15 Eylül 2007 Cumartesi

Hadis-i Şerif

1- Beş vakit namazı camide kılan Bismillahirrahmanirrahim demiş gibidir.

2-Ümmetim yıldızlara gidesiye kadar kıyamet kopmayacaktır.

6.313 yorum:

«En Eski   ‹Eski   4001 – 4200 / 6313   Yeni›   En yeni»
yuksel dedi ki...


yuksel22 Mayıs 2020 07:38
Tevbe , müminlere farzdır ve tevbenin kabulü için dört şart vardır :
1. Kalben pişman olmak,
2. Masiyeti hemen terketmek,
3. Bir daha öyle bir günaha dönmemeye azmetmek ,
4. Tevbeyi başkasından değil sadece Allah ( c.c ) 'tan korkarak yapmak .
Hasan Basri ( k.s ) tevbe konusunda şöyle der: " Bizim istiğfarımız bile istiğfara muhtaç . "
Ruhul Beyan İsmail Hakki Bursevi cilt 3 /548 ve 549 syf
YANITLASIL

yuksel22 Mayıs 2020 07:46
Mevlana Celaleddin Rumi ( k.s ) şöyle der :
Her ağlamanın sonu gülmedir akıbet ,
Her nerede su varsa yeşillik de vardır.
Gözyaşı olan yerde rahmet bulunması doğaldır .
Çocuk ağlayınca memedeki süt taşar
Bulut ağlayınca yerdeki çimen coşar.

Ruhul Beyan tefsiri ve meali 3. Cilt / 549. Syf

YANITLASIL

yuksel22 Mayıs 2020 07:58
" İnsanların ( bizzat ) ellerinin ( kendilerinin ) kazanmış olduğu ( kötü ) şeyler ( in uğursuzluğu ) sebebiyle karada ve denizde fesat ( ve bozgunlar ) belirmiştir .
Ta ki O ( Allah-u Teala) , (kulların) yapmış oldukları ( kötü ) şeylerin (tümünün cezasını ahirette vermeden önce ) bir kısmını ( n vebalini dünyada ) onlara tattırsın diye . ( Böylece) ola ki onlar ( günahlardan ) dönerler . "

( er- Rum Suresi: 41 ) Emrazı Sariye -Buluşıcı Hastalıklar- ve Korunma Yolları 1.cilt / 3. Syf

YANITLASIL

yuksel22 Mayıs 2020 08:13
Abdullah İbni Ömer ( r.a) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasulüllah ( s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Bir milletin içerisinde fuhuş ( zina) ortaya çıkıp , nihayet o millet onu aleni olarak işlerdiğinde , mutlaka içlerinde taun ( veba ) hastalığı ve onların geçmişlerinde vuku bulmamış ( görülmemiş ) ağrılar ( hastalıklarn) yayılır . " İbnü Mace ...

Emrazı Sariye -Bulaşıcı Hastalıklar- ve Korunma Yolları Cübbeli Ahmet Hoca Efendi 1. Cilt / 3.syf

YANITLASIL

yuksel22 Mayıs 2020 08:17
Her şey gibi , elbette gençliğin dahi lezzetleri gidecek .

Risale-i Nur Külliyatı Lemalar
Her gelecek şey yakındır.

YANITLASIL

yuksel23 Mayıs 2020 02:01
İ'vicac: Doğru davranmamak, eğri büğrü olmak, Hamlık.Hakkı batıl, batılı hak göstermek.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.484.

YANITLASIL

yuksel23 Mayıs 2020 02:06
İ'zam: Büyük görme, büyük olarak bilme.2. Büyütme, abartma,olduğundan fazla büyük gösterme.
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.474.

YANITLASIL

yuksel23 Mayıs 2020 02:12
İzaa: (izaat) Açığa vurma, belli ve aşikâr etme.Yüksek sesle bildirme, İlan etme.Radyo.
İzâa esrâr: Gizli sırları açığa vurma, açıklama.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.484.

YANITLASIL

yuksel23 Mayıs 2020 02:17
Ser-işte: İp ucu, vesile, tutamak.
Ser-i rişte: İpin ucu.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.485.

YANITLASIL

yuksel23 Mayıs 2020 02:25
İzdiyad: 1.Ziyadeleşme, çoğalma, artma.2.Arttırmak( bir ilacı istihsan edip izdiyad etmek, devayı da'e inkılab etmektir.Bir ilacı iyi bukup dozajını arttırmak, devayı (İyileştirici etkisini) hastalığa çevirmek demektir.
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.474.

yuksel dedi ki...

İşârâtü'l-İ‘câzSûre-i Bakara, 29<<>>
bekā mes’elesi, sâbıkan zikredilen hikmet üzerine, esbâb ve vesâit ve ilel, mes’eleye müdâhale edip araya girerler. Âhirette ise vücûd ve bekā, her ikisi de levâzımâtıyla, terkîbâtıyla bizzât dest-i kudretten çıkarlar. Ve herkes hakîkî mâlikini bilir. İşte bunu anlayan, rücûun ne demekolduğunu anlar.







هُوَ اَلَّذ۪ي خَلَقَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ فَسَوّٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ شَئٍ عَل۪يمٌ۟



Bu âyetin sâbık âyetle cihet-i irtibâtı: Evvelki âyette küfür ile küfrân, delâil-i enfüsiye ile inkâr edilmiş, bu âyette delâil-i âfâkiyeye işaret edilmiştir. Ve kezâ, evvelki âyette vücûd ve hayat ni‘metlerine işaret edilmiş, bu âyette bekā ni‘metine işaret edilmiştir. Ve kezâ, evvelki âyette Sâni‘in vücûduna delil olmakla haşre bir mukaddeme olduğuna işaret edilmiş, bu âyette ise, âhiretin tahkîkiyle şübhelerin izâlesine işaret edilmiştir. Evet, sanki onlar diyorlar ki: “İnsana bu kadar kıymet ve ehemmiyet verilmesi nereden ve neye binâendir? Ve Allah’ın yanında mevkii nedir ki, insan için kıyâmeti kopa­rıyor?” Onlara cevâben Kur’ân-ı Kerîm, bu âyetin işaretiyle diyor ki: “İnsanın pek yüksek bir kıymeti olmasa idi, semâvât ve arz onun istifâdesine mutî‘ ve musahhar olmazdı. Ve kezâ insan ehemmiyetsiz olsa idi, mahlûkāt onun için halk edilmezdi. Eğer insan ehemmiyetsiz ve kıymetsiz olsa idi, o vakit insan, mahlûkāt için halk olunacaktı. Ve kezâ insanın Hâlik'ı yanında mevkii pek büyük olduğu içindir ki, âlem-i dünyâyı kendisi için değil, beşer için halk etmiş. Beşeri de kendisine ibâdet için halketmiştir.” Hulâsa: İnsan, mümtâz ve müs­tesnâdır. Hayvanlar gibi değildir. Onun için insan وَ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ cevherine bir sadef olmuştur. Bu âyetteki cümlelerin nüktelerine geçiyoruz. Ey arkadaş! Birinci cümlede جَم۪يعًا ikinci cümlede ( ثُمَّ ) üçüncü cümlede ( سَبْعَ ) kelimeleri için bir tahkîkāt lâzımdır.

yuksel dedi ki...

Birinci Mes'ele: Sual: Bu âyetin işaretinden anlıyoruz ki, arzdaki her şey beşerin istifâdesine âittir. Halbuki bir tek insanın, meselâ Zeyd'in koca arzın herbir eczâsından istifâdesi nasıl tasavvur edilebilir? Habîb ve Ali, Bahr-i Muhît-i Kebîr'de bir adanın ortasındaki bir dağın ücra bir köşesindeki bir taştan nasıl istifade edecek? Zeyd'in malı Amr'ın istifâdesine nasıl verilebilir?



Zîrâ bu âyet, diğer kardeşleriyle beraber, her şeyin tevzîât olmaksızın her bir ferde âit olduğunu bildiriyor.



Ve kezâ, güneş ve ay gibi büyük cirimler nasıl Zeyd ile Amr'a âit olabilirler? Çünkü onların onlardan istifâdeleri pek cüz'îdir. Hem zararlı şeyler nasıl beşerin istifâdesi için olabilir? Zîrâ Kur'ân'da mücâzefe olamaz. Belâgat-i hakîkiyesine mübâlağa yakışmaz. Elcevab: O tahkîkātı altı noktada izâh edeceğiz. Birinci Nokta: Aşağıda beyan edildiği gibi, hayatın öyle bir hâsiyeti vardır ki, hayat cüz’ü küll, cüz’îyi küllî, ferdi nev‘, mukayyedi mutlak, bir şahsı bir âlem gibi kılar. Binâenaleyh, tek bir insan, “Dünya benim evimdir. Dünyadaki envâ‘ benim kavmimdir ve benim aşîretimdir. Ve bütün eşyâ ile muârefem ve münâsebetim vardır” diyebilir. İkinci Nokta: Bilirsin ki, âlemde sâbit bir nizâm vardır. Muhkem bir irtibât vardır. Ve dâimî düstûrlar, esaslı kanunlar vardır. Bu i‘tibârla âlem, bir saat veya mun­tazam bir makine gibidir. Her bir çarkın, her bir vidanın ve her bir çivinin, makinenin nizâm ve intizâmında bir hissesi ve makinenin netice ve fâidelerinde bir te’sîri olduğu gibi, ehl-i hayat için de ve bilhassa beşer için de bir fâidesi vardır. Üçüncü Nokta: Aşağıda işiteceğin gibi, istifâdede müzâhamet ve münâkaşa yoktur. Nasıl ki Zeyd diyebilir: “Şems benim lâmbamdır. Dünya benim evimdir.” Amr da öyle diyebilir. Aralarında münâkaşa da olmaz. Evet, Zeyd, meselâ dünyada tek farz edilirse istifâdesi nasılsa, bütün insanlar içinde iken istifâdesi de yine öyledir. Ne fazla olur ve ne de noksân olur. Yalnız gāreyne âit olan kısım müstesnâdır. Zîrâ yiyecek ve içecek vesâir şeylerde münâkaşa olur.



Sözler
Mektubat 1
Mektubat 2
Lemalar
Şualar 1
Şualar 2
Sıkke-i Tasdîk-i Gaybî
Tılsımlar
Siracun Nur
İşârâtü'l-İ‘câz
Kastamaonu Lahikası
Asâ-yı Mûsâ
Zülfikar
Beş Risale
Hanımlar Rehberi
Gençlik Rehberi
Tenbîh
İfâdetü'l-Merâm
Kur'ân nedir? Ta‘rîfi nasıldır?
Makāsıd-ı Kur'âniye
Sûre-i Fâtiha (1)
Sûre-i Fâtiha (1-2)
Sûre-i Fâtiha, 2
Sûre-i Fâtiha, 2-3
Sûre-i Fâtiha, 4
Sûre-i Fâtiha, 5
Sûre-i Fâtiha, 6
Sûre-i Fâtiha, 7
Sûre-i Bakara
Sûre-i Bakara, 1
Sûre-i Bakara, 2
Sûre-i Bakara, 3
Sûre-i Bakara, 4
Sûre-i Bakara, 5
Sûre-i Bakara, 6
Sûre-i Bakara, 7
Sûre-i Bakara, 8
Sûre-i Bakara, 9-10
Sûre-i Bakara, 11-12
Sûre-i Bakara, 13
Sûre-i Bakara, 14-15
Sûre-i Bakara, 16
Sûre-i Bakara, 17-20
Sûre-i Bakara, 21-22
Sûre-i Bakara, 23-24
Sûre-i Bakara, 25
Sûre-i Bakara, 26-27
Sûre-i Bakara, 28
Sûre-i Bakara, 29
Sûre-i Bakara, 30
Sûre-i Bakara, 31-33
Ecnebî feylesofların şehâdetleri

yuksel dedi ki...

Dördüncü Nokta: Âlem için tek bir yüz ve bir cihet değil, pek çok umûmî yüzler ve muhtelif vecihler vardır. Ve fâideleri te’mîn eden kesretle umûmî ve mütedâhil, yani birbiri içinde cihetler vardır. Ve istifâde yollarının da envâen türlü türlü tarîkleri vardır. Meselâ senin güzel bir bahçen vardır. O bahçe bir cihetten senin istifâdene tahsîs edildiği halde, diğer bir cihetten de halkı fâidelendirir. Meselâ o bahçenin hüsnüne ve güzelliğine her bakan bir zevk alır, bir inşirâh peydâ eder. Bunda bir mâni‘ yoktur.



Kezâlik, insanın beşi zâhirî, beşi bâtınî olmak üzere on tane hâssası, yani duygusu vardır. İnsan bu duygularıyla ve kezâ cismiyle, ruhuyla, kalbiyle dünyanın her cüz’ünden istifâde edebilir. Mâni‘ yoktur.



Beşinci Nokta: Bu âyetle diğer bazı âyetlerden anlaşılıyor ki, bu büyük dünya insan için yaratılmıştır. Ve yaratılışında da, insanın istifâdesi ille-i gāiye olarak nazara alınmıştır. Halbuki arzdan pek büyük olan Zühal’in, meselâ beşeri fâidelendiren, yalnız ziyneti ve zayıf bir ziyâsıdır. Bu cüz’î fâide için ne suretle beşer ona ille-i gāiye olur? Elcevab: Bir fâideyi ta‘kîb eden adam, bütün fikrini, hayâlini o fâideye hasreder. Ve ondan mâadâ bir şeye bakmaz. Ve her şeye kendi hesabına bakar. Kimseyi nazara almaz. Hatta kendisini ille-i gāiye zanneder. Binâenaleyh, bu gibi adama karşı makam-ı imtinânda söylenilen o gibi kelâmlarda mübâlağa yoktur. Evet, binlerle hikmetler için yaratılan Zühal’in her bir hik­metinde binlerle cihetler ve her bir cihetinden binlerle istifâde edenler bulunduğu halde, “Hilkatinde o adamın istifâdesi ille-i gāiyeden bir cüz’ olarak düşünülmüştür” denilirse ne mânii var. Çünki ille-i gāiye, dâimâ basit bir şeyden ibâret değildir.



Altıncı Nokta: İmâm-ı Alî’nin (ra) وَ تَزْعُمُ اَنَّكَ جِرْمٌ صَغ۪يرٌ وَ ف۪يكَ انْطَوَي الْعَالَمُ الْأَكْبَرُ emrettiği gibi, insan küçük bir cisim ise de, büyük âlemi içine alacak kadar büyüktür. Öyle ise insanın cüz’î istifâdesi küllî olur. Öyle ise abesiyet yoktur.



Sözler
Mektubat 1
Mektubat 2
Lemalar
Şualar 1
Şualar 2
Sıkke-i Tasdîk-i Gaybî
Tılsımlar
Siracun Nur
İşârâtü'l-İ‘câz
Kastamaonu Lahikası
Asâ-yı Mûsâ
Zülfikar
Beş Risale
Hanımlar Rehberi
Gençlik Rehberi
Tenbîh
İfâdetü'l-Merâm
Kur'ân nedir? Ta‘rîfi nasıldır?
Makāsıd-ı Kur'âniye
Sûre-i Fâtiha (1)
Sûre-i Fâtiha (1-2)
Sûre-i Fâtiha, 2
Sûre-i Fâtiha, 2-3
Sûre-i Fâtiha, 4
Sûre-i Fâtiha, 5
Sûre-i Fâtiha, 6
Sûre-i Fâtiha, 7
Sûre-i Bakara
Sûre-i Bakara, 1
Sûre-i Bakara, 2
Sûre-i Bakara, 3
Sûre-i Bakara, 4
Sûre-i Bakara, 5
Sûre-i Bakara, 6
Sûre-i Bakara, 7
Sûre-i Bakara, 8
Sûre-i Bakara, 9-10
Sûre-i Bakara, 11-12
Sûre-i Bakara, 13
Sûre-i Bakara, 14-15
Sûre-i Bakara, 16
Sûre-i Bakara, 17-20
Sûre-i Bakara, 21-22
Sûre-i Bakara, 23-24
Sûre-i Bakara, 25
Sûre-i Bakara, 26-27
Sûre-i Bakara, 28
Sûre-i Bakara, 29
Sûre-i Bakara, 30
Sûre-i Bakara, 31-33
Ecnebî feylesofların şehâdetleri

yuksel dedi ki...

İkinci Mes’ele: ( ثُمَّ ) hakkındadır. Ey arkadaş! Bu âyet, arzın semâdan evvel yaratılmış olduğuna delâlet eder. وَ الْأَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَا âyeti de, semâvâtın arzdan evvel halk edildiğine dâlldir. Ve كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا âyeti ise, ikisinin bir maddeden beraber halk edilmiş vesonra birbirinden ayırd edilmiş olduklarını gösteriyor. Şerîatın nakliyatına nazaran, Cenâb-ı Hakk bir cevheri, yani bir maddeyi yaratmıştır. Sonra o maddeye tecellî etmekle o maddenin bir kısmını buhar ve bir kısmını da mâyi‘ kılmıştır. Sonra mâyi‘ kısmı da tecellîsiyle tekâsüf edip ‘zebed' yani köpük kesilmiştir. Sonra arzı veya yedi küre-i arziyeyi o köpükten halketmiştir. Bu i‘tibârla, her bir arz için hevâ-yı nesîmîden bir semâ hâsıl olmuştur. Sonra o madde-i buhariyeyi bast etmekle yedi kat semâvâtı tesviye edip yıldızları içine zer‘ etmiştir. Ve o yıldızlar tohumunu müştemil olan semâvât in‘ikād etmiş, vücûda gelmiştir. Hikmet-i cedîdenin nazariyâtı ise şu merkezdedir ki: “Görmekte olduğumuz ve manzûme-i şemsiye ile ta‘bîr edilen güneşle, güneşe bağlı yıldızlar cemâati, basit bir cevher imiş. Sonra bir nevi‘ buhara inkılâb etmiş. Sonra o buhardan mâyi‘-i nârî hâsıl olmuş. Sonra o mâyi‘-i nârî, burûdet ile tasallüb etmiş, yani katılaşmış. Sonra şiddet-i hareketiyle bazı büyük parçaları fırlatmış. Sonra o parçalar tekâsüf ederek seyyârât olmuşlardır. Şu üzerinde yaşadığımız arz da onlardan biridir.” Bu îzâhâta tevfîkan, şu iki meslek arasında mutâ­bakat hâsıl olabilir. Şöyle ki: “İkisi de birbirine bitişikti. Sonra ayrı ettik” ma‘nâsında olan وَكَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا âyetinin ifadesine nazaran, manzûme-i şemsiye ile arz, dest-i kudretin madde-i esîriyeden yoğurmuş olduğu bir hamur şeklinde imiş. Madde-i esîriye, mevcûdâta nazaran akıcı bir su gibi mevcûdâtın aralarına nüfûz eden bir maddedir. وَ كَانَ عَرْشُهُعَلَي الْمَآءِ âyeti, şu madde-i esîriyeye işarettir ki, Cenâb-ı Hakk’ın Arş’ı su hükmünde olan şu esîr maddesi üzerinde imiş.



Esîr maddesi yaratıldıktan sonra, Sâni‘in ilk îcâdlarının tecellîsine merkez olmuştur. Yani Sâni‘-i Zülcelâl esîr maddesini halkettikten sonra, o esîr maddesini cevâhir-i ferde kalb etmiştir. Sonra



Sözler
Mektubat 1
Mektubat 2
Lemalar
Şualar 1
Şualar 2
Sıkke-i Tasdîk-i Gaybî
Tılsımlar
Siracun Nur
İşârâtü'l-İ‘câz
Kastamaonu Lahikası
Asâ-yı Mûsâ
Zülfikar
Beş Risale
Hanımlar Rehberi
Gençlik Rehberi
Tenbîh
İfâdetü'l-Merâm
Kur'ân nedir? Ta‘rîfi nasıldır?
Makāsıd-ı Kur'âniye
Sûre-i Fâtiha (1)
Sûre-i Fâtiha (1-2)
Sûre-i Fâtiha, 2
Sûre-i Fâtiha, 2-3
Sûre-i Fâtiha, 4
Sûre-i Fâtiha, 5
Sûre-i Fâtiha, 6
Sûre-i Fâtiha, 7
Sûre-i Bakara
Sûre-i Bakara, 1
Sûre-i Bakara, 2
Sûre-i Bakara, 3
Sûre-i Bakara, 4
Sûre-i Bakara, 5
Sûre-i Bakara, 6
Sûre-i Bakara, 7
Sûre-i Bakara, 8
Sûre-i Bakara, 9-10
Sûre-i Bakara, 11-12
Sûre-i Bakara, 13
Sûre-i Bakara, 14-15
Sûre-i Bakara, 16
Sûre-i Bakara, 17-20
Sûre-i Bakara, 21-22
Sûre-i Bakara, 23-24
Sûre-i Bakara, 25
Sûre-i Bakara, 26-27
Sûre-i Bakara, 28
Sûre-i Bakara, 29
Sûre-i Bakara, 30
Sûre-i Bakara, 31-33
Ecnebî feylesofların şehâdetleri

yuksel dedi ki...

İşârâtü'l-İ‘câzSûre-i Bakara, 29<<>>
bir kısmını kesîf kılmıştır. Ve bu kesîf kısımdan, meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz da bunlardan biridir.



İşte arzın hepsinden evvel tekâsüf ve tasallüb etmekle acele kabuk bağlayarak uzun zamanlardan beri menşe’-i hayat olması i‘tibâriyle, hilkati ve teşekkülü semâvâttan evveldir. Fakat arzın bast edilmesiyle nev‘-i beşerin taayyüşüne elverişli bir vaz‘iyete geldiği, semâvâtın tesviye ve tanzîminden sonra olduğu cihetle, hilkati, semâvâttan sonra başlar. Fakat bidâyette semâvât ile arz, ikisi beraber imişler. Binâen alâ hâzâ, bu üç âyetin aralarında bulunan zâhirî muhâlefet, bu üç cihetle mutâbakata inkılâb eder. İkinci bir cevab: Ey arkadaş! Kur’ân-ı Kerîm tarih, coğrafya muallimi değildir. Ancak âlemin nizâm ve intizâmından bahisle Sâni‘in ma‘rifet ve azametini cum­hûr-u nâsa ders veren mürşid bir kitaptır. Binâenaleyh, bunda iki makam vardır.



Birinci Makam: Ni‘metleri, ihsânları, merhametleri göstermekle delâil-i zâhiriyeyi beyân etmekten ibârettir. Bu i‘tibârla arz, semâvâttan evveldir.



İkinci Makam: Azamet, izzet, kudret delillerini gösteren bir makamdır. Bu cihetle semâvât, arzdan evveldir. ( ثُمَّ ) mâba‘dinin mâkablinden bir zaman sonra vücûda geldiğine delâlet eder ki, buna ‘terâhî’ denilir. Demek burada arz ile semâvât arasında bir uzaklık vardır. Bu uzaklık, arzın semâvâttan evvel halk edildiğine göre zâtîdir. Aksi halde rütebî ve tefekkürîdir. Yani semâvâtın hilkati birinci ise de, tefekkürce rütbesi ikincidir. Arzın hilkati ikinci ise de, tefekkürü birincidir. Yani evvelâ arzın tefekkürü, sonra semâvâtın tefekkürü lâzımdır. Buna göre ( ثُمَّ ) ile اِسْتَوٰي arasında اِعْلَمُوا وَ تَفَكَّرُوا mukadderdir. Takdîr-i kelâm: ثُمَّ اعْلَمُوا وَ تَفَكَّرُوا اَنَّهُ اسْتَوٰي -ilâ âhirihîdir-.



Üçüncü Mes’ele: ( سَبْعَ ) kelimesi hakkındadır. Ey arkadaş! Semâvâtın dokuz tabakadan ibâret olduğu, eski hikmetin hurâfelerinden biridir. Onların o hurâfevârî fikirleri, efkâr-ı âmmeyi istîlâ etmişti. Hatta bazı müfessirler, bazı âyetlerin zâhirini onların mezheblerine meylettirmişlerdir.

yuksel dedi ki...

Madde-i esiriye, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi, mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir maddedir.(Arş su üzerindeydi."Hud suresi.7.")ayeti, şu madde-i esiriyye işarettir ki, Cenab-ı Hakkın arşı, su hükmünde olan şu esir maddesi üzerindeymiş.
Risale-i Nur külliyatı.
İşaratü'l-İ'caz.sy.392.

yuksel dedi ki...

İbn Atâ şöyle diyor: Sözün halis olanı sırf Allah c.c. için konuşulanıdır.Sözün doğru olanı ise sünnete uygun olanıdır.
Ruhu'l Beyân .
Kur'an Meâli Ve Tefsiri. Cilt.22.sy.689.

yuksel dedi ki...

İblis toprağı hakir ve karanlık gördü
O aşağılık hasedçi Âdem'i inkâr etti
Onun batınının nurundan gâfil oldu
Onun mükemmel sırrından haberdar olamadı
Toprağın kalbinde/derininde olan her hazineye
Göklerden şöyle ses verilmiştir:
Topraktan başka mazhar-ı küll yoktur
Toprak ol,toprak ol ki sende gül bitsin.
Ruhu'l Beyan
Kur'an Meali Ve Tefsiri.cilt 22.sy.692.

yuksel dedi ki...

30 Mayıs 2020 00:28
Umumi hiçbir şey yoktur ki bazı hususi durumları olmasın.
olan kaide-i külliyeyi tahsis ediyor.
Risale-i Nur Külliyatı.
Mesnevi-i Nuriye ve İşaratü'l-İ'caz.sy.403.

yuksel dedi ki...

Hadis-i Şerifte ifade edilen mahşere domuz kılığında gelecek olanlar, dünyada iken haram yiyenler olacaktır.Haram anlamında hadis metninde "suht" kelimesi kullanılmaktadır.Kelimenin anlamı, herhangi bir şeyi kökünden sökmek, kökünü kazımak demektir.Haram da dini ve insanlığı kökünden kazıdığı için bu ismi almıştır.
Ruhu'l Beyân
Kur'an Meâli Ve Tefsiri.cilt.22.sy. 656.

yuksel dedi ki...

Bu hadisten kastedilen ilahlık mertebesidir.Allahu Teâlâ ilahlık mertebesiyle görülmez.Ancak Rablik mertebesiyle görülür.1270-....
Ramuzü'l Ehadis Şerhi.
Levamiu'l Ukul.
Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi.
Cilt.3.sy.253.

yuksel dedi ki...

İLÂH
الإله
Tapılmaya lâyık görülen yüce varlık.

Müellif:
YUSUF ŞEVKİ YAVUZ
İlâh kelimesinin sözlükte “tapınmak, kulluk etmek” anlamına gelen ulûhet (ilâhet, ulûhiyyet), “hayret etmek, gönülden bağlanıp sığınmak” mânalarındaki veleh (eleh) veya “gizli olup duyu idrakinin üstünde bulunmak” anlamındaki leyh kökünden türemiş olabileceği kabul edilir. Buna göre ilâh “tapınılan, yüceliği karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılıp sığınılan, duyularla idrak edilemeyen varlık” demektir. Âlimlerin çoğunluğu, ulûhet kavramından hareketle ilâhın mutlak anlamda ibadet etmekle irtibatlı olduğunu, dolayısıyla onun tapınılan varlığa tekabül ettiğini belirtmiştir. İlâh kelimesinin türemiş bir cins ismi veya sıfat, Allah kelimesinin ise gerçek Tanrı’yı ifade eden mürtecel ve gayr-i müştak bir özel isim olduğunu kabul edenler bulunmakla birlikte Allah kelimesinin etimolojisi hakkında ileri sürülen farklı görüşler bir arada değerlendirildiğinde (Lisânü’l-ʿArab, “elh” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “elh” md.) ilâhın Allah kelimesinin aslını teşkil ettiği, başına elif ve lâm harfleri gelince hemzenin hazfedilmesiyle Allah şekline dönüştüğü şeklindeki görüş ağır basmaktadır. Ebü’l-Kāsım el-Belhî gibi bazı İslâm âlimleriyle şarkiyatçılar ilâh kelimesinin Süryânîce veya İbrânîce olduğunu ileri sürmüşlerse de (Âlûsî, I, 56; Jeffery, s. 66-67) çoğunluk bunu isabetli bulmamıştır. Zira Câhiliye devrine ait şiirlerde yer alması kelimenin Arapça asıllı olduğunu gösterir. Hak veya bâtıl olsun tapılmaya lâyık görülüp ibadet edilen her varlığa ilâh adı verildiği ve âlihe şeklinde çoğulu bulunduğu dikkate alınınca mutlak olarak zikredildiği takdirde ilâhın tanrı anlamına geldiği, Allah’ın ise gerçek Tanrı’nın adı olduğu ortaya çıkar.

Kur’ân-ı Kerîm’de ilâh kelimesi çoğul şekliyle birlikte 147 yerde geçmekte, Allah’tan başka bir ilâhın olmadığı, eşi, benzeri, ortağı ve çocuğunun bulunmadığı vurgulanmaktadır. Genellikle gerçek mâbudun sadece Allah olduğunu göstermek üzere “lâ ilâhe illâ hû, lâ ilâhe illallah” şeklinde nefiyden sonra ispata geçen kelime-i tevhid formülü kullanılır. Âyetlerde belirtildiğine göre ilâh bizâtihi var olan, başkasına ihtiyacı bulunmayan, ebedî hayatla diri olan, yaratan, öldürüp dirilten, rızık veren, ilmiyle bütün varlıkları kuşatan, esirgeyen ve bağışlayan, evrenin yegâne hâkimi olup daima üstün gelen, en güzel isimlere sahip olan, peygamberleri vasıtasıyla insanlara mesaj gönderen en yüce varlıktır. Bu nitelikleri taşımayanların ilâh olamayacağını bildiren Kur’an, insanların diğer bir insanı veya cansız nesneleri ilâh edinmelerine dikkat çeker ve bu kişileri şiddetle eleştirir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ilâh” md.).

yuksel dedi ki...


İlâh kelimesi hadislerde de geçmektedir. Bu hadislerde Allah’ın gerçek mâbud olduğu, O’ndan başka bir ilâhın bulunmadığı ve Müslümanlığa girebilmek için O’na inanıp şehâdette bulunmak gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber’in Kureyşliler’in taptıkları ilâhlardan (putlar) yüz çevirdiği, bunların insanlara fayda veya zarar veremeyeceklerini belirttiği anlatılmış, putperestlerin de Resûl-i Ekrem’in, ilâhlarını küçük düşürdüğünü ve kendilerini onlardan uzaklaştırmak istediğini söyledikleri nakledilmiştir (Wensinck, el-Muʿcem, “ilâh” md.). Mu‘tezilî ve Sünnî kelâmcılarla filozoflar tarafından ilâh kavramı etrafında yapılan açıklamalar genellikle onların ulûhiyyet anlayışına dayanmaktadır (bk. ALLAH; TANRI).

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “elh” md.; Tehânevî, Keşşâf, I, 104; Tâcü’l-ʿarûs, “elh” md.; Wensinck, el-Muʿcem, “ilâh” md.; M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ilâh” md.; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, I, 83, 122-123; a.mlf., Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 123-125; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 972-975; Âlûsî, Rûḥu’l-meʿânî, I, 56-57; XVI, 53, 258; Elmalılı, Hak Dini, I, 24-30; A. Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’ān, Cairo 1938, s. 66-67; Suad Yıldırım, Kur’ân’da Ulûhiyyet, İstanbul 1987, s. 108-109.

yuksel dedi ki...

RAB
الرّب
Allah’ın isimlerinden biri.
Bölümler İçin Önizleme
İlişkili Maddeler
ESMÂ-i HÜSNÂ
Allah’ın isimleri için kullanılan bir tabir.
ALLAH
Kâinatı yaratan ve idare eden en yüce varlık.

1/2
Müellif:
BEKİR TOPALOĞLU
Sözlükte “bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” mânasındaki rab (rabb) kelimesi mübalağa ifade etmek üzere daha çok sıfat gibi kullanılır ve kelimeye hepsi de Allah Teâlâ hakkında olmak üzere “mâlik, seyyid, idare eden, terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren, mâbud” gibi anlamlar verilir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rbb” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “rbb” md.). İbn Cerîr et-Taberî bu mânaların mâlik, seyyid ve muslih kelimelerinde yoğunlaştığını kaydeder. Mâlik “evreni yaratan ve yöneten”, seyyid “hâkimiyetinde dengi ve benzeri olmayan”, muslih de “lutfettiği nimetler vasıtasıyla yaratılmışların halini düzeltip geliştiren” demektir (Câmiʿu’l-beyân, I, 93-94). Ebü’l-Bekā el-Kefevî rab kelimesinin Allah için kullanıldığında içerdiği mânaları şu şekilde sıralar: Rab “mâlik” anlamına alındığı takdirde Allah’tan başka bütün varlıklarla, “muslih” olarak düşünüldüğünde kendi başına mevcudiyeti bulunmadığından ıslaha elverişli olmayan arazların dışındaki nesnelerle, “seyyid” diye açıklandığında sadece akıllı yaratıklarla, “mâbud” mânası verilmesi halinde ise mükelleflerle ilgili bir muhteva taşır (el-Külliyyât, s. 466).

Kur’ân-ı Kerîm’de rab kelimesi 962 yerde Allah’a doğrudan nisbet edilmektedir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rbb” md.). Bunun dışında beş yerde “hükümdar” mânasında Hz. Yûsuf dönemindeki Mısır meliki için kullanılmış (Yûsuf 12/23, 41, 42, 50), bir âyette Hz. Mûsâ devrindeki Firavun’un tanrılık iddiasıyla kendisi hakkında kullanımı şeklinde (en-Nâziât 79/24), bir âyette de Allah’tan başka rab aranmamasının gerektiği vurgulanırken (el-En‘âm 6/164) zikredilmiştir. Rabbin çoğulu olan erbâb da birden fazla rab edinmenin eleştirisi çerçevesinde dört âyette yer almıştır (Âl-i İmrân 3/64, 80; et-Tevbe 9/31; Yûsuf 12/39). Başta Hz. Mûsâ olmak üzere geçmiş peygamberlerin bağlıları için kullanılan ribbiyyûn, rabbâniyyûn (Rabbe bağlı olup ilmi ve ameli yetkin derecede bulunanlar) dört âyette geçmektedir (Âl-i İmrân 3/79, 146; el-Mâide 5/44, 63). Kur’an’da rab çeşitli isimlere ve zamirlere, en çok da tekil ikinci şahıs zamirine muzaf olarak kullanılmıştır. 242 yerde tekrarlanan bu hitabın 200’den fazlası Hz. Peygamber’e yöneliktir. “Sizin rabbiniz, onların rabbi” biçimindeki çoğul zamiriyle 243, “ey rabbim, ey rabbimiz” şeklindeki niyaz ifadesiyle 178 defa geçmektedir. Rabbin sıfat tamlaması ve mübtedâ-haber konumundaki cümle içi bağlantılarının tamamına yakın kısmında Allah’ın azameti, aşkınlığı, lutufkârlığı, bağışlayıcılığı, şefkat ve merhameti, rızık verici, yol gösterici, yardım edici ve koruyucu oluşu ifade edilmektedir.

Rab ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listelerinde yer almamıştır. Bu durum doksan dokuz ismin, sıhhatinden şüphe edilmeyen esmâ-i hüsnâ hadisine bir râvi tarafından sonradan ilâve edilmesinden kaynaklanmış olmalıdır. İbn Hacer’in Kur’an’dan çıkardığı esmâ-i hüsnâ listesinde ise rab mevcuttur (DİA, XI, 407-408). Çeşitli hadislerde rab “sahip” anlamıyla, ayrıca Allah’ın ismi olarak geçer (Wensinck, el-Muʿcem, “rbb” md.). Ezanın ardından, “Ey bu yetkin davetin ve kesintisiz devam eden namaz ve niyazın sahibi Allahım!” diye başlayan dua onlardan biridir (Buhârî, “Eẕân”, 8; Müslim, “Müsâfirîn”, 200).

yuksel dedi ki...

. Hz. Peygamber kölenin efendisi için “rabbim” demesini menetmiş, bunun yerine “efendim, sahibim” anlamındaki kelimelerin kullanılmasını istemiştir (Müsned, II, 316; Müslim, “Elfâẓ”, 13-15). Âlimler rab isminin “sahip” ve “ıslah edici” mânaları üzerinde durmuş, kelimenin “sahip” anlamında insanlara da nisbet edilebileceğini, ancak bu durumda sınırlı ve nisbî bir anlam taşıdığının belirtilebilmesi için “rabbü’d-dâr” (evin sahibi) gibi tamlama halinde kullanılması gerektiğini belirtmiştir (İbn Kuteybe, s. 9; Mâtürîdî, II, 278). Ebû Abdullah el-Halîmî, rab ismine “yarattığı şeyi onun için mukadder kıldığı yetkin derecesine ulaştıran” mânası verdikten sonra insanın sperm döneminden itibaren ihtiyarlık devresine kadar geçirdiği gelişme merhalelerini örnek olarak zikretmiştir (el-Minhâc, I, 205).

Kur’ân-ı Kerîm’de ilâhî isim olarak Allah lafzından sonra en çok kullanılan kelime rabdir. Âyetlerdeki konumundan anlaşılacağı üzere bu ismin içerdiği şefkat, merhamet ve geliştirerek yaşatma fonksiyonları (rubûbiyyet), peygamberlerden münkirlere kadar bütün şuurlu canlıları ve evrendeki diğer varlıkları kuşatmaktadır. Bütün ilâhî sıfatları kapsadığı kabul edilen Allah lafzı bir bakıma ulûhiyyetin zâtî-aşkın yönünü temsil ederken rab ismi O’nun yaratılmış âleme yönelik fiilî tecellilerine işaret eder. Bu ismin yer aldığı doksan dört sûrenin muhtevasına bakıldığında bunlarda ilâhî inâyetin tekrar edildiği ve bu inâyet iklimine çağrı yapıldığı görülür. Bu çerçevede kulların “rabbi, rabbenâ” ile başlayan niyazlarında Allah’a yönelen talepleri anne şefkatini andıran ilâhî inâyet tecellileriyle karşılanır. Resûlullah’ın bir beyanı da bu bakış açısını desteklemektedir. Hz. Ömer’in naklettiğine göre bir gün Resûl-i Ekrem, annelerinden ayrı kalmış çocukların arasında dolaşan bir kadının bir çocuğu bağrına basıp emzirdiğini görünce etrafındakilere, “Ne dersiniz, çocuklara karşı bu kadar şefkatli olan şu kadın kendi yavrusunu ateşe atar mı?” diye sormuş, onlar “hayır!” diye cevap verince şöyle demiştir: “Allah’ın kullarına olan merhameti bu kadının yavrusuna olan merhametinden daha çoktur” (Buhârî, “Edeb”, 18; Müslim, “Tevbe”, 22). Allah’ın özellikle insana ve genel olarak kâinata yönelik isim ve sıfatlarından olan rabbin başta rahmân, rahîm, gafûr, vedûd, rezzâk ve mâlikü’l-mülk olmak üzere birçok isimle anlam tamamlama ve dengeleme ilişkisi vardır.

Bazı esmâ-i hüsnâ kitaplarında ve Kur’an tefsirlerinin özellikle Fâtiha sûresinde rab ismi hakkında geniş bilgi verilir. Bu konuda müstakil çalışmalar da yapılmıştır. Ebü’l-A‘lâ el-Mevdûdî’nin el-Muṣṭalaḥâtü’l-erbaʿa fi’l-Ḳurʾân adlı eserinin ikinci bölümü bu isme ayrılmıştır (Ar. trc. Muhammed Kâzım Sibak, Dımaşk, ts., s. 34-94; trc. Osman Cilacı – İsmail Kaya, Kur’an’a Göre Dört Terim, İstanbul 1982, s. 35-88). Yakup Çiçek ve Fahrettin Yıldız’a ait Hamd-Rab başlıklı kitapçığın ikinci bölümü de bu konuyla ilgilidir (İstanbul 1986). R. D. Wilson, Kur’an’da geçen “Allah” ve “rab” isimlerinin dökümünü âyetlerin indiği dönemlere göre karşılaştırmalı olarak gösteren bir çalışma yapmıştır (“The Use of the Terms ‘Allah’ and ‘Rab’ in the Koran”, MW, XI/2 [1920], s. 176-183).

BİBLİYOGRAFYA
Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), I, 840-841; Müsned, II, 316; İbn Kuteybe, Tefsîru Ġarîbi’l-Ḳurʾân (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1378/1958, s. 9; Taberî, Câmiʿu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, I, 93-94; Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân (nşr. Ahmet Vanlıoğlu), İstanbul 2005, I, 13-14; II, 278; Ebû Abdullah el-Halîmî, el-Minhâc fî şuʿabi’l-îmân (Hilmî M. Fûde), Beyrut 1399/1979, I, 200, 205; Kādî Abdülcebbâr, el-Muġnî (nşr. Mahmûd M. el-Hudayrî), Kahire, ts. (el-Müessesetü’l-Mısriyye), V, 208-209;

yuksel dedi ki...

Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 116b-117a; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 466; Suat Yıldırım, Kur’ân’da Ulûhiyyet, İstanbul 1987, s. 89-97; Toufic Fahd, La divination arabe, Paris 1987, s. 107-108; A. J. Wensinck – [T. Fahd], “Rabb”, EI2 (İng.), VIII, 350; Asgar Dadbih, “Rab”, DMT, VIII, 125-126; a.mlf., “Rubûbiyyet”, a.e., VIII, 144-146; Bekir Topaloğlu, “Esmâ-i Hüsnâ”, DİA, XI, 407-408; S. Calderini, “Lord”, Encyclopaedia of the Qur’an (ed. J. D. McAuliffe), Leiden 2003, III, 229-231.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul'da basılan 34. cildinde, 372-373 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.

2/2
Müellif:
SÜLEYMAN ULUDAĞ
TASAVVUF. Allah’ın zâtı, a‘yân-ı sâbiteye nisbetle kādir ve mürîd gibi ilâhî isimlerin, hâricî varlıklara (ekvân) nisbetle rezzâk ve hafîz gibi rabbânî isimlerin menşeidir. Mülk ve melekût âleminin tamamına “hazret-i rubûbiyyet” denir. Rab Allah’ın rubûbiyyet makamındaki umumi ve özel bir ismidir. Allah her şeyi “rab” ismiyle terbiye eder, her şey varlığını O’ndan alır, yaptığını O’nunla yapar, ihtiyaç duyduğu hususlarda O’na müracaat eder (Kâşânî, s. 147, 148). Rubûbiyyet makamı kayırma ve sığınma makamı olduğundan bu makamda Allah’a “yâ rab!” diye dua edilir (Gazzâlî, III, 14).

Mülk ve melekût âlemindeki her varlık rabbânî isimlerden bir ismin sûretidir. Allah, her varlığı a‘yân-ı sâbitesine uygun bir veya birden fazla ismiyle terbiye eder, yetiştirir ve geliştirir. Bir varlık veya kul hangi isimle terbiye ediliyorsa bu isim o varlığın veya kulun rabbidir. Çünkü o şey veya kişi varlığını ve niteliklerini isimden almaktadır (Tehânevî, I, 526; Abdülkerîm el-Cîlî, I, 41; Ebü’l-Alâ Afîfî, s. 19, 85-96). Bu isme “rabb-i hâs” denir. Her bir rabb-i hâs, terbiye ettiği varlıktan (merbûb) razı olduğu gibi o varlık da rabb-i hâssından râzıdır. Her varlık kendi rabb-i hâssının abdidir.

Her kul rabbânî ve ilâhî isimlerden bir veya birkaçının mazharı olduğundan mazharı olduğu isme nisbet edilerek meselâ “Abdü’l-kādir”, “Abdü’l-azîz”, “Abdü’l-mün‘im” gibi mânevî bir isim alır. Abdülkādir Allah’ın kudret, Abdülazîz izzet, Abdülmün‘im nimet ismine mazhar olmuş kimsedir. İzzet ismine mazhar olan bir kimseyi Allah izzet tecellisiyle aziz kıldığından her şeye galip gelir, daima aziz olur; adl ismine mazhar olduğu için “Abdü’l-adl” denilen bir kul daima adalet üzere bulunur. O adl/muksıt isminin kuludur, bu isimle terbiye edilir. Bu sebeple adl ismi onun rabb-i hâssı ve terbiyecisidir. Gazzâlî el-Maḳṣadü’l-esnâ’da, Fahreddin er-Râzî Levâmiʿu’l-beyyinât’ta, Muhyiddin İbnü’l-Arabî el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye’de kulların ilâhî isimlerden aldıkları nasiplere dikkat çekmişlerdir. Bu isimler insanlara anne ve babalarının verdiği isimler olmayıp Allah’ın belli kimselere bahşettiği belirgin niteliklerin ve karakterlerin adıdır. Bu niteliklere sahip kişilere tasavvufta “abâdile” (kullar) adı verilir.

yuksel dedi ki...

İkramı seven bir kul adı Abdülkerîm olmasa da karakter olarak Allah’ın kerîm isminin abdidir, bu isim onun rabbidir. Rab-merbûb ilişkisi budur. Bu anlamda Allah’ın her ismi bir “rab”dir, rabbü’l-erbâb bütün ilâhî isimleri câmi‘ olması sebebiyle Allah’tır. Allah bütün isimlerin menşei, gayelerin gayesidir, bütün talepler ona yönelir” ifadesiyle bu hususa işaret edilmiştir.

Sûfîler rabbânî ilim veya âlim, rubûbiyyetin sırrı, nefis-rubûbiyyet, rubûbiyyet-ubûdiyyet ilişkileri üzerinde önemle durmuşlardır. Rubûbiyyetin sırları mükâşefe ilminin konusu kabul edilmiş, özel ve mahrem bilgiler sayıldığından bu sırları ifşa etmenin sakıncalı olduğu belirtilmiştir. Hatta âriflerden biri rubûbiyyetin sırlarını ifşa etmeyi küfür saymıştır. Sehl b. Abdullah et-Tüsterî rubûbiyyetin sırrı ortaya çıksa nübüvvetin bâtıl olacağını söyler (Gazzâlî, I, 105). Hakîm et-Tirmizî’ye göre rubûbiyyetin niteliklerini bilmenin yolu ubûdiyyetin niteliklerini bilmektir (Sülemî, s. 219). Ebû Saîd el-Harrâz, “Nefsini bilmeyen kişi rabbini nasıl bilebilir?” diyerek kişinin nefsini bilmesinin önemine dikkat çekmiştir (a.g.e., s. 231). Hadis olarak rivayet edilen, “Nefsini bilen rabbini bilir” ifadesinde (Aclûnî, II, 262) ve Harrâz’ın sözünde geçen “rab” ile rabb-i hâs kastedilmekte, bu ifadelerle ancak rabb-i hâssını bilen kişinin nefsini bileceği anlatılmak istenmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’deki, “Rabbânî olunuz” ifadesini (Âl-i İmrân 3/79; el-Mâide 5/44) sûfî müellifler “Rubûbiyyeti bilen, hayırlı işler yapan âlimler olunuz” şeklinde yorumlamışlardır (Serrâc, s. 168; Aynülkudât el-Hemedânî, s. 290; Şa‘rânî, I, 95). Bazı mutasavvıflar “rabbânî” diye nitelendirilmiştir (Sülemî, s. 309). Rabbânî ilim Gazzâlî’nin de belirttiği gibi kaynağı rab olan ledün ilmidir (İḥyâʾ, III, 23). Ruhun rabbin emrinden oluşu (el-İsrâ 17/85) ona rabbânîlik niteliğini kazandırmış ve “rabbânî latife” şeklinde tarif edilmesine sebep olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA
Tehânevî, Keşşâf, I, 526; Hakîm et-Tirmizî, Ḫatmü’l-evliyâʾ, s. 252-255; Serrâc, el-Lümaʿ, s. 168; Sülemî, Ṭabaḳāt, s. 219, 229, 231, 309, 445; Gazzâlî, İḥyâʾ, I, 105; III, 14, 23, 274; Aynülkudât el-Hemedânî, Temhîdât (nşr. Afîf Useyrân), Tahran 1962, s. 290, 436; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, İstanbul 1308, I, 179-181; Baklî, Şerḥ-i Şaṭḥiyyât (nşr. H. Corbin), Tahran 1360 hş./1981, s. 437, 669; İbnü’l-Arabî, el-Fütûḥât, II, 121, 631; a.mlf., Fuṣûṣ (Afîfî), s. 73, 90, 92; Azîz Nesefî, Zübdetü’l-ḥaḳāʾiḳ, Tahran 1363, s. 83; Kâşânî, Iṣṭılâḥâtü’ṣ-ṣûfiyye, s. 107-130, 147, 148; Abdülkerîm el-Cîlî, el-İnsânü’l-kâmil, İstanbul 1300, I, 40-42; Şa‘rânî, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 95; Aclûnî, Keşfü’l-ḫafâʾ, II, 262; Ebü’l-Alâ Afîfî, et-Taʿlîḳāt (İbnü’l-Arabî, Fuṣûṣ [Afîfî] içinde), s. 19, 85-96.

yuksel dedi ki...

278. Ey iman edenler! “Allah’ın emrine uygun yaşayın/aykırı davranmaktan sakının.” (Eğer gerçek) mü’minlerseniz, artık kalan faizi de bırakın (almayın).

(Görüldüğü gibi, Allahu Teâlâ faizi imanla irtibatlandırmıştır. Bu durumda inanan bir mü’minin faize devamı imkânsızdır; çünkü bu, bir başka yönüyle, Allah’ın emrini tanımama hastalığıdır. Bu âyetten hareketle İslâm’da rüşvet, ihtikâr, rant ve şans oyunları gibi yollarla kazanılan her türlü haksız kazançlar faiz gibi haram kılınmış, haram yerlere harcamalarla lüks, israf ve maddeperestlik de yasaklanmıştır. Helal yolla emek karşılığı olan ücretler, kazançlar, zekât, sadaka, sosyal yardım, bağış ve miras yoluyla elde edilenler de helal kılınmış, Allah rızasına dayalı her türlü infak/harcama, yardım ve yatırımlar teşvik edilmiştir. Böylece İslâm, önce Allah’a iman ve O’na kulluk esasına, sonra İslâm’ın emrettiği dînî kültüre, ahlâka ve iktisâdî nizamı uygulamaya dayanır. Netice olarak İslâm, hem dünya ve âhiret saadeti için helal yolla çalışmayı (28/77) hem de ferdî ve içtimâî kazanç ve mülkiyet felsefesini esas alır.)

279. Eğer (bu faizi terketme işini) yapmazsanız, Allah’a ve Resûlü’ne savaş açtığınızı bilin. Eğer (faizin her türlüsünü alıp verme hususunda) tevbe ederseniz, ana paranız yine sizindir. Ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğratılmış olursunuz.[123]

280. Eğer (borçlunun eli) darda ise, genişlik vaktine kadar bekleyip ona mühlet verin. (Eli darda olana, borcu) sadaka (veya zekât) olarak bağışlamanız, eğer bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır.

(Borçlu olan ve borcunu veremeyecek olan fakire alacaklısı, borcunu zekâtı olarak sayamaz; ancak zekâtını ona verir ve verdiği miktardan borcunu ister.) [krş. 9/60]

281. Öyle bir günden sakının ki (hepiniz) o günde Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı(nın karşılığı) tastamam verilecek ve onlar asla haksızlığa uğratılmayacaklardır.[124]

yuksel dedi ki...

