Gider bakarlar ki, Üstâd yerindedir. Bu harika vaka adliyede şayi' olur Hakimler, "Bu hale akıl erdiremiyoruz" diye birbirlerine nakletmişlerdir Tarihçe-i Hayat, bu meselenin haşiyesinde Denizli Hapsi'nde de teker rûr eden aynı vakadan bahsettikten sonra; Eskişehir Hapsi'nde tekrarlan. mış ikinci bir vakay şöyle kaydeder: tekrarlan- "Yine Eskişehir Hapsi'nde iken, bir cuma günū, hapishane müdüri kâtip ile otururken bir ses duyarlar: - Müdür bey, Müdür bey!.. Müdür bakar, Bediüzzaman... Ona yüksek bir sesle: "Benim bugün mutlaka Ak Camide bulunnmam lâzım" 287 Müdür: "Peki Efendi Hazretleri:" diye cevab verir. Kendi kendine de: "Herhalde Hoca Efendi kendisinin hapiste olduğunu ve dışarıya çıkamaya- cağını bilmiyor" diye söylenir ve odasına çekilir. Oğle vakti, Bediüzzaman'ın gidip gönlünü alayım, Akcami'ye gidemi- yeceğini izah edeyim düşüncesiyle, Ustàd'in koğuşuna gider. Koğuş pen- ceresinden bakar ki; Bediüzzaman içerde yok. Hemen jandarmaya sorar, içerdeydi, hem de kapısı kilitli." cevabını alır. Derhal camiye koşar, Be- diüzzaman'in camiin ileri ve birinci safinda, mihrabın sağ tarafında namaz kildiğını görür. Namazın sonlarında Bediüzzaman'i görmeyince, hemen hapishaneye döner, Hazret-i Uståd'in "Allahü Ekber" diyerek secdeye ka- pandiğını hayretler içerisinde müşahede eder. Hadiseyi o zamanki hapishane müdürü bizzat anlatmıştır.258 Bilâhare Denizli ve Afyon hapislerinde de tekerrür eden ayni bu vaka, resmî ihbarlara ve şsayialara sebeb olduktan sonra, Hazret-i Üstâd onu şșöy- le zarifane bir şekilde Afyon Hapsi'ndeki talebelerine açıklamış: ... Bir zaman meşhur bir allâmeyi harbin müteaddit cephesinde cihada gidenler görmüşler. Ona demişler... O da demiş: "Bana sevab kazandırmakk ve derslerimden ehl-i imanı istifade ettirmek için, benim şeklimde bazı ev liyalar benim yerimde isler görmüşler."
YANITLAYINSİL
yüksel31 Mayıs 2021 06:15 Hadisenin bu şekilde nakledilmesi hem aynı şekilde cereyan etmiş olmasıyla; herhalde Hazret-i Ustâd'ın o günü Eskişehir Ak Camii'nde bulunmak istemesinin bir hikmeti ve bir manası olması lazımdır. Çünkü nakil şeklinde "Mutlaka bulunmam lazım" tabiri vardır. 0 ise mutlaka bir manayı ve bir kesin lüzumluluğu ifade eder. Làkin o lüzumluluk ve mecburi bulunmaklığın mana ve hikmetini bizler bilemiyoruz. A.B. 288 Büyük arihçe-i Hayat, Eskişehir hapis faslı, s: 178. Bediuzzaman Said Nursi Mufassal Tarihçe i Hayatı cilt 2/ 1324syf Dr. Abdülkadir Badıllı
Sizden biri namazını mescidde kılarsa, evi için de bir nasib ayırsın. Zira Allah ona evinde kıldığı namazdan da hayır vericidir. Ravi: Hz. Câbir (r.a.) Sayfa: 58 / No: 3 Ramuz El-Ehadis
Siz Elhamı okuduğunuzda, "Bismillahirrahmanirrahim" i de okuyunuz. Zira bu sure "Ümmül Kur'an, ümmül kitab ve es seb'ul mesani" dir. Ve "Bismillahirrahmanirrahim" de onun ayetlerinden biridir. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 57 / No: 16 Ramuz El-Ehadis
Ümmet şeriatı hasene üzerine devam eder, aralarında şu üç hal zahir olmadıkça; İlim kendilerniden alınmadıkça, aralarında habis veled çoğalmadıkça, "Sakkarun" aralarında zahir olmadıkça, Dediler ki: "Sakkarun nedir?" Buyurdu ki, bunlar içmeden sarhoş olanlardır. Ahir zamanda gelirler, birbirlerile karşılaştıklarında aralarındaki selamları lanetleşmektir. Ravi: Hz. Muaz İbni Enes (r.a.) Sayfa: 472 / No: 7 Ramuz El-Ehadis
Ümmetimden bir taife Hak üzerine mücadele etmekte, kıyamete kadar galib olarak devam edecektir. Ravi: Hz. Câbir (r.a.) Sayfa: 471 / No: 12 Ramuz El-Ehadis
Imagehttps://m.facebook.com › posts › h... Hüseyin Demirel ile hattat Muhsin... - ısparta kahramanları | Facebook Hüseyin Demirel ile hattat Muhsin Demirel'in de annesi olan Şükran Demirel, İstanbul'daki Nur hizmetlerinin ilk yıllarında çok büyük ... Imagehttps://www.risalehaber.com › h... Hattat-Ressam Refet Kavukçu ve Muhsin Demirel ile Bediüzzaman ... 5 Kas 2020 — Said Nursi'ye yurt dışından gelen teklif: Altınlar, matbaalar, radyolar, köşkler verelim! Kedilerin yürüyüşündeki ... Eksik: cocugu | Şunları içermelidir: cocugu https://www.risalehaber.com › ... Muhsin Demirel haberleri - Risale Haber Bir tane el yazması Kur'an bile muhteşem olur. Said Nursi'ye yurt dışından gelen teklif: Altınlar, matbaalar, radyolar, köşkler ... Imagehttps://sorularlarisale.com › meh... MEHMED MANDAL | Sorularla Risale 26 Şub 2020 — ... bulunan Hacı Abdulbaki Camiinde Hattat Muhsin Demirel ve ... dedi. Ben daha on beş yaşında bir çocuğum. Imagehttps://dergipark.org.tr › artic...PDF DEMİREL'İN GÖZÜYLE SAİD NURSÎ VE RİSALE-İ NUR - DergiPark Haziran-1966 ara seçimleri öncesinin bir numaralı tartışma konusu Nurculuktu. CHP lideri. İsmet İnönü ile Başbakan ve AP Genel Başkanı ... Eksik: muhsin cocugu Imagehttps://www.yeniasya.com.tr › ropor... Yeni Asya Gazetesi www.yeniasya.com.tr sitesinden muhsin demirel ve said nursi cocugu 6 Nis 2008 — ... Said Nursî Hazretlerinin talebelerinden Ali Demirel Ağabeyin oğlu Muhsin Demirel ile bir röportaj ... Babama sorarlardı “Niye ... Imagehttps://www.saidnur.net › 2016/07 Şükran Demirel Hanımefendi Kimdir ve Hatıraları.:.Bediüzzaman Said ... 4 Tem 2016 — Bediüzzaman Said Nursi | Risale-i Nur Külliyatı. ... Ev yemeği diye deli oluyorlardı çocuklar. ... Hüseyin Demirel ile hattat Muhsin Demirel'in de annesi olan Şükran ... Imagehttps://dspace.ankara.edu.tr › ...PDF SAİD NURSÎ'YE GÖRE SEYR U SÜLÛK - Ankara Üniversitesi ... yazan: M Hub — Bize göre, Bediüzzaman Said Nursî'nin Risale- i Nur külliyâtı, yazım tekniği, filolojisi (dilbilim) ... erkek, bir de kız çocuğu olmuştur. (Öztürkçü ...
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 472 1 Ümmetimden bir taife, Allahın emrile hareket etmekte devam eder. Onlar hak üzerinde oldukları halde, kıyamet kopana kadar kendilerini terk eden ve muhalefet eden kimsenin onlara bir zararı dokunmaz. Taki Allahın emri gelinceye kadar onlar insanlara galibtirler. Hz. Muaviye (r.a.) 472 2 Ümmetimden bir taife, kendilerine düşmanlık edenlere galip oldukları halde, Hak üzerine mücadelede devam ederler. Hatta onların sonuncusu mesihüd deccal ile harp eder. Hz. İmran (r.a.) 472 3 Ümmetimden bir taife, kıyamet kopuncaya kadar yardım görmekte devam eder. Kendilerini terkedenlerin ayrılmaları da onlara bir zarar vermez. Hz. Muaviye İbni Kırra (r.a.) 472 4 Ümmetim dininde basiretli olmakta devam eder. Taki yahudiler gibi, akşam namazı için yıldız çıkmasını beklemedikçe, nasraniler gibi de sabahda yıldızların kaybolmasını beklemedikçe ve cenazeyi de sahiplerine bırakmadıkça. (Cenazeyi teşyi etmeyi bırakmadıkça) Hz. Hars İbni Vehb r.a 472 5 Hilafet beni Ümeyyede deva eder, bir defa ellerinden (Abbasilerce) süratle çakilip alınıncya kadar. Onlardan çıkınca da hayattan hayır yoktur. Hz. Sevban (r.a.) 472 6 "La ilahe illallah" kelimesi halktan gadabı men etmekte devam eder, dünyaları düzelip de dinden gideni ehemmiyetsiz görmedikçe. O zaman bu kelimeyi söylediklerinde kendilerine "Yalan söylüyorsunuz. Siz onun ehli değilsiniz" denilir. Hz. Zeyd İbni Erkam (r.a.) 472 7 Ümmet şeriatı hasene üzerine devam eder, aralarında şu üç hal zahir olmadıkça; İlim kendilerniden alınmadıkça, aralarında habis veled çoğalmadıkça, "Sakkarun" aralarında zahir olmadıkça, Dediler ki: "Sakkarun nedir?" Buyurdu ki, bunlar içmeden sarhoş olanlardır. Ahir zamanda gelirler, birbirlerile karşılaştıklarında aralarındaki selamları lanetleşmektir. Hz. Muaz İbni Enes (r.a.) 472 8 Kıyamet gününde şu beş şeyden hesap vermedikçe Adem oğlunun ayakları Rabbının huzurundan ayrılmaz: Ömrünü nerede ifna etti. Gençliğini nasıl geçirdi. Malını nasıl kazandı. Malını nereye harcadı. İlmi ile nasıl amel etti. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 472 9 Kulun ayakları ayrılmaz, şu dört şeyden sual olmadıkça: Ömrünü nerede ifna etti. İlmi ile nasıl amel etti. Malını nerede kazandı, nasıl harcadı. Cismini nerede çürüttü. Hz. Berze (r.a.) 472 10 Bir adama karısını niye dövüyor diye sorma. Kime itimad ediyor kime itimad etmiyor diye de sorma. Vitri kılmadan da uyuma Hz. Ömer r.a
Dünya saltanatı ile manevi saltanat birleşmez.(M.) 58:15. Mektup, 2.suâl. Hilafet ve Saltanat gayr-i münfektir.(Sn.) 50. Bir Hazinenin Anahtarı Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.580.
Ümmetim dünyaya ehemmiyet verdiğinde, islamın azamet ve heybeti kendisinden alınır. Marufu emr ve münkerden nehyi terkettiğinde vahyin bereketinden mahrum kalır. Ümmetim birbirine kötü sözler söylediklerinde ise Allahın gözünden düşer. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 55 / No: 3 Ramuz El-Ehadis
Fuhuş yayıldığında zelzeleler ve fitneler çoğalır. İdareciler zulmettiğinde yağmur azalır. Zimmet ehline gadr edildiğinde ise düşman galebe çalar. Ravi: Hz. İbni Ömer (r.a.) Sayfa: 54 / No: 5 Ramuz El-Ehadis
Bir beldede zina ve riba meydan alırsa, onlar (o belde halkı) Allah'ın azabına hak kazanmış olurlar. Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma) Sayfa: 54 / No: 12 Ramuz El-Ehadis
Kıyamet kopmaz, ilim kabzolunmadıkça, zelzeleler çoğalmadıkça, zamanda yakınlık olmadıkça, fitneler zahir olmadıkça, herç çoğalmadıkça ki, o öldürmedir ve aranızda mal çoğalır ve taşar. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 476 / No: 11 Ramuz El-Ehadis
Allah maddeyi hiç yoktan yaratır. (L.) 195:23.Lem'a hatime 3.sual. Madde asıl olmadığından vucud ona musahhar ve tabi olmaz. (S.) 469:29. Söz. 1.mak,1.esas. Bir Hazinenin Anahtari Risale-i Nur Kulliyati Fihrist Ve İndeksi sy. 423.
Evet sâbıkan bahsi geçmiş: Avucunda küçük taşların zikir ve tesbih etmesi
وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ
sırrıyla aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşmana top ve gülle hükmünde onları inhizama sevk etmesi,
وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ
nassı ile aynı avucunun parmağıyla kameri iki parça etmesi ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması, elbette o mübarek el, ne kadar hârika bir mu'cize-i kudret-i İlahiye olduğunu gösterir.
Güya ahbap içinde o elin avucu küçük bir zikirhane-i Sübhanîdir ki küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih ederler.
Ve a'daya karşı küçücük bir cephane-i Rabbanîdir ki içine taş ve toprak girse gülle ve bomba olur.
Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir eczahane-i Rahmanîdir ki hangi derde temas etse derman olur.
Ve celal ile kalktığı vakit, kameri parçalayıp kab-ı kavseyn şeklini verir.
Ve cemal ile döndüğü vakit, âb-ı kevser akıtan on musluklu bir çeşme-i rahmet hükmüne girer.
Acaba böyle bir zatın bir tek eli, böyle acib mu'cizata mazhar ve medar olsa o zatın Hâlık-ı kâinat yanında ne kadar makbul olduğu ve davasında ne kadar sadık bulunduğu ve o el ile biat edenler, ne kadar bahtiyar olacakları, bedahet derecesinde anlaşılmaz mı?
Hasan bin Ali r.a. şöyle der. Ben dedem Resulullahtan şöyle ezberledim. Şüpheli olanı bırak, şüphe vermeyene bak! Zira doğruluk huzur, yalan ise şüphe kaynağıdır. ( Tirmizi,kıyamet 60/2518. Bkz. Buhari , 3.) Edebi yol haritası İslâm. Dr. Murat Kaya. Altınoluk. sy.427.
Rumlara ait Konstantiniyye (Roma) tesbihle ve tekbirle müslümanlarca feth edilmedikçe kıyamet kopmaz (Yetmiş bin Şamlı bunu yapacak) Ravi: . Hz Abr İbni Avf r.a Sayfa: 478 / No: 5 Ramuz El-Ehadis
YANITLA
yuksel8 Haziran 2021 09:22 Hasan bin Ali r.a. şöyle der. Ben dedem Resulullahtan şöyle ezberledim. Şüpheli olanı bırak, şüphe vermeyene bak! Zira doğruluk huzur, yalan ise şüphe kaynağıdır. ( Tirmizi,kıyamet 60/2518. Bkz. Buhari , 3.) Edebi yol haritası İslâm. Dr. Murat Kaya. Altınoluk. sy.427.
Evet sâbıkan bahsi geçmiş: Avucunda küçük taşların zikir ve tesbih etmesi
وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ
sırrıyla aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşmana top ve gülle hükmünde onları inhizama sevk etmesi,
وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ
nassı ile aynı avucunun parmağıyla kameri iki parça etmesi ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması, elbette o mübarek el, ne kadar hârika bir mu'cize-i kudret-i İlahiye olduğunu gösterir.
Güya ahbap içinde o elin avucu küçük bir zikirhane-i Sübhanîdir ki küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih ederler.
Ve a'daya karşı küçücük bir cephane-i Rabbanîdir ki içine taş ve toprak girse gülle ve bomba olur.
Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir eczahane-i Rahmanîdir ki hangi derde temas etse derman olur.
Ve celal ile kalktığı vakit, kameri parçalayıp kab-ı kavseyn şeklini verir.
Ve cemal ile döndüğü vakit, âb-ı kevser akıtan on musluklu bir çeşme-i rahmet hükmüne girer.
Acaba böyle bir zatın bir tek eli, böyle acib mu'cizata mazhar ve medar olsa o zatın Hâlık-ı kâinat yanında ne kadar makbul olduğu ve davasında ne kadar sadık bulunduğu ve o el ile biat edenler, ne kadar bahtiyar olacakları, bedahet derecesinde anlaşılmaz mı?
Mektubat
YANITLASİL
yuksel7 Haziran 2021 00:46 Cennet ehli Cennete Cehennem ehli de ateşe girdiklerinde, ölüm (bir koç şeklinde) Cennetle Cehennem arasında bir yere getirilir ve kesilir. Sonra bir münadi şöyle nida eder: "Ey ehli Cennet, ebedilik var ölüm yok. Ey ehli nar, ebedilik. Ölüm yok." Bunun üzerine Cennet ehlinin sevinç üzerine sevinçleri artar. Cehennem ehlinin ise hüzünleri üzerine hüzünleri artar. Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma) Sayfa: 51 / No: 9 Ramuz El-Ehadis
YANITLA
yüksel8 Haziran 2021 09:45 Rumlara ait Konstantiniyye (Roma) tesbihle ve tekbirle müslümanlarca feth edilmedikçe kıyamet kopmaz (Yetmiş bin Şamlı bunu yapacak) Ravi: . Hz Abr İbni Avf r.a Sayfa: 478 / No: 5 Ramuz El-Ehadis
YANITLA
yuksel8 Haziran 2021 09:22 Hasan bin Ali r.a. şöyle der. Ben dedem Resulullahtan şöyle ezberledim. Şüpheli olanı bırak, şüphe vermeyene bak! Zira doğruluk huzur, yalan ise şüphe kaynağıdır. ( Tirmizi,kıyamet 60/2518. Bkz. Buhari , 3.) Edebi yol haritası İslâm. Dr. Murat Kaya. Altınoluk. sy.427.
