elüke mimma seeleke Resulüke ve euzubike mimma istiaze bike minhü Resulüke, Allahümme ma kadavte li fec'al akibetehu rüşden."
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

3. Sana, arşın altından, Cennet hazinelerinden bir söze delalet edeyim mi? Şöyle dersin: "La havle vela kuvvete illa billah" (Allah'dan başka ne men edecek ve ne de yapacak bir kuvvet vardır) O zaman Allah buyurur ki; "Kulum teslim ve selamet buldu."
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

4. Bu işin esası hakkında sana yol göstereyim mi ki, o sayede dünya ve ahiret hayırlarına erişirsin. Zikir ehliyle düşüp kalkmanı sana tavsiye ederim. Ve yalnız ve boş kaldığın zamanda da gücün yettiğince lisanını Allah'ı zikirle meşgul et. Allah için sev ve Allah için buğz et. Ey Ebu Rezin! Biliyormusun ki insan bir mümin kardeşini ziyaret kasdiyle evinden çıktığı zaman onu yetmiş melek teşyi eder ve hepsi de onun için şöyle dua ederler: "Ey Rabbimiz bu kişi senin için ziyarette bulunuyor. Sen de rahmetini ona eriştir." İşte sende gücün yeterse bu işi yap.
Ravi: Hz. Ebû Rezin (r.a.)

5. Sizin ikinize istediğinizden daha hayırlısını delalet edeyim mi? Yatağınıza girdiğinizde otuz dört defa "Allahuekber", otuz üç defa "Elhamdüllilah", otuz üç defa "Subhanellah" deyin. İşte böyle yapmanız sizin için bir hizmetçiden daha hayırlıdır.(Hz. Ali ve Hz. Fatıma (r.anhuma) nın Peygamberimizden bir hizmetçi istemeleri üzerine bu hadis varid oldu.)
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

6. Size, derdinizi ve devanızı bildireyim mi? Haberiniz de olsun ki, sizin derdiniz günahlardır. Devanız ise istiğfardır.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

7. Bu ümmetin en hayırlılarını size bildireyim mi? Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlar gördüğünde Allah'ı hatırlarlar ve kendilerinin yanında Allah zikderilirse, onun zikrine yardımcı olurlar.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

8. Benim, ashabımın ve Benden önceki Peygamberlerin haleflerini size bildireyim mi? onlar, Benden ve ashabımdan, Allah yolunda ve Allah için, Kur'anı ve Hadisleri hıfzedenlerdir.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 167

1. Cebrail (a.s)'ın, şifa için, Bana okuduğu bir duayı Ben de sana okuyayım mı? Şöyle dersin: "Bismillahi urkîke Vallahü yeşfike min külli dâin ye'tike min şerrin neffâsâti fil ukadi ve min şerri hâsidin ize hased." Bunu üç defa okursun. (Allah'ın adıyla şifa bulman için sana okuyorum. Düğümlere üfürenlerin şerrinden, hasedini ortaya koyduğunda hasedcinin şerrinden, sana gelen her derdden ancak Allah sana şifa verir.)
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

2. Cebrail (a.s)'ın Bana öğrettiklerinen bir şeyi sana öğreteyim mi? "Allahümmağfirli hataî ve amdî ve hezlî ve ciddî. Ve lâ tahrimnî berekete ma ağteytenî ve lâ tüftinnî fî mâ haramtenî." (Allahım, benim hata ile veya bilerek, şaka veya ciddi olarak yaptığım günahlarını bağışla, Bana ikram ettiğinin bereketinden beni mahrum etme. Bana vermediğin şeyde de beni fitneye düşürme.)
Ravi: Hz. Ubey İbni Kaab (r.a.)

3. Sana bazı kelimeler öğreteyim mi ki, bir kimseye Allah hayır murad ederse onları ona öğretir. Sonra da ebedi olarak unutturmaz. De ki. "Allahümme innî daîfun fe kavvi fî rıdâke da'fî ve huz ilelhayri binasiyetî vec'alil islâme münteha rıdaye. Allahümme innî daîfün fekavvinî ve innî zelîlün feizzenî ve innî fakîrün ferzuknî." (Allah'ım, hiç şüphe yok ki ben zaifim. Benim zafımı rızan hususunda güçlendir. Benim alnımdan tut, hayra ulaştır. İslamı hoşnutluğunun sonu kıl. Allah'ım, ben çok zaifim. Beni güçlendir. Ben zelilim, bana izzet ver. Şüphesiz ben fakirim. Bana rızık ihsan eyle.)
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

4. Sana bir dua öğreteyim mi ki, öyle dua ettiğinde üzerine dağ gibi borcun da olsa, Allah sana onu ödettirir. Ey Muaz! De ki: "Allahümme mâlikel mülki tü'til mülke men teşâ-ü ve tenzi'ul mülke minmen teşâü ve tu'izzu men teşâü ve tüzillü men teşâ-ü biyedikel hayr. İnneke ala külli şey'in kadir. Rahmâned dünya vel ahireti. Tü'tihâ menteşâ-ü ve temne'uhâ menteşâ-ü, irhamnî rahmeten tağninî bihâ an rahmetin min sivâk." (Ey mülkün sahibi olan Allahım. Sen mülkü dilediğine verirsin. Sen mülkü dilediğinin elinden çeker alırsın. Sen dilediğini aziz edersin. Dilediğini ise zelil edersin. Hayır yalnız senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye kadirsin. Dünya ve ahiretin Rahmanı olan Allahım! Sen onları dilediğine verirsin, dilediğinden men edersin. Bana öyle bir rahmet ihsan eyle ki, o Rahmetin, beni Senden başkasının merhametinden müstağni kılsın)
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

5. Allah'ın, sana menfaat vereceği bazı hasletleri öğreteyim mi? Sana ilmi tavsiye ederim. Zira ilim, mü'minin dostudur. Hilm ise veziridir. Akıl delilidir, amel onun kayyımıdır. Rıfk babasıdır, mülayimlik kardeşidir, sabır ise askerlerinin kumandanıdır.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

6. Sana bazı kelimeler öğreteyim mi ki, senden zararı ve hastalığı gidersin. Şöyle de: "Tevekkeltü alelhayyillezî Lâ yemûtu, velhamdülillahillezî lem yettehız veleden, velem yeküllehû şerikün fil mülki velem yeküllehu veliyyün minez-zülli ve kebbirhu tekbîrâ." (Ölümsüz ve daimi hayat ile diri olan Allah'a tevekkül ettim. Hamd O Allah'a mahsusdur ki, veled edinmedi ve mülkünde O'na şerik olmadı. O'nun yardımcıya da ihtiyacı yoktur. O'na tazimle tekbir et.)
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

7. Sana bir dua öğreteyim mi ki, her sabah namazını kıldığında onu üç defa okursan Allah azze ve Celle barası, cüzzamı, felci ve dünyada körlüğü senden uzak tutar. De ki: Allahümmehdinî min indik, ve efid aleyye min fadlik ve esbiğ aleyye min rahmetik ve enzil aleyye min berekâtik." (Allahım, kendi katından bana hidayet ver. Fazlı keremini üzerime akıt. Rahmetinden bana ihsan et. Ve bereketinden üzerime indir.)
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 168

1. Cebrail (a.s)'ın bana öğrettiği bir şeyi sana öğreteyim mi? Senin, cimri ve muhteris bir kimseye veya zalim bir sultana veya kötülüğünden korktuğun bir alacaklıya, bir ihtiyacın olduğu zaman şöyle de: "Allahümme entel azizül kebir ve ene abdükez zaîfüz zelil. La havle vela kuvvete illa bike, Allahümme sahhirli fulanen kema sahharte firavne li Musa ve leyyinlî kalbehû kema leyyentel hadide li Davude. Feinnehu la yentiku illa biiznike ve nasiyetehu fi kabzatike ve kalbuhu fi yedike celle senâü vechike Ya Erhamerrahimin." (Allahım, sen galib ve her şeyden yücesin. Ben ise zaif ve hakir bir kulunum. Her türlü güç ve kuvvet ancak Sendendir. Allahım, firavunu Musa (a.s)'ın emrine ram ettiğin gibi filan kimseyi de bana ram eyle. Davud (a.s) a demiri nasıl yumuşattı isen, onun kalbini de benim için yumuşak et. Zira o, ancak senin izninle konuşabilir. Onun alnı Senin kudret elindedir. Ve kalbi de Senin elindedir. Senin zatının azameti ne yücedir. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım)
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

2. İnsanların en şerlisini sana haber vereyim mi? O, yalnız başına yiyen, ikram etmiyen, yalnız başına yolculuk yapan, kölesini döven kimsedir. Bundan daha şerli olanı sana bildireyim mi? O, insanlara buğz eden ve insanların da kendisine buğz ettiği kimsedir. Bundan da şerlisini sana bildireyim mi? O, şerrinden korkulan ve hayrı ümid edilmiyen kimsedir. Bundan da daha şerlisini sana bildireyim mi? O, dünya karşılığında ahiretini başkasına satan kimsedir. Bundan da daha şerlisini sana haber vereyim mi? O, din ile dünyayı yiyen kimsedir.
Ravi: Hz. Muaz (r.a.)

3. Seni hoşnud etmiyeyim mi ey Ali? Sen Benim kardeşim ve vezirimsin. Borcumu öder, verdiğim sözü yerine getirir, zimmetimi ibra edersin. Her kim, Ben hayatta iken, seni severse; o, üzerine düşeni yapmış oldu. Her kim Benden sonar senin hayatında seni severse, Allah o kimseyi emniyet ve imanla sona erdirsin. Her kim Benden sonra ve seni görmeden seni severse, Allah, o kimseyi de emniyet ve imanla sona erdirsin. Ve onu korku gününde emin kılsın. Kim ki Ya Ali, sana buğz ederek ölürse, o cahiliyet ölümü üzere ölmüş olur. Ve Allah onu İslamdaki amelle hesaba tabi tutar. (Ona mağfiret etmez, hesaba çeker.)
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

4. Meleklerin kendisinden haya ettiği bir kimseden Ben de haya etmiyeyim mi? (Hz. Osman r.a kastediliyor)
Ravi: Hz. Âişe (r. anha)

5. Haberiniz olsun ki ateş, muhakkak ki sefihler için yaratılmıştır. Ve onlar da kadınlardır. Ancak kocasına itaat eden müstesna.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

6. Muhakkak ki dünya tatlı ve yeşildir. Amma dünyaya dalmış nice insan vardır ki, kıyamet gününde onun için ateşten başkası yoktur.
Ravi: Hz. Hamne binti Cahş (r.anha

7. Haberiniz olsun ki, muhakkak Allah Benim Velimdir. Ben de her mü'minin velisiyim. Ben kimin velisi isem, Ali r.a da onun velisidir.
Ravi: Hz. Zeyd İbni Erkam (r.a.)

8. Haberiniz olsun ki, Ben, sizin için hayatım müddetince, sıdk makamındayım. Ben vefat ettikten sonra kabrimde, Surda birinci üfürmeye kadar "Ya Rabbi ümmetim ümmetim" diye nida eder dururum. Sonra benim kabul edilmiş olan duam, sura ikinci defa üfürülünceye kadar devam eder durur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 169

1. Haberiniz olsun ki dünya hazır bir meta olup, ondan iyi de, kötü de yer. Yine biliniz ki hesap günü gelecektir ve haktır. Orada her şeye kadir olan bir melik hükmedecektir. Biliniz ki, hayrın hepsi, bütün kısımlarıyla Cennettedir. Yine biliniz ki, şer de bütün parçalarıyla ateştedir. Gene haberiniz olsun ki, amellerinizi Allah'tan sakınır halde işleyin. Ve biliniz ki, sizler muhakkak surette amellerinizle karşılaşacaksınız. Her kim zerre miktarı hayır işlerse onu görecek ve her kim de zerre miktarı şer işlerse onu görecektir.
Ravi: Hz. Amr (r.a.)

2. Agah olunuz ki; insana dünyada yakın ve afiyetten daha hayırlı birşey verilmemiştir. Öyle ise Allah'dan o ikisini isteyin.
Ravi: Hz. Hasan (r.a.)

3. Agah olunuz ki; sarhoşluk veren her şey haramdır. Her uyuşturucu haramdır. Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır. Kalbi perdeleyen şey de haramdır.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

4. Haberiniz olsun ki, İslamın direği şiddetlere maruz kalacaktır. Denildi ki; "Öyle ise ya Resulallah biz ne yapalım?" Buyurdu ki; Hadislerimi Kitaba arzedin. Ona uygun olan Bendendir. Ve Ben onu söylemişimdir.
Ravi: Hz. Sevban (r.a.)

5. Neden dolayı güldüğümü sormayacak mısınız? Allahın, müslüman kulu hakkındaki kazası hoşuma gitti. Doğrusu Allah, müslüman kulu için her ne hüküm buyursa hayırdır. Allah'ın kazası, herkes için hayır değildir. Sadece müslim kul müstesna.
Ravi: Hz. Suheybe (r.a.)

6. Beni dinlemez misiniz? Rabbinize ibadet ediniz, beş vaktinizi kılınız. Ramazan ayını tutunuz. Mallarınızın zekatını eda ediniz. Emir sahiblerinize itaat ediniz. Böylece Rabbınızın Cennetine girersiniz.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

7. Meleklerin, Rabları huzurunda saf tuttukları gibi siz de saf tutmaz mısınız? Onlar birinci saffı tamamlarlar ve sıkı ve sağlam dururlar.
Ravi: Hz Cabir İbni Semure (r.a.)

8. Agah olunuz ki, Allah'ın ve meleklerin ve insanların hepsinin laneti şu kimselerin üzerine olsun ki, Beni hakkımdan bir şeyi nakzeder, Benim yakınlarımdan yüz çevirir, Benim velayetimi hafife alır, hayvanını kıbleden gayriye doğru keser, çocuğunu kabullenmez, efendisinden uzaklaşır, arazinin sınırını değiştirir. İslamda cinayet ihdas eder ve ihdas edeni barındırır, hayvana takarrüb eder, eli ile istimdana bulunur, alemlerden erkeklere yaklaşır, meşru evlilikten sakınır-ki Zekeriya (a.s) oğlu Yahya (a.s)'dan sonra "Hasur" yoktur. Bir erkek ki kendini kadına benzetir, bir kadın ki kendini erkeğe benzetir, bir kadına, sonra da onun kızın yakın olur, iki kız kardeşi bir arada nikahı altına alır- geçmişte olanlar müstesna- akar suyun yolunu tıkar, menzillerin gölgeliklerini kirletir, yollarımızda bize eza verir, kibrinden dolayı eteğini yerde sürükler, büyüklük taslıyarak yürür, çirkin sözler söyler, içki içer ve ayakkabılarını ters giyer.
Ravi: Hz. Bişr İbni Atiyye (r.a.)

yuksel dedi ki...
























2893765 . Ziyaretçi

Okunma Sayısı: 6452
Bu Sayıdaki Diğer Yazılar
Metni Yazdır

KÖPRÜ Dergisini web üzerinden www.yeniasyakitap.com adresinden satın alabilirsiniz.




Kampanyamızdan yararlanarak dergimizin eski sayılarına uygun fiyata sahip olabilirsiniz tıklayın.




KÖPRÜ / Kış 2007
Muhafazakârlık
KÖPRÜ / Kış 2003
Medeniyet



Copyright © 2006
KÖPRÜ Dergisi
Her Hakkı Saklıdır

Ahlak
Yaz 2006 [ 95. Sayı ]
Kapitalist, Hümanist ve Semavi Ahlak Öğretilerinde Bediüzzaman Yorumu: "İhlas Ahlakı"
Bediüzzaman's Comment in the Capitalist, Humanist and Religious Ethical Teachings: 'Sincerity Ethics'
Nevzat TARHAN
Prof. Dr., (İDER) İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Başkanı-Psikiyatrist
Giriş

Ahlaki davranışın oluşumunda biyolojik eğilimlerin sosyal öğrenme ile şekillendirilmesi söz konusudur. Temel biyolojik eğilimler yemek, içmek, cinsellik, saldırganlıktır. Bu eğilimler insan ve hayvanın doğasında mevcuttur. İnsanda farklı olarak yüksek biyolojik eğilimler ve ihtiyaçlar söz konusudur. Sevmek sevilmek, güvenmek güvenilmek, değer verilmek, kendini gerçekleştirmek, zengin, güçlü, tanınmış olmak, takdir edilmek, övülmek… gibi biyopsikolojik eğilimlerimiz vardır.

Kapitalist sistem, kutsal değer olarak para, güç, çıkarı hedefledi. Hümanist ahlak dürtüleri serbest bırakmayı ve insanın kendisini sevmesini kutsallaştırdı. Semavi ahlak öğretileri ise vicdanı ön plana çıkarır. İç denetim, iç disiplin, bir iç hukuk olarak vicdani sorumluluğu önemser. Kapitalist ve hümanist ahlak iç sorumluluğu önemsememektedir. Ahlak ihtiyacımız yoktur, ahlak bilimsel bir kategori değildir, kapitalist sistemin tezi olmuştur. Hatta neoklasik iktisatçılardan Adam Smith ve Menger'in "Ahlak ve iktisat birbirine zıttır. İnsanın motivasyonu çıkardır. İnsan mekanistik bir varlıktır" tezi halen iktisat fakültelerinde okutulmaktadır.

yuksel dedi ki...

Ekonomide toplumun ahlak dokusunun önemli bir belirleyici olduğu kesindir. Kapitalistlerin "Toplum kendi çıkarlarını güden bireylerden oluşur, niyetlenmemiştir ve kendiliğinden oluşmuş bir düzendir, akılcılık davranışların tek belirleyicisidir" görüşü toplumların ahlak dokusunu değiştirmiştir. Ahlak temelli yapının ekonomide işlem maliyetini artıracağı, rekabeti yavaşlatacağı, para kazanma, kar etme, çıkar peşinde koşma eğilimlerini frenleyeceği kaygısı ile ahlak kavramı dışlanmıştır. Ahlaklı davranan bireyin toplum içindeki faaliyetinin daha maliyetli hale geleceği öngörüşü kapitalistlerce bilimsel olarak öngörülmüştür. Kapitalist ahlakı kişilerin ahlaki tercihlerini değiştirmiştir. Böylece dürüstlüğü, alçak gönüllülüğü, yardımlaşmayı, tutumluluğu; tüketimi yavaşlatacağı, üretim maliyetini artıracağı için dışlamıştır. Kapitalist ahlakın insanı çıkarların peşinde koşan bireyler olarak algılamak sonucu aldatan, borcunu inkar eden, senedini zamanında ödemeyen, sözünde durmayan, böylece zenginleşen kişilere karşı hiçbir müeyyide üretememiştir. Hümanistik yaklaşımda da canının her istediğini yapan, sadece kendini düşünen, zevklerinin peşinde koşan, üretmeyen ama tüketmek için yaşayan kişilere, yasalara takılmadıkça hiçbir sınır getirememiştir.

Semavi öğreti ise, vicdan öğretisi ile iç hukuk oluşturmuştur. Modernite hukuku kanunların koruduğu menfaat olarak tanımlarken; dinler, hukuku hem vicdanların hem kanunların koruduğu menfaat olarak tanımlar. Özellikle İslam ahlakı anlayışında iç hukukun sınırları kul hakkı tanımlaması ile çizilmiştir.

Modernizm kendi ahlakını oluşturmadı. Piyasa kurumlarının etkili bir şekilde işlemesi için toplumun ahlak dokusunun önemi ahlak çöküntüsünün kötü sonuçlarının görülmesi ile anlaşıldı.

Bediüzzaman bu çerçevede "Sen çalış, ben yiyeyim" düşüncesinin tembelliğe götürdüğünü görerek faizi yasaklayan Kur'an hükmünü çözüm olarak sundu. Diğer taraftan "Başkası açlıktan ölse bana ne" düşüncesi ile bencilleşen insanlara karşı zekat zorunluluğunu hatırlattı.

yuksel dedi ki...

İhlas Ahlakı

Ahlaki davranışta merkezi rol oynayan ego benlik (ego) kavramıdır. İyi ahlaklı benlik nasıl olur? Bu temel soruya Freud: "İnsan benliği ile toplum bir çatışma halindedir. İnsanda haz ilkesi doğrultusunda cinsel zevkler vardır. Bu zevkleri tatmin etmek için uğraşır. Toplum bu zevkleri baskılar ve süper ego (üstben) oluşur. Yargılayıcı hiper egoda psikolojik hastalıklara neden olur" demiştir. Süper egosu çok baskılayıcı olan kişilere karşı dürtüleri serbest bırakmayı öneren Freud'un görüşü, hümanistler tarafından yasalara ters düşmedikçe özgürce zevklerin peşinde koşması önerilmiştir. Benlikle toplumun sürekli mücadele içinde olması ve yaşam amacının zevk alma olması ilkeleri, bu ahlakın çirkin sonuçları ile bizi yüz yüze bırakır. Boşanmalar arttı, insanlar yalnızlaştı, depresyon ve intihar salgınından söz edilmeye başlandı. Utanma ve acıma duygusu olmayan insanların işlediği suçlar artık okul çocukları arasında bile arttı.

Bediüzzaman bu çağı, enaniyet ve medeniyet fantezilerine düşkünlük çağı olarak tanımlayarak İslamiyet'in iki temel esası olan ihlas ve şefkati ön plana çıkardı.

"Bilmecburiye enaniyeti terk etmek lazımdır… Mesleğimiz şefkat, tefekkür, acz ve fakrdır…" düşüncesini eserlerinde sık sık vurguladı.

İlahi rıza dışında hiçbir şeyi hedeflememeyi, izzetini koruyabilmek için zekat, hediye almamayı, insanların teveccühünün peşinde koşmamayı, Sahabelerin isar hasletini anlatan İhlas Risalesi isimli eserini talebelerine 15 günde bir okumayı tavsiye ederek iyi ahlaklı bireyler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Eserlerinde pek çok yerde ihlas ve samimiyet vurgusu yapması ahlakta ihmal edilmiş olan niyetlenmiş davranışa özel bir öncelik tanımıştır.

yuksel dedi ki...

Üç Psikolojik Kuvvet Görüşü

İnsanda şehevi (zevki), gadabi (saldırganlık) ve ahlaki kuvvetler olduğu görüşü ve bu görüşlerin ifrat ve tefrit seviyesinde olması Bediüzzaman'ın ahlaki öğretisinin önemli bir öğesini oluşturur.

Cinsellikte vasatı önermesi önemlidir. Ruhbanlık seviyesinde şehvetten arınması veya haram-helal düşünmeden şehvetperest olma yerine kontrollü, iffetli cinselliği savunmuştur.

Çalışma ahlakında maddeperestlik ve zevk yerine şevki koyması, merak ve hayreti zevk kaynağı olarak öne sürmesi ilginçtir.

Çileciliği tefrit, hazcılığı ifrat görerek vasat olan kanaat ve iktisadı önermiştir.

Nefsini sevme (narsisizm), nefsine eziyet etme (sadamozohizm) yerine her şeyi Allah için sevme prensibini öne çıkarmıştır.

Haksızlık karşısında şiddete başvurma veya pasif tutum takınma yerine sivil itaatsizlik olan aktif sabrı önermiştir.

"Muhabbete en layık sıfat muhabbettir. Husumete en layık sıfat husumettir" diyerek insanlar arasında kavga yerine barışçıl yaklaşımları teşvik etmiştir.

yuksel dedi ki...

Psikolojinin Bugünü

İnsan ruhunun derinliklerini ve zenginliğini tanıma çabası, insanın var oluşundan beri vardır ve var olmaya devam edecektir. Psikiyatri ve psikoloji insanı ele alan diğer bilim dallarından farklı olarak ruh ve beden ilişkisinin getirdiği çelişkiye çözüm aramak zorunda kalmıştır. Son yıllarda doğa ve genetik bilimindeki gelişmeler fizyolojik psikolojinin beyin işlevlerinin neler olduğunun daha fazla bilinebilir olması insanı etkilemek isteyenlerin çok dikkatini çekmiştir. İnsan beyni nöron denilen hücrelerden oluşur. Bilgisayarlar silikonlardan oluşur. "Bir model geliştirerek beyindeki bilgileri bilgisayara, bilgisayardaki bilgileri beyne nakledebilir miyiz?" sorusu hayal olmaktan çıktı. İnsan beynine mikroçip koysak onu yönlendirebilir miyiz? Bir ilaç versek onun davranışlarını değiştirebilir miyiz? soruları akademik araştırma konularıdır.

Gelecek Bilimi

Bilim dünyasının yeni projesi "Beyin projesidir." Genom projesi tamamlandı ve evrenin sırları konusunda önemli bir adım atıldı. Beyin projesi için 30 yıllık bir süre belirlendi. "Nasıl düşünüyoruz" sorusuna cevap vermek insanlığın sırlarının anlaşılmasında önemli bir hedef olmuştur.

"World Future Society" (Dünya Gelecek Derneği) öğrenmenin gelişmesi, okul eğitimi ve onunla yakından ilişkisi olan IQ zekası konusunda ilginç görüşler öne sürmektedir.

1- Şimdiye kadar yapılmış en büyük makine olan "internet" giderek büyüyecek ve önem kazanacaktır.

2- Beden gücünün yerini mekanik makineler aldı. Bilgisayarlarda zihinsel çalışmaların yükünü azaltacaktır.

yuksel dedi ki...

3- Bilgi teknolojisi dünyanın her yerine yayılacak, aletleri küçülecek, herkes taşıyabilecek. Hatta bedeninize yerleştirilebilecektir. Ürünleri tanıtmak için bedava bile verilecektir.

4- Dünya kültürü oluşacak, kültür ve dillerin çoğu yok olacaktır. Bu, beklenmedik olaylara ve tehlikelere neden olabilecektir.

5- Akıllı evler oluşacak, büro gökdelenler gereksizleşecektir. İnsanların çoğu kırsal kesime, tatil yörelerine yerleşecek, bilgi teknolojisi ile işlerini yürütecektir. Evler çok çekici olacak, dışarı çıkmak istemeyen insan yeni bir yalnız yaşam türü oluşturacaktır.

6- Yeni yaşam türü insanı antisosyalleştirecek, suç davranışlarında artışlar oluşacaktır.

7- Klasik zekaya dayalı klasik okul eğitimi şekil değiştirecek, her alanda paketlenmiş eğitim yardımları alınabilecektir.

Okul eğitimi bebeklik çağından başlayacak "yaşam boyu" eğitim düşüncesi yaygınlaşacaktır. "Uzaktan eğitim" bütün dünyaya yayılacaktır.

8- Okul sınıfları çok farklı, yetenek ve ilgileri olan öğrencileri bir araya getirecek daha çok sanal gerçekler konuşulacaktır.

9- Depolanmış bilgi kaynakları genç kuşağın daha kolay ulaşacağı hale gelecek, daha çok bilgi sahibi olmak yerine daha az bilecek, ancak bilgiye istediği anda ulaşacak.

10- İnsanlığın bugüne kadar edindiği bütün bilgilerden kendi çalışmaları için yararlanabilecektir.

11- Eğitim kişisel tempoya göre tamamlanabilecektir.

yuksel dedi ki...

12- Disiplinli, ama eğlenceli eğitim felsefesi yerleşecek, öğretmenlik görevi öğrencilerdeki yıkıcı ve oyuncu eğilimleri denetleme önceliğine dönüşecektir.

13- Gerçekler yerine sanal dünyada yaşanacak; bencillik, kumar, kişisel çıkar tutkunluğu daha büyük toplumsal sorun haline gelecektir.

Genel Sistemler Kuramı

İnsanın var oluşunun anlaşılma çabaları evrenin somuttan soyuta genel bir sistem bütünlüğü içerisinde olduğu tezini güçlendirmektedir. Madde-enerji toplulukları ve yer zaman sürekliliği aşamalı (hiyerarşik) bir düzen içerisindedir. Subatomik parçacıklar, atom, hücre, insan, aile, toplum, dünya, evren şeklinde birbiri içinde daireler şeklindeki sistemde yerimiz nerededir? Somut sistemle soyut sistemlerin sınırları nerede başlıyor, nerede bitiyor? Descartes "Düşünüyorum öyleyse varım" diyerek duyguları önemsememişti. Zeki ama başarısız, bilgili ama ahlâksız insanların çoğalması duyguların eğitimini ön plana çıkardı. Duyguların eğitimi şansa bırakılmamalıydı.

Klasik psikanaliz ve 20. yüzyılın başındaki baskın psikolojik görüş Freudiyen görüştü. Bu görüşlere göre baskı, gerilim ve zorlama ruhsal bozukluklara yol açıyordu. Bu sebeple temel psikolojik ihtiyaçların giderilmesi için hoşgörülü eğitimle çocukların dürtülerinin boşalımına imkan sağlanmalıydı. Genç beyinler fazla bilgilerle yüklenmemeliydi. Cinsel doyum erken yaşlardan itibaren sağlanmalıydı. Böylece insanların ruh sağlığı daha iyi olacaktı.

yuksel dedi ki...

Ancak psikolojik gözlem, psikiyatrik bulgular yukarıda saydığım beklentilere karşı tam tersi sonuçlar elde etti. Örneğin, en ağır ruhsal bedensel zorlamaların yükü altında kalmış İkinci Dünya Savaşı sürecinde nevrotik ve şizofrenik dediğimiz ruhsal bozukluklarda artış olmadı. Sadece savaş stres reaksiyonları yaşandı. (Genç, 1981) Buna karşılık savaşı izleyen yıllarda toplumlar istenilen refah düzeyine eriştikçe depresyonlarda, varoluş nevrozlarında artış oldu. Emeklilik depresyonu arttı. Yaşamın anlamsızlığından kökenini alan yeni ruhsal bozukluklar ortaya çıktı. (Alexander, 1960) Çağdaş insan toplumdan kopuyordu. İntihar olayları artıyordu. Bazı insanlar anlamsız gelen yaşama heyecan katmak için suç işliyorlardı, uyuşturucu kullanıyorlardı.

ABD dünya nüfusunun %5'i olduğu halde dünya kaynaklarının %25'ini kullanıyor. Zengin dünyalılar aya giderken yoksul dünyalılar açlıkla ölüm savaşı veriyor. Buna karşı zengin dünyalılar bilgili, ama mutlu değiller. O halde ruh sağlığı politikaları yeniden düzenlenmeliydi. Freud hayatının son yıllarında "Uygarlığın karşılığı nevrozla ödenir." derken bu gidişi vurgulamaya çalışmıştı.

Duygular Mantıklı Olmak İçin Gereklidir

Bir insan hayatında önemli kararlar verirken, yatırım yaparken, evlenirken duyguları ile de hareket eder. Bir ülkede karar mekanizmasının başında bulunan kişiler korkularının etkisi altında ise çok adaletsizlikler yapabilir.

Duyguların biyolojik temelleri

Korku, öfke, mutluluk, sevgi, şaşkınlık, kıskançlık, kuşku, düşmanlık, tiksinme, üzüntü, temel duygular beyin beden ilişkisinde farklı sonuçlar doğurur. Öfke anında kalp atışı hızlanır, çevik hareket edecek güçte enerji açığa çıkar. Korku anında kan kaçmayı kolaylaştıracak şekilde bacaklara toplanır, yüz solar. Mutluluk anında bazı beyin alanlarında metabolizma artışı yaşanır. Sevgi duygusu ile parasempatik sistem harekete geçerek vücutta gevşeme oluşur. Üzüntü anında beyinde enerji azalması yaşanır. Uzun süren üzüntü depresyona yol açma durumunda metabolizma yavaşlar. Geri çekilme yaşanır. Bu durum organizmanın sonuçları değerlendirmek, yeni başlangıçlar yapmak için kendini güvende hissedeceği içe dönüklüğe gidişinin işaretidir. Kaygı durumunda korkuya benzer tepki oluşur, beynin duygularla ilgili alanında enerji artışı yaşanır, sempatik sistem uyarılır. Vücut "savaş-kaç-yaklaşan tehlikeye odaklan" şeklinde dikkatini arttırır.

yuksel dedi ki...

Ahlâkın biyolojik temelleri

Bilimsel çalışmalar; sinir sistemi, sinir iletileri ve beyin kimyası ile dini ve ahlâki deneyimlerin arasında bağlantıyı bulmaya çalışıyorlar. Bilimle din arasında köprü kurabilecek bu çalışmalar önemli bulgular elde etti. Pennsylvania Üniversitesi'nden Prof. Andrew Newberg Tanrı'nın beynin sabit bir parçası olduğunu öne sürdü. SPECT beyin haritalama yöntemi ile yaptığı çalışmalarda Tibetli Budistlerin derin transa geçtikleri sırada radyoaktif boya şırınga ederek yaptığı deney sonunda beynin belli bölgelerinin değişime uğradığını saptadı. "İnsanlar ruhani deneyimler geçirirken evrenle bütün olduklarını hissederler ve kendileri olma duygusunu kaybederler. Bunun nedeni, beynin o bölgelerinde neler olduğu ile ilgilidir. O halde o bölgeyi belirler ve bloke ederseniz, kendimizle dışımızdaki dünya arasında sınır kalkar."

Milyonlarca insan dini inançlarının hayatlarını değiştirdiğini söylerken herhalde beyinlerinde bazı programların değiştiğini söylüyorlar. (Hürriyet, 18.06.2001)

İngiliz Doğa bilimci Edward O. Wilson "Atlantic Monthly" dergisi Nisan 1998 sayısında bir makale yayınladı. "Ahlakın Biyolojik Temelleri" (The Biological Basis of Morality) isimli makale dinin sadece sosyal hayata ait bir olgu olmadığını aynı zamanda genlerimizde yazılı bir gerçek olduğunu iddia etti. 6 Temmuz 1998 tarihinde Newsweek dergisi konuyu sorgulayan iki araştırma yayınlıyor.

Edward Wilson Harvard Üniversitesi'nde de mukayeseli zooloji müzesinde çalışıyor. Ömrünü karıncaların hayatını inceleyerek geçiriyor. Tezi bilimsel metodolojiyi değiştirecek bir tez. Bilginin birlikteliği (Consilience, Knopf yay.) kitabında tartışılacak görüşleri var.

yuksel dedi ki...

Ahlaki değerlerin dini veya din dışı da olsa, aşkın, yani insan aklında üstün bir yerde olduğunu savunuyor. Sosyal olguların sinir sisteminin anlaşılması ile çözülebileceğini, sinir sistemi genetik bilimi, genetik bilim biyokimyayı, biyokimya da insan davranışını açıklıyor. Böylece her şey doğa bilimlerine indirgeniyor.

Wilson insanoğlunun genetik uyaranlarını dinlediği zaman ahlâki öğretilere uygun davranacağı ve kendi menfaatini koruyacağını savunuyor.

Wilson'ın bu görüşü Antonio Domasio ve Le Doux'un görüşleri birbirini destekliyor. Bütün bilgiler psikososyal yaşantılar beyinde belli bölgelerde kimyasal harflerle yazılıdır. Bütün bunları yöneten yönetici (Executive) bir gen mi var. "Doğa üstü güç beyni nasıl etkiliyor?" sorularına dikkati çekiyor. Dinin biyolojik bir ihtiyaç olduğu, ruhsal deneyimlerin insanda huşu duygusu uyandırmasının biyolojik temeli olduğu görüşleri gittikçe doğrulanmaktadır. Yaşamı ayakta tutan her şeyin biyolojik temeli olduğu Din ve Tanrı ihtiyacının da biyolojik temeli olduğu tezini savunanların bir kanıtı da tarihte dine karşı yapılan eylemlerin uzun vadede daha çok dindarlaşma sürecini hızlandırma olgusudur. Hangi din ve inanç olacağı kültürel yapının öğretisine bağlıdır.

Sosyal bilimlerle uğraşanlar genleri dikkate almak zorundalar. Toplumda psikolojik müdahaleler yapmak isteyenler de artık genleri göz önüne almak zorundalar.

Küreselleşme ve Ahlâk

Şu anda dünyada 1 milyar 300 milyon insan açlık sınırında bulunuyor, önlem alınmazsa, 2020 yılında bu sayı 3 milyarı bulacak. Dünyanın bir köşesinde umutsuzluk, şiddet, adaletsizlik, açlık, yoksulluk; diğer tarafında bolluk içerisinde müreffeh bir hayat. Dünya nüfusunun %20'si olan Batı toplumları dünya kaynaklarının %80'ini tüketiyorlar.

yuksel dedi ki...

Haçlı seferleri dini seferler olarak biliniyordu, gerçekte ise o bir kılıftı. O tarihlerde Batı'da açlık, sefalet, yoksulluk vardı. Doğu zengindi. Seferlerin ekonomik ve siyasi gerekçeleri vardı. Şimdi Doğudan Batıya göç başladı. Tırların altında ve kum motorları ile insanlar Batıya göçmeye devam ediyor. Önlem alınmazsa vize ve silahlar bu göçü durduramayacak.

İletişim teknolojisi sayesinde sade insanlar yaşanan adaletsizliği, haksızlığı daha fazla görmeye başladılar. Önceleri kader diye sineye çekilen durumlar, artık insanlarda öfke ve isyan fırtınaları oluşturuyor.

Batı'da da durum çok farklı değil. 15 Eylül'de CNN Int'de 6 yaşındaki kız çocuk soruyor: "Kuleler neden bombalandı, bu insanlar bizden neden nefret ediyorlar?"

Ya Adalet, Ya Şiddet

İnsanlık tarihinde hep adaletsizlik oldu. Feodal düzende zengin azınlık; surlar, şatolar arkasında yaşarken sefil çoğunluk kaderine razı yaşıyordu. Bu yüzyılda insanlık uyandı, sade insanlar her şeyi görebilir oldular. Toplumsal talep arttı. HABİTAT II toplantısında sivil toplum örgütlerinin hükümetlerin ortağı olması, hesap sorması ve sorgulaması benimsendi.

İnsanlık uyanmışken ve insaniyetin güzelliklerini tatmışken, bunu güzel yaşamak için adaletli bir global düzene ihtiyaç vardır.

ABD dünyanın tek büyük gücü oldu. Batı değerleri dünyaya hakim oldu. Bakalım dünyaya asgari mutluluğu sağlayabilecek mi? Hiç olmazsa hayatın yaşamaya değer olduğunu gösterebilmek için bir yorum, bir inanç insanlara kabul ettirebilecek mi? Toplumsal barış ve bireysel mutluluğu sağlamak için kendi değerlerinin yetersiz olduğunu görüp Doğu değerlerinden yaralanacak mı?

Batı değerleri hep aklı rehber aldı. Doğu değerleri duyguları ön planda tuttu. Batı akılcılığı ve Doğu ahlâkı ortak zemininde buluşup küresel mutluluğu sağlayabilir.

yuksel dedi ki...

İnsanların barış içinde beraber yaşayacağı küresel bir düzen için seküler ahlâki öğretilerin ve bütün dinlerin uzlaştığı insani değerlere ihtiyaç vardır. Işık hızını geçme gayretleri iyi insanların elinde olmazsa tarihin sonu felakettir. İyi insanlar-kötü insanlar mücadelelerinde küresel ahlâk, şiddet içermeyen kültür, insanlık bilinci, adil ekonomik düzen, paylaşma ahlâkı çoğunluğun kabul ettiği altın standart olmazsa küresel barış olamayacaktır.

Küresel Narsisizm

Narsisistik (özsever) kişinin temel özellikleri şunlardır: Gururlu ve kibirlidirler, kendilerini özel ve önemli görürler, övgüyle beslenirler, menfaatçidirler. Kendi çıkarları için kuralları değiştirirler. Beklentileri karşılanmazsa sinirlenirler, eleştiriye hiç tahammül edemezler. İnsanları çok iyi kullanırlar ve sömürürler. Başkalarının duygu, düşünce ve ihtiyaçlarına empati duymazlar. En çok kafa yordukları konular zenginlik, güç, şöhret, başarı, güzellik, aşk gibi konulardır. Son derece kıskanç, kinci ve nankördürler. Çıkarları biten insanı bir anda unuturlar, vefa duygusu beslemezler.

Egosu büyük ama her şeyi küçük olan bu kişiler sevilmezler. Kendilerini o kadar güçlü hissederler ki, başka bir şeye ihtiyaç duymazlar. En akıllı, en yetenekli, en iyi insan olarak kendilerini görürler. Sıradan olmaktan korktukları için çok çalışırlar.

Rekabeti çok kullanırlar, sanat, spor, bilim, ticaret gibi konulardaki keşifler bunların işidir.

Diğer insanlar narsisistik kişinin yaptığı işlerden hoşlanır, fakat kibirli hallerinden nefret ederler.

Liderler arasında narsisistik kişi çoktur. Liderliğin bittiği yerde narsisizm başlar.

En büyük Narsisist Hitler'di!

Sezarların çoğu, Napolyon, Mussolini, Kleopatra, Nemrud, Firavun, Stalin hepsi heykeli dikilecek narsisistlerdi. Bunlardan Hitler Darwin'den etkilenerek kendi ırkının üstünlüğünü, diğer ırkların değersizliğini doktrin haline getirdi (Nazizm). Bunu halkına inandırdı ve insanlık tarihinin en kanlı savaşının çıkmasına neden oldu.

Narsisistik kişiler çoğalıyor mu?

yuksel dedi ki...

Teknolojik başarı, insanlığın eski çağlara göre daha zengin olması, insanların egolarının kabarmasına neden oldu. "Tanrıya ne gerek var" diyen insanlar çoğaldı ve bunu bilim adına ifade etmeye başladılar. Eski çağlarda değer vermemek ve inançsızlık eğitimsizlikten geliyordu. Bugün bilim ve teknoloji adına dine gerek olmadığı ve hesap vereceğimiz doğaüstü güç olmadığı duygusu gelişti. Bir insan düşününüz, kendisi narsisistik özellikte ve yaptıklarından hesap verme duygusu taşımıyor. O kişi kendi çıkarı için her şeyi yapabilir. "Beni inorganik maddeler yarattıysa, ona hesap vermeyeceğime göre canımın istediğini yaparım" felsefesi gelişti. Bireysellik bencilliğe dönüştü. Kendi çıkarını kutsallaştıran insan başkalarına neden yardım etsin ki!

"Kuvvetliysem zayıfı yok etmek hakkımdır. Ben özel ve önemliyim, başkası açlıktan ölse bana ne, ben tok olduktan sonra" anlayışı bu kişilerin ego idealleri oldu. Zayıf insan ve milletleri çalıştırıp sırtlarından beslenmek onların doğal haklarıydı.

Böyle bireyler insanlık tarihinde hep oldu. Semavi mesajlar da bu kişilere karşı zayıfları korudu ve yol gösterdi. Haklarını doğru yöntemlerle savunmayı başaran zayıflar ezilmekten kurtuldu ve toplumsal barış sağlandı.

Peki günümüzde ne olacak? Narsistik bireyler eski çağlara göre daha çok ve ellerinde teknolojik güçler var. İşte küresel narsisizme karşı küresel bir faaliyet gerekiyor. Ahirzaman dininin bu küresel tehlikeye bir çözümü olmalı.