En son inen ayetin bazı rivayetlere göre Bakara suresi 278.ayeti....dir.
Diğer rivayetlerde ise,yine Bakara suresinin 281.ayeti...dir.
Kur'an'ın Nasih ve Mensuh Ayetleri.sy.170.
Ahmed Gürkan.

yuksel dedi ki...

281. Öyle bir günden sakının ki (hepiniz) o günde Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı(nın karşılığı) tastamam verilecek ve onlar asla haksızlığa uğratılmayacaklardır.[124]

yuksel dedi ki...

[123] Bu iki âyet, faizde üçüncü aşamadır. Görüldüğü gibi bu âyetlerde her türlü faize kesin yasak getirilmiş, faizde ısrar etmenin ise Allah’a (cc.) ve Peygamber’e (sas.) karşı savaş açmak olduğu ifade edilmiştir. Allah’a ve Peygamber’e inanan bir kimse için bu dehşet verici bir ifadedir. [bk. 3/130; 30/39]

[124] İbni Abbas’a göre en son nazil olan âyettir. Bakara sûresinde bulunan tek Mekkî âyettir. Vedâ Haccı’nda Mekke’de nazil olmuştur.

yuksel dedi ki...

Neshediciyken sonra neshedilen ayetler
Kur'an'ın Nasih ve Mensuh Ayetleri.sy.166,167.
Ahmed Gürkan.

yuksel dedi ki...

41. (Ey mü’minler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak (kolay zor; silahlı silahsız; binekli yaya; genç yaşlı, hangi halde olursanız olun)[18] hep birlikte seferber olun, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, sizin için bu daha hayırlıdır.

(Bu âyet-i kerîmedeki genel çağrıdan, 91. âyetle hasta, güçsüz ve fakirler muaf tutulmuştur.)

yuksel dedi ki...


91. Allah ve Resûlü için, ‘samimi dürüst’ davranışlarda bulunmak şartıyla; güçsüzlere, hastalara, (seferde) harcayacak (bir şey) bulamayan (fakir)lere, (savaşa katılmamaktan dolayı) bir günah yoktur. İyilik edenler aleyhine bir yol yoktur. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

92. Kendilerini bindir(ip savaşa gönder)men için sana geldiklerinde: “Sizi üzerine bindireceğim bir şey bulamıyorum.” deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı, üzüntüden gözlerinden yaş dökerek dönen kimselere de (bir günah) yoktur.[31]

yuksel dedi ki...

[18] Gerek 9/91. gerekse 48/17. âyetlerde savaşa katılmamaya izin verilenler beyan edilmiştir.

yuksel dedi ki...


[31] Yedi sahabi fakirliklerinden dolayı binecek ve yiyecekleri bulunmadığı için Hz. Peygamber’e gelip ağlıyorlardı. Bunları bu halde dönerlerken gören ve durumlarını öğrenen İbni Yâsir’in, bir sakat devesi vardı, ikisine onu verdi. Hz. Abbas diğer ikisine, Hz. Osman da üçüne binek sağladı. [Köksal, XVI, 162-163]

yuksel dedi ki...

78. Güneşin (tepe noktasına gelip) kaymasından, gecenin kararmasına kadar (öğle, ikindi, akşam, yatsı vakitlerinde) namaz kıl; sabah namazını da[24] (öylece kıl). Çünkü sabah namazı (için, o vakitte birleşen gece ve gündüz melekleri tarafından) şâhitlik edilir. [Beş vakit namaz için ayrıca bk. 11/114; 30/17-18]

yuksel dedi ki...

[24] “Kur’âne’l-Fecr” sabah namazı demektir.

yuksel dedi ki...

Neshedicyken sonra neshedilen Ayetler.
Tevbe 41.
Tevbe 91.
İsra 78.
Kur'an'ın Nasih Mensuh Ayetleri.sy.166,167.
Ahmed Gürkan.

yuksel dedi ki...

....
Kur'an'ın Sure Ve Ayetleri, nüzül sırasına göre yazılmış değildir.Bu sebeple nesheden ayetin, neshedilenden önce yazılmış olması mümkündür...
Kur'an'ın Nasih Mensuh Ayetleri.sy.147.
Ahmed Gürkan

yuksel dedi ki...

Kur'an'ın toplanmasında Hz. Zeyd'in Takip ettiği yol
Halbu ki bunu ezbere bilenler vardı.Fakat mücerret ezberde olmasıyla yetinmiyorlardı.Sonra metinden çıkarılmış ayetler vardı.Yazarken buna da dikkat etmek gerekiyordu...
Kur'an'ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri.sy.173.
Ahmed Gürkan.

yuksel dedi ki...

...
Görülüyor ki Kur'an'ın toplanmasında çok büyük titizlilikler gösterilmiş, Peygamber(s.a.v.) Efendimizin huzurlarında okuduğu ve doğruluğu iki şahitle ispat edilemeyen hiçbir metin müsafa konmamıştır.Nitekim Hz. Ömer (r.a.) "recm" Ayetini haber verdiği halde, başka şahid bulamadığı için onu müshafa koymamışlardır.
Ord.Prof.İ.Hakkıİzmirli'linin Tarihi Kur'an ı S.11Elitkan Filkur'an C.1.S.57-59.
Kur'an'ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri.sy.173.
Ahmed Gürkan

yuksel dedi ki...

Ve yine biz Kur'an da: Öz babalarınızın dışındakileri baba kabul etmeyin.Başkalarını baba kabul etmekle kendinizi inkâr etmiş olursunuz âyetini okuyorduk.
Bu ayet Mensuhtur.
Hadislerle Hz. Peygamber ve Ashabının Yaşadığı müslümanlık.cilt.2.sy.609,610.

yuksel dedi ki...

Zaten zaman ve zemine göre, mensuh olan bir ayetin hükmü yeniden geçerlilik kazanabilir.
Ruhu'l Furkan Tefsiri.cilt.11.sy.111.
Cüz 7.sure 6.En'am Suresi.Ayet.106.

yuksel dedi ki...

Zamanla, bazılarının, biz Kur'an'da recm âyetini bulamıyoruz diyerek, Allah c.c. ın indirdiği emri terkedip, delâlete düşmelerinden korkuyorum.
Hadislerle Hz Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık.cilt.2.sy.609...
Devlet İdaresi..
F.39.

yuksel dedi ki...

yuksel20 Mayıs 2020 04:08
Allah,Muhammed (s.a.v.) i hak, din ile göndermiştir. O'na kitap indirmiştir. Allah'ın indirdiği şeyler arasında racm ayeti vardı. bu ayeti okuduk ezverledik ve üzerine düşündük. Rasûlüllah suçluları recm etti. ondan sonra bizde recmettik. zamanla, bazılarının biz kuranda recm ayeti bulamıyoruz. diyerek
Allah'ın indirdiği emri terk edip, dalalete düşmelerinden korkuyorum.
Evli bir kadın ve erkeğin zina etmesi halinde,delil ikame edilir.
hadislerle müslümanlık 2 sayfa 609

YanıtlayınSil

yuksel20 Mayıs 2020 04:15
veya zinadan mütevellit kadının çocuğu tesbit edilir.yahut zina edenlerin itirafı halinde, zina edenlere Kur'an daki recm ayetinin tatbiki farzdır. ve yine biz, kur'an'da "Öz babalarınız dışındakileri baba kabul etmeyin. Başkalarını baba kabul etmekle kendinizi inkar etmis olursunuz.ayetini okuyorduk.
recm: zina suçu işleyen evli erkek ve kadına, verilen cezadır. Suçlu beline kadar toprağa gömüldükten sonra, herkes tarafından taşlanarak öldürülür.
hadislerle müslümanlık 2 sayfa 609

yuksel dedi ki...

l

yuksel20 Mayıs 2020 06:43
ayrica bu cezanın uygulanmasi icin zina eden kadın ve erkekde buluğa ermis olmak akılli olmak hür olmak ve dinen mûtemet bir nikahla cinsi munasebette bulunmus olmak gibi sartlar aramasi da İsman'ın bu cezayı herkese uygulamamk hususunda ne denli titiz davrandığını ortaya koymaktadır.
lakin zina aleni hale gelip aile hayatını tehlikeye sokacak bir boyut kazandığında, toplum açısından caydırıcı olması ve bu günaha düsenlerin ahirete temiz çıkması gibi nice hikmetlere mebni olarak dinimiz boyle ağır cezanın uygulanmasını gerekli kilmistir.
nisa suresi 15 ayet kurani mecid ve tefsiri meali alisi sayfa 79

yuksel dedi ki...


Ümmetimin fesadı zamanında Benim sünnetimi ayakta tutan bir kimseye bir şehid sevabı vardır.
Ravi: Hz. Muhammed İbni Aclan (r.a.)
Sayfa: 226 / No: 18
Ramuz El-Ehadis


Kur'an-ı Kerim, elfazı ve manası itibariyle ondan hoşlanmıyana çetindir. Hoşlanana ise her iki itibarla da müyesserdir. Ve O Hakemdir. Benim Hadisimde sözleri ve manası itibariyle çetindir, ve Hakemdir. Kim ki Ona tutunur, Onu anlar ve ezberlerse kıyamette Kur'anla beraber gelir. Kim Kur'ana ve Hadisime ehemmiyet vermezse dünya ve ahirette hüsrana uğrar.
Ravi: Hz. İbni Umeyr (r.a.)
Sayfa: 227 / No: 11
Ramuz El-Ehadis


Dünyada garibler dörttür: Zalimin elinde Kur'an, bir mahallede içinde namaz kılınmayan mescid, bir evdeki okunmayan mushaf, kötü bir kavimle beraber bulunan salih adam.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 224 / No: 15
Ramuz El-Ehadis




Alim iki türlüdür: Bir alim vardır ki ilmi ile Allah'ı kasdeder. Onu paraya değişmez. Tamaan almaz. Bir alim de vardır ki, ilmi ile dünyayı kasteder. Onu paraya değişir, Tamaan alır. İlmini Allah'ın kullarından esirger. Böylesine, Allah, kıyamet gününde ateşten gömlek giydirir. Ve meleklerden bir melek onun hakkında şöyle nida eder: "Haberiniz olsun. İşte şu filan oğlu filandır ki, Allah ona dünyada ilim verdi de, oda onu paraya karşılık sattı. Tamah etti." İnsanların hepsi oradan ayrılıncaya kadar bu nida devam eder gider. Sonra da Allah ona dilediğini yapar.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 221 / No: 13
Ramuz El-Ehadis


Bela, insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi "yapmam" dedimi şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır.(Allah'ı anarak söylemesi lazım gelir.)
Ravi: Hz Ebud Derda (r.a.)
Sayfa: 195 / No: 14
Ramuz El-Ehadis



Bir fakih, şeytan üzerine bin abidden eşeddir.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 324 / No: 1
Ramuz El-Ehadis




1254- "Borç Allah c.c. ın hoşlanmadığı bir şey hakkında olmadıkça Allah c.c. , borcunu ödeyinceye kadar borçlu ile beraberdir."
Ramuzü'l- ehadis şerhi.
Levâmi'u'l Ukul.
Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi.cilt.3.sy.230.



Borç, Allah c.c. ın hoşlanmadığı bir şey hakkında olmadıkça Allah c.c. ,o borçlunun borcunu ödemesi konusunda onun yardımında olur.....
Ramuzü'l Ehadis Şerhi.
Levami'u'l Ukul.
Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi.cilt.3.sy.231.



Zeyneb: b.Ebu Seleme..Müminlerin anası Ümmü Seleme'nin ilk kocasından çocuğudur.Dolayısıyla Peygamber S.A.V. efendimizin üvey kızı.Habeş'de dünyaya gelmiştir.Bilgili ve dini inceliklere vakıf bir hanımdı. Hicretin 83.yılında vefat etti.Allah c.c. ondan razı olsun.
Muhtar'ül-ehadisin nebeviyye
İzahlı tercümesi.
Hadis-i Şerifler
Ve Vaaz örnekleri.
Es-Seyyid Ahmed Haşimi.sy.536.



İlas: Kinayeli ve iğneleyici sözler söyleme.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.442.


İla-yevm-il kıyame: Kıyâmete kadar.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.442.


yuksel12 Haziran 2020 08:56
İlm: ...
Şuur fıtnat gibi.İlmin zıddı "cehil"dir.Marifetin zıddı ise "inkâr"dır.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.443.



Fıtnat: Cibilli ve fıtri ve ani anlamak ve idrak etmek.Hikmet.Zekâvet, basiret,tedbir,fatanet, zeyreklik.Fıtnet diyede okunur.(zıddı:Gabâvet'dir)
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.280.




Gabavet: Ahmaklık, anlayışsızlık, bönlük, kalın kafalılık.(Fıtnetin zıddı)
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat. sy.288.



Hadim-ül Haremeyn -iş Şerifeyn: Hilafeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.317,318


Kim benim hayatımda yahuttta benden sonra -adil veya zalim imamları varken- hakir görerek ve önemsemiyerek cumayı terk ederse, Allah o kimsenin iki yakasını bir araya getirmez, işleri rast gelmez.
Tevbe edinceye kadar Allah c.c. o kimsenin orucunu, haccını zekâtını ve namazını hiçbir hayrını kabul etmez.Kim de tevbe ederse Allah c.c. onun tevbesini kabul eder.
Hadislerle Müslümanlık.
Cilt.5.sy.1768

yuksel dedi ki...


yuksel11 Mayıs 2020 04:19
Kayıf: (C.:kâfe) Ferasetle bir kimsenin nesebini bilen kişi.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.509.

YANITLAYINSIL

yuksel3 Haziran 2020 00:27
Meclisler emanettir. Sırrı ifşa edilmez. Üç meclis müstesna: Haram kan akıtılması konuşulan meclis, Haram fercin helal sayıldığı meclis ve helal olmıyan malın helal sayıldığı meclis.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 232 / No: 14
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel3 Haziran 2020 00:40
Beni Hak ile baas eden Allah'a yemin ederim ki, Benden sonra ümmetimin içinde fetret devri olacak. O devirde herkes helali aramadan mal talebinde bulunacak, kanlar akıtılacak ve şiir Kur'ana bedel tutulacak. (Kaside ve mevlütlerin tercih oluşu)
Ravi: Hz. İbni Ömer r.a
Sayfa: 456 / No: 7
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel11 Haziran 2020 05:43
Kadılar üçtür: İkisi Cehennemde, biri Cennettedir. Hakkı bildi ve onunla hükmetti ise, o Cennettedir. Bilmeksizin hükmeden ateştedir. Ve Hakkı bilip te hükmünde zulmeden de ateştedir.
Ravi: Hz. Büreyde (r.a.)
Sayfa: 227 / No: 15
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel11 Haziran 2020 05:46
Ümmetimin fesadı zamanında Benim sünnetimi ayakta tutan bir kimseye bir şehid sevabı vardır.
Ravi: Hz. Muhammed İbni Aclan (r.a.)
Sayfa: 226 / No: 18
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel11 Haziran 2020 05:48
Kur'an-ı Kerim, elfazı ve manası itibariyle ondan hoşlanmıyana çetindir. Hoşlanana ise her iki itibarla da müyesserdir. Ve O Hakemdir. Benim Hadisimde sözleri ve manası itibariyle çetindir, ve Hakemdir. Kim ki Ona tutunur, Onu anlar ve ezberlerse kıyamette Kur'anla beraber gelir. Kim Kur'ana ve Hadisime ehemmiyet vermezse dünya ve ahirette hüsrana uğrar.
Ravi: Hz. İbni Umeyr (r.a.)
Sayfa: 227 / No: 11
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel11 Haziran 2020 05:49
Dünyada garibler dörttür: Zalimin elinde Kur'an, bir mahallede içinde namaz kılınmayan mescid, bir evdeki okunmayan mushaf, kötü bir kavimle beraber bulunan salih adam.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 224 / No: 15
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel11 Haziran 2020 05:52
Alim iki türlüdür: Bir alim vardır ki ilmi ile Allah'ı kasdeder. Onu paraya değişmez. Tamaan almaz. Bir alim de vardır ki, ilmi ile dünyayı kasteder. Onu paraya değişir, Tamaan alır. İlmini Allah'ın kullarından esirger. Böylesine, Allah, kıyamet gününde ateşten gömlek giydirir. Ve meleklerden bir melek onun hakkında şöyle nida eder: "Haberiniz olsun. İşte şu filan oğlu filandır ki, Allah ona dünyada ilim verdi de, oda onu paraya karşılık sattı. Tamah etti." İnsanların hepsi oradan ayrılıncaya kadar bu nida devam eder gider. Sonra da Allah ona dilediğini yapar.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 221 / No: 13
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...

Siyasi sistem boşluk kabul etmez.Bir şekilde, birileri tarafindan doldurulur.
Açiklamali yorumlu
Kronolojik kültür sanat Tarih Ansiklopedisi.(7007 yıllık Dünya Tarihi)
Cilt 1.sy.571.
Oğuz Çetinoğlu.

YANITLAYINSIL

yuksel29 Haziran 2020 09:48
Nitekim dönemin başbakanının ifadesiyle : " Yükseklerde (!)seyreden uçağın yakıt ikmali yapması" engellendi.Uçak mecburi inişe zorlandı ve kaptan pilot değiştirilerek yola devam edilmesi uygun görüldü.
28 Şubat 1997.
Türkiye'de Yumuşak Darbe olarak adlandırılan Yirmi sekiz şubat süreci başlatıldı.
Açıklamalı Yorumlu
Kronolojik Kültür Sanat
Tarih Ansiklopedisi.
Cilt.1.sy.570.

yuksel dedi ki...


İBN ARABİ'YE GÖRE RÜ'YETULLAH

Buraya kadar olan kısımda Rü'yetullah'ı reddeden Mu'tezile ile kabul eden Ehl-i Sünnet'in görüşlerine yer verdik. Şimdi de Tasavvuf dünyasının önde gelenlerinden İbn Arabî'nin bu konudaki düşüncelerini ele alacağız.

Hz. Mûsâ'nın "Rabbim! Bana kendini göster, sana bakayım." demesine karşılık Cenâb-ı Hakk'ın cevabı "Sen beni göremeyeceksin." şeklinde olmuştur. Diğer âyet-i kerîme ise daha açık ve kesin bir şekilde mahlûkâtın, yaratıkların Allah'ı görmesinin imkansızlığını anlatır. "Gözler onu görmez. O (ise) bütün gözleri görür.".

Oldukça açık olmalarına rağmen bu âyetler islâm toplumunda uzun zamandan beri tartışılan konuların başında yeralmaktadır. Hz Mûsâ'ya (a.s) söylenen "Göremeyeceksin." hitâbı bir çok tefsire de konu olmuştur.

Yukarıdaki âyet-i kerîmenin devamında Cenâb-ı Hakk Hz Mûsâ'ya "Ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de beni göreceksin." buyurdu. Rabb'i dağa tecelli edince dağ yerle bir oldu ve Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca "Ya Rabbi Münezzehsin. Sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim" dedi şeklinde mesele açıklığa kavuşturulmaktadır. Dağı toprağa dönüştüren Sînâ'daki bu tecellî Taberî'ye göre, yaratıkların Allah'ı görmeye dayanmalarının imkânsız olduğunu gösterir. Hz Mûsâ'nın bu isteğinden dolayı "Tevbe etmesi ise böyle bir isteğin haddi aşma ve kabul edilemez olduğunun" işâretidir.

Kurtubî âyet-i kerîmedeki "Göremeyeceksin." hitâbını ve hükmünü bazı âlimlerin daha farklı değerlendirerek farklı bir hükme vardıklarını; onlara göre, âyetteki mânânın "Beni bu dünya'da göremeyeceksin." demek olduğunu belirtikten sonra; bazı âlimlerin ise -ki bunların arasında Kâdı İyâz da vardır- Hz Mûsâ'nın Allah'ı gördüğünü ve bundan dolayı bayıldığını kabul ettiklerini kaydeder.

"Gözler onu göremez, ihâta edemez." âyet-i kerîmesini tefsir ederken Kurtubî, gözlerin onu görebileceği hükmüne varanlara meylederek bu görüşü müdafaa edenlerin delillerini detaylarıyla ortaya koyar. "Sıradan insanlar Allah'ı göremezler. Ama Allah (c.c.) Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi kendisini görebilecek bazı kişiler yaratır." diyen Kurtubî, "Eğer görmenin imkânsız olduğu kesin olsa, Hz. Mûsâ bir peygamber olarak Allah'dan abes bir şey talebinde bulunmaz." şeklinde kanaatini açıklar.

Kurtubî, Peygamber Efendimiz'le (s.a.v.) ilgili olarak bir yönden Hz Aişe (r.a.)'nin diğer yandan da Ebû Hureyre ve İbn Abbas'ın rivayetlerini değerlendirdikten sonra Ebû Hureyre ve İbn Abbas'ın yanlarında yer alır. Ona göre Peygamber Efendimiz'in Allah'ı gördüğü kesindir. Bunda bir problem yoktur. Problem "Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) Allah'ı görüp görmediği değil, O'nu nasıl gördüğü husûsudur. O'nu "basar" yani dünya gözü ile mi yoksa "bi ayni kalbihî" yani kalp gözüyle mi gördüğü meselesidir.

İbn Arabî (öl: 638/1240) ile aynı asırda yaşamış olan Fahruddin er-Râzî (öl: 606/1210) Hz. Mûsâ'nın Allah'ı gördüğünü reddeder. Fakat "basîret'le", yani "kalb gözüyle" görmenin imkânını (mümkün olduğunu) prensib olarak kabul eder.

Kelâmcılara gelince daha önce de belirttiğimiz gibi onlar -Mu'tezile'nin düşüncesi bir kenara bırakılacak olursa- bu konuda kapıyı açık bırakırlar. Ehl-i Sünnet'e göre bu mümkündür. Fakat âhirette vukû bulacaktır. Zira Kur'ân-ı Kerîm'de Rabbimiz "O gün bir takım yüzler Rab'lerine bakıp parlayacaktır." buyurmaktadır.

Ayrıca Peygamber Efendimiz (s.a.v) gökteki dolunayı gördüğümüz gibi Cenâb-ı Hakkı göreceğimizi beyân buyurmuşlardır.

"Gözlerin onu göremeyeceğini" belirten âyet-i kerîme, hiç bir iddiâ'nın isbatı olarak değerlendirilemez. Zira âyet-i kerîme bu dünyadaki alelâde kişiler içindir, Allah'ın insanlar içinden çekip çıkardığı has kulları için değildir.

yuksel dedi ki...

.

Hz. Aişe'nin ifâde ettiği "Miraç'ta Efendimiz'in kesin olarak Allah'ı görmediği" iddiası, İbn Abbas'ın "Kalp gözü ile gördü" şeklinde ki ifâdeleriyle bir tartışma konusunu ortaya koymaktadır. Ancak "Muhammed'in gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı. Ey inkâr edenler O'nun gördüğü hakkında onunla tartışır mısınız?" âyetleri ile; Peygamber Efendimiz'in bazı dualarında Hz. Mûsâ (a.s.)' nın isteğine benzer bir şekilde "Vechi'ne, zâtına bakma lezzeti istiyorum." diye dua etmesi, Allah'ın görülebilir olduğunun delili olarak düşünülebilir.

İbn Arabî'den önceki tasavvuf erbâbına bakılacak olursa, bu konuda birbirinden oldukça farklı yorumlarla karşılaşmak mümkündür. Bilindiği gibi tasavvuf erbâbı bu konuda kitablardan çok mânevî ve ruhânî tecrübelerine (keşf) dayanırlar.

9. asırda yaşayan Sehl et-Tüsterî'ye (öl: 283/896) göre Allah'ı görme Cennet'e girenlere mahsustur. ("Küşûfü'l-İyân fi'l âhira"). Fakat evliyâullah daha dünyada iken kalp üzerindeki örtüyü kaldırmadan faydalanırlar "Küşûfül-Kalp fi'd dünyâ".

Hucvîrî (öl: 466/1073) ise "Keşfü'l-Mahcûb"unda Zünnûn el Mısrî, Cüneyd el-Bağdâdî (öl: 297/909) ve Ebû Yezîd el-Bistâmî'ye (Bayezid-i Bistâmî; öl: 261/874) dayanarak, Cenâb-ı Hakk'ın bu dünyada müşâhede edilebileceğini ve bu müşâhede'nin âhiretteki müşahedeye benzediğini kaydeder. Mükâşefe ve Müşâhede tabirleri de bu sebeple "Tasavvuf Istılahları" arasına girmiştir.

İbn Arabî'ye gelmeden önce, burada Tasavvuf Ehli'nden bazılarının eserlerine de mürâcaat etmemiz gerekecektir.

Meşhur risâlesinde Kuşeyrî (öl: 465/1072), Allah'ı bilmek için "Muhâdara", "Mükâşefe" ve "Müşâhede"den ibaret olan üç aşama olduğunu belirtir. Kuşeyrî'nin ifâde ettiği bu safhalar standart bir modele benzer ve tasavvuf litaretüründe her zaman ve her yerde rastlanır.

Kuşeyrî'ye göre, Hz. Mûsâ Sînâ'ya (ilâhî) aşkta kaybolmuş ve (onu görme) arzusuyla kendi benliği ile hiçbir bağı olmaksızın gelmiştir. İşte kendinin kendinde olmadığı bu durumda Allah'ı görme arzusunu dile getirmiştir. İsteği reddedilmiş ancak kendini kontrol edebilecek durumda olmadığı içinde cezalandırılmamıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.) de bu arzusunu açıkça ifade etmeksizin bu en yüce lûtfu istemiş fakat -Kuşeyrî'ye göre- bu isteği kabul edilmemiştir.

İbn Arabî'nin çağdaşı olan Sûfîlerin önde gelenlerinden Necmü'd-din el-Kübrâ'nın söyledikleri dikkate alınırsa İlâhî Hakîkat'ın doğrudan doğruya algılanabileceği, idrâk edilebileceği görülür. Bundan dolayı o, müşâhede'nin basamaklarını tavsîf ederken son basamağın İlâhî Zât'ın müşâhedesi olduğunu belirtir.

Görüldüğü gibi adı geçen yazarlar arasında farklı düşünceler vardır ve "Rü'yet" kelimesinin taşıdığı mânâ, tam olarak belirlenebilmiş de değildir. Yukarıda vermeye çalıştığımız açıklamalar, bunu anlatmak için oldukça yetersiz durumdadır. Burada düğümü, Hz. Mûsâ'nın (a.s.) Sînâ'da Allah'ın sesini duymakla mutmain olmayıp, onu görmek istemesi teşkil etmektedir.

İbn Arabî'nin doktrininin asıl noktalarına geçmeden önce Fütûhât-ı Mekkiye'nin 367. bölümünde anlattığı Hz. Mûsâ (a.s.) ile altıncı cennette buluşmasını ele almamız yerinde olur. İbn Arabî, Hz. Mûsâ ile karşılaşınca "Allah kendi elçiliği ve kelâm'ı ile seni insanlara seçkin kıldığı halde sen O'nu (Allah'ı) görmek istedin, halbuki Rasûlullah (s.a.v.), hiç kimsenin ölmeden Rabbini göremeyeceğini söylüyor." der. Onu dinleyen Hz. Mûsâ "Doğru" der, "Ben O'nu (Allah'ı) görmek istediğimde O bana cevap verdi (bu istediğimi kabul etti).". İbn Arabî tekrar sorar: "Ölünce mi?" der. Hz. Mûsâ "(Evet) Ölünce" diye cevap verir. Aralarındaki konuşma devam eder. İbn Arabî ona sorar: "Sen âlimler topluluğundansın. İstediğin zaman sence Allah'ı görmek "Rü'yetullah" ne idi?".

yuksel dedi ki...

diye cevap verir. İbn Arabî: "Başkalarından (ayrılan) husûsiyetin nedir?" diye tekrar sorar. Hz. Mûsâ'nın buna cevabı: "Ben Allah'ı görüyordum. Fakat O'nun Allah olduğunu bilmiyordum." olur.

Bununla; daha şimdiden İbn Arabî'ye göre, belli şartlar altında "Len terânî" nin aşılamaz bir engel olmadığı anlaşılır.

Fakat Allah'ın görülmesi ve İbn Arabî'ye göre ne anlam ifâde ettiği meselesi İbn Arabî'nin genel prensiplerinden ayrı düşünelemez. İbn Arabî tarafından sıkça söz konusu edilen bir hadîs-i kudsî'ye göre; Allah (c.c) : "Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim." buyurur. Buna göre Allah bilinir, çünki bilinmeyi istiyor. O, sadece bilinir. Zira bilinmiş olmayı istiyor ve bu bilginin şeklini ve sınırlarını da sadece o tayin ve tesbit eder.

İbn Arabî'nin yazdıklarını yorumlamak isteyenlerin, onun yazdıklarıyla ilgilenenlerin bu noktayı gözden kaçırmamaları gerekir.

Bu konuda Şeyh-i Ekber'in doktrinindeki anahtar kelime, "Tecellî" kelimesidir. Bu kelime yukarıda isimleri geçen bütün yazarlar tarafından da kullanılmıştır. Ancak; İbn Arabî'nin eserlerinde sürekli olarak göze çarpar. Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Mûsâ'nın bayılıp yere düşmesine sebep olan "İlâhî Fiil" de "Tecellî" kelimesi ile anlatılır. Tecellî; ilâhî bir aksiyondur ve insanın Allah'ın doğrudan idrakine ulaşabilmesi bu ilâhî fiil sebebiyledir. İbn Arabî'nin "Tecellî" doktrini çok karmaşıktır. Biz burada, konu ile ilgili olarak Fütûhât'ın sadece bir yerinde görünen bazı noktaları hatırlatacağız. "Rabbi dağa tecelli edince" âyet-i kerîmesini yorumlarken İbn Arabî;

"Benzer ve zıt olan her şeyde,

Her çeşit ve her türde, tüm bir araya gelme ve tüm dağılmalarda,

Duyuları ve aklı (idâaki) olan her şeyde,

Her vücûd ve şekilde tecellî eden ancak O'dur." der .

Bu cümleler, diğer bir çok Sûfî'nin ifadeye çalıştığı pekçok şeyi dolaylı olarak vurgulamaktadır. Buna göre; bütün tecellîler, insanlar farkında olmasalar da Cenâb-ı Hakk'ın Zâhir isminden hâsıl olmaktadır. Bütün kâinât Cenâb-ı Hakk'ın tecellîlerinin sergilendiği bir tiyatro gibidir ve biz hangi tarafa bakarsak bakalım, onlarla (tecellîlerle) karşılaşırız. Eğer bu dünya devamlı surette değişiyorsa bunun sebebi; yaratıcının aynı formda iki defa zâhir olmaması ve yine iki varlığa aynı formda görünmemesinden (zâhir olmamasından) dir.

İbn Arabî'ye göre Arif-i Kâmil, Allah'ı (c.c) bütün şekil ve suretleriyle algılarken, diğer insanlar onu îtikâdlarındaki şekliyle tasavvur ederler ki, bu sadece zihinlerinde oluşturdukları bir imajdan ibarettir. Bu Arif-i Kâmil, aynı zamanda bir formu diğerinden ayırabilse ve bu formların niçin meydana geldiğini bilse bile onların nasıl meydana geldiğini bilemez. Zira bu, sadece İlâhî Zât'a ait bir sırdır. Bu husûs, İbn Arabî üzerinde çalışan şarkiyatçılardan Henri Corbin ve Toshihiko Izutsu tarafından da vurgulanmıştır.

yuksel dedi ki...


Herşeyden önce bir taraftan formlarına, şekillerine; öbür yandan kökenlerine göre, tecellîler arasında ikili bir ayırım yapmak şarttır. Bunlardan ilki, yani şekillerine göre yapılacak ayırım standarttır.

Bu, sıfatlar ve zatlardan oluşan , ilâhî fiilerin tecellîleri arasında bir hiyerarşi oluşturmaktadır. Necmü'd-din el-Kübrâ gibi sözünü ettiğimiz yazarların eserlerinde buna kolaylıkla rastlanabilir.

İkincisi, geçmişteki tasavvuf büyüklerinin gözünden kaçmayan ama İbn Arabî'de çok daha kesin ve net bir şekilde gördüğümüz -hissî veya hayâlî bir şekilde müşâhede olunabilen- "Tecellî" dir. Hatta bu, bütün şekil ve sûretleri aşan bir zuhûr da olabilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Ben Rabbimi, sûretlerin en güzelinde gördüm." dediğinde besbelli ki Alem-i Hayal'deki bir tecellî'yi anlatmaktadır. İbn Arabî, İlâhî Zât'a olan rü'yetini tasvir ederken, sayfanın alt kısmına, kenarına kendisine göründüğü şekli "Hüviyye" anlatan birde diyagram ekler. Bu tecellî, aynı zamanda "Ardu'l-Hakîka" diye de isimlendirilen "Berzah" âlemiyle ilgili bir meseledir.

"Tecellî-i Suverî" veya "Tecellî-i Berzâhî"nin idrâki, eğer dünyevî konumlardaki insanlığın çoğunluğunun körlüğüne kıyasla bir tasvir yapılacak olursa oldukça eksik kalır. Eğer farklı isimler altında, -ki çoğunlukla müşâhede- İbn Arabî'nin bizzat kendisi ve diğer evliyâ'nın mânevî tecrübeleri önemli bir alan kapsıyorsa bunun sebebi, şeklî olduğunda, bir noktaya kadar tecellî'nin açıklanabilir olmasındadır.

Dönemin tanınmış Sûfîsi, Ömer es-Sühreverdî'ye (öl: 632/1234) gelince, İbn Arabî bir çok defa onun tecellîsinin sadece "Berzâhî" olduğunu vurgular. Çünkü aksi takdirde Allah'ı görmenin ve aynı zamanda O'nu duymanın mümkün olduğu fikrini savunmayacağını belirtir.

Bir yerde O, "(Allah) kendisini görmeye izin verdiğinde, size konuşmaz." derken bir başka yerde "Size konuştuğunda bir şekil, bir sûretteki tecellî meselesi olmadıkça kendisini görmeye izin vermez." der.

Bu ifâdeler, olağanüstü bir tecellî'nin mümkün olduğunu açık bir şekilde ortaya koyar.

Bu konuda geniş bilgi Abdü'l-Kerîm el-Cîlî'ye (öl: 820/1417) atfedilen, ama muhtemelen ona ait olmayan "Keşfu'l-Gâyât" isimli bir kitapla, İbn Arabî'den duyduğu şeyleri bir araya getiren, İbn Sevdekîn'in açıklamaları ile süslenmiş, Osman Yahya tarafından derlenen "Kitâbü't-Tecelliyât" ta bulunabilir.

Kitâbü't-Tecelliyât'ın 70, 71 ve 72. bölümlerinde sırasıyla, "Kırmızı Nur", "Beyaz Nur" ve "Yeşil Nur" tecellîleriyle İbn Arabî'nin bu basamaklardaki buluşmalarından bahsedilir. Bu basamaklarda İbn Arabî, önce Hz. Ali, sonra Hz. Ebûbekir, daha sonra Hz. Ömer ile karşılaşmıştır. Biz burada, göz kamaştırıcı, adeta kör edici parlaklığından dolayı, kendisi kavranamayan, anlaşılamayan; ama, kendisi sayesinde kavranılabilir, anlaşılabilir diye açıklanan "en-Nûr eş-Şa'şâ'ânî"- "Işık Saçan Nur" olarak sembolize edilen "Aslın sırrı'na" yani Allah' a en yakın noktadayız.

yuksel dedi ki...


"Kırmızı ışık" (Nur), "Hayâl-i Mutlak"ın enginliğinin sonsuzluğundaki Zât'ın Nûru'nun ve sadece "Rü'yet-i Misâliye"nin yani hayâlî sûretteki görünümün bir yansımasıdır.

"Beyaz ışık" (Nur), "Kırmızı" ve "Yeşil ışık" (Nur) tan daha yüksek bir dereceyi temsil eder. Çünkü, İbn Arabî'nin Sevdekîn'e anlattığına göre; diğer hepsini ihâta eden, kapsayan tek renk, beyaz renktir. Onun durumu diğer isimleri yanında Allah isminin durumu ve mevkîi; sıfatları arasında "Zât'ın" durumu gibidir.

Bütün rü'yetlerde görünenle gören arasında bir münasebetin bulunduğu kabul edilir. İlâhî sonsuzluk ile sınırlı yaratıklar arasında bu münasebetin bulunmadığı âşikârdır ve bundan dolayı da endirekt yollar (meselâ isimlerini teşhir ettiği sûretler) hariç Allah'ı görmenin imkânı kabul edilemez gibi görünür.

Eğer Müşâhede "Dolunaylı bir gecede ayı görür gibi, Allah'ı görecek" olan Allah'ın seçkin kullarına bahşedilecek olan "Peşin bir mükâfât" değil de, alelâde kişilerce kabul edilebilir tasavvur gibi bir şey ise, bu, O'nun çok mükemmel olmayan önceden bir tasvîridir. Bu da, İbn Arabî'nin yaptığı müşâhede tanımına uygun düşer. Zira o, gören açısından ne göreceğini önceden bilmeyi takip eden bir rü'yettir. Bundan dolayı müşâhedeyi gerçekleştiren kişi, daha önceki îtikâdına ve idrâkine uygun düşmeyeceğinden dolayı müşâhedeyi reddeder. Rü'yet ise tam tersine Müşâhedeci'nin mahkûm olduğu bu ilk durumun yokluğunu önceden haber verir. O bütün tecellîleri bir tanıma testine tabi tutmaksızın ve daha önceki modele atfetmeksizin algılar.

Bu çok kesin gibi görünen teknik tanımlamalara rağmen, İbn Arabî'nin "Müşâhede" ile "Rü'yet" arasında kurulmuş bulunan farkı göz önüne alma zorunluluğunu hissetmediği ve çoğu zaman birini yada diğerini farklı olmayan şekillerde kullandığı görülür.

İbn Arabî, tecellînin sadece inanç, "îtikâdât" ya da ihtiyaçlar "Hâcât" şekillerinde yada (ilâhî) Zât'ın tecellîsinin yalnızca zihnî imajlar veya akıl sahasında algılanabilen kategorilerde "Ma'kûlât" vukû bulabileceğini belirtir. Bu ifadelerle O, müşâhedenin hissî boyutlarını gösterir.

Fakat O (İbn Arabî) aynı zamanda "Allah'ın, gelecek hayatı beklemeden, kendisini bu hayatta görmeye izin verdiği kulları vardır." der. İbn Arabî bu anlamda rü'yeti ifade ederken çoğunlukla "Şuhûd" ve "Müşâhede" terimlerini kullanır. Bu, onun velîliğin en yüksek derecesi olarak tanımladığı Mukarrebûn'un durumudur ki İbn Arabî'ye göre, onlar dâimî bir müşâhede içindedirler ve lezzeti değişse de onun dışına asla çıkamazlar.

Bu insanlar, Allah ile insanın arasındaki tenasüpsüzlükten dolayı ortaya çıkan engeli nasıl aşabilirler? Kur'ân-ı Kerîm de bunu vurgulayarak "Gözler onu görmez." buyururken mukarrebûn bunu nasıl aşacaklardır? İbn Arabî pek çok yerde "Basar" ile "Basîret" arasını ayırdığı halde onları görmezlikten gelerek, burada Kur'ân-ı Kerîm'in tekil olan "Basar"ı değil de onun çoğulu olan "Absâr"ı kullandığına dikkat çeker. Yaratılanın tabiatında mevcut olan çokluk, "Bir"i kavrayamaz. Bundan dolayı İbn Arabî "Allah'a ulaşan ve O'nu (Allahı) gören Allah'ın bakışıdır, sizin değil." , "Sadece gören vasıtasıyla görülen de O'dur." der.

yuksel dedi ki...

.

Allah'ı görmenin paradoksu da işte bu noktadadır. Herşeyi kaybeden ve müşâhedesi herşeyden hür olan O'nun mutlak varlığına erişmiş oluyor. Herşeyini kaybeden "Müflis"in geriye O'ndan başka hiçbir şeyi kalmaz. Yani, Yaratılanın bekâsı ile bağdaşan şeklî tecelllîlere zıd olan bu tecellî, bahşedildiği kişinin "fenâ"sına delâlet eder.

Bu yaklaşım tarzı "Len terânî" (göremeyeceksin)nin gerçek mânâsını az çok ihtivâ eder. Yani gramer açısından ikinci şahsın, "İlâhî Ben" den başka yeri yoktur. Kesin ilâhî gerçek, müşâhedecinin gözünde müşâhede edilemeyecek kadar büyütülmüştür.

En mükemmel bir müşâhedede müşâhede edenin yok edilmesi tuhaf görünebilecek mantıklı bir sonuca sahiptir. Bu "Müşâhede" de, daha doğru bir ifadeyle bu "rü'yet" de ne zevk vardır, ne de bilgi.

İbn Arabî bu konuda bir çok eserinde açıklamalar yapar. Haz ve bilgi müşâhedenin meyveleridirler. Fakat müşâhededen çıkma haricinde toplanamazlar. Her doğru müşâhedeye karşılık zarûrî olarak bir "şâhid" vardır. Aksi halde o müşâhede değil, sadece, "Nevmetü'l-Kalp" (Kalbin uyuklaması, kendinden geçmesi) olurdu. Müşâhedenin delili olan ve onu belgeleyen bu "şâhid", Müşâhede ile müşâhedecinin kalbinde kalan kalıntılardır, izlerdir. Şuûrunu yeniden kazanarak -Hz. Mûsâ'nın onu bayıltan tecellîden sonraki durumu gibi- birey, tecellînin öldürücü ihtişâmına kayıtsız boyun eğme ile değer biçilmiş bu en yüce bilgiden haz duyar.

"Hiç kimse ölmeden Rabbini göremez." buyuran Peygamberimiz (s.a.v.) aynı zamanda "Ölmeden önce ölünüz." demişlerdir. İşte bu sebeple İbn Arabî hadîs-i şerif'den esinlenerek, "Kitâbü't-Tecelliyât"ında "Görmeyi arzulayın ve kendinizden geçmekten korkmayın" der.

Bu müşâhede ve rü'yet için belirli yerler ve zamanlar varmıdır? İbn Arabi buna "Hayır." der. Cenâb-ı Hakk istediği zaman, istediği yerde, istediği zamanda ve istediği şekilde kişiye kendini gösterebilir. Fakat O, kullarına O'na ulaşan yolları bildirdi. Yaratıklara verilen tek şey, Allah'ı Allah'ın gözüyle görmeleri imkânıdır. Bir hadîs-i kudsî'de Cenâb-ı Hakk kendisinden razı olduğu kullarının gözü, kulağı ve lisanı olacağını ifade ederken "Onun gören gözü" olurum buyurur. Kul, bu makama nafilelerle ulaşmıştır. Fakat kudsî hadîs-i şerifden anladığımıza göre kul, Cenâb-ı Hakk'ın kendisine farz kıldığı amellerden daha güzel ve değerli başka bir şeyle Allah'a yaklaşamaz. Farzlar, Rü'yet'e götürücü bütün amellerin üstündedir. Bu sebeple kullar hâl-i hazırda bir ölüyü temsil ederler. Zira, iradelerinin, işlerinde herhangi bir rolü yoktur. Çünkü farzların zamanını ve şeklini tayin eden sadece Allah'tır.

Bu farzların içinde birisi özel önem arzetmektedir ki o da namazdır. İbn Arabî'ye göre Namaz, en yüksek ve en güzel tecellîler için tercih edilen yerdir. Bu Tecellîler dâima yenidir ve inananlar için farklı durumlarla uyum içinde belli bir hiyerarşi ile ortaya çıkarlar. Kulun Cenâb-ı Hakk'a en yakın ânı; Namazda, başını secdeye koyduğu andır. Bundan ötürü İbn Arabî "Yükselmen alçalmandır." diyerek, cismen en alçak olduğumuz noktada, rûhen en yüksek olduğumuz çizgiyi anlatır. İşte, kullar bedenleriyle toprağa, en yakın oldukları o anda, benliklerinin Sînâ tepelerinde "Beni göremeyeceksin." sesini yeniden duyabilirler.

yuksel dedi ki...


Burada İbn Arabî'nin oldukça dikkat çekici bir iddiasına yer vermemiz gerekiyor. İbn Arabî, Fütûhât'ın pek çok yerinde rüyasında Allah'ı gördüğünden, O'ndan bilgi, izin veya tâlimât aldığından bahsetmektedir. Aslında bu ilk defa İbn Arabî tarafından ortaya atılmış bir iddiâ değildir. Benzeri iddiâları başkalarında da görmemiz mümkündür. Gazâlî'nin (öl: 505/1111) nakline göre, Ahmed b. Hanbel, Ahmed b. Hadraveyh ve Ebu Yezîd el-Bestâmî Allah'ı rüyada gördüklerini iddiâ etmişlerdir. Bunlara Seriy el-Sakatî (Sırr-ı Sakati)'yi de ilave etmemiz gerekecektir.

Fütûhât'ın her harfini "ilâhî bir imlâ" ve "rabbânî bir ilkâ" ile yazdığını ve bu mevzuda kendisine izin verildiğini belirten İbn Arabî eserlerinin ilâhî mertebedeki tertemiz ilham olduğunu iddiâ etmektedir. Fütûhât'ın pek çok yerinde Allah'ın kendisine rüyada görünmek suretiyle bilgi verdiğini söyleyen İbn Arabî bir yerde Cenâb-ı Hakk'ın kendisiyle konuştuğunu bir başka yerde ise O'nun aklî delillerin ve doğru düşüncelerin isbatlı şekilde reddettiği şeyleri kendisine haber verdiğini ileri sürmektedir. Bunu bir şiirinde ifade eden İbn Arabî şöyle der:

"Allah bana rüyamda dedi ki,

Fakat bu, benim sözlerim değildi,

Kullarım arasında sana ben seslenirim bir zaman,

Kendi makamımda, sırları sana ben veririm bir zaman,

Ve sen, her iki halde dahi, benim indimde

Oruç ve mükellefiyet kanadı altındasın,

Namazdan zekâta, zekâttan oruca,

Ve haramdan helâle, helâlden harama kadar,

Adeta bir çadırın maksûresi gibisin,

Sen onda da bunda da benden'sin" .

İbn Arabî rüyasında Allah'ı görüp sadece bilgi almakla kalmaz. Aynı zamanda O'ndan kullarına nasihat etmesi emrini de alır. Bunu ifade sadedinde o "Ben Cenâb-ı Hakk'ı iki defa rüyada gördüm ve bana dediki: 'Kullarıma nasihat et' ". ve o bunu hayatının gayesi olarak görür. Çünkü ona "Gafil olma, zira sen Allah'ın kullarına nasihata memursun." denilmiştir.

Allah'ı rüyada gördüğünü iddiâ eden İbn Arabî, O'nun dünya gözü ile görülemeyeceği fikrine iştirak eder. Bu noktada aynen Ehl-i Sünnet âlimleri gibi düşünür. Rü'yeti "Basar (bakmak) ile müşhededir, basîret (görmek) ile değil" diye tarif eden İbn Arabî, Allah'ın ancak ahirette görülebileceği kanaatini "(Allah'ı ahirette) gözler(imiz) ile apaçık göreceğimizden şüphe etmeyiz. O bize görünmüş olacaktır. Fakat duyularımızın talep ettiği şey bakımından mahsûs (maddi) olarak demiyoruz." şeklinde belirtir.

yuksel dedi ki...

.

Bu konudaki ihtilâfa da işaret eden İbn Arabî "Arkadaşlarımız Rü'yetullah'ın âhirette olması husûsunda ihtilâf ettiler. O'nu gözlerimizle gördüğümüz zaman gördüğümüz şey nedir? Biz bunun tahkîkini bu kitapta (yani Fütûhât'ta) açıkça değil îmâ yoluyla îrâd ettik. Çünkü bu konuda akıllar durur." diyerek konuyu aklın kavrayamayacağına, dolayısıyla olduğu gibi inanılmasına işaret eder. Sanki burada Mâturîdî görüşe bir meyil hissedilmektedir.

Aslında bunu söylemek de belki doğru olmayabilir. Zira İbn Arabî, kendini hiçbir mezheb'in sınırları içinde kalmak için zorlamaz. O beğendiği her görüşü hangi mezhepten olursa olsun alır ve savunur. Zaten onun içindir ki, onu sadece şu ya da bu mezheptendir diye düşünmek doğru değildir.

Bunun tipik bir örneğini burada görüyoruz. Zira o, bir yerde Mu'tezile'nin görüşünü ele alarak "Rü'yetullah'ı inkâr etmesinde (ve bu konuda gösterdiği delil hususunda) Mu'tezile isabet etmiştir)" diyerek Mu'tezile'yi haklı bulduğunu ifade ederken bir başka yerde "O gün yüzler vardır, rablarına bakıp parıldayan" âyet-i kerîmesi gereğince Allah'ın ahirette görülebileceğini belirtir . Öbür yandan Hz. Aişe Validemiz'in "O'nu gözler idrak edemez." âyet-i kerîmesine dayanarak "Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Rabbini gördüğünü zannedenler, Allah'a büyük iftira etmiş olurlar" dediğini nakleder. İbn Arabî burada Hz. Aişe'ye de hak verir gibidir.

Buradan da açık bir şekilde anlaşılacağı üzere İbn Arabî'nin Allah'ın apaçık gözle görülemeyeceği ve bunun da âhirette olacağı kanaati sanki tam oturmamış, kendisi bu konuda herhangi bir görüşü kabullenmemiş gibi görünmektedir. O; öyle anlaşılıyor ki, tarafsız bir şekilde görüşleri nakletmekte ve yer yer de bazı görüşlerin haklılık payı olduğunu ifâdeden de kaçınmamaktadır.

Yukarıda zikredilenlerden de açık bir şekilde anlaşılacağı üzere nasıl olacağı husûsunda kanaati tam oturmamış bile olsa İbn Arabî, prensip olarak Allah'ın görülebileceği kanaatini paylaşmakta, ötesinde rüyada kendisinin Cenâb-ı Hakk'ı gördüğünü iddiâ etmektedir.

Yeri gelmişken burada, Allah'ın rüyada görülüp görülemeyeceği konusuna da temas edelim. Daha önce geçtiği gibi, İbn Arabî'nin dışında başkaları da Allah'ı rüyalarında gördüklerini iddiâ etmişlerdir.

Bu konuda İbn Hacer el-Askalânî, Tâbir ehlinin Allah'ın rüyada görülebileceğini câiz gördüklerini, Efendimiz'in (s.a.v.) rüyada görülmesi hususunda ise herhangi bir ihtilâfın bulunmadığını kaydeder. Bu konuda, İmam Gazâlî ve Kuşeyrî'nin görüşlerine de yer veren Askalânî, Gazâlî'nin Allah'ın şekil ve suretten münezzeh olduğu için şekil ve suret halinde görülmesini caiz görmediğini fakat Nur ve benzeri bir his vasıtasıyla Allah'ın görüldüğünün söylenebileceğini bunun da; Allah'ın zâtını görme anlamına gelmeyeceğini ifâde ettiğini kaydeder.

Bazıları bu konuda ihtiyatlı olunması gerektiğini zira, şeytanın Allah-u Teâlâ yerinde görülebileceğini, ama Efendimiz'in (s.a.v.) sûretine giremeyeceğini belirtirken Bağavî Allahu Teâlâ'nın rüyada görülmesinin câiz olduğunu kabul eder. Zira, Muaz (r.a.)'dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Allah Rasûlü (s.a.v.) "Uyukladım ve Rabbimi gördüm." buyurmuştur. Fakat bunu te'vîl eden Bağavî, Allah-u Teâlâ'nın görülmesinin adalet, ferah ve sevincin zuhuru olduğunu belirtir. Bunu İmam Ahmed İbn Hanbel, İbn Teymiye ve pek çokları da kabul etmişlerdir.

yuksel dedi ki...