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 481 1 İkindiden sonra güneş batıncaya, sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar namaz yoktur. Yalnız Mekke'de, Mekke'de. Hz. Ebû Zerr (r.a.) 481 2 Cami komşusu için camiden başka yerde namaz yoktur. Hz. Câbir (r.a.) 481 3 Yemek hazırken namaz yok, büyük küçük abdest zorlarken de namaz yoktur. Hz. Âişe (r.anha) 481 4 Abdesti olmayanın namazı, besmele ile olmayanın abdesti yoktur. (Hayrı yok) Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 481 5 Abdesti olmayanın namazı yoktur. Besmele çekmeyenin abdesti yoktur. Bana iman etmeyen Allah'a iman etmiş olmaz. Ensarı sevemeyenin de Bana imanı yoktur. Hz. Said İbni Zeyd (r.a.) 481 6 Zarar vermek ve zarara zararla mukabele etmek de yoktur. Kim zarar verirse Allah ona zarar verir. Kim güçlük çıkarırsa Allah da ona güçlük çıkarır. Hz. Abr İbni Yahya (r.a.) 481 7 Zarar vermek ve zarara zararla mukabele etmek yoktur. Bir adam komşusunun duvarına kiriş atabilir. Sahipsiz ve imar edilmemiş yerde yol yedi arşındır. Hz. İbni Abbas (r.anhüma) 481 8 Allah'a masiyet olan yerde kimseye itaat yoktur. İtaat ancak meşru yerdedir. Hz. Ali (r.a.) 481 9 Allah (z.c.hz.)ne isyan mahiyetinde olan yerde, mahluka itaat yoktur. Hz. İmran (r.a.) 481 10 Malik olmadığın yerde talak yoktur. Malik olmadığın şeyde azad etmek yoktur. Malik olmadığın şeyde satış yoktur. Malik olmadığın şeyde nezre vefa yoktur. Allah Teala'nın rızası aranmayan şeyde nezir yoktur. Bir kimse günah işlemeye yemin ederse onun için yemin yoktur. Bir kimse sıla-I rahimi kesmek için yemin ederse onun için de yemin yoktur. Hz. Amr İbni Şuayb (r.a.) 481 11 Hastalık sirayeti yoktur (Allah izin vermedikçe). Muharremin Sefer ayına tebdili de yoktur. Kuşu uğursuz saymakta yoktur. İki ay otuzar gün olmaz. Kim ahdini bozarsa Cennet kokusu koklayamaz. Hz. Ebû Ümâme (r.a.) 481 12 Kendiliğinden hastalık sirayeti ve şumluk yoktur. İyiye yorma hoşuma gider. İyiye yorma da güzel kelimedir. Hz Enes (r.a.) 481 13 Kendiliğinden hastalık sirayeti ve şumluk yoktur. Kuş ötmesi üzerinde şumlarına da yoktur. Safer ayının şumluğu da yoktur. Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaç. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 47 1 Bir kimseyi mescidde bir şey satarken veya satın alırken görürseniz: "Allah senin ticaretinde kazanç vermesin" deyiniz. Ve yine bir kimseyi mescidde yüksek sesle kaybettiği şeyi aradığını gördüğünüzde de: "Allah sana onu döndürmesin" deyiniz. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 47 2 Bir kimseyi mescidlere devamı itiyad edinmiş gördüğünüzde, onun imanına şehadet ediniz. Zira Allah teala: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse imar eder" buyurmaktadır. Hz. Ebû Said (r.a.) 47 3 Bir kimseye dünyada zühd ve az konuşma verildiğini gördüğünüzde ona yakın olunuz. Zira o kimse hikmete ulaşmıştır. Hz. Ebû Hallad (r.a.) 47 4 Bir kimsenin tutulup katledildiğini gördüğünüzde o yerde hazır bulunmayın. Zira o kimse zulmen öldürülmüş olabilir de, inecek gazabdan sonra size de isabet edebilir. Hz. Harşe İbni El Hars (r.a.) 47 5 Ashabıma kötü söyleyenleri gördüğünüz zaman: "Allah'ın laneti en şerliniz üzerine olsun" deyiniz. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 47 6 Meddahları gördüğünüzde, onların yüzlerine toprak saçınız. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 47 7 Değiştirmeye gücünüzün yetmediği bir (kötü) işi gördüğünüzde, onu düzeltecek olan Allah onu değiştirinceye kadar sabrediniz. Hz. Ebû Ümâme (r.a.) 47 8 Yangın gördüğünüzde Tekbir getiriniz. Zira Tekbir onu söndürür. Hz. Amr İbni Şuayb (r.a.) 47 9 Hastalık ve fakirlikle Allah'ın kendisini elemlendirdiği bir kulu gördüğünüzde, (biliniz ki) Allah onu temizlemeyi murad ediyor. Hz. Ali (r.a.) 47 10 Başlarının üzerini deve hörgücü gibi yapan kadınları gördüğünüzde onlara: "Hiçbir namazlarının kabul olmayacağını" bildiriniz. Hz. Ebû Şakre (r.a.) 47 11 Ramazan ayında doğu tarafında kırmızı bir sütun gördüğünüz zaman, senelik yiyeceğinizi biriktirin. Zira o işaret kıtlık senesi alametidir. Hz. Ubâde (r.a.) 47 12 Bir mescid görürseniz veya bir müezzini işitirseniz kimseyi öldürmeyin. (Harpte düşman memleketinde) Hz. İsam El Müzeni (r.a.) 47 13 Evlerinizde onlardan (yılanlardan) birini görürseniz deyiniz ki: "Bize eziyet vermemeniz hususunda Nuh (a.s.)'ın sizden aldığı akdi sana hatırlatırım ve yine Süleyman (a.s.)'ın sizden aldığı akdi sana hatırlatırım." Buna rağmen eğer (üzerinize) gelirse onu öldürünüz. Hz. Ebû Leyla (r.a.) 47 14 Bir kimsenin yüzünün hastalık veya ibadetin dışında sararmış olduğunu görürseniz, işte o renk o kimsenin kalbindeki İslama karşı olan gıllı gışındadır. Hz. Enes (r.a.) 47 15 Açlık ve tefekkür ehli kimseleri gördüğünüzde onlara yakın olunuz. Zira hikmet onlarla beraber akıp gider. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 47 16 Bir genci (siret ve suretle) müslüman kisvesinde gördüğünüzde işte o sizin en hayırlılarınızdandır. İki bıyığını uzatmış, elbisesini yerde sürüyen yaşlı bir kimseyi görürseniz bilin ki, o da sizin en şerlilerinizdendir. Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 46 1 Sizden biri hoşuna gitmeyen bir rüya gördüğünde sol tarafına üç defa tükürsün ve şeytandan Allah'a sığınsın ve üzerinde olduğu yanından diğerine dönsün. Hz. Câbir (r.a.) 46 2 Sizden biri hoşlandığı bir rüya görürse o ancak Allah'dandır. Öyle ise Allah'a hamd etsin ve onu anlatsın. Bunun gayrısını, yani hoşlanmadığı bir rüya görürse, o da ancak şeytandandır. Öyleyse şerrinden Allah'a sığınsın ve onu hiç kimseye anlatmasın. Bu takdirde kendisine bir zarar olmaz. Hz. Ebû Said (r.a.) 46 3 Sizden biri kendinde, malında veya kardeşinde hoşuna giden bir şey görürse bereketle dua etsin. Zira nazar haktır. Hz. Amr İbni Rabia (r.a.) 46 4 Sizden biri derde uğramış birini gördüğünde kendi kendine: "Hamd olsun o Allah'a ki, onu mübtela ettiği şeyden bana afiyet verdi. Onun ve pekçok kulunun üzerine beni tafdil etti." derse bu, nimetin şükrü olur. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 46 5 Sizden biri bir cenaze gördüğünde onunla beraber yürümeyecekse cenazeyi arkada bırakıncaya, yahud cenaze kendisini arkada bırakıncaya kadar, yahud da o onu arkada bırakmazdan önce cenaze yere indirilinceye kadar ayakta kalsın. Hz. Abir İbni Rebia (r.a.) 46 6 Sizden biri yaradılış veya rızık bakımından kendinden üstün birini görürse, kendisine nazaran daha yüksek birine bakmaktansa, kendinden daha aşağısına baksın. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 46 7 İnsanların akidlerini bozduklarını, emanetleri hafife aldıklarını, ve -parmaklarını birbirine geçirip- böyle olduklarını gördüğün zaman evini tercih et, lisanına sahip ol, maruf olanı al, münkeri bırak, kendi işinle meşgul ol ve ammenin işlerini kendilerine bırak. Hz. Abdullah İbni Amr (r.a.) 46 8 Ümmetimin zalime "Sen zalimsin" demekten korktuğunu görürsen onlardan ayrılabilirsin. Hz. Abdullah İbni Amr (r.a.) 46 9 Alimin sultanla çok sıkı ihtilatta olduğunu görürsen bil ki, o hırsızdır. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 46 10 Bir kul masiyetlere devam ettiği halde, dünyadan sevdiği şeyleri Allah'ın ona verdiğini gördüğün zaman, bu muhakkak ki o kimse için Allah'dan bir "istidraç" tır. Hz. Ukbe İbni amir (r.a.) 46 11 Kardeşinde haya, emanet ve sıdk gibi üç hasleti gördüğünde ondan (dilediğin bir şeyi) ricada bulun. Onları göremediğinde ricada bulunma. Hz. İbni Abbas (r.anhüma) 46 12 Şayet ahiretle alakalı bir şeyi istediğinde onun sana kolaylaştırıldığını ve fakat, dünya hususunda arzu ettiğin bir şeyin ise zorlaştırıldığını gördüğün zaman şunu bil ki, sen muhakkak güzel bir hal üzerindesin. Yine sen ahiret hususunda istediğin bir şeyin zorlaştırıldığını ve dünya hususunda ise arzu ettiğin bir şeyin sana kolaylaştırıldığını görürsen bil ki, sen kötü bir hal üzerindesin. Hz. Ömer (r.a.) 46 13 Mezi gördüğünde uzvunu yıka ve namaz abdesti gibi abdest al, meni (fışkırarak) geldiğinde gusul abdesti al. Hz. Ali (r.a.) 46 14 İki mü'min kardeşi arzdan bir karış toprak için muhasama eder gördüğünde, o yerden hemen çık. Hz. Ebüdderda (r.a.) 46 15 Müteşabih ayetlere tabi olanları gördüğünüzde, işte onlar Allah'ın Kur'an'da isimlendirdiği kimselerdir ki, onlardan uzak durun. Hz. Âişe (r.anha)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 482 1 Allah (z.c.hz.)nin rızası dahilinde tedbir gibi akıl, haramdan sakınmak gibi vera ve iyi ahlak gibi asalet yoktur. Hz. Enes (r.a.) 482 2 Allah'ın tayin ettiği hadlerden başka, on sopadan fazla ceza yoktur. Hz. Sahabeden biri. 482 3 Cehaletten şiddetli fakirlik, akıldan daha faydalı zenginlik, tefekkür gibi de ibadet yoktur. Hz. Haris (r.a.) 482 4 Tetebbürsüz kıraat, fıkıhsız da ibaded olmaz. Bir fıkıh meclisi altmış senelik ibadetten hayırlıdır. Hz. İbni Ömer ra. 482 5 Ağacındaki meyvadan dolayı ve "cumardan" (hurma göbeği) dolayı el kesilmez. (Çalıp yemekte ve on dirhemden az da el kesmek yok diye ilave var.) Hz. Rafiğ ra. 482 6 Amelsiz söz, niyetsiz amel ve söz olmaz. Niyetin, amelin ve sözün kıymeti de ancak sünnete uymakladır. Hz. Ali r.a(Esas olan Peygamberlerimize tabiyettir.) Ravi: 482 7 Masiyet ve gadapta nezir yoktur. Kefareti de kefareti yemindir. Hz. İmran (r.a.) 482 8 Allah'a masiyet olan yerde ve malik olmadığı şeyde de nezir olmaz. Hz. İmran İbni Hüseyin (r.a.) 482 9 Velisiz nikah olmaz. Velisi olmayanın velisi hükümettir. Hz. Âişe ra. 482 10 Allah (z.c.hz.)nin mü'minlerin ezanını kabul ettiği gibi kabul ettiği bir şey yoktur. Kur'an'da da güzel sesli birinin okumasını kabul ettiği kadar kabul ettiği hiç bir şey yoktur. Hz. Mekal İbni Yesar (r.a.) 482 11 Sizden hiç biriniz layıkı ile iman etmiş olmaz; Beni çocuğundan, ana babasından ve bütün insanlardan fazla sevmedikçe. Hz. Enes (r.a.) 482 12 Erkek Ekkekle tek elbisede beraber yatamazlar. Kadın kadınla da öyle. (Bir yorgan altında da öyle hükmünü çıkarmışlar.) Hz. Câbir r.a 482 13 Erkek Erkekle, kadın kadınla beraber bulunamaz.(Bir örtü altında) Ve bir erkeğin diğer bir erkeğin avretine ve bir kadının da diğer kadının avretine bakması helal olmaz. Hz. Zeyd İbni Eslem 482 14 Üzüm kararmadıkça, tane katılaşmadıkça satılmaz. Hz. Enes (r.a.) 482 15 Adam din kardeşinin alış verişi üzerine alış verişe giremez ve kardeşinin talibi olduğu kadına da talib olamaz. Meğer ki izin vere. (Veya o adamın işi iyi bir neticeye varmamışsa o başka) Hz. İbni Ömer.a
İnsanların akidlerini bozduklarını, emanetleri hafife aldıklarını, ve -parmaklarını birbirine geçirip- böyle olduklarını gördüğün zaman evini tercih et, lisanına sahip ol, maruf olanı al, münkeri bırak, kendi işinle meşgul ol ve ammenin işlerini kendilerine bırak. Ravi: Hz. Abdullah İbni Amr (r.a.) Sayfa: 46 / No: 7 Ramuz El-Ehadis
- Bugün günlerden Cuma. Biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz ve zor bir zamanda yaşıyoruz. Bu zor zamandan yüzümüzün akı ile çıkmak için “Allah’ın ipi”ne sarılalım. Tefrikaya ve bilmediğimiz şeylerin peşine düşmeyelim. Dinimizi Allah’a has kılalım. İstişare ve şûradan ayrılmayalım. İşi ehline verelim. Adaletten ayrılmayalım ve el emin olalım.
Bugün herkesin en fazla bildiği bir ayet olan “Besmele”den söz etmek istiyorum. Besmelenin ilk kısmındaki o “taşlanmış Şeytan” ifadesindeki sır, babalarımız Hz. İbrahim’in örnekliği ve önderliğinin sırrıdır. 2. sır Hz. Hacer’in sırrı, kadınlarımız için örnekliği ve önderliğine işaret eder. 3. sır Hz. İsmail’in sırrıdır. Hz. İsmail’in sırrı çocukların ve gençlerin örnekliği ve önderliğini anlatır.
Orada Kurban örnekliğinde ölüm ve hayat sorgulanır. Orada Cebrail’in hediyesi olan koç bağışlanmış bir hayattır. Ve Allah’a sunulan bir can vardır. Onun için Kurban keserken “Bismillah” deriz!
Sonuçta bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var ve imtihan oluyoruz.
Ayette, “Dualarınız olmasaydı ne işe yarardınız ki” denir!. Yani kulluk için yaratıldık.
“Besmele çekmek” şeklinde tanımlanan bir ibadetimiz var bizim. Hani çoğumuzun “Bismillah” diye söyleyip geçtiğimiz bir kelime. “Allah’ın adıyla / O’nun adına / O’nun rızasını gözeterek” diye bir başlangıcı ifade eder bu kelime. Tamamı, “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla / O’nun rızasını gözeterek” şeklinde. Aslında bunun bir de girizgahı var, “Taşlanmış Şeytanın şerrinden Allah’a sığınarak”..
Yani “Bismillah” diyerek yaptığınız işi meşrulaştırmış olmuyorsunuz. Ona bereket de katmış olmuyorsunuz. Ancak bu bir dil alışkanlığı ya da gelenekten ibaretse fazla bir anlamı da yoktur.
Mesela “Besmele çekerek” domuz yiyemezsiniz. Rakıyı ya da şarabı besmele çekerek üç yudumda içseniz de, yüzünüzü Kâbe’ye dönseniz de bu iş günahınızı azaltmaz, size şifa ve rahmet sağlamaz. Dahası, haram olan bir şeye Allah’ın adını anarak başladığınız için Allah’ın gazabını celp edersiniz.
Gaziantep’te CHP’li bir belediye başkanı, kurban keserek genelev açmıştı! Besmele ile Piyango alıp, “inşallah çıkarsa kurban keseceğim” diyenlerin Müslümanlığının kimseye hayrı dokunmaz.
Biraz önce resmi dairede rüşvet pazarlığı yapıp daha sonra aynı camide cemaatle namaz kılanların, yeni rüşvet pazarlıklarına oturmak için işinin başına dönenlerin namazları da kabul olmaz.
Bu tür günahlara bulaşmış insanların sağda solda Allah’tan, resulden kitaptan söz etmesi, dini, kendi günahlarını örtmek için maske olarak kullanması Allah’ın gazabını çeker. Çünkü bu davranışları ile aynı zamanda, Müslümanlar hakkında insanların zihninde oluşan şüphelerden de bu insanlar sorumludur.
Her işe besmele çekerek başlayalım da, besmele çekmeden önce, yediğimiz, içtiğimiz şeylerin Allah’ın rızasına uygun olup olmadığını düşünelim, bu işten emin olalım.
Şarap, domuz gibi necasetten uzak durmamız gerek elbette, ama haksız elde edilen her şey de HADES kategorisinde, domuz gibi şarap gibi haramdır. Besmele çekerken, bu görünmeyen kirlerden de sakınmayı bir ahlak olarak davranışlarımızın, kararlarımızın temeline yerleştiriyorsak, bu besmelenin bir anlamı ve değeri vardır. Yoksa gayrimüslim bir esnafın dükkanındaki besmeleden çok daha fazla bir değer taşımaz.
Bu kural sadece siyasileri bağlamaz, ekonomik hayatımızla ilgili, STK’larla ilgili, toplum hayatı ile ilgili her alanda bu kural geçerlidir. Haketmeden sahip olduğunuz her şey sizin için bir risktir.
Hatırlarsanız bir kanalda sabah programında, gayri meşru çocuğunun kocasından değil de, komşusundan olduğunu öğrenince “çok şükür” diye şükreden kadının hali, aslında siyaset, bürokrasi, iktisadi ve toplum hayatının birçok alanında farklı şekillerde kendini göstermektedir.
Riba/enflasyon sarmalı, rüşvet, torpil, adaletsizlik, ehliyetsizliğin sebeb olduğu kahtı rical, sonunda bir toplumun helakına sebeb olur. Sadi şöyle der: Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalarmış, rüşvet alan biri bir bostan karşılığında bir bağı satarmış. Haketmeden elde edilen para, makam, mal, mülk, şöhret her şey helak sebebidir.
Onun için her işe başlarken “Besmele” çekelim. Önce işin def-i mazarrat boyutuna bakalım. Bakın bakalım o işte taşlanmış Şeytanın hilelerinden biri var mı! İşin içine haram karışmış mı? Değilse, işte şimdi o şeyi israf etmeden, ihtiyacınız kadar olanı alabilirsiniz. Bunu yaparken Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatını hatırlayın. Ve siz başkalarının bu şeylere ihtiyaç duyduğunu ve ona sahip olmayanların da varolduğunu düşünün ve sahip olduğunuz şeylerden onlar için bir pay ayırın ki, Allah o şeylerin daha fazlasını ve daha güzelini size ikram etsin. Dostlarınıza, akrabalarınıza, komşularınıza, muhtaçlara ayırdığınız pay aslında Allah’a verilen bir borçtur ve O, size bu ikramınızın kat kat fazlasını ihsan edecektir. Bu konuda eğer çalmak değil, başkalarına ihsan ve ikramda bulunuyorsanız, işte şimdi Hamdetme zamanıdır. Besmele ile başladığınız işin hitamında Elhamdülillah diyebilirsiniz.
Unutmayın Allah sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Ama haram mal ile saadet olmaz. Kem alat ile kemalat olmaz.
İyi bir Müslüman olmak için Fatiha’nın manasını okuyup düşünün.
Bize Hakkı Hak; batılı batıl göster” demek ne demek. Demek ki, harama daldığında insan batılı Hak gibi görmeye başlayabiliyor. Gerçekte “Bozgunculuk yaptıkları” halde, “biz ıslah edicileriz” diyebiliyorlar. Şeytan onların nefsine taht kurup oturunca onlara yaptıkları işi de hoş gösteriyor.
Hep yazıyorum; yine yazayım: Allah’ın indinde makamınızı görmek isterseniz, sizi neyle meşgul ettiğine bakın”. Eğer hidayete ermekte geç kalmışsanız, kalbiniz mühürlenir de Ebu Leheb gibi iman da edemezsiniz. Gözünüz olur görmez, kulağınız olur duymaz, kalbiniz olur hissetmezsiniz. Artık onlara bir şey söylesen de, söylemesen de birdir, akletmezler. Keşke iş işten geçmeden tevbe edenlerden olsak. Hesaba çekilmeden kendi nefsimizi hesaba çekebilsek.
Fasıklar bize bir haber getirdiğinde ya da bir iş teklif ettiklerinde dikkat edelim. İnsanlar günahkar da olsalar, söyleyecek sözleri varsa dinleyelim, doğru ise onlara yardımcı olalım. Kötüler bize doğru bir şey söylerse reddetmeyelim, iyiler yanlış bir şey söylerse onu da kabul etmeyelim.
Biz “İlahi rıza” nerede ise orada duralım inşallah. Elbette iyilerle beraber olacağız, ama haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacağız. Bir kişi ya da topluluğa olan öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek. Adil şahidler olalım inşallah. “El emin” olalım.
SEYYİD السيّد Hz. Peygamber’in soyundan gelenleri ifade eden bir terim.
Müellif: MUSTAFA SABRİ KÜÇÜKAŞCI Sözlükte “efendi, bey, önder, sahip, faziletli, kerim” gibi anlamlara gelen seyyid kelimesi (çoğulu sâdât) Kur’ân-ı Kerîm’de “toplumda seçkin bir yere sahip olan kimse” (Âl-i İmrân 3/39) ve “kadının kocası” (Yûsuf 12/25) mânasında yer alır. Kelime Hz. Peygamber’in hadislerinde sözlük anlamında sıkça kullanılır (Wensinck, el-Muʿcem, “syd” md.). Seyyid terim olarak “şerefli, asil soylu, onurlu, kutsal, mübarek” mânasına gelen şerîf ile (çoğulu eşrâf, şürefâ) birlikte “nesl-i pâk-i Muhammedî’ye mensup olup yüceltmiş olan” anlamında Hz. Peygamber’in Hz. Ali ile Fâtıma’dan doğan torunlarıyla onların soyundan gelenler için unvan olarak kullanılmıştır. Hem baba hem anne tarafından Hz. Ali’nin soyundan gelenlere aynı zamanda “seyyidü’s-sâdât” (tabâtabâ) denilir (Tâcü’l-ʿarûs, “ṭbṭb” md.; EI2 [İng.], III, 950).