Bediüzzaman'a göre formüller Kur'an-ı Kerim'de vardı. İmam-ı Rabbani'nin Mektubat'ını, Abdülkadir-i Geylani'nin Fütuhu'l-Gaybi'sini nefis terbiyesi için okuyor. Fakat nefsi ikna olmuyor. "Ulum-u felsefiyenin vekaleti namına nefsim dedi ki...." diyerek bu asrın nefsi özelliklerine uygun eserlerini yazmaya başlıyor. Bu durumu "Tevhid-i kıble et!" diyerek doğrudan Kur'an-ı Kerim'den yorumlar çıkararak yapıyor. (Yirmi Altıncı Lem'a)

yuksel dedi ki...

Machiavelli'nin Derin Etkisi

Niccolo Machiavelli (1489-1527) "Hükümdar" isimli kitabı ile siyaset biliminin kurucusu olarak anılır. Machiavelli'nin kitabını Hitler, Napolyon, Mussoline, Stalin hep başucu kitabı olarak bulundurdular. Siyasetçilere ilham kaynağı olan bu kitap aslında siyasi ahlâkı tanımlıyordu.

Kitabın ana fikri şudur. "Devlet menfaatleri uğruna her şey mübahtır. Devlet hayatı ile özel hayatın ahlâki ölçüleri birbirinden farklıdır". "Gayenin vasıtayı meşru kılacağı" herkesin bildiği görüşüdür. "Zalimlik; bir hükümdarın tebasını birlik halinde ve itaatkâr tutabilmek için kullandığı silahlardan biridir. Bir-iki ibretli örnekle kan döken hükümdar sonunda daha büyük kan dökülmesine yol açacak kadar yumuşaklık gösteren birinden daha merhametli olacaktır. Hükümdarın şiddeti fertlere zarar verir. Hükümdarın gereksiz yumuşaklığı devlete zarar verir", "Hükümdarın korkutucu olması sevilmesinden daha emniyetlidir."

"Dürüstlük övgüye değerdir. Fakat siyasi iktidarın muhafazası için hilekârlık, ikiyüzlülük, yalan yere yemin zorunludur. İnsanların hepsi iyi olmadığı için hükümdarın da iyi olması gerekmez. Hükümdar sözünde durmamayı izah için her zaman makul bir sebep bulur. Sizin nasıl göründüğünüzü herkes görür, ama nasıl olduğunuzu pek az kişi bilir."

Machiavelli eserinde olması gerekeni değil, olanı ele aldığını söylüyordu. Machiavelli'nin hararetli okuyucular listesinde bugün dünyayı yönetenlerin olduğunu gördükçe küreselleşmeyi savunanların Machiavelli'de çok faydalı öğütler bulduklarını söylemeleri toplumsal barış için büyük tehlikedir. Kişileri siyasi başarıya götürebilir, fakat uzun vadede toplumsal ahlâkın bozulması ve barışın zarar görmesi, bir kazanıp on kaybetmektir. I. ve II. Dünya Savaşlarında Machiavelli'nin büyük ahlâki sorumluluğu vardır. Despotizmi savunanlar bu fikirlerden çok yararlandı. Doğu despotizminde de bu ahlâkın eserlerini görüyoruz. Emevi saltanatı bunun bir örneğiydi.

yuksel dedi ki...

Küresel Tehlike ve Duygusal Zeka

İngiltere'de intiharla ölümler trafik kazalarından fazla, Norveç'te uyuşturucu ile ölümler trafik kazalarından fazla. Her yüz ABD'liden 3'ü şiddet içeren bir suçun kurbanı. ABD'de de kadınların %65'i, erkeklerin %80'i abartılı derecesinde alkol kullanıyor. 1999 yılında boşanma oranı %75'e çıktı. Çocuk suç çetelerinin 750 bin üyesi var. SAMHSA raporunda 3 milyon gencin ölümü düşündüğü belirtiliyor. ABD'de son 10 yılda ölüm cezasına çarptırılan mahkum sayısı %57 arttı. (Psychology Today, Haziran 2002)

New York Times'ın haberine göre Norveç'te 1999'da doğan çocukların %49'ü evlilik dışı. Bu oran İzlanda da %62, İngiltere de %38, Fransa da %41. En dindar olarak bilinen İrlanda da ise 1999'da doğan 100 çocuktan 31'i evlilik dışı. Cinsel suçların kurbanlarının %71'i 17 yaşının altında çocuklar.

Yukarıdaki rakamlar Batılıların duygusal profillerinin iyi olmadığını gösteriyor. Evlilik, toplumsal yaşam gibi duygusal paylaşım gereken konularda başarılı olamıyorlar.

Bir sinir bilimci olan Antonio R. Damasio "Descartes'ın Yanılgısı" isimli kitapta duygu, akıl ve insan beynini araştırırken beynin duyguları yöneten hücrelerini tanımladı. Duyguların eğitimini şansa bırakmakla hata yapıldığını itiraf etti.

Daniel Goleman "Duygusal Zeka" isimli kitabının girişinde şöyle diyordu: "Son on yılda ailemizde, çevremizde ve toplum hayatımızda duygularla baş edememe, umutsuzluk, tahammülsüzlük, evlilik içi şiddet arttı. İnsanlar 'İyi günler' yerine 'gel boyunun ölçüsünü al' diyorlar." der

yuksel dedi ki...

Ahlâka Aykırılık Ölçeği

New York Üniversitesinde Psikiyatri Doçenti Dr. Michael Welner belki insanlık tarihinde ilk defa "ahlâka aykırılık ölçeği" geliştirdi. Gerekçesi de adi suçların cinayetlerin artması. Sadist, kana susamış, hor gören insanların fazlalaşması kendinden başkasını düşünmeyen insanların hızla artması karşısında psikiyatrinin kötülüğü tanımlama yeteneğini belirlemekti.

Duygusal zeka nedir?

1- Öz bilinç: İnsanın kendisini tanıması.

2- Öz denetim: İnsanın kendisini yönetmesi. Hedefini belirleme, kendisini harekete geçirme, dürtü ve isteklerini kontrol edebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, ruh halini düzenleyebilme.

3- Empati kurabilme: Diğergamlık, başkasının istek ve ihtiyaçlarını anlayabilme.

4- Uzlaşma yeteneği: Sorunlar karşısında ben merkezci davranmadan uzlaşma odaklı çaba içinde olma. Kavga ve mahkeme arayışından vazgeçme

5- Umut besleyebilme:

İşte ABD'liler Semavi Ahlâk'ta geçen sabır, tevekkül, affedicilik, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeme, alçak gönüllü olma, verici olma gibi özelliklere deneme-yanılma yolu ile geldiler.

Küresel Ahlâk İlkeleri

Dünya Dinleri Parlamentosu 1993 yılında Chicago'da kabul ettiği Küresel Ahlâk Deklarasyonu'nda başlıca şöyle diyor.

1- Küresel ekonomi, küresel siyaset ve küresel çevre büyük krizdedir.

2- Küresel ahlâk olmadan küresel düzen olamaz.

3- İnsanların barış içinde bir arada yaşayacağı bir bakış gerekiyor.

4- Küresel ahlâk yeni bir ideoloji veya yani bir din değildir.

5- Küresel ahlâk bütün dinlerin ve seküler ahlâkın öğretilerinin uzlaştığı değerlere dayanır.

6- Hiç kimse dini, rengi, düşüncesi, cinsiyeti yüzünden dışlanmamalıdır.

7- İstisnasız her insana insanca muamele yapılmalıdır.

8- Kimse kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamalıdır.

9- Irksal, cinsel, bireysel, sınıfsal her türlü egoizm reddedilmelidir.

10- Hayata saygılı, şiddet içermeyen bir kültür benimsenmelidir.

11- Sadece insan değil, yeryüzündeki her şey saygıdeğerdir.

12- Adil ekonomik düzen olmadan küresel barış olmaz.

13- Ekonomik ve siyasi güç, vahşi üstünlük kavgalarına değil insanlığın hizmetine yöneltilmelidir.

14- Açgözlülük insan ruhunu öldürür. Alçakgönüllülüğe değer verilmelidir.

15- Gazeteci, bilim adamı, doktor, her meslek kendi etik kurallarını geliştirmelidir.

16- İnsan bilinci gelişmeden dünya asla iyiye götürülemez. (Aksiyon, Ekim 2001)

Bediüzzaman'ın Tezi İki Dehşetli Hal

yuksel dedi ki...

Bediüzzaman'ın Tezi İki Dehşetli Hal

Milyonlarca dini kitabın neşrine set çekildiği, insanları dini faaliyetten vazgeçirmek için sistemli çalışıldığı bir dönemde Nur Risalelerinin çoğu el yazması ile yaygınlaşmasının ve okunmasının sırrı sorulduğunda Bediüzzaman bu zamanın iki dehşetli durumundan söz etmektedir.

Birincisi: Hissiyat-ı insaniyenin akıl ve fikre baskın geldiği fikri. Hedonizm olarak da tanımlayacağımız zevkçiliğin, dünya sevgisinin insanın hayatında birinci plana çıkmasını dehşetli bir durum olarak öne sürüyor. Böylece insanlar kısa vadeli zevkle meşgul olup ölüm ve ötesini düşünmüyorlar, Allah'ı akıllarına ve gönüllerine getirmiyorlar. Hoşça vakit geçirip mutluluğu yakalayacaklarını düşünüyorlar.

Bu Hedonistik hissiyatın modern insanın günlük yaşamını doldurduğu düşüncesine karşı geliştirdiği yöntem ise şudur. Modern insanın lezzet olarak gördüğü şeyin içerisinde elemi gösterip aklını devreye sokmaktır. Allah'ın istemediği tarzda yaşamanın ve maddi zevkler peşinde koşmanın elem verici, ürkütücü neticeleri ile onları yüzleştirmek.

"Günahların, haram lezzetlerin içinde manevi elim elemleri gösterip hasenat ve güzel hasletlerde ve hakaik-i şeriatın amelinde cennet lezaizi gibi manevi lezzetler bulunduğunu ispat ediyor."

"Risale-i Nur bu dünya da manevi cehennemi dalalette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada manevi bir cennet bulunduğunu ispat ediyor" (İman ve Küfür Muvazeneleri, s. 8) gibi görüşlerle duyguların denetimini, kişinin kendini yönetmesini akıl rehberliğine veriyor. Akıl yürütme yöntemleri ile zevk tuzaklarına insanların düşmemesini, dini yaşantının insanı bu dünyada da mutlu ettiğini kanıtlama yolunu seçiyor.

Böyle akıl yürütme yöntemleri kullanılarak toplumdaki ahlâki yozlaşmanın önünün alınacağını, bireylerin Kur'an ahlâkına uygun yaşamanın güzelliklerine ikna edilmesini anlatmanın bir "tecdid" olarak değerlendirilmesi doğru olacaktır.

yuksel dedi ki...

İkinci dehşetli hal olarak şu tezi savunuyor: "Eskiden fen ve ilim ile dalalete girip, inad ve temerrüd ile iman hakikatlerine karşı çıkana nispeten şimdi yüz derece ziyade olmuş." (İman ve Küfür Muvazeneleri, s. 10) Bu tespitten sonra yazdığı eserlerde fen ve ilim kullanılarak imani gerçekleri kanıtlama yolunu seçiyor. Allah'ın varlığını tartışmaya açıyor, akıl yürütme yöntemleri ile (vacibü'l-vucud) olması gerektiğini savunuyor. Öldükten sonra dirileceğimiz ve ikinci bir hayatın varlığını ispatlıyor. (Haşir Risalesi) Kadere inanmanın mantık ve muhakeme ölçülerinde açıklamasını yapıyor. (26. Söz) Naturalizme karşı Mistizmin tezini Tabiat Risalesi'nde mantıksal yargılama yöntemleri ile ifade ediyor. Tesettürün ve Ramazan orucunun insanın psikolojik doğasına uygun olduğunu delillendiriyor. Bir seyyahı evrende gezdirerek ağaçlar, kuşlar, yağmur, yıldızlar, insan vücudu ve kan hücrelerini konuşturarak bilimsel verileri delil olarak anlatıyor. Peygamber ahlâkına uygun olarak yaşamanın insanı mutlu edeceğini, sağlıklı yapacağını, hastaneleri, hapishaneleri çeşitli maddi hastalıkları delil olarak belirtiyor. Hapishanede yazdığı mektuplarla zehirli bal hükmündeki gençlik lezzetlerine aldanmayarak sonsuz gençlik lezzetine bilet olan Peygamber yoluna gençleri davet ediyor. 5-10 senelik gençliğin meşru daire dışındaki lezzetlerinin gam ve keder çektirdiğine, "meşru dairedeki keyfin keyfe kafi geldiği"ne gençleri ikna ediyor.

İki Ahlâkın Karşılaştırılması

Bediüzzaman 12. Sözde Kur'an ve felsefe ahlâklarını şöyle karşılaştırıyor. "Kur'an-ı Hakimin hikmeti, hayat-ı şahsiyeye verdiği terbiye-i ahlâkiye ve hikmet-i felsefenin verdiği dersin muvazenesi:

"Felsefenin halis bir tilmizi bir firavundur. Menfaati için en hasis şeye ibadet eden bir firavun-u zelildir. O .... dinsiz şakird cebbar, mağrurdur... Gaye-i himmeti nefs ve batnın ve fercin hevesatını tatmindir....

yuksel dedi ki...

"Amma Hikmet-i Kur'an'ın halis tilmizi ise bir abddir. Hem cennet gibi azam menfaata olan bir şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir. Hem mütevazidir. Rıza-ı ilahi, fazilet için amel eder, çalışır...

"Amma hikmet-i felsefe ise hayat-ı içtimaiyede nokta-i istinadı kuvvet kabul eder. Hedefi menfaat bilir. Düstur-u hayatı cidal tanır. Cemaatlerin rabıtasını unsuriyet, menfi milliyet tutar. Semeratı ise hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin hacat-ı beşeriyeyi tezyiddir.

"Amma Hikmet-i Kur'aniye ise nokta-ı istinadı, kuvvete bedel hakkı kabul eder. Gayede menfaate bedel gaye ve rıza-ı ilahiyi kabul eder. Hayatta düsturu cidal yerine düstur-u teavünü esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarını unsuriyet milliyet yerine rabıta-i dini ve sınıfı ve vatani kabul eder. Gayatı hevesat-ı nefsaniyeye sed çekip ruhu malayaniyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder."

İki ahlâk öğretisinin şahsi hayata verdiklerini ve toplumsal hayata sağladıklarını şöyle yorumlayabiliriz.

Seküler ahlâk öğretisinin kişiye verdiği ego ideali menfaattir. Çıkarı için çalışan insanlar güçlerini o yönde kullanacaklar. Güçlü olan zayıfa zarar verecektir, böylece çatışma çıkacaktır. Dini ahlâkın kişiye verdiği ego ideali "fazilet ve rıza-yı İlahi"dir. Erdemli yaşamayı onurlu yaşamak olarak algılayan insan ilkeleri için çıkarını ikinci plana atacaktır. Dini ahlâk insanın ilkeleri yaşamasını önerdiği için ilkeli insanlar daha kolay anlaşma sağlayıp uzlaşabileceklerdir.

Seküler ahlâkın dayanak noktası kuvvettir. Çözümlenmesi gereken konularda güç, para, sosyal statü kullanılarak sorun çözülmeye çalışılır. Güç, para ve sosyal konumu ilkesizce şahsi çıkarı için kullanan insanlardan oluşan bir toplumda kavga, şiddet, saldırı bitmeyecektir.

Dini ahlâkta dayanak noktası "kuvvet yerine kak"tır. Haklı olanın güçlü olması, güçlü olanın haklı olmamasını benimseyen insanlardan oluşmuş toplumda ortak yaşam kolay olur

yuksel dedi ki...

Seküler ahlâkta yaşam prensibi "mücadele"dir. Darwin'den etkilenir sosyal bilimciler. Yarışmacılığı, rekabetçiliği barışçıl olmayan bir tarzda önerdiler. İşletmelerde başkasını düşünmeden başarılı olmayı ilke olarak benimsedi. Böylece üretkenlik arttı. Fakat insanlar arası yardımlaşma azaldı. İnsanlar zengin oldular, ama yalnız kaldılar.

Dini ahlâkta yaşam prensibi olarak "yardımlaşma" önerildi. "Kendi iyiliğin ve başarından önce toplumun iyiliği ve başarısı gelir" ilkesi ile paylaşma ahlâkı "infak" gerçeği olarak önerildi. Kendisinden önce komşusunu düşünmek, başkasına, zayıflara, hastalara yardım etmek kutsal davranış olarak övüldü.

Seküler ahlâkta topluluklar arası bağ olarak ırk, soy bağı önerildi. Milliyetçilik duyguları şovenizm ölçüsünde teşvik edildi. Ulus devlet ideoloji olarak benimsendi. Ulusçuluğu kutsallaştıran yaklaşım başkalarını yutmakla beslenen "şovenizm" akımlarını doğurdu. İnsanlık tarihinin en büyük savaşları 20. yüzyılda bunun için yaşandı. Dünya barışı zarar gördü.

Dini ahlâkta insanlar arası bağ olarak "din, vatan, sınıf bağı" ön plana çıkarıldı. İnsanların değiştirilebilir bağlarının olması sevgi duygusunu güçlendirici etki yapar. Bir insanın kendi ırkından olmayan bir insanı sevebilmesi, küçük görmemesi, savundukları ortak değerlerin daha çok olması toplumsal kardeşlik ve dostluk duygularını arttırıcı etki yapar.

Seküler Ahlâkın Sonuçları

1- İnsanların zevk tuzaklarına düşmesi, zevklerini doyurmak için bencilleşmesi.

2- Narsisistik bireylerin artması: Başkalarını küçümseyen, kendi çıkarı için her şeyi kullanan, eleştiri kabul etmeyen, yardımlaşmayı kendisine yardım olarak düşünen, kinci, kıskanç, nankör, övgüyle beslenen küçük firavunların çoğalması. Basit, rutin günlük işler onu mutlu etmediği için küçük şeylerden zevk alamaz. Onu mutlu edecek şey para, güç, şöhret ve cinsel doyumdur.

yuksel dedi ki...

3- İnsanlığın ihtiyaçlarının artması: Daha çok kazanmak, daha rahat yaşamak, para, güç, şöhret sahibi olmak duygularının abartılması ekonominin felsefesi oldu. Tüketim teşvik edildi. İnsanların beklenti düzeyi yükseltildi. Moda ve merak gibi duygular abartıldı. 1-2 şeyle mutlu yaşam sürebilecek insan 20-30 şeye muhtaç duruma düştü. Ulaşmadığı için kendini kötü hissetmeye başladı.

4- Yalnızlık psikososyal sorun oldu. Kendi çıkarını kutsallaştırmış, zorluklar karşısında zevk aldığı başka konuya yönelen insan özgür ve birey olmak isterken kendisini yalnız, güvensiz hissetmeye başladı. Kendi rahatını, zevkini, eğlencesini amaç edinen birey evlilik yaşamında, aile içi iletişimde gerekli olan empatik iletişimi sağlayamadı. "Biz" diyemeyen bir insan hep "Ben" demenin sonucu yalnızlığı, köpeklerle arkadaşlık kurmayı tercih etti.

5- Güven duygusu azaldı. Kendisini sevmenin medeniyet olarak sunulduğu bir ahlâkta başkalarını sevme duygusu zayıfladı. Başkalarını sevmeyen insan onların dost olmadığını düşünmeye başlar. Böyle insan kendisini tehdit altında hisseder. Her an zarara uğrayacağı duygusu ile korku içerisinde yaşar. Kendi çıkarı için yalan söyleyebilen bir insan herkesin yalan söylediğini düşünmeye başlar ve güvensizlik daha da artar.

6- Saygı duygusu zarar gördü. Ben merkezci yaklaşımlar kutsal değer olarak bireyin isteklerinin doyurulması zevklerinin karşılanmasını önerir. Böyle durumlarda otorite rolündeki kişilere karşı kızgınlık gelişir. İsteklerini sınırlandıran güce karşı saygısızlık, kurallara önem vermeme, itaatsizlik duyguları ön plana çıkar. Başkasının hakkına saygı duymak gibi bir kaygı, merhametli olmak, seküler ahlâkı benimsemiş insan için gereksizdir.

Yaptıkları işlerde bir yaratıcıya hesap vermeyeceğini düşünen insan yasalara yakalanmadıkça her şeyi yapabilirim düşüncesine sahip olur. Başkasına zarar vermenin, hayvanlara, doğaya zarar vermenin vicdani kaygısını hissetmez. Kendisine doğrudan zarar vermeyen şey onun umurunda değildir.

yuksel dedi ki...

Zengin, bilgili ama mutlu olmayan bireyler seküler sistemin meyveleri olarak önümüzde duruyor.

Dini Ahlâkın Sonuçları

1- Somut zevkler yerine soyut zevklerle doyum sağlayan insanlar oluşur. Zevk alma ve sevme duygusunu rutin günlük işlerinde bulabilir. Eşiyle, ailesiyle, toplumsal rolüyle mutluluğu yakalayabilir. Para, güç, şöhret, cinsel doyum yaşamında ve egosunda ideal olmaz. Toplumun iyiliğinden zevk almayı başarabilir. Küçük şeylerden mutlu olmayı başaran birey ortaya çıkar.

2- İç güdüleri dizginleyerek psikolojik enerjisini toplumsal üretkenliğe yöneltir. Amaç erdem olarak insanları sevmek, doğrulara bağlılık, dürüst olmak, sözünde durmak, adil olmak, hoşgörülü olmak, barışçıl olmak, yardımsever olmak, içten, samimi, iyi niyetli olmak, şefkatli olmak, alçak gönüllü diğergam olmak benimsenir.

Araç erdem olarak: Çalışkan, düzenli, dikkatli, disiplinli, cömert, cesaretli, esnek, yumuşak olmak, başkalarını incitmemek gibi özellikleri benimser. Böylece psikolojik enerjisi kişisel zevklere değil toplumsal zevklere yönelterek mutluluğu yakalamaya çalışır.

3- Hodgamlık yerine diğergamlığın yerleşmesi sağlanır. Her olay ve durumda kendi çıkarı için sonuçlar çıkaran birey yerine her olay ve durumda toplumun ve diğer insanların menfaatini düşünebilen bireylerin çoğalması gerçekleşir. Böylece toplumsal barış için gerekli zemin oluşur.

4- Uzlaşma kültürü gelişir. Kendisi için istediğini başkası için isteyen, kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkasına yapmayan bireyler çoğalır.

"Güçlüler yapacağını yapar, zayıflara katlanmak düşer." tarzındaki uzlaşmayı yok eden seküler ahlâk yerine "güçlü ve zayıf hukuk önünde eşittir" evrensel ahlâkı benimsenir.

"Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölmüş bana ne" veya "sen çalış ben yiyeyim" tarzındaki acımasız ben merkezcilik yerine yardımlaşmaya ibadet kutsallığı vererek toplumsal barışa katkı sağlanır. (İktisat Risalesi)

yuksel dedi ki...

5- Ölüm korkusundan kurtulur. Hesap verme duygusu taşımayan, kendi çıkarını kutsallaştırmış bir insan ölüm gerçeği ile yüzleşmemeye çalışır. Ancak kaçınılamayacak bu gerçek onu ruhsal acılara iter. Varoluş amacını sorgulayan, ona uygun yaşamaya çalışan bir insan ego ideallerini kendisini tatmine değil Yaratıcısını memnun etmeye göre düzenleyecektir. Ölüm o kişi için bir kavuşmak olacaktır. Sevdiği kişiye kavuşma aşkı kalıcı ve devamlı bir lezzettir. Baki, sonsuz, sınırsız güç sahibine döneceğini bilen bir insan içindeki sevgi ateşini sürekli yakacaktır. Sevgi ateşinin yandığı yerde korkular buharlaşıp gider.

Sevilmek, istenmek, takdir edilmek insanın temel içgüdüleridir. (Maslow) Bu içgüdülerin yönünü yaratıcıya yönelten insan iki yaşamında da mutluluğu yakalar. Görüldüğü gibi Bediüzzaman seküler ahlâkla dini ahlâkın ortaya çıkardığı sonuçları göstererek tezini ifade etmiştir.

Bediüzzaman'ın Kullandığı Yöntem

Bediüzzaman eğitimli olan ve olmayan takipçilerini nasıl ikna etti? Savunduğu teze nasıl inandırdı? Bediüzzaman gibi formal eğitim almamış bir kişinin oluşturduğu etki sosyolojik bir inceleme konusudur. Oluşturduğu etkinin dayandığı temelleri ve kaynakları iyi analiz etmek gerekiyor.

Onun kişiliğinde buluşan etkiler nelerdi, kullandığı özel bir yöntem var mıydı, sübjektif paradigmaları nelerdi?

Kişiler kendi kültürleri içerisinde özel bir yol ararken Bediüzzaman nasıl bir kültürel yol haritası geliştirmişti?

Bütün bu sorular akademik bir ilgi alanı olarak kafa yorulması gereken sorulardır.

1- "Tebliğ değil temsil zamanı" demesi

Şualar 302. sayfada Risale-i Nur'un mesleğini şöyle ifade eder:

1- İhlas-ı tam ve terk-i enaniyet,

2- Zahmetlerde rahmeti, elemlerde baki lezzetleri hissedip aramalı,

3- Fani ayn-ı lezzet-i sefihanede elim elemleri göstermek ,

4- İmanın şu dünyada dahi hadsiz lezzetlere medar olmasını,

5- Hiçbir felsefenin eli yetişemediği noktaları ve hakikatleri ders vermek.

yuksel dedi ki...

Bu ifadelerde özetlendiği gibi Bediüzzaman düzeltmeye kendisinden başlamıştır. Eserlerinde mektupları "Ey nefsim" diyerek başlamıştır. Kendisi söylemlerini, peygamber ahlâkını kusursuz yaşamıştır. Her şeyden feragat, hediye almamak, dünya malına değer vermemek gibi özellikleri tavizsiz uygulaması bu asrın Mevlana'sı gibi yaşamayı başarması O'nun aleyhindeki propagandaya rağmen güven duygusunu azaltmamış artırmıştır. "Biz ahlâk-ı İslamiyenin ve hakaiki imaniyenin kemâlatını ef'alimizle izhar etsek sair dinlerin tabileri elbette cemaatle İslamiyet'e girecekler" sözü Bediüzzaman'a aittir. İnsanlığın uyandığını, ilim ve araştırma meyli içinde olduğunu, doğru nerdeyse er geç bulacağını, "Uyanmış beşerin başka şansı yok" diyerek savunuyordu. Bediüzzaman'ın en yakın bir talebesi Zübeyr Gündüzalp "Hizmet için değil, nefsimi ıslah için çalışmalıyım" diyordu. (Nefis Muhasebesi, 1997) Örnek olmaya dayalı yöntemi kullanması Asr-ı Saadet Müslüman'ı bilincini geliştirdi.

2- Müsbet hareket ilkesi

Başkasının kusurlarını dile getirmeden sürekli kendi doğrularını anlatmış. Siyasi bir talep içine girmemiş. "En büyük siyaset siyasetle ilgilenmemektir" diyerek iman ve ahlâk vurgusundan taviz vermemiştir. Tahrik edici yaklaşımlara hep sessiz kalmış, kendi doğrularına sarılarak model insan yetiştirerek cihat edilebileceğini savunmuştur. "Taş atana ekmek at" tasavvuf ilkesini yaşantısında göstermiştir. Böylece kavgacılığı, boğuşmayı, düşmanlık duygularının gelişmesini önlemiştir. Bu tavrıyla çağımızın Mevlana'sı oluyordu.

3- Din ve bilim uzlaşmasını savunmuş

Sadece din ilimleri ile meşgul olmanın taassuba; sadece fen ilimleri ile meşgul olmanın hile ve şüpheye götüreceği, ikisinin beraberliğinden akıl ve duyguların aydınlanmış olacağı tezini ısrarla savundu. 21. yüzyılda postmodernizmin geldiği noktayı 80-90 yıl önce görmüş oldu. Böylece bilgili çalışkan ve nitelikli insanların yetişebileceğini tekrarla ifade etti.

yuksel dedi ki...

4- Kişisizleştirme çabasındaydı

Osmanlı ve Ortaçağ sisteminde şeyh-mürit ilişkisinde kişisel bağlılık mekanizmaları ile irşat faaliyeti sürüyordu. Modern çağda "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir, sanattır." düşüncesi en önemli vurguydu. Modern dünyada önermeci araçlar kişisel ilişki tarzı yerine araştırmaya dayalı araçları öneriyordu. Herkes fikir üreterek, kafa yorarak doğruyu bulmalıydı. İncelemeden kimsenin arkasından gidilmemeliydi.

İşte Bediüzzaman kişisel rehberliği reddedici yaklaşımlar görüyoruz. "Beni ziyaret etmek isteyenler Risale-i Nur'u okusun, Said yoktur, konuşan yalnız hakikattir."

Kur'an'da konulan normları, geleneksel Müslüman davranış ve kişisel ilişki tarzını, gelişen sanayii ve kitle iletişim toplumuna yeniden sokacak biçimde yenilenmiş (tecdit) olması çağdaş Türkiye'de oluşturduğu etkidir. (Şerif Mardin, 1992)

5- Doğu despotizmi ile mücadele etti

"Sorma, düşünme, itaat et." tarzında geleneksel sosyal yapının modern çağla birlikte başladığını Meşrutiyet Döneminde gördü. Sorgulayan, özgür düşünen, bağımsız davranan bireylerin insanlığın geleceğinde yer alacağı tezini savunan din alimi olarak ilginç bir öngörü içinde olduğunu söyleyebiliriz.

Ortodoks Osmanlı ulemalarının kesinlikle kabul etmeyeceği bu tezi Meşrutiyet Döneminde yazdığı kitaplarında açıkça ifade etti. "Alemdeki terazinin hürriyet gözü ağır geldiğinden, birdenbire terazinin öteki gözündeki vahşet ve istibdadı kaldırdı."

İstibdatın Emevilerle birlikte girdiği İslam'ın özünde olmadığı özel hayatta, medresede, ülke yönetiminde istibdadın yerinin olmadığını karıncaların cumhuriyetçiliğini örnek vererek anlatması canlandırılmış İslami modernleşmenin Kur'ani bir yorumu olarak nitelendirilebilir

yuksel dedi ki...

6- Sevgi yerine şefkati meslek olarak seçti

Mesleğin dört esasında "acz, fakr, şefkat, tefekkür"ü sayarken insanlar arası bağda şefkatin sevgiden daha üstün olduğunu savundu. Şefkat, koşulsuz bir sevgi olarak tanımlanırsa, içerisinde menfaat izi olmayan bir sevginin savunulması; hatta bunun için İmam-ı Rabbani'ye hafif bir muhalefette bulunması ilginçtir.

Yakup Peygamber'in oğlu Hz. Yusuf'a ilgisini şefkat, Züleyha'nın Yusuf'a ilgisini aşk olarak tarif ediyor. Aşk ve muhabbetin ücret ve karşılık istediğini; fakat şefkatin karşılıksız sevgi olduğunu savunarak insanlar arasında koşulsuz sevgiyi önermesi başka bir yaklaşımdır.

Takipçileri arasında sevginin karşılık beklemeden verilmesini savunduğu İhlas risalelerini 15 günde bir okunmasını istemesi dikkati çekmektedir.

7- Ev okulları uygulaması

Değişen dünya şartlarında din ve fen bilimlerini birleştirerek geliştirmeye çalıştığı projeleri hayata geçirilemeyen Said Nursi ilginç bir yol izledi. Yazdığı kitapların evlerde okunup tartışılmasını ve kendisine mektuplar yazılmasını hararetle destekledi. Dört büyük kitabını bu mektuplara verdiği cevaplar oluşturdu. Şualar isimli kitabını doğruları savunmaya, Sözler, Lem'alar... gibi eserleri tezini anlatmaya, lahikalar isimli (Emirdağ, Barla, Kastamonu) kitaplarında uygulanacak yöntemlere yer verdi.

Anadolu'da bir gelenek vardır, "sıra geceleri" olarak tanımlanır. Akşamları aileler oturup çeşitli kitaplar okurlar, sohbetler yaparlardı. İşte Bediüzzaman bu sosyolojik veriyi çok iyi gözlemledi ve kitaplarının kabulünde bu yasal yolu kullandı. Peygamber ahlâkına uygun yaşamanın, sünnete uymanın bir edep olduğu, bu evlerde hayata geçirildi. Psikolojik karmaşa yaşayan, tereddüt ve arayış içerisindeki insanlar kafalarındaki sorulara bu evlerde cevap buluyorlardı.

yuksel dedi ki...

8- Umudu ayakta tutmayı başardı

Eserlerinde, lahika mektuplarında sık vurgulanan bir konudur. Küfrün bel kemiğinin kırıldığı, istikbal inkılapları içerisinde en gür sedanın İslam sedası olacağı, her ziyaretine gelene vurguladığı görüşler olmuştur. "Fikri hürriyet, meyl-i taharri-i hakikat nev-i beşerle başladı... Su-i ahlâkın çirkin neticelerinin görülmesi ile hakikatlerin önü açılacak. Hakiki medeniyet, maddi terakki ve hakkaniyetin manevi katkıları ile düşmanlar mağlup olup dağılacak." gibi motivasyonu arttırıcı vurguları sürekli yapmıştır. Hatta kendisi ile görüşmek isteyenlere; ümit duygusunu destekleyen yeisi en dehşetli hastalık olarak tanımlayan, insanlığın fıtri gidişinin Kur'an'a doğru olduğunu anlatan "Hutbe-i Şamiye" isimli eserini okumayı tavsiye etmesi çarpıcı bir uygulamaydı.

Sonuç

Bediüzzaman'ın insanların kendi dinlerini ve kültürlerini koruyarak modernleşmesinin mümkün olduğu tezini hem teoride hem pratikte kanıtlamış bir fikir ve aksiyon insanı olarak dikkati çekmektedir. Güzel ahlâktan ibaret olarak tanımlanan Kur'an normlarını ve Hz. Muhammed'i model almaya dayalı bir sistemi geliştirdi.

Zikirlerle, şeyhe kişisel bağlanmayla belirli olan tarikat tarzı yerine kitap okuma, akıl ve kalbi beraber kullanma, kişinin değil, kitapların arkasında gitmeye dayalı nefis terbiyesi yöntemini seçti.

Sosyokültürel süreçlerde geliştirdiği bu hareket modeli dinler tarihinde subjektif bir paradigmadır. Çizdiği kültürel yol haritası da insanların kendi kültürleri içerisinde yol bulmalarını kolaylaştırmıştır. Kendi kişisel rehberliğini reddetmesi fikirlerinin arkasından gidilmesini pekiştirdi. Hareketin dinamiğinde çağımızın tedirgin insanına, psikolojik karmaşasına, arayışına çözüm sunması önemlidir.

Diğer taraftan geleneksel ulema kültürü ile halk kültürünü ev okullarında bir araya getirdi. Kendisini de talebe olarak niteledi

yuksel dedi ki...

İnsanın Allah'a erişmesinde "Ulu kişi" imajına gerek olmadan bir yolun bulunabilmesiyle Bediüzzaman'ın iman ve ahlak alanında karizmatik önderliğini gösterdiğini söylemek yerinde olacaktır.

Bediüzzaman dürtüleri serbest bırakarak ahlaki çöküntüye neden olan modernizme karşı semavi öğretinin tezini; bencilliği terk etmek, şefkatli olmak, ihlas ve samimiyeti ön plana çıkarmak şeklinde özetlenecek biçimde bütün eserlerinde vurgulamıştır. İtidal ahlakı da diyebileceğimiz çilecilik veya zevkçilik yerine iktisat ve kanaati, çalışma ahlakında zevk peşinde koşmak yerine şevk, merak ve hayreti kaynak olarak öngörmesi önemlidir. Haksızlık karşısında şiddet yerine müsbet hareket görüşüyle sivil itaatsizliği savunması nefsine eziyet veya nefsini sevme yerine her şeyi Allah için sevme prensibi ahlak yorumunun temelini oluşturmaktadır.

Kaynaklar

Berger P.L: Dinin Sosyal Gerçekliği, İnsan Yayınları, İSTANBUL, 1993.

Cooper C.L: Stress, Medicine and Health, CRC Press, NEW YORK, 1996.

Csermely P.: Stress of Life from Molecules to men, Annals of the New York Academy of Sciences, Volume 851, New York, 1998.

Damasio, A: Descartes'in Yanılgısı, Duygu, Akıl ve İnsan Beyni, Varlık/Bilim Yayınları, Türkçesi Bahar Atlanır, İSTANBUL, 1999.

DSM IV: Amerikan Psikiyatri Birliği, Diognostic and Statistical Manual of Mental Disorders, New York, 1998

Duran, Bünyamin: Akıl ve Ahlak, Nesil Yay. İstanbul, 2002

yuksel dedi ki...

Gençten, Engin: Çağdaş Yaşam ve Normaldışı Davranışlar, Maya Yay., ANKARA, 1981.

Goleman D.: Duygusal Zeka, Varlık/Bilim Yay. Çeviri: Banu Seçkin Yüksel 9. Basım İSTANBUL, 1998.

Güngör Erol: Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak, Ötüken Yay. İstanbul 1995

Jung C. G.: Psikoloji ve Din, Çeviri: Cengiz Şişmen, İnsan Yay., İSTANBUL, 1975.

Kutay, Cemal: Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslüman'ı Bediüzzaman Said Nursi, Kur'an Ahlakına Dayalı Yaşama Düzeni, Yeni Asya Yay., İSTANBUL,1980.

Lipson, Leslie: Uygarlığın Ahlaki Bunalımları, Manevi Bir Erimemi, Yoksa İlerleme mi?, İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2003

Mardin, Şerif: Bediüzzaman Said Nursi Olayı, Modern Türkiye'de Din ve Toplumsal Değişim, İletişim Yay, İSTANBUL, 1992.

Micheal, Thomas: Medeniyetler Çatışmasından Diyaloga, Gazeteciler Yazarlar Vakfı Yay. Zaman Gaz.Yay. İSTANBUL, 2000 (6-7 Haziran 1997 tarihli Bildiri).

Nurbaki, Haluk: İnsan Bilinmezi, 7. Baskı, Damla Yay., İSTANBUL 1999

Nursi, Said: Risale-i Nur Külliyatı, Kaynaklı-İndeksli 1, 2, 3, ciltler, Yeni Asya Yay. İSTANBUL 1994.

Spinoza, Etika: Geometrik Düzene Göre Kanıtlanmış, Tercüme, Hilmi Ziya Ülken, Ülken Yay., İSTANBUL (Tarih Yok)

Öz

Kapitalist sistem, kutsal değer olarak para, güç, çıkarı hedefledi. Hümanist ahlak dürtüleri serbest bırakmayı ve insanın kendisini sevmesini kutsallaştırdı. Semavi ahlak öğretileri ise vicdanı ön plana çıkarır. İç denetim, iç disiplin, bir iç hukuk olarak vicdani sorumluluğu önemser.

Bediüzzaman, insanların kendi dinlerini ve kültürlerini koruyarak modernleşmesinin mümkün olduğu tezini savunur. Bediüzzaman dürtüleri serbest bırakarak ahlaki çöküntüye neden olan modernizme karşı semavi öğretinin tezini: bencilliği terk etmek, şefkatli olmak, ihlas ve samimiyeti ön plana çıkarmak şeklinde özetlenecek biçimde bütün eserlerinde vurgulamıştır. İtidal ahlakı da diyebileceğimiz çilecilik veya zevkçilik yerine iktisat ve kanaati, çalışma ahlakında zevk peşinde koşmak yerine şevk, merak ve hayreti kaynak olarak öngörür. Haksızlık karşısında şiddet yerine müsbet hareket görüşüyle sivil itaatsizliği savunması, nefsine eziyet veya nefsini sevme yerine her şeyi Allah için sevme prensibi ahlak yorumunun temelini oluşturmaktadır.

Bu çalışmada, kapitalist, hümanist ve semavi ahlak öğretilerine yer verilerek bunların sosyal hayattaki yansımaları örnekleriyle gözler önüne serilmekte, bu bağlamda Bediüzzaman'ın ahlak yorumunun temelleri incelenmekte ve yorumlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kapitalizm, hümanizm, din, ahlak, ihlas, narsisizm, küreselleşme, modernizm

Abstract

yuksel dedi ki...


The capitalist system assigned as sacred value money, power and interest for itself. The humanist moral instincts sacralized setting free and the self-affection of man. On the other hand, the religious ethical teachings emphasize the conscience. It signifies the conscientious responsibility as an inner-control, inner-discipline and inner-low.

Bediüzzaman argues that it is possible for the people to be modernized while protecting their own religions and cultures. In all of his works, he stressed on the thesis of the religious teaching against the modernism which sets instinct free and causes moral corruption: leaving selfishness, being compassionate, to put sincerity in the foreground. Instead of ascetism or hedonism, he foresees saving and satisfaction which we can call also ethics of moderation; instead of seeking for pleasures in work ethics, he foresees promotion, curiosity and amazement as the source for movement. He defends also the civil disobedience in the case of injustice instead of violence due to his thought of positive movement. To love everything for the sake of the God makes up the foundation of his ethical interpretation instead of the torture or love of the soul.

This work touches on the capitalist, humanist and religious ethical teachings; and their reflections in ths social life with examaples. In this context, the bases of Bediüzzaman's ethical comments are examined and interpreted.

Key Words: Capitalism, humanism, religion, ethics, sincerity, narcissism, globalization, modernism

yuksel dedi ki...

Said Nursi
Bahar 2004 [ 86. Sayı ]
Sosyal Tabakaların Uzlaşması Bağlamında İki Ahlak Öğretisinin Mukayesesi
The Comparison of Two Ethic Teachings at the Conjunction of Reconciliation of The Social Strata
Nevzat Tarhan
Prof. Dr.
Sosyopsikolojik bilgiler ışığında ele aldığımızda sosyal tabakalar; zengin-yoksul, işçi-köylü-burjuva, avam-havas, kadın-erkek, hastalar-yaşlılar-çocuklar-gençler, ırklar ve kültürler gibi gruplar halinde tasnif edilebilir.

Basit birimlerde çeşitlilik yoktur. Basitten mükemmele doğru ilerlendikçe çeşitlilik ve çoğulculuk başlar. İlk hücre olan yumurta ve sperm birleştiğinde başlarda hücreler hep birbirine benzerler. Haftalar ilerledikçe uzuvlar ve organlar şekillenmeye başlar. Çocuk doğmaya yaklaştığında ise göz hücresinden kemik hücresine kadar hiç birbirine benzemeyen hücreler oluşmuş olur.

İnsanlık tarihini ele aldığımızda şunu görürüz. İlk insanlar hep birbirine benzer olmuşlar, insanlar ilerledikçe biyolojik, kültürel etnik farklılık artmıştır.