Sonuç olarak şunu söylememiz mümkündür:

Ayetlerin zâhirini değerlendiren Ehl-i Sünnet, âhirette Allah'ın görülmesinin mümkün olduğunu kabul eder. Kur'ân-ı Kerîm'de konuyla ilgili olarak zikredilen âyetleri akıllarına uygun görmeyen, dolayısıyla bunları te'vîl yoluna giden Mu'tezile ise Allah-u Teâlâ'nın görülmesini kesinlikle reddeder. Çünkü bu durum onlara göre Allah için bir mekân ve yön tahsîsini gerektirir. Bu ise, Allah-u Teâlâ'nın bir cisim olmasını îcâb ettirir.

Ehl-i Sünnet'in nakli, Mu'tezile'nin ise aklı esas aldığı ve birbirlerine zıt görüşler ortaya koyduğu bu meselede İbn Arabî konunun izahında kalbi ve kalbin fonksiyonlarından ibâret olan müşâhede, mükâşefe ve tecellî gibi kavramları ön plana çıkarmıştır. Tasavvufun felsefesini yapan İbn Arabî sistemini bu meseleye de taşıyarak problemi daha çok "tecellî" kavramıyla izaha gayret göstermiştir. Allah-u Teâlâ'nın ahirette görüleceğine kânî olan İbn Arabî, diğer görüşlere de yer vererek çok katı olmaktan kaçınmıştır. Nakil, akıl ve kalp üçgeninde görüşlerin karşı karşıya geldiği bu konuda İbn Arabî sanki iki görüş ortasında bir yerlerde bulunuyor izlenimini vermektedir.

yuksel dedi ki...

Ensarın Yahudilerce Alınıp Büyütülmüş olan Adak oğulları sorunu.
İslâmiyetten önce, çocuğu yaşamayan bir kadın, çocuğu yaşadığı taktirde onu Yahudi olarak yetiştireceği hakkında adakta bulunurdu.
.....
Bunun üzerine yüce Allah c.c. :
Zorlama dinde yoktur!..(Bakara Suresi 256) ayetini indirdi.Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensara:
'Adamlarınızı iki taraftan birisine tercihte serbest bırakınız!
Eğer sizi tercih ederlerse, onlar sizdendirler.
Eğer Yahudileri tercih ederlerse, onları Yahudilerle birlikte sürgün ediniz!..buyurdu.
Peygamberler Peygamberi
Hazreti Muhammed Aleyhisselam Ve İslamiyet.M.Asım Köksal.
Cilt.3-4.sy.652,653.

yuksel dedi ki...

Kaynaklar > Kavramlar ve Ansiklopedik Bilgiler > D
DÂRÜ’L-HİKMETİ’L-İSLÂMİYE
Tarih: 10.07.2007 - 00:00 | Güncelleme: 27.10.2018 - 21:56
Okuma süresi: 3 dk     
25 Şubat 1918 tarihinde resmen kuruldu. 5 Mart 1918’de kabul edilen 17 maddelik nizamnâmesi, Mûsâ Kâzım Efendi’nin Şeyhülislâmlığı döneminde, Sultan Reşad’ın iradesiyle 13 Mayıs 1918 tarihli Takvim-i Vekâyi’de neşredilerek yürürlüğe girdi.

Gerek teorik, gerekse uygulamalı olarak görevleri kendi nizamnâmesinde belirtilmiş olan Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin yaptırım gücü yoktu. Ancak, halledilmesi gereken konuları Şeyhülislâmlığa, Adâlet Nezâretine ve polis müdürlüğüne bildirmek üzere yazışmalar yapıyor, dinî konuları açıklayıcı beyanlarda bulunuyordu. Bunların yanı sıra halkın dinî konularda karşılaştıkları çeşitli problemleri ilmî yollarla çözümlemeye çalışılıyor, özellikle yabancıların sorduğu dinî sorulara komisyonlarda görüşülmek suretiyle cevaplar hazırlanıyordu.

Bu dönemde Mehmed Akif, İzmirli İsmail Hakkı, Elmalılı Muhammed Hamdi, Mustafa Sabri, Saadeddin Paşa gibi büyük âlimlerin bulunduğu bir İslâm Akademisi mahiyetindeydi.

Faaliyetleri süresince toplam 28 üyesi olan kuruma resmen tayin edilen üyeler arasında Üstad Bediüzzaman da vardı.

Kurum dokuz üye ve bir başkandan meydana geliyordu. Tayin edilecek kişilerde, kurumun üçer kişiden meydana gelen fıkıh, kelâm ve ahlâk komisyonlarında görev alabilecek yeterli ilmî seviyeye sahip olma özelliği aranıyordu. Komisyonlarda ele alınan konular, karara bağlandıktan sonra komisyon görüşü olarak kaleme alınıyor, daha sonra kuruluşun yayın organı olan Cerîde-i İlmiyye’de yayınlanıyordu. Ayrıca bu gazetede kurum üyelerinin müstakil görüşlerini yansıtan yazılara da yer veriliyordu.

Bediüzzaman, Rus esaretinden döndükten sonra 17 Haziran 1918 tarihinde İstanbul’a döndü. İstanbul’da üst seviyedeki devlet adamlarının ve ilim çevrelerinin büyük teveccühüyle karşılandı. Yaklaşık iki ay sonra, kendisini takdir eden Enver Paşanın teklifiyle, Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye üyeliğine tayin edildi.

Bu devrede, resmî vazifesinden aldığı maaşla kaleme aldığı kitaplarını bastıran ve bunları parasız dağıtan Bediüzzaman, İstanbul’un İngiliz işgali sırasında neşrettiği Hutuvat-ı Sitte adlı broşürle özellikle işgâl kuvvetlerinin plânlarını bozmuştu. Kezâ, işgalcilerin baskısı altında verilen ve Anadolu’daki Kuva i Milliye hareketini “isyan” olarak vasıflandıran Şeyhülislâm fetvasına karşı, mukâbil bir fetva vererek millî kurtuluş hareketinin meşruiyetini ilân etti.

O sıralarda sürekli yanında bulunan yeğeni Abdurrahman, Bediüzzaman’ın o dönemde yaşantısı hakkında şu bilgileri verir:
“1334 senesinde esaretten geldikten sonra, amcam rızası olmadan Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’ye âza (üye) tâyin edildi. Fakat esarette çok sarsılmış olduğundan, bir müddet mezunen (izin alarak) vazifeye gidemedi. Çok defa istifa etmek teşebbüsünde bulundu, fakat dostları bırakmadılar. Bunun üzerine Darü’l-Hikmet’e devama başladı. Haline dikkat ediyordum ki, zaruretten fazla kendine masraf yapmıyordu.”

yuksel dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
yuksel dedi ki...

Şemsu'l-Maarif isimli kitapta deniyor ki: Yeryüzüne inen ilk ayet "Bismillâhirrahmânirrahiym"dir. Kitabın ifàdesine göre besmele
Adem Safiyyullah (a.s.)'a inmiştir. Bu âyet indiğinde; Hz. Adem suanda anladım ki benim zürriyyetim, bu besmele üzere olduklan sürece cehennemde azap edilmeyeceklerdir" demiştir. Daha sonra aynı besmele
Hz. İbrahim (a.s.) mancınıka konmuş ateşe atılmayı beklerken indirilmistir. Bu besmele sâyesinde Allah Teâlâ peygamberini ateşten kurtam
Hz. İbrahim'den sonra besmele Hz. Mûsa (a.s.)'a inmiş ve besmele
Firavun ve ordularını dize getirmiştir. Sonra besmele Süleyman as nâzil olmuş ve melekler Süleyman (a.s.)'a dönerek "Allah'a yemin eder
ki şu anda senin mülkün tamama ermiştir" demişlerdir. Besmele Allahin
peygamberlerine ve o peygamberlerin ümmetlerine bir rahmet ve güvenlik âyetidir. Besmele peygamber (s.a.) Efendimiz'e Neml süresinde
"O Süleyman'dandır, rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla
(başlamakta)dır" (Neml, 27/30) âyet-i kerimesi indiğinde, Peygamber
Efendimiz için büyük bir fetih olmuştur. Efendimiz emretmiş besmele bütün sûrelerin başlarına, defterlerin sırtlarına, mektupların baş taraflarina yazılır olmustur. ruhul beyan kuran meali ve tefsiri cilt 23 sayfa 484 erkam yayinlari ismail hakki bursevi

yuksel dedi ki...

2 Temmuz 2020 08:59
Nasıl helak olur bir ümmet ki, evvelinde Ben, sonunda Meryem oğlu İsa (a.s.) ve ortasında da Ehli beytimden Mehdi (a.s.) vardır.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 344 / No: 7
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel3 Temmuz 2020 22:22
Ashabım için bir hatadır vaki olur. Allah (z.c.hz)'leri onların Benimle olan alakasından dolayı kendilerini mağfiret eder.
Ravi: Hz. Muhammed İbni Hanefiyye (r.a.)
Sayfa: 258 / No: 1
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel3 Temmuz 2020 22:23
Kıyametin önü sıra öyle günler olur ki, ilim kaldırılır. Cehil iner ve hercümerç ve ölüm çoğalır.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.a.)
Sayfa: 258 / No: 2
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel3 Temmuz 2020 22:24
İlimde, birbirinize nâsih olun ve birbirinizden bir şey gizlemeyin. Zira, ilimde hiyanet, malda hiyanetten eşeddir.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 258 / No: 8
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel3 Temmuz 2020 22:25
Dört fitne olacak: Kan mübah kılınacak, Kan ve mal mübah olacak, Kan, mal ve ırz mübah kılınacak ve dördüncüsü ise deccal fitnesi olacaktır.
Ravi: Hz. İmran İbni Husayn (r.a.)
Sayfa: 258 / No: 4
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel3 Temmuz 2020 22:27
Herşeyin kendisini bozan bir afeti vardır. Ümmetime isabet eden en büyük afet ise onların dünyaya, altına ve gümüşe olacak muhabbetleridir. Ya Eba Hureyre! Mal toplayanın çoğunda hayır yoktur. Meğer ki Aziz ve Celil olan Allah onu hakkına sarfettire.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 349 / No: 7
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel6 Temmuz 2020 05:58
Sen olmasaydın, sen olmasaydın : kainatı yaratmazdım! Yaratılışin bağlı olduğu Varlık Nuruna , düşünen (aksiyon) ne kadar bağlıdır.
Allah c.c. ın "Sen olmasaydın, sen olmasaydın ;kâinatı yaratmazdım!" dediği ve bütün varlık hikmetini O'na bağladığı Peygamberlik tacı..
İman Ve Aksiyon.sy.29.
Necip Fazıl Kısakürek.

YANITLAYINSIL

yuksel9 Temmuz 2020 00:12
İşlerinin başına kadın geçiren kavim asla iflah olmaz.
Ravi: Hz. Ebû Bekre (r.a.)
Sayfa: 354 / No: 4
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel9 Temmuz 2020 00:13
Kendisinden çocuk peydah olacak meniyi, kayanın üstüne döksen, Allah (z.c.hz.) yaratacağını yaratır ve hiç şüphe yok ki Allah yaratacağı canı yaratır.
Ravi: Hz. Sumame (r.a.)
Sayfa: 354 / No: 14
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel9 Temmuz 2020 00:16
Üç şey bir adamda olursa, imanını kamilleştirmiş olur: Allah uğrunda yapacağı bir işte kınanmaktan korkmamak . Amelinden hiç bir şeyde gösteriş yapmamak. Kendisine iki iş arzedildiğinde ki birisi dünya, diğeri ahiret içindir; ahirete yarıyan işi, dünyaya yarıyana tercih etmek.
Ravi: Hz Ebu Hureyre (r.a.)
Sayfa: 265 / No: 3
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel10 Temmuz 2020 23:04
"Bir şey tamamıyla elde edilemediği taktirde, o şeyi tamamıyla terk etmek caiz değildir"kâidesine binaen....
İşârâtü'l-İcaz
Fi
Mezânni'l-İcâz.
Bediüzzaman Said Nursi.
sy.6.

yuksel dedi ki...

yuksel2 Haziran 2020 06:02
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillah
Allahuekber
Subhanallah
Allahümmesallialaseyyidinamuhammed
Sallaahualeyhivesellem
Estagfirullah

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 01:38
Hasan Basri (rh) 'dan "kamtarir" kelimesinin anlamının ne olduğu soruldu.Buyurdu ki; "o, ismi kendinden , kendisi de isminden çetin ve zor olan kıyâmet gününün ismidir."
Ruhu'l Beyân .
Kur'an Meali ve Tefsiri.cilt.22.sy.565.

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 01:43

(1)Şer‘î ıstılahta nesh, herhangi bir hükmün yerine, sonradan başka bir şer‘î hükmün beyân edilmesi ve böylelikle, evvelki hükmün vaktinin sona ermesidir. Nesh, ebediyetine hükmedilmemiş emir ve yasaklara mahsustur. (Kurtubî, c. 1/2, 62-65)
“Evet mevâsim-i erbaada (dört mevsimde) giyecek, yiyecek ve sâir ilaçların tebeddülüne (değişmesine) lüzum ve ihtiyaç hâsıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, ta‘lim ve terbiye keyfiyeti (şekli) tebeddül eder (değişir). Kezâlik (bunun gibi), hikmet ve maslahatın iktizâsı (gereği) üzerine, ömr-i beşerin (insan ömrünün) mertebelerine göre ahkâm-ı fer‘iyede (esâsa âid olmayan hükümlerde) tebeddül (değişme) vardır. Çünki fer‘î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat (faydalı) iken, diğer bir zamâna göre mazarrat (zararlı) olur. Veya bir ilâç, bir şahsa devâ iken, şahs-ı âhara (başka şahsa) dâ’ (hastalık) olur. Bu sırdandır ki Kur’ân, fer‘î hükümlerden bir kısmını neshetmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 44)

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 01:46
Cüz: 1, Sûre: 2(Bakara 106-112)
106-(Biz) bir âyetin hükmünü kaldırır veya onu unutturursak, ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz.(1) Bilmez misin ki şübhesiz Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir!

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 09:50
Bu farzların içinde birisi özel önem arzetmektedir ki o da namazdır. İbn Arabî'ye göre Namaz, en yüksek ve en güzel tecellîler için tercih edilen yerdir. Bu Tecellîler dâima yenidir ve inananlar için farklı durumlarla uyum içinde belli bir hiyerarşi ile ortaya çıkarlar. Kulun Cenâb-ı Hakk'a en yakın ânı; Namazda, başını secdeye koyduğu andır. Bundan ötürü İbn Arabî "Yükselmen alçalmandır." diyerek, cismen en alçak olduğumuz noktada, rûhen en yüksek olduğumuz çizgiyi anlatır. İşte, kullar bedenleriyle toprağa, en yakın oldukları o anda, benliklerinin Sînâ tepelerinde "Beni göremeyeceksin." sesini yeniden duyabilirler.

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 09:58
Güvenilir kaynaklardaki rivayetlerden derlenen Veda Hutbeleri metni ana hatlarıyla şöyledir: Hz Peygamber S.A.V.Allah C.C. hamd ve senâdan şöyle buyurdu.........
.......
Çocuklar babalarından başkasına nisbet edilemez.
.......
İslam Ansiklopedisi.
Türkiye Diyanet Vakfı.
Cilt.42.sy.592.

yuksel dedi ki...

14 Temmuz 2020 07:55
Alimlerin siyaset ile yakından ilgilenmesini durmadan vurgulamış ve şöyle demiştir: "Siyaset ile müslüman âlim ilgilenmeyecek de kim ilgilenecektir? İslâm âlimleri toplumla ilgili hiçbir işin dışında tutmamıştır.Toplumun çobanları niteliğindeki âlimler siyasete herkesten daha uygundurlar.Çünkü onlar halktan doğrudan sorumlu kişilerdir.
Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi Önderi.
Bin Badis.
Prof.Dr.Sabri hizmetli.
sy.167.

yuksel dedi ki...

1. Bütün müslümanlar arasında islam kardesliğini yerlestirmek.
2. Bütün irklar ve renklerden insanlar arasinda adaleti gerceklestirmek. İnsan haklarina saygili olmak.
3. Genel ihsani saglamak; nimetlerden herkesin yararlanmasini temin etmek.
4. Zulmun her cesitine karsi çıkmak.
5. Akılcı dusunceye önem vermek ve onu hayata egemen kilmak.
6. Görüşleri delile dayalı olarak açıklamak.
7. Herkesin, din ve diyanetini yasamakta serbest birakmak, din hürriyeti saglamak.
8. Fakirleri zenginlerin mallarina ortak etmek, calisanlarla calistiranlar, arazi sahiperi ile isciler arasinda ortakliklar kurmak.
9. Zayifa yardım etmek; acizi güçlendirmek, cahili eğitmek, sapığı hidayete yöneltmek.
10. Köleliği ve insanlara kulluğu yasaklamak ve ortadan kaldırmak.
11. Yönetimi istişari yolu ile yapmak, istipdada kesinlikle yer vermemek.
12. Hiç bir bid'ate kesinlikle dinde yer vermemek.
Kaynak BİN BADİS SAYFA 163-164

yuksel dedi ki...

2 Haziran 2020 06:02
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillah
Allahuekber
Subhanallah
Allahümmesallialaseyyidinamuhammed
Sallaahualeyhivesellem
Estagfirullah

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 01:38
Hasan Basri (rh) 'dan "kamtarir" kelimesinin anlamının ne olduğu soruldu.Buyurdu ki; "o, ismi kendinden , kendisi de isminden çetin ve zor olan kıyâmet gününün ismidir."
Ruhu'l Beyân .
Kur'an Meali ve Tefsiri.cilt.22.sy.565.

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 01:43

(1)Şer‘î ıstılahta nesh, herhangi bir hükmün yerine, sonradan başka bir şer‘î hükmün beyân edilmesi ve böylelikle, evvelki hükmün vaktinin sona ermesidir. Nesh, ebediyetine hükmedilmemiş emir ve yasaklara mahsustur. (Kurtubî, c. 1/2, 62-65)
“Evet mevâsim-i erbaada (dört mevsimde) giyecek, yiyecek ve sâir ilaçların tebeddülüne (değişmesine) lüzum ve ihtiyaç hâsıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, ta‘lim ve terbiye keyfiyeti (şekli) tebeddül eder (değişir). Kezâlik (bunun gibi), hikmet ve maslahatın iktizâsı (gereği) üzerine, ömr-i beşerin (insan ömrünün) mertebelerine göre ahkâm-ı fer‘iyede (esâsa âid olmayan hükümlerde) tebeddül (değişme) vardır. Çünki fer‘î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat (faydalı) iken, diğer bir zamâna göre mazarrat (zararlı) olur. Veya bir ilâç, bir şahsa devâ iken, şahs-ı âhara (başka şahsa) dâ’ (hastalık) olur. Bu sırdandır ki Kur’ân, fer‘î hükümlerden bir kısmını neshetmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 44)

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 01:46
Cüz: 1, Sûre: 2(Bakara 106-112)
106-(Biz) bir âyetin hükmünü kaldırır veya onu unutturursak, ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz.(1) Bilmez misin ki şübhesiz Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir!

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 09:50
Bu farzların içinde birisi özel önem arzetmektedir ki o da namazdır. İbn Arabî'ye göre Namaz, en yüksek ve en güzel tecellîler için tercih edilen yerdir. Bu Tecellîler dâima yenidir ve inananlar için farklı durumlarla uyum içinde belli bir hiyerarşi ile ortaya çıkarlar. Kulun Cenâb-ı Hakk'a en yakın ânı; Namazda, başını secdeye koyduğu andır. Bundan ötürü İbn Arabî "Yükselmen alçalmandır." diyerek, cismen en alçak olduğumuz noktada, rûhen en yüksek olduğumuz çizgiyi anlatır. İşte, kullar bedenleriyle toprağa, en yakın oldukları o anda, benliklerinin Sînâ tepelerinde "Beni göremeyeceksin." sesini yeniden duyabilirler.

YANITLAYINSIL

yuksel1 Temmuz 2020 09:58
Güvenilir kaynaklardaki rivayetlerden derlenen Veda Hutbeleri metni ana hatlarıyla şöyledir: Hz Peygamber S.A.V.Allah C.C. hamd ve senâdan şöyle buyurdu.........
.......
Çocuklar babalarından başkasına nisbet edilemez.
.......
İslam Ansiklopedisi.
Türkiye Diyanet Vakfı.
Cilt.42.sy.592.

YANITLAYINSIL

yuksel14 Temmuz 2020 07:55
Alimlerin siyaset ile yakından ilgilenmesini durmadan vurgulamış ve şöyle demiştir: "Siyaset ile müslüman âlim ilgilenmeyecek de kim ilgilenecektir? İslâm âlimleri toplumla ilgili hiçbir işin dışında tutmamıştır.Toplumun çobanları niteliğindeki âlimler siyasete herkesten daha uygundurlar.Çünkü onlar halktan doğrudan sorumlu kişilerdir.
Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi Önderi.
Bin Badis.
Prof.Dr.Sabri hizmetli.
sy.167.

YANITLAYINSIL

yuksel14 Temmuz 2020 22:51
Himyata : (Süryanicedir ve Tevrat'ta geçer.) Resul-ü Ekrem Hz. Muhammed (A.S.M.)İbranice bir ismidir.
Hin-i sefer :Yolculuk .Ölüm zamanı. Sefer zamanı.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.381.

yuksel dedi ki...

Doğu'da ve Batı'da Doğru İslamiyet
"Bahar 2016" 134. Sayı
Doğu'da ve Batı'da yaşan1ak ve yaşa tn1ak . için doğru Islan1iyet Ahmet Battal Prof. Dr. Turgur Ôz:ıl Ünv. Hukuk F:ıkiilr csi

Köprü • Sayı: 134 • Bahar 2016 • ISSN: 1300-7785 • ss. 111-118

Ahmet Battal

Prof. Dr., Turgut Özal Ünv. Hukuk Fakültesi

Özet

İslam’ın dünyada hak ettiği şekil de yayılmasının önündeki engellerden biri de gerçek İslam ile yaşanan İslam arasındaki uçurumdur. Bu durum bir çok zeminde dile getirilmekte; ama çare hususunda fikir üretilememektedir. Bu çalışmada İslam’m doğru yaşanması ve anlatılabilmesi için yapılması gerekenler müzakere edilmektedir.

Anahtar Kelimeler

Doğru İslamiyet, meşveret, tebliğ, müsbe t hareket, nasihat, ihlas, sünnet-i seniyye

Abstract

One of the obstacles in front of the spread of Islam as it should be, is the gap between the real Islam and the Islam practiced. This is being expressed in many places but no ideas are put forward to find a solution. 1n this work we discuss what has to be done to enable the practice and preaching ofa true Islam.

Key Words

True Islam, consultation, spreading the truth, positive action, advice, sincerity, the tradition of the Prophet

yuksel dedi ki...

şu kısa tarikın evradı.ittiba ı sünnettir,feraizi işlemek,kebairi terketmektir.ve bilhassa namazı ta dil-i erkan ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.

yuksel dedi ki...

muhakkak ki ,allah c.c. bu ümmet için, her yüz senenin başında, dini tecdid edecek o asrın idrakine uygun anlatacak kimseler gönderecektir.

yuksel dedi ki...


15 Eylül 2007 Cumartesi
Hadis-i Şerif
1- Beş vakit namazı camide kılan Bismillahirrahmanirrahim demiş gibidir.

2-Ümmetim yıldızlara gidesiye kadar kıyamet kopmayacaktır.
Gönderen yüksel zaman: 05:12 4.078 yorum:
Nefislerin beyazlaşması..!!!
Dünya yeşillenirken nefisler beyazlaşması lazımdır.
Gönderen yüksel zaman: 05:07 5.000 yorum:
Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)
Blog Arşivi
▼ 2007 (2)
▼ Eylül (2)
Hadis-i Şerif
Nefislerin beyazlaşması..!!!
Hakkımda
yüksel
Profilimin tamamını görüntüle

yuksel dedi ki...

yuksel10 Temmuz 2020 23:04

"Bir şey tamamıyla elde edilemediği taktirde, o şeyi tamamıyla terk etmek caiz değildir"kâidesine binaen....
İşârâtü'l-İcaz
Fi
Mezânni'l-İcâz.
Bediüzzaman Said Nursi.
sy.6.

YANITLAYIN

yuksel10 Temmuz 2020 23:51

"Ey işiten! Sâdece işitmek faydalı değildir,
Eğer amel etmezsen sen işitici değilsin!
Sen dünyâda hayırdan âciz kaldıysan,
Ya peki kıyâmet gününde ne yapacaksın?"
Ruhu'l Furkân Tefsiri.
Hazret-ü Mevlânâ eş-şeyh Mahmud en- Nakşibendi el- Müceddidi el-Hâlidi el-Ufi.
(Kuddise Sirruhu).
Cilt.14.sy.71.

YANITLAYIN

yuksel11 Temmuz 2020 11:29

Üç kişiye dünya ve ahiret fitnesi dokunmaz: Kaderi teslim edene, yıldıza itibar etmiyene, sünnetimi iz be iz takip edene.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 267 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:43

Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) sevmek sünnettir, buğz etmek küfürdür. Ensarı sevmek imandandır, buğz küfürdür. Arabı sevmek te imandandır, onlara buğz etmek te küfürdür. (Neyin ki Resulallah ile münasebeti var, ona muhabbet imandandır.)
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 273 / No: 1
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:45

Hz. Ali (r.a)'ı sevmek günahları yer, ateşin odunu yemesi gibi.
Ravi: Hz İbni Abbas (r.a.)
Sayfa: 273 / No: 2
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:46

Bana dünyanızdan, kadınlar ve güzel koku sevdirildi. Ve gözümün nuru da namazda kılındı.
Ravi: Hz. Enes ra
Sayfa: 273 / No: 3
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:48

Kur'an okumakla Kur'an olmaz. Nakletmekle de ilim olmaz. Kur'an hidayetle, ilim de anlayışla olur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 362 / No: 9
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:49

Osman (r.a.)'nın şefaatiyle, hepsi Cehennemi hak etmiş yetmiş bin kişi hesapsız Cennete girecektir.
Ravi: Hz. İbni abbas ra
Sayfa: 361 / No: 7
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:53

Sekiz sınıf, Allah'ın mahlukatı içinde, kıyamette en çok buğz ettiği kimselerdir: "Sakkârûn" ki, onlar yalancılardır. "Hayyâbûn" ki, onlar kibir izhar edenlerdir. Din kardeşlerine karşı içlerinde buğz taşıyıp, yüz yüze güleryüz gösterenler. Allah ve Resulüne davet edildiklerinde ağır ve fakat şeytana ve emrine çağırıldıklarında ise çabuk uyanlar. Dünyaya ait tamahı, hakları olmasa da yeminle ne pahasına olsa hak etmiye çalışanlar. Nemîme ile gezenler (söz taşıyanlar). Berâ (temiz) kimselerin hatasını kollayanlar. İşte bunlardan Allah (z.c.hz)'leri ikrah eder.
Ravi: Hz. El Vadîn ve Ata (r.a.)
Sayfa: 269 / No: 4
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:54

Köpek parası habistir. Fahişenin parası habistir. Hacamatçının kazancı habistir.
Ravi: Hz. Râfi (r.a.)
Sayfa: 269 / No: 5
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:54

Şarkıcı kadının parası haramdır. Onu dinlemek haramdır. Ve yüzüne bakmak ta haramdır. Parası da köpek parası gibidir, haramdır. Kimin ki eti haramdan beslendi, ona Cehennem ateşi evladır.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
Sayfa: 269 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:56

Üç kişiye yardım etmek, Allah üzerine haktır: Allah yolunda mücahid, ödemek niyetiyle borçlanan mükatep köle (azad olmak için bağlantı yapmış) Nefsini korumak için evlenmek isteyen kimse.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 268 / No: 3
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel19 Temmuz 2020 04:56

Üç kimsenin hakkını, nifakı açık olan münafıktan başkası inkar edemez: İslamiyette kocayan kimse, adaletli hükümdar, hayır öğreten muallim.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 268 / No: 4
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel20 Temmuz 2020 09:19

Bir de sözcüklerin ne amaçla kullanıldıklarını çevirmenin doğru saptaması gerekir.
shakespeare sözlüğü
sy .9.
sunuş.
prof.Dr.Özdemir Nutku.

yuksel dedi ki...

re
William Shakespeare
-“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!” - Shakespeare, Hamlet


İngiliz şair, oyun yazarı ve tiyatro oyuncusu ve Rönesans Dönemi’nin büyük isimlerinden William Shakespeare’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 26 Nisan 1564 yılında Stratford-upon-Avon (Günümüzde Warwickshire iline bağlı olan ilçe kısaca Stratford olarak da bilinir.) adındaki bir kasabada vaftiz edildiği bilinmektedir. Shakespeare’in babası yerel bir tüccar ve işadamıydı; annesi ise bir toprak sahibinin kızıydı.


Shakespeare, İngiliz Dili’nin en önde gelen yazarı olarak değer görmektedir. Shakespeare, sıklıkla “Ulusal Şair” ve “Avonlu Ozan” şeklinde de anılmaktadır. Hayatı boyunca kırka yakın tiyatro oyunu, yüzü aşkın sone yazmış olan Shakespeare’in, aynı zamanda - yazarı gerçekten de Shakespeare olup olmadığı kesin olmayan - birkaç şiirde ve beyitte adı geçmiştir. Shakespeare eserleri dünya üzerinde canlılığını koruyan her dile uyarlanmıştır ve bu oyunlar başka oyun yazarlarının eserlerinden daha çok sahne almıştır.
William Shakespeare, Anne Hathaway ile evlendiğinde 18 yaşındaydı. Üç çocukları oldu: önce Susanna, daha sonra da Hamnet ve Judith adında ikizler dünyaya geldi.


Shakespeare’in evlendikten sonraki hayatı hakkında kayda değer bir bilgi yoktur; lakin Üstad’ın günlerinin büyük bir çoğunluğunu Londra’da oyunlarını ve şiirlerini yazarak ve kendi yazdığı oyunlarda rol alarak geçirdiği düşünülmektedir. 1585 ve 1592 yılları arasında Londra’da oyuncu, yazar -ve daha sonra adı “Kral’ın Adamları” şeklinde anılacak -“Lord Chamberlain’in Adamları” adında bir sahne sanatları topluluğunda hissedar olarak başarılı bir çalışma hayatı sürdürmüştür.


1600’lü yılların ilk çeyreğinde, doğduğu ilçeye geri döndü ve birkaç yıl sonra 52 yaşındayken orada hayatını kaybetti. Shakespeare, konağının büyük bir kısmını büyük kızı Susanna’ya miras olarak bıraktı.
Rönesans Dönemi, 16. yüzyılda kilisenin mutlak güç olarak görülmesi algısını kırdı. Bu bağlamda birey, yalnızca bir “kul” değildi; insandı ve herkesin kendine has duyguları ve durumları vardı. Sonraki yüzyıllarda kendini gösterecek Romantizm akımının bu nedenle oluşmaya başladığı düşünüldüğünde, bu dönemin edebî eserlerine hakim olan duyguların dışa vurumu, coşku ve hayalgücü kesin bir netlikle görülmektedir.

Shakespeare’in trajedi ve trajikomedi eserleri incelendiğinde özellikle baş karakterlerin davalarına son derece adanmış ve aşırı derecede coşkulu oldukları görülür. Shakespeare’in trajik karakterlerine ve şiirlerine bakıldığında hissedilen duygu yükü göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Tiyatro eserlerinde olduğu gibi şiirlerinde de genellikle tarihi olaylara ve mitolojiye atıfta bulunur.


Bu konuda en iyi örneklerden biri Hamlet karakteridir. Danimarka prensi Hamlet, babasının ölümünün ardında yatan gerçeği öğrendiğinde duygusal anlamda büyük bir yıkıma uğrar ve babasının intikamını alıp onun ve kendisinin şerefini kurtarmak için ant içer. Hamlet’in amcası, Hamlet’in babasını öldürerek tahta geçmiştir ve Hamlet’in annesiyle evlenmiştir. Hamlet’in yaşama amacı, babasının intikamını almaktır artık. Babasının ölümüne sebep olduğu için Hamlet, annesini de suçlamaktadır ve bir gün onunla yüzleşir. Her şeye rağmen annesine merhametli davranmaya çalışır; fakat ona karşı sivri dilli olmaktan kendini alamaz.

yuksel dedi ki...

Allah (z.c.hz.)'leri üç şeyi eliyle yaptı: Adem (a.s.)'ı eliyle yarattı. Tevratı eliyle yazdı. Ve Cennetin ağaçlarını kudret eliyle dikti.
Ravi: Hz. Haris (r.a.)
Sayfa: 278 / No: 7
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...

Cuma'yı terkedenler bundan vazgeçsin. Yoksa, Allah (z.c.hz.) bunların kalbini mühürleyecek sonra gafillerden olacaklardır.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 367 / No: 7
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah c.c.ın ve kitabının uygulanmasını emrettiği recm hükmünü ilk ihya eden, benim!"buyurdu.
Peygamberler Peygamberi
Hazreti Muhammed Aleyhisselam ve İslâmiyet.
M.Âsım Köksal.
Cilt.3-4.sy.717.

yuksel dedi ki...

Yahudiler, kitablarında recm cezası bulunmadığında direndikleri zaman, Yahudi bilginlerinden birisi gelerek Kitabı açtı ve okumaya başladı.Recm âyeti gelince, elini recm âyetinin üzerine koyarak üst ve alt tarafta kalan satırları okudu.
Abdullah b.Selam, ona kaldır elini! dedi.
Yahudi bilgini elini kaldırınca, recm âyeti göründü.103.
103.Buhari, Sahih,4/186,Müslim,3/1326.
Peygamberler Peygamberi
HazretiMuhammed Aleyhisselam Ve İslâmiyet
M.Âsım Köksal.
Cilt.3-4.sy.716.

yuksel dedi ki...

yuksel22 Temmuz 2020 09:44
Yani onları birbirine musallat eder, bir zalimi başka bir zalimle cezalandırırız
Bir rivayette şöyle buyrulmuştur: " Kim bir zalime yardım ederse Allah c.c. onu kendisine musallat eder.164.Münavi,6.
Ruhu'l Beyân
Kur'an Meâli Ve Tefsiri.
Cilt.5.sy.513.

YANITLAYINSIL

yuksel22 Temmuz 2020 09:51
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
İnsanların namazı terk etmeleri, şehvetlerin peşine düşmeleri, devlet reislerinin hain ve yardımcılarınında fasıklardan olması kıyamet alâmetlerindendir.
...
167.bk.Münziri, Terğib,1,349 (Ravzatü'l-Ahbar'da böyle geçmektedir.)
Ruhu'l Beyân
Kur'an Meâli Ve Tefsiri.
Cilt.5.sy.515.

yuksel dedi ki...


yuksel24 Temmuz 2020 23:14
Teslis içinde tevhid aranmaz.(Mh.) 33:1.makale,8.mukaddime
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.264.

YANITLAYINSIL

yuksel24 Temmuz 2020 23:21
Muhakkak ki Cehenneme götüren hayır, hayır değildir.Cennete götüren şer de şer değildir.
..
Bilgiçlik taslayarak gururlananlarda hayır olmadığı gibi Allah c.c. için yaptıklarında,insanların kınamasından korkanlarda da hayır yoktur.
Hadislerle Hz.Peygamber Ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık.Cilt.5.sy.1802.

yuksel dedi ki...

İslâm hukukuna göre,
......
E-Kadın, örtünmeden gezemez.
Kur'an'ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri.sy.247.
Ahmet Gürkan.

yuksel dedi ki...

En mükemmel Eğitim Rehberi
Kur'an Ve Sünnet'ten
Birkaç Hayat Düsturu:
Sözlerin en güzeli, Allah c.c. ın kitâbıdır.
Yolların en hayırlısı, sünnet yoludur.
En sağlam sığınak takvâdır.
Kelâmın en şereflisi zikrullah'tır.
Kıssaların en güzeli Kur'an'dadır.
Nurlu yollar, peygamberlerin hidâyet yollarıdır.
İlmin hayırlısı ve faydalısı, irfâna dönendir.
Eğitimde 101 Adım.sy.107.

yuksel dedi ki...

Şükrdilen az bir mal, şükredilmeyen çok maldan hayırlıdır.
En kötü mazeret, ölüm ânındakidir.
En kötü pişmanlık, kıyamet günündekidir.
Hatâların en büyüğü, yalancılıktır.
En hayırlı zenginlik, gönül zenginliğidir;
kanaatle zenginleşmektir.
En hayırlı iman,kalblere nakşolandır.
Zekâtsız, infaksız ve sadakasız para, ahirette yüz karasıdır.
Kazancın kötüsü, riba ve tefeciliktir.
En derin körlük, hakikat yoluna girdikten sonra sapıtmaktır.
Eğitimde 101 Adım.sy.107,108.

yuksel dedi ki...

En fenâ körlük,kalbin körlüğüdür.
Bir kişinin hidayetine vesile olmak, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.Hidâyete vesile olmak da kalbi bir eğitimin semeresidir.
İsrâfın her biri diğerinden beterdir.Lâkin en feci israf," İnsan İsrafı"dır.
Eğitimde 101 Adım.sy.108.

yuksel dedi ki...

Eğitimde muvaffakıyetin en esaslı anahtarı, sabır, sebat ve fedâkârlıktır.
42.
Eğitimde 101 Adım.sy.47.

yuksel dedi ki...

yuksel1 Ağustos 2020 22:22
Ömrümün en hayırlı anını ömrümün sonu , amelimin en hayırlısını amellerimin sonu, günlerimin en hayırlısını da sana kavuşacağım gü eyle!
Kalblere Şifa
Salavat ve Dualar.sy.176.

YANITLAYINSIL

yuksel1 Ağustos 2020 22:27
Allah c.c. hamdererek O'nu noksanlıklardan tenzih ederim.
Ey kalbleri çeviren Allah c.c.ım Kalblerimizi dinin üzerine sâbit kıl.
Kalblere Şifa
Salavat ve Dualar.sy.97.

YANITLAYINSIL

yuksel1 Ağustos 2020 22:36
Korktuğumuz ve çekindiğimiz kötülükleri bizden uzaklaştır.Gizli ve açık hissi ve nefsi bütün hastalıklarımıza şifa ihsan ihsân eyle.Umduğumuz ve arzu ettiğimiz hâcetimizi gider.Düşman ve hasımların tuzaklarından bizi koru.İki dünyanın da iyiliğinin son noktasına ulaştır.Kullarında bir kula bizi zelil etme.Ya Allah, Ya Allah, Ya Allah! Bu salatla bizi süluk ve kurbiyet ve vuslatta kabul derecelerinin en yücesine ulaştır.
Kalblere Sifa
Salavat ve Dualar.sy.209.

YANITLAYINSIL

yuksel1 Ağustos 2020 22:45
İmam Suyuti Cabir bin Abdullah'ın rivayetini naklediyor."Bismillahirrahmanirrahim" sözü indiği zaman, üzüntü ve keder dağıldı, rüzgar durdu.Denizler sakinleşti, hayvanlar dikkat kesildiler, şeytanlar gökten kovuldu ve Allah c.c. , yeminle dedi ki, Besmele ile başlanan her şeyi bereketlendireceğim.
(Kaynak: Besmelenin Sırları adlı Eserden)
Resulullah s.a.v. ın dilinden en güzel dualar.
Abdulselam Akbana.
sy.27.

yuksel dedi ki...

yuksel1 Ağustos 2020 22:45
İmam Suyuti Cabir bin Abdullah'ın rivayetini naklediyor."Bismillahirrahmanirrahim" sözü indiği zaman, üzüntü ve keder dağıldı, rüzgar durdu.Denizler sakinleşti, hayvanlar dikkat kesildiler, şeytanlar gökten kovuldu ve Allah c.c. , yeminle dedi ki, Besmele ile başlanan her şeyi bereketlendireceğim.
(Kaynak: Besmelenin Sırları adlı Eserden)
Resulullah s.a.v. ın dilinden en güzel dualar.
Abdulselam Akbana.
sy.27.

YANITLAYINSIL

yuksel2 Ağustos 2020 00:07
Herkesin kuban etmesi gereken sevdiği bir ismail'i vardır.
Dost T.V.

YANITLAYINSIL

yuksel2 Ağustos 2020 00:19
Allah c.c.ım bize imanı sevdir ve onu kalblerimizle süsle. Bize küfrü, fıskı ve isyânı çirkin göster ve bizi doğu yolda olanlardan eyle. Allah c.c. ım, bizi Müslüman olarak vefat ettir, Müslüman olarak dirilt ve salihler arasına kat.Kötü işler yapan ve fitnelere maruz kalanlardan eyleme.Allah c.c.ım resullerini yalanlayan ve yolundan insanları alıkoyan kafirleri mahvet.Onlara şiddetli cezânı ve azabını ver.Allah c.c.ım kendilerine kitab verildiği halde hakkı değiştiren kafirleri mahvet.
Kalblere Şifa
Salavat Ve Dualar.sy.217.

yuksel dedi ki...

yuksel3 Ağustos 2020 22:19
7-Nisbet etmek:
.....
Okunuşu: Onları babalarına nispet ederek çağırın.Bu, Allah Celle Celaluhu katında daha (doğru ve) adaletlidir.11.
11.Bakara : 2/69.
Resulullah'ın dilinden en güzel dualar.sy.32.

YANITLAYINSIL

yuksel3 Ağustos 2020 22:23
Sevgili peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i Şeriflerinde
...
Anlamı: Dua, ibadetin özüdür.13.
13.Tirmizi, Deavat: 1.
Resulullah S.A.V.Dilinden En Güzel Dualar.sy.33.
Abdulselam Akbana.

YANITLAYINSIL

yuksel3 Ağustos 2020 22:27
Işık cisimlerin görülmesine sebeptir ve renklerin valık nedenidir.(S.) 467:29.Söz 1.makam, 1.esas.
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.281.

YANITLAYINSIL

yuksel3 Ağustos 2020 22:31
Mutlak hürriyet hayvanlıktır.(H.Ş.) 103: 6 .vehim.
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.278.

YANITLAYINSIL

yuksel3 Ağustos 2020 22:36
İslâm Aleminin terakkisinin birinci kapısı, meşrutiyet-i meşrua ve şeriat dâiresindeki hürriyettir.
( D.H.Ö.) 55 ; (T.H.) 72..
Bir Hazinenin Anahtarı.
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.278.

YANITLAYINSIL

yuksel4 Ağustos 2020 08:08
Seyyid Şerif Cürcani Hz.zulmün, üç şekilde tarifini yapıyor:
1- Birşeyi, asıl mevziinden alıp, başka bir yere koymak..
2- Zulmün şer'i hükmü şudur:
Hakkı bırakıp batıla saplanmak...Bunun adıda CEVR'dir..
3-Zulmün bir başka tarifi de şöyledir:
Kendisine ait olmayan bir mülkte tasarruf..Ve şer'i ölçüleri aşmak...
Muhtar'ül-ehadisin- nebeviyye
İzahlı Tercümesi.
Hadis-i Şerifler ve Vaaz Örnekleri.sy.43.
Es-Seyyid Ahmed Haşimi.

YANITLAYINSIL

yuksel4 Ağustos 2020 08:14
cevr - Osmanlıca Türkçe Sözlük, lügât, لغت - Luggat
Tıklayın ve cevr kelimesinin Osmanlıca - Türkçe sözlükte anlamını okuyun. cevr / جور Zulüm, haksızlık; adâletin zıddı. Ezâ, eziyet, haksızlık, sitem. Haksızlık, üzme, üzülme, zulüm. (Arapça) Cevr etmek: Haksızlık etmek, ...

YANITLAYINSIL

yuksel4 Ağustos 2020 08:18
Zulümle abat olanın sonu berbat olur.
En Güzel Sözler Unutulmaz Özdeyişler.
Eşref Can.
Sy.781.

yuksel dedi ki...

IL

yuksel19 Temmuz 2020 04:45
Hz. Ali (r.a)'ı sevmek günahları yer, ateşin odunu yemesi gibi.
Ravi: Hz İbni Abbas (r.a.)
Sayfa: 273 / No: 2
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel19 Temmuz 2020 04:46
Bana dünyanızdan, kadınlar ve güzel koku sevdirildi. Ve gözümün nuru da namazda kılındı.
Ravi: Hz. Enes ra
Sayfa: 273 / No: 3
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel19 Temmuz 2020 04:48
Kur'an okumakla Kur'an olmaz. Nakletmekle de ilim olmaz. Kur'an hidayetle, ilim de anlayışla olur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 362 / No: 9
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel19 Temmuz 2020 04:49
Osman (r.a.)'nın şefaatiyle, hepsi Cehennemi hak etmiş yetmiş bin kişi hesapsız Cennete girecektir.
Ravi: Hz. İbni abbas ra
Sayfa: 361 / No: 7
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel19 Temmuz 2020 04:53
Sekiz sınıf, Allah'ın mahlukatı içinde, kıyamette en çok buğz ettiği kimselerdir: "Sakkârûn" ki, onlar yalancılardır. "Hayyâbûn" ki, onlar kibir izhar edenlerdir. Din kardeşlerine karşı içlerinde buğz taşıyıp, yüz yüze güleryüz gösterenler. Allah ve Resulüne davet edildiklerinde ağır ve fakat şeytana ve emrine çağırıldıklarında ise çabuk uyanlar. Dünyaya ait tamahı, hakları olmasa da yeminle ne pahasına olsa hak etmiye çalışanlar. Nemîme ile gezenler (söz taşıyanlar). Berâ (temiz) kimselerin hatasını kollayanlar. İşte bunlardan Allah (z.c.hz)'leri ikrah eder.
Ravi: Hz. El Vadîn ve Ata (r.a.)
Sayfa: 269 / No: 4
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel19 Temmuz 2020 04:54
Köpek parası habistir. Fahişenin parası habistir. Hacamatçının kazancı habistir.
Ravi: Hz. Râfi (r.a.)
Sayfa: 269 / No: 5
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel19 Temmuz 2020 04:54
Şarkıcı kadının parası haramdır. Onu dinlemek haramdır. Ve yüzüne bakmak ta haramdır. Parası da köpek parası gibidir, haramdır. Kimin ki eti haramdan beslendi, ona Cehennem ateşi evladır.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
Sayfa: 269 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel19 Temmuz 2020 04:56
Üç kişiye yardım etmek, Allah üzerine haktır: Allah yolunda mücahid, ödemek niyetiyle borçlanan mükatep köle (azad olmak için bağlantı yapmış) Nefsini korumak için evlenmek isteyen kimse.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 268 / No: 3
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel19 Temmuz 2020 04:56
Üç kimsenin hakkını, nifakı açık olan münafıktan başkası inkar edemez: İslamiyette kocayan kimse, adaletli hükümdar, hayır öğreten muallim.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 268 / No: 4
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel20 Temmuz 2020 09:19
Bir de sözcüklerin ne amaçla kullanıldıklarını çevirmenin doğru saptaması gerekir.
shakespeare sözlüğü
sy .9.
sunuş.
prof.Dr.Özdemir Nutku.

YANITLAYINSIL

yuksel5 Ağustos 2020 22:05
Rabbimden, Benden sonra, ashabımın ihtilaf edecekleri meseleler hakkında sual ettim. Bana vahyetti ki: "Ya Muhammed (s.a.s.) Senin eshabın Benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı diğerinden daha parlaktır. Kim ki, onlardan birisini (içtihadlarında )takip etse, o kimse Benim nazarımda hidayet üzerindedir."
Ravi: Hz. Ömer (r.a.)
Sayfa: 293 / No: 8
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel5 Ağustos 2020 22:06
Ya Ali, senin hakkında Allah'dan beş şey istedim. Birini kabul etmedi, dördünü verdi: Ümmetimin senin başında toplanmasını Allah'dan istedim, kabul etmedi. Senin hakkında Bana verdikleri ise şunlardır: Kıyamet gününde ilk olarak Ben ve yanımda sen kalkacağız. Önümde "Hamd" sancağını sen taşıyacaksın. Evvelkileri ve sonrakileri geçeceksin. Benden sonra mü'minlerin veliside sen olacaksın.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)
Sayfa: 293 / No: 9
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel5 Ağustos 2020 22:07
Aziz ve Celil olan Allah'dan seni takdim etmesini (önce hilafete geçmeni) üç kere istedim, kabul etmedi. Ancak Ebu Bekir'i kabul etti. (Bu sözü Hz. Ali (r.a)'a buyurdu.)
Ravi: Hz Ali (r.a.)
Sayfa: 293 / No: 10
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...

6 Ağustos 2020 22:45
Umur-i Din : Din İşleri.
Umur-i Mühimme: Ehemmiyetli İşler.
Übüvvet : Babalık, atalık.
Vakt-ı Merhun : Beklenen Çağ Ve Zaman.
Vasi: Bir Ölünün Vasiyetini Yerine Getirmeye Memur Olunan Kimse.
Vech-i Meşru' : Kanuna uygun taraf.
Veseyâ : Vasiyetler, bir kimsenin ,öldükten sonra yapılmasını istediği şeyler.
Zuhurat : Hesapta olmayan, Umulmadık Hadiseler.
Büyük Kur'an Tefsiri.
(Hülasatü'l Beyân)
Cilt16.sy.6908,6909

yuksel dedi ki...

Herkesin KURBAN etmesi gereken sevdiği bir İSMAİL'İ vardır.
Dost T.V.

yuksel dedi ki...

İSMÂİL
إسماعيل
Hz. İbrâhim’in oğlu, Kur’an’da adı geçen bir peygamber.
Bölümler İçin Önizleme
BU MADDE
HAC ve KURBAN
DOSYASINDA YER ALMAKTADIR.
İlişkili Maddeler
Dedesi
ÂZER
Kur’ân-ı Kerîm’e göre Hz. İbrâhim’in babasının adı.
Babası
İBRÂHİM
Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın müştereken kabul ettiği büyük peygamber.

1/2
Müellif:
ÖMER FARUK HARMAN
Arapça bir kelime olmayan İsmâîl’in aslının İşmavil olduğu, İsmâîn şeklinin de bulunduğu (Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, s. 7, 13, 14; Horovitz, s. 91-92; Jeffery, s. 63-64), Süryânîce olup “Allah’a itaatkâr” anlamına geldiği nakledilmekle birlikte (Tâcü’l-ʿarûs, “İsmâʿîl” md.; Fîrûzâbâdî, VI, 39) kelimenin aslı İbrânîce Yişmâ’êl’dir ve “Tanrı işitir” mânasındadır. Tevrat’ta Yişmael kelimesi meleğin, “İşte sen gebesin ve bir oğul doğuracaksın ve onun adını İsmâil koyacaksın, çünkü Rab sana olan cefayı işitti” (Tekvîn, 16/11) sözünden hareketle İbrânîce’de “işitmek, bir dilek veya isteği kabul etmek” anlamına gelen şâma fiiline bağlanmaktadır. Bu fiil, Hâcer’e yapılan cefanın Rab tarafından duyulması (Tekvîn, 16/11) veya İbrâhim’in, oğlu İsmâil’le ilgili temennisinin (Tekvîn, 17/20), ayrıca çölde çocuğun susuzluktan ağlamasının Allah tarafından işitilmesi olaylarıyla da bağlantılı kılınmaktadır (Tekvîn, 21/17). Kelime Kitâb-ı Mukaddes’in eski nüshalarında Hismael, Ismahel, Hismahel ve Smahel şekillerinde de yazılmıştır (DB, III/1, s. 991).