Câhiliye döneminde kabilenin yaşlıları tarafından seçilen ve başkan olarak tayin edilen kimselere seyyid, reis veya şeyh adı veriliyordu. Asil bir soydan gelen seyyidin kabilesi üzerindeki otoritesi ona duyulan saygıyla ilgiliydi ve bunun kazanılması asalet, zenginlik, cömertlik, ticarî ve malî alanda maharet, yaşça büyüklük, yiğitlik, hitabet ve hilim gibi niteliklerle mümkün oluyordu. Nüfuz sahibi bir kimse olmasına rağmen görevlendirme ve cezalandırma yetkisi bulunmadığı için mutlak bir otoriteye sahip olmayan seyyid, kabileyi meydana getiren aile liderlerinden oluşan kabile meclisiyle istişare ettikten sonra karar verebilirdi. Kabile halkına yol göstermekten ziyade kabile meclisinin iradesine uygun hareket eden, savaş zamanlarında kumandanlığı üstlenen ve kabilenin geleneklerine uygun davranmak zorunda olan seyyidin görevi hakemlik yapmaktı. Arap toplumunda seyyid gibi şerif de asil bir soydan gelen, şeref sahibi kuvvetli bir asabiyetle çevresinde etkin olan kabile reisinin kimliğini ifade ediyor, Kâbe ve Mekke yönetimiyle ilgili vazifeleri üstlenenler için kullanılıyordu (Fâkihî, V, 153, 196). İslâmiyet’ten sonra Hz. Peygamber’in soyunu devam ettiren kızı Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’nin çocukları ve torunlarına aynı zamanda şerif unvanı da verilmiştir. Seyyid ve şerif unvanlarının Hz. Hasan ile Hüseyin’in dışında Hz. Ali’nin diğer çocukları (özellikle Havle bint Ca‘fer adlı eşinden dünyaya gelen oğlu Muhammed b. Hanefiyye’nin soyundan gelenler) için de -Ahmed Yesevî örneğinde olduğu gibi- kullanıldığı görülür. Ancak IV. (X.) yüzyılın sonlarında ortaya çıkan genel anlayış seyyid ve şerifin Hz. Hasan ile Hüseyin’in soyundan gelenlere tahsis edilmesidir.
İslâm’dan sonra, “Ben âdemoğullarının seyyidiyim” (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 13; İbn Mâce, “Zühd”, 37); “Ben kıyamet gününde insanların seyyidiyim” (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 3; Müslim, “Îmân”, 327-328) gibi hadislerle seyyid kavramını “insanların lideri ve efendisi” anlamında kullanan Hz. Peygamber bu sıfatı almaya en lâyık kimse olarak görülmüştür (Kāmus Tercümesi, I, 1174). Resûl-i Ekrem’in unvanları arasında “seyyid-i kâinât, seyyidü’l-kevneyn, seyyidü’s-sekaleyn, seyyidü’l-enbiyâ / mürselîn, seyyidü’l-beşer / seyyid-i nev‘-i beşer, seyyidü’s-sâdât” en meşhur olanlarıdır. Hz. Peygamber, torunu Hz. Hasan’a “toplumun efendisi” mânasında seyyid unvanını bizzat vermiş (Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 22), Hz. Hasan ve Hüseyin’i cennet gençlerinin iki efendisi olarak nitelendirdiği için bunlara “seyyideyn” denilmesi âdet olmuştur (Müsned, III, 3; Tirmizî, “Menâḳıb”, 30). Hz. Hamza ve Hüseyin “seyyidü’ş-şühedâ”, Resûlullah’ın kız
Fâtıma da “seyyidetü nisâi hâzihi’l-ümme” ve “seyyidetü nisâi ehli’l-cenne” unvanlarıyla meşhurdur.
Resûlullah’ın Ehl-i beyt’i müslümanlar nazarında müstesna bir mevkiye sahip olmuş, onları sayıp sevmeye tarih boyunca büyük önem verilmiştir. Bunda, Resûl-i Ekrem’e soy bakımından en yakın kimseleri ifade eden Ehl-i beyt’in fazilet ve üstünlüğüne doğrudan veya dolaylı biçimde temas eden âyetlerin varlığı (Âl-i İmrân 3/61; el-Ahzâb 33/33; eş-Şûrâ 42/23), hadislerde de onlara saygı gösterilmesinin istenmiş ve bunun Hz. Peygamber’i sevmenin bir gereği sayılmış olması temel etkendir.
Hz. Peygamber’in kızı Fâtıma’nın Hz. Hasan ile Hüseyin vasıtasıyla devam eden soyundan gelenler için seyyid ve şerif tabirleri kullanılarak bunların toplum içerisinde rencide edilmemesi ve kendilerine olan saygının sarsılmaması bütün İslâm toplumlarında temel prensip olmuştur. Halifeliği döneminde Hz. Ömer’in Bedir Savaşı’na katılanların çocuklarına ikişer bin dirhem tahsis ederken Hz. Hasan ile Hüseyin’e beşer bin dirhem tahsis etmesi seyyid ve şeriflere tanınan ayrıcalığın temelini oluşturmaktadır (Belâzürî, Fütûh, s. 657). Ömer b. Abdülazîz, gerek Medine valiliği sırasında gerekse halifeliği esnasında seyyid ve şeriflere özel ilgi göstermiş, onların her türlü taleplerini karşılayarak toplumdaki ayrıcalıklı konumlarını sürdürmelerine önem vermiştir.
Hz. Hasan ile Hüseyin’den sonra onların soyundan gelenlerin bir kısmı Hicaz’da kalırken bir kısmının İslâm dünyasının çeşitli bölgelerine yayıldığı ve gittikleri yerlerde bir cazibe merkezi haline geldiği görülür. Hatta çevrelerinde oluşan gruplaşmaların bazan siyasî harekete dönüştüğü ve Hz. Hüseyin gibi meşrû görmediği merkezî yönetime karşı ayaklandıkları ve çeşitli devletler kurdukları bilinmektedir. Seyyid ve şeriflere saygı göstermenin Hz. Peygamber’e tâbi olmanın bir gereği olarak görüldüğü toplumda Ehl-i beyt’in haklarını verme ve saygınlıklarını koruma konusunda yapılan haksızlıklar, yönetim problemleri, insanlara eşit davranılmamasından dolayı halkta Emevî ve Abbâsîler’e karşı oluşan hoşnutsuzluk bazı seyyid ve şeriflerin siyasî faaliyetlere girişmesine sebep olmuştur (Makrîzî, Maʿrifetü, s. 17). Abbâsîler, Emevîler’e karşı ihtilâl hazırlıkları sürecinde Ehl-i beyt mensuplarıyla birlikte hareket ediyormuş gibi görünmekle birlikte iktidarı ellerine geçirince onlara sırt çevirmiştir. Bazı seyyid ve şerifler, zaman zaman bulundukları bölgelerde halktan aldıkları destekle siyasî taleplerde bulunmuşlarsa da bunlar devrin idarecileri tarafından çok sert biçimde cezalandırılmıştır.
Seyyid ve şeriflerin Kuzey Afrika ile Endülüs’te yayılmaları İdrîsîler hânedanının kurucusu olan Hz. Hasan evlâdından I. İdrîs vasıtasıyla olmuştur. Bölgede İslâmiyet’in gelişmesinde büyük rolü olan İdrîsîler, İslâm tarihinde Hz. Peygamber’in soyundan gelen ve en uzun süre hüküm süren (789-985) hânedanlardan biridir.
358 (969) yılından itibaren Hz. Hasan’ın soyundan gelen Mekke emîrlerine şerif, Hz. Hüseyin’in soyundan gelen Medine emirlerine seyyid unvanının verilerek bir ayırıma gidildiği görülmektedir (Kalkaşendî, IV, 281, 302; VI, 45). Ancak bu durum seyyid ve şerif unvanlarını bazan ortak olarak kullanan Mekke ve Medine emîrleriyle sınırlı bir uygulama olup Hicaz başta olmak üzere İslâm dünyasının her yerinde hem Hasenîler hem Hüseynîler için bazan birlikte, bazan ayrı olarak kullanılmıştır. Özellikle nakîbüleşraf görevini üstlenmiş olanlar her iki unvanı taşıyordu.
Hicaz’da seyyid ve şeriflerin eskiden beri büyük nüfuzları bulunuyordu. Mekke’nin idaresi bazı aralıklarla da olsa uzun süre onların elinde kaldı. Nihayet Hz. Hasan’ın soyundan gelen seyyidler yönetimi ele geçirerek Hicaz’ı idare etmeye başladılar (358/969). Bundan sonra Haremeyn’e hâkim olan seyyid ve şerifler iktisadî ve siyasî gelişmelere göre bazan Abbâsîler’in, bazan da Hz. Fâtıma’nın soyundan geldiklerini iddia eden Fâtımîler’in safında yer aldılar. Bu rekabete daha sonra Selçuklular ve Eyyûbîler katıldılar ve bundan en büyük yararı bu devletlerin topraklarında yaşayan seyyid ve şerifler gördüler.
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 483 1 Bazınız, bazınızın alış verişi üzerine alış veriş yapmasın. Malı pazara girmeden karşılamayın. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 483 2 Ensara ancak münafık buğz eder. Kim Bize, yani Ehli Beyte buğz ederse, o münafığın ta kendisidir. Kim Ebu Bekir (r.a) ve Ömer (r.a)a buğz ederse o da münafıktır. Hz. Ebû Said (r.a.) 483 3 Allah'a ve ahiret gününe iman eden adam Ensara buğz edemez. (Bir sebeb olsa da) Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 483 4 Kul müttekilerden olamaz, beis olmayanı, beis ihtimalinden sakınarak terk etmedikçe. Hz. Aliye es Sadi (r.a.) 483 5 Kul imanın hakikatine erişemez; kendine istediğini halk için de istemedikçe. Hz. Enes (r.a.) 483 6 Kul sarih bir imana varamaz, (yalan olan) şakayı ve yalanı terk etmedikçe ve haklı da olsa cidali bırakmadıkça. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 483 7 Sizden biri yıkanacağı yerde bevl edipte gusul veya abdest almasın. Zira bütün vesveseler bundandır. Hz. Abdullah İbni Mugaffel (r.a.) 483 8 Biriniz akmayan durgun suya bevl edip te onunla yıkanmasın. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 483 9 Ayrı din salikleri birbirine varis olamaz. Bir milletin diğer millete şehadeti de muteber olamaz. Ümmeti Muhammed (s.a.v)'in şehadeti müstesna. Zira onun diğerlerine şehadeti caizdir. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 483 10 Bir cemaat toplanıp ta, bir kısmı dua eder, ötekiler de "amin" derse o duayı Allah kabul eder. Hz. Habib İbni Mesleme (r.a.) 483 11 Allah yolunda hasıl olup ta yutulan toz ile Cehennem dumanı bir kulun karnında ebeden toplanmaz. Hasislik ile iman da bir kulun kalbinde ebeden toplanmaz. Hz. Âişe (r.anha) 483 12 Dört şey bir mü'minde toplanırsa, Allah ona bu sebeble Cenneti vacib kılar; Dilde doğruluk, malda cömertlik, kalbde muhabbet, gizli ve aşikarede hayırhahlık. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 483 13 Bir müslüman bir kafiri öldürüp de, dininde müstakim olur ve Allah'a kurbiyetle say ederse, o kafirle Cehennemde birleşmezler. Bir adamın içinde fisebilillah toz ile Cehennem dumanı ve bir kalbde iman ile hased de birleşmez. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sünnet, ruh, akıl,kalp ve sosyal hastalıkların devasıdır.(L.) 60:11.Lem'a 8.nükte. Sünnet-i seyyie, istibdatın seyyiatıdır. (Mn.) 95. Bir Hazinenin Anahtarı Risale i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.599.
lafzında yalnız maddî cihette bir seyahat-ı hayaliye-i fikriyede hava sahifesinin mütalaasıyla âni bir surette görünen bir zarif nükte-i tevhidde; meslek-i imaniyenin hadsiz derece kolay ve vücub derecesinde sühulet bulunmasını ve şirk ve dalaletin mesleğinde hadsiz derecede müşkilâtlı, mümteni' binler muhal bulunduğunu müşahede ettim. Gayet kısa bir işaretle, o geniş ve uzun nükteyi beyan edeceğim.]
mesleklerinde değil bir muhal, belki zerreler adedince muhaller ve imtinalar ve müşkilâtlar aşikâre görünüyor. Eğer Sâni'-i Zülcelal'e verilse, hava bütün zerratıyla onun emirber neferi olur. Bir tek zerrenin muntazam bir tek vazifesi kadar kolayca, hadsiz küllî vazifelerini Hâlıkının izniyle ve kuvvetiyle ve Hâlık'a intisab ve istinad ile ve Sâni'inin cilve-i kudreti ile bir anda şimşek sür'atinde ve
هُوَ
telaffuzu ve havanın temevvücü sühuletinde yapılır. Yani, kalem-i kudretin hadsiz ve hârika ve muntazam yazılarına bir sahife olur ve zerreleri, o kalemin uçları ve zerrelerin vazifeleri dahi, kalem-i kaderin noktaları bulunur. Bir tek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır.
İşte ben
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ve
قُلْ هُوَ اللّٰهُ
deki hareket-i fikriye ile seyahatimde hava âlemini temaşa ve o unsurun sahifesini mütalaa ederken, bu mücmel hakikatı tam vâzıh ve mufassal aynelyakîn müşahede ettim ve
هُوَ
nun lafzında, havasında böyle parlak bir bürhan ve bir lem'a-yı vâhidiyet bulunduğu gibi; manasında ve işaretinde gayet nuranî bir cilve-i ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve
zamirinin mutlak ve mübhem işareti hangi zâta bakıyor işaretine bir karine-i taayyün o hüccette bulunması içindir ki; hem Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan, hem ehl-i zikir makam-ı tevhidde bu kudsî kelimeyi çok tekrar ederler diye ilmelyakîn ile bildim.
Evet meselâ bir nokta beyaz kâğıtta, iki-üç nokta konulsa karıştığı ve bir adam, muhtelif çok vazifeleri beraber yapmasıyla şaşıracağı ve bir küçük zîhayata, çok yükler yüklenmesiyle altında ezildiği ve bir lisan ve bir kulak, aynı anda müteaddid kelimelerin beraber çıkması ve girmesi intizamını bozup karışacağı halde; aynelyakîn gördüm ki:
هُوَ
nun anahtarı ile ve pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunda herbir parçası hattâ herbir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, kelimeler konulduğu veya konulabileceği halde karışmadığını ve intizamını bozmadığını; hem ayrı ayrı pek çok vazifeler yaptığı halde hiç şaşırmadan yapıldığını ve o parçaya ve zerreye pek çok ağır yükler yüklendiği halde hiç za'f göstermeyerek, geri kalmayarak intizam ile taşıdığını; hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, manada o küçücük kulak ve lisanlara kemal-i intizamla gelip çıkıp, hiç karışmayarak, bozulmayarak o küçücük kulaklara
girip, o gayet incecik lisanlardan çıktığı ve o her zerre, her parçacık, bu acib vazifeleri görmekle beraber kemal-i serbestiyetle cezbedarane hal dili ile ve mezkûr hakikatin şehadeti ve lisanıyla
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ve
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ
deyip gezer ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve bir iş diğer bir işe mani' olmuyor. Ben aynelyakîn müşahede ettim.
Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün ilmi, iradesi ve nihayetsiz zerrata hâkim-i mutlak bir hâssaları bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın; hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal'in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir Levh-i Mahfuz'un âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında
bir Levh-i Mahv u İsbat namında yazar-bozar tahtası hükmündedir.
İşte hava unsurunun yalnız nakl-i asvat vazifesinde mezkûr cilve-i vahdaniyeti ve mezkûr acaibi gösterdiği ve dalaletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi, unsur-u havaînin sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, cazibe, dafia, ziya gibi sair letaifin naklinde şaşırmadan muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda, bu vazifeleri gördüğü aynı zamanda, bütün nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkîh gibi hayata lüzumu bulunan levazımatı kemal-i intizam ile yetiştiriyor. Emir ve irade-i İlahiyenin bir arşı olduğunu kat'î bir surette isbat ediyor. Ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbab ve âciz, camid, cahil maddeler bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazifelerine karışması hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulunmadığını aynelyakîn derecesinde isbat ettiğine kat'î kanaat getirdim ve herbir zerre ve herbir parça lisan-ı hal ile
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ve
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ
dediklerini bildim ve bu
هُوَ
anahtarı ile havanın maddî cihetindeki bu acaibini gördüğüm gibi, hava
olarak âlem-i misal ve âlem-i manaya bir anahtar oldu.
Gördüm ki: Âlem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve herbir fotoğraf, hadsiz hâdisat-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedî temaşagâhlarda ve Cennet'te saadet-i ebediye ashablarına dünya maceralarını ve eski hatıralarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim.
{(Haşiye): Fakat zahir hakikatlar gibi kuvvetli bürhanlarla ve hüccetlerle isbat etmeğe zaman ve zemin, hal ve vaziyet müsaade etmediğinden kısa kesildi.}
Hem Levh-i Mahfuz'un, hem âlem-i misalin iki hücceti ve iki küçük nümunesi ve iki noktası, insanın başında olan kuvve-i hâfıza ve kuvve-i hayaliye mercimek küçüklüğünde iken, hiç karıştırmayarak kemal-i intizamla içlerinde bir büyük kütübhane kadar malûmatın yazılması kat'î isbat eder ki; o iki kuvvenin nümune-i ekber ve a'zamları, âlem-i misal ile Levh-i Mahfuz'dur.
Hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve hava unsuru toprak unsurunun pek fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve kudret ile yazıldıkları ve tesadüf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve camid ve hedefsiz esbabın karışması yüz derece muhal ve hiçbir cihetle mümkün olmadığı ve Hakîm-i Zülcelal'in kalem-i kader ve hikmetinin sahifesi olduğu ilmelyakîn ile kat'î bilindi.
Bu Nur Anahtarı'nın radyo bahsine dair, iki üniversiteli ile, bir gün hareket etmekte olan, hiçbir telle bağlı bulunmayan bir otomobilde bulunan radyo ile, uzakta bir mevlid-i şerif dinliyorduk. O iki Nurcu üniversitelilere dedim:
Nur'da dahi hayat, vücud gibi doğrudan doğruya kudret-i İlahiyenin perdesiz tecellisi bedahetle göründüğüne bir delil budur ki: Şimdi bu makinecikteki tırnak kadar bir hava, manevî az bir nur, yalnız bu mevlidden gelen kelimeleri dinler, söyler değil, belki binler, milyonlar kelimeleri aynı anda dinler, söyler ki binler istasyondaki ayrı ayrı kelimeleri şimdiki işittiğimiz kelimeler gibi işitir ve işittirebilir, bize söyleyebilir. Demek en cüz'î, en küllî olur.
Hem o küçücük, parçacık hava, küre-i hava kadar vazife görür. En küçük, en büyük küre-i hava kadar büyür.
Eğer cilve-i kudret-i ezeliyeye verilmezse; öyle acib bir hurafeli tezad olur ki; hiçbir hayale gelmez. Bir şey zıddına inkılabı muhal olduğundan; böyle binler derece en cüz'î, zıddı olan en küllî olmak.. en küçük, en büyük olmak.. en camid, cahil, şuursuz, âciz; en muktedir, en dirayetli ve iradetli ve şuurlu olmak lâzım gelir ki; yüzer tezad ve muhaller ve hurafetler içinde, emsali bulunmaz bir hurafedir.
Demek bilbedahe kudret-i ezeliyenin bir cilvesidir. Ve o cilveyi küre-i havada umumen temsil eden bu gelen hadîs-i şerifin meali gösteriyor. Şöyle ki:
Bir melaike var, kırk bin başı var. Her başında, kırk bin dil var. Her bir dilde, kırk bin tesbihat yapıyor. Altmışdört trilyon tesbihat aynı anda söylüyor. Demek küre-i hava, bu melaike gibidir. Yani; bu melaikenin tesbihatı adedince her kelime-i tayyibe, hava sahifesinde yazılıyor.
Küre-i hava diyor ki: "Bu hadîs, benden veya bana nezarete memur melekten haber veriyor. Çünki insandaki bütün konuşmalar ve sair bütün hadsiz sesler, karışmaları içinde karıştırılmadan tam hurufatıyla ve söyleyenlerin şiveleriyle, mümtaz sesleriyle söylenmek
gösterir ki; küllî bir şuurla yapılan bu iş, yalnız tek bir zerrenin vazifesi; ne bana -yani küre-i havaya- ve ne de bütün esbaba vermesi hiçbir cihet-i imkânı yok. Demek her yerde hazır, nâzır ehadiyet cilvesiyle ve içinde ihatalı bir irade, muhit bir ilim bulunan bir kudret-i ezeliyenin cilvesidir. Buna milyonlar şahidlerinden birisi, radyodur."
Onüçüncü Söz'de hikmet-i Kur'aniye ile hikmet-i felsefeyi müvazene bahsinde denilmiş olan mes'elenin meali budur ki: Felsefe-i insaniye, gayet hârikulâde mu'cizat-ı kudret-i İlahiyenin mu'cizat-ı rahmeti üstüne âdiyat perdesi çeker. O âdiyat altındaki vahdaniyet delillerini ve o hârika nimetlerini görmüyor, göstermiyor. Fakat âdetten huruç etmiş hususî bazı cüz'iyatı görür, ehemmiyet verir.