Farklılıkların birbiri ile uyum içinde çalışması için en iyi sistemin oluşması gerekiyordu. İnsan vücudunda DNA'larda yazılı olan bilgilerin hayata geçmesi ile organlar ahenk içerisinde çalışırken bazı organlar bu ahenge uymamışlar ve hastalıklar ortaya çıkmıştır. Şuur sahibi insan bu hastalıkları tedavi ederek vücudun senkron çalışmasını sağlamaya gayret etti.

İnsanı küçük bir toplum, toplumu büyük bir insan görmek gerçekçi olacaktır. Prof. Bernard Lewis, "Geleceği görebilmek için tarih bilmek çok önemli. Birey için hafıza neyse bir ulus için de tarih odur. Tarihini çarpıtan bir toplum nörotik bir kişi, tarihini bilmeyen bir toplum ise hafızasını kaybetmiş insan gibidir." özlü ifadesi ile bu gerçeğe değiniyor.

yuksel dedi ki...

Toplumu küçülmüş insan olarak kabul ettiğimizde, toplumun canlı varlık olduğu asırlar içerisinde sosyolojik fazlar şeklinde değiştiğini görürüz. Bu değişim süresinde bugünkü ırklar, kültürler ortaya çıktı. Bilgi ve iletişimin yaygınlaştığı günümüzde böyle giderse dünya kültür alış verişi daha yoğun yaşanmaya devam edecek. Bireysellik, özgürlük, çoğulculuk bir çok kültürlerin yok olmasına neden olurken toplumsal barışı bireyi ezmeden sağlamak daha zorlaştı.

İnsan vücudunun senkron çalışmasını hastalıklar bozar; kanser gibi bazı bencil hücrelerin acımasızca çoğalarak vücudu yok ettiği gibi. Bireyselleşmenin bencillik olarak ele alındığı, narsisizmin övüldüğü, güçlünün zayıfı ezmesinin doğal kabul edildiği bir sistemde insanlık kendi kendisini tüketecektir.

Geçtiğimiz günlerde Washington'da Beyaz Sarayla, Kongre Binası arasında bir milyon kadın kürtaj yasağına karşı yürüyüş yaptı. Gay ve lezbiyenler üçüncü cinsel kimlik olarak haklar elde etmeye başladı. Evlenmek ve çocuk sahibi olmak istiyorlar. Bu çerçevede sosyal tabakalar arasında uyum ve dengenin sağlanması için yeni çözümler üretmek gerekir oldu.

Ünlü düşünür Proudhon: "En iyi sistem, insanlığın son günü bulunacak sistemdir" diyordu. Kendi kendisini tüketen bir insanlığın sisteminin en iyisi olması mümkün mü? O halde insanlığın kendi kendini tüketmemesi için kendisini bilmesi gerekir. Yunus Emre asırlar ötesinden "İlim kendini bilmektir" diyerek sesleniyordu. Bilimin tüm araştırmalarını insan üstüne çevirme zorunluluğu şimdi toplumun yaşadığı kopuşlar sebebiyle daha iyi anlaşıldı.

Kanserli bir dokunun vücudu tüketmesine izin vermemek gerektiği gibi, küresel narsisizmin de insanlığı tüketmesine izin vermemek gerekiyor

yuksel dedi ki...

Küresel Narsisizm

Narsisistik (özsever) kişinin temel özellikleri şunlardır; gururlu ve kibirlidirler, kendilerini özel ve önemli görürler, övgüyle beslenirler, menfaatçidirler, kendi çıkarları için kuralları değiştirirler, beklentileri karşılanmazsa sinirlenirler, eleştiriye hiç tahammül edemezler, insanları çok iyi kullanırlar ve sömürürler, başkalarının duygu, düşünce ve ihtiyaçlarına empati duymazlar. En çok kafa yordukları konular zenginlik, güç, şöhret, başarı, güzellik ve aşk gibi konulardır. Son derece kıskanç, kinci ve nankördürler. Çıkarları biten insanı bir anda unuturlar, vefa duygusu beslemezler. Almak istediklerini alır, bekleneni unuturlar.

Egosu büyük ama her şeyi küçük olan bu kişiler etraflarınca sevilmezler. Kendilerini o kadar güçlü hissederler ki, başka bir şeye ihtiyaç duymazlar. En akıllı, en yetenekli, en iyi insan olarak sadece kendilerini görürler. Sıradan olmaktan korktukları için çok çalışırlar.

Rekabeti çok kullanırlar, sanat, spor, bilim, ticaret gibi konulardaki keşifler bunların işidir.

Diğer insanlar narsisistik kişinin yaptığı işlerden hoşlanır, fakat kibirli hallerinden nefret ederler.

Liderler arasında narsisistik kişi çoktur. Liderliğin bittiği yerde narsisizm başlar. En büyük Narsisist Hitlerdi!

Sezarların çoğu, Napolyon, Mussolini, Kleopatra, Nemrud, Firavun, Stalin gibi kişilerin hepsi heykeli dikilecek narsisistlerdi. Bunlardan biri olan Hitler Darwin'den etkilenerek kendi ırkının üstünlüğünü, diğer ırkların değersizliğini doktrin haline getirdi (Nazizm). Bu doktrine halkını inandırdı ve insanlık tarihinin en kanlı savaşının çıkmasına neden oldu.

yuksel dedi ki...

Narsisistik Kişiler Çoğalıyor mu?

Teknolojik başarı, insanlığın eski çağlara göre daha zengin olması, insanların egolarının kabarmasına neden oldu. Tanrıya ne gerek var diyen insanlar çoğaldılar ve bunu bilim adına ifade etmeye başladılar. Eski çağlarda değer vermemek ve inançsızlık eğitimsizlikten ileri geliyordu. Bugün bilim ve teknoloji adına dine gerek olmadığı ve hesap vereceğimiz doğaüstü gücün olmadığı duygusu gelişti. Bir insan düşününüz ki, kendisi narsisistik özellikte ve yaptıklarından hesap verme duygusu taşımıyor. Bu kişi, kendi çıkarı için her şeyi yapabilir. "Beni inorganik maddeler yarattıysa, ona hesap vermeyeceğime göre canımın istediğini yaparım" felsefesi gelişti. Bireysellik bencilliğe dönüştü. Kendi çıkarını kutsallaştıran insan başkalarına neden yardım etsin ki!

"Kuvvetliysem zayıfı yok etmem hakkımdır. Ben özel ve önemliyim, başkası açlıktan ölse bana ne, ben tok olduktan sonra" anlayışı bu kişilerin ego idealleri oldu. Zayıf insan ve milletleri çalıştırıp sırtlarından beslenmek bu görüş sahiplerinin doğal haklarıydı!

Böyle bireyler insanlık tarihinde hep oldu. Semavi mesajlar ise bu kişilere karşı zayıfları sürekli korudu ve yol gösterdi. Haklarını doğru yöntemlerle savunmayı başaran zayıflar ezilmekten kurtuldu ve toplumsal barış böyle sağlandı.

Peki günümüzde ne olacak? Narsisistik bireyler eski çağlara göre daha çok ve fazladan ellerinde teknolojik güçler de var. İşte bu durumda küresel narsisizme karşı küresel bir faaliyet gerekiyor. Ahirzaman dininin bu küresel tehlikeye bir çözümü olmalı.

Narsisist kişiler kendi çıkarları için kuralları değiştirirler. Bu nedenle adil değildirler. Etnik ayrımcılığı, bölgeciliği, sınıf çatışmasını bilmeden kışkırtırlar. Sosyal katmanlar arasında kavgaların çıkmasına neden olurlar. İşte Bediüzzaman, Peygamber ahlakına vurgu yaparak küresel barışa hizmet etmeyi amaçlamıştır.

yuksel dedi ki...

Bediüzzaman'a göre bu formüller Kur'an-ı Kerim'de vardı. Bir dönem İmam-ı Rabbani'nin Mektubat'ını, Abdülkadir-i Geylani'nin Fütuhu'l-Gayb'ını nefis terbiyesi için okuyor. Fakat nefsi ikna olmuyor. Daha sonra "Ulum-u felsefiyenin vekaleti namına nefsim dedi ki...." diyerek bu asrın nefsi özelliklerine uygun olan eserlerini yazmaya başlıyor. Bu çalışmaları "Tevhid-i kıble et!" diyerek doğrudan Kur'an-ı Kerim'den yorumlar çıkararak yapıyor. (Yirmi Altıncı Lem'a)

Toplumu Sürüden Ayıran Şey Nedir?

Kuşlar, arılar, karıncalar, koyunlar sürüler halinde yaşarlar. Birlikte yaşarlarken bu düzeni değiştirmek istemezler. Buna karşı insan durmadan toplum düzenini değiştirir; ideolojiler ortaya atar, teoriler geliştirir. Pratikte hataları görür, kendini geliştirmeye çalışır. İnsanlığı bu arayışa iten şey onun genetik yapısı, biyolojik eğilimleridir. İnsan genlerine uygun davranırsa menfaatine uygun davranmış olur. İnsan beyninde Metakognisyon genleri vardır. Bu genler "varoluş, anlamlılık, yeniliği arama ve zaman kavramı" ile ilgili genlerdir. Bu genler insanın mevcutla yetinmesine engel oluyor. Şuur sahibi olmasını sağlıyor. İnsan dışında hiçbir varlık kendi varlığının farkında değildir, bir şeyin anlamını sormaz, geçmiş ve gelecekle ilgilenmez, daha iyisini elde etme çabasına girmez.

Beynimizde işleyen bu genler evren üstü gücü arayıp bulma, onu tanıma, onunla ahenk içerisinde yaşamaya yönelme tarzında bize enerji kazandırıyor. Midemizdeki açlık duygusu yiyeceklerin varlığını gösterdiği gibi, genlerimizdeki ölümsüzlük duygusu doğa üstü bir yaşamı gösteriyor.

İnsanın genetik eğilimleri insanı sürü olmaktan canlı varlık olarak toplum olmaya yönlendiriyor. Her canlı varlık gibi toplumda da hastalıklar oluşuyor.

Hastalıklarda hekimlik açısından üç aşama vardır: (1) Tedavi edici hekimlik, (2) Erken tanı, koyucu hekimlik, (3) Koruyucu hekimliktir. Toplumsal hastalıklarda da benzer aşamalar vardır. Hastalıklar ortaya çıktıktan sonra ve çıkmadan önce alınacak tedbirleri bilim adamları, hekimler, filozoflar ve peygamberler üretmeye çalışmışlardır.

yuksel dedi ki...

Felsefe çağın sorunlarına çözüm olarak Marksizm'i, kapitalizmi üretti. Fakat toplum katmanlarına barış, uzlaşma, insanlığın çoğunluğuna mutluluk getirme noktasında başarılı olamadı.

Batı uygarlığı şu anda bütün gösterişine rağmen çökmüştür ama henüz çözülmemiştir. Kanserli bir kişinin dışardan sağlam gözüktüğü ancak, erken teşhisle anlaşıldığı gibi, Batı uygarlığı da sosyopsikolojik kanser olgusu ile karşı karşıyadır. Böyle giderse çalışmayan, üretmeyen, parayı en kutsal değer sayan, hep eğlenmek isteyen, ahlaki normları önemsemeyen, özgürlüğü sorumsuzluk olarak, bireyselliği de bencillik olarak algılayan kuşaklar gelecektir. Boşanmalar Batı toplumlarında % 50'nin üzerine çıktı, şiddet olayları arttı. Batı değerleri çözüm üretemiyor.

Roma'nın yıkılmadan önce yaşadığı üç türlü toplumsal hastalık vardı. Devlet çok güçlü ve zengindi. Zengin azınlık obezleşmiş, aşırı kilo almıştı. Bu durum o kadar ilerlemişti ki, yediklerini kusarak çıkarıyorlardı. Seks düşkünlüğü başını almış gitmişti. Eğlenceyi yaşam amacı olarak algılıyorlardı. Bugünün Batı dünyasına baktığımızda da obezite önemli sağlık sorunudur. İnsanlar eğlenmedikleri zaman mutlu olamıyorlar, cinsel özgürlük adı altında yaşanan cinsel çılgınlık üremeyi bozar hale geldi.

Marksizm özel mülkiyeti hırsızlık sayıp, bunu temelden reddederek insanın psikolojik doğasına uygun hareket etmediği için çökmüştü. Kapitalizm de insanın arzularına tapmasına bireysellik ve özgürlük adı altında sınır tanımayarak kendi kendini çökertmektedir.

Bediüzzaman'ın Tezi

Bediüzzaman, filozoflar gibi bireysel bir tez geliştirmemiştir. Kaynağını Kur'an'dan alarak çağın sorunlarına, din ve bilimi beraber kullanarak reçete yazmıştır. Semavi tezin çağdaş yorumu olarak tanımlayacağım görüşlerinde çağın hastalıklarını Hutbe-i Şamiye isimli kitabında şöyle özetliyor:

Gelişmemizi engelleyen bizdeki altı hastalık:

yuksel dedi ki...

1- Ümitsizliğin (ye's) hayat bulması

2- Doğruluğun (sıdk) ölmesi

3- Düşmanlığın hoş karşılanması

4- Manevi bağların bilinmemesi

5- Despotizmin bulaşıcı hastalık gibi yayılması

6- Şahsi menfaate öncelik verilmesi

Üç düşman; cehalet (eğitimsizlik), zaruret (yoksulluk), ihtilaf (kavgacılık)

Üç mücadele silahı: Sanat (faydalı eğitim), marifet (yararlı-doğru-yücelten bilgi), ittifak (uzlaşmacılık).

Altı hastalığa ilaç olarak, "tıp fakültesi hükmünde içtimai hayatımıza Kur'an eczanesinden aldığım altı kelimeyi" beyan ediyorum diyor. Bireyin hastalıklarının düzelmesi durumunda sosyal tabakalar arasında problemin ortadan kalkacağını ve toplumun düzeleceğini ifade ediyor. Bu anlamda sosyal yapıların insan merkezli gelişmesini ve insanın kimliğine, değerlerine ve özgürlüğüne önem verilmesini ön planda tutuyor.

Birinci reçete, yani kelime: Ümit (El-emel). "İnsanda hem mânen, hem maddeten terakki etmeye yatkın ve mükemmel bir istidat vardır." "Herkes muhakeme-i akliye ve delil-i yakini ile hakkı bulabilir."

Medeniyet, fenlerinin ikazlarıyla uyanmış, insanlığın özelliklerini anlamıştır. Elbette başıboş, dinsiz yaşayamaz. İnsanlık onu inciten musibete, belalara karşı, hastalıklara karşı aciz kaldıkça, sınırsız ihtiyacını karşılamakta yetersiz kaldıkça, sonsuzluğu isteyen arzularını karşılayamadıkça Allah'a ve âhirete inanmaktan başka çaresi yoktur.

yuksel dedi ki...

Dar ve geçici dünya nimetlerinin, insanın emel ve arzularına kâfi gelmediğini herkes bir derece hissetmeye başlamıştır. Uyanmış insanlık derinden derine ebedî mutluluğun olmamasına ağlamaktadır.

Bediüzzaman Tahkik Mesleğini Vurguluyor

Bediüzzaman, araştırma mesleğini vurgulamış, Kur'an ayetlerinin "Aklına bak, fikrine ve kalbine müracaat et, danış onunla görüş, gerçeği bil" dediğini ifade etmiştir." "Neden bakmıyorsunuz, neden ibret almıyorsunuz, bakınız ki hakikati bilesiniz" mealindeki ayetleri ısrarla vurguluyor.

İnsanlığı aklıyla, fikriyle meşverete havale ediyor. Geçmiş asırlardan ders alınmazsa manevi belalardan kurtulunamayacağını beyan ediyor.

İstikbalde silah, kılıç yerine hakiki medeniyet ve maddi terakki, hak ve hakkaniyetin manevi kılıçları düşmanları mağlup edip dağıtacak.

Gerçeği arama meyli, insaf duygusu, insan sevgisi, insanlığa zarar veren engelleri yıkacak. Bu engelleri de taassup, körü körüne taklit, çirkin ahlakın yaygınlaşması, pozitif bilimin gerçekleri görmemesi olarak tanımlıyordu.

Amerika ve Avrupa'nın zeka tarlalarındaki muhakkikler mahsulat verecek, İsevilik de Kur'an'a tâbi olacak.

Batı uygarlığı heva-heves, rekabet ve tahakküm üzerine bina edildiğinden medeniyetin kötülükleri güzelliklerine galip gelmiş, gösterişli kurtlanmış ağaç gibi kalmıştır. Asya medeniyetinin yüksek ahlakını kullanmaktan başka çaresi kalmamıştır gibi tezi ve görüşleri ile Bediüzzaman zamanın yarasına ilaçlar sunmuştur.

İkinci reçete: İyimserlik. Ümitsizlik yüksek ahlakı öldüren kanser gibi bir hastalıktır. Korkak, aşağı ve aciz kişilerin özelliğidir diyerek, kariyer koçlarının kullandığı "iyimser insanlar felaketleri fırsatlara, kötümser insanların fırsatları felakete dönüştürdüğü" tezini savunmuştur

yuksel dedi ki...

Üçüncü reçete: Sıdk. Doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevi hastalıkları tedavi etmemizi, yalancılığın Yaratıcının kudretine iftira anlamına geldiğini beyan ediyor. Batılılaşma iddiası ile siyasetin din karşıtlığına âlet edildiğini, buna karşı insanlık çarşısında doğruluğun en revaçlı mal, satın alınacak ve pirim yapacak en kıymetli meta olduğunun anlaşılacağını ve doğruluktan vazgeçilmemesi gerektiğini vurguluyor.

Dördüncü reçete: "Muhabbete en layık şey muhabbettir. Düşmanlığa en layık sıfat düşmanlıktır. Düşmanlarınız tecavüz etmedikçe sizin düşmanlığınızı çekmesin" düşüncesi ile sevgi ve dostluk vurgusunu yapan dördüncü kelime adı altında sevgi ve dostluk ilacını reçete etmiştir.

Beşinci reçete: "Tembellikte günahımız büyüktür" diyerek çalışmayı vurgulamıştır. "Neme lazım" deyip tembellik döşeğine atılmak insanlar için gayet büyük zarar ve haksızlık olduğunu bu reçetede sunmuştur.

Milletin menfaatini düşünmeyip, şahsi menfaatini düşünen bin adamın, bir adam hükmüne düştüğünü belirterek, "Bir adamın kıymeti himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise o kimse tek başına bir millettir" sözü ile gayrete farklı bir anlam yüklemiştir.

Altıncı reçete: Toplum hayatında mutluluğun anahtarı olarak "Şura" tavsiye ediyor. Asya'nın en geri kalmasının sebebi olarak bu meşvereti yapmamasını ifade ediyor.

Zengin Yoksul Uzlaşması

Toplumdaki kavgaların ve fesadın asıl kaynağı olarak aşağıdaki iki kelimeyi ifade ediyor.

Birinci kelime: "Ben tek olsam, başkası açlıktan ölse bana ne."

İkinci kelime: "İstirahatım için zahmet çek, sen çalış ben yiyeyim.

yuksel dedi ki...

Birinci kelime ben merkezciliği, ikinci kelime de çıkarcılığı sembolize eden düşünce ve davranış kalıplarıdır.

Bediüzzaman, birinci kelimeye karşı zekat kurumunu vurgulayarak zenginin fakiri düşünmesini önemsiyor. İkinci kelimeye karşı da üretmeden para kazanmayı sağlayan paranın satılmasını, yani faizi onaylamayarak reçetesini sunuyor.

2002 yılında Nobel iktisat ödülünü bir psikologun aldığı ve tezinde ekonomik hareketlilik ve risk yönetiminde psikolojik etkenlerin rolüne değindiği düşünülürse, Bediüzzaman'ın çok önceden egoizm ve menfaatçiliğin ekonomiye zararlarını vurgulaması çok ilginçtir.

Zenginin yoksula yardım ve şefkatle yaklaşması, yoksulun servet düşmanı olmamasında, kin, öfke, nefret hissetmemesinde, bu düşünce sisteminin önemli rolü vardır.

Bediüzzaman'dan Samimiyet Dersleri

"Kendini gerçekleştiren ön kabul" psikolojide üzerinde durulması gereken bir kuraldır. Kişi bir yanlışa inandığında farkında olmadan o düşünceyi beden dili ile yansıtır. Karşı taraftan da ona paralel tepkiler alır. Böylece kendi yanlışını pekiştirmeye başlar. Örnek vermek gerekirse, bir gelin kayın validesini kocası ile ilişkisini bozacak kişi gibi düşünüp inanırsa, gösterdiği tepkilerle kayınvalidesini incitir. Kayınvalide hiç kötü bir niyeti yoksa bile gelinin tutumları üzerine olumsuza inanmaya başlar. Böylece yanlış inanç kendini gerçekleştirmiş olur.

İyi niyet kuralı olarak tanımlanacak bu yöntem, kişinin iç dünyası ile dış dünyası arasında, yaptıkları ile söyledikleri arasında samimiyeti gerektirir.

Bediüzzaman demagojiyi şöyle tanımlar: Cerbeze, ihtilaf sebebidir ve zalim bir hâkimdir.Bir kişinin yalnız kusurlarını görmek cerbezeliktir. Bu kişiler aldatır ve aldanırlar. Cerbezeci kusuru sümbüllendirir, hayırlara galip hale getirmeye çalışır.

yuksel dedi ki...

İhlas Risalesi isimli eserinde Bediüzzaman, hem kendi talebeleri arasında hem de bütün müminler arasında ihlas ve samimiyeti yüceltmiştir. "En büyük bir kuvvet, en metin istinad noktası, en kerametli vesile-i makasıd ihlastır" diyerek ihlas ve samimiyeti vurgulamıştır.

"Münhasıran Allah'ın rızasını gaye-i maksat yapınız, kardeşlerinizi tenkit etmeyiniz, faziletfuruşluk yapmayınız. Bütün kuvvetinizi ihlasta ve hakta biliniz, kardeşlerinizin şerefleriyle övününüz" gibi talebelerine tavsiyelerde bulunmuştur. İhlas ve samimiyetin ahlakın mükemmelliği anlamına geldiğini vurgulayarak çıkarcılığın, bencilliğin ön planda olduğu günümüz insanlarına soyut değerlerin ego ideali olması gerektiğini model olarak göstermiştir.

Menfaatine ters düşse bile samimi olmanın Yaratıcıyı memnun edeceğini, Onun rızasının böyle kazanılacağını vurgulamıştır.

Kıskançlık, rekabet, düşmanlık, makam hırsı, insanların teveccühü gibi kişinin manevi hayatını bozan ve sonuçta kavga ve tartışmalara götüren davranışların düzeltilmesine ciddi yöntemler geliştirmiştir.

İhlas risalesini incelediğimizde, doğrulara bağlılık, insanları sevmek, iyilik yapmak, sözünde durmak, bağışlayıcı olmak, paylaşmak, adil olmak, barışçıl, içten, samimi, iyi niyetli olmak, şefkatli, alçak gönüllü olmak gibi ahlaki erdemlere insanları yönlendirdiği gözlenmektedir.

Etnik Ayrımcılık ve Uzlaşma Kültürü

20. yüzyılın başlarında "Ulus devlet" vurgusu yapılarak insanlar arası ilişkilerde kavga, baskıcılık, bencillik, kendi ırkını üstün görme, uzlaşma kültürünün karşıtı olan rekabet kültürü kabul gördü. Bu dönemde Bediüzzaman, yazdığı Hutbe-i Şamiye, Münazarat gibi eserlerinde uzlaşmaya vurgu yaptı. 21. yüzyılda insanlık rekabet kültüründen uzlaşma kültürüne yöneldi. Burada Bediüzzaman'ın görüşlerinin yüzyıl ilerde olduğunu görüyoruz. Tarihi bir bakışla Bediüzzaman'ın, seküler ahlak ve şimdiki medeniyetle, Kur'an ahlakının karşılaştırmasını değerlendirelim.

yuksel dedi ki...

Savaş Ahlâkı

Eski Roma'da devlet törenlerinde önde giden güç ve otoriteyi temsil eden sembol, baltanın çevresine bağlanmış sopa demetini taşıyan Romalıydı. Elindeki bir demet sopaya "Fascis" deniliyordu. Faşizm kelimesi buradan çıktı.

Hıristiyanlık öncesi Pagan kültürdeki bu özellik Neron'la zirveye ulaşmıştı. Savaş tanrılarının olduğu bu kültürde şiddet kutsallaştırılıyordu. Neron öz anne ve eşini öldürmüş bir insandı. İnsanların vahşi hayvanlara parçalatıldığı, ölümüne dövüştürüldüğü bu fetret döneminden sonra Hıristiyanlık doğdu.

Sparta Örneği

Okumanın, yazmanın, müziğin, sanatın, edebiyatın önemli sayılmadığı, şiddet ve savaşın kutsallaştırıldığı ilk faşist devlet Sparta idi. Atina Demokrasiyle yönetiliyordu. Burada yaşayan Platon bile içinde yaşamadığı bu düzene hayranlığını ifade etmekten geri durmamıştı.

Savaş ahlakının model alındığı bu sistemde yakalanmadıkça hırsızlık serbestti. 25 yaşına kadar gençler çıplak dolaşmak zorundaydı. İnsan bir hayvan türü olarak görülüyordu. Cesur bir gençle iyi besili bir köpek arasında fark yoktu. Benzer bir sistemde Mısır'da Firavun yönetimlerinde vardı. Askeri disipline sahip devlet sisteminde otoriteye sorgusuz itaat emrediliyordu. Ailede çocuk ve eş babaya mutlak itaat etmeliydi. Otoriter, yönetici sınıf kendisini üstün ırk olarak hissediyor, bu ırkı saf tutmak için ise bebekler öldürülüyordu. Köleliğin beslendiği bu kültür "Pagan kültür" olarak anılır.

Pagan kültürdeki bu animistik düşünce o dönemin özelliğiydi. Doğa ve doğadaki her şeyde bir ruh ve can sahibi olduğuna inanılıyordu. Bu düşünce puta tapma, büyücülük ve eşyaları konuşturma gibi inançları geliştirdi.

yuksel dedi ki...

Hıristiyanlık Dönemi

Pagan kültür Hıristiyanlık döneminde önemli bir değişime uğradı. Temel ahlaki özellikler olan barış ve merhamet kavramları ön plana çıktı. Pagan toplumlarda kan dökmek, acı çektirmek, işkence yapmak ibadet olarak kabul ediliyordu. Savaş tanrılarını mutlu etmek için kan dökmek gerekli bir eylemdi. Hıristiyanlık inancı bunu suç olarak saydı. Bunun için öncelikle köleler arasında çok yayıldı.

Hıristiyanlık döneminin son yıllarında kilise pagan kültürünün baskıcı yöntemlerini uygulamaya başladı. Püriten ahlak dediğimiz bu ahlaki özellikler kilisece çok kullanılmaya başlandı. Dünyayı doğru, adaletli ve sevgi dolu yapmak için kendilerini Tanrı'nın görevini yapma konumuna koydular. "Ya sev ya terk et" düşüncesi ile Katolik dünya Endülüs Medeniyetini yok etti. Bilindiği gibi Avrupa'nın ilk hastanesi ve ilk Üniversitesini Endülüslü Müslümanlar kurmuştu.

Püriten kişilerin silahları; çok çalışmak, kurallara bağlılık, ayrıntıya önem vermek, hoşlanma duygusunu ertelemek, zevkleri başka yaşama bırakmaktı. Böylece evlenmeyen, zevkleri yok sayan şövalyeler yetiştirildi. Kilise baskısının sonucu özgürlük düşkünü insanlar Amerika'ya göç etmeye başladılar. Bunun için ABD özgürlükler ülkesi oldu. İnsanlık tarihinin yeni döneminin tohumları atıldı. Demokrasi kültürü kilise baskısına karşı oluşmaya başlarken paganizm yeniden ortaya çıktı.

yuksel dedi ki...

Faşizm Dönemi

Toplumun ve insanın iyiliği için topluma ve insana acı çektiren püriten ahlak birden Faşizm adı altında ortaya çıktı. Aydınlanma felsefesini savunanlar Hıristiyanlık yerine paganizmi koymayı uygun gördüler. Pagan semboller kullanılmaya başlandı. Hitler törenlerinde Robespiyer'in "Devrimci ibadeti", Jakobenlerin engizisyonun eli kanlı savaş tanrıçaları kilisede figür olarak yerini aldı. Aydınlanma süreci ve Hümanizmin Tanrıya ihtiyacımız yok öğretisi insanda hesap verme duygusunu yok etti. Darwinizmden de etkilenerek bizi inorganik maddeler yarattı diyerek kendilerini tanrı ilan eden Hitler ve Mussolini ortaya çıktı. Hitler, Mussoluni hatta Saddam gibi çağdaş tiranlar kendi resimlerini ve heykellerini her tarafa asarak korkuyla karışık bir itaat sağlamak istiyorlardı.

Son Tanrı "Tabiat" mı?

Evrim teorisinde "Büyük varoluş zinciri" fikri deney ve gözleme göre değil, akıl yürütme ile oluştu.

Tesadüfi varoluş + varlıkların yaşam mücadelesi + güçlü olanın galip gelmesi + doğal ayıklanma + güçlü olanın yaşamasında doğanın kendi kendine oluşması kabul ediliyor ve doğaya kutsal bir güç veriliyordu. Doğanın yaratıcı güç olduğu ateş, su ve toprak kutsal pagan kültürün sembolleriydi.

Darwin'in, 1859'da "Türlerin Kökeni" isimli eserini yazması ve bilim çevrelerinde onay görmesi yeni bir akımı başlatıyordu. Tabiata bilimsel yaklaşımla yaratıcılık veriliyordu.

yuksel dedi ki...

Sosyal Darwinizm'in Çıkısı

"Yaşam mücadelelerinde kayrılmış ırklar" tezini öne sürdü. Beyaz ırkı kayrılmış ırk olarak gördü, diğer ırkların köleleştirilebileceğini söyledi. Böylece ırkçılığa ve savaşa meşruiyet kazandırıyordu. Irk ıslahı (öjeni) kavramı Antik çağdaki Spartalılardan sonra tekrar ortaya çıktı. Hitler'in ünlü kafatası ölçümleri bilinmektedir. Savaşı biyolojik bir gereklilik olarak gören Darwinizm, ırkçı ve askeri uygulamalara haklılık kazandırarak insanlık tarihinin en büyük savaşları olan I. ve II. Dünya Savaşlarına ideolojik zemin hazırlamıştı.

Nietzche'nin Etkisi

Üstün insanların kuracağı aristokratik bir dünya düzenini savunan Nietzche, "sevgi, merhamet, tevazu" gibi kavramların üstün insanın çıkışına engel olduğunu, savaşçı, acımasız ve sert olmanın en büyük güç olduğunu söylüyordu. Semavi dinlerin ahlak anlayışına şiddetle karşı çıkarak Roma ve Yunan Pagan kültürüne dayanan "Dünyayı değiştirecek yeni bir Sezar'dan" söz ediyordu. Deccal (Anti Christ), Böyle Buyurdu Zerdüşt kitapları ile "Savaş modeli"nin felsefesini oluşturmuştu. Bunun için Nietzche için Faşizmin babası denilmektedir. Zira, Hitler Nietzche'nin kitaplarını kutsal kitap olarak benimsemişti.

Hıristiyanlığın dünya hakimiyeti için gerekli ruhsal enerjiyi sağlayamadığını söyleyen, bu nedenle antik çağın pagan kültürüne dönen 20. yüzyıl modernizmi Türkiye'de de yansıma buldu. Şamanizmi aynı amaçla öne çıkaranları tarihçiler kaydetmektedir. Fakat bu antik kültürler savaş modelini desteklediklerini göremediler. Teknoloji ile pagan kültür birleşti ve nükleer silahlar ortaya çıktı.

yuksel dedi ki...

Demokrasinin Doğuşu

ABD ve İngiltere aydınları insanlığın yüce değerlerinin kavga ile değil uzlaşma ile olacağını, Sparta modeli yerine Atina modeli olan Demokrasinin çözüm olduğunu görmeye başladılar. Batı böyle felsefi bir arayış içerisinde iken Müslüman dünyası ortaya bir model çıkaramıyordu. Arap yarımadası, Mısır ve Pers İmparatorluğundaki Pagan kültürü yok eden savaş, kan dökme ve ırkçılık yerine barış, uzlaşma, yardımlaşmayı getiren İslam dini kendini ifade edemedi. Böylece barış ahlakının doğuşunu yine Batılılar gerçekleştirdi. Özgürlük, sevgi, merhamet, uzlaşmacılık gibi semavi mesajlardan alınan değerleri Batı kendisine tekrar mal etti. İnsanlığın son evrelerinden olan post modernizme gelindi. Artık birey vardı, "Toplulukla birlikte hareket et ama tek başına yürü" bireyciliği ile insanlığa barış getirmeye çalışıyor.

Küresel Ahlak Deklarasyonu

New York Üniversitesi öğretim üyelerinden Adli Tıpçı Psikiyatrist Dr. Micheal Welner insanlık tarihinde ilk defa bir ölçek geliştirdi. Gerekçesi ise kana susamış, hor gören, acımasız, kolayca suç işleyen insanların çoğalmasıydı.

Demokrasi içerisinde barış ahlakının yerleşmesi gerekiyordu. Bunun için 1993 yılında Chicago'da Dünya Dinler Parlamentosu "Küresel ahlak deklarasyonu" yayınladı.

Küresel ekonomi, küresel siyaset ve küresel çevre büyük krizdedir. Böyle giderse dünya yaşanmaz olacak, tarihin sonu gelecektir. Küresel ahlak olmadan küresel düzenin olamayacağı, insanlığın barış içinde bir arada yaşayacağı düzene ihtiyaç olduğu vurgulanıyordu.

Kimse kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkasına yapmamalıydı. Irksal, cinsel, sınıfsal, bireysel her türlü egoizm reddedilmeliydi. Hayata saygılı, şiddet içermeyen barış kültürüne ihtiyaç vardı.

yuksel dedi ki...

Sadece insan değil, yeryüzünde her şey saygıdeğerdi. Adil ekonomik düzen olmadan küresel barış olamayacaktı.

Vahşi üstünlük kavgaları ekonomik ve siyasi gücün yönü olmamalıydı. Aç gözlülük kavgaya, alçakgönüllülük barışa götürürdü.

Her meslek kendi etik kurallarını geliştirmeliydi.

İnsan bilinci gelişmeden dünya asla iyiye götürülmezdi.

İki Ahlak Öğretisi*

Pagan kültürün ahlak öğretisi ile evrensel, semavi kültürün ahlak öğretileri insanlık tarihi boyunca hep çarpıştı. Bazen biri bazen diğeri baskın oldu.

Hazır medeniyet ahlak öğretisinin Ego ideali menfaat, semavi ahlak öğretisinin Ego ideali Yaratıcıyı memnun etmektir.

Hazır medeniyet ahlak öğretisinin dayanak noktası kuvvettir. Güç, para ve sosyal konum kullanılarak sorunlar çözülmeye çalışılır. Semavi ahlak öğretisinin dayanak noktası adalettir. Sorunlar adil çözüm kaygısı ile çözülmeye çalışılır. Güçlü, paralı, makam sahibi olan değil, haklı olan lehine çözüm gelişir.

Hazır medeniyet ahlak öğretisinin yaşam prensibi mücadeledir. Yaşam bir mücadeledir. Başarı için her şey mubahtır. "Başarılı, zengin ol, başkasını düşünmen gerekmez" ön kabulü ile hareket edildi. Barışçıl olmayan bir rekabet öngörüldü. "Başkası açlıktan ölse bana ne" düşüncesi beslendi. Semavi ahlak öğretisinde yaşam prensibi mücadele yerine yardımlaşma idi. Paylaşma ahlakı "infak" kavramı içinde önerildi. Kendisinden önce komşusunu, zayıfı, yoksulu düşünmek övüldü.

yuksel dedi ki...

Hazır medeniyet ahlak öğretisi sosyal bağ olarak ırkçılık ve bölgeciliği teşvik etti. Şovenizmi, üstün ırkı, üstün insanı öngördü. Sonucu kavga ve savaşlar şeklinde ortaya çıktı. Semavi ahlak öğretisi sosyal bağ olarak din, vatan, sınıf bağını öngördü. Kültürel değişkenliğe daha uygun bu özellikler dostluk duygusunu arttırıcı, düşmanlık duygusunu azaltıcı nitelikteydi.

Hazır medeniyet ahlak öğretisinde kullanılan yöntem benmerkezci bireysellikti. Rekabet ve yarışmacılık kutsallaştırıldı. Barışçıl uzlaşmacılık önemsenmedi. Yetinmemek, doymamak gerektiği öne sürüldü. Semavi ahlak öğretisinde kullanılan yöntem sınırlı bireysellikti. İnsan özgürdü, ama Allah'ın kuluydu. Vicdanında bir yasakçı olmalıydı, polis korkusundan önce zihnindeki bekçiyi düşünmeliydi. Empatik iletişim gerekliydi; sadece kendin için yaşamıyordun. Bir ailenin ve toplumun üyesiydin.

Dipnotlar
* Bediüzzaman'ın Sözler isimli eserindeki öğretiye göre uyarlandı.

yuksel dedi ki...

Sayfa: 170

1. İyi dinleyin, Cennet için hazırlanan var mı? Orada hiç bir derd ve tehlike yoktur. Kabe'nin Rabbına yemin ederim ki, O Cennet tamamiyle parıldıyan bir nurla doludur. Her tarafında güzel kokular dalgalanmaktadır. Orada muazzam köşkler, geniş nehirler, bol ve olgun meyvalar, güzel ve dilber zevceler, ebedi, pek çok ve renkli güzel elbiseler vardır. Orası, yüksek, güzel ve selim yurdlarda parlak hayat sürülen bir yerdir. Dediler ki: "İşte bizler ona hazırlananlarız Ya Resulallah." Buyurdu ki, "İnşaallah" deyiniz.
Ravi: Hz. Usame İbni Zeyd (r.a.)

2. İyi biliniz ki, her kim Kur'anı öğrenir, onu öğretir ve onda olanı anlarsa Ben onun Cennete sevk edicisi ve delili olurum.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

3. İyi biliniz ki, her kim hakimlere kendisini süslü göstererek, yalan şehadette bulunursa, Allah teala kıyamet gününde ona süs yerine, katrandan bir gömlek giydirir ve onu ateşten bir gemle gemler.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

4. İyi biliniz ki, her kim eman verilen bir kimseye, zulmeder veya ahdini bozar veya onun gücünün yetmiyeceği şeyi kendisine yükler veya gönül hoşluğu ile vermeyeceği bir şeyi ondan alırsa, kıyamet gününde ben o kimsenin hasmı olurum.(Beyhaki'de ayrıca şu ilave vardır: İyi biliniz ki, her kim Allah ve Resulünün zimmetinde olan bir muahidi (eman verilen kimseyi öldürürse, Allah o kimseye Cennetin kokusunu haram eder ki, onun kokusu yetmiş yıllık mesafeden alınır.)
Ravi: Hz. Safvan İbni Süleyman (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 451

1. Adem oğlunun yaktığı bizim şu ateşimiz var ya, bu Cehennem ateşinin yetmiş cüz'ünden bir cüzü'dür. Denildi ki: "Ya Resulallah bu kafi olsaydı." Buyurdu ki: "Şu muhakkak ki ona her biri aynı hararette altmış dokuz daha eklenir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

2. Bu ümmetin evveli yakîn ve zühd ile felah buldu. Bu ümmetin ahiri de hasislik ve tûlü emelle helak olur.
Ravi: Hz. Şuayb (r.a.)

3. Biz son ümmetiz amma kıyamet gününde ahirette ilk ümmetiz. Dünya malını çoğaltanlar alçakların ta kendileridir. Onlar ahirette kıyamet gününde aşağı makamlarda kalacaklardır. Meğer ki malını şöyle şöyle taksim etmiş ola. Uhud dağı kadar altınım olsun hoşuma gitmezdi. Onu Allah yolunda taksim ederdim.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

4. Cennetteki hurma ağacının dalları kırmızı altındır, sapları yeşil zümrüttür yaprakları ipek gibidir, meyvası kulle gibi iri taneli, kaymaktan yumuşak ve çekirdeksizdir.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

5. Ömründe hiç hayır yapmayan bir adam bir dikeni yoldan kaldırdı. Şöyle ki, ağaçta olanı kesti attı ve yerdekini de kenara attı da bu Allah indinde makbul oldu ve Cennete gitti.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

6. Adem (a.s.) Cennetten Hind diyarına indi ve yalnızlık duydu. Cebrail (a.s.) indi, ona ezan okudu. "Allahuekber, Allahu ekber. Eşhedü enla ilahe illallah. (2 kere) Eşhedü enne Muhammeden Resulallah (2 kere)". Adem (a.s.) dedi ki: "Muhammed (s.a.s.) kim?" Cebrail (a.s.) cevap verdi: "Oğullarından gelen en son Peygamber."
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

7. Bana Cebrail (a.s.) dedi ki: "Allah ashabından dördünü sever: Ali (r.a.) Selman (r.a.) Ebu Zerr (r.a.) ve Mikdat (r.a.)
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

8. Cebrail (a.s.) nazil oldu da Bana imam oldu. Ben onunla namaz kıldım, sonra onunla namaz kıldım, sonra onunla namaz kıldım, sonra onunla namaz kıldım, sonra gene onunla namaz kıldım. Sonra o dedi ki: "İşte bununla memursun" (emrolundun.)
Ravi: Hz. Ebû Mes'ud (r.a.)

9. Evvelki kitab bir bab (lügat nev'i)den bir harf (kıraat) üzere nazil oldu. Kur'an ise yedi bab'dan yedi kıraat üzerine korkutucu, emredici, helal ve haramı bildirici, muhkem ve müteşabih ve kıssaları bildirici olarak nazil oldu. Helalini helal kabul edin. Haramını haram kabul edin. Emrolunduğunuzu yapın, nehy olunduğunuzdan vaz geçin, kıssalarından ibret alın. Muhkemi ile amel edin. Müteşabihine inanın. Ve: "Ona inandık, hepsi Rabbimizin indindedir." deyin.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.a.)

yuksel dedi ki...

SÛRE – İ ABESE

Mekke-i Mükerreme'de nazil olan sûrelerdendir. Kırk iki âyeti camidir.

بِسۡمِ ٱللهِ ٱلرّحۡمـٰنِ ٱلرّحِيمِ
عبس وتولّىٰٓ (1) أن جآءهُ ٱلاًعۡمىٰ (2)

[Onun yanına a'ınânın gelmesinden yüzünü ekşitti ve döndürdü.]