Tevrat’a göre İsmâil, Hz. İbrâhim’in Hâcer’den ilk ve tek çocuğudur (Tekvîn, 16/1-16). Çocuğu olmayan Sâre câriyesi Hâcer’i eşine vermiş ve İbrâhim seksen altı yaşında iken ilk çocuğu İsmâil doğmuştur. Uzun müddet zürriyetsiz kalma endişesi taşıyan İbrâhim, İsmâil’i Allah’ın kendisine vaad ettiği mirasçısı olarak görmüştür. Ancak Sâre’nin de bir oğul doğuracağı müjdelendiğinde İbrâhim, ilk oğlu İsmâil’in Tanrı katında itibarının düşeceği kaygısına kapılıp, “Keşke İsmâil senin önünde yaşayabilse” demiş ve Allah, İsmâil’i mübarek kıldığını, neslini çoğaltacağını, İsmâil’in on iki beyin babası olacağını ve ondan büyük bir millet meydana geleceğini müjdelemiş, ancak ahdini İshak’la sabit kılacağını da bildirmiştir (Tekvîn, 17/9-21).

İsmâil on üç yaşına vardığında sünnet emri gelir ve sünnet edilir; on dört yaşında iken İshak doğar. İshak’ın sütten kesilmesi münasebetiyle düzenlenen ziyafetten sonra Sâre’nin arzusu ve Allah’ın emri üzerine oğlu ile birlikte evden uzaklaştırılan Hâcer önce Beer-şeba, ardından Paran (Fârân) çölüne gider. Bundan sonra Paran çölünde yaşayan İsmâil’i annesi Mısır diyarından bir kadınla evlendirir (Tekvîn, 21/8-21; ayrıca bk. HÂCER). İsmâil’in on iki oğlu, bir de kızı olur (isimleri için bk. Tekvîn, 25/12-16; I. Tarihler, I, 29-31). Hz İbrâhim’in vefatı üzerine Filistin’e gelen İsmâil kardeşi İshak ile birlikte babasını defneder. On iki oğlu on iki kabilenin beyi olur (Tekvîn, 25/9-10, 16-17).

Tevrat’ta İsmâil’in sayılamayacak kadar çok zürriyetinin olacağı, semereli kılınacağı, ziyadesiyle çoğaltılacağı, on iki beyin babası olacağı, Tanrı’nın onu mübarek kıldığı ve büyük millet edeceği belirtilmekte (Tekvîn, 16/10; 17/20; 21/18); diğer taraftan “insanlar arasında yabani adam olacağı, onun eli herkese karşı, herkesin eli de ona karşı olmak üzere bütün kardeşlerinin şarkında oturacağı” bildirilmektedir (Tekvîn, 16/12). Tevrat’a göre Hz. İsmâil’in zürriyeti Havila, Mısır ve Fırat arasındaki Kuzey Arabistan çölünde ikamet ediyordu (Tekvîn, 25/18), İsmâil gibi (Tekvîn, 21/20) onlar da okçulukta şöhret bulmuşlardır (İşaya, 21/17).

yuksel dedi ki...

Yahudi dinî literatüründe İsmâil ve soyuna dair bazı olumsuz nitelemeler de yer almaktadır. Kendisi yahudilerin düşmanlarıyla bir tutulur (Firestone, Journeys in Holy Lands, s. 39); babası tarafından çok sevildiği, ancak kötü biri olduğu söylenir. İshak’ın kurban edilmeye götürülüşünde Hz. İbrâhim’e refakat eden iki köleden biri olarak da takdim edilmektedir. İsmâil, Moriah tepesinin eteğinde Eliezer’le birlikte arkada kalmış ve dağı kaplayan ilâhî bulutu görememiştir (EJd., IX, 80-81).

Kur’ân-ı Kerîm’de on iki yerde adı geçen İsmâil çeşitli nitelikleriyle zikredilmektedir. Annesi Hâcer hakkında Kur’an’da bilgi yoktur. İsmâil, babası İbrâhim’in yaşlılık döneminde ve bir duası neticesinde dünyaya gelmiş (İbrâhîm 14/39; es-Sâffât 37/100-101), çok küçükken babası tarafından Beytülharâm’ın bulunduğu yere bırakılmıştır (İbrâhîm 14/37). Adı açıkça zikredilmemekle birlikte belli bir yaşa gelince kurban edilmek istenenin İsmâil olduğu anlaşılmaktadır (es-Sâffât 37/102-105). Daha sonra babası ile beraber hem beytin temellerini yükseltmiş (el-Bakara 2/127) hem de bu kutsal mekânı temiz tutmakla görevlendirilmiş (el-Bakara 2/125), peygamber olarak seçilmiş, diğer peygamberler gibi ona da vahiy gelmiştir (el-Bakara 2/136; Âl-i İmrân 3/84; en-Nisâ 4/163). Kur’an İbrâhim, İshak ve Esbât gibi İsmâil’in de yahudi veya hıristiyan olduğu yolundaki Ehl-i kitap inancını reddeder (el-Bakara 2/140). Elyesa‘, Zülkifl, İdrîs, Yûnus ve Lût gibi peygamberlerle birlikte zikredilen İsmâil hidayete erdirilen ve âlemlere üstün kılınanlardan (el-En‘âm 6/86), Allah’ın rahmetine kabul edilen iyilerden ve sabredenlerden biri olarak gösterilir (el-Enbiyâ 21/85-86; Sâd 38/48). İsmâil sözünde duran, halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi emreden, rabbinin hoşnutluğunu kazanmış bir resul ve nebîdir (Meryem 19/54-55). Kur’ân-ı Kerîm’de İsmâil’in Mekke’ye gelişi isim verilmeksizin belirtilmektedir. İbrâhim’in bir duasında çocuklarından birini kutsal evin (Kâbe) bulunduğu Mekke’ye getirdiği ifade edilir (İbrâhîm 14/37). Diğer bir âyette (el-Bakara 2/125, 127) Kâbe’nin inşasında İbrâhim ile oğlu İsmâil’in birlikte çalıştıkları bildirildiğine göre İbrâhim’in Mekke’ye getirdiği oğlu İsmâil olmalıdır. Kâbe’nin inşası esnasında Hz. İbrâhim ve oğlu İsmâil şöyle dua etmişlerdir: “Ey rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et” (el-Bakara 2/128).

Batılı araştırmacılar, Mekkî sûrelerde İbrâhim ile oğlu İsmâil arasında doğrudan bir bağ kurulmadığını, bazı Mekkî âyetlerde (el-En‘âm 6/84; Hûd 11/71; Meryem 19/49; el-Enbiyâ 21/72; el-Ankebût 29/27) İbrâhim’e İshak’ın ve Ya‘kūb’un bağışlandığı belirtilirken İsmâil’in zikredilmediğini (EI2 [Fr.], IV, 192), İbrâhim ile İsmâil’in sadece Medenî sûrelerde ve Kâbe’nin inşası ile hac ibadeti çerçevesinde bir arada anıldığını belirtmekte ve bu noktadan hareketle Hz. Peygamber’in İbrâhim ile İsmâil arasındaki aile bağını iyi bilmediğini ileri sürmektedirler. Bu iddia, Kur’an’ın vahiy eseri olmayıp Resûl-i Ekrem tarafından düzenlendiği şeklindeki ön yargıya dayandığı gibi bilgi bakımından da doğru değildir. Zira kabile geleneğine bağlı ve asabiyetin ön planda olduğu bir toplumda, üstelik yahudi ve hıristiyanlarla birlikte Mekke müşriklerinin de ata kabul ettikleri Hz. İbrâhim’in aile bağlarını, özellikle onun kendi ataları olan İsmâil’in babası olduğunu bilmemeleri mümkün değildir. Öte yandan Mekkî sûrelerde İsmâil’den ve onun İbrâhim’le ilişkisinden söz edilmediği iddiası da yanlıştır. Nitekim üçüncü Mekke dönemine ait olduğu kabul edilen İbrâhîm sûresinde Hz. İbrâhim yaşlılığında İsmâil ve İshak’ı lutfeden Allah’a hamdetmektedir (İbrâhîm 14/39). İkinci Mekke dönemine ait Sâffât sûresinde ise İshak’ın müjdelendiği âyetlerden (37/112-113)

yuksel dedi ki...

önce İbrâhim’in bir çocuğundan bahsedilmekte olup (37/100-107) bunun İsmâil olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü İbrâhim’in İshak’tan önceki yegâne çocuğu İsmâil’dir. İbrâhîm sûresinin 39. âyetinin Medine döneminde indiği, Medenî olan Bakara sûresinin 125 ve 127. âyetlerindeki İsmâil kelimesinin de sonradan eklendiği iddiası ise (a.g.e., IV, 192) hiçbir ilmî temele dayanmamaktadır.

Diğer taraftan Kur’an’da Hz. İbrâhim ile oğlu İsmâil sadece Kâbe’nin inşasında veya hac ibadeti çerçevesinde (el-Bakara 2/125, 127) değil başka birçok yerde de (el-Bakara 2/133, 136, 140; Âl-i İmrân 3/84; en-Nisâ 4/163) bir arada zikredilmiştir. Kur’an’da İsmâil uslu çocuk (es-Sâffât 37/101), teslim olan (es-Sâffât 37/103), namazı ve zekâtı emreden (Meryem 19/55), sabreden (es-Sâffât 37/102), hoşnut olunan (Meryem 19/55), sözüne sadık (Meryem 19/54), resul ve nebî (Meryem 19/54) gibi niteliklerle anılmaktadır. Ayrıca dilinin Arapça oluşu ve Araplar’ın nesebinin ona bağlanması, Hz. İbrâhim’in oğlu ve Hz. Muhammed’in ceddi olması, Kâbe’nin inşasında İbrâhim’le birlikte çalışması, kurban edilme hadisesinde babası karşısındaki teslimiyet ve itaati, onun yerine kurban edilmek üzere bir koç gönderilmesi, Resûl-i Ekrem’in, “Ben iki kurbanlığın oğluyum” diyerek onunla iftihar etmesi gibi hususlara dayalı olarak müslümanlar İsmâil’e özel bir saygı duymuşlardır (Fîrûzâbâdî, VI, 39).

Hadislerde İsmâil’in hayatına dair çok az bilgi bulunmakta, tarih, tefsir ve kısas-ı enbiyâ kitaplarında ise nisbeten ayrıntılı mâlûmat yer almaktadır. Resûlullah, “Allah, İbrâhim’in çocuklarından İsmâil’i, İsmâil’in çocuklarından Benî Kinâne’yi, Benî Kinâne’den Kureyş’i, Kureyş’ten Benî Hâşim’i, Benî Hâşim’den de beni seçti” (Müsned, II, 107; Müslim, “Feżâʾil”, 1; Tirmizî, “Menâḳıb”, 1); ayrıca, “Ben iki kurbanlığın oğluyum” (Hâkim, II, 604; Aclûnî, I, 230) diyerek İsmâil’in soyundan geldiğini ifade etmiştir. Ok yarışması yapan bir grubu, “Ey İsmâil oğulları, ok atınız; babanız da ok atıcı idi” diyerek onları teşvik etmiştir (Buhârî, “Cihâd”, 78; “Enbiyâʾ”, 12; “Menâḳıb”, 4). Mekke’nin fethinde Kâbe putlardan temizlenirken Kâbe’nin içinden ellerinde fal oklarıyla Hz. İbrâhim ve oğlu İsmâil’in heykelleri de çıkarılınca Resûl-i Ekrem onların bu işi hiç yapmadıklarını söyleyerek putperestlik malzemesi haline getirilmelerinden duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir (Müsned, I, 334, 365; Buhârî, “Enbiyâʾ”, 8, “Meġāzî”, 48, “Ḥac”, 54). Bir başka hadiste Hz. Peygamber, kendi torunları Hasan ve Hüseyin için yaptığı duayı daha önce İbrâhim’in de oğulları İsmâil ve İshak için yaptığını ifade etmiştir (Müsned, I, 236; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 20; İbn Mâce, “Ṭıb”, 36; Tirmizî, “Ṭıb”, 14).

İsmâil’in dünyaya gelişi ve annesi Hâcer ile birlikte evden uzaklaştırılmasına dair İslâmî kaynaklarda yer alan bilgiler Tevrat’takilerle aynıdır (meselâ bk. Sa‘lebî, s. 81-82); ancak diğer konulardaki bilgilerde farklılıklar bulunmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm, İbrâhim ve İsmâil’in Mekke’deki faaliyetleri hakkında bilgi vermekle beraber oraya nasıl gittiklerini bildirmemektedir. Bu konuda kaynaklarda İbn Abbas, Hz. Ali ve Mücâhid’den gelen üç rivayet vardır. Buna göre Allah, İbrâhim’e hanımı Hâcer ile oğlu İsmâil’i Beytülharâm’ın bulunduğu yere götürmesini emreder. İbrâhim, Hâcer ile henüz emzirmekte olduğu oğlu İsmâil’i Sâre’nin kötülüğünden korumak için Mekke’ye götürmüştür. Hz. Ali’nin rivayetine göre ise bu olay İbrâhim’in Allah’tan Kâbe’nin inşası emrini alması üzerine gerçekleşmiştir (Taberî, Târîḫ, I, 252-253).

yuksel dedi ki...


Kur’an dışındaki İslâmî kaynaklara göre Hz. İbrâhim, iki yaşındaki oğlu İsmâil’i ve Hâcer’i Cebrâil’in refakatinde burakla Mekke’ye götürmüş, Mescid-i Harâm’ın bulunduğu yere bırakmış, onları koruması için Allah’a dua ederek oradan ayrılmıştır. Önce Cürhümlüler’in Mekke’ye yerleştiği görüşüne karşı rivayetlerin ekserisine göre o tarihte Mekke’de hiç kimse oturmadığı gibi içecek su da yoktu. Hâcer su ve erzakın tükenmesi üzerine çaresiz kalmış, nihayet mûcizevî bir şekilde kaynayan zemzem suyunu bulunca rahatlayıp Allah’a şükretmiştir. Cürhümlüler’in gelip Mekke civarına yerleşmeleri üzerine İsmâil onlardan Arapça öğrenmiş, bu kabileden bir kızla evlenmiştir. İbn Hazm’a göre Hz. İbrâhim’in neslinden ilk Arapça konuşan kişi İsmâil’dir (DİA, XX, 59).

Hâcer ile İsmâil’in susuz kalmaları ve su çıkması hadisesi Tevrat’ın yanında diğer yahudi kaynaklarında da yer alır. Tulumdaki su bitince annesi tarafından bir çalı dibine bırakılan İsmâil susuzluktan dolayı ıstırap çeker ve, “Babam İbrâhim’in Allah’ı, senin bizim için takdir ettiğin başka ölüm şekilleri de var, beni susuzluktan öldürme” diye dua eder. Melekler Tanrı’ya başvurarak, “Bir gün senin neslini susuzluktan kırıp geçirecek bir neslin atası için su kaynağı mı çıkaracaksın?” derler. Buna rağmen Tanrı, İsmâil’in duasını hemen kabul eder, orada bir su kaynağı ortaya çıkar, onlar da kırbalarını doldururlar (Sidersky, s. 50-51).

Filistin’de yaşayan İbrâhim zaman zaman Hâcer ile İsmâil’i ziyarete gelir. İlk gelişinde o sırada evlenmiş bulunan İsmâil’i bulamaz, gelini ise kendisini soğuk karşılamıştır. İbrâhim, “Kocan geldiğinde kendisine selâmımı bildir, kapısının eşiğini değiştirmesini istediğimi söyle” der ve gider. Bu mesajı dikkate alan İsmâil hanımından ayrılır ve Cürhümlüler’den bir başka kadınla evlenir. İkinci defa İsmâil’i görmeye gelen İbrâhim onu yine evde bulamaz, ancak bu defa yeni gelini kendisine iyi davranır. İbrâhim ona dua eder; ayrıca kocası geldiğinde kendisine selâm söylemesini ister ve, “Kapısının eşiğini iyi tutsun” diye tembihte bulunarak yine oğluyla görüşemeden oradan ayrılır. İsmâil olanları öğrenince, “O benim babamdır, sen de evimizin eşiğisin. Babam bana seni hoş tutmamı, seninle iyi geçinmemi emretmiş” der (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 9; Ezrakī, I, 54-58; Sa‘lebî, s. 83). Bu bilgiler yahudi kaynaklarında da mevcuttur; ancak olayın aktarıldığı Midraş ha-Gadol XIII. yüzyıla aittir (Sidersky, s. 51-53; EJd., IX, 81; XI, 1515). Bir müddet sonra İbrâhim tekrar Mekke’ye gelir, oğlu İsmâil ile birlikte Kâbe’nin duvarlarını yükseltirler. İnşaat esnasında İsmâil taş getirerek babasına yardım eder (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 9). Hz. İbrâhim, Kâbe’nin inşasını tamamlayınca Cebrâil gelip kendisine hac farîzasının nasıl yapılacağını öğretmiş, o da insanları hac ibadetine davet etmiş, oğlu ile birlikte hac farîzasını yerine getirmiş, daha sonra İsmâil’i orada bırakarak Filistin’e dönmüştür (Ezrakī, I, 58-59; Sa‘lebî, s. 88; Tecrid Tercemesi, VII, 232-233; IX, 126-127).

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrâhim’in oğlunu kurban etmesi hadisesi isim verilmeksizin nakledilir. Buna göre İbrâhim, putperest kavmi tarafından atıldığı ateşten kurtulup onlardan ayrıldıktan sonra hiç çocuğu olmadığı için Allah’tan sâlih bir evlât ister ve kendisine akıllı, iyi huylu bir erkek çocuk müjdelenir. Çocuk babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa gelince İbrâhim’den oğlunu kurban etmesi istenir. Bunu oğluna bildirince oğlu emredileni yapmasını söyler, emre boyun eğip sabredenlerden olacağını bildirir. İbrâhim oğlunu kurban etmeye teşebbüs eder, fakat Allah tarafından tâbi tutulduğu bu imtihanda başarılı olduğu ortaya çıkınca oğlunun yerine semadan kurban olarak bir koç gönderilir, böylece oğlu da kurtulmuş olur (es-Sâffât 37/95-111).

yuksel dedi ki...


Kurban edilecek çocuğun adının Kur’an’da bildirilmemesi, diğer taraftan Tevrat’ta ve yahudi geleneğinde bunun İshak olarak kabul edilmesi müslümanlar arasında görüş farklılıklarının ortaya çıkmasına sebep olmuş, bir kısmı İsmâil’in, bir kısmı da İshak’ın kurban edilmek istendiğini ileri sürmüştür. Hz. Ömer, İbn Mes‘ûd, Alkame b. Vakkās, Kâ‘b el-Ahbâr, İkrime el-Berberî, İbn Cerîr et-Taberî ve Süyûtî İshak’ın; Ebü’t-Tufeyl, Saîd b. Müseyyeb ve daha başkaları ise İsmâil’in kurban edilmek istendiğini söylemişlerdir. Hz. Ali, İbn Abbas, Ebû Hüreyre, Hasan-ı Basrî, İbn Ömer, Mücâhid b. Cebr, Saîd b. Cübeyr, Süddî ve Katâde b. Diâme’den her iki görüş yönünde de rivayetler nakledilmektedir (Sa‘lebî, s. 91; Zürkānî, I, 117; Firestone, Journeys in Holy Lands, s. 170-178).

İbn İshak’ın rivayetine göre İsmâil koşup oynayacak çağa geldiğinde Hz. İbrâhim onu kurban etme emrini alır; Mekke’ye giderek İsmâil’e birlikte odun kesmeye gideceklerini, iple bıçak almasını söyler. Şeytan, İbrâhim’in önüne çıkarak kendisini bu işten vazgeçirmeye çalışır. Daha sonra İsmâil’i, ardından da Hâcer’i kandırmak ister, fakat başarılı olamaz. Sebir dağına vardıklarında İbrâhim oğluna gerçeği açıklar. İsmâil ise babasına yüklendiği görevi yerine getirmesini, endişe etmemesini, kendisinin sabredeceğini, ancak yine de kendisini sıkı bağlamasını ve yüzü koyun yatırmasını söyler; fakat bıçak kesmeyince İsmâil’in yerine bir koç gönderilir.

Süddî’nin ilgili âyetlerle (Hûd 11/71-72) irtibatlandırarak verdiği bilgiye göre ise Cebrâil, Sâre’ye bir çocuğu olacağını müjdeler, fakat o buna şaşırır. İbrâhim doğacak çocuğu Allah’a kurban edeceğini vaad eder. İshak büyüyünce İbrâhim’e rüyasında sözünü tutması hatırlatılır; İbrâhim ip ve bıçak alarak İshak’la birlikte dağa gider. İshak, kurbanın nerede olduğunu sorunca babası gerçeği açıklar ve olaylar diğer rivayetteki gibi gelişir (Taberî, Târîḫ, I, 272-275; Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 78). Bir rivayete göre İbrâhim’e rüyasında İshak’ı kurban ettiği gösterildiğinde onu Beytülmakdis’ten bir aylık mesafedeki kurban mahalli olan Mina’ya götürmüş, Allah onu bu görevden bağışlayınca geri getirmiştir. İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre Cebrâil, İbrâhim’i Akabe cemresine götürmüş, şeytan karşısına çıkınca yedi taş atmış ve şeytan kaybolmuştur. Aynı olay diğer iki cemrede de olmuştur. İbrâhim, İshak’ı boğazlamak istediğinde kendisine, “Ey İbrâhim, rüyanı doğruladın!” denilmiştir. İbn Abbas’tan aynı olay İsmâil’le ilgili olarak da nakledilmektedir (Müsned, I, 297, 306-307; Zürkānî, I, 119). Şeytanın İbrâhim, İsmâil ve Hâcer’i kandırıp ilâhî emri yapmaktan vazgeçirmeye çalışması hadisesi Kâ‘b el-Ahbâr’dan İshak ve Sâre hakkında da nakledilmektedir (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 82). Bu olay İshak’la ilgili olarak yahudi kaynaklarında da yer alır (Sidersky, s. 48-49).

Kurban edilmesi istenenin İshak olduğunu ileri sürenler de İsmâil olduğunu savunanlar da kendi görüşlerini destekleyen deliller getirmişlerdir. İshak’ın kurban edilmek istendiğini düşünenlerden olan Taberî hem İshak hem de İsmâil’le ilgili rivayetler bulunduğunu, halbuki bunlardan sadece birinin doğru olabileceğini, Kur’an’daki bilgilerin ise İshak rivayetini doğruladığını belirtmekte, Kur’an’da Hz. İbrâhim’e daima İshak’ın müjdelendiğini (el-Hicr 15/53; es-Sâffât 37/112; ez-Zâriyât 51/28), dolayısıyla kurban hadisesinin anlatıldığı bölümün başında yer alan müjdenin de (es-Sâffât 37/101) İshak’la ilgili olduğunu ifade etmektedir (Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 77-78, 85). Taberî’ye göre İbrâhim, kavminin yanından ayrıldıktan sonra çocuğu olması için dua ettiğinde sadece Sâre ile evliydi, henüz Hâcer ile evlenmemişti. Bu sebeple müjde Sâre’nin çocuğuyla ilgilidir (Târîḫ, I, 272).

yuksel dedi ki...

. Kur’an’da zebh hadisesinden sonra İshak’ın müjdelenmesi ise onun doğumunun değil zebh emrine itaati karşılığında peygamber oluşunun müjdelenmesidir (Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 86, 89).

İbn Kesîr, İshak’ın kurbanlık olduğuna dair rivayetteki (Müsned, I, 306-307) râvilerden bazılarının metrûk ve münker, senedinin zayıf olduğunu nakletmektedir (Tefsîrü’l-Ḳurʾân, VII, 33). İsmâil’in kurban edilmek istendiğini kabul edenlere göre hem Tevrat’ta hem de Kur’an’da nakledildiği şekliyle İbrâhim hiç çocuğu olmadığı için Allah’tan çocuk talep etmiş, kendisine bir çocuk müjdelenmiş (es-Sâffât 37/100-101) ve İsmâil dünyaya gelmiştir. İsmâil onun ilk çocuğudur (Tekvîn, 16/1, 15). Bu hususta yahudi, hıristiyan ve müslümanlar arasında ihtilâf yoktur (İbn Kesîr, Ḳıṣaṣü’l-enbiyâʾ, s. 229). Kur’an’a göre kurban edilmek istenen de bu ilk çocuktur. Kur’an’da İshak’ın, ardından da Ya‘kūb’un doğacağı Sâre’ye müjdelenmektedir (Hûd 11/71). Eğer İshak’ın çocuğu olacaksa o takdirde onun kurban edilmesi istenemez. Çocuk koşup oynayacak çağa geldiğinde kurban edildiğine göre İshak’ın o çağda çocuğu olamaz. Şu halde kurban olarak takdim edilen İsmâil olmalıdır. Diğer taraftan zebh hadisesinden hemen sonra Hz. İbrâhim’e, imtihandan başarıyla çıkmanın mükâfatı olmak üzere sâlihlerden bir peygamber olarak İshak müjdelenmektedir (es-Sâffât 37/112). Bu ise İshak’ın kurban olayından sonra doğduğunu göstermektedir.

Kurbanlığın İshak olduğunu ileri sürenler “babasıyla koşacak çağa geldiğinde” ifadesine dikkat çekmekte ve babasıyla birlikte olanın İsmâil değil İshak olduğunu belirtmektedirler. Ancak âyetten, çocuğun koşacak çağa gelinceye kadar babasıyla birlikte büyüdüğü anlamı çıkarılmamalıdır. Burada çocuğun yaşı vurgulanmak istenmiş, kurban edileceği mahalle babasıyla birlikte gittiği için bu ifade kullanılmıştır.

İsmâil’in kurban edilmek istendiğini kabul edenler, “Ben iki kurbanlığın oğluyum” anlamındaki hadisi (Hâkim, II, 604, 609; Kastallânî, I, 110; Zürkānî, I, 117) delil göstermektedirler. Buradaki iki kurbanlıktan biri İsmâil, diğeri Hz. Peygamber’in babası Abdullah’tır. Muâviye b. Ebû Süfyân’ın naklettiğine göre bir Arap Resûlullah’a “ey iki kurbanlığın oğlu” diye hitap etmiş, Resûlullah da bu sözü tebessümle karşılamıştır (Kastallânî, I, 111). İbn Kayyim, kurbanlığın İsmâil olduğuna delil olarak haccın menâsikinden kurbanın, sa‘yin ve cemreleri taşlamanın Mekke’de uygulanmasını göstermektedir. Ona göre eğer kurban etme hadisesi Ehl-i kitabın dediği gibi Filistin’de olsaydı bugün de kurbanların orada kesilmesi gerekirdi (a.g.e., I, 111). İbn Kesîr, kurbanlığın İshak olduğunu ileri sürenlerin bunu Kâ‘b el-Ahbâr veya Ehl-i kitabın kitaplarından aldıklarını, Kur’an’da ve hadislerde böyle bir şeyin bulunmadığını, bilâkis Kur’an’ın zâhirinden bunun İsmâil olduğunun anlaşıldığını belirtmektedir (Ḳıṣaṣü’l-enbiyâʾ, s. 233; Tefsîrü’l-Ḳurʾân, VII, 27, 32). Diğer taraftan Allah kurbanlığı “halîm” diye nitelemiştir. Çünkü hiç kimse, rabbine itaat için kendini kurban olarak teslim edenden daha halim olamaz. Halbuki İshak halim olarak değil “alîm” diye tavsif edilmiştir (el-Hicr 15/53; es-Sâffât 37/101). Ayrıca İsmâil’in sabredenlerden olduğu (el-Enbiyâ 21/85) ve sözünde durduğu (Meryem 19/54) belirtilmektedir ki bunlar da kurbanlığa daha çok uyan vasıflardır (Hamîdüddin Ferâhî, s. 103-105).

yuksel dedi ki...


Tevrat’ta kurban edilmek istenenin İshak olduğu belirtilir ve olay aktarılırken (Tekvîn, 22/1-19) Allah’ın İbrâhim’i imtihan ettiği ve, “Şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu, İshak’ı al ve Moriya diyarına git ve orada sana söyleyeceğim dağların biri üzerinde onu yakılan kurban olarak takdim et” dediği nakledilir. Halbuki bu emre muhatap olduğunda Hz. İbrâhim’in iki oğlu vardır; ancak İsmâil annesiyle birlikte o bölgeden uzaklaştırılmıştır. Bu olay vuku bulduğunda İsmâil on beş yaşlarında bir gençtir. Tevrat’ta ise ondan yine çocuk diye bahsedilmekte, annesinin onu bir çalı dibine attığı ifade edilmektedir (Tekvîn, 21/15). Eğer İsmâil bu sırada gerçekten daha çocuk idiyse annesiyle birlikte gönderildiğinde henüz İshak doğmamış olmalıdır. Esasen Tevrat’ta İsmâil’in kardeşi İshak’a gülmesi onun kovulma sebebi olarak gösterilmektedir. Tevrat’ta, oğlunun alay konusu yapılmasına dayanamayan Sâre’nin Hâcer’in hamileliğine de tahammül edemediği belirtildiğine göre Hâcer ve İsmâil ile on dört yıl aynı çatı altında yaşaması imkânsız gibi görünmektedir. Şu halde İsmâil baba evinden uzaklaştırıldığında daha küçük bir çocuktur. İshak ise bu sırada henüz doğmamıştır.

Kurban hadisesi Hz. İbrâhim’in ikinci oğlu İshak dünyaya gelmeden gerçekleşmiş olmalıdır. Aksi takdirde “sevdiğin biricik oğlunu ... yakılan kurban olarak takdim et” şeklindeki emirde “biricik” vasfı anlamsız olur. Bir insandan oğlunu kurban etmesini istemek elbette büyük bir imtihansa da ilerlemiş yaşında sahip olduğu tek evlâdını kurban etmesini istemek daha büyük bir imtihandır. Muhtemelen Kitâb-ı Mukaddes yazarı İshak soyunun üstünlüğünü vurgulamak için “şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu” ifadesine “İshak” kelimesini de eklemiştir. Diğer taraftan “sevdiğin” vasfını sadece İshak’a tahsis etmek de yanlıştır. Hz. İbrâhim her iki oğlunu da sevmektedir. Ancak İsmâil onun ilk oğludur, yaşlılığında dua neticesi kavuştuğu ilâhî bir lutuftur. İlk çocukların ise İbrânî geleneğinde farklı bir yeri vardır. Hz. İbrâhim’e hanımı Sâre’nin bir oğul doğuracağı müjdelendiğinde, “Keşke İsmâil senin önünde yaşayabilse” diyerek (Tekvîn, 17/18) İsmâil’e olan sevgisini ve düşkünlüğünü ifade etmiştir.

Yahudiler her ne kadar İsmâil’in câriye çocuğu olduğunu, Sâre’nin, “Bu câriyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu câriyenin oğlu benim oğlumla, İshak’la beraber mirasçı olmayacaktır” (Tekvîn, 21/10) sözü gereği mirastan mahrum bırakıldığını ve atıldığını, dolayısıyla İshak’ın tek çocuk olarak kaldığını kabul ediyorlarsa da ilk doğanların mübarek kılınması, rabbe adanması gibi özellikler Yahudilik’te ve Yahudilik öncesi Sâmî kavimlerde bir gelenekti. İlk doğanın üstünlüğüyle ilgili olarak Tevrat’ta şöyle denilmektedir: “Eğer bir adamın biri sevilen ve öteki nefret edilen iki karısı olursa ve sevilen ve nefret edilen kadınlar kendisine oğullar doğurmuş olurlarsa ve ilk doğan oğul nefret edilen kadından ise o zaman vâki olacak ki kendisinde olan malı miras olarak oğullarına böldüğü günde, nefret edilen kadından olan oğlu üzerine sevilen kadından olan oğluna ilk oğulluk hakkını veremez; fakat kendisinde olan bütün malın iki payını nefret edilen kadından olan oğluna vermekle ilk doğan olarak onu tanıyacaktır; çünkü o kuvvetinin başlangıcıdır, ilk doğanın hakkı onundur” (Tesniye, 21/15-17). Bu ifade, Hz. İsmâil’in ahidden ve mirastan mahrum bırakılmasıyla ilgili ifadeyle (Tekvîn, 17/21; 21/10) çelişmektedir. Tevrat’a göre Hz. İbrâhim’e önce, “Senin zürriyetin İshak’ta çağrılacaktır” (Tekvîn, 21/12) denildiği halde daha sonra, “... onu yakılan kurban olarak takdim et” (Tekvîn, 22/2) denilmesi de bir çelişkiyi düşündürmektedir.

yuksel dedi ki...

Tevrat’a göre Hz. İbrâhim’in İshak’ı kurban etmek üzere götürdüğü mekân Moriya (Moriyya, Môriyâh, Moriah) diyarıdır. Moriah kelimesinin gerek etimolojisi gerekse nereye delâlet ettiği tam olarak bilinmemektedir. Bir yoruma göre Moriah, “uzaktan görülebilen” yani “yüksek yer” demektir. Onkelos targumunda Moriah diyarı “ibadet, tapınma yeri” olarak çevrilmiştir. Talmud bilginleri Moriah’ı mür dağı ile alâkalandırmışlardır. Mür bitkisi Filistin’de bulunmamaktaydı ve Arabistan’dan getiriliyordu. Şu halde Moriah diyarı diye adlandırılan yer mür diyarı yani Arabistan olabilir.

Yahudi geleneği kurban yeri olan Moriah diyarını, Moriah dağı veya Kudüs’teki tapınak tepesiyle aynîleştirmektedir, fakat bu geç döneme ait bir gelenektir. Ahd-i Atîk’te bir de Moriya dağı vardır. Hz. Süleyman’ın mâbedi inşa ettiği bu tepe, tarihçi Josephus’un nakline göre İshak’ın kurban edilmek istendiği Moriah diyarının dağı ile aynıdır. Onkelos targumu, Tekvîn’in (22/14) açıklamasında Hz. İbrâhim’in oğluna gelecek nesillerin buraya ibadete geleceklerini söylediğini nakleder. Çünkü bizzat İbrâhim orada Yehova’ya ibadet etmiştir. Kudüs targumu ise İbrâhim’in, oğlu İshak’ı kurban etmek istediği o yerden “Yehova’nın sunağının, evinin dağı” diye bahseder. Ancak Kitâb-ı Mukaddes’te ne Dâvûd’un yaptığı mezbah (II. Samuel, 24/25; I. Tarihler, 21/26), ne Hz. Süleyman’ın mâbedi inşasında (I. Krallar, 6/1-38; II. Tarihler, 3/1-17), ne esaret sonrasında mâbedin ikinci yapılışı ne de mâbedin Makkabîler döneminde temizlenişinde İbrâhim’in İshak’ı kurban etme hadisesine ve bu işin aynı yerde olduğuna temas edilir. Ayrıca gerek peygamberler gerekse İbrânîler’e Mektup’un yazarı ve diğer yazarlar, ataları İbrâhim’in oğlunu kurban ettiği yerle kendi ibadet mekânları arasındaki bu bağı zikretmemişlerdir (DB, IV, 1281-1283).

Tevrat’a göre Hz. İbrâhim, kurban etme hadisesinden sonra tepenin aşağısında bekleyen uşaklarının yanına yalnız dönmüştür (Tekvîn, 22/19). Bu da İsmâil’in durumuna daha uygundur, çünkü İslâmî telakkiye göre İsmâil’i orada bırakıp Ken‘ân diyarına yalnız dönmüştür.

İslâmî kaynaklardaki bilgilere göre İsmâil uzun boylu, güzel yüzlü, kırmızımsı tenli, kalın boyunlu, geniş omuzlu, elleri ve ayakları uzun, çok güçlü ve kuvvetliydi. Ok atıcılıkta olduğu gibi ata binicilikte de mâhirdi. Yabani atları yakalayıp ehlileştirirdi. Babası Hz. İbrâhim’in vefatından sonra gerek Kâbe gerekse hac işlerine dair hizmetleri yürütmeye devam etti. İlk olarak Kâbe’ye örtü koydu. Allah ona peygamberlik verdi ve elli yıl peygamberlik etti. Cebrâil’in hac menâsikini öğretmesinden sonra Hz. İsmâil bunu Hicaz halkına duyurmuş, Kâbe’nin hizmet ve nezâreti ömrünün sonuna kadar kendi uhdesinde kalmıştır (Tecrid Tercemesi, VI, 22). 137 yaşında vefat etmiş ve Hicr’e annesi Hâcer’in yanına defnedilmiştir.

yuksel dedi ki...

BİBLİYOGRAFYA
Tâcü’l-ʿarûs, “İsmâʿîl” md..

Müsned, I, 236, 297, 306-307, 334, 365; II, 107.

Buhârî, “Cihâd”, 78, “Enbiyâʾ”, 8, 9, 12, “Menâḳıb”, 4, “Meġāzî”, 48, “Ḥac”, 54.

Müslim, “Feżâʾil”, 1.

Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 20.

İbn Mâce, “Ṭıb”, 36.

Tirmizî, “Menâḳıb”, 1, “Ṭıb”, 14.

Hâkim, el-Müstedrek, II, 604, 609.

Ezrakī, Aḫbâru Mekke (Melhas), I, 54-59.

Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), I, 247-316.

a.mlf., Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 75-89.

Sa‘lebî, ʿArâʾisü’l-mecâlis, Beyrut 1985, s. 79-102.

Zemahşerî, el-Keşşâf, III, 306-310.

Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, el-Muʿarreb (nşr. Ahmed Muhammed Şâkir), Tahran 1966, s. 7, 13, 14.

Kurtubî, el-Câmiʿ, XV, 97-114.

İbn Kesîr, Ḳıṣaṣü’l-enbiyâʾ, s. 229, 233, 303-307.

a.mlf., Tefsîrü’l-Ḳurʾân (nşr. Sâmî b. Muhammed es-Selâme), Riyad 1418/1997, VII, 27, 32-33.

Fîrûzâbâdî, Beṣâʾir (nşr. M. Ali en-Neccâr), Beyrut, ts. (el-Mektebetü’l-ilmiyye), VI, 39-41.

Tecrid Tercemesi, VI, 22; VII, 231-233; IX, 115-127.

Kastallânî, el-Mevâhibü’l-ledünniyye (nşr. Sâlih Ahmed eş-Şâmî), Beyrut 1412/1991, I, 110-113.

Zürkānî, Şerḥu’l-Mevâhib, Kahire 1854, I, 117-121.

Aclûnî, Keşfü’l-ḫafâʾ, I, 230.

A. Legendre, “Ismael”, DB, III/I, s. 990-992.

a.mlf., “Moriah”, a.e., IV, 1281-1283.

J. Horovitz, Koranische Untersuchungen, Berlin-Leipzig 1926, s. 91-92.

Hamîdüddin Ferâhî, er-Reʾyü’ṣ-ṣaḥîḥ fî men hüve’ẕ-ẕebîḥ, A‘zamgarh 1414/1994, s. 103-105.

C. C. Torrey, The Jewish Foundation of Islam, New York 1933, s. 49.

D. Sidersky, Les origines des légendes musulmanes dans le Coran et dans les vies des prophètes, Paris 1933, s. 48-53.

A. Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qurʾān, Baroda 1938, s. 63-64.

Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul 1990, VII, 414-417.

a.mlf., Kur’an Ansiklopedisi, İstanbul, ts. (Kur’an Bilimleri Araştırma Vakfı), XII, 344-348.

R. Firestone, Journeys in Holy Lands, Albany-New York 1990, s. 39-178.

a.mlf., “Abraham’s Son as the Intended Sacrifice”, JSS, XXXIV/1 (1989), s. 95-131.

Mustafa Âsım Köksal, Peygamberler Tarihi, Ankara 1993, I, 170-236.

R. Paret, “Ismāʿīl”, EI2 (Fr.), IV, 192-193.

Y. Elitzur – H. Z. Hirschberg, “Ishmael”, EJd., IX, 80-82.

S. Fisch, “Midrash ha Gadol”, a.e., XI, 1515.

İsmail Durmuş, “İbn Hazm”, DİA, XX, 59.

yuksel dedi ki...


MUSTAFA İSMET UZUN
TÜRK EDEBİYATI. Hz. İsmâil Türk edebiyatında doğumundan başlayarak çocukluğu, gençliği ve peygamberliği gibi yönleriyle ele alınmış, özellikle annesi Hâcer’le birlikte Mekke’de bırakılması, burada zemzemin fışkırması, babası İbrâhim tarafından Allah’a kurban edilmek istenmesi, buna razı olup sabır göstermesi ve Kâbe’nin inşaatında babası ile beraber çalışmasından bahsedilmiştir. Türk edebiyatında Hz. İbrâhim’i konu edinen eserlerin çoğunda Hz. İsmâil’den de söz edilmektedir. Bu hususta kaleme alınan ilk eser, Abdülvâsi Çelebi’nin (ö. 817/1414-15’ten sonra) Halilnâme adıyla tanınan mesnevisidir. Bu eserde İsmâil’in doğumundan başlayarak hayatının babası ile birlikte geçen devresinin hikâyesi Kur’an, tefsir, hadis ve diğer mukaddes kitaplarla İsrâiliyat türü rivayetlerde yer alan bütün ayrıntılarıyla anlatılmıştır.

Sa‘lebî’nin ʿArâʾisü’l-mecâlis ile Kisâî’nin Bedʾü’d-dünyâ ve Ḳıṣaṣü’l-enbiyâʾ adlı kitaplarında Hz. İsmâil’e geniş yer verildiği gibi bu eserlerin Türkçe çevirileri başka kaynaklardan elde edilen bilgilerle de zenginleştirilmiştir. İlk Türkçe kısas-ı enbiyâ olan Rabgūzî’nin eserinde İsmâil, babası İbrâhim’e ayrılan geniş bölüm içinde “Kıssa-i İsmâil” başlığı altında ve “Kıssa-i Zebh-i İsmâil”, “Kıssa-i Binâ-i Kâ‘be” alt başlıklarıyla yer yer kısa manzumelerin de bulunduğu bir bölümde anlatılmıştır (The Stories of the Prophets: Qiṣaṣu al-Anbiyāʾ [nşr. Boeschoten v.dğr.], I, 94-107; Ḳıṣaṣü’l-enbiyā [nşr. Aysu Ata], I, 65-74). Bunların dışında Adudüddin el-Îcî’ye izâfe edilen, ancak Kara Yâkub lakabı ile bilinen Ya‘kūb b. İdrîs el-Karamânî’ye ait olduğu anlaşılan İşrâḳu’t-tevârîḫ adlı kitabın Âlî Mustafa Efendi tarafından genişletilerek yapılmış tercümesi olan Zübdetü’t-tevârîh’ini (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 663; diğer nüshaları için bk. TCYK, s. 337-338), Çerkezoğlu Mehmed’in Kısas-ı Enbiyâ Tercümesi’ni (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 1117), müellifi meçhul yazma halindeki peygamberler tarihiyle (TCYK, s. 348-353) diğer peygamberler yanında Hz. İsmâil’in mûcizelerinden de bahseden, müellifi meçhul Mu‘cizât-ı Enbiyâ adlı kitabı (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 4443) ve manzum-mensur karışık olarak kaleme alınmış yine müellifi bilinmeyen Siyer-i Enbiyâ’yı da (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 4338) zikretmek gerekir (TCYK, s. 438-439).

Hz. İsmâil hakkındaki müstakil eserlerin bir bölümünü halk için kaleme alınmış manzum ve mensur dinî hikâyeler teşkil etmektedir. Bunların içinde en tanınmış olanı, Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-necât’ının yazma ve basma nüshalarının sonundaki kısa manzum hikâyeler arasında bulunan seksen-doksan beyitlik Kıssa-i İsmâîl ve İbrâhîm Aleyhime’s-selâm’dır (Hikâye-i Mevlidi’n-Nebî, İstanbul 1311). Burada ağırlıklı olarak İsmâil’in kurban edilmesi hadisesi anlatılmakta ve özellikle onun teslimiyeti konusu ele alınmaktadır. “İbrâhim geldi buyurdu Hâcer’e / İsmâil’in yıkayıp saçın tara / Donların yu hem ellerin kınala / Benim ile bile oduna gele” beyitleriyle hikâye İsmâil ve annesi etrafında işlenmekte, böylece hikâyelere baba-ana-oğul üçgeninde gelişen olaylarla zenginleştirilmiş acıklı ve ibret verici bir boyut kazandırılmış olmaktadır. İsmâil’e ait bilgilere yer veren eserlerin başında Mevlânâ’nın Mes̱nevî’si gelir. İbrâhim peygamberin başından geçen çeşitli olaylar tasavvuf ve hikmet diliyle nasıl yorumlanmışsa İsmâil’e ait olaylar da aynı mahiyette açıklanmıştır. Bunlar arasında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Hz. İsmâil’in kurban edilişi üzerinde ayrı bir önemle durduğunu söylemek mümkündür (Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, I, 66; II, 93,160; III, 242-243; VI, 203, 601). Mevlânâ, İsmâil’le ilgili olaylara diğer eserlerinde ve özellikle Dîvân-ı Kebîr’inde de sık sık temas etmiştir (a.g.e., II, 49-50). Muhammediyye (“Faslün fî tertîbi’l-enbiyâ aleyhimüsselâm” başlıklı bölüm içinde, s. 71) ve Envârü’l-âşıkīn (“Mebhas-i İsmâil aleyhisselâm” başlığı altında müstakil olarak, s. 69-72; “Mebhas-i İbrâhim aleyhisselâm” başlığı altında ise dolaylı bir şekilde, s. 58-69)

yuksel dedi ki...

gibi eserlerle Mekke ve Kâbe hakkında yazılmış kitapları da bu kısımda zikretmek gerekir. Ahmed Fakih’in Kitâbü Evsâfı Mesâcidi’ş-şerîfe’siyle Gubârî Abdurrahman’ın Kâ’benâme’si gibi menâzil-i hac, menâsik-i hac türü eserler de bu grup arasında yer alır.

Hilye-i enbiyâlarda Hz. İbrâhim’le beraber İsmâil’in vasıflarının da zikredildiği görülmektedir. Nûri mahlaslı bir şair tarafından kaleme alınan Hilye-i Peygamberân’da (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1715/5) sözü edilen on dört peygamberden biri Hz. İsmâil’dir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı bulunan (Emanet Hazinesi, nr. 1181) müellifi meçhul, her sayfası müstakil levha halinde tertip edilmiş manzum-mensur Hilye-i Peygamberân’da da ona bir sayfa ayrılmıştır.

Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-suadâ adlı eserinin “Fasl-ı İbtilâ-yı Halîlullah Aleyhisselâm” başlığı altında İsmâil’in kurban edilişi üzerinde durulmakta, şeytana karşı çıkışı ve babasına itaati vurgulanmaktadır. Hâcer’in ağzından şeytana cevap olarak söylenen, “Cân ile bizden eğer hoşnûd ola cânânımız / Câna minnettir onun kurbânı olsun cânımız” beytiyle Hz. İbrâhim’in söylediği, “Derd-i aşk-ı yâr gönlüm mülkünün sultânıdır / Hükm onun hükmüdurur fermân onun fermânıdır” ve İsmâil’in, “Cânımı cânân eğer isterse minnet cânıma / Can nedir ki onu kurbân etmeyem cânânıma” gibi beyitler okuyucuyu âdeta Kerbelâ Vak‘ası’nın gönül yakıcı elemini hissetmeye hazırlamaktadır.

Hz. İsmâil etrafında gelişen olaylar arasında babası tarafından annesi Hâcer’le birlikte Mekke’de bırakılması, zemzemin ortaya çıkmasına sebep oluşu (bundan dolayı zemzem kuyusu için “bi’r-i İsmâil” tabiri kullanılır), Mekke şehrini kurması, burada babasıyla birlikte Kâbe’yi bina etmesi, kurban edilmesi, şeytana karşı gelmesi önem arzeder. Bilhassa kurbanla ilgili olaylar kurban bayramını konu alan ıydiyyelere, diğer birçok hususiyeti de ilâhî, devriyye ve duraklara malzeme teşkil etmiştir. Yûnus Emre’den beri Hz. İsmâil’in kurban edilişi üzerinde çok durulmuştur. Bir devriyyesinde, “Şimdi adım Yûnus-durur ol demde İsmâil idi / Ol dost için Arafat’a kurbân olup çıkan benem” derken aynı zamanda haccın menâsikinden olan Arafat’a çıkmak, kurban kesmek gibi vecîbelere de işaret etmektedir. “İsmâîl’e çaldım bıçak bıçak ana kâr etmedi / Hak beni âzâd eyledi koç ile kurbandayım” beyti kurban olayını anlatmaktadır. Fuzûlî’nin, “Gerçi İsmâil’e kurban gökten inmiş kadr için / Hak bilir kadr için İsmâîl ona kurbân olur” beyti âşık ile mâşuk arasındaki derin muhabbeti ifade etmektedir. Osman Şems Efendi’nin, “Iyd-i visâl-i yârda zibh-i azîm olur / Her kim ederse rûh-ı revânın fedâ-yı aşk” beyti sevgilisine kavuşmak isteyen âşığın bunun için geçici ruhunu, canını aşka feda etmesi, vuslat bayramında ulu bir kurban kesmesi gerektiğini ifade eder. Bağdatlı Rûhî’nin, “Feyz-i Hak’tan bulsak İsmâîl ü Yûsuf rütbesin / Yine ol sâhib-kemâlin kuluyuz kurbânıyız” beyti ise hem İsmâil’in gösterdiği sabır ve itaat sebebiyle Allah katında derecesinin yüksekliğine işaret etmekte, hem de kulun rütbesi ne kadar yükselse de Allah katında kul olmaktan öteye varamayacağını belirtmektedir. Âşıklar canlarını sevgili için kurban etmek istedikleri zaman da Hz. İsmâil söz konusu edilir. Ahmed Paşa’nın, “San İsmâîl’dir çeşmin ki yatar hançer altında / Ya İbrâhîm’dir zülfün ki olmuş gülsitân âteş” beyti buna işaret eder. Ayrıca sevgilinin kirpikleri âşığın canını almak üzere çekilmiş Hz. İbrâhim’in elindeki hançere, âşığın gözü de İsmâil’in teslimiyetle bakan gözüne benzetilmiştir. Hayâlî Bey’in, “Müje hançerle İbrâhîm’e dönmüş / Göz İsmâilveş teslîme benzer” beyti bu anlayışı ifade eder. Tevhidlerde her peygamber bir vasfıyla anılırken Hz. İsmâil itaat ve sabrı ile ele alınır. Ahmedî’nin, “Sensin İbrâhîm’e veren azm ü İsmâîl’e sabr / Hem veren Ya‘kūb’a hüzn ü Yûsuf’a hüsn ü cemâl” beyti buna örnek gösterilebilir. İslâm terbiyesinde İsmâil ayrıca ana babaya, bilhassa

yuksel dedi ki...

babaya itaatin örneğini teşkil eder. Çeşitli vasıflarıyla Türk halk edebiyatında da Hz. İsmâil hakkında destanlar kaleme alınmıştır. Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ Müzesi’nde bulunan bir mecmuada XVII. yüzyılda yazılmış, Süleyman adlı bir şahsa ait olduğunu tahmin ettiği bir destandan söz etmektedir. Âşık Perverî de kaleme aldığı otuz dört kıtalık bir destanında Hz. İsmâil’in kurban edilişini anlatmıştır (Gencosman, s. 516-522).