Meselâ: Hilkat-i insaniyedeki kudret mu'cizelerini görmüyor, ehemmiyet vermiyor. Fakat kaideden çıkmış iki başlı, üç ayaklı bir insanı görüp, istiğrab ve velvele-i hayret ile nazar-ı dikkati celb eder. Küllî, umumî mu'cizatı âdet perdesinde saklar. Cüz'î ve kanundan çıkmış ve taifesinden ayrılmış maddeleri medar-ı ibret yapar.
yavruların pek hârika, pek mu'cizatlı iaşelerini âdi görüp ehemmiyet vermiyor. Fakat bir vakit Amerika'da bir gazetenin neşrettiği gibi; taifesinden çıkmış, milletinden ayrılmış, denizin dibine girmiş bir böceğin, bir yeşil yaprak rızık olarak ağzına verilmesini gören balıkçılar ağlamışlar, şaşaa ile ilân etmişler.
Halbuki en cüz'î bir yavruda, memedeki âb-ı kevser gibi rızkında, onun gibi binler mu'cizat-ı rahmet ve ihsan var. Felsefe-i beşeriye görmüyor ki şükür etsin. O Rahmanürrahîm'i tanısın, şükür ile mukabele etsin.
İşte hikmet-i Kur'aniye, o âdiyat perdesini yırtar. O küllî, umumî hârika mu'cizeleri ve fevkalâde nimetleri beşere ders verir; Allah'ı tanıttırır. Küllî şükür namına ubudiyete sevkeder.
İşte felsefe-i beşeriyenin en acib, en antika hatasından birisi de şudur ki: Cüz'-i ihtiyarîsi ve iradesi, en zahir ve küçük fiili olan söylemeye kâfi gelmiyor, icad edemiyor. Yalnız havayı harflerin mahrecine sokuyor. Bu cüz'î kesb ile Cenab-ı Hak, onun o kesbine binaen o kelimatı halkeder. Havaya da binler nüsha yazar. Bu kadar icaddan insanın eli kısa olduğu halde, bütün esbab-ı kâinat âciz kaldıkları
bir hârika küllî mu'cizat-ı kudrete, beşer icadı namını vermek; ne kadar büyük bir hata olduğunu zerre kadar şuuru bulunan anlar.
İşte bunun bir misali, yüzbin hârikaları tazammun eden bir kanun-u İlahîyi, beşerin istifadesine vesile olmak için bir keşfiyat, yani fiilî dualarına bir nevi kabul hükmünde bir ilham-ı İlahî ile keşfolan radyo ile, beşer istifadesine vesile olan bîçare, âciz-i mutlak bir insana; "Hah!.. Radyoyu filan keşşaf icad etti ve elektrik kuvvetini buldu. Ve bazı keşşaflar da, beşerin kafasını okumak için bir madde icad etmeye çalışıyorlar."
Evet Cenab-ı Hak bu kâinatı, insana lâzım ve lâyık her şeyi içinde halketmiş bir misafirhanedir. Ziyafetler nev'inde bazı zaman ve asırlarda gizli kalmış nimetlerini dua-yı fiilî olan telahuk-u efkârdan ileri gelen taharriyat neticesinde ellerine ihsan eder. Buna karşı şükür etmek lâzım gelirken, bir küfran-ı nimet nev'inden âdi, âciz bir insanın icadı, hüneri nazarıyla bakıp sonra o küllî bir şuur ve ilim ve irade ve rahmet ve ihsanın neticesi olan o hârikaları unutturup, yalnız ince bir perdesini gösterip; şuursuz tesadüfe, tabiata ve camid
Asr Suresi Meâl/1: "Andolsun asr'a." Meâl/2: "Kesin insan elbette bir hüsran/zarar içinde." Meâl/3: "Ancak inanip yararlı işleri yapmış olanlar, birbirlerine hakkı öğütleyenler, birbirlerine sabrı salık verenler zararda değildir." 1- Mekke dönemi surelerindendir. indirilişte 13., tertipte 103. sirada yer alır. üç âyettir. 2- Asr, luğatta isim olarak uzun zaman, çağ, gündüz ve gece, gündüzün zevalden önce ve sonra iki tarafı, ikindi vakti, akraba, aşiret ve yağmur anlamlarina geldiği gibi mastar olarak da hapsetmek, engellemek, vergi vermek, sıkıp suyunu çıkarmak anlamlarına da gelir. cüz 30, süre 103 Kelime Anlamlı Kuranı Kerim Meali (Huzur yayınları) Yard. Doç. Dr. Sıtkı Gülle syf 613 cilt 3
Hüzeme Suresi Meal/1: "Arkadan çekiştirmeyi, kaş göz işaretleriyle (başkalarını) alaya almayı adet edinmiş herkesin vay haline!" Meal/2: "O ki mal topladı ve onu sayıp durdu." Meal/3: "Malınin kendisini ebedileştirmiş olduğunu sanıyor ." Meal/4: "Hayır hayır! Elbette kesin Hutame' nin içine atılacak!" Meal/5: "Hutame'nin ne olduğunu sana ne bildirdi?" Meâl/6: "Allah'in tutuşturulmuş ateşi." Meâl/7: "O (ateş) ki yüreklerin üstüne tırmanır durur." Meal/8: "Kesin o (ateş) üzerlerine sıkıca kapatılmıştır." Meal/9: "Uzatılmış sütunlarda." 1- Mekke dönemi sûrelerindendir. Indirilişte 32., tertipte 104 sırada yer alir. Dokuz âyetir. 2- Lugatta hemzi çok yapan demektir. Hemz de çimdiklemek, kakmak, dürtmek, vurmak gibi anlamlara gelir. Kinaye yoluyla kelimeye birini arkasından çekiştiren, kötüleyen, giybet eden, kaş göz hareketleriyle alaya alıp küçümseyen kişi anlamı yüklenilmiştir. 3- Lümeze de hümezenin müradifi olmakla birlikte bazi nüanslar vardır. Hümeze, mizrak saplar gibi durmadan ayıplayıp kınayan , kaş-göz hareketleriyle eğlenip duran, bu tür aşağılayıcı hareketlerle birini diğerine göstermeyi adet edinmiş bulunan demektir. Her iki kelimeye yüklenen daha pek çok anlamlar vardır. (bkz. E.H.H. Yazır, H.D.K.D., IX, 6085 vd.) Cüz 30 Süre 104 614syf 3.cilt Kelime anlamlı Kur'ân-ı Kerîm Meali Huzur Yayınevi Yard. Doç. Dr. Sıtkı Gülle
Zina yapan kimse, zina ederken mü'min değildir. Şarap için de içerken mü'min değildir. Hırsızlık yapan da hırsızlık yaparken mü'min değildir, yağmacılık yapan bir mevki sahibi kimse de yağmacılık yaparken mü'min değildir. Öyle bir yağmacılık ki; o adamın cür'etine hayretten dolayı insanların gözü ona dikilir. (Müslimin Ebu Hureyre (r.a)dan rivayetinde "sizden hiç biriniz ganimetten bir şey çaldığında mü'min değildir. Aman sakının sakının" ibaresi ilavesi vardır) Ravi: Hz. Abdullah İbni Evfa r.a Sayfa: 488 / No: 1 Ramuz El-Ehadis
Son günlerde “Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ), dünya genelinde 130 bin kişinin adının geçtiği Offshore hesaplarındaki kirli çamaşırları ortaya döktü” şeklinde haberler görüyoruz. 2010 sonunda WikiLeaks belgeleri ile diplomatik dedikodular fa’şedilerek bu ifşaatların köpürtülmesiyle devletlerarası politik çatışmalar hedeflenmiş, devlet adamlarının kirli ilişkileri, rakipleri hakkında kanaatleri ortaya çıkartılmıştı. WikiLeaks’le özellikle ve ağırlıklı olarak İslam ülkelerinin liderleri hedef alınmıştı. Büyük Orta Doğu Projesi ile gerçekleştirilemeyen dosyalar tozlu raflara kaldırılmış ama bu defa Müslüman ülkelerin bu dedikodularla istikrarsızlaşması hedeflenmişti. Ama bunu da tam olarak beceremediler.
Şimdi WikiLeaks’e benzer bir ifşaat dünyayı sarsıyor. Bu defa olay, dedikodu olmanın çok çok ötesinde önem taşıyor. Kendi halkının parasını çalan devlet adamları, kara para aklayan baronlar, vergi kaçıran işadamları bir anda açıkta kalacaklar. Bu, kalabalık içinde normal giyimli dolaşan birinin bir anda çırılçıplak hale gelmesi gibi etki doğuracak bir gelişme. Dedikoduların te’vilini bir şekilde yapabilirsiniz. Ama Panama belgeleri, öyle kolay kolay izah edilebilecek konu değil.
Panama Belgeleri’nin sızdırılmasını, gizli paraları deşifre edip bulunduğu yerden ürküterek, oradan kaçan sermayenin kendi ülkesine yönelmesi amacıyla yapılmış bir Amerikan projesi olarak görenler veya gösterenler var.
Şunu unutmamak lazım ki Panama, Kıbrıs Rum kesimi, İsviçre, Cayman Adaları, Singapur ve Hong Kong gibi kara para cenneti küçük ülkelerin bu işleri kendi başlarına yapabilmeleri mümkün değil. Bu işler güçlü dünya devletlerinin izni, talebi ve korumasıyla yapılıyordu. Dolayısıyla Panama Belgeleri’nin fa’şedilmesini bir ABD projesi gibi görmek ve göstermek son derece yanlış ve yanıltıcı olur. ABD piyasalarının iflası ve intiharı olur. Eğer bu paralar Kıbrıs Rum Kesimi, İsviçre, Cayman Adaları, Singapur ve Hong Kong gibi merkezlerden kaçarsa ABD piyasalarına girmez. Üstelik bu Panama Belgeleri’ni CIA deşifre ediyorsa yatırımcılar bu CIA’in devletine neden güvensinler ki..?
Hatırlayınız... Çin son on yıldır üst üste astronomik büyüme rakamları açıklıyor ve dünyayı şaşkına çeviriyordu. Yaklaşık 2 ay kadar önce birileri çıktı ve Çin’in büyüme efsanesinin sadece balon olduğunu, Pekin yönetiminin dünyayı aldattığını, sahte rakamlarla hak etmediği kadar yabancı sermaye çektiğini deşifre etmişti. Bir anda“Çin malı büyüme” anlaşıldı ve balon söndü. Aldatılan yatırımcılar, hesapları yeniden yapmaya ve Çin’den kaçmaya başladılar. Peki Çin’den kaçan sermaye nereye yönelecekti? ABD ve Avrupa’ya... Hâlbuki Panama Belgeleri neyi ortaya çıkardı? Batı bankacılık sistemi ve Offshore piyasalarının güvensiz olduğunu ve asla tercih edilmemesi gerektiğini.
Çin’den kaçan Avrupa ve ABD sistemine de asla güven duymayan sermaye nereye yönelecek! Yeniden Çin’e ve Batı’ya mı?
Öyle görülüyor ki, Panama Belgeleri’nin sızdırılması en çok ABD'yi ve Avrupa'yı etkileyecek. Beşşar Esad ve rejimi, siyasi olarak Rusya’ya ve İran’a sığınmıştı, satıldı. Paralel örgüt, ABD’ye sığınmıştı, satılacak. PKK, ABD ve Rusya’ya sığınmıştı, satılacaklar... Kendi halkından kaçıp başkalarına sığınanlar nasıl ki satıldılar ve satılacaklar; halktan kaçırdıkları paralarla Batı’ya sığınanlar da bundan böyle rahat olamayacaklar.
2 ay önce Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil Bin Cübeyr "Dünyanın ekonomisine katkı sağlayan ABD, Avrupa ve Çin'de bulunan 7,6 trilyon dolar İslam ülkelerine ait yatırım ve paraları geri çekilebiliriz. Bu durumda dünya ekonomisinin ne hale geleceğini Batılı ve Çinli dostlarımız bir kez daha düşünsünler. Ortak geçmişimiz olan dostumuz Türkiye ile ciddi mali çalışmalarımızı başlattık. Türkiye Bankalarında ciddi yatırımlarda bulunacağız” demiş miydi?
Bundan hemen sonra neler oldu? Çin'in büyüme rakamlarının balon olduğu patladı. Çin piyasası allak bullak oldu. Şimdi de Batı'daki bankacılık sisteminin gizlilik perdesi ortadan kaldırıldı. Panama olayı sadece Batı’nın gizli bankacılık sisteminin çökmesi anlamına gelmiyor. ABD başta olmak üzere dimağlarda büyütülen Batı efsanesinin de çökme sürecini başlatıyor. Batı’nın geliştirdiği teknolojik sistemlerin ne kadar da kırılgan ve güvensiz olduğunu gösteriyor.
Hani 8 Mart 2014’te Malezya Havayolları’na ait 370 sefer sayılı uçağın 239 yolcu ve mürettebatla, kaybolması üzerine o uçağı 2 yılı aşkın bir süre hala arayan ve bulamayan teknoloji diyorum..!
Bakalım Panama bandralı gemiler nereye demirleyecek?
Çobanlar gökdelenler dikecekler; eğlence, lüks ve teganni yaygınlaşacak; insanlar nesnelerle konuşacak.. Birçok yeni hastalıklar ve salgınlar ortaya çıkacak.. Bunlar ahir zamanda olacak olan şeyler.
Bir media, banka patronun eşi, Müslüman bir toplumda yaşayan yaşını başını almış bir kişi içinde yaşadığı toplumun inanç değerlerinden bu kadar habersiz olabilir mi? Hem eğitim almış, çıkıp insanlara bu konularda görüş açıklayacak bir medeni cesarete sahip kişi olarak.
Eminim bu Kıyamet, Şeriat ve şarap tartışması yapanlar, bir kez olsun Kur’an-ı Kerim’i okumamışlardır. Böyle bir sohbete tanık da olmamışlardır. Yani kulaktan dolma bilgileri de yoktur. Ama İslam’a, Müslümanlara, Şeriata dair çok şey duymuşlardır.
Bunlar bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Ve bir de bize akıl vermeye kalkıyorlar. Kendi dünyalarını Laiklik, Çağdaşlık şemsiyesi altında meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Yoksa bunlar Laikliği de bilmezler. Bunlar Cumhuriyetin kelime anlamını da bilmezler, Cumhuriyet ile Demokrasi arasında ilişki ve çelişkiyi de bilmezler. Laiklikle Sekülerizm arasındaki ilişkiyi çelişkiyi de bilmezler; Teokrasi’yi duymuşlardır belki ama Bizantinizm’i çoğu duymamıştır bile. Laikliği din-devlet ayrılığı sanırlar. Fransa’da Laikliğin ülke genelinde geçerli olduğunu zannederler. Laikliğin meşruiyetini İncil’den alan bir Katolik mezhebi ile ilgili, Ruh’a egemen kilise ile Beden’e egemen devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen, çatışmama, işbirliği ve paylaşım temelinde bir uzlaşı olduğunu da bilmezler.
Ramazan ayında, Sosyal media’da Alkol ve Fuhşiyat’a özgürlük temelli tartışmalar başlatabiliyorlar ve kutsala ahlaksızca sözlerle saldırılarda bulunabiliyorlar.
Şu habere bakar mısınız: “Yeşim Salkım, İlahiyat Profesörü Nihat Hatipoğlu’nu hedef aldı! Kıyamet alametlerini sayan Hatiboğlu’nun teganni ve buna eşlik edecek müzik aletlerinin çeşidinin artacağı ve insanların eğlenceye meyledeceğine dair, kadim dini metinlerde zikredilen kıyamet alametleri ile ilgili, hadislere de konu olan hadiselerden söz ederken ifade ettiği bir cümleden yola çıkarak ‘ilahi de haram o zaman’ sonucu çıkarabiliyor.” Bu konuşmuş, bir soru sormuş, konuşmayan bundan bin beter olanı da var. Hali pür melalimiz bu! İş dünyası, VIP-CIP dünyasındaki rezillikler bununla kıyas kabul etmez.
Eğer, insanları Allah’tan uzaklaştırıp dünyaya bağlayan, onları dünyevi zevkler, fuhşiyat, oyun ve eğlenceye yönlendiren o her ne ise haramdır. Hakka, hayra çağıran, götüren her şey mubahtır.
Bakın müziği savunduğumu sanan bu yurttaşlarımız, içinde yaşadıkları toplumun dini geleneklerinden habersiz oldukları gibi aslında, savunduklarını sandıkları müzikten de habersizdirler. Sorun bakın çoğu Hamparsum Efendiyi duymamışlardır. Bizim klasik musikimizin batı müziğinden çok daha fazla, kıyas kabul etmez çokluğa sahip olduğunu da bilmez. Bizim musikimizde 48 ses tanımı varken batıda bu sayı dörtte bir seviyesindedir. Kulaklarında sadece DoReMiFaSolLaSiDo vardır. Bu isimlendirmenin de bir kilise ilahisinin her mısrasının ilk iki harfinden oluştuğunu da bilmez çoğu. Mesela Dede Efendi’nin bestelerini nasıl yaptığını sorsanız bilmezler. Anun / Kanun müzik aletinin matematik aksiyomlarla ve işlemleri ile ilgisini sorsanız da bilmezler. Beytül Hikme’yi duymamışlardır ki, bu konuda yapılan çalışmalar hakkında bilgi sahibi olsunlar.
Tabii suç bizde aslında. Biz biliyor muyuz sanki. Biz bunları anlatıyor muyuz? İktidar olduk 1970’ten beri kaç kez, Maarifimiz bu yönde minicik bir adım attı mı, Vakıflarımız, derneklerimiz, Sermayemizin, Akademilerin, Media’mızın böyle bir derdi oldu mu? Hangi sanatla hangi seviyede ilgimiz oldu ki. Biraz Hat, biraz minyatür ve tezhib. O da icracı olarak. Piyasa öncelikli. Onun talipleri de daha çok turistler zaten. Onun felsefesini, estetiğini, ahlakını, epistemolojisini, malzemesini üretme konusunda bile bir çaba çoğu kişi de yok. “Ney çalan esrarkeş”, “Sema yapan rakkase” el yazması kitapların sayfaları üzerine minyatür yapan, ya da anlamını bilmediği hat örnekleri çiziktirerek, şarap parası çıkaran adamlarla nereye gidebilirsiniz. İş sonunda grublarından ayrılan kadın sanatçıyı tehdit eden, özgürlük ve barış söyleyen Grup Yorum bildirisi ile noktalanır. Geçen gün Sibel Eraslan yazmıştı bu konuyu ve soruyordu bakalım hangi kadın derneği, demokrasi özgürlük ve barıştan söz eden kişi ya da topluluklar bu konuda bir şey yazıp söyleyecek! Geçmiş olsun. “Demokrasi” bugün ucuz bir makyaj malzemesidir. “Özgürlük” maskedir! “Barış”, bu işin kandırmacasıdır! “Çağdaşlık” mı dediniz kendinize benzemeyenleri, başkalarını “gerici, Çağdışı” diye suçlamak ve kendinizi kandırmak için uydurduğunuz kocaman bir yalan!
Hangi sanattan söz ediyorsunuz? Hangi sanatçı, o “ruh”un gıdası olan manevi iklimi, o iklime giden yolun yolcusu. O iklimin kavram ve kurumları ile hayatını renklendiriyor.
Yeşim Salkım bu konuda konuştu diye, sanki tek suçlu ve bu işin sorumlusu bu kişiymiş gibi bu işin faturasını ona kesmeye gerek yok. Bizim içimizde de, hem de başörtülü, hem de sakallı, tuzu kuru bir sürü insan var. Az zamanda büyük işler başardık. Son “on yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan”! Onları siyaset, sermaye media piyasasında görebilirsiniz. Dün lüks jipiyle bugün kripto parası ile. Bunlar bizim çocuklar. Artık İlahiyatçıları da var, İmam Hatiplileri de. Onun için Yeşim Salkım üzerinden değil, kendi üzerimizden de bu işin bir muhasebesini yapmamız gerek.
Savunan neyi, niçin savunduğunu, karşı çıkanın neye niçin karşı çıktığını bilmediği, ölenin niçin öldüğü, öldürenin niçin öldürüldüğünü bilmediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu büyük bir kıyamet alametidir. CoVID’de, CoVID vesilesi ile “Prof.” unvanlı birilerinin topluma dayattığı, insanların üzerine hüküm koyup, onları terbiye etmeye çalıştıkları, “ıslah edici rolü” üstlenen “bozguncular”ın köşe başlarını tuttuğu bugünlerde yaşadıklarımız da kıyamet alameti aslında. Ve Yeşim Salkım’ın bu fevri beyanı da bir “kıyamet alameti” olarak not edilebilir.
Müzikten ibaret değil bu iş, “Cemaatini kaybetmiş büyük camiler” de kıyamet alameti. Akaid’siz, ibadetsiz, şekilden ibaret seremoni, ritüel ve ikonalara indirgenmiş bir “Müslümanlık” da kıyamet alametidir. Tabii dini, ekonomik, sosyal, siyasal hayattan tecrid edip, BİREYSEL planda vijdanlara, toplumsal planda mabetlere hapsedilmiş bir dini hayat da kıyamet alametidir.