Yani; a'ınâ olan (İbn-i Ümm-ü Mektum) un gelmesinden Resûlullah (S.A.) Efendimiz yüzünü eğdi ve a'mânın sözünü dinlemekten i'raz etti.
Fahri Râzi, Hâzin ve Ebussuud Efendi'nin beyanları veçhile a ' m â ile murad; Abdullah b. Ümm-ü Mektum'dur ki Hz. Hatice (R.A.) nın dayısı oğludur. Resûlullah'ın ikinci müezzini olup Resûlullah gazaya teşrif buyurduğunda iki defa Medine'de makamına halife olarak terketmiştir, evvel hicret eden ashab-ı kiramdandır. Birgün Resûlullah'ın Kureyş'in büyükleriyle mübâhase ve onları İslâm'a davetle meşgul olduğu bir zamanda bu zat-ı şerif huzur-u risalete gelerek «Ya Resûlallah ! Allah'ın sana bildirdiğini sen de bana bildir» der ve bu kelâmını tekrar tekrar iade ve ısrar eder. Ancak Resûlullah ehemmi mühim üzerine tercih ederek Kureyş'in sanadîdini imana davette devamla (Abdullah b. Ümm-ü Mektum)'un sözüne cevap vermediği gibi Abdullah'ın bu ısrarını sevmediğini dahi belirterek yüzünü çevirdi. Zira; Abdullah evvelce İslâm olmuş, zaruriyât-ı diniyesini öğrenmiş ve kibar-ı ashap sırasına geçmişti. Halbuki huzur-u risalette bulunanlar henüz İslâm olmadıkları gibi İslâm oldukları takdirde birçok kimselerin İslâmına da sebep olacaklarından Resûlullah onları daveti İbn-i Mektum'a iltifat üzerine tercih buyurmuştu. Lâkin bu tercihte zenginleri fukara üzerine

yuksel dedi ki...

takdim şaibesi olduğundan. Resûlullah'ın düşmanları tarafından ta'na bir vesile ittihaz etmek ihtimaline binaen Cenab-ı Hak resûlüne bu âyeti inzalle herhalde fukaraya kemal-i hürmet lazım ve ağniya üzerine fukarayı tercih ehem olduğunu ve o vakitte Resûlullah'a arız olan hali beyan buyurmuştur. İbn-i Ümm-ü Mektum'un âmâsı sebebiyle kemal-i şefkat ve atúfete muhtaç olduğuna işaret için ism-i sarihi terkolunarak a'ınâ lafzıyla zikrolunmuştur. Kişinin candan sevdiğini ve seveni velevse fakir ve alil olsun ağyar üzerine takdim ve tercih olunmak lâzım olduğuna bülryet delâlet eder velevse o ağyar eşraftan ve ağniyâdan olsun. Şu halde âyet-i celile hüsn-ü âdaba delâlet ettiği gibi (İbn-i Ümm-ü Mektum) Hazretlerinin ind-i İiâhî'de büyük bir kadri olduğuna dahi delâlet eder. Bazı ulemanın beyanına nazaran (İbn-i Ümm-ü Mektum)'un amâsını zikirde huzur-u risalette bulunan sanadid-i Kurevs'e ta'riz vardın Yani; «Ey Habibim ! Yanında bulunan sanadidin her ne kadar gözleri varsa da ancak onlar hakkı görmekten mahrumlardır. Amma İbn-i Ümm-ü Mektum'un her ne kadar gözünde amâ varsa da senin ahvalini nazar-ı itibara alıp nûr-u basiretle hakkı gördü, nübüvvetini tasdik etti. Binaenaleyh; onlardan daha ziyade hürmete şayan» demektir ki «Gözü olup da hakkı görmeyenler hakkı gören a'mâlardan daha kotüler» demektir.

yuksel dedi ki...

Sayfa: 452

1. Zekat Kur'an'daki her sadakayı nesh etmiştir. Cünüblükten gusülde her türlü abdesti nesh etmiştir. Ramazan orucu da diğer oruçları nesh etmiştir. Kurban da diğer her türlü kurbanı nesh etmiştir.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

2. Ümmetim için kazılan mezarlardan yarısı nazardandır.
Ravi: Hz. Esma binti Umays (r.a.)

3. Düşmanımın kalbine korku verilerek yardım gördüm. Hazineler bana verildi ve Ben ümmetime feth olunacak şeyleri görünceye kadar kalmam ile ahirette intikal arasında muhayyer bırakıldım da, Ben ahirete irtihali ihtiyar ettim.
Ravi: Hz. Tavus (r.a.)

4. Allah (z.c.hz.) o kulu mesrur etsin ki, Benim kavlimi işitti, iyi dinledi, onu belledi ve onu bilmiyenlere anlattı. Nice fakih vardır ki, fakih değildir. Nice fıkıh hamili de kendinden daha fakih olana hadisi aktarabilir. Üç şey vardır ki, onların aleyhine müslüman kişinin kalbinde gılli-gış yoktur: Allah için yapılan amelin ihlası; Müslümanların imamlarına hayırhah olmak; Müslüman cemaatinden ayrılmamak. Eğer sen onlara dua edersen, o arkalarından onlara yetişir.
Ravi: Hz. İbni Cubeyr (r.a.)

5. Bir adamın müslüman din kardeşine hayırla, sevgiyle ve şefkatle nazar etmesi, Benim şu mescidimde bir sene itikaf etmesinden hayırlıdır.
Ravi: Hz. Ömer (r.a.)

6. Ne güzel evdir dünya, Allah razı oluncaya kadar ahiret azığını temin etmek için. Ne fenadır dünya evi, ahiret azığını terkeden ve Allah'ın rızasını da kazanamayanlara. Bir adam: "Allah dünyayı rezil etsin" derse, dünya der ki: "Allahım, Rabbına en asi olanımızı rezil et."
Ravi: Hz. Tarık İbni Uşeym (r.a.)

7. Ne güzel katıktır sirke.
Ravi: Hz. Cebir (r.a.)

8. Ne güzel yiyecektir kuru üzüm. Asabı kuvvetlendirir, siniri alır, gazabı def eder, ağız kokusunu güzelleştirir, balgamı giderir ve benzi düzeltir.
Ravi: Hz. Said (r.a.)

9. Ne güzel evdir müslümanın girdiği, içinde hamam bulunan ev. Zira oraya girdiğinde Allah'dan Cenneti ister, ateşten Allah'a sığınır. Ve ne fenadır mü'minin girdiği evde nikah odası. Onu dünyaya bağlar, ahireti unutturur.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

10. Mü'minin sabah yemeği olarak yediği sahur ne iyidir. Cenabı Hak ve melekler sahur yapanlara salat ederler.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 171

1. Dikkat edin, sizden biri kardeşinin verdiği hediyeyi red etmesin. Eğer bir şey bulursa ona mukabelede bulunsun. Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, Bana bir (koyun) kolunun ucu hediye edilse kabul ederim. Ve eğer bir kol için davet edilsem ona icabet ederim.
Ravi: Hz. Hasan (r.a.)

2. Sen onun kalbini mi yardın ki, kelime-i şehadeti korkarak söylediğini bildin! Bunun için mi veya başka şey için mi söylediğini bildin? Kıyamet gününde o kimse "La ilahe illallah" ile gelince seni kim kurtaracaktır?
Ravi: Hz. Usame İbni Zeyd (r.a.)

3. Evet, nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, hiç şüphesiz orada çok güzel bir su vardır. Ve muhakkak ki Allah dostları Peygamberlerin havuzlarına gelir. Allah Teala, ellerinde ateşten değnekler olan yetmiş bin melek gönderir de onlar kafirleri Peygamberlerin bu havuzlarından kovarak uzaklaştırırlar.(Peygamber (s.a.v) den Allah Teala'nın huzurunda durulduğunda orada su var mıdır diye sorulduğunda bu hadis varid oldu.)
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

4. Ey amcam; "La ilahe illallah" de. Bu öyle bir sözdür ki, O'nu Allah katında senin lehine hüccet olarak kullanayım. (Ebu Talib'e ölümü yaklaştığında Peygamberimiz (s.a.v) böyle buyurmuştur)
Ravi: Hz. İbni Müseyyeb babasından

5. Evet, nefsim Yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, şüphesiz Allah Teala Cennette bir ağaca şöyle buyurur: "Dünyada Bana ibadetle ve benim zikrimle meşgul olup da kendilerini eğlencelerden ve çalgılardan uzak tutan kullarıma sesini duyur." Bunun üzerine Rabbı Tesbih ve Takdis eden öyle bir ses yükselir ki, mahlukatı onun benzerini o ana kadar duymamıştır.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

6. Seninle beraber bir kedinin de içmesinden hoşlanır mısın? "Hayır" dedi. Buyurdu ki: İşte şimdi şeytan seninle içti. (Bir şahsın ayakta bir şey içtiğini görünce bu hadis varid oldu.)
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

7. Sıhhatli olmanız ve hasta olmamanız sizi sevindirir değil mi? Birbirleriyle itişen merkebler gibi olmayı da herhalde istemezsiniz. Belalara uğramış ve böylece kefaret eshabı olmayı da istemiyorsunuzdur. Halbuki, kul için Allah indinde öyle bir makam olur ki, ameli ile ona erişemez. Ancak, Allah onu, bu makama ulaştıracak bir musibetle kendisini mübtela kılarak eriştirir.
Ravi: Hz. Abdullah İbni İyaz (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 172

1. Sizden biri koltuğuna yaslanmış durumda iken "Doğrusu Allah, şu Kur'an'da neyi haram kıldı ise ondan başka şeyin haram kılınmadığını" mı zanneder? Biliniz ki, Ben Allah'a yemin ederim ki, muhakkak ki Ben emrettim, nasihat ettim ve nehyettim. Bir takım şeylerden ki, onlar Kur'an kadardır yahud daha fazladır. Şüphesiz Aziz ve Celil olan Allah, onlar size kendi üzerlerine düşeni verdikleri müddetçe, kitap ehlinin evlerine, kendilerinin izni olmadan girmenizi, kadınlarını dövmenizi ve meyvalarını yemenizi, size helal kılmadı.
Ravi: Hz. İrbad (r.a.)

2. Sizden biri her gün Uhud kadar amel yapmaktan aciz midir? Dediler ki; "Buna kimin gücü yeter? "Buyurduki; hepinizin ona gücü yeter. Dediler: "Bu sanıl olur?" Buyurdu ki: "Subhanellah" Uhud'dan daha büyüktür. "La ilahe illallah" Uhud'dan daha büyüktür. "Allahuekber" Uhud'dan daha büyüktür.
Ravi: Hz. İmran İbni Husaym (r.a.)

3. Sizden biri her Cuma helaline yakın olmaktan aciz midir? Bu takdirde onun için iki ecir vardır. Kendi guslünün ecri ve hanımının guslünün ecri.
Ravi: Hz Ebu Hureyre (r.a.)

4. Sizden biri, bir gecede Kur'anın üçte birini okumaktan aciz midir? Bu onlara ağır geldi. Bunun üzerine buyurdu ki, "Kulhüvallahü ehad" ı okusun. O, Kur'anın üçte birinine muadildir.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

5. Sizden birisi, her gün bin hasene kazanmaktan aciz midir? Yüz Tesbih ile (Yüz defa "Subhanellah" demekle) tesbih etsin. Bu takdirde Allah ona bin hasene yazar. Ve bin hatasını da siler geçer.
Ravi: Hz. Saa İbni Ebu Vakkas (r.a.)

6. Allah'ın mukadder kıldığına razı olanlar nerede? Beğenilen işler için çalışanlar nerede? Ben şu kimsenin durumuna şaşarım ki, ebedilik yurduna inandığı halde, aldanma yurdu için nasıl da çalışıp durur.
Ravi: Hz. Amr İbni Murre (r.a.)

7. Kadınlarla bir arada yalnız kalmaktan sakın. Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, bir kişi bir kadınla yanlız kalmaz ki, aralarına şeytan girmiş olmasın. Bir kimsenin çamur veya balçığa bulaşmış bir hınzırla sıkışık durumda olması, o kimse için kendine helal olmıyan bir kadınla omuz omuza sıkışık olmasından daha hayırlıdır.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 453

1. Kul için ne güzel faide ve ne güzel hediyedir; bir adam duyduğu hikmet sözünden bir kelimeyi kavrar ve onu müslüman kardeşine nakleder.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

2. Kıyamette sahibine ne güzel şefaatçidir Kur'an. Der ki: "Ya Rabbi buna ikram et." Bunun üzerine ona bir keramet tacı giydirilir. Sonra gene şöyle der: "Ya Rabbi onu artır." Bunun üzerine kendisine bir keramet elbisesi giydirilir. Sonra yine şöyle der: "Ya Rabbi artır, ondan razı ol." Allah'ın rızasının ötesinde ise hiç bir şey yoktur.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

3. Ne güzel adettir kuşluk uykusu ve ne güzel adettir hacamat.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

4. Ne güzel sürüdür otuz develik sürü. Asiline yük vurulur, sahibini müstağni kılar, yünü ihsan edilir ve yatak yerine varıldığında yerinde bulunur.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

5. Arefe günü ne güzel gündür. O günde Allah (z.c.hz.) semaya nüzul eder. (Rahmetle tecelli eder.)
Ravi: Hz. Ümmü Seleme (r.anha)

6. Mü'minin ruhu terle çıkar. Merkeb ölümü gibi ansızın ölümden hazzetmem. Kafirin ruhu ise avurtlarından çıkar.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

7. Ehline, çocuğuna ve hizmetçine harcadığın sadakadır. Bunu başa kakma, eza etme. (Şu mealdeki ayette Allah Teala: "Onlar ki mallarını Allah uğrunda veriyorlar ve sonra da başa kakmıyarlar. Bunların mükafatları Rableri nezdindendir" buyurmaktadır.)
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

8. Bizimle kıyamette baas olacak ümmetler yetmişi bulacaktır. Biz en sonu ve en hayırlısı olacağız.
Ravi: Hz. Muhammed İbni Hazm (r.a.)

9. Nurdur nice görünür. (Ebu Zer (r.a.) Peygamberimize: "Mirac gecesinde Rabbini gördün mü?" diye sorduğunda yukarı ki hadis varid oldu.)
Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.)

10. Hikmet nuruna vesile açlıktır. Dinin başı da dünyayı (yani gönül vermeyi) terktir. Allah (z.c.hz.)'ne yakınlık da miskinleri sevmek ve onlara yakınlıkladır. Allah'dan uzaklık da, masiyete sebeb olan toklukladır. Öyleyse karnınızı şişirmeyin ki, göğsünüzdeki hikmet nurunu söndürmesin. Zira Hikmet kalbte kandil gibi parlar.
Ravi: Hz Ebu Hureyre (r.a.)

11. Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır. Münafıkın ameli niyetinden hayırlıdır. Herkes niyetine göre amel eder. Mü'min bir amel işlediği zaman kalbinde bir nur parlar.
Ravi: Hz. Sehl İbni Saad (r.a.)

12. Getirin oğullarımın ikisini de (Hasan ve Hüseyin radiyallahu anhüma) Onları İbrahim (a.s.)'in iki oğlu İsmail ve İshak'ı (Allah'a) sığındırdığı şeyle sığındırayım. "U'îzükümâ bi kelimâtillâhit tâmmeti min külli şeytânin ve hâmmetin ve min külli aynin lâmmetin." (İkinizi her şeytandan ve zarar veren her şeyden ve isabet eden her gözden Allah'ın tam kelimelerine sığındırırım.)
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

yuksel dedi ki...

ama sonuçları: "esrar" deyimiyle ilgili toplam 12 kelime bulundu.
Ârif-i Esrar İlâhî sır ve hakikatlara vâkıf olan.
Esrar
(Sır. C.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler.
Keyif veren zehir. Uyuşturucu madde.
Elinde ve el ayasında olan hatlar.
Esrar-engiz Farsça

Esrarlı, gizli, ürperti verici.
Esrar-ı Hafiyye Gizli ve saklı sırlar.
Esrar-ı Hüsn Ü Ân Güzelliğin sırları.
Esrar-keş Farsça

Esrar denen zehiri kullanan kimse. Esrar içen.
İsrar-ı Esrar Sırların gizlenmesi.
İzaa-i Esrar Gizli sırları açığa vurma, açıklama.
Kâtim-i Esrar Sır saklıyan.
Ketm-i Esrâr Sırları saklama.
Mahrem-i Esrar Gizli sırlara vakıf olan çok yakın kimse. Gizli sır söyleyen kimse.
Vâkıf-ı Esrar Gizli şeyleri, sırları

yuksel dedi ki...

Bâtın İç, dâhilî. Gizli. İçyüz. Sır, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı: Zâhir'dir) (Bak: Batn)
Beng Farsça

Bir bitki ve tohumu ki, afyon gibi uyuşturan, keyf verici olarak da kullanılan bir madde. Esrar.
Atlas üzerine işlenmiş sırma işlemeli bir çeşit kumaş.
Küçük çitlenbik.
Ektem
Çok sır saklayan, esrar gizleyen kimse.
Büyük karınlı ve şişman olan adam.
Esrar-keş Farsça

Esrar denen zehiri kullanan kimse. Esrar içen.
Ezvac-ı Tâhirat Hz. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) ismetli ve iffetli, pâk zevce-i muhteremeleri (R.A.) "Mü'minlerin anneleri" diye bilinen ve Peygamberimize (A.S.M.) âilelik etmek şerefine ermiş mübârek hanımlar. (Zât-ı Risaletin akvâli gibi, ef'al ve ahvâli ve etvâr ve harekâtı dahi menabi-i din ve şeriattır ve ahkâmın mehazleridir. Şıkk-ı zâhirîsine Sahabeler hamele oldukları gibi, hususi dairesindeki mahfî ahvalâtından tezâhür eden esrar-ı din ve ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de Ezvac-ı Tâhirat'tır ve bilfiil o vazifeyi ifa etmişlerdir. Esrar ve ahkâm-ı dinin hemen yarısı, belki onlardan geliyor. Demek bu azîm vazifeye, bir çok ve meşrebce muhtelif Ezvac-ı Tâhirat lâzımdır. M.)
Feyz
(C.: Füyuz) Bolluk, bereket.
İlim, irfan. Mübareklik.
Şan, şöhret.
İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak.
Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su.
Bir haberi fâş etmek.
İçindeki düşüncesini izhar etmek. (Hakaik-ı imaniye ve esasat-ı Kur'aniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı suretine sokulmaz. Belki bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir. M.)
Haşiş
Esrar adı verilen "Hint keneviri"nin yaprağı.
Kuru ot.

yuksel dedi ki...

Haşşaş Esrar, eroin gibi uyuşturucu maddeler kullanan. Esrarcı, esrar içen.
İade
Geri vermek. Eski haline getirme.
Mukabilini yapma. Karşılığını yapma.
Avdet ettirmek.
Edb: Bir mısraın veya beytin son kelimesini, kendisinden sonra gelen mısra veya beytin ilk kelimesi olarak kullanma sanatı. İade'li şiire "muâd" da denmektedir.Ey vücud-u kâmilin esrar-ı hikmet masdarıMasdarı zatın olan eşyâ sıfatın mazharıMazharı her hikmetin sensin ki kilk-i kudretinSafha-i eflâke nakşetmiş hutut-ı ahteriAhteri mes'ud olan oldur ki tâb-ı pâkinin Kabil-i feyz ola nutkundan safâ-yı cevheriCevheri ma'yub olan nâkıs benim kim muttasılSadedir hattın hayalinden zamirim defteriDefter-i a'malimin hattı hatadandır siyâhKan döker çeşmim hayâl ettikçe hevl-i mahşeriMahşeri eşkim verir seylâba ger ruz-i cezaOlmasa makbul-i dergâhın sirişkin gevheri Gevheridir ışık bahrinin Fuzulî ab-ı çeşmLiyk bir gevher ki Lütf-u Hak ânadır müşteri.Fuzulî gazelinde olduğu gibi.
İrfan
Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemal.
İkrar.
Mücazat.
Fık: Esrar-ı İlâhiyeye, iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet. (İlim ile irfan ve ma'rifet arasında fark vardır: İlim, vech-i küllî ile, yani her vechesiyle bilmektir. İrfan ve marifet ise; vech-i cüz'î ile bilmektir. Bu cihetle Cenab-ı Hakk'a irfan ve marifet isnad olunmaz. Fıtrî istidat eseri olarak inceleyerek tefekkür edip bilmektir. Buna "İlm-i Ledün" ve İlm-i Rabbanî" de denir.) (Bak: Ârif)
Keş Farsça

(Keşiden) Çekmek fiilinin emir kökü. Birleşik kelimeler de yapılır. Meselâ: Cefâ-keş $: Cefâ çeken. Esrar-keş $: Esrar çeken, esrar içen serseri.

yuksel dedi ki...

Ledünn (İlm-i ledünn) Garib bir ilim ismidir. Ona vakıf olan, mesturat ve hafâyayı, gizlilikleri münkeşif bir halde göreceği gibi, esrar-ı İlâhiyyeye de ıttıla' kesbeder. Bu ilm-i şerifin hocası ve sultanı Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyât vessalâvât Efendimiz Hz. leridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiyâ-ı izâm (A.S.) ve Ehlullâh-i Kiram Efendilerimiz Hazretleridir.
Mahreman
(Mahrem. C.) Sırlar. Gizli şeyler. Esrar.
Sırdaşlar.
Müteşabihât
Müteşabih olan âyetler.
Birbirine benzer olanlar. (Kur'an-ı Mu'ciz-il Beyan, çok hakaik-i gamızayı nazar-ı umumîyi okşayacak, hiss-i âmmeyi rencide etmeyecek, fikr-i avamı taciz edip yormayacak bir surette basitane ve zâhirane söylüyor, ders veriyor. Nasıl bir çocukla konuşulsa, çocukça tabirat istimal edilir. Öyle de: (Tenezzülâtün İlâhiyyetün ilâ ukul-il beşer) denilen mütekellim üslubunda muhatabın derecesine sözüyle nüzul edip öyle konuşan esalib-i Kur'aniye; en mütebahhir hükemanın fikirleriyle yetişemediği hakaik-ı gamıza-yı İlâhiye ve esrar-ı Rabbaniyeyi müteşabihat suretinde bir kısım teşbihat ve temsilat ile en ümmi bir âmiye ifham eder. S.) (Kur'an-ı Kerim'de müteşebihat vardır dedikleri birinci şüphelerine cevab: Evet Kur'an-ı Kerim umumî bir muallim ve bir mürşiddir. Halka-i dersinde oturan, nev'-i beşerdir. Nev'-i beşerin ekserisi avâmdır. Mürşidin nazarında ekall, eksere tâbidir. Yani, umumî irşadını ekallin hatırı için tahsis edemez. Maahaza avâma yapılan konuşmalardan havas hisselerini alırlar; aksi halde avâm, yüksek konuşmaları anlayamadığından mahrum kalır. Ve keza avâm-ı nâs, ülfet ettikleri üslublardan ve ifadelerin çeşidlerinden ve daima hayallerinde bulunan elfaz, maâni ve ibarelerden fikirlerini ayıramadıklarından, çıplak hakikatları ve akliyyatı fehmedemezler. Ancak o yüksek hakaikin, onların ülfet ettikleri ifadelerle anlatılması lâzımdır. Fakat Kur'anın böyle ifadelerinin hakikat olduğuna itikad etmemelidirler ki; cismiyet ve cihetiyet gibi muhal şeylere zâhib olmasınlar. Ancak o gibi ifadelere, hakaika geçmek için bir vesile nazariyle bakılmalıdır. Meselâ; Cenab-ı Hakk'ın kâinatta olan tasarrufunun keyfiyeti, ancak bir sultanın taht-ı saltanatında yaptığı tasarrufla tasvir edilebilir. Buna binaendir ki;

yuksel dedi ki...

(C.: Esirre) Ayın son gecesi.
Ebenin doğan çocuğun göbeğinden kestiği parça.
Mantar üstünde olan kabuk, balçık, toprak (Bu mânâya C.: Esrâr ve C: Esârir).
Sirr
(C.: Esrar-Esirre) El ayasında ve alında olan hatlar.
Gizli nesne.
Cima etmek.
Zikir.
Hâlis.
En iyi, en faziletli.
Talam Esrar otunun tohumu.
Ulema-i İlm-i Huruf Kur'anın bir harfinden, bir sahife kadar esrar bulduklarını söyleyen ve dâvalarını, o fennin ehline isbat edenler.
Ulum-u Hafiye Gizli ilimler. Ancak veraset-i Nübüvvet muhakkiklerince veya bir kısım hakikatların esrarına vakıf âlimlerce bilinen ilimler. (İlm-i Cifrin mühim bir düsturu ve ulum-u hafiyyenin mühim bir anahtarı ve bir kısım esrar-ı gaybiyye-i Kur'aniyyenin mühim bir miftahı tevafuktur. M.)

yuksel dedi ki...

Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin Allah (C.C.) tarafından Peygambere bildirilmesi.
Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işaret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i'lâm, bazı hususi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir.
Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve hakaikı Peygamberan-ı Zişanına rüya, ilham, kitap, irsal-i melek yollarından biriyle Cenab-ı Hakk'ın bildirip ifham buyurması demektir. (Vahiy ve ilhamın farkları: Birincisi: İlhamdan çok yüksek olan vahyin ekserisi melâike vasıtası ile ve ilhamın ekserisi vasıtasız olmasıdır. Meselâ: Nasıl ki, bir padişahın iki suretle konuşması ve emirleri var. Birisi: Haşmet-i saltanat ve hâkimiyyet-i umumiyye haysiyetiyle bir yâverini bir vâliye gönderir. O hâkimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini göstermek için bazan vasıta ile beraber bir içtima yapar. Sonra ferman tebliğ edilir.İkincisi: Sultanlık ünvanı ile ve padişahlık umumi ismiyle değil, belki kendi şahsı ile hususi bir münasebeti ve cüz'î bir muamelesi bulunan has bir hizmetçisi ile veya bir âmi raiyyetiyle, hususi telefonu ile hususi konuşmasıdır. Öyle de Padişah-ı Ezelî'nin umum âlemlerin rabbi ismiyle ve kâinat Hâlıkı ünvanı ile vahy ile ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamları ile mükâlemesi olduğu gibi; her bir ferdin, her bir zihayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle hususi bir surette fakat perdeler arkasında onların kabiliyyetine göre bir tarz-ı mükâlemesi var.İkinci fark: Vahiy gölgesizdir, safidir, havassa hastır. İlham ise; gölgelidir, renkler karışır, umumidir. Melâike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi çeşit çeşit, hem pekçok envaiyle denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbâniyenin teksirine medar bir zemin teşkil ediyor. Ş.) (Vahiy iki kısımdır: Biri: "Vahy-i Sarihî" dir ki, Resul-i Ekrem (A.S.M.) onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur. Kur'an ve bazı ehadis-i kudsiye gibi.İkinci kısım: "Vahy-i Zımnî" dir. Şu kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilâtı ve tasviratı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a aittir. O vahiyden gelen mücmel hâdiseyi tafsil ve tasvirde Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, bazan yine ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder; veyahut kendi ferasetiyle beyan eder. Ve kendi içtihadiyle yaptığı tafsilât ve tasviratı ya vazife-i risalet noktasında ulvi kuvve-i kudsiye ile beyan

yuksel dedi ki...

a ulvi kuvve-i kudsiye ile beyan eder veyahut örf ve âdet ve efkâr-ı âmme seviyesine göre, beşeriyeti noktasında beyan eder.İşte her hadiste bütün tafsilâtına, vahy-i mahz noktasıyla bakılmaz. Beşeriyetin muktezası olan efkâr ve muamelâtında, risaletin ulvi âsârı aranılmaz. Mâdem bazı hâdiseler mücmel olarak mutlak bir surette O'na vahyen gelir, o da kendi ferasetiyle ve teârüf-ü umumi cihetiyle tasvir eder. Şu tasvirdeki müteşabihata ve müşkilâta bazan tefsir lâzım geliyor, hattâ tabir lâzım geliyor. Çünki bazı hakikatlar var ki, temsil ile fehme takrib edilir. Nasıl ki bir vakit huzur-u Nebevîde derince bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: "Şu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp, şimdi Cehennem'in dibine düşmüş bir taşın gürültüsüdür." Bir saat sonra cevap geldi ki: "Yetmiş yaşına giren meşhur bir münafık ölüp, Cehennem'e gitti." Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ın beliğ bir temsil ile beyan ettiği hâdisenin te'vilini gösterdi. M.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 454

1. Cebrail (a.s) indi de dedi ki: Ya Muhammed (s.a.v) Allah (z.c.hz.) sana selam ediyor ve buyuruyor ki "Her ümmet kıyamette susuzluk görecek, yanlız Ebubekir (r.a), Ömer (r.a) Osman(r.a) ve Ali (r.a)ı sevenler müstesna."
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

2. Müslümanla alakayı kesmek onun kanını dökmek gibidir.
Ravi: Hz. Ebû Hadred el Eslemi (r.a.)

3. Tahsildarların aldığı hediye hırsızlıktır. (Mecbur halde ise hazineye teslim edilecek)
Ravi: Hz. Ebû Humeyd Essaldi r.a

4. Umeranın aldıkları hediye hırsızlıktır.
Ravi: Hz. Ebû Humeyd (r.a.)

5. Sultanın aldıkları hediye haram ve hırsızlıktır.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Saad (r.a.)

6. Tahsildarların aldıkları hediyelerin hepsi haramdır.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

7. Kıblemi bu tarafa mı görüyorsunuz? Vahhali huşuunuz, rükuunuz Bana gizli değildir. Ben arkamda iken de görüyorum sizi.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

8. Biliyormusunuz bu gece Rabbiniz ne dedi? Buyurdu ki: "Kullarımdan bir kısmı Bana mü'min, bir kısmı kafir olarak sabahladı. Onlar ki, Allah'ın Rahmeti ve fazlı ile yağmura kavuştuk dediler Bana mü'min oldular. Onlar ki, yıldızların yaklaşmasından yağmur oldu dediler, Bana kafir oldular ve yıldızlara inandılar."
Ravi: Hz. Zeyd İbni Halid (r.a.)

9. "Kenud" nedir bilirmisiniz? O böyle bir nankördür ki: seferinde tek başına konaklar, topluluğa mani olur, yanlız başına yer, kölesini aç bırakır, şiddet zamanında halka yardımda bulunmaz. İşte bunlardan biri Velit ibni Muğiredir.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

10. Benimle beraber şimdi namazda biriniz okudu mu? Ben de diyorum ki, Kur'anda rekabete uğruyorum.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

11. Biliyormusunuz yerle gök arası ne kadardır? O ikisinin arası beş yüz seneliktir. Her bir semanın diğer semaya da arası beş yüz senedir. Her bir semanın kalınlığı da beş yüz yıllıktır. Yedinci göğün üstünde bir deniz vardır ki, onun üstü ile altı arası gök ile arz arası gibidir. Sonra bunun üstünde de sekiz hamele-i Arş vardır. (Vahşi keçi suretinde) Onların dizleri ile tırnakları arası yerle gök arası gibidir. Sonra bunun üstünde Arş vardır. Arşın üstü ile altı arası sema ile arz arası gibidir. (Bütün mahlukat Arşın yanında çöldeki bir halka gibidir) Allah Subhane ve Teala bunun fevkindedir ve de Ona insan oğlunun amellerinden hiç bir şey gizli kalmaz.
Ravi: Hz. Abbas (r.a.)

12. Derisinden istifade edemediniz mi? Ancak onu yemek haramdır. (Ölü bir koyuna rastladığında buyurulmuştur.)
Ravi: Hz. İbni Abbas r.a
iÓ {

yuksel dedi ki...

Sayfa: 173

1. Bakmaktan, sonra tekrar bakmaktan sakın. Zira birincisi senin için ihtiyarının dışında olmuştur. İkincisi aleyhinedir.(Yabancı bir kadına bakmak meselesi)
Ravi: Hz. Büreyde (r.a.)

2. Tövbeyi ihmal etmekten sakın. Bir de Allah'ın sana karşı hilmine aldanmaktan sakın.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

3. Kötü arkadaştan sakın. Zira o, ateşten bir parçadır ki, ne onun sevgisi sana fayda verir ve ne de sana olan ahdini yerine getirir.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

4. Hiyanetten sakınınız. Zira o, çok kötü bir haslettir. Zulümden de sakınınız. Zira o, kıyamet gününde zulümattır (karanlıklardır) Cimrilikten de sakınınız. Zira, sizden evvelkileri helak eden ancak cimrilik olmuştur. Bu sebeble onlar kanlarını döktüler ve akrabalık bağlarını kestiler.
Ravi: Hz. Hirmas İbni Ziyad (r.a.)

5. Kibirden sakınınız. Hiç şüphe yok ki kibir, şeytanı Adem (a.s)'a secde etmemeye sevketmiştir. Hırstan da sakınınız. Zira hırs, Adem (a.s)'ı malum ağaçtan yemeğe sevketmiştir. Hasedden de sakınınız. Zira Adem (a.s)'ın iki oğlundan biri, kardeşini ancak hased sebebiyle öldürmüştür. İşte bunlar, her hatanın aslıdır.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

6. İnsanları acizlik içinde bırakmaktan sakının, Sizden birisi Emir veya Amil olur da kendisine dul kadın, yetim veya fakir bir kimse işi için gelir. Ona "Sen otur, işine bakılacaktır" denir. Böylece onlar acizlik içinde terkedilirler. İhtiyaçları görülmez ve onlar için bir emir de verilmez. Onlar da dağılıp giderler. Halbuki, zengin eşraftan biri gelince, Emir onu yanına oturtur. Sonra da "İşiniz nedir" der. Adam da "İşim şöyle şöyledir" der. Bunun üzerine Emir "Bunun ihtiyacını yerine getirin ve acelede edin" der.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

7. Benden, çok hadis nakletmekten sakının, Hek kim benden bir şey naklederse, hak veya doğru söylesin. Kim, Benim söylemediğim şeyi, Bana söyledi diye isnad ederse, ateşten oturacağı yeri hazırlasın.
Ravi: Hz. Ebû Katade (r.a.)

8. Kafir dahi olsa, mazlumun duasından sakınınız. Zira mazlumun duası ile Aziz ve Celil olan Allah arasında perde yoktur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

9. Günahların küçük görünenlerinden sakınınız. Zira küçük görünen günahların misali, bir vadiye inen kavmin şu işi gibidir; Onlardan biri bir odun getirdi. Öbürü bir odun getirdi. Derken, kendi ekmeklerini pişirecek şeyi taşımış oldular. Şüphe yoktur ki, küçük görünen günahlar sebebile sahibi muahaze edildiği zaman bunlar onu helak ederler.
Ravi: Hz. Sehl İbni Saad (r.a.)

yuksel dedi ki...




M.Ö
318: Hunlarla Çinliler arasındaki Kuzey Şansi Savaşı.
220: Büyük Hun Devleti'nin kuruluşu.
214: Çin Seddi'nin yapımının tamamlanması.
209: Mete'nin Hun Devleti'nin başına geçmesi.
174: Mete'nin vefatı.
60: İpek Yolu'nun Çin denetimine girmesi.
58: Hun İmparatorluğu'nun Doğu ve Batı Hunları olarak ikiye ayrılması.
36: Batı Hun Devleti'nin yıkılması.
18: Doğu Hunlarının yeniden güçlenmeleri ve bağımsızlıklarını kazanması.
0: Hz. İsa'nın doğumu ve miladi takvimin başlangıcı.
M.S
48: Hun İmparatorluğu'nun, Kuzey ve Güney Hunları olarak ayrılması.
150: Kuzey Hun Devleti'nin yıkılması.
216: Güney Hun Devleti'nin Çin tarafından ortasan kaldırılması.
224: Sasani Devleti'nin kurulması.
313: Hristiyanlığın Roma'da serbest bir din olarak kabul edilmesi.
375: Kavimler Göçü.
395: Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması.
434: Attila'nın Avrupa Hun Devleti'nin başına geçmesi.
447: Attila'nın Doğu Roma Seferi.
451: Attila'nın Batı Roma (Galya) seferi.
452: Attila'nın İtalya Seferi.
453: Attila'nın vefatı

yuksel dedi ki...


476: Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılması.
552: Göktürk Devleti'nin kurulması.
557: Akhunlar Devleti'nin yıkılması.
571: Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Mekke'de doğumu.
582: Göktürk İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması.
610: İlk vahiy'in gelmesi
622: Hz. Muhammed (s.a.v.) in Mekke'den Medine'ye göç etmesi. Hiçri
takvimin başlangıcı.624: Bedir Savaşı.

634: Kaynuka Yahudilerinin Medine'den Çıkarılması.
625: Uhud Savaşı, Hz. Hamza'nın Şehid edilmesi.

626: Raci Olayı. Beni Nadir Gazası. Bi'r-i Maüne Faciası.

627: Hendek Savaşı.
628: Hudeybiye Barışı, İslam'a Davet için Elçiler Göndermek.
629: Hayber Kalesi'nin Fethi. Mute Harbi.
630: Mekke'nin Fethi. Doğu Göktürklerin Çin egemenliği altına girmeleri Huneyn savaşı.
Evtas savaşı ve Taif kuşatması.

630: Tebük Savaşı.





632: Hz. Muhammed ( s.a.v.) in vefatı. Dört Halife Döneminin başlaması.
632: Veda Haccı, Veda Hutbesi.
634: Ebu Bekr'in (r.anh) vefatı. Hz. Ömer'in (r.anh) halife olması.
636: Kadisiye Savaşı.
637: Kudüs'ün Hz. Ömer (r.anh) tarafından teslim alınması.
642: Nihavend Savaşı.İran ve Mısır'ın Müslümanlar tarafından Fethi.
644: Hz.Ömer'in (r.anh) vefatı. Hz. Osman'ın Halife olması.
656: Hz. Osman'ın vefatı. Hz.Ali'nin (r.anh) halife olması.
657: Sıffın Savaşı.
661: Hz.Ali'nin vefatı. Dört Halife Döneminin sona ermesi. Emeviler Döneminin başlaması.
680: Karbela olayı.
681: İkinci Göktürk Devletinin kuruluşu.
711: Tarık bin Ziyad'ın İspanya'ya çıkması.
732: Puvatya Savaşı.
744: İkinci Göktürk Devleti'nin yıkılışı. Uygur Devleti'nin kuruluşu.
750: Emevi Devleti'nin yıkılışı. Abbasi Devleti'nin kuruluşu.
751: Talas Savaşı.
756: Endülüs Emevi Devleti'nin kuruluşu.
805: Frankların, Avar Devleti'ne son vermeleri.
840: Uygur Devleti'nin yıkılışı. Kırgızların devlet kurmaları. Karahanlar Devleti'nin kuruluşu.
868: Tolunoğulları Devleti'nin kuruluşu.
875: Samanoğulları Devleti'nin kuruluşu.
905: Tolunoğulları Devleti'nin yıkılışı.
910: Fatımiler Devleti'nin kuruluşu.
935: Ihşidiler Devleti'nin kuruluşu.
963: Gazneliler Devleti'nin kuruluşu.

yuksel dedi ki...


969: Ihşidiler Devleti'nin yıkılışı.
999: Samanoğulları Devleti'nin yıkılışı.

1007: Selçuk Bey'in vefatı.
1015: Çağrı Beyin Anadoluya gelmesi.
1031: Endülüs Emevi Devleti'nin yıkılışı.
1040: Dandanakan Savaşı. Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşu.
1048: Pasinler Savaşı.
1055: Tuğrul Beyin Bağdat'a girmesi.
1063: Tuğrul Beyin vefetı.
1064: Alp Arslan'ın hükümdar olması.

1067: Alp Arslan'ın Türkistan Seferi.
1071: Malazgirt Savaşı.
1072: Alp Arslan'ın vefatı. Melikşah'ın hükümdar olması.
1075: Süleyman Şahın İznik'i alması.
1077: Türkiye Selçukluları Devleti'nin kurulması.
1086: Süleyman Şahın vefatı.
1092: Melikşah'ın vefatı. I. Kılıç Arslan'ın hükümdar olması.
1096: I. Haçlı seferinin başlaması.
1107: I. Kılıç Arslan'ın vefatı.
1144: Musul Atabeyinin Urfa'yı Haçlılardan geri alması.
1147: II. Haçlı Seferi.
1157: Sencer'in vefetı. Büyük Selçuklu Devleti'nin parçalanması.
1171: Fatımiler Devleti'nin yıkılışı.
1174: Eyyubiler Devleti'nin kurulması.
1176: Miryokefalon Savaşı.
1187: Gazneliler Devleti'nin yıkılışı. Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'ü alması.
1189: III. Haçlı Seferi.
1201: Saltuklular Beyliği'nin sona ermesi.
1204: IV. Haçlı Seferi. İstanbul'da Latin Krallığı'nın kurulması.
1206: Delhi Türk Sultanlığı'nın kurulması.
1212: Karahanlılar Devleti'nin yıkılışı.
1227: Cengiz Hanın vefatı.
1230: Yassıçimen Savaşı.
1231: Celaleddin Harzemşah'ın vefatı.
1237: I. Alaeddin Keykubad'ın vefatı.
1243: Kösedağ Savaşı.
1246: II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in vefatı.
1250: Eyyubiler Devleti'nin yıkılışı. Memlük Devleti'nin kuruluşu.
1258: Abbasi Devleti'nin yıkılışı.
1277: Baybars'ın Anadolu'ya gelmesi. Karamanoğlu Mehmet Beyin Türkçeyi resmi dil ilan etmesi.
1281: Ertuğrul Bey'in vefatı.

yuksel dedi ki...


1299: Osmanlı Devleti'nin kuruluşu, Yarhisar, Bilecik ve İnegöl kalelerinin ele geçirilmesi.
1300: Yenişehir'in ele geçirilmesi.
1302: Koyunhisar Savaşı.
1308: II. Mesut'un vefatı ve Türkiye Selçukluları Devleti'nin sona ermesi.
1326: Bursa'nın Fethi.
1327: Orhan Bey zamanında ilk Osmanlı Akçesini bastırması.
1329: Pelekanon Savaşı.
1330: İznik'te ilk Osmanlı medresesinin açılması.
1336: İlhanlı Devleti'nin yıkılması.
1337: İzmit'in fethi.
1353: Türklerin Rumeli'ye geçişi.
1353: Süleyman Paşanın ölümü.
1362: Edirne'nin Fethi.
1364: Sırp Sındığı Zaferi.
1371: Çirmen Savaşı.
1369: Timur'un Emir ilan edilmesi.
1389: I. Kosava Savaşı. I. Murat'ın şehit olması.
1391: Yıldırım Beyazıd'ın İstanbul'u kuşatması.
1393: Bulgar Krallığı'na son verilmesi.
1396: Niğbolu Savaşı
1402: Ankara Savaşı.
1403: Yıldırım Beyazıd'ın ölümü.
1402 -1413: Fetret Devri.
1403: Akkoyunlu Devleti'nin kuruluşu.
1409: Süleyman Çelebi'nin " Mevlit'i" yazması.
1413: Çelebi Mehmet'in Osmanlı Devleti'ni yeniden bir yönetim altına toplaması.
1416: Venediklilerle ilk Deniz Savaşı.
1421: Çelebi Mehmet'in ölümü, II. Mrat'ın padişah olması.
1422: II. Murat'ın İstanbul'u kuşatması.
1428: Şeybaniler Devleti'nin kurulması.
1444: Edirne Segedin Antlaşması, Varna Savaşı.
1448: II. Kosava Savaşı.
1451: II. Murat'ın ölümü, II. Mehmet'in padişah olması.