BİBLİYOGRAFYA
Rabgūzî, The Stories of the Prophets: Qiṣaṣu al-Anbiyāʾ (nşr. ve trc. H. E. Boeschoten v.dğr.), Leiden 1995, I, 94-107.

a.mlf., a.e.: Ḳıṣaṣü’l-enbiyā (nşr. Aysu Ata), Ankara 1997, I, 52-78.

a.mlf., a.e. (nşr. İsmet Cemiloğlu, 14. Yüzyıla Ait Bir Kısas-ı Enbiyâ Nüshası Üzerinde Sentaks İncelemesi içinde), Ankara 1994, s. 156-162.

Yunus Emre Divânı: Tenkitli Metin (haz. Mustafa Tatçı), Ankara 1990, II, 176, 316, 332, 395.

Yazıcıoğlu Mehmed, Muhammediyye, İstanbul 1289, s. 71.

Ahmed Bîcan, Envârü’l-âşıkīn, İstanbul 1261, s. 57-71.

Fuzûlî, Hadikatü’s-süedâ (haz. Şeyma Güngör), Ankara 1987, s. 34-44.

Gubârî Abdurrahman, Kâ’benâme, İstanbul 1990.

Kemâl Edip Kürkçüoğlu, Osman Şems Efendi Dîvânı’ndan Seçmeler, İstanbul 1996, s. 111-113, 215, 379, 380.

Mekke İlâhîsi, İstanbul 1318, s. 12.

Ali Nihad Tarlan, Divan Edebiyatında Tevhidler, İstanbul 1936, s. 6, 65.

Levend, Divan Edebiyatı, s. 112.

TCYK, s. 337-338, 348-353, 438-439.

Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu, Ankara 1972, III, 168.

a.mlf., Mesnevî ve Şerhi, İstanbul 1973-74, I, 66; II, 49-50, 93, 160; III, 242-243; VI, 203, 601.

Kemal Zeki Gencosman, Türk Destanları, İstanbul 1972, s. 516-522.

Harun Tolasa, Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara 1973, s. 25, 194.

E. Kemal Eyüboğlu, On Üçüncü Yüzyıldan Günümüze Kadar Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler, İstanbul 1975, II, 322.

İskender Pala, Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989, I, 509-510.

M. Nejat Sefercioğlu, Nev’î Divânı’nın Tahlîli, Ankara 1990, s. 26.

H. İbrahim Şener, “Neşâtî’nin Hilye-i Enbiyâsı”, DÜİFD, I (1983), s. 294.

“İsmail”, TDEA, V, 2.

Günay Kut, “Abdülvâsi Çelebi”, DİA, I, 283-284.

Mustafa Uzun, “Hilye”, a.e., XVIII, 46.

yuksel dedi ki...


ARAMA
Kelime ara veya sayfa getir:

Kelime
SayfaAra
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
386 1 Gözlerinden Allah korkusundan sinek başı gibi yaş çıkan hiç bir kul yoktur ki, o yaşlar yüzüne aksın da onun yüzüne ebeden ateş dokusun. Hz. İbni Mes'ud (r.a.)
386 2 Dünyada bir beliyye ile müptela olan bir kul yoktur ki, bu bir günahı sebebiyle olmasın. Allah ise kerim ve af cihetiyle büyüktür ve o günahı sebebiyle kıyamet günü de tekrar ona sual sorsun, bu olmaz. Hz. Ebû Mûsa (r.a.)
386 3 Oruçlu olarak sabahlayan bir kul yoktur ki, kendisine gök kapıları açılmasın, azaları tesbih etmesin, dünya göğünün ehli ona mağfiret istemesin. Akşama kadar eğer bir de namaz kılarsa, o gökleri nurlandırır ve Cennetteki hurilerden zevceleri "onu görmeye iştiyakımız arttı, tez kavuştur" derler. Eğer tehlil, tesbih veya tekbir getirirse onu yetmiş bin melek karşılar ve onların sevabı gün hitama erinceye kadar yazılır. Hz. Âişe (r.anha)
386 4 Hiç bir kul yoktur ki, onun semada bir ünü olmasın. Eğer semadaki ünü güzel ise, arzda da güzel ün yazılır. Eğer semadaki ünü fena ise, arzda da fena yazılır. (İşin mihveri Allah'ın muhabbetidir) Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
386 5 Bir garib kimse hasta olupta, gözünü etrafına dolaştırır ve tanıdığı bir kimseye rastlamazsa, bunun teneffüs ettiği her nefesine, Allah yetmiş bin sevap yazar ve yetmiş bin günahını siler. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
386 6 Hiç bir kalb yoktur ki, Rahmanın parmaklarından iki parmak arasında muallak olmasın. Allah dilerse sabit kılar, dilerse kaydırır. Mizan da Rahmanın elindedir. Kıyamet gününde isterse, bir takım kavimleri yükseltir, diğerlerine alçaltır. Hz. Nevvas İbni Sem'an (r.a.)
386 7 Kendileri arasında masiyet yapılan bir kavim yoktur ki, maasi yapanlardan aziz ve kuvvetli olsunlar da, onlara mani olmasınlar. Allah onların hepsini azaba duçar eder. İstisna etmez. Hz. Abdullah İbni Cerir (r.a.)
386 8 Hiç bir kavim yoktur ki, bir sultanı zelil etmeye kast ederek çalışsınlar da Allah kıyametten evvel onları zelil etmesin, bu olmaz. Hz Huzeyfe (r.a.)
386 9 Allah'ı zikreden bir kavim yoktur ki, melaike onları sarmasın ve Rahmet kaplamasın, onlara sekinet inmesin ve Allah (z.c.hz.) onları mele-i âlâda yad etmesin, olmaz. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
386 10 Hiç bir kavim yoktur ki, Allah rızasını taleb ederek Aziz ve Celil olan Allah'ı zikretsinler de, semadan bir münadi onlara şöyle nida etmesin; "Mağfur olarak kalkınız, seyyiatınız hasenata tebdil edilmiştir." Hz. Enes (r.a.)
386 11 Bir kavmin içinde salih bir adamın kendisi ölür ve çocuğu kalır, ona da babasının ismi konursa, Allah o kavim hakkında o çocuğu güzel bir halef kılar.

yuksel dedi ki...


ARAMA
Kelime ara veya sayfa getir:

Kelime
SayfaAra
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
297 1 Şu altı haslet hayırdandır: Allah'ın düşmanlariyle kılıçla cihad etmek, yaz gününde oruç tutmak, musibet esnasında iyi sabır etmek, haklı olduğu halde mücadeleyi terketmek, bulutlu günde namazı erken kılmak, kış günlerinde abdesti güzel almak. Hz. Ebû Malik (r.a.)
297 2 Altı şey haramdandır: Emirin rüşvet alması ki, bu sayılanların hepsinin en fenasıdır. Köpek parası, kısrak aşım parası, zinakarın aldığı para, kan alanın kazancı, kahinin kazancı. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
297 3 Altı şey amelleri mahveder: Halkın ayıbı ile meşgul olmak, kalb katılığı, dünya sevgisi, haya azlığı, uzun emel, zalimin zulmüne devam etmesi. Hz. Adiyy (r.a.)
297 4 Dehr içinde altı günün orucu mekruhtur: Şaban'ın son günü oruçlu olarak Ramazana erişmek. Misafirin, hastanın, çocuğuna zarar gelmesinden korkan hamile kadının, oruca gücü yetmiyen çok yaşlı kimsenin, çok zayıf olduğu için oruç tutarsa öleceğinden korkan kimsenin oruç tutması da mekruhtur. Hz. Enes (r.a.)
297 5 Altı sınıf Cehenneme hesapsız girer: Zulmü sebebiyle Umera, lrkçılık asabiyeti sebebilye Arab, kibirleri sebebiyle rençber, yalanı sebebiyle tüccar, hasedi sebebiyle Ulema, hasisliği sebebiyle zengin. (Cehenneme hesapsız girecek dereceye kadar gelebilirler) Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
297 6 Altı şey güzeldir, lakin şu altı sınıf insan da daha güzeldir: Adalet güzeldir, lakin Umerada daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, lakin zenginde daha güzeldir. Verağ güzeldir, lakin alimlerde daha güzeldir. Sabır güzeldir, lakin fıkarada daha güzeldir. Tevbe güzeldir, lakin gençlerde daha güzeldir. Haya güzeldir, lakin kadınlarda daha güzeldir. Hz. Ali (r.a.)
297 7 Yakında Hadramut'tan veya Hadramut denizinden bir ateş çıkacak ve kıyametten evvel insanları toplıyacak. Dediler ki: "Ya Resulallah, bize ne emredersin?" Buyurdu ki: "Siz Şam'a gitmeye bakın. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
297 8 Yakında, Benden sonra ümmetim içkiyi içecekler, içki ismi vermeksizin (içki saymaksızın) ve onu içmiye yardımcıları da emirleri olacak. Hz. Ebû Eyyub (r.a.)
297 9 İnsanın elbisesini çıkarırken "Besmele" çekmesi, cinlerin gözü ile Adem oğlunun avreti arasında perde olur. Hz. Enes (r.a.)

yuksel dedi ki...

Dikkat edin! Sizden sonra recmi, deccalı, şefaati, kabir azabını ve yandıktan sonra bazı müminlerin cehennemden çıkacağını inkâr eden bir kavim gelecek.(Bunlara inanmayın.)
Müsned-ü Ahmed b. Hanbel; Ebu Ya'la; Ebu Ubeyd.
Hadislerle Hz. Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık.
Cümle.
Cilt.5.sy.1821.

yuksel dedi ki...

yuksel12 Ağustos 2020 23:30
Taberâni , şu hadis-i şerifi rivâyet ediyor: "Medine Mekke' den hayırlıdır."
Mevâhib-i Ledünniye Muhtasarı.
( El-Envâru'l - Muhammediyye)
En Sevgili Kul
Son Nebi
Son Resul
Muhammedi Nurlar.
Yusuf Nebhani.sy.1071.

YANITLAYINSIL

yuksel13 Ağustos 2020 23:23
Bir yerde merhamet yoksa orada insanlıktan bahsedilemez.
Erkam Radyo.

yuksel dedi ki...

yuksel16 Ağustos 2020 00:17
Hidayet cennetin anahtarıdır.
Allah c.c.Fasıklara ve kafirlere hidayet vermez.
Allah c.c. haram yiyenlere ve günah işleyenlere hidayet vermez.
Allah c.c.Zalimlere hidayet vermez.
Mahmud Esad Coşan
Akra fm.
Günün sohbeti.

YANITLAYINSIL

yuksel16 Ağustos 2020 00:26
Ahzab Suersi'nin 37.nci âyetinde bu çelişkili durum şöyle bildirilmektedir:
(mealen) "Allah c.c.ın açığa çıkaracağı şeyi ise sen içinde gizli tutuyordun ve insanlardan çekiniyordun.Halbuki Allah c.c. ,kendisinden çekinip korkmana daha lâyıktır."Bu Âyet, ortadaki kördüğümü çözüverdi.
Tabiratlı, terkipli, Ansiklopedik
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.1399.

yuksel dedi ki...

yuksel22 Ağustos 2020 04:00
"Menetmek, engellemek" manasını taşıyan kökten gelen (hikmet) sözlükte " sahibini yanılmaktan ve yanlış yollara sapmaktan koruyan şey" demektir.insanı yanlış yollardan koruyarak doğru yola eriştiren en mühim kaynak dindir.Özellikle dini bilginin temelini teşkil eden Kur'an ve Sünnettir.Bu sebeple müfessirlerimiz âyette geçen hikmete şu manaları vermiştir:
Hakk'ın Daveti
Kur'an-ı Kerim Meâli ve Tefsiri.cilt.1.sy.343,344.

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ağustos 2020 04:07
İbn Abbâs (r.a.) der ki: "Hikmet, Kur'an bilgisidir, onu iyice anlamaktır.O' nun nâsihini mensuhunu, muhkemini müteşabihini ,önce inenini, sonra inenini, helâl ve haramını ve mesellerini bilmektir."
Hakk'ın Daveti
Kur'an-ı Kerim Ve Meâli Ve Tefsiri.cilt.1.344.

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ağustos 2020 04:10
Mücahid şöyle der: "Söz ve fiilde isâbet etmek, en doğru olanı söylemek ve yapmaktır."
Hakk'ın Dâveti
Kur'an-Kerim Meâli ve Tefsiri.cilt.1.sy.344.

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ağustos 2020 04:14
Mâlik ise şöyle demektedir: Hikmet dini bilmek,onun hükümlerini en güzel şekilde anlamak ve ona tâbi olmaktır.
Hakkın Daveti
Kur'an- ı Kerim Meâli ve Tefsiri cilt.1.sy.344.

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ağustos 2020 04:18
Süddi'ye göre ise hikmetten maksat, peygamberliktir.(bk.Taberi, Câmi'u'l-beyan, 3,124,125)
Hakk'ın Daveti
Kur'an-ı Kerim Meâli ve Tefsiri.cilt.1.sy.344.

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ağustos 2020 04:21
269. O, (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet nasip etmişse, muhakkak ona çok hayır verilmiştir. (Bu âyet ve öğütleri) olgun akıl sahiplerinden başkası düşünemez.[120]

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ağustos 2020 04:22

[120] Âyet-i kerîmedeki “hikmet” kelimesini İbni Abbas (ra.); “Helal ve haram ilmi ve Kur’an tefsiri” ile izah etmiştir ki bu da şer‘î ilimleri bilmek demektir. Aynı zamanda hikmet derin ve yararlı bilgiler olup işe yaramayan birtakım felsefî nazariyeler değildir. Kendisine hikmet verilen kimse; Kitab’ı, sünneti ve ilgili ilimlerin inceliklerini bilip düşünür, bütün iş ve sorumluluklarını noksansız onlara göre yerine getirir. Nefse uygun düşüncelerden, iş ve hareketlerden bütün günah ve kötülüklerden uzak kalır. İşte bunlar kendisine hayır verilmiş hikmet sahibi kimselerdir. [bk. 3/164, 16/44]

YANITLAYINSIL

yuksel23 Ağustos 2020 00:03
Min cemi'il belâi vel belvâi.Yani
-Ey Allah c.c.ım, Sen hissi, manevi, maddi bütün belâların belâsından bizlere âfiyet ihsan eyle.
Kara Davud
Delail-i Hayrat Şerhi..
M.Bin Süleyman cezuli.sy.1055.

yuksel dedi ki...

yuksel23 Ağustos 2020 00:06

Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
399 1 Bir adam malının zekatını öderse, malın şerri ondan gider. Hz. Câbir (r.a.)
399 2 Bir kimse bir mü'mini sevindirirse Beni sevindirmiş olur. Kim Beni sevindirirse, Allah indinde bir ahid almış demektir. Kim de Allah'dan bir ahid alırsa, ateş ona asla dokunmayacaktır. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
399 3 Kim bir atı, iki at arasına, geçeceğinden emin olmadan sokarsa bu kumar değildir. Kim de iki at arasına bir atı bunun öne geçeceğinden emin olarak sokarsa işte o kumardır. (İmam-ı Azama göre diğeri de kumar) Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
399 4 Bir kimse bir ev halkına sevinç sokarsa, Allah bu sürurdan bir melek yaratır ve bu melek kıyamete kadar o kimse için istiğfar eder. Hz. Câbir (r.a.)
399 5 Kim mescidde iken ezan okunur da, sonra hacet olmaksızın çıkarsa ve geri dönmeyi istemezse o münafıktır. Hz. Osman (r.a.)
399 6 Bir kimse anasını, babasını veya onlardan birini idrak eder (yaşar), ondan sonra da (onların zırasını alamadığı için) Cehenneme girerse, Allah onu rahmetinden uzak eder ve kovar. (İnsan anne ve babasının sağlığında onların rızasını kazanıp Cenneti hak etmeye bakmalıdır.) Hz. Ubey İbni Malik (r.a.)
399 7 Bir kimse Cuma'dan bir rek'ate yetişirse, bir rekat daha ilave eder. Teşehhüde yetişirse dört rikat kılar. (İmamı Azama göre yine iki rekat kılar.) Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
399 8 Bir kimse sabah namazından bir rek'ate güneş doğmadan yetişirse, sabah namazına yetişmiştir. Kim de ikindiden bir rekate güneş batmadan evvel yetişirse, ikindiye yetişmiş demektir. (Birinci husus Şafii kavli olup İmam-ı azama göre yetişmiş sayılmıyor.) Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
399 9 Bir adam malını, iflas edenin yanında aynen bulursa, onu almaya diğerlerinden daha layıktır. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
399 10 Kim imama selam vermeden evvel otururken yetişirse, namaza ve faziletine yetişmiş demektir. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
399 11 Bir adam kırk sabah ilk tekbire yetişirse kendisine iki beraat yazılır: Cehennemden azadlık beratı, münafıklıktan eminlik beratı. Hz. Enes (r.a.)
399 12 Bir kimse babası olmadığını bildiği halde birine "babamdır" derse, ona cennet haram olur. Hz. Saad (r.a.)
399 13 Bir kimse camiye (cemaate) gitmiye devam ederse; Ya Allah yolunda istifade edeceği bir ahiret kardeşine rastlar, ya güzel bir ilme, ya da hidayetine delalet edecek veya onu düşmekten muhafaza edecek bir kelimeye, yahud da Allah'ın beklenen rahmetine mazhar olur. Veyahut Allah'dan haşyet veya haya ederek günahları terk nimetine erer. Hz. Hasan (r.a.)
399 14 Bir kimse koku sürünürken besmele ile yağlanmazsa, altmış şeytanı da beraber yağlamış olur. Hz. Zeyd İbni Nafi (r.a.)

yuksel dedi ki...


yuksel24 Ağustos 2020 04:07
İnsan-ı mü'mine nur-u iman ile gösterir ki:Mevt idam değil, tebdil-i mekândır.Kabir zulümâtlı bir kuyu ağzı değil, nurâniyetli âlemlerin kapısıdır.Dünya ise bütün şâşaasıyla beraber, ahirete nisbeten bir zindan hükmündedir.
Tiryak.
Risâle-i Nur Külliyatından
Bediüzzaman Said Nursi.

YANITLAYINSIL

yuksel24 Ağustos 2020 04:14
Elbette zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna çıkmak ve müz'ic dağdağa-ı hayat-ı cismâniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayerân-ı ervâha geçmek ve mahlukatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-u Rahman'a gitmek, bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.
Risale-i Nur Külliyatından
Tiryak.
Bediüzzaman Said Nursi.

YANITLAYINSIL

yuksel24 Ağustos 2020 04:17

Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
400 1 Bir kimse nefsini hor görürse dinini kıymetlendirmiş, nefsini aziz görürse dinini hor etmiş olur. Din ise aziz olması lazım gelen bir şeydir. Bir kimse nefsini beslerse dinini zayıflatmış olur. Kim de dinini beslerse, dini de nefsi de beslenmiş olur. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
400 2 Bir kimse Allah'a ibadet yolunda nefsini zelil ederse, o kimse masiyetle şeref arayandan daha aziz olur. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
400 3 Bir adam bir günah yapsa, ve bilse ki; "Bir Rabbi var ki dilerse mağfiret eder, dilerse azab eder" onu mağfiret etmesi Allah üzerine hak olur. Hz. Enes (r.a.)
400 4 Kim gülerek günah yaparsa ağlıyarak Cehenneme girer. Hz İbni Abbas (r.a.)
400 5 Bir kimse bir günah işlese ve bu günahın "haddi" dünyada kendisine tatbik edilse, bu onun kefareti olur. (Allah z.c.hz. artık ahirette o günahtan dolayı ona azab etmez) Hz. İbni Huzeyme İbni Sabit (r.a.)
400 6 Bir kimse dünyada bir günah işlese ve cezasını da görse, Allah (z.c.hz.) adildir. O kuluna ikinci defa tekrar azab etmez. Kim de dünyada bir günah işlerse de, onu Allah örter ve affederse, Allah Kerimdir, affettiği şeye dönmez. (Tekrar hesap sormaz.) Hz. Ali (r.a.)
400 7 Bir kimse bir sene, halis niyetle para almaksızın ezan okumuşsa, kıyamette çağrılır. Cennetin kapısında durdurulur ve kendisine: "Dilediğine şefaat et" denir. Hz. Enes (r.a.)
400 8 Bir kimse sevab umarak yedi sene ezan okursa, kendisine "cehennem'den azatlık" yazılır. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
400 9 Bir kimse on iki sene ezan okursa ona Cennet vacib olur. Ezan okuması sebebiyle, her gün kendisine elli hasene ve kameti sebebiyle de otuz hasene yazılır. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
400 10 Bir kimse beş vakit namaz için, imanla sevab umarak Allah rızası için ezan okursa geçmiş günahları mağfiret olur.(Beş vakit imamlı da böyledir.) Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
400 11 Bir kimse halka, kendisinde bulunan Allah korkusundan fazla bir korku (varmış gibi) gösterirse, o kimse münafıktır. Hz. Ebû Zerr (r.a.)
400 12 Sizlerden biri, hacamat olmak isterse ayın on yedi, on dokuz ve yirmibirinde olsun. Kanının kendisini öldürmesine meydan vermesin. Hz. Enes (r.a.)
400 13 Hac murad eden kimse acele etsin. Zira bir hastalığa yakalanabilir. Bir sapık onu saptırabilir ve bir hacet onu yolundan alıkoyabilir. Hz. Fazl İbni Abbas (r.a.)
400 14 Bir adam Aziz ve Celil olan Allah'ın indinde, kendine ne var olduğunu anlamak isterse Aziz ve Celil olan Allah için kendisinde ne var ona baksın. Hz. Enes (r.a.)

yuksel dedi ki...

yuksel24 Ağustos 2020 04:40
Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa zâhiren bir cennet içinde olsa da mânen cehennemdedir.Ve her kim hayat-ı bâkiyeye ciddi müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır.Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da dünyasını, cennetin intizar salonu hükmünde gördüğü için hoş görür,tahammül eder,sabır içinde şükreder.
Risale-i Nur Külliyatından
Küçük Sözler.
Bediüzzaman Said Nursi.

YANITLAYINSIL

yuksel24 Ağustos 2020 04:50
Sizdeki gençlik kat'iyyen gidecek Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi' olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i islâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarfetseniz, o gençlik manen bâki kalacak ve ebedi bir gençlik kazanmasına sebeb olacak.
Risale-i Nur Külliyatından
Gençlik Rehberi.
Bediüzzaman Said Nursi.

YANITLAYINSIL

yuksel24 Ağustos 2020 04:55
O'nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır.
O'nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.
En hayırlı genç odur ki; ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflete boğulmayandır.
Risale-i Nur Külliyatından
Gençlik Rehberi.
Bediüzzaman Said Nursi.

yuksel dedi ki...


ALTINOLUK DERGİSİ
Hazret-i Mevlânâ (rahmetullâhi aleyh) -9-
1 Kasım 2017
Hak Dostlarından Hikmetler 2017 – Kasım, Sayı: 381, Sayfa: 032 Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Nîmete şükretmek, nîmetten daha hoştur. Şükrü seven kimse, şükrü bırakır da nîmet...
ALTINOLUK DERGİSİ
Hazret-i Mevlânâ (rahmetullâhi aleyh) -8-
1 Ekim 2017
Hak Dostlarından Hikmetler 2017 – Ekim, Sayı: 380, Sayfa: 032 Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Gönül namazı kılmayan, namaz ehli olmayan kimseyi; öfke rüzgârı, şehvet rüzgârı, hırs...
ALTINOLUK DERGİSİ
Hazret-i Mevlânâ (rahmetullâhi aleyh) -7-
1 Eylül 2017
Hak Dostlarından Hikmetler 2017 – Eylül, Sayı: 379, Sayfa: 032 Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Hazret-i Ahmed’in, akıl ve irfânın zirvesinde olduğunu herkes biliyordu. Fakat kendisine vahyedilen...
ALTINOLUK DERGİSİMÜLAKATLARI
“Ebediyet Yolculuğu” Kitabı Üzerine Mülâkat
1 Temmuz 2017
2017 – Temmuz, Sayı: 377, Sayfa: 032 “Ebediyet Yolculuğu” Kitabı Üzerine Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi ile Mülâkat Efendim, Altınoluk dergimizin hediye kitap olarak okuyucularıyla buluşturduğu...
ALTINOLUK DERGİSİ
Hazret-i Mevlânâ (rahmetullâhi aleyh) -5-
1 Haziran 2017
Hak Dostlarından Hikmetler 2017 – Haziran, Sayı: 376, Sayfa: 032 Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Ramazan geldi, artık maddî yiyeceklerden elini çek ki, sana gökten mânevî rızıklar...
ALTINOLUK DERGİSİ
Hazret-i Mevlânâ (rahmetullâhi aleyh) -4-
1 Mayıs 2017
Hak Dostlarından Hikmetler 2017 – Mayıs, Sayı: 375, Sayfa: 032 Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Allah aşkı için çalış, Allah aşkı için hizmette bulun! Halkın kabul etmesi...
ALTINOLUK DERGİSİ
Hazret-i Mevlânâ (rahmetullâhi aleyh) -3-
1 Nisan 2017
Hak Dostlarından Hikmetler 2017 – Nisan, Sayı: 374, Sayfa: 032 Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Sen katı bir taş olsan, mermer kesilsen bile; bir gönül sahibine ulaştın...
ALTINOLUK DERGİSİ
Hazret-i Mevlânâ (rahmetullâhi aleyh) -2-
1 Mart 2017
Hak Dostlarından Hikmetler 2017 – Mart, Sayı: 373, Sayfa: 032 Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Ey işlerinde Hakk’ın emrine uymamayı kendine huy edinmiş gâfil kişi! Şunu bil...
ALTINOLUK DERGİSİ
Hazret-i Mevlânâ (rahmetullâhi aleyh) -1-
1 Şubat 2017
Hak Dostlarından Hikmetler 2017 – Şubat, Sayı: 372, Sayfa: 032 Mevlânâ Hazretleri buyurur: “İnsanların çoğu, bedenlerinin ölümünden korkarlar. Asıl korkulması gereken husus, kalplerin ölümüdür.”...
ALTINOLUK DERGİSİ
Şeyh Sâdî (rahmetullâhi aleyh) -7-
1 Ocak 2017
Hak Dostlarından Hikmetler 2017 – Ocak, Sayı: 371, Sayfa: 032 Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Ey Âdemoğlu! Bazen nîmet içinde mağrur ve gâfil; bazen yoksulluk içinde...

YANITLAYIN

yuksel24 Ağustos 2020 05:30

Allah Teala'ya cihadın en sevimli olanı, zalim hükümdara söylenen hak sözdür.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
Sayfa: 16 / No: 17
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel25 Ağustos 2020 01:26

Bir kimse nası gücendirmek pahasına, Allah'ı hoşnud ederse, insanların kötülüklerine karşı Allah kafi gelir. Bir kimse de insanları hoşnud etmekle Allah'ı gücendirirse, Allah onu insanlara bırakır.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)
Sayfa: 401 / No: 14
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel25 Ağustos 2020 01:27

Bir kimse halkı nazarı itibare almadan Allah'ı hoşnud ederse, Allah ona kafi gelir. Allah'ı gücendirerek mahlukatı hoşnud ederse, Allah o mahlukatı kendisine musallat eder.
Ravi: Hz. Amr İbni Şuayb (r.a.)
Sayfa: 401 / No: 15
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...

Bir kimse halkı nazarı itibare almadan Allah'ı hoşnud ederse, Allah ona kafi gelir. Allah'ı gücendirerek mahlukatı hoşnud ederse, Allah o mahlukatı kendisine musallat eder.
Ravi: Hz. Amr İbni Şuayb (r.a.)
Sayfa: 401 / No: 15
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel25 Ağustos 2020 04:05

Bir kimse bid'at sahibini korkutursa, Allah onun kalbine iman ve emniyet doldurur ve onu büyük korkudan emin kılar. Kim bid'at sahibini horlarsa, Allah onun Cennette derecesini yükseltir. Bir kimse de bid'at sahibine mülaki olduğunda ona hoş yüz gösterirse, Peygambere ineni istihfaf etmiş olur. (Türkçesi sahibi bid'ata yüz verilmeyecek)
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
Sayfa: 401 / No: 16
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel25 Ağustos 2020 04:06

Bir kimse ana-babasını hoşnud ederse, Allah'ı hoşnud etmiş ve ana-babasını kızdırırsa, Allah'ı kızdırmış olur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 401 / No: 13
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel25 Ağustos 2020 04:07

Bir adam Sultanı, Allah'ı gücendirecek şekilde hoşnut etse, bu kimse Allah Tebareke ve Tealanın dininden çıkar. (Hatırlayarak ve idrak ederek yaparsa)
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 401 / No: 12
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel25 Ağustos 2020 04:08

Bir adam ahireti murad eder ve ona sa'y ederse, Allah (z.c.hz.) zenginliğini kalbine kor, geçimini toparlar ve o zengin olarak sabahlar, zengin olarak akşamlar. Kim de dünyayı taleb eder ve onun için koşarsa, Allah onun geçimini dağıtır, fakrini kalbinde kılar ve o fakir olarak sabahlar, fakir olarak akşamlar.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 401 / No: 7
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel25 Ağustos 2020 04:09

Kim kıyamet gününde Allah'ın kendisine şerefli bir makam vermesini ve derecesini yükseltmesini isterse; Kendisine zulm edeni affetsin, kendisine vermeyene versin, kendisini yoklamayanı yoklasın ve kendisine cahilce davranana hilm ile muamele etsin.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 401 / No: 5
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...

yuksel28 Ağustos 2020 09:17
Kütüb-i sitte.
10.(2369)-.......
Açıklama:
1-Bu rivayet, Hz.Ömer r.a.in namaza ne kadar ehemmiyet verdiğini göstermektedir.Onun nazarında namaz ferdlerin dini hayatını ilgilendiren bir mesele olarak kalmıyor, devletin meselesi oluyor ve en mühim meselesi addediliyor.....
Hadis Ansiklopedisi
Kütüb-i Sitte.cilt.7.sy.390.

yuksel dedi ki...


Resûlullah İslâm"a yeni giren erkek ve kadınlardan biat yani bağlılık yemini alırken, içtimaî ve siyasî prensipler yanında, zinadan uzak durma şartını da zikretmiştir.6 Toplumda zinanın yaygınlaşmasını kıyamet alâmetleri arasında sayan Allah Resûlü,7 “...Ey Muhammed ümmeti! Allah"a yemin ederim ki erkek veya kadın kulunun zina etmesine Allah kadar gazaplanan kimse yoktur...” buyurmuştur.8

yuksel dedi ki...

yuksel30 Ağustos 2020 13:53

Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
296 1 Ben ve duası kabul olunmak şanından olan her Peygamber, şu yedi sınıf insana lanet etmiştir: Allah'ın kitabına ilavede bulunan. Allah'ın kaderini tezkib eden. Allah'ın haram kıldığını helal sayan. Ehli beytim hakkında Allah'ın haram kıldığını helal sayan. Sünnetimi küçümseyerek terk eden. Ganimette hak gözetmeyen. Mevkiini suistimal ederek, Allah'ın aziz ettiğini zelil ve zelil ettiğini aziz eden. Hz. Amr İbni Şeğavi (r.a.)
296 2 Allah, kıyamet gününde, yedi kimsenin yüzüne bakmaz, onları tezkiye etmez ve onları alemlerle birlikte ilk girenlerle beraber Cehenneme sokar; meğer tevbe ederler, meğer tevbe ederler, meğer tevbe ederler. Kim de tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Bu yedi sınıf kimse şunlardır: Elini nikah eden, erkek erkeğe yakınlaşan (fail ve mef'ul) içkiye devamlı olan, ana babasını yardım istiyecek kadar döven, lanet edilinceye kadar komşusuna eza eden, komşusunun karısı ile zina eden. Hz. Enes (r.a.)
296 3 Yedi şey vardır ki, ecri, kul öldükten sonra da kabrinde olduğu halde, kendi hesabına yazılmakta devam eder: Bir ilim öğretmek, bir ark açmak, bir kuyu kazmak, hurma ağacı yetiştirmek, mescid yaptırmak, mushaf miras bırakmak, ölümünden sonra kendisine istiğfar edecek salih evlad bırakmak. Hz. Enes (r.a.)
296 4 Yedi yerde namaz caiz olmaz: Beytullahın üstünde, kabristanda, mezbelede, mezbahada, hamamda, deve yatan yerde, cadde ortasında. Hz. Ömer (r.a.)
296 5 Yedi haslet vardır ki, onlar bütün hayırları toplamıştır: İslamiyeti ve ehlini sevmek, onlarla hem meclis olmak. Emin olmamak lazım dır ki, şer üzerinde olan bir adam ola ki hayra döner ve hayır üzerinde ölür. Yine emin olmamalıdır ki, hayır üzerinde olan bir adam da şerre döne ve şer üzerinde öle. Binaenaleyh, senin kendi nefsin hakkında bildiklerin (kusurların) seni başkalarıyla meşgul olmaktan alıkoysun. Hz. Ebû Zerr (r.a.)
296 6 Altı meclis vardır ki, onlardan birinde bulunan mümini Allah tekeffül eder: Mescidde cemaatte bulunma, hasta ziyaretinde bulunma, cenazede bulunma, müslümanın kendi evinde oturması, tazim ettiği ve saygı duyduğu adil hükümdarın yanında bulunma ve ona yardım etme. Hz. İbni Amr (r.a.)
296 7 Altı şey kıyamet alametlerindendir: Benim ölümüm, Kudüsün fethi, bir adama bir dinar (altın para) verildiği halde azımsaması, her müslümanın evinde ateşi duyulan fitne, koyun boynuzu kıvrımları gibi insanlar arasında ölüm çokluğu, Rumun gadri. Şöyle ki; her biri oniki bin kişilik seksen sancakla müslümanların üzerine yürümeleri. (Amik ovasında vukua gelecek hadise) Hz. Muaz (r.a.)
296 8 Ey ümmet! Altı şey vardır ki, onlar olmadan kıyamet kopmaz: Peygamberinizin vefatı. Aranızda malın artması. Öyle ki, bir adama onbin dirhem (gümüş para) verilecek de yine öfkelenecek. Sizden her erkeğin evine bir fitne. Koyun boynuzu kıvrımları gibi ölüm çokluğu, Beni esferle aranızdaki sulh. Öyle ki, kadının hamileliği süresi gibi dokuz ay toplanırlar, sonra söze gadirlik yaparlar. Medine'nin fethi. Denildi ki: "Hangi Medine?" Buyurdu ki, Kostantaniyye (Roma'nın fethi) Hz. İbni Amr (r.a.

YANITLAYINSIL

yuksel30 Ağustos 2020 13:56
Kıyamet Alametleri
14. 11.2006.
Cubbeli Ahmed Hocaefendi.
Amik ovasında vukua gelecek hadise.

YANITLAYINSIL

yuksel30 Ağustos 2020 14:07
İstanbul başkent olacak
Yuksel Celik

yuksel dedi ki...


yuksel3 Eylül 2020 08:22
O cibril'dir.Size dininizi öğretmeye geldi...
Bu hadis-i Şerif en önemli hadis-i Şeriflerden bir tanesidir.Bilhassa kıyamet alâmetleri bölümünde geçen :
- Cariyenin efendisini doğurması...
Cümlesi çok manâlıdır.Kısaca ulema :
-Nesebin ve sülâlenin ortadan kaybolacağı...
Şeklinde şerh etmektedir.
Muhtar'ül Ehadisin nebeviyye.
İzahlı Tercümesi.sy.502.

YANITLAYINSIL

yuksel3 Eylül 2020 08:28
Neseb : 1-Soy, sop, nesil,atalar zinciri. 2.Akrabalık.
Osmanlıca Türkçe Lügat.sy.1025.
Sülâle: Bir kimsenin soyu, soy,sop, zürriyet.2.Ev, aile.
Osmanlıca Türkçe Lügat.sy.1208.

yuksel dedi ki...

İhlâsın başı istikâmet
-İhlâsın başı istikâmet oluyor.İstikâmet ehline ihlas veriyor Cenâb-ı Hak.
Allah Dostunun Dünyasından
Hacı Musa Topbaş Efendi ile sohbetler.sy.279.

yuksel dedi ki...

yuksel3 Eylül 2020 08:22
O cibril'dir.Size dininizi öğretmeye geldi...
Bu hadis-i Şerif en önemli hadis-i Şeriflerden bir tanesidir.Bilhassa kıyamet alâmetleri bölümünde geçen :
- Cariyenin efendisini doğurması...
Cümlesi çok manâlıdır.Kısaca ulema :
-Nesebin ve sülâlenin ortadan kaybolacağı...
Şeklinde şerh etmektedir.
Muhtar'ül Ehadisin nebeviyye.
İzahlı Tercümesi.sy.502.

YANITLAYINSIL

yuksel3 Eylül 2020 08:28
Neseb : 1-Soy, sop, nesil,atalar zinciri. 2.Akrabalık.
Osmanlıca Türkçe Lügat.sy.1025.
Sülâle: Bir kimsenin soyu, soy,sop, zürriyet.2.Ev, aile.
Osmanlıca Türkçe Lügat.sy.1208.

YANITLAYINSIL

yuksel4 Eylül 2020 08:15
yuksel30 Ağustos 2020 13:56
Kıyamet Alametleri
14. 11.2006.
Cubbeli Ahmed Hocaefendi.
Amik ovasında vukua gelecek hadise.

YANITLAYINSIL

yuksel30 Ağustos 2020 14:07
İstanbul başkent olacak
Yuksel Celik

30 Ağustos 2020 14:08 Sil
Blogger yuksel dedi ki...

yuksel3 Eylül 2020 08:22
O cibril'dir.Size dininizi öğretmeye geldi...
Bu hadis-i Şerif en önemli hadis-i Şeriflerden bir tanesidir.Bilhassa kıyamet alâmetleri bölümünde geçen :
- Cariyenin efendisini doğurması...
Cümlesi çok manâlıdır.Kısaca ulema :
-Nesebin ve sülâlenin ortadan kaybolacağı...
Şeklinde şerh etmektedir.
Muhtar'ül Ehadisin nebeviyye.
İzahlı Tercümesi.sy.502.

YANITLAYINSIL

yuksel3 Eylül 2020 08:28
Neseb : 1-Soy, sop, nesil,atalar zinciri. 2.Akrabalık.
Osmanlıca Türkçe Lügat.sy.1025.
Sülâle: Bir kimsenin soyu, soy,sop, zürriyet.2.Ev, aile.
Osmanlıca Türkçe Lügat.sy.1208.

3 Eylül 2020 10:06 Sil
Blogger yuksel dedi ki...
İhlâsın başı istikâmet
-İhlâsın başı istikâmet oluyor.İstikâmet ehline ihlas veriyor Cenâb-ı Hak.
Allah Dostunun Dünyasından
Hacı Musa Topbaş Efendi ile sohbetler.sy.279.

4 Eylül 2020 08:10 Sil

YANITLAYINSIL

yuksel5 Eylül 2020 01:03
Yaratılışta olan güzellik, azamet ve ulviyete kanaat etmemek, ihtilâli doğurur.(mh) 43:1. makale 12. mukaddime
Kanaat
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.380.

YANITLAYINSIL

yuksel5 Eylül 2020 01:10
Kıtlık
İhtikar kıtlık sebebidir.(K.L.) 151.
İman hizmetine yapılan saldırı kıtlık sebebidir.(K.L.) 153.
Kıtlığın sebebi küfran-ı nimettir.(K.L.) 100.
Kıtlığı azabındaki rahmet.(K.L.) 99.
Oruç ibadetinin terki kıtlık sebebidir.(K.L.) 153.
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.385.

yuksel dedi ki...

Bir işi yapmak istediğinde, sonunu iyice düşün. Eğer neticesi hayır ise onu yap, neticesi şer ise ondan vazgeç.
Ravi: Hz. Abdullah ibni Misver (r.a.)
Sayfa: 29 / No: 1
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...


yuksel9 Eylül 2020 01:53
Doğruluk
Bu kelime ile ilgili esas mana şu ayette geçmektedir:
یا ایها الذين آمنوا اقوا الله وكونوا مع الصادقين
"Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sadıklarla (özde ve söz
de doğru olanlara) beraber olun."91
Abdullah b. Mesud (ra)'nın rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber (sav)
şöyle buyurmuştur:
"Kul daima doğru olur ve doğruyu araştırırsa nihayet Allah katında
sıddık olarak yazılır
. Bir kul da daima yalan söyler ve yalanı arar bulursa,
o da sonunda Allah katında yalancılardan yazılır."92
Denilmiştir ki:
"Allah (cc) Davud'a (as) şöyle vahyetmiştir: "Ey Davud, bir kimse bana
karşı iç âleminde doğru olursa, ben de onun dış halini, insanlar arasında
doğru kılarım."
Şunu iyi bil ki, doğruluk dinin direğidir, din onunla tamamlanır ve onunla
düzene girer.
Doğruluk peygamberlikten sonraki ikinci derecedir. Nitekim Allah (cc) bu
manada şöyle buyurmuştur:
91
Tevbe Sûresi, 119.
Pubori 130. Muslim Birr ve salat 103.
92

YANITLAYINSIL

yuksel9 Eylül 2020 01:54
أول مع الذين أنعم الله عليهم من البنين والصديقين والشهداء والصالحين
Abdülkadir Geylani
1127
"İşte onlar, Allah’m kendilerine nimet verdiği peygamberler,
sadıklar, şehidler ve salihlerle beraber olacaklardır."93
Sadik kelimesi, Arapçada sidk kelimesinden alınmış ve ism-i lazim sayılır.
Siddik ise, sadık kelimesinin mübalağasıdır. Sidk o kişide sürekli tekrarlana
tekrarlana o kişinin huyu ve karakteri haline gelir ve onun en üstün hali olur.
Doğruluk, kişinin içi ve dışının bir olmasıdır. Sadık, doğru konuşan, sözünde
doğru olan kimsedir.
Sıddık ise sözlerinde tüm hallerinde ve fiillerinde doğru olan kimse de-
mektir.
Denilmiştir ki:
"Bir kimse Allah'ın kendisiyle olmasını isterse doğru olsun. Çünkü Allah
doğrularla beraberdir..."
Cüneyd-i Bağdadi şöyle demiştir: "Doğru olan kimse günde kırk kere
değişir. Ama riyakâr, kırk yıl olduğu gibi kalır."
Doğrulukla ilgili şunlar söylenmiştir:
“Doğruluk; tehlikeli yerde bile hakkı söylemektir."
"Doğruluk; gönülde olanın söylenmesidir."
"Doğruluk; dilin haram söylemesini engellemektir.
"Doğruluk; yapılan işte Allah'a vefalı olmaktır."
Sehl b. Abdullah şöyle demiştir:
"Kendisine ve başkasına yağcılık yapan kimse, doğruluğun kokusunu
alamaz."
Ebu Said Kureyş'i (rh) şöyle demiştir:
"Doğru kimse, ölüme hazırlanan ve içindekiler açığa çıksa bile utanma-
yacak olandır."
Allah (cc) şöyle buyurmuştur:
فتوا الموت إن كنتم صادقين
"Doğru iseniz, ölümü isteyin."94
Denilmiştir ki:
Nisa Süresi, 69.
Bakara Suresi, 94.
93
94

yuksel dedi ki...

yuksel9 Eylül 2020 01:55
Gunyet’üt-Talibin
"Doğruluğun hakikati; seni ancak yalan söylemenin kurtaracağı bir yerde
1128
"Doğruluk, niyetle beraber tevhîdî düşüncenin sağlam olmasıdır.”
Yine şöyle denilmiştir:
doğruyu söylemendir."
Denilmiştir ki:
"Üç şey, doğru kimseden ayrılmaz:
1- Tatlılık
2- Heybet
3- Güzellik."
Zünnun-u Misrî (rh) şöyle demiştir: "Doğruluk, neyin üzerine konursa
onu kesen Allah'ın kılıcıdır."
Sehl b. Abdullah (rh) da şöyle demiştir: "Sıddıkların ilk cinayeti, nefisleriyle
konuşmalarıdır."
Fethi Mevsili'ye, doğruluk hakkında soruldu. Bunun üzerine elini demirci-
nin ocağına soktu. Oradan kızgın demiri çıkardı ve demir soğuyuncaya kadar
avucunda tutarak dedi ki: "İşte doğruluk budur."
Haris-i Mubasibi'ye doğruluğun alameti soruldu. O da şöyle dedi:
"Sadik, tüm insanların kendisini takdir etmemelerine aldırış etmeyerek
kendisi içi doğru olanda israr edendir. Güzel amellerini, insanların bilmesini
istemez. Kötü işlerini insanların bilmesine de aldırış etmez. Çünkü bu kötü
görme, insanların yanında üstünlük bekleme duygusundan ileri gelir. Bu ise
sıddıkların huylarından değildir."
Büyük bir zat da şöyle demiştir:
-Daimi farzı yapmayan kimseden vakitli farzı yapması kabul edilmez.
Denildi ki:
-Daimi farz nedir?
Cevap verdi:
-Doğruluk.
Yine şöyle denilmiştir:
"Allah'tan doğru bir kişi olmayı istediğin zaman sana öyle bir ayna verir
ki, orada dünya ve ahiretin şaşılacak şeylerini görürsün."

yuksel dedi ki...


yuksel16 Eylül 2020 01:09
Tasavvufi Hayatın Temeli ilimdir.
.....
İşte ilmin hayata geçirilmesinin adı tasavvuftur.
İhsan ismi de verilen tasavvuf öğrendiklerimizi ihlâs ile yerine getirmekten başka bir şey değildir.
Kapitalizmin krizi dünyayı sararken ...
İSLAM NE DİYOR?
-Faizden
-İsraftan
-Haramdan
KAÇININ!
ALTINOLUK ocak 2009.sayı 275.Muharrem 1430
sayfa.38.

yuksel dedi ki...

yuksel10 Eylül 2020 08:37
Personelin tümü sırdan haberdar edildi.I'ensembel du personel a ete mis dans la confidance.
Türkçe-Fransızca Büyük Sözlük.sy.922.

YANITLAYINSIL

yuksel10 Eylül 2020 08:43
Politikanın sırları.les arcenes de la politipue
Türkçe- Fransızca Büyük Sözlük.sy.921

yuksel dedi ki...

Çevrilen dolabın farkına varmak; çevrilen dolabı sezinlemek.
flairer le pot aux roses.
Türkçe Fransızca Büyük Sözlük.sy.291.

yuksel dedi ki...

Cerbeze: Fakulte de persuasion par de belles paroles; action de se debrouiller; finesse,f/-li adj.pui a le talent de persuader; pui a la repartie prompte; persuasif; debroulliard/ -lidir: il a bec et ongles.
Türkçe Fransızca Büyük Sözlük sy.185.

yuksel dedi ki...


yuksel16 Eylül 2020 01:09
Tasavvufi Hayatın Temeli ilimdir.
.....
İşte ilmin hayata geçirilmesinin adı tasavvuftur.
İhsan ismi de verilen tasavvuf öğrendiklerimizi ihlâs ile yerine getirmekten başka bir şey değildir.
Kapitalizmin krizi dünyayı sararken ...
İSLAM NE DİYOR?
-Faizden
-İsraftan
-Haramdan
KAÇININ!
ALTINOLUK ocak 2009.sayı 275.Muharrem 1430
sayfa.38.

YANITLAYINSIL

yuksel17 Eylül 2020 05:29
Yine bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
-Ebrârın kalpleri, sırların kabirleridir.
Yani iyi insanların kalpleri sırların saklandığı en emin yerdir.

Sır sahibi kimseler, sırlarını mezara götürürler.ifşa etmezler.Sâlih kimselerin kalpleri sırlarla doludur.Allah Teâlâ'nın gazabından, Cehennem azabından kutulmak için sırları saklayıp emânete hiyanet etmekten sakınmalıdır.
Altınoluk Sohbetleri .1.
Hâce Musa Topbaş.sy.413.

YANITLAYINSIL

yuksel17 Eylül 2020 05:36
Bir çok devlet adamının, başarısının en büyük sebeplerinden birinin sır saklamak olduğunu bildirmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmed Han'ın:
"Yapacağım işleri sakalımın bir kılı bile bilse, onu koparırım "dediği meşhurdur.
Altınoluk Sohbetleri. 1.
Hâce Musa Topbaş.sy.411.

yuksel dedi ki...

yuksel18 Eylül 2020 07:36
Hikmekli Sözler
"Hak ağır ve acı, batıl ise hafif ve tarlıdır. Nice şehvet ve arzular vardır ki,
tatmin edildiklerinde uzun süreli üzüntülere yol açarlar."
Abdullah Ibni Mes'ud (Radıyallahu anh)
"insanı, kusurlarını sayan düşmanlarından edeceği istifade,
kendisini öven dostlarından edeceği istifadeden daha fazladır.
Imam-ı Gazali (Rahmetullahi aleyh)
"Şeytan bir dakika zaman bulsa insanları yoldan çıkarmaya çalışıyor:
Bizde az bi saman bulsak, bir insan doğru yola almaya çalışalım"
Mahmud Efendi hazretleri (Kuddise sirruhu)
"İhlas, Allah-u Teala ile kul arasında bir sırdır. Onu melek bilemez ki
yazsın, şeytan bilemez ki bozsun, nefis fark edemez ki saptırsın.
Cüneyd-i Bağdadi (Kuddise sirruhu)
"Allah'a yemin ederim ki, gıybet; müminin dinini ifsad etme hususunda,
cuzzamın bedeni ifsad etmesinden çok daha hızlıdır.
Hasan- Basri (Rahmetullahi aleyh)
"Günah işlediği zaman üzüntü yerine sevinç duyanların hali,
günah işlemekten daha beterdir."
Mansur bin Ammar
"Ibadet etmeyi boş vakit bulma şartma bağlayıp erteleme
nefsi enmarenin ahmaklığındandır."
Ibn Ataullah el- Iskenderi
lalegül dergisi 62.syf sayı 91 eylül 2020

yuksel dedi ki...

Mehdi de gelse siyâset vazifesinden feragat edecek.(K.L.) 43, 57,58; (S.T.) 43; (T.H.) 256.
Bir Hazinenin Anahtarı.
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.441.
İsmail Mutlu.

yuksel dedi ki...

Gençlikte üç temel hususiyet:
-İtikad.
-Bilgi.
-Terbiye.
Allah Dostunun Dünyasından
Hacı Musa Topbaş efendi ile Sohbetler.
Hace Musa Topbaş.sy.291.

yuksel dedi ki...


Ahir za­man­da ge­le­cek za­tın üç va­zi­fe­si mev­zu­un­da; bi­rin­ci va­zi­fe doğ­ru­dan doğ­ru­ya bu “ci­had-ı ma­ne­vî” mes­le­ği­dir ve yüz se­ne son­ra ge­le­cek o zat da­hi şim­di gel­se si­ya­set âle­minde­ki va­zi­ye­tin­den fe­ra­gat ede­cek ve iman hiz­me­ti­ni esas ya­paca­ğı­na dair lâ­hi­ka­lar­da çok bahis­ler var. Di­ğer iki va­zi­fe ise, ne­ti­ce ola­rak mü­ta­lâa edi­li­yor. Al­lah’ın va­zi­fe­si­dir, de­ni­li­yor ve ka­der pro­gra­mı­na ha­va­le edi­lip za­ma­na bı­ra­kı­lı­yor.

yuksel dedi ki...


yuksel23 Eylül 2020 04:28
Prof.Dr.Ayhan Songar:
Meşhur Redouse İngilizce-Türkçe lügatinin 1890 yılında yapılan baskısının önsözünde, o zamanki konuşulan Türkçde vasati 100 bin kelimesi bulunduğu kayıtlıdır.Yine aynı tarihte ingilizcenin de 100 bin kelimesi vardır.
Türkçe soykırımı hakkında ne demişlerdi?.