Aman efendim aman, galiba ahir zaman. Selâm ve dua ile.
Teenni edersen isabet edersin, yahud hemen hemen isabet etmiş olursun. Acele ettiğin zaman ise hataya düşersin, yahud neredeyse hata etmiş olursun. Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma) Sayfa: 38 / No: 8 Ramuz El-Ehadis
Bir müslamana kendini zelil etmesi layık olmaz. Denildi ki: "Nefsi insanı nasıl zelil eder?" Buyurdu ki, gücü yetmeyecek belalara kendini atar. Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.) Sayfa: 491 / No: 8 Ramuz El-Ehadis
Yoksa bir harf kâtipsiz olmaz bildikleri halde, bir harfinde kitaplar yazılan şu kâinat kitabını nasıl kâtipsiz zannediyorlar. Risale i Nur Külliyatı Sözler. 25.Söz.
Ey İbni Havale, hilafetin arzı mukaddese nazil olduğunu görürsen o vakit sarsıntılar, inkilaplar büyük işler yaklaştı emektir. Ve kıyamet o zaman benim elimin senin başına yakınlığından daha yakındır. Ravi: Hz. İbni Havale (r.a.) Sayfa: 493 / No: 7 Ramuz El-Ehadis
42. Yahut (sana) bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat inkâr edenler, asıl kendileri o tuzağa düşecek olanlardır.
(Müşriklerin Dârunnedve’de toplanıp da Hz. Peygamber’i bir hile ile öldürmek için aldıkları kararları boşa çıktı. Allah’ın Resûlü hicret etti. Tuzak başlarına geçti. Bedir’de kılıçtan geçirilenler kendileri oldu.) [bk. 17/76]
YANITLASIL
yuksel21 Haziran 2021 01:52 Veyahut, fıtratları bozulmuş, vicdanları çürümüş şarlatan münafıklar, dessas zındıklar gibi, ellerine geçmeyen hidayetten halkları aldatıp çevirmek, hile edip döndürmek mi istiyorlar ki, sana karşı kâh kâhin, kâh mecnun, kâh sahir deyip, kendileri dahi inanmadıkları halde başkalarını inandırmak mı istiyorlar? Risale i Nur Külliyatı Sözler. 25.söz. Dördüncü nokta. sy.627.
YANITLASIL
yuksel21 Haziran 2021 01:59 Böyle, hilebaz şarlatanları indan sayıp desiselerinden, inkârlarından müteesir olarak, fütur getirme.Belki, daha ziyade gayret et.Çünkü, onlar kendi nefislerine hile ederler, kendilerine zarar ederler.Ve onların fenalıkla muvaffakiyetleri, muvakkattır ve istidraçtır, bir mekr-i ilahidir. Risale i Nur Külliyatı Sözler 25. Söz. Sy.627,626.
Ya Ümmi Seleme, hiç bir adam yoktur ki, kalbi Allahın parmaklarından iki parmağı (tasarrufu) arasında olmasın. O, dilediğini sabit kılar, dilediğini kaydırır. Ravi: Hz. Ummi Seleme (r.a.) Sayfa: 494 / No: 3 Ramuz El-Ehadis
Ya Enes bilmez misin ki din kardeşinin kalbine sevinç sokmaklığın sebebi mağfirettendir. Onun sıkıntısını atar, gamını açarsın, borcuna mühlet verir veya ödersin. Çoluğuna çocuğuna yardım edersin. Ravi: Hz. Enes (r.a.) Sayfa: 494 / No: 9 Ramuz El-Ehadis
Batı tarafından gelen bir fitne, doğu tarafından gelen bir fitne ile karşılaşınca Şam'ın ortasında toplanın. O gün yerin altı üstünden daha hayırlıdır. Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma) Sayfa: 35 / No: 13 Ramuz El-Ehadis
Kıyamet yaklaştığında; taylasan giyilmesi çoğalır, ticaret artar, mal çoğalır, mal sahibine malı için tazim edilir, fuhuş yayılır, çocuklar amir durumuna gelir, kadınların sayısı artar, Sultan zulüm eder, eksik ölçü ve tartı yapılır, bir adamın köpek yavrusunu yetiştirmesi, kendi çocuğunu yetiştirmekten kendisine daha cazip gelir, büyüğe hürmet, küçüğe de merhamet edilmez ve gayri meşru çocuklar çoğalır, hatta yol ortasında adam kadınla yakınlaşır. İnsanlar, kalbleri kurt olduğu halde koyun postuna bürünürler, o zaman da insanların en iyi görüneni "müdahim" (kötülükleri gördüğü halde karışmayıp, kendi işine bakan) olanıdır. Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.) Sayfa: 33 / No: 7 Ramuz El-Ehadis
Kıyamet yaklaştığında zamanın akışı hızlanır. Böylece sene ay gibi, ay Cuma (hafta) gibi olur. Cuma'dan Cuma'ya olan vakit de kuru bir hurma dalının yaprakları ile birlikte ateşte yanması gibi kısa olur. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 33 / No: 9 Ramuz El-Ehadis
Ya Hafsa, çok sözden sakın, zira zikrullahsız çok söz kalbi öldürür. Ve Allah'ı çok zikreden sözde kalbi ihya eder. Ravi: Hz. Hafza (r.a.) Sayfa: 496 / No: 11 Ramuz El-Ehadis
Ya Hamza, bu dünya tatlı bir yeşilliktir. Kim onu hakkı ile alırsa kendisine mübarek olur. Allah'ın malına ve Resulünün malına dalan niceleri vardır ki onun hakkı ateştir. Ravi: Hz. Hamzanın hanımı Havie (r.a.) Sayfa: 496 / No: 13 Ramuz El-Ehadis
531 410- "Kiyamet yaklaştiğinda; taylasan giyilmesi coğalir, ticaret artar, mal Cogalir, mal lr. mal sahibine mali için saygi gösterilir, fuhuş yayılır, çocuklar amir LmUna gelir, kadinlarin sayISi artar, Sultan zulmeder, eksik ölçú ve tarti yapilir, Ahir zaman Air adamin köpek yavrusunu yetiştirmesi, kendi çocuğunu yetiştirmekten kendisine daha Cazip gelir, buyuge hürmet, küçüğe de merhamet edilmez ve gayri meşru cocuklar çoğalir, hatta yol ortasında adam kadınla yakınlaşır. Insanlar, kalbleri kurt alâmetleri çocuklar çoğalır, olduğu halde koyun postuna búrünürler, o zaman da insanlarin en iyi görüneni dalkavuktur "müdahin" (kötülükleri gördügü halde karışmayip, kendi isine bakandr), o0 u 3 15 "Zaman yaklaştiğında.." Yani kiyamet saati yaklaştığinda... lJl s "taylasan giyme çoğalır" Rafiziler ve Şia gibi hak etmedikleri halde içi başka dişI başka, münafiklik için taylasan giyerler. Deccál çikar Isfehan'dan taylasanlarla yetmiş bin kişi ona tabi olur. [1/221] &LE S "ticaret çoğalır" Bu, açgözlülügün çok olup, kanaatin olmamasindan, nefis isteklerinin çok olmasındadır. JulS "mal çoğalır" kelimesi başka bir nüshada önceki kelimede olduğu gibi s şeklindedir. Dünya sevgisinin çokluğundan. la"saygi gösterili"hs kelimesi, i kökündendir. aJl Jll "mal sahibine mah nedeniyle" Yani mal sahibi, dini için değil mali için, insanlar mala meylettikleri için saygin olur. Lll "fuhuş çoğalır" Yani zina... olall ijll ES ; "çocuklar âmir olur" Yani yași genç olanlar. Nitekim Allah Dir kavme azap ettiği zaman akılsızlari veya çocukları yahut kadinlari başlarına yonetici yapar. (Onlara bunları musallat eder.) LES , "kadınlar çoğalır" Kütüb-i sitte'deki bir rivayette i oyle ki elli kadna (bir adam düşer)" bir başka rivayette Ise lu-lg Y Kirk kadina bir erkek idareci düşer. "şeklindedir. Bu durum fitnelerin cokluğu nedeniyle erkeklerde öldürmeler artar. Çünkü danlar kadinlar değil erkeklerdir. Bunun, fetihlerin çoğalacağina ve esiriliğin drtacağina işaret olduğu da söylenmiştir. Oa S "Baştaki yönetici zulmeder" Çeşitli zulümlerle zulmeder. Adiistedrek, 11, 386.
532 "ölçü ve tartida eksiklik yapilr" Yani onlarda noksanlık yapılıir. Bu itade, kayip nedeniyle noksanliktan kinayedir. Allahu Teala 41 tartida hileye sapanlarin vay haline! Ki Onlar insanlardan ölçekle aldıkları 7an haklarını tastaman alanlar, Onlara õlçekle yahut tarti ie verdikleri zaman i eksiltenlerdir. " buyurur. (el-Mutaffifin 1,2,3.) aman ise Rúyasi "Adam köpek yavrusu yetiştirip egitir" "cim" harfinin esresiyledir. Köpek yavrusu demektir. J ú l "(Bu) Ona, kendisinin çocuğunu beslemekten daha ii yararlh olur." Gocuğunun kötülüklerinden, bereketsizliğinden, itaatsizliğinden dolay. kelimesi, "büyüğe saygi duyulmaz" Yani ilim ve yasça büyük olan hürmet gormez, ondan utanilmaz. "küçüğe merhamet edilmez" Iki cümledeki filler edilgen/mechül kiptedir. Yani insanlar çocuklara şefkat, merhamet gösteren kimseler değillerdir. "zinadan olma çocuklar çoğalır" Zinanın çokluğu ve nikahların bozukluğu nedeniyle. Zinanın çokluğunu Resülüllah (s.a.v'ın; "öyleki adam yol ortasiında kadinla yakın olur." lfadesi teyit eder. Yani hanimindan başkasiyla bile yol ortasinda zina eder. "insanlar) koyun postu giyerler" oláil kelimesi noktalı harf olan "/dât" harfinin üstünüyledir. Koyun demektir. "kurt kalpleri üzerine" Bu ifade, onlarin görünüşte yumuşak olduklarınI ve kalplerinin de katıliğinı açıklar. Onlar insanlara merhamet etmezler. "bu zamanda insanların en iyisi, dalkavuk olandır" Onlar dalkavukluk, yağcilık ederler. Insanları günahlar işlerken görür, onlari kendi hallerine birakirlar. Hadiste kastedilen şey bu işlerin aşikâre olması ve çoğalmasidir. Yoksa bu işlerin asli degildir. (Bu tür günahlar gizli ve az da olsa her devirde vardir.) Hadisi Taberånî (el-Mu'cemü'l-kebir de), Hakim (el-Müstedrek'te) Ebu Zer (t:a'den naklederler. Hadisin sahih oldugunu söyleyen Hakimi (el-Müstedrek Müstedreki'l-Häkim'de) Zehebî eleştirmiştir. Bu hadiste, Resulallah (s.a.)'in söyledikleri aynen gerçekleşmekte oldugu peygamberliginin hayretengiz alametleri bulunmaktadir. Ramuz ehadis Şerhi Levamiul ukul zeka pırıltıları Prof. Dr. Mustafa Cevat Akşit
Ya Abbas, bu işi Allah Benimle başlattı. Senin sülalenden biri ile bitirecek. O delikanlı dünyayı, evvelce zulümle dolduğu gibi, tekrar adaletle dolduracak ve o İsa (a.s)la namaz kılacak. Ravi: Hz. Ammr İbni Yaser (r.a.) Sayfa: 498 / No: 1 Ramuz El-Ehadis
Ya Ali (r.a) sana bir dua öğreteyim ki, onunla dua ettiğinde, zerreler adedince günahın olsa mağfiret olursun: "Allahümme la ilahe entel halimül hakim, tebarek te Subhaneke Rabbül-Arşil azim." Ravi: Hz. Amr İbni Murre (r.a.) Sayfa: 498 / No: 11 Ramuz El-Ehadis
Ya Ali (r.a), Benimle sade Peygamberlikte rakip olamazsın. Benden sonraasla nübüvvet yoktur. Halka yedi cihetten rekabet edersin ki, bu hususta Kureyşten hiç bir kimse seninle boy ölçüşemez. Sen onların Allaha ilk iman edenisin. Allahın ahdine onların en vefalısısın. Allahın emri hususunda onların en kavisisin. Onların müsavaat üzere en iyi taksim edenisin. Onların. Raiye üzerinde en ziyade adelet edenisin. Onların emri kazayı en ziyade görüp seçenisin ve onların Allah indinde en ziyade meziyeti olanısın. Ravi: Hz. Muaz (r.a.) Sayfa: 498 / No: 9 Ramuz El-Ehadis
Ya Ali (a.s) İslam çıplaktır. Elbisesi takva ve daha kıymetli elbisesi de hidayettir. Ziyneti haya, direği vera, kıvamı salih amel ve islamın esası da Bana ve Ehli muhabbettir. Ravi: Hz. Ali (r.a.) Sayfa: 498 / No: 10 Ramuz El-Ehadis
Sizden biri bir düşmana mızrağı ile hamle eder de, mızrağın ucu o kimsenin tam gırtlağına geldiği sırada da olsa o adam: "Lâ ilâhe illallah" derse, mızrağı ondan derhal kaldırsın. Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) Sayfa: 31 / No: 5 Ramuz El-Ehadis
Şeytan sabaha eriştiğinde askerlerini etrafa gönderirken onlara şöyle der: "Kim bir müslümanı haktan saptırırsa, ona taç giydiririm." Sonra askerlerinden biri ona gelir ve şöyle der: "Ben, birisinin karısını boşayıncaya kadar yanından ayrılmadan çalıştım." Bunun üzerine şeytan: "Mümkündür ki, o tekrar evlensin." Diğer biri gelir ve şöyle der: "Bu gün birisini ana ve babasına isyan ettirinceye kadar başından ayrılmadan uğraştım." Bunun üzerine şeytan: "Umulur ki, o kimse onlara iyilik yapsında iyilerden olsun" der. Başka birisi gelir ve şöyle der: "Ben, bir insanı Allah'a şirk koşuncaya kadar saptırmaya devam ettim." Bunun üzerine şeytan: " İşte aradığım sensin, sen" der ve tacı ona giydirir. Ravi: Hz. Ebû Mûsa (r.a.) Sayfa: 31 / No: 12 Ramuz El-Ehadis
Adem oğlu sabaha erişince azalarının hepsi hal lisanı ile ona şöyle der: "Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana aidiz. Sen müstakim olursan, biz de doğru oluruz. Sen müstakim olmazsan, biz de öyle oluruz." Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.) Sayfa: 31 / No: 10 Ramuz El-Ehadis
Allah Teala Cennet ehlini Cennette iskan ettiğinde, geriye geniş bir mekan kalır. Allah Teala oraya herbiri, yaratıldığından sona ereceği güne kadar ki dünyadan daha büyük olan, üç yüz altmış alemi iskan eder. Ravi: Hz. Ebû Saidil Hudri (r.a.) Sayfa: 30 / No: 5 Ramuz El-Ehadis
Bu ümmet şarabı üzüm suyu, faizi alış veriş, rüşveti hediye gibi kabul eder ve zekatı (öşrü) ticaret vesilesi yaparsa, işte bu, günahı artırdıklarından dolayı helaklerine sebep olur. Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.) Sayfa: 29 / No: 8 Ramuz El-Ehadis
Ümmetim şu beş şeyi helal saydığı zaman, helak onların üzerine hemen gelir. Aralarında lanetleşmenin ortaya çıkmasını, ipekli giyilmesini, şarkıcı kadınlar ittihaz edilmesini, şarab içilmesini, erkeğin erkekle, kanının kadınla iktifa etmesini. Ravi: Hz. Enes (r.a.) Sayfa: 29 / No: 9 Ramuz El-Ehadis
Kadınlar kadınlarla, erkekler de erkeklerle yetinirlerse, onlara doğu tarafından çıkacak kızıl bir rüzgarı haber ver. O rüzgar, onların bir kısmının suretlerini değiştirir, bir kısmını da yere batırır. "Bu ise onların isyanları ve aşırı gitmeleri sebebiledir." Ravi: Hz. Enes (r.a.) Sayfa: 29 / No: 11 Ramuz El-Ehadis
Sizden biri hastalıktan şikayet edince, elini elem duyduğu yere koysun ve sonra yedi defa şöyle desin: "Eûzü bi 'izzetillâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidu ve uhâzirü." (Elem duyduğum ve çekindiğimin şerrinden Allah'ın izzetine ve onun kudretine sığınırım.) Ravi: Hz. Osman İbni Ebil As (r.a.) Sayfa: 30 / No: 13 Ramuz El-Ehadis
Ya Aişe (r.a) sana Allah'ın takvası ve rıfk gerekir. Zira herhangi bir şeyde rıfk olursa onu ancak, ziynetlendirmiş olur. Bir şeyde de rıfk olmazsa onu çirkinleştirir. Ravi: Hz. Âişe (r.anha) Sayfa: 500 / No: 10 Ramuz El-Ehadis
Alimlerin en kötüsü idarecilere yaranmak ve yararlanmak için yaptıklara herşeyi (dine uygun olsun olmasın) tastik edendir. İdarecilerin en iyisi gerçek alimleri( ilmi ile amel edenleri) sözlerini nasihatlerini dinleyenler ve icra edenlerdir. Hadisler Deryası Akra fm. Mahmud Esad Coşan.
Peygamberimiz zamanında bir kişi bir aşirete peygamberimizin kendisini ağarlamasını tavsiye ettiğini söyledi. Onlarda o kişiyi doyurdular.Sonra o kişi gece olunca Peygamberimizin bir de kadınla birlikte olmasını istediğini söyledi.Onlarda Peygamberimizin zina etmemesini öğütlediğini ona sormayı lazım geldiğini söylediler. Peygamberimize giderek bu olayı sordular.Peygamberimiz çok kızdı. Cezalandırmak için iki kişiyi görevlendirdi.Bu sırada o kişiyi bir yılan soktu.Öldürdü.Allah c.c. onlar gelmeden yılanla cezasını vermiş oldu.. Mahmud Esad Coşan Akra Fm. Hadisler Deryası.
Yüzyılın en ilginç maddesi; Grafen Türkiye’nin ilk grafen seri üretim tesisi geçenlerde açıldı.Ülkemiz grafeni seri üretebilen 10 ülkeden biri olacak. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, İvedik OSB'de, Nanografi firmasının Grafen Seri Üretim Tesisi'nin açılış töreninde yaptığı konuşmada, grafenin, insanlık tarihinin en büyük malzeme buluşlarından biri kabul edildiğini hatırlatarak konu hakkında bilgi verdi.
Varank, çelikten 200 kat daha mukavemetli, bakırdan yüzlerce kat daha iletken, esnek ve hafif bir malzeme olan grafenin sanayinin birçok alanında kullanıldığını söyledi.
Grafenin, tek atom kalınlığında 2 boyutlu bir nanomalzeme olarak nanoteknolojinin en kritik bileşenlerinden biri olarak gösterildiğini de ifade etti.
Grafen sayesinde daha uzun ömürlü malzemeler, ultra hızlı şarj edilebilen bataryalar, daha hızlı ve hafif uçaklar, vücuttaki nöronlara bağlanabilen biyonik cihazlar üretilebilecek, korozyon, ısınma ve iletim sorunlarına da çözümler getirilebilecek.
Bilindiği gibi AndreGeim ve Konstantin Novoselovgrafeni “21. Yüzyılın en ilginç maddesi” olarak tanımlamışlardı. Bu buluş 2010 yılında onlara fizik alanında Nobel ödülü kazanmalarını sağladı.
Çelikten 200 kat daha sağlam ancak bilinen en hafif ve ince madde. Şimdiye kadar bulunmuş ilk iki boyutlu kristal, üstelik bakırdan kat kat daha yüksek bir iletkenliğe sahip. Karbon bazlı bir malzeme. Grafen, grafitin bir atom kalınlığına getirilmiş en ince halidir.
Tüm bu özellikleri taşıyan başka bir malzeme yok dünyada.
Dr.Burcu Saner, “Bir gramGrafen’in yüzey alanını yayarak, birtop sahası büyüklüğünde bir yüzeyelde edebiliyorsunuz” diyor.
Gerçekten de ilginç bir madde olmalı bu. Düşünsenize, bir gramı bir top sahası büyüklüğünde olabiliyor. Peki, bu maddenin sağlığa zararı var mı?
Bilim şayet insanlık lehine kullanılırsa -ki öyle olmalıdır- ancak bilim olur. Atom bombası örneğinde olduğu gibi ileride insanlığın aleyhinde kullanılırsa -ki bu da artık ihtimal dahilinde- o zaman bilim egemen güçlerin elinde kitle imha silahına dönüşür.
Hatırlarsınız Kanada Sağlık Dairesi,grafen içeren maskelerin, oluşturabileceği sağlık riskleri nedeniyle dağıtımının, üretiminin ve ithalatının durdurulmasını istemişti.