1453: İstanbul'un fethi.
1456: Kazak Hanlığı'nın kurulması.
1459: Sırbistan'ın fethi.
1460: Mora'nın fethi.İsfendiyaroğulları Beyliği'ne son verilmesi.
1461: Trabzon'un Fethi.
1462: Eflak'ın Osmanlıya Bağlanması.
1466: Bosna ve Hesek'in fethi. Konya ve Karaman'ın alınması.
1469: Karakoyunlular Devleti'nin yıkılışı.
1473: Otlukbeli Savaşı.
1476: Boğdan'ın Osmanlı Devleti'ne bağlanması.
1477: Kırım Hanlığı'nın Osmanlı Devleti'ne bağlanması.
1478: Arnavutluk'un fethi.
1480: Otranto'nun alınması
1481: Fatih Sultan Mehmet'in ölümü II. Bayezıd'ın padişah olması.
1484: II. Beyazıd'ın Boğdan seferi.
1489: Hindistan deniz yolunun bulunması.
1495: Cem Sulta'nın ölümü.
1498: Hint deniz yolunun bulunması.
1502: Akkoyunkular Devleti'nin yıkılışı.
1507: Timur Devleti'nin sona ermesi.
1511: Şahkule isyanının çıkması.

yuksel dedi ki...


1512: Yavuz Sultan Selim'in tahta çıkışı.
1514: Çaldıran Savaşı.
1516: Mercidabık Savaşı.
1517: Ridaniye Savaşı. Memlük Devleti'nin sona ermesi.
1520: Yavuz Sultan Selim'in ölümü, Kanuni Sultan Süleyman'ın padişah olması.
1521: Belgrad'ın fethi.
1522: Rodos'un fethi.
1526: Mohaç Savaşı.
1529: I. Vayana kuşatması.
1532: Kanuni Sultan Süleyman'ın Almanya seferi.
1533: Barbaros Hayretin Paşa'nın İstanbul'a gelmesi.
1534: Kanuni'nin ırakeyn seferi. Bağtad'ın fethi. Barbaros Hayretin Paşa'nın Kaptan-ı Deryalığa ve Cezayir Beylerbeyliği'ne atanması.
1538: Preveze Deniz Zaferi. I. Hint seferi
1541: Macaristan'ın Osmanlı Topraklarına katılması.
1551: Trablusgarp'ın fethi. İkinci Hint seferi.
1552: Üçüncü Hint seferi.
1553: Kanuni'nin Nahçıvan seferi. Dördüncü Hint seferi.
1555: İstanbul'da ilk kahvehanenin açılması.
1559: Şehzade Bayezid ve II. Selim'in konya ovasındaki savaşı, Cerbe Deniz savaşı.
1565: Malta seferi, Turgut Reis'in şehit düşmesi.
1566: Kanuni Sultan Süleyman'nın Zigetvar seferi ve vefatı.
1569: Don-Volga kanalının açılmasına başlanması.
1571: Kıbrıs'ın Fethi ve İnebahtı Deniz Savaşı.

1574: Tunus'un fethi, II.Selim'in ölümü, III. Murat'ın padişah olması.
1575: Lehistan'ın Osmanlı himayesine girmesi.
1568: Yemen'in fethi.
1569: Osmanlı hakimiyetinin Uzak Doğuya yayılması. Sumatra seferi.
1577: Osmanlı-İran savaşlarının yeniden başlaması.
1579: Sokullu Mehmet Paşanın vefatı.
1596: Eğri Kalesi'nin alınması, Hoçova Savaşı, Kanije'nin Fethi.
1601: Kanije savunması.
1606: Zitvatorok Antlaşması.
1612: Nasuh Paşa ( II. İstanbul) Antlaşması.
1617: Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında Bussa barışının yapılması.
1618: II. Osman'ın (Genç Osman) padişah olması. Serav Antlaşması.
1621: Osmanlı - Lehistan Savaşı.
1622: II. Osman'ın öldürülmesi.
1623: IV. Murat'ın padişah olması.
1633: Kahvehanelerin kapatılması ve tütün yasağı.
1635: IV. Murat'ın Revan seferi.
1638: Bağtad'ın alınması.
1639: Kasr-ı Şirin Antlaşması.
1645: Girit Savaşının başlaması.
1651: Kösem Sultan'ın öldürülmesi.
1664: Vasvar Antlaşması.
1669: Girit'in Fethi.
1672: Bucaş Antlaşması.
1678: Çehrin Seferi.
1683: II. Viyana Kuşatması.
1691: Salankamen Savaşı.
1699: Karlofça Antlaşması.

yuksel dedi ki...


1700: İstanbul Antlaşması.
1703: Edirne olayı II. Mustafa'nın tahttan indirilmesi. III. Ahmet'in padişah olması.
1709: Poltova Savaşı.
1711: Prut Savaşı ve Antlaşması.
1715: Osmanlı - Venedik savaşı.
1716: Nemçe seferinin açılması.
1718: Pasarofça antlaşması.
1724: Erivan'ın fethi.
1727: İstanbul'da ilk Türk Matbaası'nın açılması.
1730: Patrona Halil İsyanı, Lale Devri'nin sona ermesi.
1736: Osmanlı-Rus Osmanlı-Avusturya Savaşlarının başlaması.
1739: Belgrad Antlaşması.
1740: Fransa ile kapitülayonların yenilmesi.
1744: Nadir Şah'ın Kars muhasarası.
1768: Osmanlı-Rus Savaşının başlaması.
1770: Çeşme'de Osmanlı donanmasının Ruslar tarafından yakılması.
1773: Mühendishane-i Bahri-i Hümayun'un açılması.
1774: Küçük Kaynarca Antlaşması.
1783: Rusya'nın Kırım'ı kendi topraklarına katması.
1789: III. Selim'in padişah olması. Fransız ihtilali.
1791: Ziştovi Antlaşması.
1792: Yaş Antlaşması.
1798: Napolyon'un Mısır seferi.
1881: Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumu.
1804: Sırp İsyanı. Napolyon'un kendini imparator ilan etmesi.
1806: Osmanlı-Rus Savaşı.
1807: Kabakcı Mustafa İsyanı. III. Selim'in tahttan indirilmesi.
1808: III. Selim'in öldürülmesi. II. Mahmut'un padişah olması.
1812: Bükreş Antlaşması.
1821: Mora İsyanı'nın başlaması.
1826: Yeniçeri Ocağı'nın kapatıması.
1827: Türkiye'de " Buğ gemisi" diye adlandırılan ilk buharlı geminin
çalışmaya başlaması.
1829: Edirne Antlaşması, Yunan Devleti'nin kurulması. Balta Limanı Ticaret Antlaşması'nın imzalanması.
1830: Cezayir'in Fransızlar tarafından işgali.
1831: Mehmet Ali Paşa'nı isyanı.
1833: Kütahya Antlaşması.
1839: Nizip Savaşı, II. Mahmut'un vefatı, Tanzimat Fermanı'nın ilanı.
1841: Londra Antlaşması ve Boğazlar sorununun çözümlenmesi.
1842: İdari bir merkez olarak kazaların kurulması.
1847: Bank-ı Dersaadet'in ( İstanbul Bankası) açılması.
1853: Osmanlı - Rus Savaşı.
1854: Kırım Savaşı, Silistre müdafası.
1855: Türk ordusunun Kerç bağazına asker çıkarması.
1856: Paris Antlaşması, Islahat Fermanı'nın ilanı. Bank-ı Osmanı'nin açılması.
1858: İstanbul Kız Rüştiyesi'nin açılması. Cidde Olayları. Osmanlı-Karadağ savaşı.
1859: Mekteb-i Mülkiye'nin açılması.
1860: Islah-ı Sanayii Komisyonu'nun kurulması. Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkarılması.
Kanunu'nun çıkarılması.
1867: Sultan Aziz'in Avrupa seyahatine hareketi.
1868: Galatasaray Sultanisi ve Sanayi Mektebi'nin açılması. Şura-yı Devlet (Danıştay) kuruldu. İstanbul Emniyet Sandığı kuruldu.
1870: Mecelle'nin hazırlanması.
1874: Hukuk Mektebi'nin açılması.
1876: Abdülaziz'in tahttan indirilmesi II. Abdülhamit'in padişah olması. Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etmesi. Avusturya'nın Bosna Hersek'i kendi topraklarına katması.
1878: Ayestefanos ve Berlin Antlaşmaları.
1881: Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumu. Tunus'un Fransızlar tarafından işgali.
1882: Mısır'ın İngilizler tarafından işgali. Düyun-u Umumiye İdaresi'nin kurulması.
1888: Ziraat Bankasının açılması.
1895: Baytar Mektebi'nin açılması.
1896: Girit isyanı.
1897: Osmanlı-Yunan Savaşı.
1908: İkinci Meşrutiyet'in ilanı. Girit'in Osmanlı devletinden ayrılması.
1909: 31 Mart Olayı, II. Abdülhamit'in tahtan indirilmesi.
1911: Trablusgarp Savaşı.
1912: Uşi Antlaşması, Balkan Savaşı'nın başlaması.
1913: Balkan Savaşı'nın sona ermesi.
1914: Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması.
1915: Çanakkale Cephesi'nin açılması, Çanakkale Deniz Zaferi, Anafartalar Savaşı.
1917: Rusya'da ihtilal çıkması.
1917: Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi, Mondros Ateşkes Antlaşması.
1919: 15 Mayıs İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali.
1919: 19 Mayıs Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkması.
1920: 10 Ağustos Sevr Antlaşması'nın imzalanması.
1922: Saltanatın kaldırılması.
1923: Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Çumhuriyeti'ni kurması.

yuksel dedi ki...

Sayfa: 174

1. Gıybetten sakının. Zira muhakkak ki gıybet, zinadan daha şiddetlidir. Adam zina eder ve tövbe eder de Allah onun tövbesini kabul eder. Gıybet sahibine gelince, gıybetini yaptığı kişi onu affetmedikçe, mağfiret olunmaz.
Ravi: Hz. Câbir ve Ebu Said (r.a.)

2. Siz, ölüleriniz üzerine feryad ederek ağlamaktan sakınınız. Zira ölü, kendi üzerine böyle ağlandığı müddetçe muazzeb olmaktan kurtulamaz.
Ravi: Hz. Ebud Derda (r.a.)

3. Güneşte oturmaktan sakınınız. Zira güneş elbiseyi eskitir, kokutur ve gizli hastalığı meydana çıkarır.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

4. Sapanla taş atmaktan sakınınız. Zira o, dişi kırar, gözü çıkarır ve düşmanı da yaralamaz.
Ravi: Hz. İmran İbni Husayn (r.a.)

5. Siz, çalgı ve şarkı dinlemekten sakınınız. Zira o ikisi, suyun sebzeyi bitirmesi gibi, kalbde nifakı yeşertir.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Mes'ud (r.anhüma)

6. Siz münafıklık huşuundan sakınınız. Bedende huşu olur da kalbde huşu olmaz.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

7. Malda ve nafakada israftan sakınınız. Size iktisatlı olmayı tavsiye ederim. İktisad eden kavim asla fakre düşmez.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

8. Ana ve babaya karşı gelmekten sakınınız. Cennetin kokusu bin yıllık mesafeden alınır. Halbuki ana-babaya asi olan, sılai rahmi terkeden, yaşlı olduğu halde zina eden, kibirle elbisesini yerde sürükliyen kimseler Cennetin kokusunu alamazlar. Büyüklük ancak Aziz ve Celil olan Allah'a mahsustur.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

9. O kıssa anlatıcılardan sakınınız ki, anlattıklarında; takdim ederler, tehir ederler, karıştırırlar ve hataya düşerler.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

10. "Üç kişinin katilinden" sakınınız. Zira o, Allah'ın mahlukatının şerlilerindendir. Şöyle ki: "O, (gammazlıkla) kardeşini sultana teslim eden bir kişidir ki, böylece o hem kendini öldürdü, hem kardeşini öldürdü ve hem de sultanını öldürmüş oldu.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

11. Sultanla oturup kalkmaktan sakınınız. Zira bu, dinin gitmesidir. Ona yardımcı olmaktan da sakınınız. Zira siz onun işini övemezsiniz..
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

12. Kovuculuk yapmaktan ve söz taşımaktan sakınınız.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

13. Hile yapmaktan sakının. Kişinin ganimet taksim edilmeden önce, cariyeye yaklaşması, sonra da onu getirip taksim yerine bırakması, gene bir adamın elbiseyi giyip yıprattıktan sonra gidip taksim yerine bırakması veya taksimden önce hayvana binip, sonra onu ganimet hayvanlarını içine iade etmesi aldatmadır.
Ravi: Hz. Sabit İbni Refiğ (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 455

1. Ümmetimin helakı üç şeydedir: Asabiyyet (Akrabalık gayreti gütmek veya herhangi bir davayı gözü kapalı müdafaa) Kaderiye (Kader dilimin ucundadır demek) Senetsiz rivayet (Aslını esasını öğrenmeden rivayet etmek)
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

2. Ümmetimin helakı Kitab ile süttedir. Kitaba gelince; Kura'nı okurlar hilafı hakikat te'vil ederler. Sütü ise severler, kıra çıkarlar, cemaatı ve Cumaları terkederler.
Ravi: Hz. Ukbe İbni Amir (r.a.)

3. Çok mal toplıyan adamlar helak oldu. Meğer şöyle şöyle diye hayra sarfederler. Fakat onlar da pek azdır.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

4. Erkekler kadınlara itaat ettiklerinde mahvoldular.
Ravi: Hz. Ebû Bekre (r.a.)

5. Geliniz Rabbil Aleminin resulü olan Cibril (a.s)a Benim kalbime ilka etti ki: Bir can rızkını tamamlamadan ölmez. Rızkı ne kadar gecikse de Allah'dan korkun, rızkınızı güzel taleb edin. Rızık gecikiyor endişesi ile onu masiyetten taleb etmeyin. Zira Allah (z.c.hz.) indindeki şeye ancak teatle nail olunur. (Masiyetten erişmek olmaz.)
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

6. Vallahi şeytan onunla beraber yemeğe devam etti. Ta ki o besmele çekti de şeytan karnında bir şey kalmayıncaya kadar kustu. (Peygamberlerimizin huzurunda bir şahıs besmele çekmeden yemeğe başladı. Sonunda "Evveli ve ahirihi" dedi ve bu hadis varid oldu.)
Ravi: Hz. Musenna İbni Abdurrahman r.a

7. Vallahi Cenneti And'e bir takım kimseler girdi ki, bunlar çok namaz, oruç ve umre yapanlar değildi. Fakat Allah'ın emirlerini anladılar, hata yaparsak diye korktular. Rableri ile mutmain oldular ve kalblerinizin huzuru azalarına kadar çıktı. Bu suretle ahirette Allah yanında menzile ve derece güzelliği ile halka faik oldular.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

8. Vallahi mirasçılarım Benden sonra altın taksim edecek değildir. Ailemin nafakası ve memurların maaşından başka ne bıraktımsa beytülmalindir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

9. Vallahi, ahirete nazaran dünya, sizden birinin parmağını sel suyuna batırıp çıkardığındaki bulaşıklık kadardır. Öyleyse, adam artık bu neden ibarettir anlasın.
Ravi: Hz Müstevrid (r.a.)

yuksel dedi ki...


WhatsApp
25 Ağustos 2018, Cumartesi
GÜNÜN TARİHİ: 23-25 Ağustos 1923
Lozan Konferansı’nın nihaî kararları, 23 Ağustos 1923’te Millet Meclisi tarafından da tasdik edilerek yürürlüğe konuldu.

24 Ağustos günü, Meclis’in Lozan’ı tasdik ettiğine dair resmî karar, İtilâf devletlerinin İstanbul’daki komiserliklerine tebliğ edildi.

25 Ağustos’ta ise, günün gazetelerinde de neşredilen söz konusu karar gereğince, ecnebi kuvvetleri Türkiye’yi terk etme hazırlıklarına başladı. Yunanistan Parlamentosu da, Lozan Antlaşmasını 25 Ağustos’ta onaylama kararı aldı.

* * *

Lozan Konferansı iki safhadır. Birinci safha, Kasım 1922’de başlayıp Şubat 1923’te sonra erdi. İkinci safha ise, 1923 senesinin 23 Nisan’ında başladı, 24 Temmuz’unda sona ermiş oldu.

Lozan görüşmeleri, ama özellikle İsmet Paşa faktörü ile ilgili olarak çok iyi analiz edilmesi gereken iki önemli nokta var.

Birincisi: İsmet Paşa’nın, beraberindeki heyeti dışlaması, onları figüran durumuna düşürmesi ve her şeyi kendi inisiyatifi ile yürütmeye çalışması ki, bu aynı zamanda M. Kemal’in de arzu, niyet ve inisiyatifinin aynı yönde olduğu anlamına gelir.

İkincisi: Türkiye heyetinin başkanı ve aynı zamanda Dışişleri Bakanı konumunda olan İsmet Paşa’nın, Yahudi Hahambaşısı Haim Naum’u birdenbire öne çıkarması ve onun adeta dümen suyuna gitme yönündeki tuhaf tutumu

yuksel dedi ki...

Bu iki noktanın altını çizdikten sonra, bunlara dair diğer bazı bilgileri aktarmaya çalışalım.

* * *

İki kez Lozan'a giden heyetin başında İsmet Bey vardı. Heyetin aslî diğer üyeleri ise, Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka idi. Bunların dışında, heyette ayrıca 30'dan fazla müşavir, uzman, danışman, kâtip statüsünde adam vardı. İsmet, Konferansın ikinci safhasında bu heyeti büyük çapta değiştirdi. Kendisine en yakın danışman olarak da, Yahudi Hahambaşısı Haim Naum'u seçti.

Lozan Konferansı’nın en mühim maksadı, I. Dünya Harbi ve hemen ardından başlayan İstiklâl Harbi sonrasında kurulan yeni Türkiye Devletinin dünyaca tanınması, toprak bütünlüğü ve millî sınırlarının kabul edilmesiydi. Bu noktada ciddî bir sıkıntıyla karşılaşmaması, Türkiye'nin hakkıydı. Zira, son savaştan zaferle çıkmıştı.

yuksel dedi ki...

Bize göre, Lozan'da ayrıca gizlice görüşülen ve karara bağlanan dinî/mânevî hususlar var. Bunlar, hilâfetin kaldırılması, dinî hayat ve tedrisatın sona erdirilmesi, mânevî cephenin çökertilmesi, bin yıllık kültür ve medeniyet birikiminin tahrip edilmesi gibi, bu milletin en mühim ve hayatî meselelerini içine alan bir dizi reform ve inkılâpların muhakkak sûrette realize edilmesi talebidir. Kısa bir müddet sonra (meselâ 3 Mart 1924) Türkiye'de yaşanan gelişmeler ve köklü değişimler, bu taleplerin büyük bir iştahla yerine getirildiğini gösteriyor.

* * *

Lozan’da madalyonun bu yüzünde aktif rol alan en etkili şahıs ise, İstanbul Yahudi Hahambaşısı olan Haim Naum'dur. Türkiye'deki icraatler noktasında maksadına fazlasıyla ulaştığına kanaat getiren Naum, 1925'te Kahire'ye gitti ve orada da bu kez Mısır Hahambaşı oldu. (Bu tarihten sonra Filistin'e el atan Naum, burada bir Yahudi devletinin kurulması için vargücüyle çalıştı.)

Haim Naum'un Lozan’da ortaya çıkması ve heyet reisi İsmet’in gözde müşaviri oluvermesi, ikinci delegasyon makamındaki Dr. Rıza Nur'un dikkatini çeker. Kaleme aldığı hatıralarında, bu "emrivâki"den şöyle bahseder: "Bir müddettir İstanbul eski Hahambaşı Haim Naum, Lozan'da kaldığımız otelde görülmeğe başladı. Baktım İsmet'le görüşüyor. Ne yapmış, kimi vasıta yapmış bilmem. İsmet'e yanaşmış. Yaman Yahudi! Artık İsmet'ten ayrılmıyor. İsmet'in koltuğuna giriyor, belinden yakalıyor; o da onun... İsmet'e dedim ki: 'Bu Yahudi de başımıza nereden çıktı? Senin böyle bir Yahudi ile lâubali görüşmen haysiyetini ve Türk milletinin, heyetinin haysiyetini kırar. Bu kadar yüz verme!' İsmet, bana kızdı... İsmet'e tekrar dedim: 'Bu bir Yahudidir. Âdî adamdır. Bunun kim bilir ne fenâ işleri vardır? Bundan bir hayır bekleme!..' (Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, c. 3, s.1049)

yuksel dedi ki...

9)

Eski Başbakanlardan Rauf Orbay da Rıza Nur'un anlattıklarını teyit ediyor: "İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan'da İngilizlerle bir çeşit gizli arabuluculuk rolü oynayan İstanbul Yahudi Hahambaşı Haim Naum Efendi’nin telkinleriyle, Hilâfetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye'de devamına müsaade edilmeyip, derhal kaldırılması fikrini tamamıyla benimsemiş bulunuyordu." (Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söyleyemedikleri ile Rauf Orbay: 96)

yuksel dedi ki...

Hayim Naum (1873-1960)Gizli anlaşmanın entrikası Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika'da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur'ân'ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika'da hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur: Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Naum'un en büyük özelliklerinden birisi, kim olursa olsun iktidarda bulunan hükümetin adamı gibi davranmasıdır. Sultan Abdülhamid devrinde saraydan yana, İttihat ve Terakki iktidarı boyunca Jön Türklerle beraber, Mütareke yıllarında mevcut hükümetin yanında, Kurtuluş Savaşı'nda Kuva-yı Milliyeci'dir. Lozan'daki barış görüşmelerinde Türk heyetinin danışmanı ve sonrasında M. Kemal'in adamıdır. (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 45) İş bitiricidir, girişimcidir, içte ve dışta her hükümetle direkt bağlantı kurabilen, resmi sıfatı olmadığı halde resmi görevli gibi hareket eden, din adamından çok diplomat, bürokrat, siyaset adamı, elçi... Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Naum'un en büyük özelliklerinden birisi, kim olursa olsun iktidarda bulunan hükümetin adamı gibi davranmasıdır. Sultan Abdülhamid devrinde saraydan yana, İttihat ve Terakki iktidarı boyunca Jön Türklerle beraber, Mütareke yıllarında mevcut hükümetin yanında, Kurtuluş Savaşı'nda Kuva-yı Milliyeci'dir. Lozan'daki barış görüşmelerinde Türk heyetinin danışmanı ve sonrasında M. Kemal'in adamıdır. (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 45) İş bitiricidir, girişimcidir, içte ve dışta her hükümetle direkt bağlantı kurabilen, resmi sıfatı olmadığı halde resmi görevli gibi hareket eden, din adamından çok diplomat, bürokrat, siyaset adamı, elçi... Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Naum'un gizli faaliyetleri hakkında bilgi verenlerden bir tanesi de Rauf Orbay'dır. Orbay, hatıralarında; "İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan'da İngilizlerle bir nevi gizli ara buluculuk rolü oynayan, İstanbul'un Hahambaşısı Hayim Naum Efendinin telkinleriyle, 'Hilafetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye'de devamına müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu' fikrini tamamıyla benimsetmiş bulunuyordu." (Lozan Zafer mi, Hezimet mi?, s. 276) tespitinde bulunmaktadır.Lozan görüşmeleri sırasında müşavir, kâtip, gazeteci gibi sıfatlarla heyete dahil olan ve türlü hırsızlıklara, casusluklara adı karışanlardan biri olan Naum, gösterdiği başarılardan ötürü kendisini destekleyen örgütü tarafından, Yahudilerce en büyük Hahambaşılıklardan biri olarak kabul edilen Mısır Hahambaşılığına terfi ettirildi. Lozan'dan sonra Türkiye'ye dönmeyen Naum, bundan sonra Mısır'da faaliyetini sürdürdü. Rıza Nur, Naum'u deşifre ederken para ve sahtekârlık konusundaki özelliklerine de atıfta bulunmakta ve tek tek benzeri kişiler hakkında bilgi vermektedir. (Lozan Zafer mi, Hezimet mi?, s. 320)Rıza Nur'un iddialarını, bizzat Naum'un hakkında övücü ifadelerle hayatını konu alan ve yazışmalarını aktaran eser doğrulanmaktadır. Bu iddialardan bir tanesi İttihat ve Terakkiye ait paralar ve belgelerin yurt dışına kaçırılması olayıdır. Eserde, Naum'un Sadrazam İzzet Paşa tarafından, İtilaf Devletleri ile bağlantı kurmakla görevlendirildikten sonra 25 Ekim 1918 tarihinde özel bir yata binip Romanya'nın Köstence Limanına doğru yola çıktığı belirtilmektedir. İşte bu sırada çok miktarda altın ve belgeler de kaçırılmıştır. Eserde, söz konusu paraların kaçırıldığını reddetmenin aksine, Naum tarafından değil de yakın çevresinde bulunan bir Yahudi banker tarafından İsviçre bankalarına transfer edildiği kaydedilmekte ve hırsızlık tescil edilmektedir. (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Sayfa: 456

1. Vallahi siz hasislik, korkaklık, cahillik ediyorsunuz. Siz kendi kıymetinizi bilmiyorsunuz. (Allah nazarındaki mevkiinizi bilseniz Allah yolunda sarfetmekten çekinmez, korkmaz ve Allahsız bir şey olmıyacağını bilirdiniz.) Rabbülaleminin arzda son yarattığı yer vadii Fatımadır. (Veya Allah'ın Habibinin elile çiğnediği düşmanın sonu Taif kazasında olur)
Ravi: Hz. Havle binti Hakim (r.a.)

2. Vallahi bir adamın kalbine iman girmez, ey Ehli Beyt, sizi Allah'a ve Bana yakınlığınızdan dolayı sevmedikçe.
Ravi: Hz. Abdülmuttalib İbni Rabia (r.a.)

3. Vallahi Cehenneme bir adam girmeye görsün, girerse orada seksen sene kalmayınca çıkamaz. Senesi üçyüz altmış gün ve her bir günü ise bildiğiniz bin senedir.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

4. Valllahi Meryem oğlu, adil bir hükümdar olarak inecek, haçı kıracak, hınzırı öldürecek, cizyeyi kaldıracak, deveye lüzum kalmayacak, düşmanlık, boğazlaşma ve hasedleşme gidecek. Mala davet edecek kimse sahip çıkmayacak.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

5. Kendinden başka ilah olmıyan Allaha yemin ederim ki, vallahi Allah kıyamet günü öyle mağfiret edecek ki böyle bir şey beşerin kalbine gelmemiş olacak. Kendinden başka ilah olmıyan Allah'a yemin ederim ki, Allah kıyamet gününde dininde facir, maişetinde ahmak olanı da mağfiret edecektir.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

6. Vallahi mü'min olamaz, Vallahi mü'min olamaz, Vallahi mü'min olamaz. Denildi ki: "Ya Resulallah kimdir o?" Buyurduki, komşusu şerrinden emin olmıyan kimse.
Ravi: Hz Ebu Şureyb (r.a.)

7. Beni Hak ile baas eden Allah'a yemin ederim ki, Benden sonra ümmetimin içinde fetret devri olacak. O devirde herkes helali aramadan mal talebinde bulunacak, kanlar akıtılacak ve şiir Kur'ana bedel tutulacak. (Kaside ve mevlütlerin tercih oluşu)
Ravi: Hz. İbni Ömer r.a

8. Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, ümmetimden bir kavim kabirlerinden maymun ve hınzır suretinde çıkacak. Bu da maasiyetlere göz yumdukları, güçleri yettiği halde nehyden vazgeçmeleri sebebiledir.
Ravi: Hz. Abdurrahman (r.a.)

9. Muhammed (s.a.v)nin nefsi yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, mü'minin misali altından bir parça gibidir. Sahibi üzerine üfler de değişmez ve eksilmez. Yine nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, mü'minin misali arı misalidir. Güzel yer, güzel bırakır, konduğu dalı kırmaz ve bozmaz.
Ravi: Hz. İbni Amr (r.a.)

10. Muhammed (s.a.v) nefsi yed-i kuvvetinde Olana yemin ederim ki, Medineden istememezlik ederek kimse çıkmaz, şayet çıkarsa Allah (z.c.hz.) onların yerine onun gibisini veya daha hayırlısını getirir.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)

11. Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, mü'min olmadıkça Cennete giremezsiniz ve birbirinize muhabbetli olmadıkça da mü'min olamazsınız. Sizi; yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeye delalet edeyim mi? Selamı aranızda yayın.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 175

1. Yatsıdan sonra sohbetten sakınınız. Geceleyin merkebler anırdığında şeytandan Allah'a sığının.
Ravi: Hz. İbni Cüreye (r.a.)

2. Yalan yeminden sakınınız. Zira, ülkeleri harab eder. Yalanın hepsi günahtır.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)

3. Yollar üzerine oturmaktan sakının. Eğer oturmuşsanız yola hakkını verin. O da gözü yere eğmek, eza veren şeylerin kaldırılması, selamın iadesi, maruf ile emir, münkerden nehiy ve soranlara doğru yolu göstermektir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

4. Kokusu olan şu iki sebzeyi (soğan ve sarımsak) yiyip de mescidlerimize girmekten sakının. Eğer onları yemeniz lazımsa iyice ateşte öldürünüz.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

5. Yemeği sıcak yemekten sakının. Zira o yemeğin bereketini giderir. Size soğuğu tavsiye ederim. Zira onun yenmesi daha afiyetli ve bereketi de daha büyüktür.
Ravi: Hz. Hattab İbni Muhammed (r.a.)

6. Kırmızı renklerden sakınınız. Zira o, ziynetin şeytana en sevimli olanıdır.
Ravi: Hz. İmran İbni Husayn (r.a.)

7. İnsanlarla mücadeleden sakınınız. Muhakkak ki, yüzün parlaklaklığını giderir ve ayıbını da meydana çıkarır.
Ravi: H.z. Ebu Hureyre (r.a.)

8. Hayvanlarınızın sırtlarını kürsü edinmekten sakının. (Hayvanların sırtında durup konuşmayın) Muhakkak ki Allah onları, güçlükle erişebileceğiniz memleketlere kolaylıkla ulaşabilesiniz diye size musahhar kılmıştır. Allah, arzı ihtiyaçlarınızı üzerinde karşılayabilesiniz diye sizin için yaratmıştır.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

9. Geceleyin yol üzerinde istirahat etmekten ve namaz kılmaktan sakının. Zira yollar, geceleyin yılanların ve yırtıcıların sığındığı yerlerdir. Bir de yolların üzerini kazai hacetle kirletmeyin. Zira bi laneti celbe sebeb olur.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)

10. Siz "Visal" orucu" (İftar etmeden ertesi güne orucu bağlamak) tutmaktan sakının. Denildi ki: "Siz visal orucu tutuyorsunuz" Buyurdu ki; Siz bu mevzuda Benim gibi değilsiniz. Ben gecelediğimde Rabbim Beni yedirir ve içirir. Siz amellerden, ancak takat getirebileceğinizi yüklenin.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

11. Satarken çok yemin etmekten sakının. Zira bu size önce kazanç temin ederse de, sonra sizi perişan eder.
Ravi: Hz. Ebû Katabe (r.a.)

12. Zandan sakınınız. Şüphe yok ki zan, sözün en yalan olanıdır. Başkalarının gizli işlerini anlamaya kalkışmayın. Tecessüs de etmeyin. Birbirinizle rekabete girişmeyin. Ve birbirinize gadap etmeyin. Birbirinize hased de etmeyin. Bir de bir kimse kardeşinin, evlenme teklifinde bulunduğu kadına, o nikahlanıncaya veya vaz geçinceye kadar talib olmasın.
Ravi: Hz. Eu Hureyre (r.a.)

yuksel dedi ki...

Mümin'in yapması gereken üç önemli esas şunlardır:
1-İbadetleri yapmak.
2-günahlardan kaçınmak.
3-Ahlak'ını güzelleştirmek.
Mahmud Esad Coşan Akra fm.

yuksel dedi ki...

Sayfa: 176

1. Siz, kadınların yanına girmekten sakının. Denildi ki: "Kocasının kardeşi veya akrabası ise?" Buyurdu ki, onlar girerse ölümdür.
Ravi: Hz. Ukbe İbni Amir (r.a.)

2. Cimrilikten sakının. Zira sizden öncekiler ancak cimrilikleri yüzünden helak oldu. Onlar cimrilikle emrettiler de diğer kimseler de cimri oldular. Onlar sılai rahimi kesmekle emrettiler, diğerlerini de kestiler. Ve onlar facirlikle emrettiler, öbürleri de facir oldular.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Amr (r.a.)

3. "Kusema"dan çekininiz. Ki kusema bir adamın insanlar içinde ganimetler üzerine memur olup da şunun bunun hissesinden almasıdır.
Ravi: Hz. Ata (r.a.)

4. Fitnelerden sakının. Zira, lisanla fitneye düşmek kılıç çalmak gibidir.(Kılıcın tesiri gibidir)
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

5. Yalandan sakının. Zira yalan fücura götürür. Fücur ise ateşe görürür. Muhakkak ki adam yalan söyler ve yalan söylemekte devam ederse Allah indinde "çok yalancı" olarak yazılır. Size doğruluğu tavsiye ederim. Zira doğruluk iyiliğe götürür. Ve iyilik de Cennete götürür. Muhakkak ki adam doğru konuşur ve doğruluğa devam ederse Allah indinde "Sıddık" diye yazılır.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

6. Dinde ifraddan sakınınız. Sizden öncekiler, ancak dinde ifradları dolayısıyla helak oldular.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

7. Yalan mersiyeden sakınınız. Zira bu, cahiliyet amellerindendir. l.(Ölüyü yalan sözlerle medh etmek)
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

8. Ara bozmaktan sakının. Zira o helak edicidir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

9. Soyunmaktan sakının: Zira, şüphesiz sizden ayrılmayan ve sizinle beraber olanlar vardır. Onlar ancak def-i hacet zamanında, bir de hanımınıza yakın olduğunuzda ayrılırlar. Öyleyse onlardan haya edin ve onlara ikram edin.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

10. Hevadan sakının. Şüphesiz heva, kişiyi sağır ve kör eder.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

11. Allah Tealanın taatına, kulların sizi övmeleri arzusunu karıştırmaktan sakının. Sonra amelleriniz boşa gider. (Bu riyaya girer)
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 457

1. Muhammed (s.a.v)in nefsi yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, muhakkak Ben, sizin ehli Cennetin yarısını teşkil edeceğinizi ümid ediyorum. Bu cennete müslim bir nefisten başkasının girmemesindendir. Halbuki siz şirk ehline göre siyah öküzün cildindeki beyaz tüyler gibisiniz, veya kırmızı öküzün cildindeki siyah kıllar gibi.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

2. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki; dünya gitmez. Ta ki bir adam bir kabre uğrar da onun üzerinde yuvarlanarak "Keşki şu kabir sahibinin yerinde ben olsaydım." Demedikçe. Sanki din onun başının belası gibi olur.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

3. Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, siz günah işlemeseniz Allah sizi giderir, günah işliyecek bir kavim yaratır. Onlar da istiğfar ederler de Allah onları affederdi.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

4. Nefsim yed-i kudretinde Olan Rabbu zül Celal hazretlerine kasem ederim ki, kıyamette Allah'ın kulunun amellerinin hasenatı Uhud dağından ağırdır.
Ravi: Hz. Sare binti Abdullah İbni Mes'ud (r.a.)

5. Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, Cennetin "Kürsüü merfua"sının irtifaı yer ile gök arası gibidir. Yer ile gök arası da beşyüz senelik yoldur.(Cennetteki 100 dereceden biri)
Ravi: Hz. Ebû Said r.a

6. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, muhakkak ki o kıyamet günü- ki elli bin senelik imtidadı vardır- mümine o kadar hafifletilir ki, dünyada kıldığı bir farz namazından kendisine daha hafif gelir.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

7. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, zakkumdan bir damla arzın denizlerine damlasaydı onları ifsad ederdi. Ya yiyeceği ondan olanlara nice ola.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

8. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, Ey Ehli Beyt, kimse size buğz etmez, ancak Allah onu yüz üstü Cehenneme sürer.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

9. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, sizlerden biriniz layıkı ile mü'min olmaz, Beni evlad ve babasından fazla sevmedikçe.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

10. Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, aranızda Allah'ın kitabı ile hükmedilecektir. Verdiği fidye ve koyun sana geri verilsin; oğluna da yüz sopa ve bir sene sürgün. Bunun ailesine de recm gerekir. Ey Umey şu kadına git, itiraf ederse onu recm et. (Davacı şeklinde iki kişi gelmiş ve and vermişler ki, meselemizi Kitabullaha göre faslet. O zaman yukarıki hadis varid olmuş)
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

11. Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim Ehli Cennetten bir adama, yüz insan kudreti verilecek: Yemek, içmek ve kadınlarla münasebet hussunda. Denildi ki; "Yiyen içenin def'i hacet ihtiyacı olur." Buyurdu ki, onlardan birinin ihtiyacı mis gibi kokan ter olur, ve cildinden atılır ve görülür ki karınları boşalmış.
Ravi: Hz. Zeyd İbni Erkam ra

yuksel dedi ki...

Uzun süreli potansiyel artışının geç fazının dairesel AMP ve protein kinaz A tarafından çekip çevrildiğini ve bu sinyal patikasını dopaminin etkileştirdiğini daha önce görmüştük.
Belleğin Peşinde
Yeni Bi Zihin Biliminin Doğuşu.
sy.424.

yuksel dedi ki...

Hipokampusun piramit hücrelerinde dopamin kendi reseptörlerine bağlandığı zaman, dairesel AMP derişimi yükselir. Bu dopamin reseptörlerini etkinleştirip dairesel AMP'yi artıran ilaçların, uzun süreli potansiyel artışının geç fazındaki kusuru alt ettiğini keşfettik. Bu ilaçlar aynı zamanda hipokampusa bağlı bellek kusurlarını da giderir.
Belleğin Peşinde.
Yeni Bir Zihin Biliminin Doğuşu.
sy.424.
Küçük kırmızı hap.24.
Bölümü.

yuksel dedi ki...

Sayfa: 458

1. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, ehli Cennetten bir adamın bir sabahta, yüz bakire kıza yaklaşmakta aczi olmayacaktır.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

2. Muhammad (s.a.v) nefsi kudret elinde Olana yemin ederim ki, bir adam gizlide bir amel yapmaz ki Allah (z.c.hz.) ona aşikare bir elbise giydirmesin. Eğer hayırlı ise hayır şerli ise şer.
Ravi: Hz. Osman (r.a.)

3. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, bir kulun kalbi selimi olmadıkça müslüman kalamaz, ve komşusu "baikasından" emin olmıyan adam layıkile müslüman olamaz. Denildi ki "baikası nedir?" Buyurdu ki, şerri ve zulmüdür.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)

4. Muhammed (s.a.v)in nefsi yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, kıyamet gününde bir kul gelir dağlar gibi sevabları olur ve zanneder ki bunlar sebebile Cennete gidecek. Fakat zulme uğrattığı kimselerin meydana çıkması o derece devam eder ki, bunlar erir ve hiç hasenesi kalmaz ve hatta kendisine dağlar gibi günah yüklenir de bu sebeble Cehenneme sevki emrolunur. (Meğer tevbe, meğer iltica)
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)

5. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, bu iş (müslümanlık) başladığı gibi avdet eder ve her iman Medineye toplanır. Hatte bütün iman Medine de oluncaya kadar.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)

6. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, Cennete ancak merhametliler girer. Dediler ki; "Hepimiz merhametliyiz." Buyurdu ki, hayır o değil, umuma merhamet edesiye kadar.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

7. Beni Hak ile gönderene kasem ederim ki; Bu dünya tükenmez, ehline yere batmak, suret değiştirmek ve taş yağmadıkça, "Bu ne vakit olacak ya Rasulallah" dediler. Buyurdu ki; ne vakit kadınlar eğer üstüne oturacak, çengiler artacak, yalan şehadetler yapılacak. İçki aşikare olacak, namaz kılanlar ehli şirkin kabları olan altın ve gümüşten kaplarla su içecekler, ve erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla iktifa edecekler. Bu günlerde siz kendinizi çekin ve başınıza taş yağmasına hazırlıklı olun ve korkun.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

8. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, onu hepside yazmaya haris on melek yazmak istediler. Fakat nasıl yazacaklarını bilemediler. Nihayet İzzet Sahibine ref oldular. O da buyurduki: "Onu kulumun dediği gibi Elhamdülillahi hamden kesiran tayyiben mübareken fiyh, kema yuhibbu Rabbüna ve yuhmede ve yenbaği leh yazın."
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

9. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, kıyamet kopmaz; imamınızı öldürünceye, kılıcınızı birbirinizde deneyinceye ve şerirleriniz dünyaya hakim oluncaya kadar.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 177

1. Kabirlere bevl etmekten sakının. Zira o, baras hastalığına sebeb olur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

2. Yemeği çok yemekten sakının. Şüphesiz kul, şehvetini ahiretine tercih etmedikçe helak olmaz.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

3. Kin tutmaktan sakının. Zira o, helak edicidir.
Ravi: Hz Ebu Hureyre (r.a.)

4. Bid'atlerden sakının. Zira her bidat dalalettir. Ve her dalalette ateştedir.
Ravi: Ashabdan biri (r.a.)

5. Medihten sakınınız. Zira o, boğazlamaktır.
Ravi: Hz. Muaviye (r.a.)

6. Cimrilikten sakınınız. Zira o, bir kavmi teşvik etti. Onlar da zekatlarını vermediler. Yine o, onları davet etti. sılai- rahmi kestiler. Gene o, onları davet etti. Bu defa kanlarını akıttılar.
Ravi: Hz Ebu Hureyre (r.a.)

7. (Kadınlara hitaben) Size in'am edenlerin hakkını inkar etmekten sakının. Denildi ki; "İn'am edenlere nankörlük nedir?" Buyurdu ki; Sizden biri ana-babasını yanında dul veya kız olarak uzun müddet kalır. Sonra Allah ona bir zevc nasib eder. Sonra Allah ona çocuk nasib eder. Sonra o kadın bir sebeble hiddetlenir de kocasına karşı küfran'ı nimette bulunur da şöyle der: "Allah'a yemin ederim ki senden asla bir hayır göredim."
Ravi: Hz. Esma binti Yezid (r.anha)

8. Hanginiz bir ağrı hissederse, sağ elini onun üzerine koysun ve üç defa "Allah'ın adını" zikretsin. Ve yedi defa şöyle desin: "Euzu bi izzetillahi ve kudretihi min şerri ma ecidü ve uhaziru." (Hissettiğim ve çekindiğim hastalığın şerrinden Allah Teala'nın izzet ve kudretine sığınırım)
Ravi: Hz. Osman İbni Ebul Asi (r.a.)