YANITLAYINSIL

yuksel23 Eylül 2020 04:37
Prof.Dr.Ayhan Songar:
Bu sebeple lügatin nâşiri, İngilizce ve Türkçe, dünyanın en zengin iki dili olduğunu söylüyor ve bu dillerin lügatini basmaktan şeref duyduğunu yazıyor.O tarihten bugüne kadar bir asır geçti ve bugün için elimizde, konuşulan Türkçenin 10 bin kelimesi kalmıştır.İngilizcenin kelime hazinesi ise bir milyona yükselmiştir.
Türkçe soykırımı hakkında ne demişlerdi?

YANITLAYINSIL

yuksel23 Eylül 2020 04:40
Prof.Dr.Geoflrey Lewis:
Türkiye, dünyada 200 devlet arasında ana dilini yeterince öğretmeyen ve nesilleri birbirinden koparan tek devlettir.

YANITLAYINSIL

yuksel23 Eylül 2020 04:57
Prof.Dr.Necmettin Hacıeminoğlu:
Türk dilinin sadeleşmesi hareketi, tam bir kültür ihtilali şekline dönüşmesi 1960 yılından başladı. Devlet organlarının böyle bir kültür yıkımına öncülük etmeleri, Türkçenin çöküşünü büsbütün hızlandırmıştır.Eğer müslümanlar , bu gidişin karşısına dikilmezlerse, en geç bir nesil sonra Türkiye'de Türk dili ile yazılmış ilim , fikir, sanat eserine rastlamak mümkün olmayacaktır.

yuksel dedi ki...


yuksel23 Eylül 2020 23:19
Milletin selâmeti için herşey feda edilir düsturu zâlimcedir.(M.) 59:15.Mektup,3.Suâl.
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.466.

YANITLAYINSIL

yuksel23 Eylül 2020 23:25
Peygamberlerin mucizelerinin maddi ilimlere işâreti.(S.) 230-242:20.Söz, 2. makam;(H.Ş.) 39: Haşiye; (İ.İ.)256.
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.469.

YANITLAYINSIL

yuksel23 Eylül 2020 23:31
Ömer'in (r.a.) fitnelere set olacağını bildirmesi.(M.) 108:19.Mektup,6.işaret.
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.472

yuksel dedi ki...

yuksel26 Eylül 2020 01:08
Velâ yeştemilü aleyhi zamanün.Yâni:
-O Allah c.c. ı zamanlardan hiçbir zaman onu ihate edemez.Allah c.c. zamandan da münezzehtir.
Kara Davud
Delâil-i Hayrat Şerhi.
M.Bin Süleyman Cezuli.sy.1140.

yuksel dedi ki...

Kıyamet alametlerindendir; çocuğun öfkeli, yağmurun hararetli olması, şerlerin taşması, yalancının tasdiki, doğrunun yalanlanması, haine güvenilmesi, emine ihanet edilmesi, münafıkların kabileye efendi olması, çarşıya münafıkların hakim oluşu, mihrapların süslenmesi, kalblerin harap edilmesi, erkeğin erkeklerle, kadınların kadınlarla yetinmesi, dünyanın mamur kısmının harab, harap kısmının mamur olması, şüphenin ve faizin aşikar olması, çalgının ve eğlence aletlerinin alenileşmesi, içkinin içilmesi, zaptiyenin, gammazların ve gıybetçilerin çoğalması.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
Sayfa: 448 / No: 8
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...

Ümmetim on beş şei yaptığı vakit bela başlarına iner buyurdu.
1-Devlet malı yalnız bir kısım insanlara (makam sahiblerine) verilip, ötekilerin mahrum bırakıldığı;
2-Emanetin kendisine bırakılan kişi tarafından ganimet sayıldığı;
3-Zekatın ödenmesi gereken bir zrsr telakki edildiği;
4-Kocanın her hususta karısının emrinde buljnduğu;
5-Kişinin anasına isyan ettiği;
(Aile yapısında manevi bağların bozulduğu)

Dini, İlmi, Fesefi
Yeni Ansiklopedi.cilt.2.sy.996.

yuksel dedi ki...

yuksel27 Eylül 2020 07:12
996
KIYAMET ALAMETLERİ
تعلمون أنه لن يرى أحد منكم ربه حتى يموت وكان الدجال مكتوب بين عيه کافر قراه من كرة عمله
Yani: Bilirsiniz ki, sizden hiç bir kimse ölünceye kadar Rabbini
görmeyecektir. Şu muhakkaktır ki, Deccal'ın iki gözü arasında
“kâfir" yazılıdır, onun işi ve icraatını beğenmiyen herkes bu yazıyı
okur.» (192) (Bak: 650. p.başı)
2049 - Diğer bir rivayet de mealen şöyledir:
«Ümmetim on beş şeyi yaptığı vakit bela başlarına iner, buyurdu.
-Ey Allah'ın Resulü! Bunlar nedir? denildi. Peygamber (A.S.M.):
1-Devlet malı yalnız bir kısım insanlara (makam sahiblerine)
verilip, ötekilerin mahrum bırakıldığı;
2-Emanetin (Bak: 801. p.) kendisine bırakılan kişi tarafından
ganimet sayıldığı;
3-Zekatın ödenmesi gereken bir zarar telakki edildiği;
4-Kocanın her hususta karısının emrinde bulunduğu;
5-Kişinin anasına isyan ettiği (aile yapısında manevi bağların koptuğu);
6-Kişinin (enaniyetine çok hoş gelen aşırı tarafgir) dostunu, (hakka
bağlı olanlara tercih edip) çok iltifatkâr karşıladığı;
7-Babasına cefa ettiği (aile müessesesinin manevi nizamı bozulduğu);
8-Mescidlerde yüksek sesle konuşulduğu (Bu ihbar-1 Nebevide; siyasi
tarafgirlik, cemaati taassub ve halkın hissiyatına hitaben heyecanlandırıp
cemaatin teveccühünü toplamak ve kendine bağlamak gibi ihlasa münafi
olan hissi temayüllerle yapılan heyecanlı vaazların zuhur edeceğine de
işaret vardır);
9-Bir kavmin (milletin) en alçağı, o halkın ilk adami (reisi) olduğu;
10-Bu kişinin, şerrinden korkulduğu için ikram edildiği (tarafgirlik
gösterildiği);
11-İçkinin bol bol içildiği;
12-İpek elbiselerin giyildiği (aşırı lüks hayata girildiği);
13-Şarkıcı kadınların
14-Çalgı âletlerinin yaygın hale geldiği;
15.Ve bu ümmetin sonundakilerin, ilkte bulunanları (geçmiş
muhterem ecdadı) lânetlediği vakit, bu onbeş şey gerçekleşmiş
demektir. İşte bu saydıklarım meydana geldiği vakit, kızıl rüzgârı
veya hasfı ya da mesh'i (Bak: Mesh) bekleyin.»(193)
Bu hadiste onbeş kıyamet alametinin bildirilmesi, ahirzaman fitnesine
karşı ümmeti ikaz etmek içindir. Bu sebeble her müslüman kişi, böyle
hadislerden gereken ibret dersini almalı, yalnız malumat kazanmak
niyetiyle bakmamalıdır. Bildirildiği gibi ahirzaman fitnesinin dehşetli
hususiyetlerini görüp, gereken tedbirleri de almahdır.
(192): T.T.ci:5 hadis:1040
(193): T.T.ci:5 hadis:1009 (Tirnizi fiten/38'den naklen

yuksel dedi ki...

İslam'dan koparmak en büyük zulümdür.İslam olmayan insanlar din vicdan iman olmayan zulüm eden insanlar meydana gelmesine sebep olmak demektir.
Mahmud Esad Coşan
Akra fm.
Hadisler Deryası.

yuksel dedi ki...

yuksel29 Eylül 2020 03:48
Zaman gelir nimetin olmaması nimet olur.(S.Lem.) 665.
Gurur nifakı netice verir.(İ.İ.) 101.
Bir Hazinenin Anahtarı.
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.502,503.

yuksel dedi ki...

987- Diğer bir cihette de: " Bu âhirzaman fitnesinde açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak.Onunla ehl-i dalalet, biçare ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup ya ikinci, üçüncü derecede bırakmağa çalışacak diye rivayetlerden anlaşılıyor.(K.L.140)
K.U.hadis: 38472.
Dini, İlmi, Felsefi.
Yeni Ansiklopedi.cilt.1.sy.507.

yuksel dedi ki...

Müzik nefse hitab etmektedir.
Nefsin ise iyi kötü yönleri malumdur.
Şimdiki zamanda erkeklik gururlu olmak, gururlu olmak erkeklik sanılıyor.
Nefsin kötü yanlarına hitab eden müzik dinlemek kalbi öldürür.
Yüksel Çelik

yuksel dedi ki...

yuksel14 Ağustos 2020 05:19
kullar sevmesede Allah c.c.sevmesi yeterlidir.
AKRA FM.
MAHMUD ESAD COŞAN.

YANITLAYINSIL

yuksel30 Eylül 2020 01:21
Vicdan: Allah c.c. ın kulun kalbindeki sesidir.
Nurettin Topçu.
Dost T.V.
Dost Konuşmalar.

YANITLAYINSIL

yuksel30 Eylül 2020 01:26
Yediğiniz içtiğiniz şeyler haram ve pis şeylerse onlardan pis enerji çıkar, kötü şeyler yapmağa sevkeder..
Dost T.V.
Dost Konuşmalar.

YANITLAYINSIL

yuksel30 Eylül 2020 01:29
Bir şeyin çok olması önemli değildir.Temiz,tayyib, helal olması önemlidir.
Dost TV.
Dost konuşmalar.

YANITLAYINSIL

yuksel30 Eylül 2020 01:35
İnsanlar hazlarini helal,meşru olanlarla tatmin olur.
Dost T.V.
Dost Konuşmalar.

yuksel dedi ki...


MEDENİYETLERİN ÜZERİNE KURULU OLDUĞU ESASLAR

BATI MEDENİYETİNİN (Medeniyet-i Hazıra, Medeniyet-i Avrupaiye)
(OLUMSUZ) ESASLARI

İSLAM MEDENİYETİNİN
(OLUMLU) ESASLARI

1. Dayanak Noktası

Kuvvettir; şe'ni tecavüzdür

Haktır; şe'ni adalet, teavündür

2. Hedef-i Kastı

Çıkardır; şe'ni tezahumdur

Fazilettir; şe'ni muhabbet, tecazüptür

3. Hayatta Düsturu

Cidaldir; şe'ni tenazudur

Teavündür; şe'ni ittihat ve tesanüttür

4. Kitleler Mabeynindeki Rabıtası

Unsuriyet; menfi milliyettir; şe'ni tesadümdür

Rabıta-i dini; şe'ni uhuvvettir

5. Hizmeti

Heva ve hevesi teşviktir (İnsanı, meleklikten köpekliğe indirir)

Ruhun ulvi hislerini tatmindir (İnsaniyetten terakki sağlar)

yuksel dedi ki...

FIKHÜ’l-LUGA
فقه اللغة
Medeniyet araştırmalarına vesile olmak üzere dil incelemelerini kapsayan ve filoloji ile eşdeğer görülen terim; dilin genel kanunlarına ilişkin konuları kapsayan dil bilimi dalı.
İlişkili Maddeler
Fıhü'l-luga türünde ilk eser yazan âlim
İBN FÂRİS
Kûfe dil mektebine mensup dil ve edebiyat âlimi.
Fikhu'l-luga türünde eser veren âlim
SEÂLİBÎ, Ebû Mansûr
Arap dili ve edebiyatı âlimi, şair.

yuksel dedi ki...


yuksel2 Ekim 2020 11:37
En önemli hayır ahiret hayırıdır.Çünkü sonsuz olan ahirettir. Dünya, ahiretin yanında sonsuzluğun karşısında sonunda geçici olan zamandan ibarettir.
Akra fm
Mahmud Esad Coşan.
Cuma sohbeti.

YANITLAYINSIL

yuksel3 Ekim 2020 04:59
Medenilere galebe çalmak ikna iledir, zorla değil.
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.

yuksel dedi ki...

Ölümden korkanın gönlünde şüphe vardır.Mümin olan ölümden korkmaz çünkü ölüm onu Allah c.c.a ulaştırır; gerçek mümin bundan kaçar mı?
Bişr-i Hafi (841).
En büyük Dava İmanla ölebilmektir.
Lalegül T.V.

yuksel dedi ki...

Ben ancak rızam için (İhlâsla-içtenlikle) yapılan işleri kabul ederim.
İlahi ve Kudsi Hadisler.
En Güzel Sözler Unutulmaz Özdeyişler.sy.129.

yuksel dedi ki...

Mecelle’nin 100 Maddesi
6 Yorum
(Maddelerin detaylı ve örnekli açıklamaları için buraya tıklayınız.)
İlm-i fıkh, mesâil-i şer’iyye-i ameliyeyi bilmektir.
Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.
Ukutta itibar mekasıd ve meaniyedir; elfaz ve mebaniye değildir.
Şekk ile yakin zail olmaz.
Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır.
Kadim, kıdemi üzerine terk olunur.
Zarar kadim olmaz.
Beraet-i zimmet asıldır.
Sıfat-ı arızada asl olan ademdir.
Bir zamanda sabit olan şeyin -hilafına delil olmadıkça- bekasıyla hükmolunur.
Beka, ibtidâdan esheldir.
Bir emr-i hâdisin akreb-i evkatına izafeti asıldır.
Zarar ve mukabele bi’z-zarar yoktur.
Zarar izale olunur.
Zarar kendi misli ile izale olunamaz.
Zarar-ı âmmı def’ için, zarar-ı hâs ihtiyar olunur.
Zarar-ı eşed, zarar-ı ehaf ile izale olunur.
İki fesat tearuz ettiğinde ehaffı irtikab ile a’zamının çaresine bakılır.
Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur.
Def-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır.
Zarar, bi kaderi’l-imkân def olunur.
Meşakkat teysiri celb eder.
Bir iş dıyk oldukta, müttesa’ olur.
Zaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar.
Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunurlar.
Bir özür için caiz olan şey, o özrün zevali ile batıl olur.
Mani zayi olunca memnu avdet eder.
Hacet umûmî olsun, husûsî olsun, zaruret menzilesine tenzil olunur.
Iztırar gayrın hakkını iptal etmez.
Alınması memnu olan şeyin, verilmesi dahi memnu olur.
İşlenmesi memnu olan şeyin istenmesi dahi memnu olur.
Adet muhakkemdir.
Nâsın istimali bir hüccettir ki, anınla amel vacip olur.
Adeten mümteni olan şey, hakikaten mümteni gibidir.
Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz.
Âdetin delaletiyle mana-yı hakikî terk olunur.
Âdet ancak, muttarit yahut galip oldukta muteber olur.
İtibar gaalib-i şayia olup nadire değildir.
Örfen maruf olan şey, şart kılınmış gibidir.
Beynettüccar maruf olan şey, aralarında meşrut gibi­dir.
Örf ile tayin nass ile tayin gibidir.
Vücudda bir şeye tabi olan, hükümde dahi ona tabi olur.
Tabi olan şeye ayrıca hüküm verilmez.
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin zarûriyyatından olan şeye dahi malik olur.
Asıl sakıt oldukta, fer’i dahi sakıt olur.
Asıl sabit olmadığı halde fer’in sabit olduğu vardır.
Mâni ve muktezi tearuz edince mâni takdim olunur.
Sakıt olan şey avdet etmez.
Bir şey bâtıl oldukta anın zımnındaki şey de batıl olur.
Aslın ibkâsı (veya îfası) kabil olmadığı hâlde bedeli îfâ olunur.
Bizzat tecviz olunmayan şey, bittebâ tecviz olunabilir.
İbtidaen tecviz olunamayan şey bakâen tecviz olunabilir.
Teberru’ ancak kabz ile tamam olur.
Raiyye, yani teb’a üzerine tasarruf maslahata menuttur.
Velâyet-i hâssa velâyet-i amme’den akvâdır.

yuksel dedi ki...


Kelamda asl olan mana-yı hakikidir.
Manayı hakiki, müteazzir olduğunda mecaza gidilir.
Kelamın i’mali, ihmalinden evlâdır.
Bir kelamın i’mali mümkün olmazsa ihmal olunur.
Mütecezzî olmayan bir şeyin bazısını zikretmek, küllünü zikir gibidir.
Mutlak ıtlakı üzere cari olur. Eğer nassen yahut delaleten takyid delili bulunmazsa.
Hazırdaki vasıf lağv, gaibdeki vasıf, muteberdir.
Sual cevabda iade olunmuş addolunur.
Sâkite bir söz isnad olunmaz. Lakin maraz-ı hacette sükût beyandır.
Bir şeyin umuru batınada delili, o şeyin makamına kaim olur.
Mükâtebe, muhâtebe gibidir.
Dilsizin işaret-i ma’hudesi, lisan ile beyan gibidir.
Tercümanın kavli her hususta kabul olunur.
Tasrih mukabilinde delalete itibar yoktur.
Mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur.
Ala hilafil kıyas sabit olan şey saire makîsun aleyh olamaz.
İctihad ile diğer ictihad nakz olunmaz.
Hatası zahir olan zanna itibar yoktur.
Senede müstenid olan ihtimal ile hüccet yoktur.
Tevehhüme itibar yoktur.
Burhan ile sabit olan şey, ayanen sabit gibidir.
Beyyine müddeî için ve yemin münkir üzerinedir.
Beyyine, hilafı zahiri isbat için, yemin aslı ibkâ içindir.
Beyyine, hüccet-i müteaddiye ve ikrar, hüccet-i kâsıradır.
Kişi ikrarı ile muaheze olunur.
Tenakuz ile hüccet kalmaz. Lakin mütenakızın aleyhi­ne olan hükme halel gelmez.
Her kim ki kendi tarafından tamam olan şeyi nakz etmeğe sa’y ederse sa’yi merduttur.
Şartın sübutu indinde ona muallak olan şeyin sübutu lazım olur.
Bi kaderi’l-imkan şarta riayet olunmak lazım gelir.
Vaadler sureti taliki iktısa ile lazım olur.
Bir şeyin nef’i zamanı mukabelesindedir.
Ücret ile zaman müctemî olmaz.
Cevaz-ı şer’i, zamana münafî olur.
Mazarrat menfaat mukabelesindedir.
Külfet ni’mete ve ni’met külfete göredir.
Bir fiilin hükmü failine muzaf kılınır ve mücbir olmadıkça amirine muzaf kılınmaz.
Mübaşir, yani bizzat fail ile mütesebbib müctemî oldukta hüküm, faile muzaf kılınır.
Mübaşir, müteammid olmasa da zâmin olur.
Mütesebbib müteammid olmadıkça zâmin olmaz.
Hayvanatın kendiliğinden olarak cinayet ve mazarratı hederdir.
Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek bâtıldır.
Bir kimsenin mülkünde onun izni olmaksızın ahar bir kimsenin tasarruf etmesi caiz değildir.
Bilâ-sebeb-i meşru’ birinin malını bir kimsenin ahz eylemesi caiz olmaz.
Bir şeyde sebeb-i temellükün tebeddülü o şeyin te­beddülü makamına kâimdir.
Kim ki; bir şeyi vaktinden evvel isti’cal eyler ise mahru­miyetle muateb olur.

yuksel dedi ki...


MECELLE-İ AHKAM-I ADLİYYE

1869–1876 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir heyet tarafından bölüm bölüm hazırlanarak kabul edilen, İslam dünyasının ilk ve en önemli medeni kanunu. Bir giriş ile 16 bölümden oluşmuştur ve 1851 madde içerir.

AHMET CEVDET PAŞA (1822 – 1895)

Osmanlı devlet adamı, tarihçi ve hukukçu. 12 ciltlik bir Osmanlı tarihi yazmış, Mecelle’nin hazırlanmasında önemli rol oynamıştır.

İlköğrenimini Lofça’da yaptı. 1839’da İstanbul’a gelerek Fatih’teki Paşaoğlu Medresesi’ne girdi. Burada öğrenimim sürdürürken bir yandan da tarih, coğrafya, astronomi, matematik gibi alanlarda özel ders aldı ve Fransızca öğrendi. Medreseyi 1844’te bitirdikten sonra Premedi (bugün Arnavutluk’ta) kazası kadılığına atandı. 1845’te “İstanbul rüusu” alarak müderris oldu. 1846’da Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın yanında görevlendirildi. Bu tarihten, paşanın vefat ettiği 1858’e değin hukuksal konularda danışmanlık yaptı. 1849’da, olağanüstü görevle Bükreş’te bulunan Fuad Efendi’nin (Paşa) yanına gönderildi. 1850’de Meclis-i Maarif üyeliğiyle birlikte Darülmuallimin müdürlüğüne atandı. 1851’de yeni kurulan Encümen-i Daniş üyeliğine getirildi. Bu kurul tarafından, Osmanlı Devleti’nin 1774’ten sonraki tarihini yazmakla görevlendirildi. 1855’te vakanüvisliğe atandı. 1856’da Galata kadısı oldu. 1857’de “Mekke” payesi aldı.

Fransızca, Farsça öğrenmiş, bunun yanı sıra matematik, felsefe, kozmografya ve tabii ilimler üzerinde de çalışmış olup, dönemin ünlü bir hukukçusudur. Kadılık, Divan-ı Ahkâm-ı Adliye Reisliği yapmıştır. “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye” isimli hukuk metnini oluşturanların başında gelmiştir. Divan-ı Ahkâm-ı Adliye Reisliği, bakanlığa çevrilince ilk adalet bakanı olmuştur. Beş kez adalet bakanlığı, üç kez eğitim, iki kez evkaf, bir kez dâhiliye, ticaret ve ziraat bakanlıklarında bulunmuştur. “Tarih-i Cevdet”, en önemli eseridir.Din ve devlet işleri ayrilir diyen kâfir olur.Timurtaş hoca lalegul T.V.

yuksel dedi ki...

he science of jurisprudence consists of a knowledge of the precepts of the Divine Legislator in their relation to human affairs
DÜZENLE

SHARE
g • t • d
MECELLE :MUKADDİME:MAKALE-İ SANİYE (Mecelle/2.KISIM) . MKK - HKK : Mecellenin Külli Kaideleri .Kavaid -i Külliye (KÜLLİ KAİDELER: MAXIMS OF JURISPRUDENCE: Principes fondamentaux du Droit Sacré :MC/1 . MC/2 . MC/10 . MC/15 . MC/90 Mecelle/Madde 90 . Mecelle/Kartelalar Mecelle/resimler https://www.picbear.org/tag/Mecelle
Mecellenin ilk 100 maddesi/Arapça Osmanlıca Türkçe .MKK/Düz Metin
. MKK/Düz Metin linkli
Hukuki deyimler . Fıkhi deyimler . Beraat-ı zimmet - İstishab - Yakin delili - Mütevatir delili
Malumu Âlinizdir ki füru', asla tâbidir. Asıl resmî olmazsa, füru' da resmî olmaz.
Batıl makîsünaleyh olamaz. Kanun namına protesto ederim .Majalla/Inrtoduction Mecelle/Mukaddime
g • t • d
MKK: MKK1. MKK/1-30 MKK/1-25. MKK/Düz Metin linkli
MC/1 . MC/2 . MC/3 . MC/4 . MC/5 . MC/6 . MC/7 . MC/8 . MC/9 . MC/10 . MC/11 . MC/12 . MC/13 . MC/14 . MC/15 . MC/16 . MC/17 . MC/18 . MC/19 . MC/20 . MC/21 . MC/22 . MC/23 . MC/24 . MC/25
MC/1 “#İlm-i fıkh, mesâil-i şer’iyye-i ameliyeyi bilmektir ”. علم الفقه معرفة المسائل الشرعية العملية . #The science of jurisprudence consists of a knowledge of the precepts of the Divine Legislator in their relation to human affairs . #علم فقه مسائل شرعيهء عملية يي بيلمكدر . Hukuk ilmi, mesail-i meşruiyye-i ameliyeyi bilmektir. ESK İlm-i Fıkh: Fıkıh ilmi .Mesail: Meseleler Mesâil-i şer’iyye-i ameliye: Amellerle ilgili hukuki meseleler . Mecelle/Madde 1 .
MC/2 “#Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.”2. A matter is determined according to intention; that is to say, the effect to be given to any particular transaction must conform to the object of such transaction. 170, 769, 1240.; TMK. 1, 2, 3, 84, 114, 125.; TBK. 18, 20, , 41, 43, 48, 82, 83.; ZGB. 2., 3.; BGB. 157, 242, 932.; TCK. 45
MC/3 “#Ukudda itibar mekasıd ve meaniyedir; elfaz ve mebaniye değildir.3.”In contracts effect is given to intention and meaning and not to words and phrases. Madde 3 - Ukûdda itibar makâsıt ve maâniyedir, elfâz ve mebâniye değildir.
MC. MC/262, MC/389, MC/648.; TMK. ı, 2, 3.; TBK ı, 18,25, 26, 154, 165, 178, 505.; MH. 314,
Ukud: Akitler . Mekasıd: Maksatlar . Meani: Manalar .Elfaz: Lafızlar, kelimeler .Mebani: Beyanlar, açıklamalar
MC/4 #Şek ile yakin zail olmaz . el-yakînu lâ yezûlü bi'ş-şekk) .● 4. Certainty is not dispelled by doubt . Şek: Doubtdispelled:zail olmak . İstishab . Yakin :Certainty - Şek ile yakin zâil olmaz. MC. MC/5, MC/6, MC/7, MC/8, MC/9, MC/10, MC/11, MC/12.
MC/5 "#Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır.”● 5. It is a fundamental principle that a thing shall remain as it was originally. MC. MC/6, MC/10, MC/1685, MC/1776, MC/1777.; TMK 15
MC/6 #Kadim, kıdemi üzerine terk olunur.● 6. Things which have been in existence from time immemorial shall be left as they were. Madde 6 - Kâdim kıdemi üzere zikrolunur.MC. MC/9, MC/612.
MC/7 # Zarar kadim olmaz.● 7.Injury cannot exist from time immemorial .immemorial .Madde 7- Zarar kadim olmaz. MC. MC/6 , MC/166, MC/1166, MC/1224; MH. 48.; TBK. 125 - 140
MC/8 #Beraet-i zimmet asıldır.● 8. Freedom from liability is a fundamental principle. MC. MC/166, MC/1224, MC/1197.; MH. 48; TBK. 125 - 140. Madde 8 - Berâ'et-i zimmet asıldır

yuksel dedi ki...

MC/9 #Sıfat-ı arızada asl olan ademdir.● 9. Non-existence is a fundamental principle which applies to all rights which may subsequently accrue. accrue Madde 9 — Sıfât-ı ârizada asl olan ademdir. MC/8, MC/332
MC/10 #Bir zamanda sabit olan şeyin -hilafına delil olmadıkça- bekasıyla hükmolunur.● 10. Judgement shall be given in respect to any matter which has been proved at any particular time, unless the contrary is proved.Madde 10 — Bir zamanda sabit olan şey'in hilâfina delil olmadıkça bekâsıyla hükmolunur. MC MC/5, MC/1621, MC/1592
MC/11 ● 11. It is a fundamental principle that any new occurrence shall be regarded as happening at the time nearest to the present.*Madde 11 - Bir emr-i hâdisin akreb-i evkâtına izâfeti asıldır.Yani hâdis olan bir işin sebep ve zaman-ı vukûunda ihtilâf olunsa zaman-1 ba'îde nisbeti ispat olunmadıkça hâle akreb olan zamana nisbet olunur.MC MC/10, MC/5, MC/8; HUMK 299.
MC/12 ● 12. It is a fundamental principle that words shall be construed literally. Madde 12 - Kelâmda asl olan manây-ı hakîkîdir. MC. MC/13, MC/60, MC/61.; TMK ı, 2; TBK 18
MC/13 Madde 13 - Tasrih mukâbelesinde delâlete i'tibar yokdur. MC. MC/12, MC/772; TBK. ı. 2:, HUMK. 234, ● 13. No attention shall be paid to inferences in the face of obvious facts.
MC/14 Madde 14 - Mevrid-i nassda ictihâda mesâğ yoktur. MC/15, MC/16, MC/167.; TMK. ı, 2; TBK 18 ● 14. Where the text is clear, there is no room for interpretation.
MC/15 #Madde 15 - Alâ hilâfi'l-kıyâs sâbit olan şey sâire makîsün-aleyh olamaz.MC. MC/14, MC/16. MC/1659. ● 15. A matter which has been proved contrary to legal analogy cannot be cited by way of analogy in respect to any other matter.
MC/16 # Madde 16 - İctihâd ile ictihâd nakz olmaz.MC. MC/14, MC/15.; TMK. 1; TCK. 44 ● 16. One legal interpretation does not destroy another.
MC/17 Madde 17 - Meşakkat tesyîri celbeder. Yani su'ûbet sebeb-i tesyîr olur ve darlık vaktinde vüs'at gösterilmek lazım gelir. Karz ve havâle ve hacir gibi pekçok ahkâm-ı fikhiyye bu asla müteferri'dir ve fukahânın ahkâm-ı şer'iyyede gösterdikleri ruhas ve tahfifat hep bu kâideden istihrâc olunmuştur. MC. MC/18, MC/19, MC/20, MC/205, MC/223, MC/396, MC/799.; TMK. 2 ● 17. Difficulty begets facility; that is to say, difficulty is the cause of facility and in time of hardship consideration must be shown. Very many subjects of Islamic jurisprudence, such as loans, transfer of debts and interdiction are derived from this principle, and the latitude and indulgence shown by Islamic jurists in their rulings are all based upon this rule.
MC/18 Madde 18 - Bir iş zîk oldukda müttesi olur. Yani bir işde meşakkat görülünce ruhsat ve vüs'at gösterilir. MC. MC/17. ● 18. Latitude should be afforded in the case of difficulty, that is to say, upon the appearance of hardship in any particular matter, latitude and indulgence must be shown.
MC/19 # Madde 19 - Zarar ve mukâbele bi'z-zarâr yokdur.MC. MC/20, MC/25, MC/26, MC/27, 28, MC/29.; TMK. 41, 61, vd; ● 19. Injury may not be met by injury.
MC/20 #Madde 20 - Zarar izâle olunur.MC. MC/19, MC/21, MC/22, MC/25, MC/26, MC/27, MC/28, MC/29, MC/30, MC/32, MC/998, MC/1201.; TBK 41 vd. ● 20. Injury is removed
MC/21 # Madde 21 - Zarûretler memnû' olan şeyleri mübah kilâr. MC. MC/22, MC/96, MC/97, MC/1007.; TBK. 52; TCK 49-50, 516/4. ● 21. Necessity renders prohibited things permissible
MC/22 # Madde 22 - Zarûretler kendi mikdarlarınca takdir olunur ● 22. Necessity is estimated by the extent thereof..MC.MC/21, MC/23.; TBK. 52; TCK. 49-50, 516/4
MC/23 # Madde 23 - Bir özür için câiz olan şey ol özrün zevâliyle bâtıl olur. MC. MC/22, MC/517.● 23. A thing which is permissible by reason of the existence of some excuse thereof, ceases to be permissible with the disappearance of that excuse.
MC/24 # Madde 24 - Mâni' zâil oldukda memnû' avdet eder.MC. MC/19, MC/335, MC/345, MC/347, MC/372, MC/869, MC/870, MC/1647, MC/1653, MC/1654. ● 24. When a prohibition is removed, the thing to which such prohibition attaches reverts to its former status of legality.

yuksel dedi ki...


MC/25 # Madde 25 - Bir zarar kendi misliyle izâle olunamaz.MC. MC/26, MC/27, MC/28, MC/29, MC/31, MC/965, MC/1141, MC/1288, MC/1312.; TCK 49-50, 516/4; TBK 52 ● 25. An injury cannot be removed by the commission of a similar injury.
g • t • d
MKK: MKK2 :MKK/25-50
MC/25. MC/26 .MC/27. MC/28 .MC/29. MC/30 .MC/31. MC/32 .MC/33. MC/34 .MC/35. MC/36 .MC/37. MC/38 .MC/39. MC/40 .MC/41. MC/42 .MC/43. MC/44 .MC/45. MC/46 .MC/47. MC/48 .MC/49. MC/50
MC/25 Madde 25 Bir zarar kendi misliyle izâle olunamaz. MC/26, MC/27, MC/28, MC/29, MC/31, MC/965, MC/1141, MC/1288, MC/1312.; TCK 49-50, 516/4; TBK 52 ● Article 25. An injury cannot be removed by the commission of a similar injury.
MC/26 Madde 26 - Zarar-ı âmmı def için zarar-ı has ihtiyâr olunur. MC. MC/20, MC/27, MC/28, MC/29, MC/1325. ● Article 26. A private injury is tolerated in order to ward off a public injury. The prohibition from practice of an incompetent physician is derived from this principle.
MC/27 Madde 27 - Zarar-ı eşedd zarar-ı ehaf ile izâle olunur. MC. MC/25, MC/26, MC/20, MC/902, MC/906, MC/1044, MC/1224, MC/1440.; TMK. 656, 661 vd. ● Article 27. Severe injury is removed by lesser injury.
MC/28 Madde 28 - İki fesâd te'âruz etdikde ehaffí irtikâb ile a'zamının çaresine bakılır. MC/20, MC/25, MC/26, MC/27, MC/29, MC/902.; TMK. 656, 661 vd. ● Article 28. In the presence of two evils, the greater is avoided by the commission of the lesser.
MC/29 Madde 29 - Ehven-i şerreyn ihtiyâr olunur. MC. MC/21, MC/22, MC/26, MC/27, MC/28, MC/902.; TMK. 656, 661 vd. ● Article 29. The lesser of the two evils is preferred.
MC/30 Madde 30 - Def'-i mefâsid celb-i menâfi'den evlâdır. ● Article 30. Repelling an evil is preferable to securing a benefit.
MC/31 Madde 31 -Zarar bi-kadari'l-imkân def olunur. MC. MC/28, MC/29, MC/30, MC/532, MC/533.; TMK. 656 ve 661. ● Article 31. Injury is removed as far as possible.
MC/32 Madde 32 - Hâcet umûmî olsun husûsî olsun zarûret menzilesine tenzîl olunur. Bey ' bil-vefânın tecvîzi bu kabîldendir ki Buhara ahâlîsinde borç tekessür etdikçe görülen ihtiyaç üzerine bu mu'âmele mer'iyyü'l-icrâ olmuştur. MC. MC/21, MC/118, MC/205, MC/213, MC/396, MC/420.● Article 32. Any want, whether of a public or private nature, is so dealt with as to meet the exigencies of the case. The validity of sale subject to a right of redemption is of this nature. The inhabitants of Bokhara having fallen badly into debt, this procedure was put into operation in order to meet the exigencies of the case.
MC/33 Madde 33 - Iztırar gayrın hakkını ibtâl etmez.Binâen-alâ-zâlik bir adam aç kalıb da birinin ekmeğini yese ba'dehû kıymetini vermesi lazım gelir.MC. MC/400, MC/1007.; TCK: 49-50/4; TBK. 52 ● Article 33. Necessity does not invalidate the right of another. Consequently, if a hungry person eats bread belonging to another, such person must later pay the value thereof.
MC/34 Madde 34 - Alması memnû' olan şeyin vermesi dahi memnû' olur.TCK 64 67 MC MC/35 tbk 50 ● Article 34. A thing which may not be taken may also not be given.
MC/35 Madde 35 - İşlenmesi memnû' olan şeyin istenmesi dahi memnû' olur.TCK 64-67.; TBK 50.; MC. MC/34, MC/1818. ● Article 35. It is forbidden to request the performance of a prohibited act.
MC/36 Madde 36 - Âdet muhakkemdir. Yani hükm-i şer'iyi isbât için örf ve âdet hakem kılınır. Gerek âmm olsun ve gerek hâs olsun. MC. MC/37, MC/38, MC/39, MC/40, MC/41, MC/42, MC/43, MC/44, 45, MC/230, MC/251, MC/291, MC/450, MC/460, MC/469, MC/574, MC/575, MC/576, MC/1340, MC/1790, MC/188, MC/354, MC/495, MC/555, MC/622, MC/829.; TMK. 1/1, 590/11, 592/281, 285, 420, 423. ● Article 36. Custom is an arbitrator; that is to say, custom, whether public or private, may be invoked to justify the giving of judgement.
MC/37 Madde 37 - Nâsın isti'mâli bir hüccetdir ki anınla amel vâcib olur. I'MK ı; MC. MC/36, MC/168, MC/389, MC/495. ● Article 37. Public usage is conclusive evidence and action must be taken in accordance therewith

yuksel dedi ki...

8 Madde 38 - Âdeten mümteni' olan şey hakîkaten mümteni' gibidir.MC. MC/36, MC/37, MC/39, MC/40, MC/1589, MC/1629. ● Article 38. A thing which it is customary to regard as impossible is considered to be impossible in fact.
MC/39 Madde 39 - Ezmanın tegayyürü ile ahkâm'ın tagayyürü inkâr olunamaz.MC. MC/36, MC/37, MC/38, MC/40, MC/244, MC/326, MC/596, MC/1716. ● Article 39. It is an accepted fact that the terms of law vary with the change in the times.
MC/40 Madde 40 - Âdetin delâletiyle ma'ânîy-ı hakîkî terk olunur.MC. MC/12, MC/36, MC/37, MC/38, MC/39, MC/61, MC/82, MC/912, MC/1584.; TMK ı, 2.; TBK. 18 ● Article 40. In the presence of custom no regard is paid to the literal meaning of a thing.
MC/41 Madde 41- Âdet ancak muttarid yâhut galip oldukda mu'teber olur.MC. MC/36, MC/37, MC/38, MC/39, MC/40, MC/42, MC/240.; TMK ı Article 41. Effect is only given to custom where it is of regular occurrence or when universally prevailing.
MC/42 Madde 42 - İ'tibâr galib-i şâyi'adır, nâdire değildir.MC. MC/41, MC/987.; TMK ı; HUMK 238● Article 42. Effect is given to what is of common occurrence; not to what happens infrequently.
MC/43 Madde 43 - Örfe ma'rûf olan şey şart kılınmış gibidir.TMK 1; TTK ı; MC. MC/36, MC/37, MC/41, MC/42, MC/461, MC/563, MC/596, MC/871 ● Article 43. A matter recognised by custom is regarded as though it were a contractual obligation.
MC/44 Madde 44 - Beyne't-tüccâr ma'rûf olan şey beynlerinde meşrût gibidir.MC. MC/36, MC/37, MC/38, MC/790, MC/1463.; TMK 1/1, 2; TBK 18 ● Article 44. A matter recognised by merchants is regarded as being a contractual obligation between them.
MC/45 Madde 45 - Örf ile ta'yîn nass ile ta'yîn gibidir,MC. MC/43, MC/44, MC/527, MC/528, MC/816, MC/1498, MC/1499.; TMK ı ● Article 45. A matter established by custom is like a matter established by law.
MC/46 Madde 46 - Mâni' ve muktazi teâruz etdikde mâni' takdîm olunur. Binâen-alâ-zâlik bir adam borçlusu yedinde merhûn olan malını âhara satamaz. MC. MC/337, MC/350, MC/397, MC/96-MC/1192, MC/590-MC/1725, MC/756-MC/1192-MC/747, MC/1192-MC/1197, MC/1598-MC/1601. ● Article 46. When prohibition and necessity conflict, preference is given to the prohibition. Consequently, a person may not sell to another a thing which he has given to his creditor as security for debt.
MC/47 Madde 47 - Vücudda bir şeye tâbi' olan hükümde dahi ana tâbi' olur. tılmış olur??? MC. MC/48, MC/50, MC/236, MC/903.; TMK. 619-622 ● Article 47. An accessory which is attached to an object in fact is also attached to it is law. Consequently, when a pregnant animal is sold, the young in its womb is sold with it.
MC/48 Madde 48 - Tâbi' olan şeye ayrıca hüküm verilmez. Meselâ bir hayvanın karnındaki yavrusu ayrıca satılamaz. MC. MC/47, MC/216, MC/224, MC/856.; TMK. 619-622 ● Article 48. An accessory to an object cannot be dealt with separately.yvT A Example: The young in an animal's womb cannot be sold separately.
MC/49 Madde 49 - Bir şeye mâlik olan kimse ol şeyin zarûriyyâtmdan olan şeye dahi mâlik olur. Meselâ, bir hâneyi satın alan kimse ana mûsil olan tarîka dahi mâlik olur. MC. MC/232, MC/1194 ● Article 49. The owner of a thing held in absolute ownership is also the owner of the things indispensable to the enjoyment of such thing.yvT K Example: A person who buys a house is also owner of the road leading to it.
MC/50 Madde 50 - Asıl sâkıt oldukda fer' dahi sâkıt olur. MC. MC/81, MC/661, MC/662, MC/1527, MC/1530 ● Article 50. If the principle fails, the accessory also fails.

yuksel dedi ki...


g • t • d
MKK: MKK3: MKK/51-75
MC/51. MC/52. MC/53. MC/54. MC/55. MC/56. MC/57. MC/58. MC/59. MC/60. MC/61. MC/62. MC/63. MC/64. MC/65. MC/66. MC/67. MC/68. MC/69. MC/70. MC/71. MC/72. MC/73. MC/74. MC/75
Madde 50 - Asıl sâkıt oldukda fer' dahi sâkıt olur.MC. MC/81, MC/661, MC/662, MC/1527, MC/1530
51 Madde 51 - Sâkıt olan şey avdet etmez. Ya'ni giden geri gelmez.
52 Madde 52 - Bir şey bâtıl oldukda anın zımmındaki şey dahi bâtıl olur.MC. MC/175, MC/523, MC/1566.; MA. 41.; TCK. 49, 50, 51, 60.; TBK ı, 6, 113; HUMK. 234
53 Madde 53 - Aslın îfâsı kâbil olmadığı halde bedeli îfâ olunur.MC. MC/488, MC/489, MC/891.; TBK. 43.
54 Madde 54 - Bizzat tecvîz olunmayan şey bi't-teba' tecviz olunabilir. Meselâ, müşteri mebî'i kabz için bâyi'i tevkîl etse câiz olmaz. Amma iştira eylediği zahîreyi ölçüp koymak için bâyi'a çuvalı verip dahi zahîreyi çuvala edicek zımnan ve teb'an kabz bulunur.
55 MC/55???mMadde Meseli, 55 hi12s:-i' - İbtidâen şâ9ylayı tecviz olunmayan şey bakâen tecviz olunabilir.
hibe etmek sahîh değildir.
Amma bir mâl-ı mevhûbun bir hisse-i şâyi'asina bir müstahlik çıkıp da zabtetse hibe bâtıl olmayıp hisse-i bâkiye-i mevhûbün lehin malı olur.MC. MC/19, MC/24, MC/430, MC/858, MC/1466.; TMK. 2
56 Madde 56 - Baka' ibtidâdan esheldir. MC/55, MC/429, MC/430.; TMK. 2
57 Madde 57 - Teberru' ancak kabz ile tamam olur. Meselâ, bir adam birine bir şey hibe etse kable'l-kabz hibe tamam olmaz.
58 Madde 58 Raiyye yani teb'a üzerine tasarruf maslahatâ menuttur.
59 Madde 59 Iltejelllîl-i Velâyet-i hâssa velâyet-i âmmeden akvadır. Meselâ, vakfın velâyeti kadınin velâyetinden akvadır. TMK. 262, 265, 266, 267, 272, 275, 405.; MC. MC/974, MC/975.
60 Madde 60- Yani bir kelâmın bir manaya hamli mümkün oldukça ihmâl yani manasız i vamamalıd MC, MC/40, MC/61, MC/1456.; TMK. ı, 2.; TBK. 18.
61 Madde 61 - Ma'nây-ı hakîkî mütaazzir oldukta mecaza gidilir. MC.MC/40, MC/60, MC/62, MC/1517.; TMK. ı, 2.; TBK. 18.
62 Madde 62 - Bir kelâmın i'mâli mümkün olmaz ise ihmâl olunur. Yani bir kelamın hakîkî ve mecâzî bir manaya hamli mümkün olmaz ise o halde mühmel yani manasız bırakılır. MC. MC/60, MC/61, MC/1577, MC/1629, MC/1697.; TMK. ı, 2.; TBK. 18.
63 Madde 63 - Mütecezzi olmayan bir şeyin bazını zikretmek küllünü zikr gibidir. MC. MC/60, MC/1041.; MA. 31, 36.; TBK. ı, 6.; HUMK 234.
64 Madde 64 - Mutlak ıtlakı üzere cârî olur. Eğer nassan yahut delâleten takyîd delîli bulunmaz ise. MC. MC/1, MC/2, MC/571, MC/572, MC/573, MC/819, MC/820, MC/1494, MC/1495, MC/1478, MC/1482, MC/1483, MC/1484.; TBK. 180.; HUMK 234.
65 Madde 65 - Hazırdaki vasıf lağv ve gaibdeki vasıf muteberdir. Meselâ, meclis-i hazır olan bir kır atı satacak olduğu halde şu yağız atı şu kadar bin kuruşa satdım dese icabı muteber olup yağız tabiri lağv olur amma meydanda Olmayan bir kır atı yağız deyu satsa vasıf mu'teber olmakla bey' mün'akid ol- MC. MC/107, MC/208,.; TMK ı, 2.; TBK. 18, 31.
66 Madde 66 - Sual cevapta iâde olunmuş addolunur. Yani tasdik, olunan bir sualde ne denilmiş ise mûcib onu söylemiş hükmündedir.

yuksel dedi ki...


67 Madde 67 - Sâkit'e bir söz isnâd olunmaz. Lâkin ma'raz-ı hâcette sükût beyandır. Yani, sükût eden kimseye şu sözü söylemiş oldu denilemez, lâkin söyleyecek yer- MC. MC/281, 377]], 438]], 596]], MC/773, MC/805, MC/843, MC/847, MC/971, MC/1451, MC/1452, MC/1485, MC/1659, MC/1822.; HUMK 234.; TBK ı, 6, 31, 198-200, 221, 263, 387, 428.
68 Madde 68 - Bir şeyin umûr-u bâtınada delili ol şeyin makâmına kâim olur. Yani hakîkatine olan umûr-l bâtınada delîl-i zâhirîsi ile hükm olunur???. MC. MC/67, MC/183, MC/344, MC/769, MC/770, TMK 3.
69 Madde 69 - Mükâtebe muhâtaba gibidir.MC. MC/436, MC/1607, MC/1610, MC/1736.; TEK 5, 10.
70 Madde 70 - Dilsizin işaret-i malhûdesi lisan ile beyân gibidir.
71 Madde 71 - Tercümanın kavli her hususda kabul olunur.
72 Madde 72 Hatâsı zâhir olan zanna i'tibar yoktur.MC. 914, 1061, MC/1838.; TMK. ı, 2.; TBK. 18.; HUMK. 236, 254.
73 Madde 73 - Senede müstenid olan ihtimal ile hüccet yoktur.
Meselâ, bir kimse veresesinden birine şu kadar kuruş borcu olduğunu ikrâr hücc:ettiği takdirde eğer maraz-ı mevtinde ise diğer verese tasdik etmedikçe bu ikrârı değildir. Zira eğer vereseden mal kaçırmak ihtimali maraz-ı mevte müsteniddir. amma hal-i sıhhatda ise ikrârı mu'teber olur ve ol halde olan ihtimal mücerred bir nevi te-
MC.MC/72, MC/74, MC/1568, MC/1578.; HUMK. 236, 254.
74 Madde 74 - Tevehhüme i'tibar yokdur. MC. MC/72, MC/73, MC/75, MC/1013, MC/1161, MC/1192, MC/1741.; MA. 92.
75 Madde 75 - Bürhan ile sâbit olan şey ıyânen sabit gibidir.
g • t • d
MKK: MKK/4 -MKK/75-100
MC/75 . MC/76 . MC/77 . MC/78 . MC/79 . MC/80 . MC/81 . MC/82 . MC/83 . MC/84 . MC/85 . MC/86 . MC/87 . MC/88 . MC/89 . MC/90 . MC/91 . MC/92 . MC/93 . MC/94 . MC/95 . MC/96 . MC/97 . MC/98 . MC/99 . MC/100
MC/75 Madde 75 - Bürhan ile sâbit olan şey ıyânen sabit gibidir.● Article 75. A thing established by proof is equivalent to a thing established by ocular inspection.
MC/76 Madde 76 - Beyyine müdde'î için ve yemîn münkir üzerinedir. MC. MC/1461, MC/1463, MC/1613, MC/1817, MC/1818, MC/78, MC/79.; TMK. 6, 28, 157, 185.; TBK 42/1, 55/1, 103/11. ● Article 76. EVIDENCE IS FOR HIM WHO AFFIRMS; THE OATH FOR HIM WHO DENIES.
MC/77 Madde 77 — Beyyine hilâf-ı zâhiri isbât için ve yemîn aslı ibkâ içindir. MC. 8, 9, 11, 77, 81, 403, 967, 1774.● Article 77. The object of evidence is to prove what is contrary to appearance; the object of the oath is to ensure the continuance of the original state.

yuksel dedi ki...


MC/78 Madde 78 - Beyyine hüccet-i müteaddiye ve ikrâr hüccet-i kâsıradır. MC. 80, 81, 1384, 1572, 1642, 1676.; HUMK. 236, 254, 299. ● Article 78. Evidence is proof affecting third person; admission is proof affecting the person making such admission only.
MC/79 Madde 79 - Kişi ikrârıyla muaheze olunur. MC. 79, 81, 1127, 1573, 1575, 1588, 1632, 1654. ● Article 79. A person is bound by his own admission.
MC/80 Madde 80 — Tenâkuz ile hüccet kalmaz, lâkin mütenâkızın aleyhine olan hükme halel gelmez.
Meselâ, şehidler şahâdetlerinden rücû' ile tenâkuz etdiklerinde şahâdetleri hüccet olmaz, lâkin evvelki şahâdetleri üzerine kâdî hükmetmiş ise bu hüküm dahi bozulmayıp mahkumunbihi şahidlerin tazmin etmesi lazım gelir. MC. 78, 90, 1729, 1730.
● Article 80. Contradiction and proof are incompatible; but this does not invalidate a judgement given against the person contradicting. Example:- Witnesses contradict themselves by going back upon the evidence they have given. Such evidence is not proof; but if the court has already given judgement based upon the original evidence, such judgement may not be set aside, but the
witnesses must pay the value of the subject matter of the judgement to the persons against whom judgement has been given.
MC/81 Madde 81 — Asıl sâbit olmadığı halde fer'in sâbit olduğu vardır. Meselâ, bir kimse filanın filana şu kadar kuruş deyni vardır, ben dahi kefilim dese ve asil'in inkârı üzerine dâ'in iddi'â etse meblağ-ı mezburu kefilin vermesi lazım gelir. MC. 78, 1632. ● Article 81. Failure to establish the principle claim does not imply failure to establish a claim subsidiary thereto. Example:- A person states that A owes a sum of money to B and that he has the surety of A. Such person will be obliged to pay the sum in question if A repudiates the debt and B demands payment.
MC/82 Madde 82 — Şartin sübûtu indinde ana muallak olan şeyin sübûtu lazım olur. MC. 83, 84, 408, 494, 623, 1456, 1584.; TMK/2. ● Article 82. If the validity of a condition is established, the validity of anything dependent thereon must also be established.
MC/83 Madde 83 — Bi-kaderi'l-imkân şarta mürâat olunmak lâzım gelir. MC. 82, 84, 186, 187, 189, 287, 398, 468, 474, 777, 813, 884, 1073, 1166, 1420, 1337, 1402, 1561.; TMK. 2. ● Article 83. A condition must be observed as far as possible.
MC/84 Madde 84 - Va'dler suver-i ta'lîki iktisâ ile lazım olur. Meselâ, sen bu malı filan adama sat, eğer akçesini vermez ise ben veririm dese ve malı alan akçeyi vermese bu va'di eden kimsenin akçeyi vermesi lazım gelir. MC. 82, 83, 623. ● Article 84. Any promise dependent upon a condition is irrevocable upon such condition being fulfilled. Example:- A person tells A to sell a certain thing to B and informs A he will pay him in the event of B failing to do so, and B does in fact fail so to do. The person making the promise is obliged to pay the money

yuksel dedi ki...