Çünkü grafen içeren maskeler üzerinde araştırma yürüten yetkililer ilk değerlendirmelere göre solunan grafen parçacıklarının akciğer toksisitesine neden olabileceğini belirlemişti.
Barselona'daki çeşitli merkezlerden bilim adamları, beyne implante edilmek ve izlemek için bu esnek ve ultra ince malzemeden yani grafendenmikro transistörler geliştiriyor.
Bilindiği gibi beyin sinyali, her biri farklı alanlar için ilgili bilgiler sunan yüksek ve düşük frekanslara sahiptir. 0,1 Hz'nin altındaki çok düşük frekanslara sahip olanlar elektrotlarla ölçülemez, ancak onları grafen mikro transistörlerle okuyabiliriz.
Farelerin beyninde denenmeye çoktan başlandı bile.Çok küçük bir alan kaplayan bu madde aynı zamanda sensör vazifesi de görüyor.
Bu maddeyle karbon bazlı mikroçiplerde eldeedilebiliyor. Canlı bir hücrenin içinde hücresel süreçlerle etkileşime girebilir veya bunları bozabilir ve hasara da neden olabilir.
Uzmanlar vücutta karbon nanomalzemelere dönüşmesi ya da dokularda birikmesiyle birlikte nanomalzemeler organ için risk oluşturabilir diyor.
Yani grafene maruz kaldığınızda;vücudun bağışıklık sistemi tepki veriyor ve iltihaplanmaya neden olabiliyor bu da ileride kanser demek.
Bunun için de örneğin grafeninvücutta topaklanmalarını ve kümelenmelerini en aza indirecek bazı öneriler sunuyorlar. Çünkü dokularda birikmesi ciddi hasarlara neden olabiliyor.
İsrail’de ikinci doz Pfizer/BioNTech aşısını olanlardan 62’sinde kalp kası iltihaplanması (miyokardit) oluşmuş.
Amerikan sağlık kurumu CDC (Hastalık Koruma ve Korunma Merkezleri) bünyesinde oluşturulan bir uzmanlar grubu da;mRNA aşısı olan gençlerde çok nadiren görülen kalp rahatsızlıklarının aşıyla ilgili olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu ifade ettiler.
Acaba bu aşının içeriğinde grafen maddesi mi var? Bazı maskelerde yer alan grafenin akciğer rahatsızlığına yol açtığı ifade edilmişti.
Doğrusu asıl merak ettiğim;vücuttaki nöronlara bağlanabilen biyonik cihazların ne maksatla kullanılacağıdır. Anladığım kadarıyla bu maddenin pilleri ultra hızla şarj etmesinin dışında başka maharetleri de var.
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 502 1 Ey tüccar cemaati, bu alış verişe manasız söz ve yemin karışır, muamelenize sadaka da girsin. Hz. Kays İbni Ebu Gazve (r.a.) 502 2 Ey delikanlılar topluluğu, sizden kim evlenmek elinden geliyorsa evlensin. Zira bu, gözü haramdan korur ve ırz için de en iyi muhafazadır. Kimin de gücü yetmezse oruç tutsun. Zira bu onun için enemedir. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 502 3 Ey mü'minlerin kadınları, tehlil, tesbih ve takdis'e devam edin. Gaflet etmeyin ki rahmeti unutursunuz. Parmaklarınızla sayın. Bunlar sorguya çekileceklerdir ve tesbihe şehadet edeceklerdir. Hz. Hani İbni Osman (r.a.) 502 4 Ey kara haberciler, ey kara haberciler, ey kara haberciler. Sizin üzerinize korktuğum şeylerin en korkuncu riya ve gizli şehvettir. Hz. Abdullah İbni Zeyd (r.a.) 502 5 Ya Vabisa, geldin Bana iyilik ve günahtan soruyorsun. Neyi yapmandan için rahat oluyorsa o iyidir. Ne ki nefsinde tereddüt ve ihtilaç uyandırıyor o günahtır; sana insanlar fetva verse de. Hz. Vabisa (r.a.) 502 6 Ya Vasiba (r.a.), kalbinden fetva al. İyilik, kalbin mutmain olduğu ve nefsin itminan bulduğu şeydir. Günah ise, nefsini tırmalayan ve kalbe tereddüd uyandıran şeydir. İnsanlar sana fetva verse de "o doğrudur" deseler de. Hz. Vabisa (r.a.) 502 7 Ey yahudi, insan hepsinden, her ikisinin menisinden yaratılır. Erkek menisi kalındır. Ondan kemik ve sinir yaratılır. Kadının mutfesi ince nutfedir. Ondan et ve kan yaratılır. Hz. İbni Mes'ud (r.a.) 502 8 Adam keşke doğduğu yerin dışında, garib olarak ölseydi. Zira bir adam garib ölürse, o öldüğü yerle memleketi arasındaki mesafe Cennette ölçülür. (Kendine ona göre yer verilir.) Hz. İbni Amr (r.a.) 502 9 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, adam malın kendisine nereden geldiğine, helaldan mı, haramdan mı geldiğine aldırmayacak. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 502 10 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, ümmetim ihtilafı sırasında Benim sünnetime tutunan eliyle ateş tutan bir kimse gibi olacaktır. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 502 11 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, onların yüzleri insan yüzü, kalbleri şeytan kalbidir. Kan dökücülerdir. Çirkin hareketlerden kaçmazlar. Eğer sen onlara tabi olursan seni gözetirler. Eğer onlara güvenirsen sana ihanet ederler. Onların çocukları ahlaksız, gençleri arsız olur. Yaşlıları ise marufu emretmez, münkeri nehyetmez olur. Sünnet aralarında bid'at, bid'at ise aralarında sünnet gibidir. İdarecileri sapıktır. İşte bu zamanda Allah onlara şerlilerini musallat kılar. Hayırlıları dua eder, fakat duaları kabul olmaz. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 503 1 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, yanında altın ve gümüşü olmayan rahat etmez. Hz. Mikdam (r.a.) 503 2 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, mü'min o zaman müminlere dua edecek te Allah (z.c.hz.) şöyle buyuracak: "Kendi nefsine dua et sana icabet edeyim, umuma gelince Ben onlara gazablıyım." Hz. Enes (r.a.) 503 3 Sizin üzerinize bir zaman gelir ki, boğulmaya maruz adam gibi dua etmeyen yakayı kurtaramaz. Hz. Huzeyfe (r.a.) 503 4 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, Camilerde halka halinde toplanırlar, gayeleri dünyevi olur. Allah'ın onlara ihtiyacı yoktur. Bunların arasına girmeyin. Hz. Enes (r.a.) 503 5 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki o zamanki halkın efdali "hafifül haz" olanıdır. Denildi ki; "Ya Resulallah hafifül haz nedir?" Buyurdu ki, çoluk çocuğu az olanlardır. Hz. Huzeyfe (r.a.) 503 6 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, bir saat düşünürlerde kendilerine namaz kıldıracak imam bulamazlar. Hz. Selame binti Hür (r.a.) 503 7 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, o zaman da onlar riba yerler, yemeyene de tozu bulaşır. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 503 8 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, zenginler tenezzüh için, orta halliler ticaret için, onların kur'aları riya ve gösteriş için, fakirler ise dilenmek için hac ederler. Hz. Enes (r.a.) 503 9 Ümmetim üzerine bir zaman gelir ki fukaha bir birini çekemez. Tekelerin birbirlerini kıskandığı gibi, birbirlerini kıskanırlar. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 503 10 Sizin üzerinize bir zaman gelir ki, adam acizlikle facirlik arasında muhayyer kalır. Kim bu zamana ulaşırsa aczi, fücura tercih etsin. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 503 11 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, adamın imanı soyulur da haberi olmaz. Halbuki o gömleğinin soyulduğu gibi soyulmuştur. Hz. Ebud Derda (r.a.) 503 12 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki onda ulema, köpekler öldürülür gibi öldürülür. Keşke o zaman ulema birlik olsaydı. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 504 1 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, şimdi sizin aranızda münafığın gizlendiği gibi, mü'min gizlenecek. Hz. Câbir (r.a.) 504 2 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, adam bir kavmin içinde oturacak ta kendisini dile alacaklar korkusu ile kalkamayacak. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 504 3 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, onların hepsi Kur'an okur, ibadete çalışırlar ve ehli bid'atle de meşgul olurlar. Lakin bilmedikleri cihetten müşrik olurlar ve okumalarına ve ilimlerine bedel rızık alırlar ve dünyayı din karşılığında yerler. İşte bunlar, kör deccalin avanesi olacaklardır. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 504 4 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, şeytanlar onların evlatlarına ortak olacaklar. Denildi ki; "Bu da olacak mı ya Resulallah?" Buyurdu ki, evet. Dediler ki: "Bizim evlatlarımızı onların evladından nasıl ayırdedeceğiz?" Buyurdu ki: "Haya ve merhamet azlığından anlaşılacak. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 504 5 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, uleması da hukeması da fitne olacak. Mescitler ve kurra çoğalacak ama hiç alim bulunmayacak, tek tük ulema kalacak. Hz. Behz (r.a.) 504 6 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, günaha girmeksizin aralarında geçinmeye kuvvet bulunamayacak. Öyle ki, adam yalan söyleyecek ve yemin de edecek. Bu zaman gelince kaçın. Denildi ki: "Nereye kaçalım?" Buyurdu ki: "Allah'a, Kitabına ve Peygamberin sünnetine kaçın." Hz. Enes (r.a.) 504 7 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, kaygıları kursakları, şerefleri malları, kıbleleri kadınları olacak. Dinleri de altın ve gümüşleri olacaktır. Bunlar halkın şerlileridir ve Allah yanında onların nasibi yoktur. Hz. Ali (r.a.) 504 8 Kıyamet günü, taleb-i ilmin mürekkebi ile şehidin kanı getirilir ve tartılır. Bu bunun üzerine öteki de ona üstün gelmez. Hz. Ukbe İbni Amr (r.a.) 504 9 Vali getirilir, sıratın üzerinde durdurulup öyle bir sallanır ki, onun her uzvu yerinden ayrılır. Eğer adil ise uzuvlar birleşir ve geçip kurtulur. Eğer zalim ise yetmiş yıl ateşe aşağı gider. Hz. Bişr İbni Asm (r.a.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 505 1 Adalet sahibi kadı, kıyamet günü getirilir, şiddetli bir hesapla karşılaşır ve temenni eder ki: "Keşke iki kişi arasında bir hurma davası fasl etmeseydi." Hz. Âişe (r.anha) 505 2 Kıyamet günü bir adam mizana getirilir. Sonra doksan dokuz sicil defteri getirilir ki, onlardan her sicil göz alasıya günahla doludur. Mizanın bir gözüne bunlar konur, sonra onun için bunun gibi bir kağıt çıkarılır. Baş parmağı ile diğer parmağının yarısı üzerinde onu tutar. Onda "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlühû" vardır. O diğer kefeye konulur da bu bütün hata ve günahlarını bastırır. Hz. İbni Amr (r.a.) 505 3 Kıyamet günü ümmetimden bir adam divana getirilir ki, kendisi için Cenneti hak edecek sevabı bulunmaz. Allah (z.c.hz.) buyurur ki; "Onu Cennete sokun. Zira o efradı ailesine karşı merhametli idi." Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 505 4 Kıyamet gününde, Adem evladından bir takım kavimler getirilir ki, yanlarında dağlar gibi hasenat vardır. Bunlar Cenneti görecek gibi yaklaştığında: "Sizin orada nasibiniz yok" denilir. (İtikadları dürüst ve riayetleri halis olmadıkları için) Hz. Salim (r.a.) 505 5 Kötü ulema, kıyamet günü divana getirilirler ve Cehennem ateşine atılır ve onlardan biri Cehennemde merkebin değirmen taşı etrafında dönmesi gibi, bağırsakları ile döner. Kendisine denilir ki: "Eyvah sana, biz senin yüzünden hidayet bulduk. Nedir bu halin?" Der ki: "Ben, size men ettiğim şeyi kendim yapıyordum." Hz. Ebû Ümâme (r.a.) 505 6 Kıyamet gününde, nimetler, hasene ve seyyie ile getirilir. Allah Teala nimetlerden bir nimete şöyle buyurur: "Kulumun hasenatından hakkını al." O zaman adamda bir tek hasene kalmaz, o nimetle gider. Hz. Enes (r.a.) 505 7 Kıyamet günü Hacer-i Esved huzura getirilir, onun fasih bir dili olduğu halde ve o iman ile kendisini istilam edenlere şehadet eder. Hz. Ali (r.a.) 505 8 Adem oğlu kıyamet günü getirilir ve mizanın kefeleri önünde durdurulur. Ona bir melek tayin edilir. Eğer mizanı ağır gelirse melek mahlukatın duyacağı bir sesle şöyle nida eder: "Filan kimse bundan sonra ebedi olarak şekavete düşmeyecek bir saadetle said oldu." Eğer mizanı hafif gelirse, melek gene mahlukatın işiteceği bir sesle, şöyle nida eder: "Falan kimse bundan sonra said olmayacak bir şekavette şaki oldu" Hz. Enes (r.a.) 505 9 Ehli Cennet orada yerler içerler, fakat sümkürmek, abdeste gitmek, bevletmek olmaz. Onların yedikleri geğirti ve misk gibi bir ter şeklinde çıkar. Kendilerine tesbih ve hamd nefes gibi tabii bir şey olur. Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 506 1 Toprak insanın her şeyini yer . Yalnız kuyruk sokumundan hardal tanesi kadar bir yeri çürütmez. İşte ondan meydana gelirsiniz. Hz. Ebû Said (r.a.) 506 2 Cemaate, onların Allah'ın kitabını en iyi okuyanı iman olur. Eğer kıraatte müsavi ise, onların sünneti en iyi bileni, sünnette müsavi ise onların hicrete önce gideni, hicrette de müsavi iseler, yaşça onların önde olanı imam olur. Misafir ev sahibine veya biri Sultana, izni olmadıkça imam olmasın ve misafir evin ihtiram mevkiine oturmasın. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 506 3 Ehli Cehenneme emir olunur. Saf olurlar. Onların içinden bir müslüman geçirilir. Birisi der: "Ya filan, bana şefaat etsene." O da: "Sen kimsin der. "Beni bilmiyor musun? Sen benden su istemiştin de ben sana su vermiştim." der. Bunun üzerine o adama şefaat eder. Bunun gibi birisi de: "Sen benden hediye istemiştin de bende vermiştim" der. Hz Enes (r.a.) 506 4 Cebrail (a.s.)'a emrolunur, her sabah nur deryasına iyice girer. Sonra çıkar ve iyi silkinir. Ondan yetmiş bin damla düşer ve Allah her damladan bir melek yaratır. Bunlar Beyti Mamuru ziyaret ederler, orada namaz kılarlar, sonra dilediği yere kadar giderler de tesbihlerine kıyamete kadar devam ederler. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 506 5 Allah (z.c.hz.) şu topraktan ve şu haremden yetmiş bin kişi baas eder ki, onlar Cennete hesapsız girerler. Ve her biri de yetmiş bin kişiye şefaat eder. Onların yüzleri bedir gecesindeki ay gibidir. (Böylece dört milyar dokuz yüz milyon kişi Cennete hesapsız girecek.) Hz. İbni Mes'ud (r.a.) 506 6 Alim ile abid baas olur. Abide: "Gir Cennete" denir. Alime de: "Burada dur da insanlara şefaat edersin; onların ahlakını güzel ettiğinden dolayı" denir. Hz. Câbir (r.a.) 506 7 Cennette, Allah'ın kalmasını dilediği kadar yer boş kalır. Sonra Allah orası için ayrıca dilediğinden bir halk yaratır. (Cennet ehli yerlerine yerleştikten ve en ufağına gözünün gördüğü yer senin dendikten sonra.) Hz. Enes (r.a.) 506 8 Ölüyü üç şey takib eder: Ehli iyali, malı ve ameli. İlk ikisi gelir döner, biri onunla kalır. Ehli ve malı döner, ameli kalır. Hz. Enes (r.a.) 506 9 Deccala, İsfahan yahudilerinden yetmiş bin yahudi tabi olur. Hepsinin üzerlerinde taylasan vardır. Hz. Enes (r.a.)
Sırat üzerinde alim ile abid bir araya geldiğinde, abide denir ki: "Cennete gir. Ve ibadetin sebebiyle oradaki nimetlerden faydalan." Alime de denir ki: "Sen burada dur ve sevdiklerine şefaat et. Senin şefaatin mutlaka kabul olunur." Böylece o alim Nebiler makamına yükseltilir. Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma) Sayfa: 24 / No: 12 Ramuz El-Ehadis
Allah Teala bir kula hayır murad ettiğinde, onun günahının cezasını dünyada acele verir. Allah bir kula da şer murad ederse, günahının cezasını kıyamette verinceye kadar geciktirir. Bu yüzden o kimse de kendi reyini beğenmiş biri (veya yaban eşekleri gibi) olur. Ravi: Hz. Ammar (r.a.) Sayfa: 26 / No: 12 Ramuz El-Ehadis
Allah bir kula hayır dilediği zaman onun güzel işlerini ve iyiliklerini emanete ehil kimseler (iyiliğin kadir ve kıymetini bilip teşekkür edenlere) isabet ettirir. Allah bir kula da şer murad ederse, onun güzel ve iyi işlerini emanete ehil olmayan kimselere rastlatır. Ravi: Hz. Câbir (r.a.) Sayfa: 26 / No: 13 Ramuz El-Ehadis
Allah bir kula hayır murad ettiğinde, onun zenginliğini nefsinde ve takvasını kalbinde kılar. Bir kula da şer murad ederse, onun fakirliğini gözleri önüne koyar. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 26 / No: 14 Ramuz El-Ehadis
Mevtanıza, henüz canı üstünde iken "Lailahe illallah"ı telkin ediniz. (Bu kabir telkininden daha efdaldir) Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 292 / No: 9 Ramuz El-Ehadis
Bir kelime biliyorum. Bir mü'minin onu yürekten söylerse ona Cehennem haram olur. (Bu kelime-i şehadettir.) Ravi: Hz. Osman (r.a.) Sayfa: 147 / No: 7 Ramuz El-Ehadis
"La ilahe illallah" sözü, Allah'ın gadabını kullarından uzaklaştırmaya devam eder, dünyaları yolunda iken dinlerindeki eksikliği görmez oluncaya kadar. O zaman yine söylerler fakat Allah (z.c.hz.) onlara "Yalan söylüyorsunuz" buyurur. Ravi: Hz. Enes (r.a.) Sayfa: 487 / No: 2 Ramuz El-Ehadis
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 24 9 Hastalarınız ağırlaştığında onları "Lâ ilâhe illallah" sözüne zorlamayın, lakin telkinde bulunun. Münafığın sonu asla kelimei tevhid ile nihayete ermez. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 56 5 Müslüman bir kul "Lâ ilâhe İllallah" dediğinde, o tevhid gökleri yarıp geçer ve Allahın huzurunda durur. Cenabı Hak ona: "Sakin ol" diye buyurur. O tevhid der ki: "Nasıl sakin olayım? Beni söyleyen mağfiret olunmadıkça" Allah Teala buyurur ki: "Sen o kulumun dilinden çıktığın anda Ben onu bağışlamıştım." Hz. Enes (r.a.) 58 9 "Sübhanellah" dediğinde sen Allah'ı zikretmiş olursun. Allah da seni anar. "Elhamdülillah" dediğinde, Allah'a şürketmiş olursun. O da sana ihsanını artırır. "Lâ ilâhe illallah" dediğinde, işte o öyle bir kelimei tevhiddir ki, kim bu kelimeyi şeksiz, tereddüdsüz, kibirsiz ve zulüm yapmaksızın söylerse, Allah onu ateşten azad eder. Hz. Hakem İbni Umeyr (r.a.) 93 10 Allah (z.c.hz.) ehli tevhide, Cehennemde, imanlarının noksanı kadar âzab eder. Sonra, imanları sebebiyle ebedi olarak Cennete sevk eder. (İmanı tamamlamak ameli salihle olur.) Hz. Enes (r.a.) 193 4 Kadere iman, tevhidin nizamıdır. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 228 1 Kalbler dört nevidir: Açık kalb; örtüsü, kılıfı olmayıb parlıyan nurlu bir kandil gibidir. Kılıflı kalb; Kılıfla örtülmüş ve bağlanmıştır. Dışı mühürlüdür. Ters kalb; (Aşağısı yukarı, yukarısı aşağıya gelmiş) yamuk kalb. Kılıfsız olan açık kalbe gelince, bu müminin kalbidir. Onun kandili içindeki iman nurudur. Kılıflı kalb, kafirin kalbidir. (Ne alır ne verir. Ona bir şey işlemez) Ters kalb, (tepesi aşağı olan kalb) münafığın kalbidir. Ki (Hakkı ve tevhidi bilir) ama inkar eder. Yamuk kalbe gelince; içinde imanda, nifakta olan kalbdir. Onun imanının misali, bir tane gibidir ki, o taneyi iyi su büyütür. Oradaki nifakın misali ise, irin ve kanın büyüttüğü çıban gibidir. O iki besleyiciden hangisi diğerine galib gelirse kalbde o hakim olur.(İman ile nifakı besliyen şeyler vardır. İmanı Zikir ve Kur'an, nifakı da oyun, eğlence, çalgı ve çağanak besler. Hangisini yenerse o galib gelir. Ya kalb alaşağı olur, ya da nifak körelir.) Hz. Ebû said (r.a.) 264 3 Üç şey sünnettendir: Her imamın arkasında namaz kılmak ki, namazın sevabı sana, vebali onadır. Her emirle cihad ki, cihadın ecri sana, şerri ise onun üzerinedir. Ehli tevhidden her ölünün namazını kılmak, intihar etmiş de olsa Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 377 3 Bir kul ihlas ile "Lâ ilâhe illallah" derse, bu tevhid hailsiz olarak göğe çıkar ve Allah'a erişir ve Allah mutlaka bu gibi kimselere rahmet nazarı ile bakar. Bir Muhavvide Rahmetle bakması da Allah üzerine haktır. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 387 2 Bir mü'minin kalbine sürur vermiş bir mü'min yoktur ki, o sürurdan Allah, Allah'a ibadet eden, Onu temcid eden, Onu tevhid eden bir melek yaratmasın. Bu mü'min kabrine girince o, mü'mine verdiği sürur gelir ve "beni tanıdın mı?" der o da: "Sen kimsin?" der. O da şöyle cevap verir: "Ben filana verdiğin sürurum. Ben bugün senin yanlızlığında enîsin olacağım, suallerine yardım edeceğim ve sana o sabit sözü unutturmayacağım, mahşerde seninle beraber olacağım. Rabbına senin için şefaatta bulunacağım ve Cennette de yerini sana göstereceğim." Hz. Cafer (r.a.) 401 1 Bir kimse Cennet hazinesi isterse "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah"a devam etsin. (Buna gizli tevhid deniyor: "Ne men edici ne de yapıcı bir kuvvet var ancak Allah" manasındadır.) Hz. Fudale İbni Ubeyd (r.a.) 462 2 "La ilahe illallah" kulları Allahın azabından korur, dünyalarını dinlerine tercih etmedikçe. Şayet dünyalarını dinlerine tercih ederler de sonra "La ilhe illallah" derlerse bu tevhid kendilerine red olunur ve Allah Teala onlara "Yalan söylediniz" buyurur. Hz. Enes (r.a.) 498 4 Ya Osman, Allah Beni ruhbaniyetle baas etmedi. Allah indinde dinin hayırlısı kolay tevhid yoludur. Hz. Ebû Klade (r.a.)