9. Hanginize varisinin malı, kendi malından daha sevimlidir? Biliniz ki, sizden hiç kimse yoktur ki, varisinin malı kendisine, kendi malından daha sevimli olsun. Kendi malından sana mal olan senin ancak takdim ettiğindir. (Önden gönderdiğindir) Varisin malı ise ancak geriye bıraktığındır.
Ravi: Hz. İbni Medüd (r.a.)

10. Her hangi bir adam iflas eder de onun yanında, kimin alacağı aynı mal olarak bulunuyorsa, o malın sahibi, ona diğer alacaklılardan daha ziyade hak sahibidir.(Şayet karşılığında bir miktar da olsa para almamışsa)
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

11. Hergangi bir kadın, kocasının evinden, onun izni olmaksızın çıkarsa, kocası kendisinden razı oluncaya kadar, güneşin ve ayın üzerine doğduğu her şey ona lanet eder.
Ravi: Hz. Enes (r.a.).

12. Her hangi bir kimse, bir günde farzların dışında, on iki rik'at nafile kılarsa, o kimse için Cennette bir ev vermek, Allah'ın üzerine sabit ve sadık bir vaad olur.
Ravi: Hz. Ümmü Habibe (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 178

1. Hangi kavim ki, kuvvetli ve kalabalık olduğu halde, masiyet yapan kısma mani olmuyorsa, azab bunlara umumi olarak gelir.
Ravi: Hz. Cerir (r.a.)

2. Hangi bir adam ki, bir açı doyurursa, Allah (z.c.hz)'leri ona Cennet taamından yedirir. Ve hangi adam ki, birini bir korkudan kurtarırsa, kendisi, kıyametteki en büyük korkudan azad olur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

3. Hangi bir davetçi ki, bir dalalete çağırıb da peşine de adam düştü ise, peşine düşenlerin her birinin günahı kadar günah da ona yazılır. Ve bu, diğerlerinin günahından bir şey eksiltmez. Herhangi bir davetçi de hidayete çağırdı da ona uyuldu ise, uyanların sevabı kadar da ona yazılır ki, bu da diğerlerinin ecrinden hiç bir şey eksiltmez.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

4. Herhangi bir adam, bir hastayı ziyarete gidince, Allah'ın rahmetinde yüzer ve onun yanında oturunca da bu rahmete gömülmüş hale gelir.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

5. Hangi iki müslüman ki, birbirlerine rast geldiklerinde musafaha ederek "Allah'a hamd" ederlerse, günahları kalmamış bir halde, birbirlerinden ayrılırlar.
Ravi: Hz. Bera (r.a.)

6. Bir adam ki, yalan yemin ile birisinin malını alırsa, Cennet ondan el çeker ve Cehennem ona vacib olur. Bu mal, isterse bir misvak dalı olsun.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

7. Bir adam ki, bir müslümanın malını yalan yere yeminle alırsa, kalbine nifaktan kara bir leke yerleşir ve kıyamete kadar da bu hal devam eder.
Ravi: Hz. Salabe (r.a.)

8. Hangi bir kadın ki, belli başlı bir sebeb olmadan, kocasından boşanmak isterse, ona Cennetin kokusu dahi haram olur.
Ravi: Hz. Sevban (r.a.)

9. Hangi bir kadın ki, koku sürünüp dışarı çıkar ve kokusunu duyurmak için bir cemaatin yanından geçerse, ona bakana da, kendisine de zani günahı yüklenir.
Ravi: Hz. Ebû Mûsa (r.a.)

10. Hangi kul ki, kendine Allah (z.c.hz)'leri tarafından dini hakkında bir öğüt geldi ise, bu ona, Allah'dan ihsan olunmuş bir nimettir. Bunu şükürle karşılarsa ne ala. Şükürle karşılamazsa bu, günahının artması ve Allah'ın gadabının artması için, kendisi aleyhinde bir hüccet olur.
Ravi: Hz. Atiyye (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 459

1. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, kıyamet kopmaz hasislik, fuhuş zahir oluncaya, emine hiyanet edilinceye, haine güvenilinceye "vuul" helak oluncaya, "Tuhut" zahir oluncaya kadar. Denildi ki: "Vuul ve Tuhut nedir?" Buyurdu ki, Vuul insanların eşrafı, Tuhut ise insanların ayak takımıdır.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

2. Muhammed (s.a.v)in nefsi yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, ümmetimden bir cemaat ifrad, keyif, kibir, oyun ve eğlence üzere geceliyecekler de, sabahleyin kalktıklarında domuz ve maymun suretinde kalkacaklardır. Buna sebeb de haramları helal saymaları, çalgıcı kadınlar edinmeleri, şarab içmeleri, riba yemeleri ve ipekli giymeleridir.
Ravi: Hz. Ubâde (r.a.)

3. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, onlardan biri benim muhabbetim sebebile ashabı ve sizi (Abdülmuttalip oğullarını) sevmedikçe layıkı ile mü'min addolunmaz. Siz şefaatimle Cennete girmeyi umarsınız da Abdulmuttalip oğulları ummaz mı?
Ravi: Hz. Abdullah İbni Cafer (r.a.)

4. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, dünya Allah (z.c.hz.) ne bu leşten kıymetsizdir. Eğer Allah indinde dünyanın hardal tanesi ağırlığı kadar kıymeti olsaydı, dünya nimetlerini halkından ancak evliyasına ve dostlarına hasrederdi.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

5. Nefsim yed-i kudretinde Olana kasem ederim ki, İran ve Roma (Rum diyarı) feth olunacak ve dünya devleti üzerinize yağacak. Ekmeğiniz ,etiniz bollaşacak, o kadar ki bunların çoğuna besmele bile çekilmeyecek.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Busr (r.a.)

6. Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, Cennete dininde facir, maişetinde ahmak olan adam da girecek; Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, kendisini günahi sebebile Cehennem ateşi yakmış adamda girecek cennete; Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, kıyamet gününde Allah hiç bir beşer kalbine gelmedik bir mağfiretle mağfiret edecektir; Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, Allah (z.c.hz.) kıyamet gününde o derece mağfiret edecek ki, İblis dahi acaba bana da isabet eder mi umudu ile uzanacak. (Gene meyus olacak)
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

7. Nefsim yed-i kudretinde Olana yemin ederim ki, Ya "Emri bil maruf ve nehyi anil münkeri" yapacaksınız veya Allah kendi tarafından size neredeyse azabını gönderecektir. Sonra O'na dua edeceksiniz de duanız da kabul olmayacaktır.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

8. Nehyettiğiniz şeyin mislinin size de gelmesinden korkmadıkça "Emri bil maruf ve nehyi anil münker" size vacip olur. Eğer bundan korkuyorsanız "sükut" size helal olur.
Ravi: Hz. Misvar (r.a.)

9. İyi ameli (haseneyi) kalbde nur buldum. Yüzde ziynet oldurur ve amelde de kuvvet hasıl eder buldum. Hatayı ise kalbde karalık, yüzde çirkinlik ve amelde zaaf olarak buldum.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

10. İhvanıma kavuşmayı istiyorum. Ashab; "Ya Resulallah biz senin ihvanın değilmiyiz?" dediler. Buyurdu ki, hayır siz Benim ashabımsınız. İhvanım Benden sonra gelip Beni görmeden iman edenlerdir. Sonra buyurdu. Ey Ebu Bekir, şu kavmi sevmezmisin ki, kendilerine senin Beni sevdiğin haberi ulaştı da, senin Beni sevmen sebebile, seni sevdiler. Onları sev ve Allah onları sevsin.
Ravi: Hz. Bera (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 460

1. Rabbim Bana ümmetimden yetmiş bin kişiyi Cennete hesapsız ve azabsız sokmayı vadetti. Her birine de yetmiş bin. Ondan sonra da, Rabbımın kabzasından, üç kabza da Kendisi azad edecek.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

2. Allah'ın misafiri olanlar üç sınıftır: Gaziler, hacılar ve umreye gidenler.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

3. Allah'ın misafirleri üçtür: Hacı, umre yapan ve gaziler. Allah onları çağırdı da Ona icabet ettiler. Allah'dan istediler de onlara verdi.
Ravi: Hz İbni Ömer (r.a.)

4. Kendisinden ilim öğrendiklerinize hürmet edin ve ilim öğrettiklerinizede ikram edin.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

5. Mü'mine üçyüz almış melek verilmiştir. Bunlar, kendisinin gücü yetmediği belaları, zararları def ederler. Bunlardan dokuzu göze aittir ki, ondan, yaz gününde sizin bal tabağından sinekleri kovaladığınız gibi, zararları def ederler. Eğer onlar zahir olsalardı derelerde, bayırlarda, ellerini uzatmış ağızlarını açmış vaziyette görürdünüz onları. Eğer kul bir lahza kendi haline bırakılsaydı, şeytanlar onu çarpar yok ederlerdi.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)

6. Güneşe dokuz melek memur edilmiştir. Her gün ona kar atarlar (onu soğuturlar) Böyle olmasaydı güneşin isabet ettiği şey yanardı.
Ravi: Hz. Ebû Umame ra.

7. Rüknü Yemaniye yetmiş melek memur edilmiştir. Kim "Allahümme innî es'elüke affe vel afiyete fid dünya vel ahireti, Rabbena âtina fid dünya haseneten ve fil ahireti haseneten vekına azaben nâr." Derse onlar "amin" derler. Kim Haceri Esvede elini sürerse, Rahmanın eline elini sürmüş gibi olur.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

8. Nuh (a.s)ın üç çocuğu vardır. Sam, Ham ve Yafes. Sam'ın çocukları Arab, Faris ve Rum'dur. Hayır bunlardadır. Yafes'in oğulları Ye'cüc, Me'cüc, Türkler ve Sicilyalılardır. (Eflak-Buğdanlılar) Onlarda hayır yoktur. Ham'ın oğulları ise Berberiler, Kıbtiler ve Sudanlılardır.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

9. Adem'in oğlunun hepsi, kıymet gününde, bayrağımın altındadır ve Ben, cennetin kapısının kendisine açılacak olanları ilkiyim.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)

10. Nasıl gecikmesin ki, siz misvak kullanmaz, tırnaklarınızı kesmez, bıyıklarınızı kısaltmaz ve ellerinizi de temizlemez bir şekilde etrafımda olduğunuz halde. (Cebrail (a.s)ın gecikmesinden sual edilmişti. Bu hadis varid oldu.)
Ravi: Hz. İbni Abbas r.a

yuksel dedi ki...

Sayfa: 179

1. Hangi delikanlı ki, genç yaşında evlenirse, onun şeytanı şöyle bağırır: "Eyvah, dinini benden korudu."
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)

2. Hangi bir adam ki, bir cemaati misafir etti ve bu misafirler de orada mahrum kaldı ise, bunlara mal, yiyecek ve hatta gece yatırmak gibi yardımda bulunmak her müslümana borç olur.
Ravi: Hz. Mikdam (r.a.)

3. Herhangi bir ağaç ki, bir kavme gölge etti. Gölgesinden veya meyvasından faydalanılmış olsa bile, sahibi onda muhayyerdir. İster keser, isterse bırakır.
Ravi: Hz. Mekhul (r.a.)

4. Her hangi bir amir (veya vali)ki, müslümanların işlerinden birinin başına geçti ise, kendisini Cehennem köprüsü üzerinde durdururlar ve köprü onu, bir defa öyle bir titretir ki, bütün azaları sarsılır. (Bütün amir ve valiler bunu görecek)
Ravi: Hz. Bişr (r.a.)

5. Herhangi bir adam ki, (izin almadan) bir evin perdesini açıp içeri bakarsa, bu kimse haram işlemiş ve Cenabı hakk'ın hududuna tecavüz etmiş olur. Bu durumda ev sahibi onun gözünü çıkarsa bile kısas gerekmez. Fakat bir kimse perdesiz bir evin kapısından, içerdeki kadının bir yerini görse, kabahat ev sahibinindir.
Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.)

6. Hangi altın ve gümüş ki, çıkınlanıp saklandı ise, bu Allah yolunda harcanıncaya kadar, sahibi için ateştir.
Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.)

7. Hangi köle ki, efendisinin izni olmadan evlendi ise, o zanidir.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)

8. Hangi kadın ki, üç çocuğu (kendisinden önce) ölmüşse, bu üçü ona Cehenneme perde olur. Bir kadın sordu. "Ya Resulallah, iki de olsa?" O da olur.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

9. Hangi kadın ki, elbisesini, kocasınınkinden başka bir evde çıkarırsa, Allah'la kendi arasındaki perdeyi yırtmış olur.
Ravi: Hz. Âişe (r. anha)

10. Her hangi bir kimse, bir köleyi azad ederse, Allah da onu Cehennemden azad eder. Her azaya mukabil bir azayı.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

11. Bir müslüman, diğer bir müslüman kardeşine "Kafir" derse, İkisinden biri oradan bu küfürle ayrılır. Eğer dediği kimse kafirse, bu küfür ona gider. Değilse kendisine döner.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

12. Her hangi bir adam ki, bir müslümanı küfre nisbet etti, o adam kafir ise o, değilse kendisi kafir olur.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
müşhane² [ ğ

yuksel dedi ki...

Risale Haber-Haber MerkeziLozan anlaşmasının kilit isimlerinden biri Hahambaşı Haim (Hayim) Naum'dur. Türk tarafı ile batılı ülkeler arasında mekik dokuyan Yahudi din adamı, Lozan anlaşmasının imzalanmasında önemli rol oynamıştı. İngilitere'de yine bir yahudi olan Lord Gürzon ile görüşen Naum, "Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum" demiştir.Necip Fazıl Kısakürek'in Büyük Doğu dergisinde yer alan ve Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Risale-i Nur'a dahil ettiği "Lozan'ın İçyüzü" başlıklı makalede Türklerin İslam'la bağını kesmek üzerinde nasıl bir mutabakata varıldığı açıkça görülüyor. Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Lozan'ın kilit isimlerinden Yahudi Hahambaşısı Haim Naum, Türkleri Kur'an'dan, İslam'dan uzaklaştırması çalışmalarının yanında İsrail'in kuruluşu için de gayret sarfetmiştir. Naum'un ifsad üzerine kurulmuş hayatının kısa özeti Risale-i Nur Enstitüsü sayfasında şöyle yer almaktadır.Hayim Naum (1873-1960)Gizli anlaşmanın entrikası Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika'da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur'ân'ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika'da hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:"Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum." Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor. (Emirdağ Lahikası, s. 278)Osmanlı Devleti'nin son Hahambaşısı olan Hayim Naum, ömrü boyunca çevirdiği entrikalarla ün yaptı. II. Abdülhamid, İttihat Terakki, Mütareke Yılları ve Cumhuriyetin kuruluşu aşamalarında, tüm iktidar değişikliklerinden zarar görmeden faaliyetlerini devam ettirdi. Hem itilaf hem de ittifak devletlerinin yetkilileriyle sıkı bir şekilde görüşmelerde bulunacak kadar etkili olduğu gibi, arkasında büyük bir gücü bulunduran karanlık bir şahıstı. İsmet İnönü ile çok yakın bir ilişki içine girerek Lozan Konferansında danışmanlık yaptı.Naum, 1873 yılında Manisa'da doğdu (Kendisinin ifadesine göre, kimliğinde doğum tarihi 1878 olarak kaydedilmiştir). 1893-97 yılları arasında Fransa'da eğitim gördü. Burada, Uygulamalı Yüksek Araştırmalar Okulu Dini Bilimler bölümünü bitirdi. Yaşayan Doğu Dilleri Özel Okulu'nda Farsça ve Arapça dilleri alanında eğitim görerek mezun oldu. Bu eğitimi sırasında sürgünde bulunan Jön Türklerle yakın temaslarda bulundu. Hayatı boyunca en büyük desteği, Yahudi-Alyans örgütünden gördü. Yaptığı bütün çalışmaları ve girişimleri rapor edercesine bu örgüte yazdığı mektupları vasıtasıyla bildirdi. Bu amaçla neredeyse haftada birkaç kez mektup yazdığını görmekteyiz Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor. (Emirdağ Lahikası, s. 278)Osmanlı Devleti'nin son Hahambaşısı olan Hayim Naum, ömrü boyunca çevirdiği entrikalarla ün yaptı. II. Abdülhamid, İttihat Terakki, Mütareke Yılları ve Cumhuriyetin kuruluşu aşamalarında, tüm iktidar değişikliklerinden zarar görmeden faaliyetlerini devam ettirdi. Hem itilaf hem de ittifak devletlerinin yetkilileriyle sıkı bir şekilde görüşmelerde bulunacak kadar etkili olduğu gibi, arkasında büyük bir gücü bulunduran karanlık bir şahıstı. İsmet İnönü ile çok yakın bir ilişki içine girerek Lozan Konferansında danışmanlık yaptı.Naum, 1873 yılında Manisa'da doğdu (Kendisinin ifadesine göre, kimliğinde doğum tarihi 1878 olarak kaydedilmiştir). 1893-97 yılları arasında Fransa'da eğitim gördü. Burada, Uygulamalı Yüksek Araştırmalar Okulu Dini Bilimler bölümünü bitirdi. Yaşayan Doğu Dilleri Özel Okulu'nda Farsça ve Arapça dilleri alanında eğitim görerek mezun oldu. Bu eğitimi sırasında sürgünde bulunan Jön Türklerle yakın temaslarda bulundu. Hayatı boyunca en büyük desteği, Yahudi-Alyans örgütünden gördü. Yaptığı bütün çalışmaları ve girişimleri rapor edercesine bu örgüte yazdığı mektupları vasıtasıyla bildirdi. Bu amaçla neredeyse haftada birkaç kez mektup yazdığını görmekteyiz Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Bu büyük Yahudi örgütünün en önemli çalışanları ve aktif üyeleri din adamlarından oluşuyordu. İlk başlarda tutucu din adamları yerine ilerici hahamları desteklemek ve etkilerini arttırmak maksadıyla kurulan ve kendilerini Siyonistlere karşı göstermelerine rağmen, özellikle Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına paralel olarak İsrail Devleti'nin kurulması aşamalarında önemli etkilerde bulunduğu anlaşılmaktadır. (Esther Benbassa, Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, Alyans'tan Lozan'a, trc. İrfan Yalçın, Milliyet Y., 1998)Fransa'dan döndükten sonra (1897) Alyans adına fiili olarak çalışmaya başladı. Önce örgütün desteğiyle İstanbul'daki Haham Okulunda müstakbel kayınpederi Abraham Danon'un yardımcılığına getirildi. Bu tarihten itibaren Yahudi cemaatinin yönetimini eline geçirmek için uygun zamanı kollamaya başladı. Devlet kademelerinde etkili olmanın önemli bir göstergesi olan Hahambaşılığa geçmek için uğraştı. Bu isteği, Alyans örgütü tarafından da benimseniyordu. On yıl boyunca cemaat içindeki basamakları bir bir çıktı. Bu arada örgütün izin ve yönlendirmeleriyle 1899 yılında görev yaptığı okulun yöneticisinin kızıyla evlendi. (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 22-23)Naum, yükselişine katkıda bulunacak her yola başvurmaktan çekinmedi. Sultan'ın kitaplığında görev almaya çalıştı. 1900-1904 yılları arasında Yüksek İstihkam ve Topçu Okulu'nda Fransızca öğretmenliği yaptı. Aralarında İsmet İnönü'nün de bulunduğu öğrencilere ders verdi. II. Meşrutiyetin ilanından sonra, ileride istifade etmek üzere bazı subaylarla çok yakın ilişkiler içinde bulundu. Nitekim, bu ilişkiler savaş sonrası dönem için önemli bir zemin oluşturacak, hem içerde hem de yurt dışında geniş çaplı faaliyetlerde bulunmasına imkan sağlayacaktır. (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 24)II. Meşrutiyetle birlikte Naum ve dolayısıyla Yahudi örgütleri siyaset alanındaki faaliyetlerine hız verdiler. Yaptıkları yayınlarla Jön Türk hareketini desteklediklerini beyan ettiler. Alyans'in işleri daha da gelişti. Devrin yöneticileriyle ilişkiler daha da hızlandırıldı. Bu arada Naum önce Hahambaşı vekili ve kısa bir süre sonra da Hahambaşı seçildi (1909). Bu göreve geldikten bir süre sonra Edirne, Selanik, İskenderiye, Kahire, Şam, Beyrut ve İzmir'i içine alan geniş kapsamlı bir geziye çıktı (1910 Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Kendi ifadeleriyle ilk resmi görevi, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Çanakkale Savaşı öncesinde uzlaşmayı sağlamak. Ancak, İngiltere ve Fransa'nın tekliflerinin ağır bulunması ve Osmanlı Devleti'nin reddetmesi ile başarısız olur. Güya, Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu durum, "çatışmanın uzamasını önleyebilecek bir barış görüşmesine uygun değildir"(!) 1918 yılında çıktığı yurt dışında, tarafsız kesimleri Türk davasına kazanmaya çalışmaktadır(!) Bu sebeple Fransız ve Alman gizli servislerinin takibine uğrar. Bu maksatla Siyonist liderler ve Yahudi kökenli önemli kişilerle görüşmeler yapar(!) (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 47).Naum'un, sinsi faaliyetleri hakkında çok önemli tespitlerde bulunanlardan birisi de Lozan görüşmelerindeki Türk heyetinde bulunan Rıza Nur'dur. Naum'un Londra ile Ankara arasında sürekli gidip gelmesi dikkat çekicidir. Görüşmeler devam ettiği sırada Paris gazetelerinden birinde çıkan bir haberde Naum, "Merak edilmesin, İsmet benim ahbabımdır. Sözümden çıkmaz. Gider işi düzeltirim" ifadeleriyle düşman tarafına garanti verirken, arkasından, "Ben geliyorum. İşi düzelttim. Size mühim haberim var. Sakın ben gelinceye kadar görüşmeleri kesmeyin" şeklinde bir telgrafı İsmet İnönü'ye yollar. Yani, Fransız basınına göre Frenk taraftarı, Türklerin yanında Türk taraftarı!.. Rıza Nur, bu davranışlar karşısında öfkesine hakim olamadığını ve Hahambaşının gelişi sırasında gazete haberini kendisine fırlattığını aktarmaktadır."... herif dalevereye kalksa fena haşlayacaktım. Kalkmayıp bu tarzda dökülünce öfkem geçti. Gazeteyi kendisine verdim. Bu beyanatın nedir dedim. Şapa oturdu. Herif kafa tutmuyor ki... hamur gibi yumuşak. Yalnız, soğuk muamele ve çabuk defettim gitti." (Kadir Mısıroğlu, Lozan Zafer mi, Hazimet mi?, Sebil Y., İstanbul 1971, s. 267-268) Rıza Nur, bütün tersleme ve kovmalarına rağmen Naum'un Türk heyetinin yanından ayrılmadığını, özellikle İsmet İnönü ile çok sıkı-fıkı olduklarını sert ifadelerle dile getirmektedir. İnönü'yü ikaz ederek; bu kişiden fayda gelmeyeceğini, fikir ve düşüncelerimizi, görüşmelerimizi anında karşı tarafa sızdırabileceğini nakletmektedir. Buna karşılık Naum'un İnönü'ye; bütün İngiliz ve Fransız yöneticilerini tanıdığını, hepsinin ahbabı olduğunu, işleri istediği gibi yaptırabileceğini söylediğini, aktarır Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Özellikle Lozan görüşmeleri sırasında çevirdiği entrikalarla ilgili olarak, Risale-i Nur'da Büyük Doğu mecmuasından yapılan "Lozan'ın İçyüzü" adlı alıntı önemli bilgiler vermektedir. Naum, bir taraftan görüştüğü kişilerin adamıymış gibi hareket ederken diğer taraftan İslam aleyhtarlığı faaliyetleri ile de dikkat çekici etkilerde bulunmuştur. "Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'i istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri tek kelime ile Yahidiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur." Naum, Amerika'da önemli faaliyetler içinde bulunduktan sonra Yahudi kökenli İngiliz Lord Gürzon ile çok yakın münasebetleri olup, şu teklifte bulundu: "Siz Türkiye'nin mülki tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslamiyeti ve İslami temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum." Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Naum'un gizli faaliyetleri hakkında bilgi verenlerden bir tanesi de Rauf Orbay'dır. Orbay, hatıralarında; "İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan'da İngilizlerle bir nevi gizli ara buluculuk rolü oynayan, İstanbul'un Hahambaşısı Hayim Naum Efendinin telkinleriyle, 'Hilafetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye'de devamına müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu' fikrini tamamıyla benimsetmiş bulunuyordu." (Lozan Zafer mi, Hezimet mi?, s. 276) tespitinde bulunmaktadır.Lozan görüşmeleri sırasında müşavir, kâtip, gazeteci gibi sıfatlarla heyete dahil olan ve türlü hırsızlıklara, casusluklara adı karışanlardan biri olan Naum, gösterdiği başarılardan ötürü kendisini destekleyen örgütü tarafından, Yahudilerce en büyük Hahambaşılıklardan biri olarak kabul edilen Mısır Hahambaşılığına terfi ettirildi. Lozan'dan sonra Türkiye'ye dönmeyen Naum, bundan sonra Mısır'da faaliyetini sürdürdü. Rıza Nur, Naum'u deşifre ederken para ve sahtekârlık konusundaki özelliklerine de atıfta bulunmakta ve tek tek benzeri kişiler hakkında bilgi vermektedir. (Lozan Zafer mi, Hezimet mi?, s. 320)Rıza Nur'un iddialarını, bizzat Naum'un hakkında övücü ifadelerle hayatını konu alan ve yazışmalarını aktaran eser doğrulanmaktadır. Bu iddialardan bir tanesi İttihat ve Terakkiye ait paralar ve belgelerin yurt dışına kaçırılması olayıdır. Eserde, Naum'un Sadrazam İzzet Paşa tarafından, İtilaf Devletleri ile bağlantı kurmakla görevlendirildikten sonra 25 Ekim 1918 tarihinde özel bir yata binip Romanya'nın Köstence Limanına doğru yola çıktığı belirtilmektedir. İşte bu sırada çok miktarda altın ve belgeler de kaçırılmıştır. Eserde, söz konusu paraların kaçırıldığını reddetmenin aksine, Naum tarafından değil de yakın çevresinde bulunan bir Yahudi banker tarafından İsviçre bankalarına transfer edildiği kaydedilmekte ve hırsızlık tescil edilmektedir. (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 49) Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Naum, iddiaya göre Kemalistler tarafından yarı resmi bir görevle Paris'e gönderilmiştir. Kendisinden istenen, etkili olduğunu iddia ettiği çevrelerle görüşerek Türk mücadelesine taraftar sağlamak, aleyhteki düşünce ve fikirleri izale etmek, Fransız kamuoyunu rahatlatan faaliyetlerde bulunmaktı. (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 50) Ancak, Naum, gittiği her yerde Doğuda bulunan Yahudilerle ilgili olarak görüşmelerde bulundu. Bu arada Türk tarafının bir temsilcisi rolünü de amacına ulaşmada basamak olarak kullandı. Nitekim, 1921 yılında Amerika'da bulunduğu sırada bizzat örgütü Alyans ile ilgili faaliyetlerde bulundu ve örgüt tarafından kendisine verilen görevi yerine getirdi. Ama, o Ankara'ya, her zaman Türklerin lehinde çalışmalarda bulunmak üzere, yurtdışındaki dostlarını Türk davasına kazandırmaya çalıştığını, ifade etmekteydi. Bu girişimleri sayesinde, 1900'lü yıllarda, İstihkam ve Topçu Okulu'nda öğretmenliğini yaptığı İsmet Paşa'nın Başkanlığındaki Türk heyetlerine danışman olarak eşlik etmeyi başardı.Naum, bağlı bulunduğu Alyans örgütünün başkanına düzenli bir şekilde mektup göndererek ayrıntılı bilgiler verdi. 27 Nisan 1919 tarihli ve İstanbul'dan başkanına yazdığı mektubunda dış bağlantıları hakkında önemli bilgiler vermektedir. "İtalyan temsilcileriyle ilişkilerim çok iyi. Savaş sırasında tapınaklarına, mezarlıklarına, bankalardaki paralarına bile el konmak istenilen İtalyan cemaatinin yararlarını korudum... Amerika ile ilişkilerim hep çok iyi oldu... Amerika'ya dönmek için Filistin'den gelmiş Amerika Yahudileri konusunda başarılı girişimlerde bulundum... Türk ve Filistin Yahudilerini, Ermenilerin ve Yunanlıların alınyazısından kurtarmama... (rağmen) beni hala Siyonizmin karşıtı olmakla suçluyorlar..." (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 186-194).Naum'un, Lozan sonrası en büyük hedefi, artık, Yahudi devletinin Filistin'de yeniden kurulması için Alyans adına çalışmaktı. Dolayısıyla İstanbul'dan ayrılarak Mısır'a taşındı. 1925 tarihinden itibaren Mısır ve Sudan Hahambaşılığına geçti. 1960 yılında Kahire'de öldü. Kaynak: Atatürk ile İnönü'nün sırdaşı Haim Naum ve Lozan'ın şifresi: Din öldürülecektir

yuksel dedi ki...

Sayfa: 180

1. Hangi bir kadın ki, onu iki veli, (birbirinden habersiz) evlendirdi, o kadın, ilk önce verilen kimseye aittir. Herhangi bir adam da bir malı iki kişiye sattı ise, o mal ilk satılana aittir.
Ravi: Hz. Semure (r.a.)

2. Kim ki helalinen bir mal kazanır, bundan önce kendine harcar. Sonra da artanı etrafındakilere sarfederse, bu ona zekattır. Malı ve sadakası olmıyan kimse de şöyle dua etsin: "Allahümme salli ala Muhammedin abdike ve Resulike ve Salli alel mü'minine vel mü'minatı vel müslimine vel müslimat." Bu da onun zekatı olur.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)

3. Hangi kadın ki kocasının izni olmadan evinden çıkarsa, evine dönünceye veya kocasının rızasını alıncaya kadar Allah'ın gazabında olur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

4. Hangi müslüman ki bir din kardeşiyle musafaha eder ve içlerinde de birbirlerine bir kin olmaz ise, elleri henüz ayrılmadan, Cenabı Hak, her ikisinin de geçmiş günahlarını mağfiret eder. Gene bir kimse, içlerinde bir kin olmadan, müslüman kardeşine sevgi nazarı ile bakarsa, Allah onların geçmiş günallarını bağışlamadan hiç biri evine dönmez.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)

5. Hangi idareci ki, kendisine bir cemaatin idaresi teslim edildi de, o da onlara karşı hayırhah davranmadı ise, Allah'ın her şeyi kaplıyan rahmetinden mahrum kalır.
Ravi: Hz. Abdurrahman (r.a.)

6. Hangi kavim ki, içlerinde sabah ezanı okunursa, o ezan onlar için akşama kadar, Allah'ın azabından eman olur. İçlerinde akşam ezanı okunan kavime de, o ezan, ertesi günü sabahına kadar Allah'ın azabından eman olur.
Ravi: Hz. Makil (r.a.)

7. Hangi adam ki, müslümanların umuru hususunda amir oldu da, kendine olduğu gibi onlara hayırhah olmadı ise, o adam, Cennetin kokusunu bile koklıyamaz.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

8. Her hangi bir müslüman, bir müslümanı giydirdi ise, o elbise eskiyip bir parça kalıncaya kadar, Allah'ın hıfzı himayesinde kalır.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

9. Hangi bir adam ki, bir cariye veya hür bir kadınla zina etti ise, meydana gelen çocuk veledi zinadır. Ve o çocuğun hiç bir şeyde hakkı yoktur. (Varis olamaz) Baba da ona varis olamaz.
Ravi: Hz. Amr İbni Sayıb (r.a.)

10. Herhangi bir müslümanın cenazesinde döt kişi onun hayrına şehadet ederse, Allah onu Cennete koyar. Soruldu ki; "Üç kişi de mi? Üç kişi de buyurdu. Soruldu: "İki kişi de olur mu? Olur buyruludu.
Ravi: Hz. Ömer (r.a.)

yuksel dedi ki...

Sayfa: 461

1. Eyvah size ey kadınlar topluluğu, evlatlarınızı öldürmeyin. Baş ağrısı ve boğaz ağrısı için uduhindi alın.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)

2. Yazık eşrafa, yazık umeraya, yazık itibarlı adamlara. Bunlar milletin başında olurlar da suiistimal ederler. Kıyamet gününde bir takım kimseler, şakaklarından Süreyya yıldızına asılı olsa ve gök ile yer arasında, küt aşağı düşse, küt tekrar asılsa idi de, milletin idaresinden bir şeye sahip olmasaydılar.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

3. Yazık maliklere, memluklardan (kölelerden) dolayı ve yazık memluklara, maliklerden dolayı. (Yekdiğerlerinin hukuklarına riayet etmediklerinden dolayı)
Ravi: Hz. Enes r.a

4. Veyl valiye raiyeden ötürü. Meğer ki onları hayırhahlık ve hüsnüniyetle arkalarından koruya.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Muğaffel (r.a.)

5. Veyl topuklara ve ayak içlerine ateşten dolayı. (Abdestte yıkamasına dikkat edilmezse)
Ravi: Hz. Câbir r.a

6. Veyl topuklara ve ayak içlerine ateşten dolayı.
Ravi: Hz. Abdullah ibni Haris (r.a.)

7. Veyl o kimselere ki edeb yerlerine ellerler. Sonra da abdest almadan namaz kılarlar.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

8. Veyl memlukten ötürü malike, veyl malikten ötürü memlüke. Veyl fakirden ötürü zengine, veyl zenginden ötürü fakire. Veyl kuvvetliden ötürü zaife ve veyl zaiften ötürü kuvvetliye.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

9. Yazık zenginlere fakirlerden dolayı. Kıyamet gününde o fakirler derler ki: "Ya Rabbi Senin bizim için onların mallarında kendilerine farz kıldığın haklarımızda cimrilik ettiler, esirgediler." Bunun üzerine Allah Teala şöyle buyurur: "İzzetim ve Celalim Hakkı için sizi yaklaştıracağım onları ise uzaklaştıracağım."
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

10. Yazık ümmetime kötü ulemadan dolayı. Bunlar ilmi ticaret vasıtası edinirler. Zamanlarının umerasına sokulmak suretile kendilerine kazanç temin ederler. Allah kesatlık versin onları ticaret dedikleri şeye.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

11. Eyvah Arab'a yaklaşan şerden dolayı. Körcesine, kulaksızcasına ve dilsizcesine olan fitneden. O fitne gününde oturan yürüyenden yürüyen de koşandan hayırlıdır. Yazık o fitnede koşan adamlara, kıyamet günü Allah'dan dolayı (görecekleri azabtan)
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)

12. Yazık sana, arkadaşının boynunu kestin. (Yüze karşı medh edene) Sizden biri kardeşini mutlaka medh edecekse şöyle söylesin: "Falan şöyle zannediyorum Allah bilir ya. Ben Allaha karşı hiç bir kimseyi tezkiye edemem. Onun şöyle şöyle olduğunu sanıyorum." Desin. Şayet o adamın hakkında söylediği bu hususları biliyorsa.
Ravi: Hz. Abdurrahman İbni Ebu Bekre (r.a.)

yuksel dedi ki...


RİSALE-İ NUR’DAN DUALAR

SÖZLER
“Ey Rahmân ve Rahîm olan Allah’ım! “Bismillâhirrahmanirrahîm” hürmetine, rahîmiyetine yaraşır şekilde bize merhamet et, Rahmâniyetine yaraşır şekilde, bize “Bismillâhirrahmânirrahîm”in sırlarını anlamayı nasip eyle.” Âmin.

Sözler / On Dördüncü Lemanın İkinci Makamı / 20

* * *

“Allah’ım! “Bismillâhirrahmânirrahîm”in sırları hürmetine, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin zâta ve onun bütün âl ve ashâbına, Senin rahmetine ve onun hürmetine yaraşır şekilde salât ve selâm eyle. Bize de, Senden başka, hiçbir mahlûkunun merhametine ihtiyaç bırakmayacak bir şefkat ve rahmetle merhamet eyle.” Âmin.

Sözler / On Dördüncü Lemanın İkinci Makamı / 21

* * *

“Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabul et. Emânetini kabzetmek zamanına kadar bizi emânette emîn kıl.” Âmin!

Sözler / Altıncı Söz / 33

* * *

“Allah’ım, kalplerimizi imân ve Kur’ân nuruyla nurlandır.

Allah’ım, bizi Sana muhtaç olduğumuzun şuuruyla zenginleştir; Senden müstağnî durma fakirliğine düşürme. Kendi güç ve kuvvetimizden teberrî ediyor, Senin havl ve kuvvetine sığınıyoruz. Bizi Sana tevekkül edenlerden kıl. Bizi nefsimizin eline bırakma. Bizi, koruyuculuğunla muhâfaza eyle.

Bize ve erkek, kadın bütün müminlere merhamet et. Kulun, peygamberin, seçtiğin, dostun, mülkünün güzelliği, masnuâtının melîki ve sultanı, inâyetinin gözbebeği, hidâyetinin güneşi, hüccetinin lisânı, rahmetinin timsâli, mahlûkatının nuru, mevcudâtının şerefi, mahlûkatının çokluğu içinde birliğinin kandili, kâinat tılsımının keşşâfı, rubûbiyet saltanatının dellâlı, hoşnut olduğun şeylerin tebliğ edicisi, gizli isimlerinin tanıtıcısı, kullarının muallimi, âyetlerinin tercümânı, rubûbiyet güzelliğinin aynası, şuhud ve işhâdının medârı, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin habîbin ve resûlün olan Efendimiz Muhammed’e, onun bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere, melâike-i mukarrebîne ve sâlih kullarına salât ve selâm eyle.“ Âmin. Sözler / Yedinci Söz / 37

yuksel dedi ki...

* * *

“Allahım, bizi saadet, selâmet, Kur’ân ve imân ehlinden eyle. Âmin.

Allahım, Efendimiz Muhammed’e, onun âl ve ashâbına, indiği günden itibâren tâ kıyâmete kadar, onu okuyan her okuyucunun her kelimesini okuması esnâsında Allah’ın izniyle hava dalgalarının aynasına yansıyan bütün Kur’ân kelimelerinin bütün harfleri adedince salât ve selâm eyle. Bize, anne ve babamıza, erkek ve kadın bütün müminlere bu salavâtlar adedince merhamet et. Bunu rahmetinle yap, ey merhametlilerin en merhametlisi! Duâmızı kabul buyur. Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.” Âmin.

Sözler / Sekizinci Söz / 43

* * *

“Yâ Rab, garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem, alîlem, âcizem, ihtiyarem,

Bî-ihtiyarem, el-aman-gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem, zidergâhet İlâhî! Amin! Bizi doğru yola ilet.” [Fatihâ Sûresi: 6.] Âmin!

Sözler / Dokuzuncu Söz / 50

* * *

“Allahım, Seni nasıl tanımaları, Sana nasıl kullukta bulunmaları gerektiğini öğretmek için kullarına muallim, isimlerinin hazînelerini tanıtıcı, kâinat kitâbının âyetlerinin tercümânı, kulluğuyla rubûbiyet güzelliğinin aynası olarak gönderdiğin zâta, onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm eyle. Bize ve erkek, kadın bütün mü’minlere merhamet eyle. Amin. Bunu rahmetinle yap ey, merhamet edenlerin en merhametlisi!

Sözler / Dokuzuncu Söz / 51

* * *

“Oh, evet yâ Rabbenâ! Ver; duâsını kabul et. Biz de istiyoruz”

Sözler / Onuncu Söz / 71

* * *

“Rahmân’ın dünya ve Cennetler dolusu salât ve selâmı onun üzerine olsun. Allahım! Kulun ve resûlün olan, iki cihanın efendisi, iki âlemin medâr-ı iftiharı, iki dünyanın hayat vesîlesi, dünya ve âhiret saadetinin sebebi, peygamberlik ve kulluk olmak üzere iki mânevî kanadın sahibi, ins ve cinnin peygamberi olan Habîbine, onun bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere salât ve selâm eyle.” Âmin.

Sözler / Onuncu Söz / 72

* * *

Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inandım. Hiç şüphesiz öldükten sonra diriliş haktır, Cennet haktır, Cehennem haktır, şefaat haktır, Münker ve Nekîr melekleri haktır. Allah’ın kabirlerdeki ölüleri tekrar dirilteceğine İmân ettim. Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh olmadığına ve Muhammed’in (a.s.m.) Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet ederim.

Allahım! Senin rahmet ağacının en latîf, en şerif, en mükemmel ve en güzel meyvesi olan, âlemlere rahmet olarak ve Senin rahmet ağacının âhiret yurdu üzerine sarkan en süslü, en güzel, en parlak ve en yüce meyvelerine, yani Cennete ulaşmamıza vesîle olarak gönderdiğin zâta salât ve selâm eyle.

Allahım! Seçtiğin Peygamberinin hürmetine, bizi, anne ve babamızı Cehennem ateşinden koru. Bizi, anne ve babamızı iyilerle beraber Cennete koy. Duâmızı kabul buyur. Âmin!

Sözler / Onuncu Söz / 88

* * *

Yâ Rab!

Bunların ders ve tâlimlerinin hakkı ve hürmeti için, bize ve Risâle-i Nur talebelerine imân-ı ekmel ve hüsn-ü hâtime ver. Ve bizleri onların şefaatlerine mazhar eyle. Âmin.

Sözler / Onuncu Söz / 96

* * *

Sen her türlü noksan sıfatlardan münezzehsin; Seni gereği gibi tanıyamadık. [Duâ]

yuksel dedi ki...

Ebedî ve sermedî olan bir cemâlin seyirci müştâkı ve âyinedar âşıkı, elbette bâkî kalıp, ebede gidecektir. İşte Kur’ân şâkirdlerinin âkıbetleri böyledir. Cenâb-ı Hak, bizleri onlardan eylesin, Âmin.

Sözler / On Birinci Söz / 116

* * *

Allahım,

Risâlet semâsının güneşi, nübüvvet burcunun ayı olan yüce Peygambere (a.s.m.), onun hidâyet yıldızları olan Al ve Ashâbına salât ve selâm eyle. Bize, erkek ve kadın mü’minlere merhamet et. Amin, Âmin, Âmin.

Sözler / On Birinci Söz / 119

* * *

Allahım,

Senin rahmetine ve onun (a.s.m.) şânına yakışır şekilde, ona ve âline salât ve selâm eyle. Amin.

Sözler / On İkinci Söz / 125

* * *

Ey Kur’ân’ı indiren Allahım! Kur’ân ve Kur’ân’ı indirdiğin zâtın hakkı için kalblerimizi ve kabirlerimizi İmân ve Kur’ân nuruyla nurlandır. Duâmızı kabul buyur ey kendisinden yardım istenen Müsteân! Âmin!