MC/85 Madde 85 — Bir şeyin nefi zamânı mukâbelesindedir. Yani, bir şey telef olduğu takdirde hasârı kime âit ise anın zamanında demek olup ol kimsenin bu vechile zamanı ol şey ile intifâ'a mukâbil olur.
Meselâ, hıyar-ı ayb ile reddolunan bir hayvanı müşteri kullanmış olmasından dolayı bâyi' ücret alamaz. Zira kablen-redd telef olaydı hasarı müşteriye ait olacaktı. MC. 86, 87, 88, 236, 344, 393, 891, 903.
● Article 85. The enjoyment of a thing is the compensating factor for any liability attaching thereto; that is to say, in the event of a thing being destroyed, the person to whom such thing belongs must suffer the loss and conversely may enjoy any advantages attaching thereto. Example:- An animal is returned by reason of an option for defect. The vendor may not charge any fee on account of the use of the animal, because if it had been fallen upon the purchaser.
MC/86 Madde 86 - Ücret ile zamân müctemi' olmaz. MC. 85, 87, 88, 416, 469, 511, 536, 545, 548, 551, 596. ● Article 86. Remuneration and liability to make good loss do not run together.
MC/87 Madde 87 - Mazarrat menfa'at mukâbelesindedir. Yani, bir şeyin menfa'atına nâil olan anın mazarratına da mütehammil olur. MC, 85, 86, 88, 292, 1073. 1152, 1308, 1316, 1319, 1324, 1327, 1328. ● Article 87. Disadvantage is an obligation accompanying enjoyment. That is to say, a person who enjoys a thing must submit to the disadvantages attaching thereto.
88 Madde 88 - Külfet ni'mete ve nümet külfete göredir. MC. 85, 86, 87. ● Article 88. The burden is in proportion to the benefit and the benefit to the burden.
89 Madde 89 - Bir fiilin hükmü fâiline muzâf kılınır ve mücbir olmadıkça âmirine muzaaf kılınmaz. MC 90, 92, 93, 95, 9. Kizp, 293. ● Article 89. The responsibility for an act falls upon the author thereof; it does not fall upon the person ordering such act to be performed, provided that such person does not compel the commission thereof.
90 Madde 90 - Mübâşir yani bizzat fâil ile mütesebbib müctemi' oldukda hükm ol fâile muzaf kılınır. Meselâ. birinin tarîk-i âmmda kazmış olduğu kuyuya diğeri, birinin hayvanını ilkâ ile itlâf ezse o zâmin olup kuyuyu hafr eden kimseye zamân lâzım gelmez. MC. 89, 91. 92 193, 922, 1828; TCK 52, 6467.; TBK. 41, vd. ● Article 90. If a person performs any act personally and is implicated therein with the person who is the cause thereof, the person performing such act is responsible thereof. Example:- A digs a well in the public highway and B causes C's animal to fall therein and to be destroyed. B is responsible thereof and no liability rests with the person who dug the well.
91 Madde 91 - Cevâz-ı şer'i zamâna münâfi olur. Meselâ, bir adamın kendi mülkünde kazmış olduğu kuyuya birinin hayvanı düşüp telef olsa zamân lazım gelmez. MC 92, 93, 796, 798, 822, 224, 875, 924, 1075, 1192.; TCK. 52, 64-67, 78, 49-51. ● Article 91. An act allowed by law cannot be made the subject of a claim to compensation. Example:- An animal belonging to A falls into a well which B has dug on his own property held in absolute ownership and such animal is destroyed . No compensation can be claimed.

yuksel dedi ki...


92 Madde 92 - Mübâşir müteammid olmasa da zâmin olur. MC. 91, 93. 912, 913. 926; 41 vd. ● Article 92. A person who performs an act, even though not intentionally, is liable to make good any loss caused thereby.
93 Madde 93 - Mütesebbib müteammid olmadıkça zâmin olmaz. MC. 91, 93, 913, 924; TBK 41 ● Article 93. A person who is the cause of an act being performed is not liable to make good any loss caused by such act unless he has acted intentionally.
94 Madde 94 -Hayvanâtın kendiliğinden olarak cinâyet ve mazarratı hederdir. MC. 81, 929, 931, 932. 933.939 ● Article 94. No liability attaches in connection with offences of or damage caused by animals of their own accord.
95 Madde 95 - Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek bâtıldır. MC. 96, 97, 125, 657, 1007, 1510.: TEK. 411, 413.; 900 vd. ● Article 95. Any order given for dealing with the property of any other person held in absolute ownership is void.
96 Madde 96 - Bir kimsenin mülkünde anın izni olmaksızın âhar bir kimsenin tasarruf etmesi câiz değildir. MC, MC/27, MC/45, MC/95, MC/97, MC/365.MC/446*MC/799, MC/857, MC/919, MC/1075, MC/1078, MC/1079, MC/1459, MC/1546. ● Article 96. No person may deal with the property of another held in absolute ownership without suchperson's permission.
97 Madde 97 - Bilâ-sebeb-i meşrü' birinin malını bir kimsenin ahz eylemesi câiz olmaz. MC. 95, 96, 369, MC/891, MC/889.; TMK. 2.; TBK 61, 41 ● Article 97. No person may take another person's property without some legal reason.
98 Madde 98 - Bir şeyde sebeb-i temellükün tebeddülü ol şeyin tebeddülü makâmına kâimdir. MC. 255, 869.● Article 98. Any change is the cause of the ownership of a thing held in absolute ownership is equivalent to a change in that thing itself.
99 Madde 99 — Kim ki bir şeyi vaktinden evvel isti'câl eyler ise mahrûmiyetle mu'âteb olur. TMK. 285-286.; TCK. 343, 477.● Article 99. Any person who hastens the accomplishment of a thing before its due time, is punished by being deprived thereof.
100 Madde 100 — Her kim ki kendi tarafından tamam olan şeyi nakz etmeğe sa'y ederse sa'yi merduttur. MC. 19, 356, 368, 616, 898, 1658.; TMK. 3-4. ● Article 100. If any person seeks to disavow any act performed by himself, such attempt is entirely disregarded

yuksel dedi ki...


D . 50. Md şablonu güzel. MKK. MKK1 . MKK/1-25.MKK/1-30.MECELLE. MC/Mukaddime MAKALE-İ ÛLÂ; İLM-i FIKHIN TARİF VE TAKSİMİ HAKKINDADIR . Definition of Jurisprudence: MC/1 . MC/2 . MC/3 . MC/4 . MC/5 . MC/6 . MC/7 . MC/8 . MC/9 . MC/10 . MC/7 MC/8 MC/9 MC/10 MC/11 MC/12 MC/13 MC/14 MC/15 MC/16 MC/17 MC/18 MC/19 MC/20 MC/21 MC/22 MC/23 MC/24 MC/25
MAKALE-İ SANİYE; KAVÂİD-İ FIKHİYYE BEYÂNINDADIR MC/2 - Bir işden maksad ne ise hüküm ona göredir. Yani bir iş üzerine terettüb edecek hüküm ol işten maksat ne ise ona göre olur.MC. 170, 769, 1240.; TMK. 1, 2, 3, 84, 114, 125.; TBK. 18, 20, , 41, 43, 48, 82, 83.; ZGB. 2., 3.; BGB. 157, 242, 932.; TCK. 45 MC/3 - Ukûdda itibar makâsıt ve maâniyedir, elfâz ve mebâniye değildir.MC. MC/262, MC/389, MC/648.; TMK. ı, 2, 3.; TBK ı, 18,25, 26, 154, 165, 178, 505.; MH. 314, Madde 4 - Şek ile yakin zâil olmaz.MC. MC/5, MC/6, MC/7, MC/8, MC/9, MC/10, MC/11, MC/12. Madde 5 - Bir şeylin bulunduğu hal üzere kalması asıldır.MC. MC/6, MC/10, MC/1685, MC/1776, MC/1777.; TMK IS Madde 6 - Kâdim kıdemi üzere zikrolunur.MC. MC/166, MC/1224, MC/1197.; MH. 48; TBK. 125 - 140. Madde 7- Zarar kadim olmaz.MC. MC/6 , MC/166, MC/1166, MC/1224; MH. 48.; TBK. 125 - 140. Madde 8 - Berâ'et-i zimmet asıldır.MC. MC/9, MC/612. Madde 9 — Sıfât-ı ârizada asl olan ademdir.MC/8, MC/332 Madde 10 — Bir zamanda sabit olan şeylin hilâfina delil olmadıkça bekâsıyla hükmolunur. MC MC/5, MC/1621, MC/1592. Madde 11 - Bir emr-i hâdisin akreb-i evkâtına izâfeti asıldır. MC MC/10, MC/5, MC/8; HUMK 299. Madde 12 - Kelâmda asl olan manây-ı hakîkîdir.MC. MC/13, MC/60, MC/61.; TMK ı, 2; TBK18. Madde 13 - Tasrih mukâbelesinde delâlete i'tibar yokdur.MC. MC/12, MC/772.; TBK. ı. 2:, HUMK

yuksel dedi ki...

. 234, Madde 14 - Mevrid-i nassda ictihâda mesâğ yoktur.MC. MC/15, MC/16, MC/167.; TMK. ı, 2; TBK 18. Madde 15 - Alâ hilâfi'l-kıyâs sâbit olan şey sâire makîsün-aleyh olamaz.MC. MC/14, MC/16. MC/1659. Madde 16 - İctihâd ile ictihâd nakz olmaz.MC. MC/14, MC/15.; TMK. 1; TCK. 44 Madde 17 - Meşakkat tesyîri celbeder.MC. MC/18, MC/19, MC/20, MC/205, MC/223, MC/396, MC/799.; TMK. 2 Madde 18 - Bir iş zîk oldukda müttesi olur.MC. MC/17. Madde 19 - Zarar ve mukâbele bi'z-zarâr yokdur.MC. MC/20, MC/25, MC/26, MC/27, 28, MC/29.; TMK. 41, 61, vd; Madde 20 - Zarar izâle olunur.MC. MC/19, MC/21, MC/22, MC/25, MC/26, MC/27, MC/28, MC/29, MC/30, MC/32, MC/998, MC/1201.; TBK 41 vd. Madde 21 - Zarûretler memnû' olan şeyleri mübah kilâr. MC. MC/22, MC/96, MC/97, MC/1007.; TBK. 52; TCK 49-50, 516/4. Madde 22 - Zarûretler kendi mikdarlarınca takdir olunur.MC.MC/21, MC/23.; TBK. 52; TCK. 49-50, 516/4 Madde 23 - Bir özür için câiz olan şey ol özrün zevâliyle bâtıl olur.MC. MC/22, MC/517. Madde 24 - Mâni' zâil oldukda memnû' avdet eder.MC. MC/19, MC/335, MC/345, MC/347, MC/372, MC/869, MC/870, MC/1647, MC/1653, MC/1654. Madde 25 - Bir zarar kendi misliyle izâle olunamaz.MC. MC/26, MC/27, MC/28, MC/29, MC/31, MC/965, MC/1141, MC/1288, MC/1312.; TCK 49-50, 516/4; TBK 52

yuksel dedi ki...


D MKK/25-50 Madde 25 - Bir zarar kendi misliyle izâle olunamaz. MC. MC/26, MC/27, MC/28, MC/29, MC/31, MC/965, MC/1141, MC/1288, MC/1312.; TCK 49-50, 516/4; TBK 52 Madde 26 - Zarar-ı âmmı def için zarar-ı has ihtiyâr olunur. MC. MC/20, MC/27, MC/28, MC/29, MC/1325. Madde 27 - Zarar-ı eşedd zarar-ı ehaf ile izâle olunur. MC. MC/25, MC/26, MC/20, MC/902, MC/906, MC/1044, MC/1224, MC/1440.; TMK. 656, 661 vd. Madde 28 - iki fesâd te'âruz etdikde ehaffí irtikâb ile a'zamının çaresine bakılır. MC. MC/20, MC/25, MC/26, MC/27, MC/29, MC/902.; TMK. 656, 661 vd. Madde 29 - Ehven-i şerreyn ihtiyâr olunur. MC. MC/21, MC/22, MC/26, MC/27, MC/28, MC/902.; TMK. 656, 661 vd. Madde 30 - Def'-i mefâsid celb-i menâfi'den evlâdır. Madde 31 -Zarar bi-kadari'l-imkân def olunur. MC. MC/28, MC/29, MC/30, MC/532, MC/533.; TMK. 656 ve 661. Bu maddede bahsedilen kıyas, İslâm Huküku'nun ana kaynaklarından birisidir. Bibliyografi Ali Haydar, Mecelle şerhi, 1/67, Ömer Nasuhi, Hukûk-l İslâmiye, 1/171, vd. Zeydan, age. sil. vd. Madde 32 - Hâcet umûmî olsun husûsî olsun zarûret menzilesine tenzîl olunur. Bey ' bili-vefânın tecvîzi bu kabîldendir ki Buhara ahâlîsinde borç tekessür etdikçe görülen ihtiyaç üzerine bu mu'âmele mer'iyyü'l-icrâ olmuştur. MC. MC/21, MC/118, MC/205, MC/213, MC/396, MC/420. Madde 33 - Iztırar gayrın hakkını ibtâl etmez. Binâen-alâ-zâlik bir adam aç kalıb da birinin ekmeğini yese ba'dehû kıymetini vermesi lazım gelir. MC. MC/400, MC/1007.; TCK: 49-50/4; TBK. 52 Madde 34 - Alması memnû' olan şeyin vermesi dahi memnû' olur. TCK 64 67 MC MC/35 tbk 50 Madde 35 - İşlenmesi memnû' olan şeyin istenmesi dahi memnû' olur. TCK 64-67.; TBK 50.; MC. MC/34, MC/1818. Madde 36 - Âdet muhakkemdir. Yani hükm-i şer'iyi isbât için örf ve âdet hakem kılınır. Gerek âmm olsun ve gerek hâs olsun. MC. MC/37, MC/38, MC/39, MC/40, MC/41, MC/42, MC/43, MC/44, 45, MC/230, MC/251, MC/291, MC/450, MC/460, MC/469, MC/574, MC/575, MC/576, MC/1340, MC/1790, MC/188, MC/354, MC/495, MC/555, MC/622, MC/829.; TMK. 1/1, 590/11, 592/281, 285

yuksel dedi ki...

420, 423. Madde 37 - Nâsın isti'mâli bir hüccetdir ki anınla amel vâcib olur. I'MK ı; MC. MC/36, MC/168, MC/389, MC/495. Madde 38 - Âdeten mümteni' olan şey hakîkaten mümteni' gibidir. MC. MC/36, MC/37, MC/39, MC/40, MC/1589, MC/1629. Madde 39 - Ezmanın tegayyürü ile ahkâm'ın tagayyürü inkâr olunamaz. MC. MC/36, MC/37, MC/38, MC/40, MC/244, MC/326, MC/596, MC/1716. Madde 40 - Âdetin delâletiyle ma'ânîy-ı hakîkî terk olunur. MC. MC/12, MC/36, MC/37, MC/38, MC/39, MC/61, MC/82, MC/912, MC/1584.; TMK ı, 2.; TBK. 18 Madde 41- Âdet ancak muttarid yâhut galip oldukda mu'teber olur. MC. MC/36, MC/37, MC/38, MC/39, MC/40, MC/42, MC/240.; TMK ı Madde 42 - İ'tibâr galib-i şâyi'adır, nâdire değildir. MC. MC/41, MC/987.; TMK ı; HUMK 238 Madde 43 - Örfe ma'rûf olan şey şart kılınmış gibidir. TMK 1; TTK ı; MC. MC/36, MC/37, MC/41, MC/42, MC/461, MC/563, MC/596, MC/871 Madde 44 - Beyne't-tüccâr ma'rûf olan şey beynlerinde meşrût gibidir. MC. MC/36, MC/37, MC/38, MC/790, MC/1463.; TMK 1/1, 2; TBK 18 Madde 45 - Örf ile ta'yîn nass ile ta'yîn gibidir, MC. MC/43, MC/44, MC/527, MC/528, MC/816, MC/1498, MC/1499.; TMK ı Madde 46 - Mâni' ve muktazi teâruz etdikde mâni' takdîm olunur. Binâen-alâ-zâlik bir adam borçlusu yedinde merhûn olan malını âhara satamaz. MC. MC/337, MC/350, MC/397, MC/96-MC/1192, MC/590-MC/1725, MC/756-MC/1192-MC/747, MC/1192-MC/1197, MC/1598-MC/1601. Madde 47 - Vücudda bir şeye tâbi' olan hükümde dahi ana tâbi' olur. tılmış olur. MC. MC/48, MC/50, MC/236, MC/903.; TMK. 619-622 Madde 48 - Tâbi' olan şeye ayrıca hüküm verilmez. Meselâ bir hayvanın karnındaki yavrusu ayrıca satılamaz. MC. MC/47, MC/216, MC/224, MC/856.; TMK. 619-622 Madde 49 - Bir şeye mâlik olan kimse ol şeyin zarûriyyâtmdan olan şeye dahi mâlik olur. Meselâ, bir hâneyi satın alan kimse ana mûsil olan tarîka dahi mâlik olur. MC. MC/232, MC/1194 Madde 50 - Asıl sâkıt oldukda fer' dahi sâkıt olur. MC. MC/81, MC/661, MC/662, MC/1527, MC/1530

yuksel dedi ki...

yuksel10 Ekim 2020 04:39
RIFK
الرفق
Yumuşak davranma, nezaket anlamında bir ahlâk terimi.
İlişkili Maddeler
HİLİM
Akıllı ve kültürlü olmakla kazanılan, beşerî münasebetlerde hoşgörülü, bağışlayıcı ve medenî davranışlar sergilemeyi sağlayan ahlâkî erdem.
RAHMET
Şefkat gösterip lutufta bulunma anlamında bir Kur’an terimi.

Müellif:
MUSTAFA ÇAĞRICI
Sözlükte “yumuşak ve yararlı olmak; yardım etmek” anlamlarındaki rıfk kelimesi terim olarak “iyi huyluluk, uyumlu, geçimli ve nazik olma, yumuşak davranma” mânalarına gelir. Ayrıca lutf, leyn (yumuşaklık), hilm, teysîr (kolaylık gösterme) kavramları rıfk ile yakın anlamda; “sertlik, kaba ve kırıcı davranış” mânasındaki unf, gılzat, hiddet, huşûnet, hurk ve şiddet karşıt anlamda kullanılmaktadır (Lisânü’l-ʿArab, “rfḳ” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “rfḳ” md.; İbn Hazm, s. 48, 62, 75; Gazzâlî, III, 184-185). Rıfk kökünden türeyen refîk “yumuşak ve nazik davranan kişi, arkadaş, dost” demektir. Hadis ve siyer kaynaklarında yer alan bilgilere göre Resûlullah, Hz. Âişe’nin kucağında son nefesini verirken “er-refîku’l-a‘lâ” (yüce dost) diyerek Allah’a gitmekte olduğunu ifade etmiş ve son sözü “Allahım, yüce dost!” olmuştur (Buhârî, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 5, “Meġāzî”, 83, 84; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 87).

Kur’ân-ı Kerîm’de bir âyette refik kelimesi geçmektedir (en-Nisâ 4/69). Tefsirlerde, Resûl-i Ekrem vefat ettiğinde onun yokluğuna nasıl dayanacaklarını düşünüp kederlenen bazı sahâbîleri teselli etmek üzere, Allah’a ve resulüne itaat edenlerin peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlihlerle beraber olacağını ve bunların ne güzel refik olduğunu bildiren bu âyetin indiği ve burada refik kelimesinin “arkadaşlığına güvenilen kişi” anlamında kullanıldığı belirtilir (meselâ bk. Taberî, VIII, 534-535; Kurtubî, V, 272; Şevkânî, I, 545, 546). Bazı âyetlerde rıfk ile yakın anlamlı kelimelerle insanlara karşı yumuşak davranmanın önemine dikkat çekilmiştir. Tâhâ sûresinde (20/44) yumuşak davranmanın etkili bir eğitim ve irşad yöntemi olduğuna işaret edilir. Bir âyette (Âl-i İmrân 3/159) Hz. Peygamber’in etrafındakilere yumuşak davranmasından övgüyle söz edilmekte, bu davranışının ilâhî rahmetin bir eseri olduğu belirtilmekte, kaba ve katı kalpli olmanın eğitim ve sosyal birlik açısından zararlı etkisine dikkat çekilmektedir. İbn Hazm, Resûl-i Ekrem’in insanları eğitirken onları ümitlendiren, sevindiren ve rahatlatan sözler söylemeye önem verdiğini, bu sayede nasihatlerinde başarılı olduğunu, kolaylaştırıcı olmayı ve zorluk göstermekten sakınmayı emrettiğini hatırlatır (el-Aḫlâḳ ve’s-siyer fî müdâvâti’n-nüfûs, s. 62).

Hadislerde rıfk kelimesi ve türevleri geçmektedir. Hz. Peygamber, “Allahım! Ümmetime rıfk ile muamele edene sen de rıfk ile muamele et” diye dua etmiştir (Müsned, VI, 62, 93, 257, 258, 260). “Allah rıfk sahibidir ve her işi rıfk ile yapmayı sever” meâlindeki hadis (Buhârî, “İstitâbe”, 4, “Edeb”, 35; Müslim, “Selâm”, 10) rıfkın Allah’ın sıfatları arasında yer aldığını ve insanlardaki rıfk erdeminin bu sıfatın bir yansıması olduğunu gösterir. Resûl-i Ekrem, “Rıfktan mahrum kalan kimse hayırdan da mahrum kalır” (Müsned, IV, 362, 366; Müslim, “Birr”, 74-76; İbn Mâce, “Edeb”, 9); “Bir iş rıfk ile yapılırsa rıfk mutlaka o işi güzelleştirir” (Müsned, VI, 58, 112; Müslim, “Birr”, 78; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 1) hadisleriyle rıfkın önemine dikkat çekmiştir. Bizzat kendisi de sahâbîler tarafından “çok merhametli, çok yumuşak” diye nitelendirilmiştir (Buhârî, “Eẕân”, 17, 18; Müslim, “Mesâcid”, 292, “Neẕir”, 8; Ebû Dâvûd, “Eymân”, 21). Bir rivayete göre, Hz. Peygamber ve ashabın yanına gelen bir grup yahudinin “esselâmü aleyküm” yerine “essâmü aleyküm” (ölüm sizin üzerinize olsun) demelerine öfkelenen Hz. Âişe’nin, “O dediğiniz sizin başınıza gelsin, Allah sizin belânızı versin!” şeklinde tepki göstermesi üzerine Resûlullah, “Yâ Âişe, sâkin ol, rıfk göster, sertlikten ve hakaretten sakın!” demiştir (Müsned, III, 199; Buhârî, “Edeb”, 38; “Daʿavât”, 63; Müslim, “Birr”, 79).

yuksel dedi ki...

yuksel10 Ekim 2020 04:40

İslâm ahlâkına dair kaynaklarda Câhiliye dönemi diye adlandırılan İslâm öncesi Arap toplumunda yaygın olan kabalık, saldırganlık, şiddet gibi tutum ve davranışlara karşı rıfk, hilim, sabır, af gibi kavramlarla ifade edilen erdemler müslüman insanı Câhiliye insanından ayıran nitelikler olarak değerlendirilmiş, bilhassa güçlü ve haklı olduğu halde hilim ve rıfk ile muamele etmenin değerine vurgu yapılmıştır. Hz. Ömer’e atfedilen bir sözde Allah katında devlet başkanının rıfkından daha değerli bir erdem, yine onun sertlik ve hiddetinden daha çirkin bir erdemsizliğin bulunmadığı belirtilir (Pellat, s. 39-40). Hasan-ı Basrî’ye nisbet edilen ayrıntılı bir müslüman tanımında, “Müslüman dininde güçlü, kararlı ve yumuşak huylu kişidir; imanı sağlam, bilgili ve halîm, zeki ve rıfk sahibidir, haklı iken bağışlayıcı, güçlü iken cömert, dostluğu ve arkadaşlığı güzel, öfke halinde sabırlıdır” şeklinde ifadeler yer alır (Gazzâlî, III, 166). İbn Hibbân’ın rıfk ile akıl arasında bir ilişki gördüğü anlaşılmaktadır. Ona göre akıllı insan daima rıfk ile davranmalıdır. Yumuşaklığın düzeltemediği şeyi sertlik hiç düzeltemez. Akıldan daha sağlam bir dayanak bulunmadığı gibi rıfktan daha hayırlı bir rehber de yoktur. Rıfkı terkeden sertliğe yönelir, sertliği seçen tehlikelerle yüzyüze kalır (Ravżatü’l-ʿuḳalâʾ ve nüzhetü’l-fużalâʾ, s. 215-223). İbn Abdülberr’in rıfk ve iktisat (orta yol) kelimelerini aynı başlıkta kullanması ve bu iki kavramı bir arada işlemesi rıfkın “her türlü davranışta uyumluluk” anlamı da içerdiğine işaret etmektedir (Behcetü’l-mecâlis, I, 217-220). Gazzâlî de insan davranışlarının her türlü aşırılıktan uzak olması gerektiğine, şiddet ve yumuşaklıkta bu dengenin gözetilmesinin önemine dikkat çeker; ancak insanın tabiatı şiddete meyilli olduğu için dinde rıfka daha çok önem verildiğini ifade eder (İḥyâʾ, III, 184-186).

BİBLİYOGRAFYA
Wensinck, el-Muʿcem, “rfḳ”, “lyn” md.leri; M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rfḳ”, “lyn” md.leri; Müsned, III, 199; IV, 362, 366; VI, 58, 62, 93, 112, 257, 258, 260; Taberî, Câmiʿu’l-beyân (Şâkir), VIII, 534-535; İbn Hibbân, Ravżatü’l-ʿuḳalâʾ ve nüzhetü’l-fużalâʾ, Beyrut 1397/1977, s. 215-223; İbn Hazm, el-Aḫlâḳ ve’s-siyer fî müdâvâti’n-nüfûs, Beyrut 1405/1985, s. 48, 62, 75; İbn Abdülber, Behcetü’l-mecâlis, I, 217-220; Gazzâlî, İḥyâʾ, II, 333-334; III, 166, 184-186; Kurtubî, el-Câmiʿ, V, 272; Şevkânî, Fetḥu’l-ḳadîr, Beyrut 1412/1992, I, 545, 546; Ch. Pellat, Risâle fi’l-ḥilm ʿinde’l-ʿArab, Beyrut 1973, s. 39-40.

yuksel dedi ki...


Kur’an ahlâkını en iyi kavrayan ve yaşayanlardan biri olarak tanınan Hasan-ı Basrî’ye isnat edilen (Gazzâlî, III, 166) ve hilmin kapsadığı başlıca faziletleri vurgulayan şu sözleri Kur’an ve Peygamber ahlâkının bir özeti saymak mümkündür: “Müslüman dininde güçlü, kararlı ve yumuşak olan kişidir; imanı sağlam, bilgili ve halîm, zeki ve merhametlidir; hem haklı hem bağışlayıcı, hem zengin hem tutumludur; hasta olduğunda tahammüllü, güçlü ve iyilik severdir; arkadaşlığın ve dostluğun sıkıntılarına katlanır, zorluklara sabreder; öfkesine mağlûp olmaz, gurur ve kibre kapılmaz, ihtiraslarına yenilmez; midesi yüzünden şerefsizlik yapmaz; hırsı yüzünden küçülmez; basit hedeflerle yetinmez; mazluma yardım eder, zayıfa acır; cimrilik yapmaz, israf etmez; kendisine kötülük edeni bağışlar, cahili hoş görür; nefsi sıkıntıda olsa da herkes kendisinden faydalanır.”

yuksel dedi ki...

klasik anlamdaki savaşın kazanılması veya kaybedilmesinde, savaştan sonra da üstünlüğün devam etmesinde yahut sorunların çözülmesinde insanların ruh haline etki ederek sonuç almak, olarak tarif edilir.

Psikolojik savaş yöntemlerinden bir tanesi de kontrollü gerilim stratejisidir. Egemenlik duygusu evrensel bir duygudur. Güç odakları bu duygunun etkisi ile ellerindeki kontrolü kaybetmemek için gerilimi artırırlar ve

yuksel dedi ki...

gerilimden çıkar sağlarlar. Potansiyel tehlike olarak algıladıkları tehlikeyi kendi savaş kurallarına çekmeye çalışırlar. Kendi savaş kuralları görece şiddettir.

Şiddetle beslenirler, şiddetten yararlanırlar. Kontrollü gerilim, bir tarafın alan egemenliğini elinde tutmak için geliştirdiği bir yöntemdir, kısa vadede sonuç verir. Ama uzun vadede ters teper, çünkü toplumlar şiddet ve gerginlikten hazzetmezler. Bu nedenle Uluslararası güç odakları, özellikle silah endüstrisinin kontrollü gerilim stratejisini her zaman kullanmışlardır. Kontrollü ve yavaş yavaş; zihin ve bedenleri geren yöntemlerle halkı veya hedef kitleyi bir noktaya çekmeye çalışırlar.

Psikolojik savaşın saldırı ve savunma silahı; propaganda, eğitim ve

yuksel dedi ki...

provokasyondur. Cephanesi ise; söz, yazı, resim, broşür ve e–posta şeklindeki bilgidir. Bu savaş tarzının amacı, insanları ikna etmek ve onları değiştirmektir. Yöntemi de beyin yıkamadır. Yani hedef insan beynidir, insan beynine hükmetmektir.


Çinli General Sun–Tzu, 2500 yıl önce bu konuda “Savaş Sanatı” adlı bir kitap yazmıştır. Kendi zamanında Türk devletlerinin parçalanması sürecinde kullanılan Psilojik Savaş yöntemi, bugün için de tüm dünyada aynı şekilde geçerliliğini sürdürmektedir. Konuyu

yuksel dedi ki...

anlamak için Sun– Tzu’nun kitabından bazı önerilerine bakmak yararlı olacaktır:

1– Hasım ülkelerde iyi olan şeyleri gözden düşürünüz.

2– Hasım ülkelerin hakanlarının başarılarını küçük göstererek şöhretlerine gölge düşürünüz ve zamanı geldiğinde de kendi halkının onları hor görmesini sağlayınız.

yuksel dedi ki...

3– Adi ve aşağılık kişilerin işbirliğinden yararlanınız.

4– Düşman halkın kendi aralarında olan uyuşmazlık ve kavgalarını yayınız.

5– Hasmınızın geleneklerini gülünç hale getiriniz. Son süreçte Türkiye’de yapılmak olanlar kelimesi kelimesine bu maddelere benziyor değil mi?

Hele bir de son süreçte yapılan haberler ve Hatay yangınını da eklerseniz konuya, meselesini ciddiyeti daha da ortaya çıkacaktır.

Yeni bir süreç içindeyiz, hepimizin daha dikkatli olması, hatta uyanık olması gerekiyor. Eskilerin deyimiyle “Su uyur, düşman uyumaz.” Deyip dikkatleri daha da arttırmamız gereken zamandayız.

yuksel dedi ki...

Bu vesileyle Hatay’da yangından zarar gören herkese geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bu yangını çıkaranları lanetliyorum. Yaptıkları psikolojik savaş boyutunda ama; bu savaşı onlar kaybedecekler.

Vesselam…

yuksel dedi ki...

yuksel12 Ekim 2020 04:03
Kadın resmine şehvetle bakmak ruhun yüce hissiyatını öldürür.(S.) 668:Lemaat.
Bir Hazinenin Anahtarı.
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist ve İndeksi.sy.606.

yuksel dedi ki...

yuksel14 Ekim 2020 00:43
Tabiatçılar esir maddesini fail zannetmişler.(L.) 336:30.Lem'a, 6.nükte, 1.şua.
Bir Hazinenin Anahtarı.
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.622.
Ene bir taguttur.(M.N.) 100:Habbe;(M.N.)168:Şemme.

YANITLAYINSIL

yuksel14 Ekim 2020 00:50
Beşincisi," Hayırdan az bir şey almak, şerden çok şeyi terk etmekten daha hayırlıdır.Şerrin tümünü terk etmek, hayırdan az bir şey almaktan daha hayırlıdır " dedi.
Münebbihat
İbn Hacer Askalani.
Uyarılar.sy.72.

YANITLAYINSIL

yuksel14 Ekim 2020 00:56
Ecnebileri taassubu İslâmiyetin inkişafına mâni idi.(H.Ş.) 34.
Bir Hazinenin Anahtarı Fihrist Ve İndeksi.sy.620.
Şeairin taabbudi kısmı değiştirilemez.(M.) 386: 29.Mektup,1.kısım, 9.nükte.

yuksel dedi ki...

İşte şu gecenizi görüyor musunuz? Bundan yüz sene sonra, şu anda arz üzerinde bulunan insanlardan o zaman hiç kimse kalmaz.(Şu andaki insanlar yüz sene içinde ölüler.)
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
Sayfa: 67 / No: 13
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...

İnandığınız gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.
Hz Ömer r.a.
Değeriniz, inancınız kadardır.
Ahmed Hulusi.
Bir amacın başarı limitini, kendi inancımız belirler.
Konfiçyüs.
Akıllarına sorabilselerdi, görmediklerine de inanırlardı.
Ali suad.
Eğer siz kendi kendinize inanıyorsanız başkalarıda size inanacaktır.
sy.313.
Bölüm. İnanmanın önemi.
Özdeyişler

yuksel dedi ki...

yuksel27 Eylül 2020 01:30

Kıyamet alametlerindendir; çocuğun öfkeli, yağmurun hararetli olması, şerlerin taşması, yalancının tasdiki, doğrunun yalanlanması, haine güvenilmesi, emine ihanet edilmesi, münafıkların kabileye efendi olması, çarşıya münafıkların hakim oluşu, mihrapların süslenmesi, kalblerin harap edilmesi, erkeğin erkeklerle, kadınların kadınlarla yetinmesi, dünyanın mamur kısmının harab, harap kısmının mamur olması, şüphenin ve faizin aşikar olması, çalgının ve eğlence aletlerinin alenileşmesi, içkinin içilmesi, zaptiyenin, gammazların ve gıybetçilerin çoğalması.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
Sayfa: 448 / No: 8
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel16 Ekim 2020 22:42

Dört şey her kimde bulunursa halis münafık olur. Bir kimsede bunlardan birisi varsa, onda da nifaktan bir huy vardır. Bunu terketmeden mü'mini kamil olamaz: Konuşurken yalan söyler, vadinden hulfeder, ahdinde durmaz, muhasama ettiğinde haktan batıla meyleder.
Ravi: Hz. İbni Amr (r.a.)
Sayfa: 68 / No: 5
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYIN

yuksel16 Ekim 2020 22:49

Muhasama : 1.karşılılıklı düşmanlık 2.çekişme, çarpışma,didişme,anlaşmazlık.3.birbirine karşı oluş.
Tabiratlı, Terkibli,Ansiklopedik.
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.732.

YANITLAYIN

yuksel16 Ekim 2020 22:51

Dört şey sende olursa, dünyadan fevt olan (elde edemediğin, kaçırdığın) şeylerden dolayı üzülme: Doğru sözlü olmak, vaadinde durmak, hüsnü ahlâk (güzel ahlâk) sahibi olmak, yemek içmekte israftan kaçıb, helâl lokma yemek.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
Sayfa: 68 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

yuksel dedi ki...


yuksel27 Eylül 2020 01:30
Kıyamet alametlerindendir; çocuğun öfkeli, yağmurun hararetli olması, şerlerin taşması, yalancının tasdiki, doğrunun yalanlanması, haine güvenilmesi, emine ihanet edilmesi, münafıkların kabileye efendi olması, çarşıya münafıkların hakim oluşu, mihrapların süslenmesi, kalblerin harap edilmesi, erkeğin erkeklerle, kadınların kadınlarla yetinmesi, dünyanın mamur kısmının harab, harap kısmının mamur olması, şüphenin ve faizin aşikar olması, çalgının ve eğlence aletlerinin alenileşmesi, içkinin içilmesi, zaptiyenin, gammazların ve gıybetçilerin çoğalması.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
Sayfa: 448 / No: 8
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel16 Ekim 2020 22:42
Dört şey her kimde bulunursa halis münafık olur. Bir kimsede bunlardan birisi varsa, onda da nifaktan bir huy vardır. Bunu terketmeden mü'mini kamil olamaz: Konuşurken yalan söyler, vadinden hulfeder, ahdinde durmaz, muhasama ettiğinde haktan batıla meyleder.
Ravi: Hz. İbni Amr (r.a.)
Sayfa: 68 / No: 5
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel16 Ekim 2020 22:49
Muhasama : 1.karşılılıklı düşmanlık 2.çekişme, çarpışma,didişme,anlaşmazlık.3.birbirine karşı oluş.
Tabiratlı, Terkibli,Ansiklopedik.
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.732.

YANITLAYINSIL

yuksel16 Ekim 2020 22:51
Dört şey sende olursa, dünyadan fevt olan (elde edemediğin, kaçırdığın) şeylerden dolayı üzülme: Doğru sözlü olmak, vaadinde durmak, hüsnü ahlâk (güzel ahlâk) sahibi olmak, yemek içmekte israftan kaçıb, helâl lokma yemek.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
Sayfa: 68 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:40
Sultanın aldıkları hediye haram ve hırsızlıktır.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Saad (r.a.)
Sayfa: 454 / No: 5
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:41
Tahsildarların aldıkları hediyelerin hepsi haramdır.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)
Sayfa: 454 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:43
Umeranın aldıkları hediye hırsızlıktır.
Ravi: Hz. Ebû Humeyd (r.a.)
Sayfa: 454 / No: 4
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:45
Tahsildarların aldığı hediye hırsızlıktır. (Mecbur halde ise hazineye teslim edilecek)
Ravi: Hz. Ebû Humeyd Essaldi r.a
Sayfa: 454 / No: 3
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:57
yuksel17 Ekim 2020 23:48
Hamid : Isparta vilayetinin Osmanlılar devrindeki adı.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.329.

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:54
Zekât-ül ömr : Ömrün zekâtı, (mec.) Hayatta özel olarak ahiret için ayrılması gereken zaman süresi, Bediüzzaman Hazretlerinin Abdülhamid Hana hitaben söylediği söz. Yani geriye kalan ömrünü Ömer ibni Abdülaziz gibi yap ve yaşa!
Tabiratlı, Terkibli, Ansiklopedik.
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.1385

yuksel dedi ki...

19 Eylül 2020Elhamdülillahi ala külli halA+A-


Dünya bahçesinden lezzet alan kul:Çürük meyvelerle olmaz hiç meşgul;Sen de sana layık olanını bul,Çirkinini bırak, güzelini al;Elhamdülillâhi alâ külli hâl...İnsan bir yolcudur daim seferdeBelâ yağmur gibi yağar her yerdeHamlık yapıp isyan etme sen derdeMusibete tahammül, sabırdır kemâl,Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Küfür nankörlüktür, iman vefadır;İmansız gönüle her dert cefadır,Kur’an nuru ile belâ safadır,Zehir zemzem olur, musibetler bal;Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Kaybetmemek için affı, felâhıŞikayet etmeyiz kula Allah’ıÇekilen sıkıntı döker günahıCümle belâlara olsak da hamalElhamdülillâhi alâ külli hâl...    Belânın bağrında solan şehittir,Hastalık derdiyle ölen şehittir,Ebedi âlemde gülen şehittir,O büyük makama ulaşmaz hayâlElhamdülillâhi alâ külli hâl...Ölüm mü’min için vuslat bileti,Ölümle buluruz baki sohbeti,Sever hoş görürüz cümle illeti,Berzah seferinde mevt bize helâl;Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Rahmandan hediye, musibet bize,Aslında dermandır, türlü dert bize,Hastalık manevi afiyet bize,Alın yazımızla etmeyiz cidal; Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Belâlara deriz biz inna lillâhİman ve tevekkül en büyük silahDerdi de sabrı da verendir AllahHazreti Eyyup’dur en güzel misalElhamdülillâhi alâ külli hâl...Nasıl ki şeytanlar hilesiz olmaz,Öyle de bu dünya çilesiz olmaz,Vesveseye karşı kalesiz olmaz,Kadere rızadır tuttuğumuz dal;Elhamdülillâhi alâ külli hâl..Ağıta, mateme cüret etmeyiz,İsyan hududuna zinhar gitmeyiz,İmanı, şeytana asla satmayız,Bizden zuhur etmez bedbahtça ef’al;Elhamdülillâhi alâ külli hâl... Kaynak: Elhamdülillahi ala külli hal - Halil DÜLGAR

yuksel dedi ki...

İmansız gönüle her dert cefadır,Kur’an nuru ile belâ safadır,Zehir zemzem olur, musibetler bal;Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Kaybetmemek için affı, felâhıŞikayet etmeyiz kula Allah’ıÇekilen sıkıntı döker günahıCümle belâlara olsak da hamalElhamdülillâhi alâ külli hâl...    Belânın bağrında solan şehittir,Hastalık derdiyle ölen şehittir,Ebedi âlemde gülen şehittir,O büyük makama ulaşmaz hayâlElhamdülillâhi alâ külli hâl...Ölüm mü’min için vuslat bileti,Ölümle buluruz baki sohbeti,Sever hoş görürüz cümle illeti,Berzah seferinde mevt bize helâl;Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Rahmandan hediye, musibet bize,Aslında dermandır, türlü dert bize,Hastalık manevi afiyet bize,Alın yazımızla etmeyiz cidal; Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Belâlara deriz biz inna lillâhİman ve tevekkül en büyük silahDerdi de sabrı da verendir AllahHazreti Eyyup’dur en güzel misalElhamdülillâhi alâ külli hâl...Nasıl ki şeytanlar hilesiz olmaz,Öyle de bu dünya çilesiz olmaz,Vesveseye karşı kalesiz olmaz,Kadere rızadır tuttuğumuz dal;Elhamdülillâhi alâ külli hâl..Ağıta, mateme cüret etmeyiz,İsyan hududuna zinhar gitmeyiz,İmanı, şeytana asla satmayız,Bizden zuhur etmez bedbahtça ef’al;Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Allah çekilmeyecek belâ verir mi?Derdi, dostu varken ele verir mi?Mü’min sevabını sele verir mi?Sabreder daima bitse de mecal,Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Sırat-ı müstakim bizim yolumuzHazreti Muhammed bizim ulumuzKırılsa elimiz, kanat, kolumuzŞükürdür sabırdır bizdeki ahvalElhamdülillâhi alâ külli hâl...Rabbim sen istersen bizi hep güldürİstersen yaşatma acilen öldürHerhalde her şartta Halil’in kuldurMü’mini bekliyor parlak istikbalElhamdülillâhi alâ külli hâl... Kaynak: Elhamdülillahi ala külli hal - Halil DÜLGAR

yuksel dedi ki...

Elhamdülillahi ala külli halA+A-


Dünya bahçesinden lezzet alan kul:Çürük meyvelerle olmaz hiç meşgul;Sen de sana layık olanını bul,Çirkinini bırak, güzelini al;Elhamdülillâhi alâ külli hâl...İnsan bir yolcudur daim seferdeBelâ yağmur gibi yağar her yerdeHamlık yapıp isyan etme sen derdeMusibete tahammül, sabırdır kemâl,Elhamdülillâhi alâ külli hâl...Küfür nankörlüktür, iman vefadır; Kaynak: Elhamdülillahi ala külli hal - Halil DÜLGAR

yuksel dedi ki...

PankreasHalil Dülgar

A- A A+
Bir zamanlar özel aracım vardı, “yürü!” dediğimde yürürdü, “dur!” dediğimde dururdu. Kilometreleri eskitirdi bana mısın demezdi. Arada bir benzin istasyonuna çekmek, ayda bir servise götürüp karın ağrılarını dindirmek kaydıyla bir dediğimi iki etmezdi. Maddi sebeplerden dolayı onu satmak zorunda kaldım, şimdilerde kim bilir kimlere hizmet ediyordur. Ey emir dinleyen itaatkar bineğim! Seni özlemiyor değilim; belediye otobüslerinde itiş-kakış yolculuk yapmak hakikaten çok zormuş.

Zamanla her şeye alışıyor insan, arabasızlığa da alıştım. Bereket, metrobüs çıktı da sıkıntılarımız yarıya indi. Pendik’ten kalkıp Yenibosna’ya gitmek için kaç tane belediye otobüsü değiştirerek kaç saat yol gitmek zorunda kalırdım. Özel aracın olması güzel şeydi elbette ama olmamasının da güzel tarafları var; mesela uzun yolculuklarda sayfalarca kitap okuyabiliyorsunuz.

Bir gün tam da böyle bir yolculuk yapmaktaydım; amacım radyoya gidip bir dolu program kaydı yapmaktı. En arka tarafta bulduğum boş bir koltuğa oturdum ve bana göre gayet normal olan şeyi yaptım; kitabımı açıp sessizce okumaya başladım.

Bir müddet sonra üzerimde dikkatle dolaşan bir çift gözü fark ettim. Bunlar uzun bıyıklı, kirli sakallı, apalak yüzlü bir adamın gözleriydi. “Buyurun,” dedim. “Bir şey mi söyleyeceksiniz?” Adam pek pervasız çıktı, “Sen,” dedi. “Gösteriş yapıyorsun!” Çok şaşırdım, “Sübhanallah,” dedim. “Böyle bir kanaate nasıl vardınız?” Meğer kitap çıkarıp okumak diğer insanlara nispet yapmak anlamına geliyormuş ve tokat gibi bir ihtarı da yapıştırdı: “Amelin makbulü gizli olanıdır.”

“Beyefendi, pankreasınız nerede?” dedim. Sustu, bir taraftan da el yordamıyla karnını yoklamaktan kendini alamadı.

“Şurada bir yerlerde olacak” gibilerden bir şey diyecek gibi oldu, diyemedi. “Ben size niçin gösteriş yapayım?” diye sordum ve devam ettim: “Siz pankreasınızın nerede olduğunu bile tam bilmiyorsunuz. Pankreasının vücudunun hangi bölgesinde olduğunu bilmeyen onu idare etmekten de acizdir. Sizin gözünüze girmek, size yaltaklanmak bana bir şey kazandırmaz. Kendi vücudunu idare edemeyen, benim vücudumun sıkıntılarını, kalbimin derinliklerindeki gizli ihtiyaçları hiç bilemez. Aciz olan benim pek büyük dertlerime deva bulamaz, kendi yaralarına merhem sürmekte eli kısa olan ebedi yaralarımı tedavi edemez. Fakir olana dilencilik yapmak divanelik değil de nedir? Ben size ne diye gösteriş yapayım, lütfen söyler misiniz?”

Adam birkaç şey söyleyecek oldu, kelimeleri bir süre ağzında geveledi, sonra da inmesi gereken durağa geldiğini söyleyip indi, gitti. İnmeseydi bir miktar da şefkatle konuşup gönlünü almaya çalışırdım ama ne yapayım, kabr-i kalpten hakikat çıplak çıkmıştı, namahrem olduğu için nazar edemedi ve acilen yanımdan ayrılmayı tercih etti

yuksel dedi ki...

Halil DülgarYepyeni Bir BaşlangıçHalil Dülgar

A- A A+
Ramazan-ı Şerif; kaybettiğimiz değerleri yeniden kazanmak, tadını unuttuğumuz manevi zevkleri yeniden tatmak, hatalarımızı telafi edip hayata yepyeni bir pencereden bakmak için çok özel bir kutlu mevsimdir.

Oruç; Allah’la ilişkilerimizi tazelemek, kulluğun zirvesine çıkmak, nefis ve bedenin prangalarından azad olup kalp ve ruhun ulvi hayat derecelerinde kanat çırpmaktır. Yeni yepyeni bir başlangıçtır.

Örneğin bu mana yüklü ibadet mevsiminde tevbe musluğunda arınmak, günahlara yabancı olmak mümkündür.

Manevi feyizlerin en yoğun bereketiyle yağdığı böylesi bir zamanda hissesiz kalmak gibi bir bedbahtlığa düşmemek için, şeytandan intikam almanın fırsatını eline geçiren akl-ı selim sahibi kimseler evvela günahların sıkletinden kurtulmak adına elbette tevbeye müracaat edecektir. Neticede nefsine rıza nazarıyla bakıp ayıplarına karşı kör olmaması gerektiğini anlayarak, tevbe-istiğfar ile Allah’ın rahmet kapısını çalıp, dergah-ı İlahiye’de kusurlarını itiraf edenler affa müstahak olurlar.

Kusurunu görmek manevi tevbe olduğu için kusuru kusurluktan çıkardığı gibi, tevbe gözyaşlarıyla silinmeyecek hiçbir günah da yoktur. Zaten hakiki oruç günahlara karşı engel olduğundan günah işlemeden yaşamak için tam bir idman olması sebebiyle hayatımızda tertemiz bir sayfa açabilir. Sair zamanlarda oruç olmadığından, günah işlememe mecburiyeti tam hissedilmediğinden iradelere gem vuran günahın lezzetindeki bağımlılık tehlikesi de Ramazan’da ortadan kalktığına göre kulun Allah’a yakın olmaması için yoluna serilen zehirli dikenler de temizlenmiş demektir.

Madem öyledir, o halde Ramazan-ı Şerif ve orucun ardına kadar açtığı rahmet kapısından girmeyenlere ne demeli? Bu İlahi fırsatı elinin tersiyle itenlerin mazeret beyan etme hakkı olabilir mi?

Onların halini Mevlana Hazretleri çok latif ifade etmiş:

“İki merkep kendi aralarında konuşurken biri der: ‘Şu insanları bir türlü anlayamıyorum. Gülden ne zevk alırlar bilmem ki? Halbuki ben geçenlerde bir gül yedim, hiç de hoşuma gitmedi.’

Diğeri de ‘Haklısın,’ der, ‘ben de onların zevkine bir anlam veremiyorum. Hayran hayran bülbülleri dinlerler. Halbuki geçenlerde bir bülbül sabaha kadar öttü, beni rahatsız etti. Bir türlü uyuyamadım.’”

Ben kendi çevremde ‘alkolik’ denecek derecede içki müptelası olmuş çok kimseleri tanıyorum ki, Ramazan-ı Şerife hürmeten ve de oruç tuttukları için bir ay boyunca ağzını o harama sürerek kirletmiyorlar.

Kaldı ki arada bir sırf zevk(!) olsun diye alanlar ise bu zarara girme ihtiyacını Ramazan boyunca hiç hissetmiyorlar.

Bundan anlaşılıyor ki, bu kimseler Ramazan-ı Şerifin nurani atmosferinin ve orucun kerametinin yardımıyla uzak durdukları bu illete kalan hayatlarında bulaşmadan yaşayabilirler. Aynen bunun gibi ülkemizde kaç milyon kişi sigara tiryakisi olmuş ve emanet olan vücutlarını tahrip edip durmaktalar. Lakin bunların büyük çoğunluğu oruç tuttukları için gün boyunca bu sağlık düşmanıyla olan dostluklarına ara veriyorlar. Demek oruç zırhına girildiğinde bu ve benzeri zararlı alışkanlıkların bertaraf edilmesi işaret ediyor ki, Ramazan-ı Şerif ve oruç içkisiz, sigarasız bir hayatın kapısını açan yepyeni bir başlangıçtır.