500 11 Ya Fatma (r.a) kalk kurbanının yanında hazır bulun. Zira damlayan ilk damla ile işlemiş olduğun her günah af olunur. Ve şöyle söyle "İnne salatî ve nüsukî ve mahyâye ve memâtî Lillahi Rabbil alemîn. Lâ şerikeleh ve bi zâlike ümirtü ve ene evvelül-müslimîn" (Benim namazım vesair ibadetim, dinim, hayatım ve ölümüm Rabbil Alemin olan Allah içindir. Onun şeriki yoktur. Ben bu tevhid ile emrolundum ben müslümanlardanım) Denildi ki; "Ya Resulallah, bu Sana ve ehli Beytine mi mahsustur?" Buyurdu ki, hayır bilakis bütün müslümanlara aittir. Hz. Umran İbni Hüseyin (r.a.) 538 2 Cenazeyi defnettikten sonra kabrin üzerinde durur ve ashaba dönüp: "Kardeşiniz için istiğfar edin ve onun için Allah'dan tesbit taleb edin (tevhidde sabit olsun). Zira şimdi o suale tabi tutulacaktır." buyururlardı. Hz. Osman (r.a.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 25 1 Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onu kendisini ittihaz eder (Kulu kendisi ile meşgul eder.), zevce ve çocukları ile meşgul etmez. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 25 2 Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onu dünyadan korur; sizden birinizin hastasını sudan koruması gibi. Hz. Katade ibni Numen (r.a.) 25 3 Allah Teala bir kulu sevdiğinde ona dünya işlerini kapar, ahiret işlerini ise açar. Hz. Enes (r.a.) 25 4 Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onun sevgisini meleklerin kalblerine de ilka eder. Bir kula buğz ederse, onun da buğzunu meleklerin kalblerine ilka eder. Sonra da o sevgi veya buğzu insanların kalblerine yerleştirir. Hz. Enes (r.a.) 25 5 Allah Teala bir kavmi sevdiği zaman onları ibtilaya uğratır. Kim sabrederse ona sabrının karşılığı verilir. Kim de sabretmez şikayete bulunursa, ona da karşılığı verilir. Hz. Mahmud İbni Lebib (r.a.) 25 6 Allah Teala bir kulu sevdiğinde Cebrail (a.s.)'a şöyle seslenir: "Ben filanı sevdim, sen de onu sev." Cebrail (a.s.) da ayın şeyi semada nida eder. O kimsenin muhabbeti sonra arz ehline indirilir. İşte bu, Allah Teala'nın şu mealdeki kavlinin ifadesidir: "O kimseler ki, iman edip iyi ameller işlediler. Rahman onlar için bir muhabbet kılacaktır." Allah, bir kula buğz ederse Cebrail (a.s.)'a şöyle nida eder: "Ben filana buğz ettim." Cebrail (a.s.) da aynı şeyi semada nida eder. Sonra o kimse için buğz arza indirilir. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 25 7 Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onu, henüz yapmamış olduğu yedi türlü hayırla sena ettirir. (Sonra da ona tevfik ihsan edip o amelleri yapmaya muktedir kılar.) Bir kula da gadap ettiğinde, ondan, henüz yapmamış olduğu yedi türlü şer ile bahs ettirir. Hz. Ebû Said el Hudri (r.a.) 25 8 Sizden biriniz kardeşini sevdiği zaman onu sevdiğini kendisine bildirsin. Hz. Mikdad (r.a.) 25 9 Sizden birisi kardeşini Allah yolunda sevdiği zaman kendisine bildirsin. Zira bu, ülfette daha kalıcı, muhabbette sebat vericidir. Hz. Mücahid (r.a.) 25 10 Bir kimseyi sevdiğin zaman onunla mücadele (ve münazaa) etme. Ona zulmetme ve zarar verme. Kendisi hakkında kimseye bir şey sorma. Olur ki, ona düşman olan bir kimseye rastlarsın da, o da sana, onda olmayan şeyleri varmış gibi anlatır. Böylece seninle sevdiğin kimsenin arasını açmış olur. Hz. Muaz (r.a.) 25 11 Bir günah işlediğin zaman derhal tevbe et. (Günah) gizli ise gizli, aleni ise aleni. Hz. Enes (r.a.) 25 12 Sizden biriniz, müslümanlık görevini güzel yaptığı zaman, amel ettiği her hasene için, kendisine on mislinden yedi yüz katına kadar sevap yazılır. Yaptığı her bir seyyie için ise misli kadar yazılır. Allah'a kavuşuncaya kadar bu böyledir. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 25 13 (Helal, haram veya diğer hususlarda) Çeşitli şeylerde ve hadis-i şeriflerin çoğaldığı zamanda doğru yol, sana tereddüt vereni bırakman ve sana itminan vereni almandır. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 25 14 Bir yolun genişliği hususunda ihtilafa düştüğünüzde, yolun genişliğini yedi zir'a (arşın) yapınız. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 25 15 Müezzin ezan okumaya başladığı zaman Rab, rahmet elini onun başının üzerine koyar. Ezan bitinceye kadar bu böylece devam eder. Sesinin eriştiği yer vus'atınca ona mağfiret eder. Ezanı bitirdiğinde de Allah teala: "Kulum doğru söyledi. Ey kulum Hakka şehadet ettin. Sana müjde olsun" diye buyurur. Hz. Enes (r.a.)
https://www.koprudergisi.com/kis-1995/risale-i-nurdan-risale-i-nur-nedir-sualine-cevap/#:~:text=Ris%C3%A2le-i%20Nur%E2%80%99danRisâle-i Nur’dan, "Risâle-i Nur nedir?" Suâline Cevap By Editör / In 049. Sayı | Kış 1995 | Risale-i Nur’a Doğru / 01.01.1995
Eski Harb-i Umûmiden evvel ve evâilinde, bir vâkıâ-i sâdıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ, müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları, dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum vâlidem yanımdadır.
Dedim: "Ana korkma; Cenâb-ı Hakkın emridir. O Rahîm’dir ve Hakîm’dir."
Birden, o hâlette iken baktım ki, mühim bir zât banâ âmirâne diyor ki: "İ’câz-ı Kur’ân’ı beyân et."
Uyandım, anladım ki bir büyük infilak olacak. O infilak ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrâfındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya, Kur’ân, kendi kendini müdâfaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı, onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’câzın bir nevini şu zamanda izhârına, haddimin fevkınde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.
Barla Lahikası, s. 9.
Risâle-i Nur doğrudan doğruya Kur’ân’ın bâhir bir bürhânı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem’a-i i’câz-ı mânevisi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuâı ve mâden-i ilm-i hakîkatten mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i mâneviyesidir.
Şuâlar, s. 577.
Lillâhilhamd, Risâle-i Nur, bu asrı, belki gelen istikbâli tenvir edebilir bir mu’cize-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler ve vâkıalar ile körlere de göstermiş.
Kastamonu Lahikası, s. 6.
Risâle-i Nur’un kitapları birbirine tercih edilmez. Herbirinin, kendi makâmında riyâseti var ve bu zamanı tenvir eden bir mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniyedir.
Evet, bu asrın ehemmiyetli ve mânevî ve ilmî bir mürşidi olan Risâle-i Nur, heyet-i mecmuası, sâir şahsî büyük mürşidler gibi kendine muvâfık ve hakikat-i ilmiyeye münâsip olarak, birkaç nevîde ve bilhassa hakâik-ı îmâniyenin izhârında, intişârında azîm kerâmetleri olduğu gibi, üç kerâmet-i zâhiresi bulunan Mu’cizât-ı Ahmediye, Onuncu Söz ve Yirmi Dokuzuncu Söz ve Âyetü’l-Kübrâ gibi risâleleri dahi, herbiri kendine mahsus kerâmetleri bulunduğunu çok emâreler ve vâkıalar bana katî bir kanaat vermiş. Hattâ sekerâtta bulunan talebelerine imânını kurtarmak için bir mürşid gibi yetiştiğine müteaddit vâkıalar şüphe bırakmıyor-Bir saat tefekkür, bir sene ibâdet-i nâfile hükmünde, bir misâli Nurun Hizb-i Ekberi’dir diye müşâhede ettim ve kanaat getirdim.
Kastamonu Lâhikası, s. 9.
Risâle-i Nur, tarîkat değil, hakîkattir; ây’ât-ı Kur’âniyeden tereşşuh eden bir nurdur. Ne Şarkın ulûmundan ve ne de Garbın fünûnundan alınmış değil, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın bu zamana mahsus bir i’câz-ı mânevîsidir; menfaat-i şahsiye yoktur.
Kastamonu Lâhikası, s. 150.
Risâle-i Nur sâir telifât gibi, ulûm ve fünundan ve haşka kitaplardan alınmamış. Kur’ân’dan başka me’hazı yok, Kur’ân’dan başka üstâdı yok, Kur’ân’dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur’ân’ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur’ânîden ve âyâtının nücümundan, yıldızlarından iniyor, nüzûl ediyor.
Sikke-i Tasdîk-ı Gaybi, s. 79
Hem, yazılan eserler, risâleler-ekseriyet-i mutlakası-hariçten hiçbir sebep gelmeyerek, rûhumdan tevellüd eden bir hâcete binâen âni ve def’î olarak ihsan edilmiş. Sonra bâzı dostlarıma gösterdiğim vakit, demişler: "Şu zamanın yaralarına devâdır." İntişar ettikten sonra ekser kardeşlerimden anladım ki, tam şu zamândaki ihtiyaca muvâfık ve derde lâyık bir ilâç hükmüne geçiyor.
Mektûbât, s. 363.%2C%20%22Ris%C3%A2le,Mekt%C3%BBb%C3%A2t%2C%20s.%20363.
Esrâr-ı Kur’âniyeye âit yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münâsip bir ilâç, bir merhem ve zulümâtın tehâcümâtına mâruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikâdındayım. Bilirsiniz ki; eğer dalâlet cehâletten gelse, izâlesi kolaydır. Fakat, dalâlet fenden ve ilimden gelse, izâlesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan, ancak binden biri irşad ile yola gelebilirdi. Çünkü öyleler kendilerini beğeniyorlar, hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenâb-ı Hak şu zamanda, i’câz-ı Kur’ân’ın mânevî lemeâtından olan mâlûm Sözler’i, şu dalâlet zındıkasına bir tiryak hâsiyetini vermiş tasavvurundayım.
Mektûbât, s. 27
Kur’ân-ı Hakîmin sırr-ı i’câzıyla hakîki bir tefsiri olan Risâle-i Nur, bu dünyada bir mânevi Cehennemi, dalâlette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada mânevî bir Cennet bulunduğunu ispat ediyor ve gü nahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde mânevî elim elemleri gösterip hasenât ve güzel hasletlerde ve hakâik-ı şeriatın amelinde Cennet lezâizi gibi mânevi lezzetler. bulunduğunu ispat ediyor. Sefâhet ehlini ve dalâlete düşenleri o cihetleaklı başında olanlarını-kurtarıyor.
Âyetü’l-Kübrâ, s. 192
"Neden, senin Kur’ân’dan yazdığın Sözler’de bir kuvvet, bir tesir var? Ki, müfessirlerin ve âriflerin sözlerinde nâdiren bulunur. Bâzan bir satırda, bir sayfa kadar kuvvet var; bir sayfada bir kitap kadar tesir bulunuyor."
Elcevap: Güzel bir cevaptır. Şeref, i’câzı Kur’ân’a âit olduğundan ve bana âit olmadığından, bilâpervâ derim: Ekseriyet itibâriyle öyledir. Çünkü, yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir; teslim değil., imanda mârifet değil, şehâdettir, şuhuddur; taklit değil, tahkîktir; iltizam değil, iz’andır; tasavvuf değil, hakikattir; dâvâ değil, dâvâ içinde bürhandır.
Şu sırrın hikmeti budur ki:
Eski zamanda, esâsât-ı imâniye mahfuzdu, teslim kavi idi. Teferruâtta, âriflerin mârifetleri delilsiz de olsa, beyânâtları makbul idi. Fakat, şu zamanda dalâlet-i fenniye, elini esâsâta ve erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devâyı ihsan eden Hakîm-i Rahîm olan Zât-ı Zülcelâl, Kur’ân-ı Kerim’in en parlak mazhar-ı i’câzından olan temsilâtından bir şûlesini, acz ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten, hizmet-i Kur’ân’a âit yazılarıma ihsan etti. Felillâhilhamd, sırr-ı temsil dürbünüyle en uzak hakikatler gâyet yakın gösterildi. Hem, sırr-ı temsil cihetü’l-vahdetiyle en dağınık meseleler toplattırıldı. Hem, sırr-ı temsil merdiveniyle en yüksek hakîkate kolaylıkla yetiştirildi. Hem, sırr-ı temsil penceresiyle hakâik-ı gaybiyeye, esâsâtı İslâmiyeye şuhûda yakın bir yakîn-i îmâniye hâsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hattâ nefis ve hevâ teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu.
Elhasıl: Yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilât-ı Kur’âniyenin lemeâtındandır. Benim hissem yalnız şiddet-i ihtiyacımla taleptir ve gâyet aczimle tazarrûumdur. Dert benimdir, devâ Kur’ân’ındır.
Mektûbat, s. 365
Risâle-i Nur’un mesleği sâir tarikatler, meslekler gibi mağlûp olmayarak, belki galebe ederek, pekçok muannidleri îmâna getirmesi, pekçok hâdisâtın şehâdetiyle, bu asırda, bir mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniye olduğunu ispat eder. O dairenin haricinde, ekseriyetle, bu memlekette, bu husûsi ve cüz’î ve yalnız şahsî hizmet veya mağlûbâne perde altında veya bid’alara müsâmaha sûretinde ve tevilât ile bir nevî tahrifât içinde hizmet-i dîniye tam olamaz diye, hâdisât, bize kanaat vermiş.
Emirdağ Lâhikası-I, s. 62.
Risâle-i Nur, Kur’ân’dan çıkan bürhâni bir tefsir olduğundan, Kur’ân’ın nükteli, hikmetli, lüzumlu, usandırmayan tekrarâtı gibi onun da lüzumlu, hikmetli, belki zarûri ve maslahatlı tekrarâtı vardır. Hem Risâle-i Nur, zevk ve şevk ile, dillerde, usandırmayan, dâimâ tekrar edilen Kelime-i Tevhidin delilleri olmasından, zarûri tekrarâtı kusur değil; usandırmaz ve usandırmamalı
Müceddid-i Elf-i Sânî İmâm-ı Rabbâni Ahmed-i Fârukî ders verirken diyordu: "Bütün tarikatlerin en mühim neticesi hakâik-ı imâniyenin inkişâfıdır. Ve birtek mesele-i imâniyenin vuzuh ile inkişâfı, bin kerâmâta ve ezvâka müreccahtır." Hem, diyordu: "Eski zamanda büyük zâtlar demişler ki, `Mütekellimînden ve ilm-i kelâm ulemâsından birisi gelecek, bütün hakâik-ı îmâniye ve İslâmiyeyi delâil-i akliye ile kemâl-i vuzuhla ispat edecek. Ben istiyorum ki, ben o olsam, belkiHaşiye o adamım diye. Îman ve Tevhid, bütün kemâlât-ı insâniyenin esâsı, mâyesi, nûru, hayatı olduğunu ve 1 düsturu, tefekkürât-ı îmâniyeye âit bulunması ve Nakşî tarikatinde hafî zikrin ehemmiyeti ise, bu çok kıymettar tefekkürün bir nevi olmasıdır" diye tâlim ederdi. Mâdem bu kahraman imam böyle diyor ve mâdem bir zerre kuvvet-i îmâniyenin ziyâdeleşmesi bir batman mârifet ve kemâlâttan daha kıymetlidir ve yüz ezvâkın balından daha tatlıdır; ve mâdem bin seneden beri îman ve Kur’ân aleyhinde terâküm eden Avrupa feylesoflarının îtirazları ve şüpheleri yol bulup ehl-i îmâna hücum ediyor ve bir saadet-i ebediyenin ve bir hayat-ı bâkiyenin ve bir Cennet-i dâimenin anahtarı, medârı, esâsı olan erkân-ı imâniyeyi sarsmak istiyorlar; elbette herşeyden evvel îmânımızı taklitten tahkîka çevirip, kuvvetlendirmeliyiz.
Âyetü’l-Kübrâ, s.139-140.
Kur’ân’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız akli mesâil-i ilmiye değil, belki kalbî, rûhî, halî mesâil-i imâniyedir. Ve pek yüksek ve kıymettar maarif-i İlâhiye hükmündedirler.
Mektûbât, s. 340.
İlm-i mantıkta "kaziye-i makbûle" tâbir ettikleri (yani büyük zâtların, delilsiz, sözlerini kabul etmektir), mantıkça yakîn ve katiyeti ifâde etmiyor. Belki, zann-ı gâliple kanaat verir. İlm-i mantıkta, "bürhân-ı yakinî" hüsn-ü zanna ve makbul şahıslara bakmıyor. Cerh edilmez delile bakar ki; bütün Risâle-i Nur hüccetleri, bu bürhân-ı yakînî kısmındandır. Çünkü ehl-i velâyetin amel ve ibâdet ve sülûk ve riyâzetle, gördüğü hakîkatler ve perdeler arkasında mü-şâhede ettikleri, hakâik-ı imâniye. Aynen onlar gibi, Risâle-i Nur, ibâdet yerinde ilim içinde hakîkate bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikatü’l-hakâika yol açmış; vee ilm-i tasavvuf ve tarîkat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akîde ve usûlü’d-din içinde bir velâyet-i kübrâ yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarîkat cereyanlarına galebe çalan felsefi dalâletlere galebe ediyor; meydandadır.
Teşbihte hatâ olmasın; nasıl ki Kur’ân’ın gâyet kuvvetli ve mantıki hakikati sâir dinleri felsefe-i tabiiyenin savletinden ve galebesinden kurtarıp onlara bir nokta-i istinad oldu, taklidi ve aklın haricindeki usûllerini de bir derece muhâfaza etti; aynen öyle de, bu zamanda onun bir mu’cizesi ve nûru olan Risâle-i Nur dahi felsefe-i maddiyeden gelen dehşetli dalâlet-i ilmiyeye karşı, avâm-ı ehl-i îmânın, taklidî olan îmanlarını, o dalâlet-i ilmiyenin savletinden kurtarıp, umum ehl-i îmâna bir noktai istinad ve yakın ve uzaklarda olanlara dahi, zaptedilmez bir kale hükmüne geçmiştir ki; bu emsâlsiz dehşetli dalâletler içinde, yine avâm-ı mü’minînin îmânını şüphelerden ve İslâmiyetini hakîkatsizlik vesveselerinden muhâfaza ediyor.