Sözler / On Üçüncü Söz / 130

* * *

Cenâb-ı Hak bizi ve sizi, bu zamanın câzibedar fitnesinden kurtarsın ve muhâfaza eylesin. Âmin.

Sözler / On Üçüncü Söz / 135

* * *

“Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. [Mü’minûn Sûresi: 97.]

Sözler / On Beşinci Söz / 167

* * *

Melekler, insanlar ve cinler adedince ona salât ve selâm eyle. [Duâ]

Sözler / On Beşinci Söz / 173

* * *

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesâba çekme. [Bakara Sûresi: 286.]

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, duâ edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin. [Al-i İmrân Sûresi: 8.]

İsm-i Azamının mazharı olan Resûl-i Ekremine, onun âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamberlere ve kendisine tâbî olanlara salât ve selâm eyle. Duâmızı kabul buyur ey merhametlilerin en merhametlisi. Amin!

Sözler / On Altıncı Söz / 184

* * *

Ey Hayy ve Kayyûm olan!

Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster. Âmin.

Sözler / On Yedinci Söz / 207

* * *

Yâ Rab! Pişmânım, utanıyorum, sayısız günahımdan ar ediyorum, zelîlim. İstikrarsız yaşamaktan göz yaşı döküyorum. Garibim, kimsesizim, yalnızım, zayıfım, güçsüzüm, hastayım, âcizim yaşlıyım, ihtiyârsızım. “El-amân!” diyorum, af diliyorum, dergâhından yardım istiyorum, ey Allah’ım!.

yuksel dedi ki...


* * *

Rahmân-ı Rahîm olan Allah’ın, Furkan-ı Hakîmi Arş-ı Azîmden üzerine indirdiği zât olan Efendimiz Muhammed’e (a.s.m.) ümmetinin iyilikleri adedince milyon salât ve milyon selâm olsun. Risâletini İncil, Tevrat ve Zebûr’un müjdelediği; nübüvvetini doğduğundan hemen önce ve doğumu ânında meydana gelen hârikulâde hallerin, cinnî hâtiflerin, insanlardan evliyâ ve kâhinlerin haber verdiği; işaretiyle ayın ikiye bölündüğü Efendimiz Muhammed’e (a.s.m.) ümmetinin alıp verdiği nefesler sayısınca milyon salât ve milyon selâm olsun.

Çağırmasıyla, ağaçların, yanına geldiği, duâsıyla yağmurun süratle yağdığı, bulutun sıcaktan korumak için başında gölge yaptığı, bir kilelik yiyeceğinden yüzlerce insanın doyduğu, parmakları arasından suyun üç defa Kevser gibi aktığı; Allah’ın kertenkeleyi, ceylanı, kuru hurma direğini, koyun paçasını, deveyi, dağı, taşı ve çakıl taşlarını onun için konuşturduğu; Mi’racın ve, “Göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı” [Necm Sûresi: 17.] âyetinin sahibi Efendimiz ve şefaatçimiz Muhammed’e, (a.s.m.) ilk indiği andan itibâren Kıyâmete kadar Kur’ân’ın, her okuyanın okuduğunda hava dalgalarının aynalarında Allah’ın izni ile temessül eden her kelimesindeki her harfi sayısınca salât ve selâm olsun. Bu salâvâtların her birisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et, ey İlâhımız! Âmin.

Sözler / On Dokuzuncu Söz / 219

* * *

Allahım!

Kur’ân’ı, bizim için, onu yazan ve benzerleri için, her türlü hastalıktan şifâ, bize ve onlara hem dünyada, hem de âhirette dost, dünyada yoldaş, kabirde arkadaş, Kıyâmette şefaatçi, Sırat üzerinde nur, Cehenneme karşı perde ve örtü, Cennette arkadaş ve bütün hayırlara bizi sevk eden rehber ve önder kıl. Bunu fazlın, cömertliğin, keremin ve rahmetinle yap ey merhametlilerin en merhametlisi ve ey bütün cömertlerden daha cömert olan! Duâmızı kabul buyur.

Allahım!

Kendisine hakla bâtılı ayırt eden Kur’ân-ı Hakîmin indiği zâta, onun bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. Âmin, Âmin.

Sözler / On Dokuzuncu Söz / 222

* * *

Allahım!

Sevdiğin ve râzı olduğun şekilde Kur’ân’ın sırlarını anlamayı nasip eyle. Ona hizmet etmeye bizi muvaffak kıl. Âmin. Bunu rahmetinle yap ey merhamet edenlerin en merhametlisi!

Allahım!

Kur’ân-ı Hakîmin indiği zâtın kendisine, bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. Âmin.

Sözler / Yirminci Söz / 228

* * *

Allahım! bize Kur’ân’ın sırlarını anlamayı nasip et ve her an ve zamanda ona hizmet etmeye bizi muvaffak kıl.

Ey Rabbimiz, unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi bununla hesâba çekme. [Bakara Sûresi: 286.]

Allahım, ümmî peygamber, elçin, peygamberin ve kulun olan Efendimiz ve Dostumuz Muhammed’e, onun âline, Ashâbına, hanımlarına, nesline; peygamber ve resûllere, kendine mânen yaklaştırdığın meleklere, dostlarına ve sâlih insanlara salât, selâm bereket ve kerem ihsan eyle. Bu Kur’ân’ın sûreleri, âyetleri, harfleri, kelimeleri, mânâları, işaretleri, remizleri ve delâletleri adedince en üstün salât, en bol selâm, en büyük bereketler halinde olsun. Ey İlâhımız, ey Yaratıcımız, ey merhamet edenlerin en merhametlisi! Bu salâvâtlardan her birisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et, bize lûtufta bulun. âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Âmin.

Sözler / Yirminci Söz / 242

* * *

Allah’ım! “Namaz dinin direğidir” [Tirmizî, İmân: 8; İbn-i Mâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237] buyuran Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ve onun bütün âl ve ashâbına salât ü selâm eyle.

Sözler / Yirmi Birinci Söz / 247

* * *

Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım.

* Onların yanımda bulunmalarından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım. [Mü’minûn Sûresi: 97-98.]

Sözler / Yirmi Birinci Söz / 248

yuksel dedi ki...


* * *

Allah’ım! Senin vücûb-u vücuduna ve Vahdâniyetine delâlet, Senin Celâline, Cemâline ve Kemâline şehâdet eden; gördüğünü önce kendisi tasdik eden şâhid-i sâdık ve tahkik edici bürhan-ı nâtık, Peygamber ve resûllerin efendisi ve onların icmâ ve tasdik ve mucizelerinin sırrını taşıyan, evliyâ ve sıddîkların önderi ve onların da ittifak ve tahkik ve kerâmetlerinin sırrını kendinde bulunduran, apaçık mu’cizelerin, zâhir hârikaların, muhakkak, kesin ve kendisini doğrulayan delillerin sahibi; zâtında kıymetli hasletlerin, vazifesinde yüce huyların, şeriatında yüksek seciyelerin mâliki-ki, bütün bunlar, mükemmel ve kendisini hilâf-ı hakikat konuşmaktan tenzih ederler.

Kur’ân’ı indiren Allah’ın, indirilen Kur’ân’ın ve kendisine Kur’ân inen Zâtın icmâıyla, Rabbânî vahyin iniş yeri, âlem-i gayb ve melekûtu gezip dolaşan, ruhları müşâhede edip meleklerle arkadaşlık eden, şahıs, nev ve cinsiyle kâinattaki kemâlâtın fihristesi, yaratılış ağacının en nurlu meyvesi, hakkın kandili, hakikatin bürhanı, rahmetin timsâli, muhabbetin misâli, kâinat tılsımının keşşâfı, Rubûbiyet saltanatının dellâlı, şahsiyet-i mâneviyesinin ulviyetiyle kâinatın yaratılışından âlemin Yaratıcısının maksadı olduğunu gösteren, kanunlarının genişliği ve kuvvetiyle kâinatı düzene koyan Zâtın nizâmı ve kâinatın Yaratıcısının kanunu olduğunu gösteren Şeriatın sahibi, (Evet, kâinatı bu eksiksiz nizam ile tanzim eden Zâttır ki, bu Dini, bu en güzel ve mükemmel nizâmıyla ortaya koymuştur.) biz insanların efendisi ve biz mü’minlere İmân yolunu gösteren, Abdullah bin Abdulmuttalib’in oğlu Muhammed’e salât eyle. Ona yer ve gökler durdukça en üstün salâvâtlar ve en mükemmel selâmlar olsun. İşte, bu gördüğünü önce kendisi tasdik eden şâhid-i sâdık şahitlerin huzurunda, asırların ve ülkelerin arkasından, bütün kuvvetiyle gáyet ciddiyetle, nihayetsiz güveni kuvvet-i itminânıyla ve kemÂl-i imânıyla, yüksek bir ses ile şöyle nidâ edip bildiriyor: “Allah’tan başka hiçbir ilâh bulunmadığına şehâdet ederim. O tektir; hiçbir ortağı yoktur.”

Sözler / Yirmi İkinci Söz / 276

* * *

Allah’ım!

Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin zâta, onun bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi, rahmetin hürmetine bize ve onun ümmetine merhamet eyle. Âmin.

Sözler / Yirmi İkinci Söz / 280

* * *

Allah İmân edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidâyet nuruna kavuşturur. [Bakara Sûresi: 257.]

Sözler / Yirmi Üçüncü Söz / 282

* * *

İmân nurundan dolayı, Allah’a hamd olsun. [Duâ]

Sözler / Yirmi Üçüncü Söz / 283

* * *

Gönlüme genişlik ver, Rabbim. • İşimi kolaylaştır. • Dilimden tutukluğu çöz. • Tâ ki sözümü iyice anlasınlar. [Tâhâ Sûresi: 25-28.]

Allah’ım! Sırlar semâsının güneşi, nurların mazharı, Celâl dairesinin merkezi, Cemâl feleğinin kutbu olan, Ehâdiyete mensup Muhammed’in (a.s.m.) latîf zâtına salât eyle.

Allah’ım! Onun, Senin katındaki sırrı ve onun Sana olan mânevî yakınlığı hürmetine korkumu emniyete çevir, hatâlarımı sil, hüzün ve hırsımı gider, benim destekçim ol; beni benden alıp Kendine götür, yaklaştır; benliğimden geçmeyi bana nasip et, beni nefsime meftun ve hislerimle perdelenmiş kılma; bana her gizli sırrı aç.

Yâ Hayyü, yâ Kayyûm! Yâ Hayyü, yâ Kayyûm! Yâ Hayyü yâ Kayyûm! Bana merhamet et, arkadaşlarıma merhamet et, ehl-i İmân ve Kur’ân’a merhamet et. Duâmızı kabul buyur, ey merhamet edenlerin en merhametlisi ve ey kerem sahiplerinden daha çok kerem sahibi Allah’ım!

Duâları, “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” sözleriyle sona erer. [Yûnus Sûresi: 10.] Amin!

Sözler / Yirmi Üçüncü Söz / 299

yuksel dedi ki...

* * *

“Yâ Rabbenâ! Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün herbir tarafında tâifemizin bayrağını dikmekle, saltanat-ı Rubûbiyetini lisânımızla ilân edelim; ve rûy-i arz mescidinin herbir köşesinde Sana ibâdet etmek için bize tevfîk ver ve meşhergâh-ı arzın her bir tarafında Senin Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını, Senin bedî ve antika sanatlarını kendi lisânımızla teşhir etmek için bize bir revac ve seyahate iktidar ver” Amin!

Sözler / Yirmi Dördüncü Söz / 321

* * *

Allahım! Kâinatın zerreleri ve onlardan mürekkeb varlıkların adedince Muhammed’e rahmet eyle. Amin!

Sözler / Yirmi Dördüncü Söz / 325

* * *

Allah’ım, ona ve onun Ehl-i Beytine rahmet eyle. Amin!

Sözler / Yirmi Beşinci Söz / 377

* * *

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesâba çekme. [Bakara Sûresi: 286.] • Rabbim, gönlüme genişlik ver; • işimi kolaylaştır, • dilimdeki tutukluğu çöz, • tâ ki sözümü iyice anlasınlar. [Tâhâ Sûresi: 25-28.]

Allah’ım en efdal, en güzel, en büyük, en zâhir, en tâhir, en hoş, en iyi, en değerli, en azîz, en azîm, en şerefli, en yüksek, en pâk, en mübârek, en latîf salâvâtlarınla; en tam, en çok, en ziyâde, en yüksek, en yüce, en devamlı selâmını bir rahmet, bir rızâ, bir af, bir mağfiret olarak ihsan eyle. Bunlar, cömertlik ve kereminin bağış bulutlardan sağanak halinde artarak devam etsin, iyilik cömertliğinin nefis ve şerefli lütûflarıyla artarak büyüsün, ezeliyetinle mütenâsib olarak, hiç kesilmeden devam etsin, ebediyetine uygun olarak ardı arkası kesilmesin.

Bütün bunlar, kulun, habîbin, resûlün, yaratıklarının en hayırlısı, açık ve parıldayan nur, zâhir ve kesin bürhan, uçsuz bucaksız deryâ, her tarafı kaplayan ışık, parlak güzellik, üstün şeref, şanlı kemâl olan Efendimiz Muhammed’e olsun. Bu, Senin zâtının azametiyle ona getirdiğin salâvât şeklinde olsun. Aynı şekilde onun âl ve Ashâbına da rahmet et. Bu salâvât hürmetine günahlarımızı bağışla, gönlümüze ferahlık ver, kalplerimizi temizle, ruhlarımıza rahatlık ver, sırlarımızı temizle, fikir ve düşüncelerimizi arındır, sırlarımızdaki bulanıklığı sâfîleştir, hastalıklarımıza şifâ ver, kalplerimize vurulmuş kilitleri apaçık fethinin nuruyla aç. Amin!

Sözler / Yirmi Beşinci Söz / 408

* * *

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, duâ edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin. [Al-i İmrân Sûresi: 8.]

• Duâları ise, şu sözlerle sona erer: “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” [Yûnus Sûresi: 10.] Âmin, Âmin, Âmin.

Sözler / Yirmi Beşinci Söz / 409

* * *

Ey Rabbimiz!

Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, duâ edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin. [Âl-i İmrân Sûresi: 8.]

Duâları ise, şu sözlerle sona erer: “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” [Yûnus Sûresi: 10.] Âmin, Âmin, Âmin.

Sözler / Yirmi Beşinci Söz / 409

* * *

Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdat etsin. El-aman, el-aman! Bizi azap ateşinden ve Cehennemden halâs et, kurtar ve bize necat ver . Âmin!

Sözler / Yirmi Beşinci Söz / 419

* * *

Allah’ım, Efendimiz Muhammed’e, onun âl ve Sahabîlerine ezelden ebede kadar Allah’ın ilmindeki nesneler sayısınca salât ve selâm eyle. Âmin!

Sözler / Yirmi Altıncı Söz / 437

* * *

Allah’ım,

yuksel dedi ki...

* * *

Allah’ım,

Güzel isimlerinin tecelliyâtı için câmi’ bir ayna olmasıyla sıfat ve isimlerinin güzelliklerine olan muhabbetinin nurları kendisinde temessül eden; masnuâtının en mükemmel ve en bedîi olması, kemalât-ı sanatının enmûzeci ve mehâsin-i nukuşunun fihristesi bulunmasıyla sanatına olan muhabbetinin şuâları kendisinde temerküz eden; mehâsin-i sanatının en yüksek dellâlı, hüsn-ü nukuşunun ilânı konusunda istihsan edicilerin en yücesi, sanatının kemâlâtını tavsifte en hârika zât olmasıyla kendisinde, sanatının istihsan edilmesine olan rağbet ve muhabbetinin letâifi tezâhür eden; Senin ihsanınla bütün mehâsin-i ahlâkı ve Senin lûtfunla bilcümle latîf vasıfları câmi’ olmasıyla kendisinde mahlûkatının mehâsin-i ahlâkına ve masnuâtının latîf evsâfına olan muhabbet ve istihsanının aksâmı toplanmış bulunan; Kur’ân’ında zikrettiğin ve sevdiğin bütün ihsan sahibi, sabırlı, mü’min, müttakî, tevbekâr ve Sana yönelmiş kimselere; Kur’ân’ında sevdiğin ve Seni sevmekle şereflendirdiğin bütün nev’lere üstün bir misdak ve mikyas olan, öyle ki, Seni sevenlerin imamı, Sence mahbub olanların efendisi ve dostlarının reisi olan zâta ve onun bütün âl ve Ashâb ve ihvânına salât ve selâm eyle. Âmin. Bunu rahmetinle yap, ey merhamet edenlerin en merhametlisi!

Sözler / Yirmi Yedinci Söz / 449

* * *

Allah’ım, Efendimiz Muhammed’e ve âl ve Ashâbına rahmet eyle. Âmin!

Sözler / Yirmi Yedinci Söz / 454

* * *

Allah’ım, “Sahabîlerim yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız yolunuzu bulursunuz” [Keşfü’l-Hafâ, 1:132.] ve “Nesillerin en hayırlısı benim içinde bulunduğum nesildir” [Keşfü’l-Hafâ, 1:396.] diye buyuran Efendimiz Muhammed’e, Onun âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. Âmin!

Sözler / Yirmi Yedinci Söz / 455

* * *

Allah’ım, “Sahabîlerime dil uzatmayınız. Biriniz Uhud Dağı kadar altını Allah yolunda harcasa, Sahabîlerimden birinin verdiği bir avuç kadar olmaz” (Allah’ın Resûlü doğru söyledi) [Müslim, Fedâil: 221; Tirmizî, Menâkıb: 58; İbn-i Mâce, Mukaddime: 11; Müsned, 3:11; Buhârî, Fedâilü Ashâbü’n-Nebî: 5.] buyuran Resûlün Muhammed’e salât ve selâm eyle. Âmin!

Sözler / Yirmi Yedinci Söz / 457

* * *

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesâba çekme. [Bakara Sûresi: 286.]

Allah’ım! Habîb oluşu ve duâsıyla Cennetin kapılarını açan ve o kapıları ona olan salâvâtlarıyla açmaları için ümmetini desteklediğin Habîbine rahmet eyle. Ona salât ve selâm olsun.

Allah’ım! O seçkin Habîbinin şefaatiyle bizleri iyilerle birlikte Cennete girdir. Âmin.

Sözler / Yirmi Sekizinci Söz / 463

* * *

Bunları boş yere yaratmadın, ey Rabbimiz! Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz. Sen de bizi Cehennem ateşinin azabından koru. [Âl-i İmrân Sûresi: 191.] Âmin!

Sözler / Yirmi Sekizinci Söz / 464

* * *

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesâba çekme. [Bakara Sûresi: 286.]

Allah’ım, Efendimiz İbrâhim’e rahmet ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âline rahmet eyle. Şüphesiz Sen her türlü hamd ve övgüye lâyık Hamîd ve sonsuz büyüklük sahibi Mecîdsin. [Duâ] Âmin!

Sözler / Yirmi Dokuzuncu Söz / 493

* * *

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, duâ edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin. [Al-i İmrân Sûresi: 8.]

Allahım, Efendimiz Muhammed’e, onun âl ve Ashâb ve kardeşlerine Senin için hoşnutluk ve onun için de hakkı edâ olacak bir rahmet ve selâm eyle. Bizi ve dinimizi selâmette kıl. Duâmızı kabul et ey âlemlerin Rabbi! Âmin!

Sözler / Otuzuncu Söz / 513

yuksel dedi ki...

* * *

Cenâb-ı Hak bizleri, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın şefaatına mazhar etsin, Âmin.

Allah’ım, işaretiyle ayın ikiye bölündüğü, parmaklarından suyun Kevser gibi aktığı, Mi’racın ve “Gözü şaşmadı” [Necm Sûresi: 17] âyetinin sahibi Efendimiz Muhammed’e, Onun bütün âl ve Ashâbına dünyanın evvelinden mahşerin sonuna kadar rahmet eyle.

Ey Rabbimiz! Bu hizmetimizi kabul buyur. Herşeyi hakkıyla işiten de, herşeyi hakkıyla bilen de ancak Sensin [Bakara Sûresi: 127.]

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesâba çekme. [Bakara Sûresi: 286.]

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. [Âl-i İmrân Sûresi: 8.]

Ey Rabbimiz! nurumuzu tamamla ve bizi bağışla. Muhakkak ki Senin her şeye gücün yeter. [Tahrîm Sûresi: 8.]

Sözler / Otuz Birinci Söz / 536

* * *

Ona ve âline yer ve gökler dolusu rahmet ve selâmlar olsun.

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. [Bakara Sûresi: 32.]

Allah’ım, işaretiyle ayın ikiye bölündüğü Zât hürmetine benim kalbimi ve sâdık Nur Talebelerinin kalplerini Kur’ân güneşi mukabilinde ay gibi yap. Âmin, Âmin.

Sözler / Otuz Birinci Söz / 540

* * *

Allah’ım, mahlûkatının çokluğu içerisinde birliğinin kandili, kâinatının sergisinde Vahdâniyetinin dellâlı olan Efendimiz Muhammed’e (a.s.m.), onun bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. [Duâ] Âmin!

Sözler / Otuz İkinci Söz / 548

* * *

Cenâb-ı Hak, bizi onlardan yapsın. Peygamberlerin Efendisi hürmetine duâmızı kabul etsin. Âmin!

Sözler / Otuz İkinci Söz / 572

* * *

Allah’ım, bize sevgini ve bizi Sana yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip eyle. Âmin!

Sözler / Otuz İkinci Söz / 584

* * *

Bütün mahlûkatına dünya ve âhirette şefkat ve merhametle ihsanda bulunmasından, onları rızıklandırmasından dolayı Allah’a hamd olsun. [Duâ]

Sözler / Otuz İkinci Söz / 585

* * *

Allah’ım! Bizi, dünyada Senin sevgin ve bizi Sana ve Senin emrettiğin gibi istikâmetli olmaya yaklaştıracak şeylerin sevgisiyle, âhirette ise rahmetin ve cemâlini bize göstermeğe rızıklandır. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. [Bakara Sûresi: 32.]

Allah’ım, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Resûlüne, onun bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. Âmin.

Sözler / Otuz İkinci Söz / 593

* * *

Yâ Rab! Nasıl büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını, diğer makbul bir zâtın sarayca me’nûs sadâsıyla çalar- tâ ona açılsın; öyle de, bîçare ben dahi Senin dergâh-ı rahmetini, mahbub abdin olan Üveysü’l-Karânî’nin nidâsıyla ve münâcâtıyla şöyle çalıyorum. O dergâhını ona açtığın gibi, rahmetinle bana da aç. Âmin!

Sözler / Otuz İkinci Söz / 594

* * *

yuksel dedi ki...

* * *

Allah’ım! Sen benim Rabbimsin, ben ise Senin bir kulunum. • Sen herşeyi yaratan Hâlık’sın, ben ise Senin bir mahlûkunum. • Sen rızık veren Rezzâk’sın, ben ise Senin rızkınla beslenen bir merzûkunum. • Sen mülk sahibi Mâlik’sin, ben ise Senin kölen olan memlüküm. • Sen gerçek izzet sahibi olan Azîz’sin, ben ise âciz ve zelilim. • Sen hazîneleri bitmeyen zenginlik sahibi Ganî’sin, ben ise Senin ihsanına muhtaç fakr-ı mutlak içinde bir fakirim. • Sen gerçek hayat sahibi Hayy’sın; ben ise, Senin hayat verişin olmasa, bir ölüyüm. • Sen varlığı ebedî olan Bâkî’sin, ben ise gelip geçici bir fânîyim. • Sen sonsuz izzet ve şeref sahibi Kerîm’sin, ben ise zillet ve kötülükler içinde bocalayan bir leîmim. • Sen sonsuz ihsan sahibi Muhsin’sin, ben ise günah ve kötülük işleyen bir âsiyim. • Sen günahları bol bol bağışlayan Gafûr’sun, ben ise bir günahkârım. • Sen sonsuz azamet ve büyüklük sahibi Azîm’sin, ben ise küçük ve değersiz bir hakîrim. • Sen gerçek kudret ve kuvvet sahibi Kavî’sin, ben ise sınırsız acz içinde bir zaifim. • Sen bağış ve ihsanı veren Mu’tîsin, ben ise lûtuf ve ikramına muhtaç bir dilenciyim. • Sen her türlü zarar ve korkudan uzak Emîn’sin, ben ise maddî ve mânevî korkular içinde biriyim. • Sen cömertlik sahibi Cevâd’sın, ben ise Senin cömertliğine muhtaç bir miskinim. • Sen kullarının duâlarına cevap veren Mucîb’sin, ben ise ise Sana yalvaran duâcıyım. • Sen şifâ veren Şâfî’sin, ben ise türlü türlü dertlere mübtelâ bir hastayım.

Öyleyse ise Sen benim günahlarımı affet, hatâlarımı bağışla, hastalıklarıma şifâ ver, ey bütün kemâl sıfatlarla muttasıf olan Allah, ey her şeye bedel, her şeye yeten Kâfi, ey mahlûkatını besleyip büyüten ve mânilerini def ’ eden Rab, ey va’dini mutlaka yerine getiren Vâfi, ey kullarına pek şefkatli olan Rahîm, ey maddî ve mânevî hastalıklara şifa veren Şâfî, ey ikram ve ihsânı bol olan Kerîm, ey belâ ve musîbetleri def ’ edip âfiyet veren Muâfi! Benim bütün günahlarımı bağışla, her türlü hastalığa karşı bana âfiyet ver, beni ebediyen rızâna mazhar eyle.

Bunu rahmetinle ihsân eyle ey Erhame’r-Râhimîn.

Onların duâları, “âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun” sözleriyle sona erer. [Yûnus Sûresi: 10.] Âmin!

Sözler / Otuz İkinci Söz / 595

* * *

-Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesâba çekme. [Bakara Sûresi: 286.]

-Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. [Âl-i İmrân Sûresi: 8.]

-Ey Rabbimiz! Bu hizmetimizi kabul buyur. Herşeyi hakkıyla işiten de, herşeyi hakkıyla bilen de ancak Sensin. [Bakara Sûresi: 127.]

-Muhakkak ki tevbeleri çok kabul eden ve çok merhamet eden ancak Sensin. [Bakara Sûresi: 128.] Âmin!

Sözler / Otuz Üçüncü Söz / 630

* * *

Ey Rabbimiz! unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme. [Bakara suresi 286] Amin!

Sözler / Otuz Üçüncü Söz / 630

* * *

Allah’ım, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin zâta, onun âl ve Sahabelerine salât ve selâm eyle. Âmin.

Sözler / Otuz Üçüncü Söz / 631

* * *

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun . [Yunus suresi 10.Ayetten iktibas]

Allah’ım, ‘Bizi doğru yola ilet. [Fatiha Suresi .6.] *Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerin ve onlara tabi onlara tâbi olan salih kullarının yoluna ilet, azabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil. [Fatiha Suresi :7.] Âmin.

Sözler / Lemeât / 680

* * *

Allah’ım, “Bizi doğru yola ilet.” [Fatiha suresi :6.] Âmin.

Sözler / Lemeât / 684

* * *

İsm-i âzâmın hakkına ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın hürmetine ve Resûl-i Ekrem Aleyhisselâmın şerefine, bu mecmuayı bastıranları ve mübarek yardımcılarını Cennetü’l-Firdevste saadet-i ebediyeye mazhar eyle. Âmîn.

Ve defter-i hasenâtlarına, Sözler mecmuasının herbir harfine mukabil bin hasene yazdır. Âmin.

Ve Nurların neşrinde sebat ve devam ve ihlâs ihsân eyle. Âmin.

Yâ Erhamerrâhimîn! Umum Risâle-i Nur Şâkirdlerini iki cihanda mes’ud eyle. Âmin.

İnsî ve cinnî şeytanların şerlerinden muhafaza eyle. Âmin. Ve bu âciz ve bîçare Said’in kusurâtını affeyle. Âmin.

Sözler / Duâ / 686

yuksel dedi ki...

Duâ / 686

MEKTÛBAT
Yâ Rab, garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem, alîlem, âcizem, ihtiyarem,

Bî-ihtiyarem, el-aman-gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem, zidergâhet İlâhî! Amin!

Mektubat / Altıncı Mektup / 29

* * *

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 86

* * *

“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin.” [ Âl-i İmrân Sûresi: 3:8.] Amin!

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 86

* * *

Allahım! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Efendimize ve bütün âl ve ashabına salât et. Amin!

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 86

* * *

“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin.” [Âl-i İmrân Sûresi: 3:8.] Amin!

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 88

* * *

Allahım! Kâinatın tılsımını bizlere açan Efendimize ve âl ve ashabına, yer ve gökler devam ettikçe, mevcudatın adedince salât ve selâm et. Amin!

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 88

* * *

Allahım, suyun damlaları adedince ona ve âline salât ve selâm et. Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 123

* * *

“Yâ Rabbi! Bu benim amcamdır ve babam hükmündedir. Bunlar da onun çocuklarıdır. Ben abâmla onların üzerlerini örttüğüm gibi, sen de onları örterek ateşten koru.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 134

* * *

Şimdi git, abdest al. Sonra iki rekât namaz kıl ve de ki:

“Allah’ım! Hâcetimi sana arz ediyor ve nebiyy-i rahmet olan Peygamberin Muhammed ile Sana teveccüh ediyorum. Yâ Muhammed! Gözümden perdeyi kaldırması için senin Rabbine seninle teveccüh ediyorum. Allahım, onu bana şefaatçi kıl.” [Sahîhü’l-Câmiü’s-Sagîr, hadîs no : 1290] Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 140

* * *

Allah’ım ona şifa ver. Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 141

* * *

“Allahım, onun yerden izini kes.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 142

* * *

“Yâ Rab, bu Senin habibinin amcasıdır. Onun yüzü hürmetine yağmur ver.”

“Allahım, İslâmiyeti Ömer ibni’l-Hattâb veya Amr ibni’l-Hişâm (Ebû Cehil) ile aziz eyle.”

“Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve ona tefsir ilmini öğret.”

“Allahım! Onun malını ve evlâdını çoğalt. Ve ona ihsan ettiğin nimetlere bereket ver.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 144

* * *

“Allahım, onun duasını kabul eyle.”

“Allah yüzünü ak etsin. Allahım, onun tenini ve tüyünü mübarek kıl.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 145

* * *

“Senin ağzın bozulmasın.”

“Yâ Rab, soğuk ve sıcağın zahmetini ona gösterme.”

“Açlık elemini ona verme.”

“Allahım, onu nurlandır.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 146

* * *

“Yâ Rab! Nasıl mektubumu paraladı; Sen de onu ve onun mülkünü parça parça et.”

“Yâ Rab! Ona bir itini musallat et.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 147

* * *

“Allahım, Muhallim’i affetme.”

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 148

* * *

“Allahım! Dilediğin bir şeyle beni ondan kurtar.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 160

* * *

Zebur’da şöyle bir âyet var:

“Allahım! Fetretten sonra bize Sünneti ihyâ edecek olan zâtı gönder.” Amin! [Yusuf Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn, 104, 115.]

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 165

yuksel dedi ki...

MEKTÛBAT
Yâ Rab, garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem, alîlem, âcizem, ihtiyarem,

Bî-ihtiyarem, el-aman-gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem, zidergâhet İlâhî! Amin!

Mektubat / Altıncı Mektup / 29

* * *

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 86

* * *

“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin.” [ Âl-i İmrân Sûresi: 3:8.] Amin!

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 86

* * *

Allahım! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Efendimize ve bütün âl ve ashabına salât et. Amin!

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 86

* * *

“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin.” [Âl-i İmrân Sûresi: 3:8.] Amin!

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 88

* * *

Allahım! Kâinatın tılsımını bizlere açan Efendimize ve âl ve ashabına, yer ve gökler devam ettikçe, mevcudatın adedince salât ve selâm et. Amin!

Mektubat / On Sekizinci Mektub / 88

* * *

Allahım, suyun damlaları adedince ona ve âline salât ve selâm et. Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 123

* * *

“Yâ Rabbi! Bu benim amcamdır ve babam hükmündedir. Bunlar da onun çocuklarıdır. Ben abâmla onların üzerlerini örttüğüm gibi, sen de onları örterek ateşten koru.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 134

* * *

Şimdi git, abdest al. Sonra iki rekât namaz kıl ve de ki:

“Allah’ım! Hâcetimi sana arz ediyor ve nebiyy-i rahmet olan Peygamberin Muhammed ile Sana teveccüh ediyorum. Yâ Muhammed! Gözümden perdeyi kaldırması için senin Rabbine seninle teveccüh ediyorum. Allahım, onu bana şefaatçi kıl.” [Sahîhü’l-Câmiü’s-Sagîr, hadîs no : 1290] Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 140

* * *

Allah’ım ona şifa ver. Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 141

* * *

“Allahım, onun yerden izini kes.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 142

* * *

“Yâ Rab, bu Senin habibinin amcasıdır. Onun yüzü hürmetine yağmur ver.”

“Allahım, İslâmiyeti Ömer ibni’l-Hattâb veya Amr ibni’l-Hişâm (Ebû Cehil) ile aziz eyle.”

“Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve ona tefsir ilmini öğret.”

“Allahım! Onun malını ve evlâdını çoğalt. Ve ona ihsan ettiğin nimetlere bereket ver.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 144

* * *

“Allahım, onun duasını kabul eyle.”

“Allah yüzünü ak etsin. Allahım, onun tenini ve tüyünü mübarek kıl.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 145

* * *

“Senin ağzın bozulmasın.”

“Yâ Rab, soğuk ve sıcağın zahmetini ona gösterme.”

“Açlık elemini ona verme.”

“Allahım, onu nurlandır.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 146

* * *

“Yâ Rab! Nasıl mektubumu paraladı; Sen de onu ve onun mülkünü parça parça et.”

“Yâ Rab! Ona bir itini musallat et.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 147

* * *

“Allahım, Muhallim’i affetme.”

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 148

* * *

“Allahım! Dilediğin bir şeyle beni ondan kurtar.” Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 160

* * *

Zebur’da şöyle bir âyet var:

“Allahım! Fetretten sonra bize Sünneti ihyâ edecek olan zâtı gönder.” Amin! [Yusuf Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn, 104, 115.]

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 165

* * *

yuksel dedi ki...

* * *

Allahım! Kur’ân’ı bize dünyada bir dost, kabirde ünsiyetli bir yoldaş, kıyamette bir şefaatçi, sırat üzerinde bir nur, Cehennem ateşine karşı bir siper ve örtü, Cennette bir refik, bütün hayırlara bir delil ve imam kıl.

Allahım! Kalblerimizi ve kabirlerimizi iman ve Kur’ân nuruyla nurlandır. Üzerine Kur’ân indirilen zâtın-Rahmân-ı Hannân’ın salât ve selâmı onun ve âlinin üzerine olsun-hakkı ve hürmeti için, bize Kur’ân’ın burhanlarını aydınlat. Âmin.

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 189

* * *

Allahım! Ona ve âline, ümmetinin hasenâtı adedin-ce salât ve selâm et. Amin!

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 192

* * *

“Rabbinin nimetini yâd et.” [Duhâ Sûresi: 93:11.] Amin!

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 193

* * *

Rahmân-ı Rahîm olan Allah’ın, Furkan-ı Hakîmi Arş-ı Azîmden üzerine indirdiği zât olan Efendimiz Muhammed’e [a.s.m.] ümmetinin iyilikleri adedince milyon salât ve milyon selâm olsun.

Risâletini İncil, Tevrat ve Zebûr’un müjdelediği; nübüvvetini doğduğundan hemen önce ve doğumu ânında meydana gelen hârikulâde hallerin, cinnî hâtiflerin, insanlardan evliyâ ve kâhinlerin haber verdiği; işaretiyle ayın ikiye bölündüğü Efendimiz Muhammed’e [a.s.m.] ümmetinin alıp verdiği nefesler sayısınca milyon salât ve milyon selâm olsun.

Çağırmasıyla, ağaçların, yanına geldiği, duâsıyla yağmurun süratle yağdığı, bulutun sıcaktan korumak için başında gölge yaptığı, bir kilelik yiyeceğinden yüzlerce insanın doyduğu, parmakları arasından suyun üç defa Kevser gibi aktığı; Allah’ın kertenkeleyi, ceylanı, kuru hurma direğini, koyun paçasını, deveyi, dağı, taşı ve çakıl taşlarını onun için konuşturduğu; Mi’racın ve, “Göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı” [Necm Sûresi: 17.] âyetinin sahibi Efendimiz ve şefaatçimiz Muhammed’e, (a.s.m.) ilk indiği andan itibâren Kıyâmete kadar Kur’ân’ın, her okuyanın okuduğunda hava dalgalarının aynalarında Allah’ın izni ile temessül eden her kelimesindeki her harfi sayısınca salât ve selâm olsun. Bu salâvâtların herbirisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et, ey İlâhımız! Âmin

yuksel dedi ki...

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 199

* * *

Allahım! Kur’ân’ı, bizim için, onu yazan ve benzerleri için, her türlü hastalıktan şifâ, bize ve onlara hem dünyada, hem de âhirette dost, dünyada yoldaş, kabirde arkadaş, Kıyâmette şefaatçi, Sırat üzerinde nur, Cehenneme karşı perde ve örtü, Cennette arkadaş ve bütün hayırlara bizi sevk eden rehber ve önder kıl. Bunu fazlın, cömertliğin, keremin ve rahmetinle yap ey merhametlilerin en merhametlisi ve ey bütün cömertlerden daha cömert olan! Duâmızı kabul buyur. Allahım! Kendisine hakla bâtılı ayırt eden Kur’ân-ı Hakîmin indiği zâta, onun bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. Âmin, Âmin.

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 202

* * *

Ona ve âline yer ve gökler dolusu rahmet ve selâmlar olsun.

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. [Bakara Süresi: 32.]

Mektubat / On Dokuzuncu Mektup / 206

* * *

Onun adıyla. O her kusurdan münezzehtir. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin.

“Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir; Onun hiçbir şeriki yoktur. Mülk Ona ait, hamd Ona mahsustur. Hayatı veren de Odur, ölümü veren de Odur. O, kendisine asla ölüm ârız olmayan Hayy-ı Ezelîdir. Bütün hayır Onun elindedir. O herşeye hakkıyla kadirdir.

Herşeyin ve herkesin dönüşü de Onadır.” [Buharî, Ezân: 155; Teheccüd: 21; Umre: 12; Cihad: 133; Bed’ü’l-Halk: 11; Mağâzî: 29; Daavât: 18, 52; Rikâk: 11; I’tisâm: 3; Müslim, Zikir: 28, 30, 74, 75, 76; Vitir: 24; Cihad: 158; Edeb: 101; Tirmizî, Mevâkıt: 108; Hac: 104; Daavât: 35, 36; Nesâî, Sehiv: 83-86; Menâsik: 163, 170; Îmân: 12; İbni Mâce, Ticârât: 40; Menâsik: 84; Edeb: 58; Dua: 10, 14, 16; Ebû Dâvud, Menâsik: 56; Dârîmî, Salât: 88, 90; Menâsik: 34; İsti’zân: 53, 57; Muvatta’, Hac: 127, 243; Kur’an: 20, 22; Müsned, 1:47; 2:5; 3:320; 4:4; 5:191; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:538.]

Mektubat / Yirminci Mektup / 217

* * *

Allahım! Ona, âline ve ashabına, Cennetteki ehl-i Cennetin nefesleri sayısınca salât ve selâm et ve bereket ihsan et. Bizi, bu kitabın naşirini, arkadaşlarını, sahibi olan Said’i, anne ve babalarımızı, erkek ve kız kardeşlerimizi, onun sancağı altında saidler olarak haşret; bizi onun şefaatiyle rızıklandır; bizi, onun âl ve ashabıyla beraber, rahmetinle Cennete koy, ey Erhamürrâhimîn. Âmin, Âmin.

Mektubat / Yirminci Mektub / 244

* * *

“Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” [Bakara Sûresi: 2:286.]

“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin.” [Âl-i İmrân Sû-resi, 3:8.]

“Ey Rabbim, gönlüme genişlik ver. İşimi kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz-tâ ki sözümü iyice anlasınlar.” [Tâhâ Sûresi: 20:25-28.]

“Dualarımızı kabul et, ey Rabbimiz. Herşeyi hakkıyla işiten de, herşeyi hakkıyla bilen de ancak Sensin.” [Bakara Sûresi: 2:127.] “Tevbemizi kabul et. Muhakkak ki tevbeleri çok ka-bul eden ve rahmeti herşeyi kuşatan ancak Sensin.” [Bakara Sûresi: 2:128.]

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” [Bakara Sûresi: 2:32.] Amin!

Mektubat / Yirminci Mektub / 245

yuksel dedi ki...

* * *

Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve bütün âl ve ashabına, kâinatın zerrâtı adedince salât ve selâm et. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Ey Ehad ve Vâhid ve Samed olan, Ey Ondan başka hiçbir ilâh bulunmayan, Ey bir olan ve hiçbir şeriki bulunmayan, Ey bütün mülk Onun olan ve bütün hamd ona mahsus olan, Ey hayatı veren ve ölümü veren, Ey bütün hayır elinde bulunan, Ey herşeye hakkıyla kadir olan, Ey bütün mahlûkatın dönüşü Ona olan Allahım!

Bu kelimelerin hakkı için, bu risalenin naşirini, arkadaşlarını ve sahibi Said’i kâmil muvahhidlerden ve muhakkik sıddıklardan ve müttakî mü’minlerden eyle. Âmin.

Allahım! Ehadiyetinin sırrı hürmetine, bu kitabın naşirini tevhidin esrarına bir naşir, kalbini imanın envârına mazhar eyle ve lisanını Kur’ân’ın hakaikiyle intak et. Âmin, Âmin, Âmin.

Mektubat / Yirminci Mektub / 249

* * *

“Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın ‘Öf’ bile deme, onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger ve de ki: ‘Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.’ Sizin içinizde olanı Rabbiniz hakkıyla bilir. Eğer siz salih kimseler olursanız, muhakkak ki O, kendisine yönelenler için çok bağışlayıcıdır.” [İsrâ Sûresi: 17:23-25.]

Mektubat / Yirmi Birinci Mektup / 250

* * *

Allahım! “Cennet annelerin ayakları altındadır” [Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, 3642; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:335; el-Elbânî, Sahîhu’l-Câmii’s-Sağîr ve Ziyâdetuhu, 1259, 1260] buyuran zâta ve bütün âl ve ashabına salât ve selâm et.

Mektubat / Yirmi Birinci Mektub / 252

* * *

Allahım! “Mü’minler sağlam bir binanın taşları gibidir; birbirlerine kuvvet verirler.” Ve “Kanaat tükenmez bir hazinedir” [Süyûti, el-Fethü’l-Kebîr, 2:309] buyuran Efendimiz Muhammed’e ve bütün âl ve ashabına salât ve selâm et. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Âmin!