Evet, meyhanelerin kapılarının kilitlenip, camlarına ‘Ramazan nedeniyle kapalıyız!’ yazıları asılması, günah yuvalarının bu mübarek ayda faaliyetlerine ara vermesi, bir yönüyle ‘yepyeni bir başlangıçla hayatınızı değiştirin!’ anlamına geliyor. Ramazan-ı Şerif ve orucun verdiği manevi dopingle oralara giden yolları adımlamayı unutuverenler gerçekten kurtuluşa erenler olacaktır.

İşte Ramazan-ı Şerif biz günahkarlara yepyeni bir alemin kapısıdır. O kapının anahtarı da oruçtur. O alemde huzur var, mutluluk var, ebediyet müjdesi var, mağfiret var, rahmet var…

Gaflet olunmaya!.

yuksel dedi ki...

Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır.
İki Mekteb-i Musibetin Şehâdetnamesi.
Risale-i Nur'dan Seçilmiş Vecizeler.
Halil Dülgar.
sy.291.
Cehalet.

yuksel dedi ki...

DEM
İSLAM
NUR ALEMİ
SORU-CEVAP
KÜNYE
Halil DülgarToprağa Düşmekten Korkmamak Lazım!Halil Dülgar

A- A A+
Bir çekirdek için toprak altına girmek; ağaç olabilecek kabiliyetlerini açığa çıkarmak, filizlenip neşv ü nema bulmak, daha kıymetli, kaliteli bir hayata yükselmek demektir. Dolayısıyla çekirdek toprağa düşmekten çekinmemeli, toprak altına defnedilmekten asla korkmamalıdır, zira bir iken bin olmanın başka bir yolu yoktur.

Meyvelerin, sebzelerin, hayvanların soframıza gelmeleri ve midemizde defnedilmeleri de onların insan hayatına çıkmalarına basamak olduğundan bu ölümü cana minnet bilmeleri gerekir, aksi takdirde muhatab-ı İlahi makamında olan en yüce rütbeye yani insanlığa çıkamayacaklar, çok uzun ömürlü olsalar da bu en mükerrem hayat tabakasını tanıyamayacaklar, çok daha aşağı seviyede olan hayvani ve nebati hayat tabakalarından kurtulamayacaklardı.

Yeni dünyaya gelen çocuk anne karnındaki hayatı cihetinde ölürken, dünya cihetiyle doğuyor. Eğer anne karnındaki hayatı sonu ermese dünyanın güzelliklerini göremeyecek; çiçeklerden, gökkuşağından mahrum kalacak, ne denizin sahile vurduğunda çıkardığı sesi ne de bülbülün güle ilan-ı aşk ettiği içli bestesini duyabilecekti yani ona göre hayatın tanımı, kapkaranlık bir zindandan başka bir şey olmayacaktı.

İnsan eğer ehl-i iman ise toprağa düşmekten ne diye korksun ki; madem sümbülün hayatını netice veren çekirdeğin ölümü gibi, mü’minin ölümü de ebedi bir hayatı netice veriyor, hem onun içine giren hiçbir şey başıboş kalmıyor nice güzelliklere ulaşmaya vesile oluyor, öyleyse şefkatli bir anne sinesi gibi bizi sarıp sonsuz saadetlere ulaştıracak toprağın koynuna sığınmaktan elbette hakiki imanı elde eden kimse tereddüt etmez, ona giden yolda ayağını sürçmez.

Rabbim nasip eder de Cennet hayatına ulaşırsak, dünyanın ne kadar meşakkatli, ne çok sıkıntılı bir yer olduğunu söyleyip duracağız, hatta bin yıllık ömürle beraber dünya saltanatı da verilse bir dakika Cennet hayatına değişmeye razı olmayacağız. Eğer ölüm olmasaydı, dünyanın dağdağalı hayatından asla terhis olamayacak, çilesi dolmayan bir hayatın ızdırabını daim hissedecek, hakiki mutluluk yurdu Cennet’in kokusunu ise hiç alamayacaktık.

Dünya bütün şaşaasıyla ahirete nispet edilse zindandan farksızdır. Anne karnındayken dünyayı bilmiyorduk, işte geldik ve çok daha güzel, aydınlık olduğunu gördük ve bir hayat boyu hiç birimiz o karanlık tünele geri dönmeyi bir an bile düşünmedik. Eğer imani istikametten ayrılmazsak dünya cihetinde ölümümüz, ahiret cihetinde doğumumuzu netice verecek ve akıl terazisinin tartmaktan aciz olduğu İlahi sürprizlerle karşılaşacağız inşaallah.

Muhbir-i Sadık (a.s.m.) ihbar ediyor: “Cennet ehlinden bir kadının bir tel saçı dünyaya düşse bütün dünya ahalisi o bir tel saçın kokusundan sarhoş olurlardı.”

Bir tel saç böyle olursa koca Cennet kimbilir ne güzelliklerle doludur. Her geçen dakika bizi o güzelliklere biraz daha yaklaştırıyor lakin toprağa düşmekten korkmamak lazım!...

Son söz Hz. Ebu Bekir’den (r.a.) gelsin: “Ölümü özüne sevdir, nasıl olsa gelecek.

yuksel dedi ki...

yuksel20 Ekim 2020 04:54
-
Sayın Cumhurbaşkanımız ve bakanlarımız büyük bir çaba göstererek Batılı liderlere dert anlatmaya çalışıyorlar, ama her defasında hayal kırıklığına uğruyorlar: Yalan, iftira, isnat, provokasyon havada uçuşuyor…

Bu hale şaşıranlar olabilir, ancak tarihten nasibini almış olanlar için hiç sürpriz değil. “Gâvur”un bizi neden anlamak istemediği kaynaklarda kayıtlıdır. Zaten bu yüzden ecdadımız, “Domuzdan post, gâvurdan dost olmaz” hakikatini kayıtlara geçirmiştir.

Bırakınız “gâvur”u, Arap Müslümanları yönetenler bile bizi anlamak istemiyor! Çünkü her olaya İngilizlerin öğrettiği klişe yalanlar çerçevesinde yaklaşıyorlar. Âlemlerinde gerçeği görme merakı, analiz etme derdi, hakperest davranma kararlılığı ve “din kardeşliği” yoktur. “Ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü” deyimi bu deyimlerden sonra doğmuştur.

Türkiye zaten bu yüzden mazlum Müslüman (devletlerin değil) milletlerin yeniden umudu haline geldi. Cumhurbaşkanımız’ın “One Minute” çekmesi, İkinci Dünya Savaşı sonundan beri Birleşmiş Milletler’de karar mekanizmasını ellerinde tutan “Beş büyükler”in gözlerinin içine bakarak, “Dünya beşten büyüktür” diye defalarca haykırması, hâlen yürürlükte tutulduğunu tezahürlerinden gördüğümüz “Sykes-Picot Anlaşması”nı(1916’da Fransa adına François Georges Picot, İngiltere adına da Sir Mark Skyes’in imzaladığı, Osmanlı Devleti topraklarının iki devlet arasında paylaşımını öngören gizli antlaşma)yırtıp çöpe atması, Lozan’ı tartışmaya açması, dünyanın her yerinde ezilen mazlum milletlere ne pahasına olursa olsun sahip çıkması, Batı gücü karşısında ezilen milletleri umutlandırıyor.

Bunu Batı dünyasının hazmetmesi mümkün değil. Bu yüzden de bizi anlamalarını kimse beklemesin. PKK/PYD’nin elinde yıllardan beri esareti yaşayan ezansız şehirlere giren askerlerimizin neden ilk iş olarak ezan okuduklarını da anlamazlar: Sadece Batı değil, inancına bağlayacağı umudunu Batı’ya bağlamış Arap dünyası dâhi anlayamaz. Ezan okurlar, ama deruni mânasını bilmezler. Bizde ezan, sadece namaza çağrı değil, aynı zamanda fetih sembolüdür, müjdedir, varlık sebebimizi cihana ilân etmektir.

Askerlerimiz tarihin derinliklerinden gelen mantığın çocuklarıdır: Komandolarımız eski “akıncı” birliklerimizin karşılığı, özel kuvvetlerimiz eski “deliler sınıfı”nın bugüne yansımasıdır. Güç kaynağı ise dünün aynısıdır: İman! Ölüm “şehadet”, savaş “gaza”! İşte bu yüzden, kendisine uzatılan mikrofona, Mehmedciğimiz arkada bıraktıklarına şu mesajı verebiliyor:

“Dualarını eksik etmesinler, bi çay içip geleceğiz!”

Trump da bilsin, dünya da bilsin ki, bizim mantığımız farklı çalışır. Duygularımız derindir. Detaya saplanıp kalmayız. Gözümüzü hedefe diker, “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diye yürürüz. Burca ölümüne bayrak dikilecekse, dikeriz (yerine göre hepimiz Ulubatlı Hasan’ız)! Zigetvar’a gidilecekse, gideriz (Kanuni’nin askerleriyiz)! Mısır fethedilecekse de ederiz (Yavuz’un ahfadıyız)!..

Biz bozkırlarda kımız içip kurutulmuş et kemirerek dünyanın en geniş imparatorluklarını kurmuş bir milletiz!

Ne “gâvur” anlar bizi, ne de “gâvur”un kucağına oturmuş içimizdeki ve dışımızdaki Müslümanlar anlar: Biz birbirimizi anlayalım kâfi!

Biliyorlar ki, bu coğrafyada artık ne İsrail rahat yüzü görür, ne Ermenistan Azerbaycan’ı dövebilir, ne Mısır’ın Sisi’si huzur içinde uyuyabilir, ne Suriye’nin Esed’i kendi halkına dilediğini yapabilir, ne Amerika, ne Rusya hâkimiyet kurabilir.

Her daim enselerinde “Türk Milletinin yakıcı nefesi”nı hissedecekler ve “geldiler mi?” diye soracaklar. “Bir gece ansızın gelebiliriz

yuksel dedi ki...

yuksel27 Eylül 2020 01:30
Kıyamet alametlerindendir; çocuğun öfkeli, yağmurun hararetli olması, şerlerin taşması, yalancının tasdiki, doğrunun yalanlanması, haine güvenilmesi, emine ihanet edilmesi, münafıkların kabileye efendi olması, çarşıya münafıkların hakim oluşu, mihrapların süslenmesi, kalblerin harap edilmesi, erkeğin erkeklerle, kadınların kadınlarla yetinmesi, dünyanın mamur kısmının harab, harap kısmının mamur olması, şüphenin ve faizin aşikar olması, çalgının ve eğlence aletlerinin alenileşmesi, içkinin içilmesi, zaptiyenin, gammazların ve gıybetçilerin çoğalması.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
Sayfa: 448 / No: 8
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel16 Ekim 2020 22:42
Dört şey her kimde bulunursa halis münafık olur. Bir kimsede bunlardan birisi varsa, onda da nifaktan bir huy vardır. Bunu terketmeden mü'mini kamil olamaz: Konuşurken yalan söyler, vadinden hulfeder, ahdinde durmaz, muhasama ettiğinde haktan batıla meyleder.
Ravi: Hz. İbni Amr (r.a.)
Sayfa: 68 / No: 5
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel16 Ekim 2020 22:49
Muhasama : 1.karşılılıklı düşmanlık 2.çekişme, çarpışma,didişme,anlaşmazlık.3.birbirine karşı oluş.
Tabiratlı, Terkibli,Ansiklopedik.
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.732.

YANITLAYINSIL

yuksel16 Ekim 2020 22:51
Dört şey sende olursa, dünyadan fevt olan (elde edemediğin, kaçırdığın) şeylerden dolayı üzülme: Doğru sözlü olmak, vaadinde durmak, hüsnü ahlâk (güzel ahlâk) sahibi olmak, yemek içmekte israftan kaçıb, helâl lokma yemek.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
Sayfa: 68 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:40
Sultanın aldıkları hediye haram ve hırsızlıktır.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Saad (r.a.)
Sayfa: 454 / No: 5
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:41
Tahsildarların aldıkları hediyelerin hepsi haramdır.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)
Sayfa: 454 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:43
Umeranın aldıkları hediye hırsızlıktır.
Ravi: Hz. Ebû Humeyd (r.a.)
Sayfa: 454 / No: 4
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:45
Tahsildarların aldığı hediye hırsızlıktır. (Mecbur halde ise hazineye teslim edilecek)
Ravi: Hz. Ebû Humeyd Essaldi r.a
Sayfa: 454 / No: 3
Ramuz El-Ehadis

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:57
yuksel17 Ekim 2020 23:48
Hamid : Isparta vilayetinin Osmanlılar devrindeki adı.
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat.sy.329.

YANITLAYINSIL

yuksel17 Ekim 2020 23:54
Zekât-ül ömr : Ömrün zekâtı, (mec.) Hayatta özel olarak ahiret için ayrılması gereken zaman süresi, Bediüzzaman Hazretlerinin Abdülhamid Hana hitaben söylediği söz. Yani geriye kalan ömrünü Ömer ibni Abdülaziz gibi yap ve yaşa!
Tabiratlı, Terkibli, Ansiklopedik.
Risale-i Nur'un Büyük Lügatı.sy.1385

YANITLAYINSIL

yuksel20 Ekim 2020 07:11
Şarkı ruhun gıdasıdır diyorlar.
Heyhat şarkı şeytanın gıdasıdır.
Veli Efendi.
Unutulmayan Sohbetler.
Lalegül T.V.

YANITLAYINSIL

yuksel20 Ekim 2020 07:13
Şarkı nefsin kötü yönlerinin gıdasıdır.
Yüksel Çelik.

yuksel dedi ki...

-
19 Ekim 2003 yılında bir “devlet adamı, millet adamı ve dininin adamı” olan Aliya İzzetbegoviç dünyaya veda etti. Ruhu için el-Fatiha.

İnsanlık tarihine böyle insanlar nadir gelirler. Düşmanlarının bile saygı duyduğu liderler, devletlerin ve milletlerin tarihlerinde söz sahibidirler.

Merhum Aliya İzzetbegoviç, Batı’nın fikrî, siyasî ve kültürel hücumu karşısında vakur duruşu ve bu duruşunu sağlam temeller üzerine inşa edişiyle devrinin ve bundan sonrasının kutup yıldızı olarak anılacaktır.



Aliya’nın devlet adamlığına kendi sözüyle not düşelim:

“Bir kelimeyi hiç aklınızdan çıkarmayın: ‘Devlet’. Devletin ne kadar önemli olduğunu hepimiz idrak etmeliyiz. Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgârda savrulup gider”.

Bir de millet adamlığı tavsiyesine bakalım:

“Her şeye kadir olan Allah’a and olsun ki köle olmayacağız! Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.

Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna’nın özünü de zedeliyor”.



Aliya, bir insanın eğitim hayatının anne karnından başlayıp, son nefesine kadar devam ettiğine inanarak şöyle der:

“Kendimize özgü üniversite ve bilimsel kurumlarımızı kuruncaya kadar eğitimimiz İslami sayılamayacağı gibi tesirli de olmayacaktır.

Müslümanlar, dünyayı güzelleştirme ve mümkünse insanlar için cennet kılma gibi bir mükellefiyete sahiptir. Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder.

Bu mükellefiyet onu donanımlı olmaya mecbur kılar. Bu mecburiyet ise onu söz söylemeye değil; çalışmaya-keşfetmeye-anlamaya ve anlatmaya götürür.

Eğer biz bunu bilemez, bilip de uygulayamazsak, kapımız dış dünyaya alabildiğince açık kalır ve birer toz gibi savrulup gideriz”.



Devlet adamlığını, millet adamlığını ve dininin adamlığını bünyesinde toplayarak, fırtınalarla geçen ömrünün hiçbir devresinde yürüdüğü istikametten asla dönmeyen Aliya İzzetbegoviç, hayat felsefesini şöyle özetler:

“Beyan ederim ki: Ben bir Müslümanım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyor ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim.

Çünkü İslam, benim için güzel ve asil olan her şeyin adıdır. İslam, benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır.

Asla içerikten yoksun bir dindarlık olamaz. Din insanda bilinç inşa etmeyi ve insanı dönüştürmeyi amaçlar.

Hayatı sadece din ve dua ile değil, aynı zamanda çalışma ve bilimle tanzim etmek gerekir. Dünya tasavvurunda ibadethane ile fabrika yan yana olmalıdır”.



Ezcümle Aliye Izzetbegoviçten
"En kotu insan hali, boş bir ruh ile dolu bir midedir.Insan şahsiyetini alçaltan, onu eşyayla bir tutan her şey gayri insanidir".

yuksel dedi ki...

yuksel21 Ekim 2020 10:33
http://www.ataturkunvasiyetnamesi.com/tr/uzman/images/buyuk/icerik_234.jpg

YANITLAYINSIL

yuksel21 Ekim 2020 10:39
atatürk ün el yazısı notları silindi mi....
pazar 7 nisan 2002 sabah gazetesi.
mustafa kemal ataturk ün gizlenen vasiyeti nin en önemli kısmı silindimi....

yuksel dedi ki...

yuksel22 Ekim 2020 04:30
Resulüllah Efendimiz kendine salâtü selam getiren herkesle zaten ilgi-

lenmekte ve her birine cevap vermektedir. Bu, Allah'ın izni ve kudretiyle

imkánsiz değildir. Bir anda milyon kere milyon müslüman salevat okusa,

Peygamberimiz onlaın hepsini ayrı ayrı duyar, hepsine ayrı ayrı cevap verir

ve hepsiyle rûhen alâkadar olur.

Peygamberimiz'e salátü selam okununca, Allah Celle celālühů Peygam

berimiz'in ruhunu iade ettigine göre, Peygamberimiz kabrinde devantı ola-

rak diridir. Çünkü yeryüzünde Peygamberimiz'e salevât okunmayan hiçbir

vakit yoktur.

El-Asl isimli eserin müetlifi Sihâbüddin Ahmed El Askalâni rahi

mehullah, "Ben bunu imkânsız bir şey olarak görmem" buyuruyor.

lstam bülyüklerinden birine, "Sevgili Peygamberimiz'e dinyanın doğu

sundan batisindan bir anda sayısız salâtü selam okunmaktadıir. Onların hep-

sine nast karşılık verir?" diye sordutar. 0 zat Ebû Tayyib'in şu beytiyie ce-

vap verdi:


YANITLAYINSIL

yuksel22 Ekim 2020 04:34
salavatta riya yoktur .
en sevgili kul
son nebi son rasul
Muhammedi Nurlar
mevahib-i ledunniyye muhtasarı ( el- envarul-Muhamnediyye ) kitabı
syf 1063
Yusuf Nebhani
tercüme Ali eren

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ekim 2020 04:44
***Peygamberimiz (s.a.v.) kabrinde devamlı olarak diridir .
Yukarıdaki kaynaktan alıntılanmıştır .

yuksel dedi ki...

yuksel22 Ekim 2020 01:34
10Fikri iktidarı tesis etmek
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İbn Haldun Üniversitesi yeni külliyesinin açılışında “fikri iktidarı tesis edemedik” diyerek hayati bir konuya parmak bastı. Bu durum tespitini bir siyasi yaklaşımla değil ülkenin bütünü olarak dile getirdi. Peki, ülke olarak fikri iktidarı ne zaman kaybettik? Bu kayıp meselesi 150-200 yıllık döneme tekabül ediyor. Fikri iktidarı kaybedince daha sonra siyasi iktidarı, kültürel iktidarı ve en sonunda da fiziki iktidarı kaybettik.

Dünyanın en büyük devleti paramparça olunca fikirde sanatta egemen olanların eline geçti. Sömürge zihniyeti sadece bizi değil bütün dünyayı sardı. İşin garip ve acı tarafı ise katilini seven maktul gibi sömürü zihniyetini savunan aydınların çoğalarak baskıcı bir zümreye dönüşmesidir.

Fikir, kültür, sanat hareketleri halk hareketleri olarak ortaya çıkmaz. Bu hareketlerin öncüleri ve sürükleyicileri daima azınlık bir gruptur. Bu hareketlerin fikirleri topluma ne kadar çok yansıma yaparsa o hareket o kadar başarılı ve kalıcı olur. Aksi takdirde bir müddet sonra ölü bir hareket olarak tarih sayfalarında yerini alır.

Sömürgeci batı zihniyetinin taraftarları, emperyalistler ve onların destekçileri tarafından da desteklenince toplum mühendisliğinin temelleri atılmış oldu. Toplum terbiye edilmesi gereken bir kitle olarak görülmeye başlandı. Yukarıdan dayatılan fikir ve kurumlar ile çatışmalar şiddetlendi. Böylece halk, kovduğu emperyalistlerin fikirleri, kültürleri ve sanatlarıyla iktidar olmasını istemedi ve direnmeye başladı. Ancak kendi dünyasını besleyecek aydın zümreyi yetiştiremeyince ya da var olanlar da her türlü şiddetle bastırılınca büyük acılar yaşadı. Ve çok zaman kaybedildi.

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ekim 2020 01:35
Eğitim sistemi tamamen taklide dayanan bir yapılanma ile şekillendirildi. Batı özentisi yaşam ve eğitim biçimleriyle yıllar heba edildi. Tabii ki sömürge zihniyeti bir konuda çok önemli mevziler kazandı. Ancak bundan sonra eğitim sisteminde kökten bir değişim gerçekleştirmek gerekiyor. Kendi değer ve kaynaklarımızdan beslenecek ve de dünyadaki gelişmelere açık yeni bir eğitim modelini hayata geçirmeliyiz.

Eğitim sisteminin bütünü yeni baştan gözden geçirilmelidir. Fikir üretiminin merkezi olan üniversiteler yeniden düzenlenmelidir. Ülkenin her şehrinde üniversiteler kurulurken bunlar dikkate alınabilirdi. Maalesef birbirini taklit eden ihtiyaç analizi yapılmadan kurulan üniversitelerin büyük çoğunluğu güzel kampüsler inşa etmekten öteye geçemedi.

Muhakkak en zor olan şey zihniyet değişimini sağlamaktır. Bu değişimin sağlanması için öncü fikir hareketlerine ve onları destekleyecek aydınlara ihtiyaç vardır. Ve de en önemlisi de bunların arkasında duracak toplum ve yönetimin olmasıdır. Bu destek noktaları olmaz ise değişimler yarım ve eksik kalacaktır.

Teknolojideki büyük gelişmeler mevcut üniversite sistemini sorgulatır hale getirmiştir. Sorun sadece bizde değil dünyanın bütün ülkeleri için geçerlidir. Teknoloji birçok meseleyi eğitimin gündeminden çıkarmıştır. Bu yönüyle de üniversite fakülte ve programlarının gözden geçirilmesi gerekir.

Fikrin, kültürün, sanatın gelişmesi için ilmî tartışma ortamını kaybetmeden, sevgi ve saygıyı yitirmeden sürekli çalışılmalıdır.

yuksel dedi ki...

Blogger yuksel dedi ki...
yuksel21 Ekim 2020 10:33
http://www.ataturkunvasiyetnamesi.com/tr/uzman/images/buyuk/icerik_234.jpg

YANITLAYINSIL

yuksel21 Ekim 2020 10:39
atatürk ün el yazısı notları silindi mi....
pazar 7 nisan 2002 sabah gazetesi.
mustafa kemal ataturk ün gizlenen vasiyeti nin en önemli kısmı silindimi....

21 Ekim 2020 10:41 Sil
Blogger yuksel dedi ki...
yuksel22 Ekim 2020 04:30
Resulüllah Efendimiz kendine salâtü selam getiren herkesle zaten ilgi-

lenmekte ve her birine cevap vermektedir. Bu, Allah'ın izni ve kudretiyle

imkánsiz değildir. Bir anda milyon kere milyon müslüman salevat okusa,

Peygamberimiz onlaın hepsini ayrı ayrı duyar, hepsine ayrı ayrı cevap verir

ve hepsiyle rûhen alâkadar olur.

Peygamberimiz'e salátü selam okununca, Allah Celle celālühů Peygam

berimiz'in ruhunu iade ettigine göre, Peygamberimiz kabrinde devantı ola-

rak diridir. Çünkü yeryüzünde Peygamberimiz'e salevât okunmayan hiçbir

vakit yoktur.

El-Asl isimli eserin müetlifi Sihâbüddin Ahmed El Askalâni rahi

mehullah, "Ben bunu imkânsız bir şey olarak görmem" buyuruyor.

lstam bülyüklerinden birine, "Sevgili Peygamberimiz'e dinyanın doğu

sundan batisindan bir anda sayısız salâtü selam okunmaktadıir. Onların hep-

sine nast karşılık verir?" diye sordutar. 0 zat Ebû Tayyib'in şu beytiyie ce-

vap verdi:


YANITLAYINSIL

yuksel22 Ekim 2020 04:34
salavatta riya yoktur .
en sevgili kul
son nebi son rasul
Muhammedi Nurlar
mevahib-i ledunniyye muhtasarı ( el- envarul-Muhamnediyye ) kitabı
syf 1063
Yusuf Nebhani
tercüme Ali eren

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ekim 2020 04:44
***Peygamberimiz (s.a.v.) kabrinde devamlı olarak diridir .
Yukarıdaki kaynaktan alıntılanmıştır .

22 Ekim 2020 04:46 Sil

yuksel dedi ki...

yuksel22 Ekim 2020 07:39
O, göğün ortasında duran güneş gibidir.

Nuru doğu ve batidaki her yeri aydınlatır.

Şunda şüphe yoktur ki, Sevgili Peygamberimiz'in berzah / ruhlar âlemindeki hâli, meleklerin hâlinden daha üstün ve daha mükemmeldir. Öyle olunca, kendisine salâtü selam okuyanların hepsine Allah'in izni ve kudretiyle karşılık vermesinde bir zorluk yoktur.

Meselā Azrâil Aleyhisselam, bir anda yüzbin kişinin ruhunu alır da birinin ruhunu alması diğerinin ruhunu almasına mâni olmaz. Azrail as bu vazifeyi yaparken, ayn zamanda Allahü Teala 'yı tesbih ve takdis ile meşgul olur. Ebu hureyre radiyallâhü anh Peygamberimiz'den rivāyet ediyor:

kim , kabrime gelir de bana salâtü selam okursa, ben onu işitirim.

Kim de bana uzaktan salatuselam okursa, bana o da bildirilir." (lbnü Ebi Şeybe)

YANITLAYINSIL

yuksel22 Ekim 2020 07:40
en sevgili kul
son nebi son rasul
Muhammedi Nurlar
mevahib-i ledunniyye muhtasarı ( el- envarul-Muhamnediyye ) kitabı
syf 1063
Yusuf Nebhani
tercüme Ali eren

yuksel dedi ki...


ORG.HİLMİ ÖZKÖK İLE İLGİLİ HABER7 SİTESİNDE ÇIKAN BİR HABERE YAPILAN YORUM.

ORG.HİLMİ ÖZKÖK İLE İLGİLİ HABER7 SİTESİNDE ÇIKAN BİR HABERE YAPILAN YORUM...

Okunma Say�s�: 411
YÜCE ATATÜRK'E AİT ESKİ TÜRÇE OLARAK KALEME ALDIĞI TÜRK İSLAM ALEMİNİ İLGİLENDİREN EY TÜRK GENÇLİĞİ HİTABESİNİN İÇERİĞİNDEKİ ŞİFRELİ GİZLİ BİLGİLER HAİZ MUCİZE VASİYETNAMESİ.

BELGE . 3..

Okunma Say�s�: 3156
YÜCE ATATÜRK'E AİT ESKİ TÜRÇE OLARAK KALEME ALDIĞI TÜRK İSLAM ALEMİNİ İLGİLENDİREN EY TÜRK GENÇLİĞİ HİTABESİNİN İÇERİĞİNDEKİ ŞİFRELİ GİZLİ BİLGİLER HAİZ MUCİZE VASİYETNAMESİ.

BELGE . 2..

Okunma Say�s�: 1095
YÜCE ATATÜRK'E AİT ESKİ TÜRÇE OLARAK KALEME ALDIĞI TÜRK İSLAM ALEMİNİ İLGİLENDİREN EY TÜRK GENÇLİĞİ HİTABESİNİN İÇERİĞİNDEKİ ŞİFRELİ GİZLİ BİLGİLER HAİZ MUCİZE VASİYETNAMESİ.

BELGE . 1..

Okunma Say�s�:

yuksel dedi ki...

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi

Genel
ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Mustafa Kemal Atatürk

yuksel dedi ki...

50 / Musâhabe 5
Şah Veliyullah Dihlevi der ki: Birr, insanin mele
âlâya boyun eğmesini, Allah'ın ilhamına kavuşmada
kendinden geçmesini Hakk'ın muradi içinde fani olma.
sini gerçekleştirmek (ve kendisini olgunlaştırmak) üze.
inkiyad haletini ifade eden feyze mânî perdeleri gideren
re işlediği her bir ameldir. Cenâb-ı Hakk'a ve Rasul'üne
Âyet-i kerîmedeki "ism" lügatte günah demektir. Bu
günahın cezâsına da "ism" denir. Bir günah işlemek
her bir ameldir.
münasebetle şaraba, kumara, işkenceye, cezâya yan
mânâsına masdar olur. Asim, günahkâr; esîm yalanci
demektir. Cem'i "âsam" gelir.
Râgib el-Isfahânî'ye göre ism, insanı sevaptan
geç bırakan fiillerin adıdır. Yalana da ism denilir, çünkü
o da günah cümlesindendir. İsm, birr'in mukâbilidir
.
"Birr, nefsi emîn ve mutmain kılan, vicdâna zevk veren,
ism de göğsünü vicdânını tırmalayan şeydir." meâlinde-
ki hadis-i şerîf bu iki kelimenin tefsîrini değil, hükmünü
tazammun ediyor.
ism, şer'an ve tab'an kaçınılması vacib olan şeydir.
Seyyid Şerif Cürcânî, ism; ukůbete hakk veren günah-
tır. Onunla ancak haram olan şeyler kasdolunur. Zenb
ile aralarında fark vardır. Zenb bilerek ve bilmeyerek
yapılan günah; ism, bilerek işlenen ve fáili cezâya hakk
kazanan günahtır.
musahabe 5 Mahmud Sami Ramazanoğlu

yuksel dedi ki...

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi

Genel
ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Mustafa Kemal Atatürk

YANITLAYINSIL

yuksel26 Ekim 2020 07:23
"İnsanlar helâk oldu; âlimler müstesna.Alimlerde helak oldu ; ilmiyle amel edenler müstesna.Amel edenler de helâk oldu; ihlas sahipleri müstesna.İhlas sahiblerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadırlar.
Risale-i Nur'da Geçen Âyet ve Hadis Meâlleri.
sy.240.

YANITLAYINSIL

yuksel26 Ekim 2020 07:29
Bir işte İlim, Amel, İhlas, Sünnete Uygunluk olmak lazımdır.
Mahmud Esad Coşan
Akra fm.
Hadisler Deryası.
İlim sahibi olmak sonra ilimle amel etmek,amelinde ihlaslı olmak, bu da yetmez Peygamberimiz'in s.a.v. sünnetine uyuyormu ona bakılır...

yuksel dedi ki...

Rabbimiz! "Bismillahirrahmanirrahim, Ha mim, Tenzilü'l-Kitâbi'nin hakkı için ve onun hürmetine, günümüzde maddi-manevi sıkıntılarla boğuşan ve bir türlü huzur bulamayan insanlık ailesini ıslah eyle! Onlara en kısa zamanda hidayetler nasip eyle. Hem dünyada hem ahirette mutluluğa eriştirecek iz'an ve şuuru nasip et!
Kenzü'l Arş Duası
Esrarı, Hikmeti, Fazileti.sy.52.

yuksel dedi ki...

Bozdağa göre vasiyet açıklanabilseydi Türkiye'de her şey değişebilirdi.
İsmet Bozdağ Açıklıyor.
Atatürk'ün Gizlenen Vasiyeti.sy.26.
1988.ocak .17.sayı.2.yıl.6.Nokta. Dergisi.

yuksel dedi ki...

2029 203020312032 2033
Ocak
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
1 1 2 3 4 5
2 6 7 8 9 10 11 12
3 13 14 15 16 17 18 19
4 20 21 22 23 24 25 26
5 27 28 29 30 31
Şubat
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
5 1 2
6 3 4 5 6 7 8 9
7 10 11 12 13 14 15 16
8 17 18 19 20 21 22 23
9 24 25 26 27 28
Mart
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
9 1 2
10 3 4 5 6 7 8 9
11 10 11 12 13 14 15 16
12 17 18 19 20 21 22 23
13 24 25 26 27 28 29 30
14 31
Nisan
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
14 1 2 3 4 5 6
15 7 8 9 10 11 12 13
16 14 15 16 17 18 19 20
17 21 22 23 24 25 26 27
18 28 29 30
Mayıs
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
18 1 2 3 4
19 5 6 7 8 9 10 11
20 12 13 14 15 16 17 18
21 19 20 21 22 23 24 25
22 26 27 28 29 30 31
Haziran
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
22 1
23 2 3 4 5 6 7 8
24 9 10 11 12 13 14 15
25 16 17 18 19 20 21 22
26 23 24 25 26 27 28 29
27 30
Temmuz
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
27 1 2 3 4 5 6
28 7 8 9 10 11 12 13
29 14 15 16 17 18 19 20
30 21 22 23 24 25 26 27
31 28 29 30 31
Ağustos
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
31 1 2 3
32 4 5 6 7 8 9 10
33 11 12 13 14 15 16 17
34 18 19 20 21 22 23 24
35 25 26 27 28 29 30 31
Eylül
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
36 1 2 3 4 5 6 7
37 8 9 10 11 12 13 14
38 15 16 17 18 19 20 21
39 22 23 24 25 26 27 28
40 29 30
Ekim
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
40 1 2 3 4 5
41 6 7 8 9 10 11 12
42 13 14 15 16 17 18 19
43 20 21 22 23 24 25 26
44 27 28 29 30 31
Kasım
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
44 1 2
45 3 4 5 6 7 8 9
46 10 11 12 13 14 15 16
47 17 18 19 20 21 22 23
48 24 25 26 27 28 29 30
Aralık
Pt Sa Ça Pe Cu Ct Pz
49 1 2 3 4 5 6 7
50 8 9 10 11 12 13 14
51 15 16 17 18 19 20 21
52 22 23 24 25 26 27 28
1 29 30 31

yuksel dedi ki...


Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
81 1 Ulemaya ikram ediniz. Miskinleri seviniz ve onların meclisinde bulununuz. Zenginlere de merhamet ediniz. Mallarında da gözünüz olmasın. (Dünyalığın helâlı hesap, haramı azab, şüphelisi de itabdır) Hz. Ebud Derda (r.a.)
81 2 Hameleyi Kur'an'a (Kur'an'a sahip olanlara) ikram ediniz. Kim ki onlara ikram ederse, Allah'a ikram etmiş olur. Onlara hürmette de kusur etmeyin. Çünkü onlar Allah indinde Peygamberler gibidir. Yalnız kendilerine vahiy olunmaz. Hz. İbni Amr (r.a.)
81 3 Kur'an'a hürmet ediniz. Onu taşa yazmayın, kerpiçe de. Onu silinen yerlere yazın. Tükürüğünüzle de temizlemeyin, suyla siliniz. Hz. Âişe (r.anha)
81 4 Ekmeğe hürmet ediniz. Zira Allah ekmeği mükerrem kılmıştır. Kim ki ekmeğe hürmet ederse, Allah ona bereket verir ve onu zelil kılmaz. Hz. Ebû Sekine (r.a.)
81 5 Ekmeğe hürmet edin. Zira o, yerin göğün berekâtındandır. Kim ki düşen kırıntıyı yerse, günahı affolunur. Hz. Abdullah ibni Ümmi Haram (r.a.)
81 6 Ashabıma ve onları takip edenlere, onları da takip edenlere hürmet ediniz. Bundan sonrakilerde yalan zuhur eder. Daha "yemin et" demeden yemin ederler. İstenmeden şahidlik yaparlar. Kim ki Cennetin orta yerin isterse, cemaate katılsın. Tefrikadan sakının. Muhakkak şeytan, yalnız kimselere musallat olur. İki kişiden ise uzaktır. Sakın ha hiç bir adam (yabancı) bir kadınla yalnız kalmasın. Zira üçüncüsü şeytandır. Kim ki hasene yapınca sevinir ve seyyiat yapınca üzülürse o mümindir. Hz. Ömer (r.a.)
81 7 Ulemaya hürmet edin. Zira onlar Peygamber varisleridir. Kim ki onlara hürmet ederse, Allah ve Peygamberine hürmet etmiş olur. Hz. Câbir (r.a.)
81 8 Bana altı şeyi deruhde edin, Ben de size cenneti deruhde edeyim: Namaz, Zekât, Emanet, Ferç, Karın (helâl lokma) ve Lisan. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
81 9 Müminlerin imanca en kâmili, ahlâkça yüksek olanıdır. Vasıfları: Yanları basık ( yani herkes sokulabiliyor) geleni gideni çok olması ve başkalarıyla ülfet etmeleri, hem de kendileri ile ülfet olunmasıdır. Kim etrafı ile ülfet edemiyorsa, onda hayır yoktur. Hz. Ebû Said (r.a.)
81 10 İneğin sütü şifâ, yağı ilaç, eti ise derttir. (Yani üzerine düşmeye gelmez ve basuru tahrik eder.) Hz. Muleyke binti Amr (r.a.)
81 11 Yeni giy, mahmud olarak yaşa, şehid olarak öl, Allah sana dünyada ve ahirette gözbebeği (aydınlığı) ihsan etsin. (Efendimiz Hz. Ömer'e rast gelmiş, üzerinde beyaz gömlek varmış "Yeni mi, yıkanmış mı?" demiş ve bu hadis varid olmuştur.) Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
81 12 Elbiseleriniz arasında beyaz olanını giyin. Zira içlerinde hayırlısı budur. Ölülerinizi de beyazla kefenleyin. En iyi sürme de ismittir. Onunla sürmelenin. Gözünüzü cilâlar, kirpiklerinizi uzatır. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
81 13 Adem (a.s.)'a lâhid yapıldı. Su ile tek olarak yıkandı ve defn olundu. Melekler dediler ki: "Bu Âdem oğlunun sünnetidir." Hz. Übey (r.a.)
81 14 Şu duaya devam edin: "Allahümme innî es'elüke bismikel Âzam ve Rıdvânikel ekber." Zira bu, Esmai Hüsnadandır. Hz. Hamza İbni Abdulmüttalib (r.a.)
81 15 Ümmetimin ihlilâttan emin olması, Kureyşle iyi geçinmelerindendir. Kureyş Ehlullahtır, Kureyş Ehlullahtır, Kureyş Ehlullahtır. Kim ki Kureyş'e karşı asker olursa, o şeytanın askeridir. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)

yuksel dedi ki...

yuksel27 Ekim 2020 22:39
181. “Allah fakirdir, biz zenginiz.” diyen (yahudi)lerin sözünü Allah elbette işitmiştir. Onların söylediklerini ve haksız yere peygamberlerini[44] öldürmelerini yazacağız ve (onlara): “Tadın o yakıcı azabı!” diyeceğiz.

182. İşte bu (azap) kendi yaptığınız (günahlar)ın karşılığıdır. Şüphesiz ki Allah, kullarına asla zulmedici değildir.

YANITLAYINSIL

yuksel27 Ekim 2020 22:42
61. Hani siz (yine): “Ey Musa! (Biz artık) bir tek (kudret helvasıyla bıldırcın etinden) yemeye asla tahammül edemeyeceğiz; Rabbine bizim için dua et de, bize yerin bitirdiği; sebze, salatalık, sarımsak, mercimek ve soğandan çıkarsın.” demiştiniz. (Hz. Musa da:) “Daha iyi olanla, daha aşağı olanı değiştirmek mi istiyorsunuz? (Öyleyse) bir şehre/kasabaya[29] inin, şüphesiz (orada) sizin için istediğiniz (sebzeler) vardır.” dedi. Onlar (bu sabırsızlıklarından dolayı) yine yoksulluğa/düşkünlüğe, aşağılığa mâruz kaldılar, Allah’ın gazabına da uğradılar.[30] Bu (musibetlerin sebebi), hem Allah’ın âyet (mucize ve açık belge)lerini inkâr etmeleri ve (kimseye peygamberleri öldürme) hakları olmadığı halde peygamberleri(nden Zekeriya, Yahya ve Şa’yâ’yı)[31] haksızlık yaparak öldürmelerinden hem de (Allah’a) isyan edip aşırı gitmelerindendir. [krş. 3/21]

YANITLAYINSIL

yuksel27 Ekim 2020 22:44

[29] Âyetteki Mısır iki anlam ifade etmektedir. Biri özel isim olan Mısır şehri, diğeri de herhangi bir şehir veya kasabadır. Fakat burada “dönün” kelimesi kullanılmadığı için bu, Firavun’un şehri olan Mısır’ın olmayışına herhangi bir kasaba olmasına daha uygundur. Ama bu cevap, bir müsaadeden ziyade onları bir azarlamayı içermektedir.

[30] Devletleri yıkıldı, cemiyetleri perişan oldu. Fâtiha sûresinde geçtiği üzere, gazaba uğrayanlardan oldular.

[31] Ebu’s-Suûd, I, 258.

yuksel dedi ki...

Eskişehir silikon vadisi
Yuksel Çelik

yuksel dedi ki...

Demokrat Anayasa Arayışları
Kış 2009 [ 105. Sayı ]
Bediüzzaman’a Göre İslam Devleti ve Anayasasının Yeri-Zamanı - Modern Zamanlarda Devletin Dinle İlişkisi
The Time and Place of the Islamic State and Constitution According to Bediuzzaman-The Relation of State with the Religion in the Modern Times
Nuri ÇAKIR
Prof. Dr.
1. Makalenin Anafikri

1. Bediüzzaman’a göre, Halık-ı Hakimî olan yaratıcı, hikmetini yarattıklarında da tezahür ettirdiğinden, “hikmet” ve “hikmetin müessesesi” olan “hükümet”, kainatta, insan yok iken de vardı. İnsanların hükümetine, insanî düzenin kendisi ve kurucusu anlamında “devlet” denilmiştir. İrade ve teklif sebebiyle bir insanın bütün faaliyetlerinin fıtrata ve İslam’a uygun olması mümkün olmadığı gibi, bu, bir devlet için de mümkün değildir.

2. Devlet ve iktidar, salt kuvvete dayanırsa maddi varlığa hükmeder; vahye istinad ederse vicdana ve kalbe de tesir eder. Makbul devlet vahye istinat edendir.

Hazret-i Muhammed’in kurduğu devlet vahye istinat etti ve adaletle hükmederek genişlemeye muvaffak oldu. Genişleme için kılıcı; yani fethi de bir yöntem olarak kullandı. Ancak bu fetihlerin amacı insanları zorla Müslüman yapmak değil, İslam’ı yaşamak ve yaymak isteyenlere zemin hazırlamaktı.

Hazret-i Muhammed’in Asr-ı Saadetteki devleti, en büyük mu'cize olan Kur’an’ın toplum hayatına yansıması niteliğinde idi. Bu devlet sonraki tüm asırlar ve toplumlar için bir ideal-model devlet niteliğindedir.

3. Hilafet devletleri -ve Osmanlı devleti- de mükemmel toplum ve devlet idealine ulaşmayı hedefleyen bir devlet idi ve bu anlamda İslam devleti idi. Osmanlı Devleti meşrutiyetin ilanı ile birlikte anayasalı sisteme geçti ve vatandaşların ve bilhassa azınlıkların haklarını devlete karşı teminat altına aldı. Bu değişim bazı çevrelerde tereddütle karşılandı.

İslam devletinin bir anayasasının bulunması İslam’a aykırı değildir. Yanlış olan, Batı’dan “hüküm” alırken dinî hükümleri bir kenara bırakmaktır. Anayasanın ruhu İslamiyet’in esaslarına dayanıyorsa, bu yasanın şeklinin ve ifadelerinin Batı tarzı bir kanun biçiminde olmasının mahzuru yoktur.

4. 1876 Anayasasına göre devletin dini İslam’dı. Ancak bu hükmün sebebi sadece devleti yönetenlerin tercihinin İslam’dan yana olması değildi. Aynı zamanda halkın çoğunluğunun Müslüman olması da devleti bir anlamda “İslam devleti” haline getiriyordu.

Müslüman olmayanlara; kamu hizmetine girmekte, devlet hizmetinden yararlanmakta ve genel olarak hukuk önünde eşitlik tanınması İslam’a aykırı değildir.

5. Kurtuluş savaşından sonra bir intikal ve dönüşüm yoluyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti de önceleri Anayasasına devletin dininin İslam olduğunu yazmış ve böylece devleti bir İslam devleti olarak tarif etmiştir. Ancak daha sonra devletin dini Anayasadan çıkarılmış ve ardından devlet laik devlete dönüştürülmüştür.

Tek parti döneminde devrimci ve bid’acı (müptedi) CHP hükümetleri, laikliği din karşıtlığı biçiminde algılamışlar, maddi gelişmeye ve Batılılaşmaya mani gördükleri dini toplumsal hayattan dışlamaya çalışmışlar, özellikle şeair denilen toplumsal dini motifleri kaldırmaya ya da değiştirmeye yönelmişlerdir.

yuksel dedi ki...

Vucudu onu verenin yolunda sarfetmek gerekir.(B.L.) 195.
Bir Hazinenin Anahtari
Risale-i Nur Kulliyati Fihrist Ve İndeksi.sy.674.

yuksel dedi ki...

Akrabayı yoklamayı ve ihtiyaçlarını gidermeyi terketmek,
Hainlik etmek,
Yalan söylemek,
Bunların cezası bu dünyada hemen acil verilir, ahirette de ayrıca bir daha verilir.
Mahmud Esad Coşan
Günün Sohbeti.
Akra fm.

yuksel dedi ki...


Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
304 1 Ümmetimin sonunda bir takım kavimler olur ki, camilerini süsler, kalblerini ise viran ederler. Onlardan birisi dinine vermediği ehemmiyetten fazlasını elbisesine verir. Bunlar, dünyaları selamet oldu mu, ahiret işini kaale almazlar. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
304 2 Benden sonra bir fitne olacak, o fitne olduğunda Ali ibni Ebi Talib (r.a.)'ı tutun. Zira hak ile batılı ayırd edecek odur. Hz. Ebû Leyla el Gıfari (r.a.)
304 3 Benden sonra muzlim gecenin karanlık dalgaları gibi fitneler olacak. İnsanlar orada alabildiğine gidecekler. Denildi ki: "O halde hepsi helak olucudur." Buyurdu ki: "Dünyadaki katl onlara kafidir." (Ahiretlerine dokunmayacak.) Hz. Saad (r.a.)
304 4 Yakında üzerinize bazı emirler gelecek. Kalbinizin yattığı ile size emirler verecek. Fakat sevmediklerinizi yapacaklar. Sizin için bunlara itaat gerekmez. Hz. Ubâde (r.a.)
304 5 Benden sonra bazı valiler gelecek, iyisi iyiliği ile, kötüsü de kötülük üzere valilik yapacak. Siz bunları dinleyin. Hakka uygun herşeyde kendilerine itaat edin. Arkalarında namaz kılın. Eğer iyilik yaparlarsa hem size, hem onlara. Fenalık yaparlarsa sizin lehinize, onların aleyhine olur. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
304 6 Ümmetimden "Ehli kitabdan" bir cemaat ve "ehli liben" (çöl halkı) helak olacak. Denildi ki: "Ehli kitab kimdir?" Buyurdu ki: "Kitabullahı öğrenip müslümanlarla mücadele edecek bir kavimdir." Denildi ki: "Ehli Liben kimdir?" Buyurdu ki: "Şehvetlerine uyub, namazı terkedecek bir kavimdir." Hz. Ukbe (r.a.)
304 7 Müslümanlar Ye'cuc ve Me'cuc'un ok ve kalkanlarından kalanı yedi sene yakacaklardır. ( Tûri Sina'dan kurtulduktan sonra) Hz. Nevvas İbni Sem'an (r.a.)
304 8 Yalancı şahidin ayağı yerinden oynamadan Cehennemi hak eder. Hz. Enes (r.a.)
304 9 Ümmetimin en şerlileri o kimselerdir ki, akşam sabah nimet içinde yemeğin en iyisini yerler ve elbisenin en iyisini giyerler. Onlar ümmetimin gerçekten en şerlileridir. Zalim emirden kaçan adam asi değildir. Bilakis asi olan zalim emirdir. Dikkat edin. Allah'a isyanda mahluka itaat yoktur

yuksel dedi ki...

Vucudu onu verenin yolunda sarfetmek gerekir.(B.L.) 195.
Bir Hazinenin Anahtari
Risale-i Nur Kulliyati Fihrist Ve İndeksi.sy.674.

30 Ekim 2020 23:37 Sil
Blogger yuksel dedi ki...
Akrabayı yoklamayı ve ihtiyaçlarını gidermeyi terketmek,
Hainlik etmek,
Yalan söylemek,
Bunların cezası bu dünyada hemen acil verilir, ahirette de ayrıca bir daha verilir.
Mahmud Esad Coşan
Günün Sohbeti.
Akra fm.

3 Kasım 2020 08:17

YANITLAYINSIL

yuksel4 Kasım 2020 07:35
Said-i Nursi” 89
İLMÎ VE İÇTİMAİ BAZI MES’ELELER
90
1- Bir kaç Deccal mes'elesi:
“Evvela bid'atkâr bazı hocaların telkinatıyla, iddianamede İslâm
Deccalının ve müteaddit bir kaç Deccalin gelmesini kabul etmiyor
gibi Beşinci Şua’nın bir mes'elesine itiraz etmişler.
Buna cevaben: Gayet parlak, kat î bir mu'cize-i peygamberiyi göste-
ren bu hadis-i sahihte:

لن تزال الخلاف في ولير بنی نو آبي العباس ٹی سلمها إلى الدجال
88
89
Şuâlar Envar Neşriyat, s:271
Afyon Hapsi mektupları, Kırmızı defter, s:69
Tarih-i Hulefa-i Suyuti, s:6 ve Ramuz-ul Ehadis, s:304
90

YANITLAYINSIL

yuksel4 Kasım 2020 07:36
Said-i Nursi” 89
İLMÎ VE İÇTİMAİ BAZI MES’ELELER
90
1- Bir kaç Deccal mes'elesi:
“Evvela bid'atkâr bazı hocaların telkinatıyla, iddianamede İslâm
Deccalının ve müteaddit bir kaç Deccalin gelmesini kabul etmiyor
gibi Beşinci Şua’nın bir mes'elesine itiraz etmişler.
Buna cevaben: Gayet parlak, kat î bir mu'cize-i peygamberiyi göste-
ren bu hadis-i sahihte:

لن تزال الخلاف في ولير بنی نو آبي العباس ٹی سلمها إلى الدجال
88
89
Şuâlar Envar Neşriyat, s:271
Afyon Hapsi mektupları, Kırmızı defter, s:69
Tarih-i Hulefa-i Suyuti, s:6 ve Ramuz-ul Ehadis, s:304
90

YANITLAYINSIL

yuksel4 Kasım 2020 07:40
Yani benim amcam ve pederemin kardeşi Abbas'ın veledinde hi-
lafet-i Islamiye devam edecek; ta, o hilafeti Deccal'ın muharrip eline
geçecek."

2084. syf
Bediüzzaman Said Nursi Mufassal Tarihçe -i Hayatı Dr. Abdulkadir Badıllı

«En Eski ‹Eski   4001 – 4200 / 6313   Yeni› En yeni»