Mektubat / Yirmi Ikinci Mektub / 265

* * *

Allahım, bizi ve gıybetini ettiğimiz zâtı mağfiret et. Âmin!

Mektubat / Yirmi Ikinci Mektub / 268

* * *

Ebedi olarak ve ömür dakikalarının aşireleri ve vücudunun zerreleri sayısınca Allah’ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun. Âmin! Allah kabul etsin. Âmin!

Mektubat / Yirmi Üçüncü Mektup / 269

* * *

Allahım, Senden kendim ve onun için dünyada ve âhirette af ve âfiyet istiyorum. [en-Nevevî, el-Ezkâr, 74; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:517.]

“Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver. Ve bizi Cehennem ateşinin azâbından koru.” [Bakara Sûresi: 2:201.] Âmin!

Mektubat / Yirmi Üçüncü Mektup / 270

* * *

“Müslüman olarak canımı al ve beni salih kullarına kat.” [Yusuf Sûresi: 12:101.]

Mektubat / Yirmi Üçüncü Mektup / 273

* * *

“Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” [Bakara Sûresi: 2:286.]

Mektubat / Yirmi Dördüncü Mektup / 287

yuksel dedi ki...

* * *

Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle salât ve selâm et. Âmin.

Mektubat / Yirmi Dördüncü Mektup / 288

* * *

Allahım! Efendimiz Muhammed’e, âline ve ashabı-na, ezelden ebede kadar ilm-i İlâhîdeki mevcudatın adedince salât ve selâm et; bize ve dinimize selâmet ver. Âmin.

Mektubat / Yirmi Dördüncü Mektup / 292

* * *

Cenâb-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin. Ve Süleyman Efendi gibi Mevlid yazanlara Cenâb-ı Hak rahmet etsin, yerlerini Cennetü’l-Firdevs yapsın. Âmin.

Mektubat / Yirmi Dördüncü Mektup / 296

* * *

Yâ Rab! Habib-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hürmetine ve İsm-i Âzam hakkına, şu risaleyi neşredenlerin ve rüfekasının kalblerini envâr-ı imaniyeye mazhar ve kalemlerini esrar-ı Kur’âniyeye naşir eyle ve onlara sırat-ı müstakimde istikamet ver. Âmin.

Mektubat / Yirmi Dördüncü Mektup / 297

* * *

Allahım! “Benim ve benden evvelki peygamberlerin sözleri içinde en faziletlisi Lâ ilâhe illâllah’tır” buyuran zâta ve âl ve ashabına salât ve selâm et. [Muvatta’, Kur’ân: 32; Hac: 246; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:153; el-Elbânî, Sahihu’l-Câmii’s-Sağîr, no. 1113] Amin!

Mektubat / Yirmi Altıncı Mektup / 321

* * *

Allahım! “Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirini tutan binâ gibidir.” [Buharî, Salât: 88; Edeb: 36; Mezâlim: 5; Müslim, Birr: 65; Tirmizî, Birr: 18; Nesâî, Zekât: 67; Müsned, 4:405, 409.] buyuran zâta ve âl ve ashabına salât ve selâm et. Amin!

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Ey kavmi içinde Nuh’un duasına icabet eden, ey düşmanlarına karşı İbrahim’e yardım eden, ey Yusuf ’u tekrar Yakub’a kavuşturan, ey Eyyüb’den zararı kaldıran, ey Zekeriya’nın duasına cevap veren, ey Yunus ibni Mettâ’nın tevbesini kabul eden Allahım! Bu müstecap duaların sahiplerinin hürmetine, beni, bu risalenin naşirini ve arkadaşlarını ins ve cin şeytanlarının şerlerinden muhafaza etmeni, düşmanlarımıza karşı bize nusret vermeni, bizi nefislerimize terk etmemeni, sıkıntılarımızı kaldırmanı ve kalblerimizin ve onların kalblerinin hastalıklarına şifa vermeni Senden istiyoruz. Âmin, Âmin, Âmin.

Mektubat / Yirmi Yedinci Mektup / 330

* * *

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun Âl ve Ashabına Senin rızana ve onun hakkının ödenmesine vesile olacak bir salât ve selâm eyle. Amin!

Mektubat / Yirmi Sekizinci Mektup / 342

* * *

Allahım, bizi şükredenlerden eyle-rahmetinle, ey Erhamürrâhimîn. Amin!

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herzeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Allahım! Şükredenlerin ve hamd edenlerin efendisi olan, Efendimiz Muhammed’e ve bütün Âl ve ashabına salât ve selâm et. Âmin.

“Onların duaları, ‘Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun’ sözleriyle sona erer.” [Yûnus Sûresi: 10:10.]

Mektubat / Yirmi Sekizinci Mektup / 351

yuksel dedi ki...

* * *

Rabbimin bu ihsanından dolayı Allah’a hamd olsun.

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve Âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle ve pek kesretli bir selâmetle salât ve selâm et. Âmin.

Mektubat / Yirmi Sekinzinci Mektub / 364

* * *

“Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” [Bakara Sûresi: 2:286.] Amin!

Mektubat / Yirmi Sekinzinci Mektub / 368

* * *

“Bizi doğru yola ilet-kendilerine nimet ve ihsanda bulunduklarının yoluna ilet.” [Fâtiha Sûresi: 1:6-7.]

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 384

* * *

Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve Âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle, Ramazan ayında okunan Kur’ân’ın harfleri adedince salât ve selâm et. Âmin.

“İzzet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıklarından münezzehtir. Bütün peygamberlere selâm olsun. Hamd ise Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” [Sâffât Sûresi: 37:180-182.]

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 393

* * *

Ey Kur’ân’ı indiren Allahım! Kur’ân’ın hürmetine, Ay ve Güneş dönüp durdukça bize Kur’ân’ın esrarını tefhim et; kendisine Kur’ân’ı indirdiğin zâta ve bütün Âl ve ashabına salât ve selâm et. Âmin.

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 397

* * *

“Elhamdü lillâhi alâ nûri’l-îmâni ve’l-Kur’ân”

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 400

* * *

Allahım, erkek ve kadın mü’minleri mağfiret et. Amin!

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 402

* * *

“İzzet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıklarından münezzehtir. Bütün peygamberlere selâm olsun. Hamd ise Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” [Sâffât Sûresi: 37:180-182.]

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Allahım! Kadri pek yüce ve makamı pek büyük olan Habibin, Ümmî Peygamber, Efendimiz Muhammed’e ve Âline ve ashabına salât ve selâm et. Âmin.

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 414

* * *

Allahım! Tıpkı Âlemlerde İbrahim’e ve İbrahim’in Âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in Âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin her şeyden nihayetsiz derecede yüksektir. Amin!

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 425

* * *

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Allahım! Tıpkı Âlemlerde İbrahim’e ve İbrahim’in Âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in Âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin her şeyden nihayetsiz derecede yüksektir. Amin!

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 427

* * *

Allah onları bol hayırlarla mükâfatlandırsın. Amin!

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 428

* * *

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” [Bakara Sûresi: 2:32.]

Allahım! Bütün asırların gavs-ı ekberi ve bütün çağların kutb-u âzamı olan Efendimiz Muhammed’e ve bütün Âl ve ashabına salât ve selâm et-o efendimiz ki, Miracında haşmet-i velâyeti ve makam-ı mahbubiyeti tezahür etmiştir ve bütün velâyetler onun Miracının gölgesinde münderiç bulunmaktadır. Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Amin!

Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektub / 441

* * *

“Yâ Rab! Beni kurtar, emân ve emniyet ver”

İsm-i Âzam olan o Esmâ Risâlesinin bereketiyle, beni teşettütten, perişâniyetten hıfzeyle yâ Rabbi!” Amin!

Mektubat / İşârât-ı Gaybiye Hakkında bir Takriz / 447

* * *

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onundan dolayı hesâba çekme. [Bakara Sûresi: 286.] Amin!

Mektubat / İşârât-ı Gaybiye Hakkında bir Takriz / 449

yuksel dedi ki...

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
ELHAMDÜLİLLAH
SÜBHANALLAH
ALLAHÜMME SALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMED
ESTAĞFİRULLAH
ALLAHUEKBER

yuksel dedi ki...

* * *

Her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selâm ise, Efendimiz Muhammed’in ve bütün Âl ve ashabının üzerine olsun. Amin!

Mektubat / Hakikat Çekirdekleri / 452

* * *

“subhaneke la kudrete lena inneke entel azizülhakim”

Mektubat / Hakikat Çekirdekleri / 453

* * *

Anne ve babadan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın”Öf’ bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle.

• Onlara merhamet ve tevâzu kanadını ger ve de ki: “Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.” [İsrâ Sûresi: 23-24.]

Mektubat / Fihristesi Mektubat / 484

* * *

Benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihlere kat. [Yusuf Sûresi: 101.] Amin!

Mektubat / Fihristesi Mektubat / 486

* * *

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

• Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

• O Rahmân’dır; rahmeti bütün varlıkları kuşatır ve bütün yaratıklarının her türlü rızkını merhametle yetiştirir. O Rahim’dir yaratıklarına karşı pek şefkatli ve merhametlidir

• O hesap gününün sahibidir.

• Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz.

• Bizi doğru yola ilet.

• Kendilerine nîmet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbî olan sâlih kullarının yoluna ilet azâbına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil.

Mektubat / Fihristesi Mektubat / 496

* * *

İsm-i Âzamın hakkına ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın hürmetine ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmınşerefıne, bu Mektûbât’ı bastıranları ve mübârek yardımcılarını ve Risâle-i Nur talebelerini Cennetü’l-Firdevste saadet-i ebediyeye mazhâr eyle. Âmin. Ve hizmet-i îmâniye ve Kur’âniyede dâimâ muvaffak eyle. Âmin. Ve defter-i hasenâtlarına, Mektûbât mecmuasının her bir harf ne mukâbil bin hasene yazdır. Âmin. Ve Nurların neşrinde sebat ve devam ve ihlâs ihsan eyle. Âmin.

Yâ Erhame’r-Râhimîn! Umum Risâle-i Nur şâkirtlerini iki cihanda mesud eyle. Âmin. İnsî ve cinnî şeytanların şerlerinden muhâfaza eyle. Âmin. Ve bu âciz ve bîçâre Said’in kusurâtını affeyle! Âmin.

Mektubat / Dua / 505

LEM’ALAR
Allahım! Tıpkı İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin herşeyden nihayetsiz derecede yüksektir. Amin!

Lemalar / Dördüncü Lem´a / 27

* * *

“Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” [Bakara Sûresi: 2:286.] Amin!

Lemalar / Yedinci Lem´a / 41

* * *

“Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” [Bakara Sûresi: 2:286.] Amin!

Lemalar / Yedinci Lem´a / 45

yuksel dedi ki...

* * *

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme. [Bakara Sûresi: 2:286.] Âmin!

Lemalar / Sekizinci Lem´a / 146

* * *

Allah’ım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona ittiba etmekle bizi rızıklandır. Âmin!

Lemalar / Dokuzuncu Lem’a / 364

* * *

Allahım, bizi Sünnet-i Seniyyenin ittibâıyla rızıklandır.

“Ey Rabbimiz! Biz indirdiğin kitaba inandık ve peygambere uyduk. Sen de bizi, Senin birliğine ve peygamberinin doğruluğuna şahitlik edenlerle beraber yaz.” (Âl-i İmrân Sûresi: 3:53.] Âmin!

Lemalar / On Birinci Lem´a / 61

* * *

Allahım! “Şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzeresin” sırrına mazhar olarak en üstün meziyetleri kendisinde toplayan ve “Ümmetimin fesadı zamanında benim sünnetime yapışana yüz şehid ecri vardır” buyuran zâta salât et. Âmin!

Lemalar / On Birinci Lem´a / 65

* * *

Allahım! Risalet semâsının güneşi ve nübüvvet feleğinin ayı olan zât ile, doğru yola erişenlerin hidayet yıldızları olan âl ve ashabına salât et.

Ey göklerin ve yerin Rabbi olan Allahım!

Bu risalenin kâtibi ile arkadaşlarının kalblerini Kur’ân hakikatlerinin yıldızlarıyla süslendir. Âmin.

Lemalar / On İkinci Lem´a / 73

* * *

“De ki: Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım.” [Mü’minûn Sûresi: 23:97-98.]

Lemalar / On Üçüncü Lem´a / 74

* * *

De ki: Sığınırım insanların Rabbine, insanların Mâlikine, insanların İlâhına. İnsanların kalbine sinsice vesvese verenin şerrinden. Cinden ve insanlardan olan şeytanların şerrinden. [Nâs Sûresi: 114:1-6.]

De ki: Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım. [Mü’minûn Sûresi: 23:97-98.] Âmin!

Lemalar / On Üçüncü Lem´a / 92

* * *

“Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” (Bakara Sûresi: 2:286.] Âmin!

Lemalar / On Dördüncü Lem´a / 96

* * *

Allahım! Efendimiz Muhammed’e, onun tayyib ve tahir ve ebrar olan âline ve mücahid ve ikrama mazhar ve ahyar olan ashabına salât et. Âmin.

Lemalar / On Dördüncü Lem´a / 97

* * *

Ey Rahmân ve Rahîm olan Allahım! “Bismillâhirrahmânirrahîm”in hakkı için, rahîmiyetine yaraşır şekilde bize merhamet et ve Rahmâniyetine yaraşır şekilde, bize “Bismillâhirrahmânirrahîm”in sırlarını anlamayı temin et. Âmin!

Lemalar / On Dördüncü Lem´a / 104

* * *

Allahım! “Bismillâhirrahmânirrahîm”in hakkı için, âlemlere rahmet olarak gönderdiği zâta ve bütün âl ve ashabına, Senin rahmetine ve onun hürmetine yaraşır bir şekilde salât ve selâm et. Bize de, Senden gayrı, Senin mahlûkatından hiç kimsenin merhametine muhtaç olmayacağımız bir rahmetle merhamet et. Âmin!

Lemalar / On Dördüncü Lem´a / 105

* * *

“Allah’ım, mü’min erkekleri ve mü’min kadınları bağışla.” Âmin!

Lemalar / On Yedinci Lem’a / 123

* * *

Allah bizi de, sizi de sırat-ı müstakime eriştirsin. Âmin!

Lemalar / On Yedinci Lem’a / 124

* * *

Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim!

Ben şimdiden görüyorum ki, yakın bir zamanda, ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, Senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kâliyle bağırarak derim: “El-aman, elaman! Ya Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın hacâletinden kurtar!”

“El-aman, el-aman! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın ağır yüklerinden halâs eyle!” Âmin!

Lemalar / On Yedinci Lem’a / 133

yuksel dedi ki...

* * *

“El-aman, el-aman! Ya Rahmân! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Yâ Deyyân! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar! Yerimi genişlettir!

İlâhî, Senin rahmetin melceimdir ve Rahmeten li’l-Âlemîn olan Habibin, Senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekvâ değil, belki nefsimi ve halimi Sana şekvâ ediyorum.

“Ey Hâlık-ı Kerîmim ve ey Rabb-i Rahîmim!

Senin Said ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin, hem âsi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alîl, hem zelîl, hem müsi’, hem müsin, hem şakî, hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip Senin dergâhına avdet etmek istiyor. Senin rahmetine iltica ediyor. Hadsiz günah ve hatîatlarını itiraf ediyor. Evham ve türlü türlü illetlerle müptelâ olmuş, Sana tazarru ve niyaz eder.

Eğer kemal-i rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen, zaten o Senin şânındır. Çünkü Erhamürrâhimînsin. Eğer kabul etmezsen, Senin kapından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki dergâhına gidilsin. Senden başka hak mâbud yoktur ki ona iltica edilsin.” Âmin!

Lemalar / On Yedinci Lem’a / 134

* * *

Allahım! İhlâs Sûresinin hakkı için, bizi ihlâs sahibi olan ve ihlâsa eriştirilen kullarından eyle. Âmin, Âmin.

Lemalar / Yirmi Birinci Lem’a / 170

* * *

“De ki: Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım.” [Mü’minûn Sûresi: 23:97-98.]

Ey muhafaza edici olan ve koruyucuların en hayırlısı olan Allahım! Beni ve arkadaşlarımı nefsin ve şeytanın şerrinden, insanların ve cinlerin şerrinden, ehl-i dalâlet ve tuğyanın şerrinden muhafaza et. Âmin, Âmin, Âmin.

Lemalar / Yirmi İkinci Lem´a / 179

* * *

Cenâb-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı keffâretü’z-zünub yapsın. Âmin, Âmin, Âmin.

Allahım! Kalblerin derman ve devâsı, bedenlerin âfiyet ve şifası, gözlerin nur ve ziyası olan Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına salât ve selâm et. Âmin!

Lemalar / Yirmi Beşinci Lem´a / 221

* * *

“Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın ‘Öf’ bile deme, onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger ve de ki: ‘Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.’” [İsrâ Sûresi: 17:23-24.] Âmin!

Lemalar / Yirmi Altıncı Lem´a / 236

* * *

“Yâ Rabbi, onları ıslah eyle” Âmin!

Lemalar / Yirmi Altıncı Lem´a / 258

* * *

Ey bütün dirilerden önce var olan gerçek hayat sahibi,

• Ey bütün dirilerden sonra baki kalacak gerçek hayat sahibi,

Ey hiçbir şeyin Kendisine benzemediği gerçek hayat sahibi,

• Ey hiçbir dirinin misli gibi olmadığı gerçek hayat sahibi,

Ey hiçbir diriye muhtaç olmayan gerçek hayat sahibi,

• Ey hiçbir dirinin Kendisine ortak olmadığı gerçek hayat sahibi,

Ey bütün dirileri ölüme mazhar eden gerçek hayat sahibi,

• Ey bütün dirileri rızıklandıran gerçek hayat sahibi,

Ey ölüleri dirilten gerçek hayat sahibi,

• Ey hiç ölmeyecek olan gerçek hayat sahibi, Sen bütün kusur ve noksan sıfatlardan münezzehsin,

Senden başka ilah yok ki bize imdat etsin. Emân ver bize, emân diliyoruz. Bizi Cehennemden kurtar. Amin. [Cevşen’ül-Kebîr, 69. bend.]

Lemalar / Otuzuncu Lem´a / 332

yuksel dedi ki...

* * *

Ona, Onun Al ve Ashabına ümmetinin iyilikleri sayısınca salât ve selâm olsun! Yâ Allah, yâ Rahman, yâ Rahim! Sen Ferd’sin, Hayy’sın, Kayyûm’sun, Hakem’sin, Adl’sin, Kuddüs’sün; Furkan-ı Hakîmin ve Habîb-i Ekremin hürmetine ve İsm-i Âzamın hakkı için Senden niyaz ediyoruz ki, bizi nefis ve şeytanın şerrinden, cin ve insanların şerrinden muhâfaza eyle! Âmin!

Lemalar / Otuzuncu Lem´a / 348

* * *

Yâ Rabbî ve yâ Rabbe’s-Semâvâti ve’l-Arâdîn! Yâ Hâlıkî ve yâ Hâlık-ı Küll-i Şey!

Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilâtıyla ve bütün mahlûkâtı bütün keyfiyâtıyla teshîr eden kudretinin ve irâdetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle! Ve matlûbumu bana musahhar kıl!

Kur’ân’a ve îmâna hizmet için, insanların kalblerini Risâle-i Nur’a musahhar yap! Ve bana ve ihvânıma, îmân-ı kâmil ve hüsn-ü hâtime ver!

Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâma denizi ve Hazret-i İbrâhim Aleyhisselâma ateşi ve Hazret-i Dâvud Aleyhisselâma dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâma cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma şems ve kameri teshîr ettiğin gibi, Risâle-i Nur’ a kalbleri ve akılları musahhar kıl!

Ve beni ve Risâle-i Nur talebelerini, nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azâbından ve Cehennem ateşinden muhâfaza eyle ve Cennetü’l- Firdevste mesut kıl! Âmin, Âmin, Âmin!

Lemalar / Münâcat / 363

* * *

De ki: “Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım.

• Onların yanımda bulunmalarından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım. [Mü’minûn Sûresi: 97-98.] Âmin!

Lemalar / Fihrist / 373

* * *

İsm-i Âzamın hakkına ve Kur’ân-ı Mu’cızü’l-Beyânın hürmetine ve Resul-ı Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, şerefine, Lem’alar mecmuasını bastıranları ve mübârek yardımcılarını ve Risâle-i Nur talebelerini Cennetü’l-Firdevste saâdet-i ebediyeye mazhar eyle! Âmin. Ve hizmet-i îmâniye ve Kur’âniyede dâimâ muvaffak eyle. Âmin. Ve defter-i hasenatlarına, Lem’alar mecmuasının herbir harfine mukâbil bin hasene yazdır! Âmin. Ve Nurların neşrinde sebat ve devam ve ihlâs ihsan eyle! Âmin.

Yâ Erhame’r-Râhımîn! Umum Risâle-i Nur, şâkirdlerini iki cihanda mes’ud eyle! Âmin. İnsî ve cinnî, şeytanların şerlerinden muhâfaza eyle! Âmin. Ve bu âciz ve bîçâre Said’in kusûrâtını affeyle! Âmin.

Lemalar / Dua / 427

yuksel dedi ki...

ŞUALAR
Allah’ım, Efendimiz Muhammed’e (a.s.m.) ve Efendimiz Muhammed’in (a.s.m.) âline, bütün hastalıklar ve ilaçlar adedince salât eyle ve onu ve âlini çok çok mübarek kıl ve selâm et. Amin!

Şualar /İkinci Şuâ / 13

* * *

Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kadere ve hayrın da, şerrin de Allah Teâlâdan geldiğine, ölümden sonra dirilişin hak olduğuna İmân ettim. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed (Allah ona, âline, ashabına ihvânına salât ve selâm etsin, Âmin!) Allah’ın resulüdür.

Şualar /İkinci Şuâ / 40

* * *

Allahım, Göklerde dönen hiçbir yıldız ve hareket eden hiçbir seyyare, cevv-i semâda hiçbir tesbih edici bulut ve şimşek ve gök gürültüsü, yeryüzünü dolduran hayvanattan ve acaib-i masnuattan hiçbir fert, denizlerde hiçbir katre, balıklarından ve garaib-i mahlûkatından hiçbirisi, dağlarda hiçbir taş, hiçbir nebat ve iddihar edilmiş madeniyattan hiçbirisi, ağaçlarda hiçbir yaprak ve hiçbir müzeyyen çiçek ve meyve, hayvanatın cisimlerinde âlât ve muntazam cihazattan hiçbirisi, kalblerde hiçbir hatarat ve ilhamat ve münevver itikadat yoktur ki, külliyen Senin vücub-u vücuduna ve vahdâniyetine şahitler olmasın.

Yerleri ve gökleri teshir eden kudretinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle ve matlubumu bana musahhar kıl. Kur’ân’a ve imana ve Risale-i Nur’a hizmet için, kullarının kalblerini ve ulvî ve süflî bütün ruhlu mahlûkatının kalplerini bana musahhar et, yâ Semî’, yâ Karîb, yâ Mücîbe’d-Daavât!

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Amin!

Şualar /İkinci Şuâ / 42

* * *

Ey su ile her şeyi canlandıran Zât-ı Akdes, Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim.

Şualar /Üçüncü Şuâ / 54

* * *

Yâ Rabbî ve yâ Rabbe’s-Semâvâti ve’l-Aradîn, yâ Halıkî ve yâ Halık-ı Külli Şey,

Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilâtıyla ve bütün mahlukatı bütün keyfiyatıyla teshir eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle ve matlubumu bana musahhar kıl. Kur’ân’a ve imana hizmet için, insanların kalplerini Risale-i Nur’a musahhar yap. Ve bana ve ihvanıma iman-ı kâmil ve hüsn-ü hâtime ver. Hazret-i Mûsa Aleyhisselâma denizi ve Hazret-i İbrahim’e Aleyhisselâma ateşi ve Hazret-i Dâvud Aleyhisselâma dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâma cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma şems ve kameri teshir ettiğin gibi, Risale-i Nur’a kalpleri ve akılları musahhar kıl.

Ve beni ve Risale-i Nur Talebelerini nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve cehennem ateşinden muhafaza eyle ve Cennetü’l-Firdevste mesut kıl. Âmin, Âmin, Âmin.

Şualar /Üçüncü Şuâ / 57

* * *

Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme. [Bakara Sûresi: 286.] Amin!

Şualar /Dördüncü Şuâ / 75

* * *

Allah’ım, İbrahim’e (a.s.) ve İbrahim’in (a.s.) nesline rahmet ettiğin gibi, Muhammed’e (a.s.m.) ve Muhammed’in (a.s.m.) nesline de rahmet et.” [Buhari, Enbiyâ: 10.] Amin!

Şualar /Altıncı Şuâ / 88

* * *

Ey mülkünden başka memleket bulunmayan Zât,

Ey kullarının senâlarıyla Onu övmekte âciz kaldıkları Zât,

Ey mahlûkatı Onun yüceliğini vasfedemeyen Zât,

Ey künhüne vehimler bile yetişemeyen Zât, [bu cümle Cevşen’in 54. ukdesinde yer almaktadır.]

Ey kemâli gözle idrak edilemeyen Zât,

Ey sıfât-ı kudsiyesine fehimler ulaşamayan Zât,

Ey kibriyâsına fikirler erişemeyen Zât,

Ey evsâf-ı cemâliyesini insanların vasfedemediği Zât,

Ey hüküm ve kazâsı kullar tarafından geri çevrilemeyen Zât,

Ey herbir şeyde âyetleri zâhir olan Zât,

Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdad etsin. El-aman, el-aman! Bizi azap ateşinden ve Cehennemden kurtar. Amin!

Şualar /Yedinci Şuâ / 97

* * *

yuksel dedi ki...

Yâ Rabbi! Bismillâhirrahmânirrahîm hakkı için, yâ Allah, yâ Rahmân, yâ Rahîm!

Efendimiz Muhammed’e ve onun bütün âline ve ashabına, bütün Risale-i Nur hurufatının adedince, bu adedin dünya ve âhiretteki bütün ömrümüzün dakikalarının âşireleriyle darbı adedince, bütün bu adetlerin de benim ömrüm müddetince zerrât-ı vücudumun sayısıyla darbı adedince salât ve selâm et. Beni, Risale-i Nur’un neşrinde bana yardım edenleri, bu risalenin kâtibini, atalarımızı, üstadlarımızı, şeyhlerimizi, kız ve erkek kardeşlerimizi, Risale-i Nur’un sadık talebelerini ve bilhassa bu risaleyi yazan ve istinsah edenleri, bu salâvatlardan herbiri için bir sadaka ile mağfiret et, rahmetinle ey Erhamürrâhimîn! Âmin.

Şualar /Yedinci Şuâ / 161

* * *

Yâ Rab!

Bunların ders ve talimlerinin hakkı ve hürmeti için bize ve Risale-i Nur talebelerine iman-ı ekmel ve hüsn-ü hâtime ver. Ve bizleri onların şefaatlerine mazhar eyle. Âmin.

Şualar /Dokuzuncu Şuâ / 170

* * *

“Evet ya Rabbenâ! İstediğini ver; biz de onun istediğini istiyoruz”

Şualar /On Birinci Şuâ / 193

* * *

Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler. ‘Bunları boş yere yaratmadın, ey Rabbimiz,’ derler. ‘Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz. Sen de bizi Cehennem ateşinin azâbından koru. [Âl-i İmran Sûresi: 3:191.]

Cehennem azâbını bizden uzaklaştır. Onun azâbı dâimî bir helâktır. Gerçekten de orası ne kötü bir durak, ne kötü bir konaktır! [Furkan Sûresi: 25:64-65.]

Bizi cehennemden kurtar, Bizi cehennemden koru, Bizi cehennemden muhafaza eyle [cevşenü’l-kebir] Amin!

Şualar /On Birinci Şuâ / 209

* * *

Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdat etsin. El-aman, el-aman! Bizi azap ateşinden ve Cehennemden halâs et, kurtar ve bize necat ver . Amin!

Şualar /On Birinci Şuâ / 221

* * *

“Yâ Rabbi! Cebrail, Mikâil, İsrafil, Azrail hürmetlerine ve şefaatlerine, beni cin ve insin şerlerinden muhafaza eyle!” Amin!

Şualar /On Birinci Şuâ / 231

* * *

Deki: Sığınırım sabahın Rabbine.

Yarattığı şeylerin şerrinden.

Karanlığı çöktüğünde gecenin şerrinden.

Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden.

Haset ettiğinde hasetçinin şerrinden. [Felâk Sûresi: 113:1-5.]

Şualar /On Birinci Şuâ / 238

yuksel dedi ki...

* * *

Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, onların emsallerini çoğaltsın, bu vatana medar-ı şeref ve saadet yapsın ve onları da Cennetü’l-Firdevsde saadet-i ebediyeye mazhar eylesin. Âmin.

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 263

* * *

Bizi kurtar. Bize merhamet et. Bizi muhafaza et. Amin!

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 264

* * *

“Yâ Rab aman ver!”

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme. [Bakara Sûresi: 2:286.] Amin!

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 265

* * *

Ey Rabbimiz, Nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla. [Tahrîm Sûresi: 66:8.]

Bizi Bağışla. [Tahrîm Sûresi: 66:8.] Amin!

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 271

* * *

Cenâb-ı Hak onları muvaffak ve başkalara da hüsn-ü misâl eylesin. Âmin.

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 276

* * *

Cenâb-ı Hak sizlerden ebediyen razı olsun. Âmin.

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 281

* * *

Cenâb-ı Hak bize ve Risale-i Nur’a taarruz edenlerin kalblerine iman, başlarına hakikati görecek akıl ihsan etsin. Bizi bu zindanlardan, onları da felâketlerden kurtarsın. Amin.

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 288

* * *

Bizi bağışla. Muvaffak et. Amin!

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 290

* * *

Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, Risale-i Nur’un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince defter-i a’mâline hasenat yazdırsın. Âmin. Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın. Âmin. Ve kabrindeKur’ân’ı, Risale-i Nur’u ona şirin ve enis arkadaş eylesin. Âmin. Ve Nur fabrikasına onun yerine on kahramanı ihsan edip çalıştırsın. Âmin, Âmin, Âmin.

“Yâ Rabbî! Bunları kıyamete kadar Risale-i Nur kisvesinde hakaik-i imaniye ve esrar-ı Kur’âniye ile kemÂl-i ferah ve sevinçle meşgul eyle. Âmin. İnşaallah.”

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 291

* * *

Cenab-ı Hak, bize ve Risale-i Nur’a taarruz edenlerin kalblerine İmân ve başlarına hakikati görecek akıl ve göz ihsan etsin; bizi bu zindanlardan, onları da bu felâketlerden kurtarsın. Amin.

Şualar /On Üçüncü Şuâ / 301

* * *

Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.

Şualar /On Dördüncü Şuâ / 324

* * *

Cenâb-ı Erhamürrâhimîn o mecmuaların herbir harfine mukabil onların defter-i hasenatlarına bin hasene yazdırsın. Âmin, Âmin, Âmin.

Şualar /On Dördüncü Şuâ / 419

* * *

“Eyvah, eyvah! El’aman, el’aman! Yâ Erhamerrâhimîn, medet! Bizi muhafaza eyle. Bizi cin ve insî şeytanların şerrinden kurtar. Kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur” Amin!

Şualar /On Dördüncü Şuâ / 428

* * *

Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi daima sonsuza kadar üzerinize olsun. Allah her iki dünyada da selâmet ihsan etsin. Amin!

Şualar /On Dördüncü Şuâ / 434

* * *

Cenâb-ı Hak bu Ramazan-ı Şerifin Leyle-i Kadrini umumunuza bin aydan hayırlı eylesin, Âmin. Ve seksen sene bir ömr-ü makbul hükmünde hakkınızda kabul eylesin, Âmin.

Şualar /On Dördüncü Şuâ / 436

yuksel dedi ki...

* * *

Ey Rabbimiz! Bizden evvelkilere yüklediğin gibi bize de ağır vazifeler ve musibetler verme.” [Bakara Sûresi: 2:286.] Amin!

Şualar /Beşinci Şuâ / 511

* * *

Ya Rab! ÂyetüI-Kübra hürmetine beni kurtar, eman ve emniyet ver. [Celcelütiye] Amin!

Şualar /On Beşinci Şuâ / 517

* * *

Bizi [doğru yola] ilet. [Fatiha Sûresi: 6.] Amin!

Şualar /On Beşinci Şuâ / 530

* * *

Duamızı kabul buyur. Amin!

Şualar /On Beşinci Şuâ / 535

* * *

Ya Erhamerrahimin, bu Resul-i Ekremin (a.s.m.) hürmetine, bizi, onun şefaatine mazhar ve sünnetinin ittibaına muvaffak ve dar-ı saadette onun Al ve Ashabına komşu eyle! Amin, amin, amin.

Allah’ım, okunan ve yazılan Kur’an’ın harfleri adedince ona, Aline ve Ashabına salat ve selam eyle. Amin.

Şualar /On Beşinci Şuâ / 548

* * *

Allah’ım, alemlere rahmet olarak gönderdiği zata salat ve selam eyle. Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Şualar /On Beşinci Şuâ / 576

* * *

O gün Allah’ın, peygamberin maiyetinde bulunan müminleri utandırmayacağı gündür. O gün onların nûru önlerinden ve sağlarından koşarak Cennete yol gösterirken, onlar da ‘Ey Rabbimiz,’ derler. ‘Nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla. [Tahrîm Sûresi: 66:8.] Amin!

Şualar /Birinci Şuâ / 607

* * *

“Yâ Rab, bu müthiş rüyayı hayra tebdil eyle” Amin!

Şualar /Birinci Şuâ / 611

* * *

“Yâ Rab, beni kurtar, emân ve emniyet ver” Amin!

Şualar /Sekizinci Şuâ / 642

* * *

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” [Bakara Sûresi: 2:286.] Amin!

Şualar /Sekizinci Şuâ / 644

yuksel dedi ki...

MESNEVİ-İ NURİYE

“Yâ Rabbenâ! onun duasını kabul eyle. Biz de o duayı ediyoruz. Biz de onun talep ettiğini talep ediyoruz.”

Mesnevi-i Nuriye / Reşhalar / 27

* * *

Salat ve selam bu zat-ı nuraniye olsun ki, o zat, Rahnanü’r-Rahimden, Arş-ı Azamdan gelen Furkan-ı Hakimin kendisine indiği Efendimiz Muhammed’dir. İmmetinin hasenatı adedince milyonlar salat ve milyonlar selam üzerine olsun.

Risaleti Tevrat, İncil ve Zebur’da müjdelenen; nübüvveti irhasatla, cinlerin hatifleriyle, insanlık aleminin evliyalarıyla, beşer kahinleriyle müjdelenen; bir işaretiyle ay parçalanan Efendimiz Muhammed’e, ümmetinin nefesleri adedince milyonlar salat ve selam olsun.

Davetine ağaçların koşup geldiği, duasıyla yağmurun hemen iniverdiği, sıcaktan korumak için bulutların ona gölge yaptığı, bir ölçek taamıyla yüzlerce insanın doyduğu, parmaklarının arasından üç defa kevser gibi suların çağladığı, onun hürmetine Allah’ın, kertenkeleyi, ceylanı, ağaç kütüğünü, zehirli keçinin kolunu, deveyi, dağı, taşı ve toprağı konuşturduğu, Miracın sahibi ve gözünün asla şaşmadığı o mucize-i kübrada rüyetullaha mazhar olan Efendimiz ve Şefiimiz Muhammed’e, Kur’an’ın bidayet-i nüzulünden zamanın nihayetine kadar onu okuyan herbir okuyucunun okuduğu herbir kelimenin temevvücat-ı havaiye aynalarında Rahman’ın izniyle temessül eden bütün kelimelerinin bütün harfleri adedince, milyonlar salat ve selam olsun.

Bütün bu salavatlardan herbiri hürmetine bizi mağfiret et, ey İlahımız, bize merhamet et. Amin.

Mesnevi-i Nuriye / Reşhalar / 28

* * *

Allah’ım, bizi saadet ehlinden kıl, Said’ler zümresinde haşret ve Said’lerle beraber, Nebiyy-i Muhtarının şefaatiyle Cennete ithal et. Ona ve Âline de, Senin rahmetine ve onun hürmetine layık şekilde salat ve selam et. Âmin, amin, amin.

Mesnevi-i Nuriye / Lâsiyyemâlar / 43

* * *

“Yâ Rabbenâ! onun duasını kabul eyle. Biz de o duayı ediyoruz. Biz de onun talep ettiğini talep ediyoruz.”

Mesnevi-i Nuriye / Reşhalar / 27

* * *

Allah’ım, bizi saadet ehlinden kıl, Said’ler zümresinde haşret ve Said’lerle beraber, Nebiyy-i Muhtarının şefaatiyle Cennete ithal et. Ona ve Âline de, Senin rahmetine ve onun hürmetine layık şekilde salat ve selam et. Âmin, amin, amin.

Mesnevi-i Nuriye / Lâsiyyemâlar / 43

* * *

Allah’ım, Kur’an’ı akıllarımızın, kalblerimizin, ruhlarımızın nuru ve nefislerimizin de mürşidi yap. Âmin, amin, amin.

Mesnevi-i Nuriye / Katre / 65

* * *

Feyâ Rabbî, yâ Hâlıkî, yâ Mâlikî! Seni çağırmakta hüccetim, hâcetimdir. Sana yaptığım dualarda uddetim fâkatimdir. Vesilem, fıkdan-ı hile ve fakrimdir. Hazinem aczimdir. Re’sülmâlim, emellerimdir. Şefîim, Habîbin (aleyhissalâtü vesselâm) ve rahmetindir. Af eyle, mağfiret eyle ve merhamet eyle, yâ Allah, yâ Rahmân, yâ Rahîm! Âmin.

Mesnevi-i Nuriye / Hubâb / 91

* * *

Ey arz ve semanın kayyumu olan Allah’ım! Seni ve Senin bütün masnuatını ve mahlukatını şahit tutarak ilan ederiz ki, Sen, kendisinden başka hiçbir hak mabud bulunmayan Allah’sın. Sen birsin, şerikin yoktur. Günahlarımızın affı için Sana dönüyor ve istiğfar ediyoruz. Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Muhammed’in, Senin kulun ve resulün olduğuna da şehadet ediyoruz. Allah’ım, onun hürmetine nasıl münasip ve Senin rahmetine nasıl layıksa, ona ve bütün al ve ashabına öylece salat ve selam et.

Mesnevi-i Nuriye / Zeylü´l Hubâb / 92

* * *

Ey Erhamü’r-Rahimin olan Allah’ım! Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın ümmetine rahmet et ve onların kalblerini İmân ve Kur’an nuruyla nurlandır. Kur’an’ın burhanlarını izhar et ve İslam dinini yücelt. Âmin.

Mesnevi-i Nuriye / Zeylü´l Hubâb / 98

* * *

İlahi,

İki dünyanın hayatı elimden kaçsa ve bütün kainat düşman kesilip beni terk etse, benim yine gam çekmemem gerekir; çünkü Sen benim Rabbim ve Halıkım ve İlahımsın. Ve benim, nihayetsiz isyanımla ve sair şeref vesilelerine gayet derecede uzaklığımla beraber, Senin mahlukun ve masnuun olmam sebebiyle, bir taalluk ve intisap cihetim var. İşte, ben de, Senin mahlukunun lisanıyla Sana tazarru ve niyazda bulunuyorum, ey Halıkım, ey Rabbim, ey Razıkım ve ey Musavvirim!

Ey İlahım,

yuksel dedi ki...

niyazda bulunuyorum, ey Halıkım, ey Rabbim, ey Razıkım ve ey Musavvirim!

Ey İlahım,

Esma-i Hüsnan hürmetine,

İsm-i Âzamın hürmetine,

Furkan-ı Hakimin hürmetine,

Habib-i Ekremin hürmetine,

Kelam-ı Kadimin hürmetine,

Arş-ı Âzamın hürmetine, milyonlar Kul hüvallahü ehad ile,

bana merhamet etmeni istiyorum, ya Allah, ya Rahman, ya Hannan, ya Mennan, ya Deyyan.

Beni bağışla, ya Gaffar, ya Settar, ya Tevvab, ya Vehhab.

Beni affet ya Vedud, ya Rauf, ya Afüvv, ya Gafur.

Bana lütufta bulun, ya Latif, ya Habir, ya Semi’, ya Basir.

Günahlarımı sil, ya Halim, ya Alim, ya Kerim, ya Rahim.

Bizi yolun doğrusuna ilet, ya Rab, ya Samed, ya Hadi.

Fazlınla bana cevadane ihsanlarda bulun, ya Bedi’, ya Baki, ya Adl, ya Hu.

Kalbimi ve kabrimi İmân ve Kur’an nuruyla nurlandır, ya Nur, ya Hak, ya Hayy, ya Kayyum, ya Malike’l-Mülk, ya ze’l-Celali ve’l-İkram, ya Evvel, ya Âhir, ya Zahir, ya Batın, ya Kavi, ya Kadir, ya Mevla, ya Gafir, ya Erhame’r-Rahimin.

Kur’an’daki İsm-i Âzamın hürmetine ve kitab-ı alemdeki sırr-ı azamın Muhammed Aleyhissalatü Vesselam hürmetine, güzel isimlerinden, bu sayfayı sanki kabrimin tavanı yapıp, bu esmayı da ruhuma şems-i hakikatten şualar saçan pencere haline getirecek şekilde, kalbime ve kalıbıma ve kabrimde ruhuma İsm-i Âzamın nurlarını saçan pencere açmanı istiyorum. İlahi, dilerim ki, ebedi bir lisanım olsun da, kıyamete kadar bu isimlerle nida etsin. İşte, ardımda baki kalan bu nakışları, benim fani ve zail lisanımın yerine bir naip olarak kabul eyle.

Allahım,

Efendimiz Muhammed’e öyle bir salat ve selam et ki, o salat ile bizi bütün korku ve afetlerden kurtar, bütün hacetlerimizi gider, bizi bütün günahlardan temizle, bütün günah ve hatalarımızı bağışla.

Ya Allah, ya Mücibe’d-Daavat! Hayatım boyunca ve öldükten sonra, her an bu dileklerimi kat kat fazlasıyla ver! Bir milyon salat ve selam, bir o kadarla çarpımından çıkan netice ve bunun da kat katı, Efendimiz Muhammed’e, Onun Âl, Ashab, Ensar ve tabilerine olsun! Bu salavatların herbirini, benim ömür günlerimdeki günahkar nefeslerim sayısınca çoğalt! Bu salavatların herbirisi hürmetine beni affeyle, bana merhamet et. Bunu rahmetinle ihsan eyle, ey Erhame’r-rahimin! Âmin!

Mesnevi-i Nuriye / Tazarrû ve Niyaz / 112

«En Eski ‹Eski   2801 – 3000 / 6317   Yeni› En yeni»