Evet, her tarafta, hattâ Hint ve Çin’de, ehl-i îman bu zamanın çok dehşetli dalâletinin galebesinden, "Acaba İslâmiyette bir hakikatsizlik mi var ki, sarsılmış" diye şüpheye ve vesveseye düştüğü vakit, birden işitir ki, bir risâle çıkmış; îmânın bütün hakîkatlerini kati ispat eder, felsefeyi mağlûp edip zındıkayı susturuyor, diye anlar. Birden o şüphe ve vesvese zâil olup îmânı kurtulur ve kuvvet bulur.
Kur’ân’ın aleyhinde bin seneden beri müntakimâne hazırlanan dinsizlerin îtirazlarını ve kâfir feylesofların terâküm edip şimdi yol bularak intişar eden şüphelerini ve Kur’ân’ın dehşetli darbelerinden intikam besleyen muannid Yahudîlerin ve mağrur bir kısmı Hıristiyanların hücumlarını def edip mukâbele eden ve her asırda Kur’ân’ın pekçok kahramanları ve mânevi kaleleri vardı. Şimdi ihtiyaç bir ikiden yüze çıkmış. Ve müdâfîler yüzden iki üçe inmiş. Hem, hakâik-ı îmâniyeyi ilm-i kelâmdan ve medreseden öğrenmek çok zamana muhtaç bulunduğundan, bu zamanda o kapı dahi kapandı. Hem çabuk, hem herkes anlayacak bir tarzda en derin hakîkatleri tâlim eden Risâle-i Nur, elbette İmâm-ı Ali Radıyallahü Anhın bu iltifâtına lâyıktır.
Sikke-i Tasdik-ı Gaybi, s. 95.
Evliyâ dîvanlarını ve ulemânın kitaplarını çok mütâlâa eden bir kısım zâtlar tarafından soruldu: "Risâleti’n-Nur’un verdiği zevk ve şevk ve îman ve iz’an onlardan çok kuvvetli olmasının sebebi nedir?"
Elcevap: Eski mübârek zâtların ekseri divanları ve ulemânın bir kısım risâleleri imânın ve mârifetin neticelerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler. Onların zamanlarında îmânın esâsâtına ve köklerine hücum yoktu ve erkân-ı îman sarsılmıyordu. Şimdi ise köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir sûrette taarruz var.
O dîvanlar ve risâlelerin çoğu has mü’minlere ve fertlere hitap ederler; bu zamanın dehşetli taarruzunu def edemiyorlar. Risâleti’n-Nur ise, Kur’ân’ın bir mânevi mu’cizesi olarak imânın esâsâtını kurtarıyor ve mevcut imandan istifâde cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile, imânın ispatına ve tahkîkine ve muhâfazasına ve şübehâttan kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzümu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.
O divanlar derler ki: "Veli ol, gör. Makâmata çık, bak; nurları. feyizleri al."Risâleti’n-Nur ise der: "Her kim olursan ol; bak, gör, yalnız gözünü aç, hakikati müşâhede et, saadet-i ebediyenin anahtarı olan îmânını kurtar."
Risâleti’n-Nur, en evvel tercümânının nefsini iknâa çalışır, sonra başkalara bakar. Elbette nefs-i emmâresini tam iknâ eden ve vesvesesini tamamen izâle eden bir ders, gâyet kuvvetli ve hâlistir ki, bu zamanda cemaat şekline girmiş dehşetli bir şahs-ı mânevi-i dalâlet karşısında tek başıyla gâli-bâne mukâbele eder.
Hem, Risâleti’n-Nur sâir ulemânın eserleri gibi yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders vermez ve evliyâ misillü, yalnız kalbin keşf ve zevkiyle hareket etmiyor; belki akıl ve kalbin ittihat ve imtizâcı ve ruh ve sâir letâifin teâvünü ayağıyla hareket ederek evci âlâya uçar, taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişınediği yerlere çıkar, hakâik-ı imâniyeyi kör gözüne de gösterir.
Risâle-i Nur, sâir ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki imân-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve mârifetlere benzemez, akıldan başka çok letâif-i insâniyenin de kuvvet ve nurlarıdır.
Sikke-i Tasdîk-ı Gaybi, s. 143
Cevşenü’l-Kebir ve Risâle-i Nur ve Hizb-i Nüri dahi kâinatı baştan başa nurlandırıyor, zulümât karanlıklarını dağıtıyor, gafletleri, tabiatları parça parça ediyor; ehl-i gaflet ve ehl-i dalâletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında envâr-ı Tevhîdi gösteriyor.
Ezcümle, iki gün evvel, ism-i Hakem nüktesini okuyan bir Nakşî dervişi, güneşin ve manzûmesinin bahsini, Risâle-i Nur mesleğine vech-i tatbikini anlamamış; demiş: "Bu da ehl-i fen ve kozmoğrafyacılar gibi bahseder," tevehhüm etmiş.
Yanımda ona okundu; ayıldı. "Bu, bütün bütün başkadır" dedi. Demek, kozmoğrafyacılar gibi, ehl-i fennin en son ve geniş nokta-i istinadları ve medâr-ı gafletleri olan perdelerde nûr-u Ehadiyeti gösteriyor, orada da düşmanlarını takip ediyor, en uzak tahassüngâhlarını bozuyor. Her yerde huzura bir yol gösteriyor. Eğer güneşe kalsa, ona der: "O bir soba, bir lambadır. Odununu, gazyağını veren kimdir; bil, ayıl!" Başına vurur.
Hem kâinatı, baştan başa âyineler hükmünde, tecelliyât-ı esmâya mazhariyetlerini öyle gösteriyor ki, gafletin imkânı olmuyor. Hiçbir şey huzura mâni olmuyor. Ehli tarikat ve hakikat gibi huzur-u dâimi kazanmak için kâinatı, ya nefyetmek veya unutmak ve hâtıra getirmemek değil, belki kâinat kadar geniş bir mertebe-i huzuru kazandırdığını ve geniş ve külli ve dâimî kâinat vasatında bir ubûdiyet dairesini açtığını gördüm.
Kastamonu Lâhikası, s. 174
Risâle-i Nur’un mesleği odur ki; zihin lerde bir iz bırakmamak için, sâir ulemâya muhâlif olarak, muârızların şüphelerini zikretmeden öyle bir cevap verir ki, daha vehim ve vesveseye yer kalmaz.
İşârâtü’l-İ’caz, s. 4.
Çoklar tarafından hem bana, hem bâzı Nur Kardeşlerime suâl etmişler ve ediyorlar ki:
"Neden bu kadar muârızlara karşı ve muannid feylesoflara ve ehl-i dalâlete mukâbil Risâle-i Nur mağlûp olmuyor. Milyonlar kıymettar hakîki kütûb-u imâniye ve İslâmiyenin intişarlarına bir derece sed çektikleri halde; sefâhet ve hayat-ı dünyeviyenin lezzetleriyle, çok bîçare gençleri insanları hakâik-ı îmâniyeden mahrum bıraktıkları halde; en şiddetli hücum ve en gaddarâne muâmele ve en ziyâde yalanlarla ve aleyhinde yapılan propagandalarla Risâle-i Nur’u kırmak, insanları ondan ürkütmek ve vazgeçirmeye çalıştıkları halde; hiçbir eserde görülmediği bir tarzda, Risâle-i Nur’un intişârı, hattâ çoğu el yazması ile altı yüz bin nüsha-risâlelerinden-kemâl-i iştiyak ile perde altında intişar etmesi ve dahil ve hariçte kemâl-i iştiyak ile kendini okutturmasının hikmeti nedir, sebebi nedir?" diye, bu meâlde çok suâllere elcevap deriz ki:
Kur’ân-ı Hakimin sırr-ı i’câzıyla hak bir tefsiri olan Risâle-i Nur, bu dünyada mânevi Cehennemi, dalâlette gösterdiği bi, imanda dahi bu dünyada mânevi Cennet bulunduğunu ispat ediyor; ve günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde mânevi elim elemleri gösterip, hasenât ve güzel hasletlerde ve hakâik-ı şeriatın amelinde Cennet lezâizi gibi mânevî lezzetler bulunduğunu ispat ediyor. Sefâhet ehlini ve dalâlete düşenleri o cihetleaklı başında olanlarını-kurtarıyor. Çünkü, bu zamanda iki dehşetli hâl var:
Birincisi: Akıbeti görmeyen ve bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lez-zetlere tercih eden hissiyât-ı insâniye akıl ve fikre galebe ettiğinden, ehl-i sefâheti sefâhetinden kurtarmanın yegâne çaresi, ehli sefâhetin aynı lezzetinde, elemini gösterip hissini mağlûp etmektir. Ve
ayetinin işaretiyle bu zamanda, âhiretin elmas gibi nîmetlerini, lezzetlerini bildiği halde dünyevi kılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek, ehl-i îman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya ve o sır için tâbî olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi Cehennem azâbını ve elemlerini göstermekle olur ki; Risâle-i Nur, o meslekten gidiyor.
Yoksa, bu zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalâletin ve sefâhetten gelen tiryâkiliğin inadı karşısında, Cenâb-ı Hakkı tanıttırdıktan sonra ve Cehennemin vücudunu ispat ile ve onun azâbı ile insanları fenalıktan ve seyyiâttan vazgeçirmek yolu ile, ondan, belki de yirmiden birisi ders alabilir. Ders aldıktan sonra da, "Cenâb-ı Hak, Gafûrü’r-Rahîmdir. Hem, Cehennem pek uzaktır" der; yine sefâhetine devam edebilir. Kalbi, rûhu hissiyâtına mağlûp olur.
İşte, Risâle-i Nur’daki ekser muvâzeneler, küfür ve dalâletin dünyadaki elim ve ürkütücü neticelerini göstermekle en muannid ve nefisperest insanları dahi o menhus gayr-i meşrû lezzetlerden. ve sefâhetlerden bir nefret verip, aklı başında olanları tevbeye sevk eder. O muvâzenelerden Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözlerdeki küçük muvâzeneler ve Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfındaki uzun muvâzene, en sefih ve dalâlette giden adamı da ürkütüyor; dersini kabul ettiriyor.
BU ASIRDA DEHŞETLİ İKİNCİ HÂL: Eski zamanda küfr-ü mutlak ve fenden gelen dalâletler ve küfr-ü inâdîden gelen temerrüd bu zamana nisbeten pek azdı. Onun için eski İslâm muhakkiklerinin dersleri, hüccetleri o zamanda tam kâfi olurdu, küfr-ü meşkûku çabuk izâle ederlerdi. Allah’a îman umûmi olduğundan, Allah’ı tanıttırmakla ve Cehennem azâbını ihtar etmekle, çokları sefâhetlerden, dalâletlerden vazgeçebilirlerdi. Şimdi ise, eski zamanda bir memlekette olan bir kâfir-i mutlak yerine, şimdi bir kasabada yüz tane bulunabilir. Eskide fen ve ilim ile dalâlete girip inat ve temerrüd ile hakâik-ı îmâna karşı çıkana nisbeten şimdi yüz derece ziyâde olmuş. Bu mütemerrid inatçılar, firavunluk derecesinde bir gurur ile ve dehşetli dalâletleriyle hakâik-ı îmâniyeye karşı muâraza ettiklerinden, elbette bunlara karşı, atom bombası gibi, bu dünyada onların temellerini parça parça edecek bir hakîkat-i kudsiye lâzımdır ki, onların tecâvüzâtını durdursun ve bir kısmını îmâna getirsin.
İşte, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükürler olsun ki, bu zamanın tam yarasına bir tiryak olarak Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın bir mu’cize-i mâneviyesi ve lemeâtı bulunan Risâle-i Nur, pekçok muvâzenelerle en dehşetli muannid mütemerridleri, Kur’ân’ın elmas kılıncı ile kırıyor ve kâinat zerreleri adedince Vahdâniyet-i İlâhiyeye ve îmânın hakikatlerine hüccetleri, delilleri gösteriyor…
Evet, Risâle-i Nur iman ve küfür muvâzenelerini ve hidâyet ve dalâlet mukâyeselerini bu mezkûr hakikatleri bilmüşâhede ispat ediyor.
Ayetü’l-Kübrâ, s. 191-193; 199-200.
Bâzı mûterizler Risâle-i Nur’un kıymetini bir derece kırmak için demişler: "Herkes Allah’ı bilir. Âdi bir adam, bir velî gibi Allah’a îman eder" diye Nur’ların pek yüksek ve pekçok kıymettar ve gâyet lüzumlu tahşidâtını ziyâde göstermek istemişler. Şimdi, İstanbul’da, daha dehşetli bir fikirde, anarşî fikirli küfr-ü mutlaka düşmüş bir kısım münâfıklar, Risâle-i Nur gibi ekmek ve suya ihtiyaç derecesinde herkes muhtaç olduğu iman hakîkatlerine ihtiyacı düşürmek desîsesiyle diyorlar ki: "Her millet, herkes Allah’ı bilir. Onu, daha yeni ders almaya ihtiyacımız çok yok" diye mukâbele etmek istiyorlar.
Halbuki, Allah’ı bilmek, bütün kâinatı ihâta eden Rubûbiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’i ve küllî herşey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve irâdesiyle olduğuna kati îman etmek ve mülkünde hiçbir şerîki olmadığına ve 3
kudsiyesine, hakikatlerine îman etmek, kalben tasdik ettirmekle olur. Yoksa, "Bir Allah var" deyip, bütün mülkünü esbâba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnad etmek, hattâ hadsiz şerikleri hükmünde esbâbı mercî tanımak ve herşeyin yanında hazır irâde ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a îman hakîkati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki mânevî cehennemin dünyevî tâzibinden kendini bir derece tesellîye almak için o sözleri söyler.
Evet, inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.
Evet, kâinatta hiçbir zîşuur, kâinatın bütün eczâsı kadar şâhitleri bulunan Hâlık-ı Zülcelâli inkâr edemez. Etse, bütün kâinat onu tekzib edeceği için susar, lâkayd kalır. Fakat, Ona iman etmek, Kur’ân-ı Azimüşşânın ders verdiği gibi, o Hâlıkı sıfatları ile, isimleri ile umum kâinatın şehâdetine istinâden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak ve günah ve emre muhâlefet ettiği vakit kalben tevbe ve nedâmet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip, istiğfar etmemek ve aldırmamak o imandan hissesi olmadığına delildir.
Emirdağ Lâhikası-I, s.199
Îman, yalnız icmâlî ve taklidî bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede görünen misâli güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imânım o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir esmâ-i İlâhiye ve sâir erkân-ı îmâniyenin kâinat hakikatleriyle alâkadar çok hakîkatleri var ki; "Bütün ilimlerin ve mârifetlerin ve kemâlât-ı insâniyenin en büyüğü îmandır ve îmân-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı mârifet-i kudsiyedir" diye, ehl-i hakikat tifak etmişler.
Evet, îmân-ı taklidi, çabuk şüphelere mağlûp olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan îmân-ı tahkîkide pekçok merâtip var. O merâtiplerden ilmelyakin mertebesi, çok bürhanlarının kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır. Halbuki, taklidî imân bir şüpheye karşı bâzan mağlûp olur. Hem, imân-ı tahkîkînin bir mertebesi de aynelyakin derecesidir ki, pekçok mertebeleri var; belki, esmâ-i İlâhiye adedince tezâhür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur’ân gibi okuyabilecek derecesine gelir. Hem, bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle îmanlı zâtlara şübehât orduları hücum da etse, bir halt edemez.
Ve ulemâ-i ilm-i kelâmın binler cild kitapları, akla ve mantığa istinâden telif edilip, yalnız o mârifet-i imâniyenin bürhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatin yüzer kitapları keşfe, zevke istinâden, o mârifet-i îmâniyeyi daha başka bir cihette izhâr etmişler. Fakat, Kur’ân’ın mu’cizekâr cedde-i kübrâsı, gösterdiği hakâik-ı imâniye ve mârifet-i kudsiye, o ulemâ ve evliyânın pekçok fevkınde bir kuvvet ve yüksekliktedir. İşte Risâle-i Nur bu câmi ve küllî ve yüksek mârifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur’ân aleyhine ve İslâmiyet ve insâniyet zararına ve adem âlemleri hesâbına tahribâtçı küllî cereyanlara karşı Kur’ân ve iman nâmına mukâbele ediyor, müdâfaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidâta ihtiyacı vardır ki; o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imânın îmânını muhâfazasına Kur’ân nûruyla vesîle olsun. Hadîs-i şerifte vardır ki, "Bir adam seninle imâna gelmesi, sana sahrâ dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır." Bâzan bir saat tefekkür, bir sene ibâdetter daha hayırlı olur. Hattâ Nakşilerin hafi zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevî tefekküre yetişmek içindir.
Haşiye: Zaman ispat etti ki, o adam adam değil, Risale-i Nur’dur. Belki, ehl-i keşif Risale-i Nur’u ehemmiyetsiz olan tercümanı ve naşiri suretinde, keşiflerinde müşahede etmişler, "Bir adam" demişler.
1. Bir müddet tefekkür, bir senelik nafile ibadetten daha hayırlıdır. (Hadis-i şerif: Keşfü’l-Hafâ, 1:1004.)
2. Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler… (İbrahim Suresi: 3.)
3. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. (Muhammed Suresi: 19.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 507 1 Zaman yakınlaşır ve ilim kalkar, hasislik ortaya bırakılır, fitneler zahir olur ve herc çoğalır. Denildi ki: "Herc nedir Ya Resulallah?" Buyurdu ki, katildir. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 507 2 Namazınızda şeytan sizinle oynar. Kim namaz kılar da tek mi çift mi kıldığını bilmezse iki secde ile secde yapsın. Zira bu ikisi namazın tamamlanmasıdır. Hz. Osman (r.a.) 507 3 Cehennem getirilir. Yetmiş bin yular ile yedilerek. Her bir yularda yetmiş bin melek onu çeker. Hz. İbni Mes'ud (r.a.) 507 4 Kıyamet gününde müslamanlardan bir cemaat dağlar gibi günahlarla gelir. Allah (z.c.hz.) onları affeder ve günahları yahudilere yüklenir. Hz. Ebû Mûsa (r.a.) 507 5 Bir cemaat gelir, sünneti öldürürler ve dine "telbis"i, halisliğini bozacak şeyleri sokarlar. Allah'ın, lanet edicilerin, meleklerin ve bütün halkın laneti onların üzerine olsun. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) 507 6 İnsanlar, düşük çocuktan şeyhi faniye kadar, otuz üç yaşındaki oğullar olarak, Adem (a.s.) yaradılışında ve Yusuf (r.a.) güzelliğinde, Eyyüb (a.s.) ahlakında sürmeli ve süslü olarak haşrolur (Ve öyle Cennete girerler.) Hz. Mikdat İbni el Esved (r.a.) 507 7 Bu ilim, aşırı giden bid'atçların tahrifi, ihdas edicilerin isnadları ve cahillerin tevilleri ondan uzaklaştırıldığı halde, her doğruluktan sapandan korunur. Hz. İbrahim İbni Abdurrahman (r.a.) 507 8 Üç karyeyi (Allah (z.c.hz.) yeşil zebercete tebdil eder. Ve onları zifafa giren gelinler gibi tebaasına kavuşturur. Askalan, İskenderiye ve Kazvin.( Şehidler tebşir ediliyor) Hz. Ömer (r.a.) 507 9 Bir kavim, Cehennemden kokmuş olarak ve ateş kendilerini yakıp dağlamış olarak dışarı çıkar da Allah'ın Rahmeti ve şefaat edicilerin şefaati ile Cennete girerler ki, onlar orada "Cehennemlikler" diye isimlendirilir. Hz. Huzeyfe (r.a.) 507 10 Deccal çıkar ve beraberinde bir nehir ve bir de ateş hendeği bulunur. Kim onun nehrine girerse, günahı sabit olur, ecrini ise kaybeder. Kim ki ateş hendeğine girerse, ecri sabit olur, günahı ise sükut eder. Bundan sonra, işte o kıyamet saatidir. Hz. Huzeyfe (r.a.) 507 11 Şarkta başı tıraşlı bir cemaat çıkar. Onlar Kur'an'ı okurlar, hançerlerini geçmez. Onları öldürenlere ve onlar tarafından öldürülenlere ne mutlu. Hz. Ömer (r.a.) 507 12 Ahir zamanda cahil reisler topluluğu çıkar. İnsanları fitneye düşürürler, hem dalâlete düşerler, hem de dalâlete düşürürler. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Atatürk’ün ‘vasiyeti’, yani tuttuğu gizli notlar ne açıdan önemli?
Atatürk’ün gizli vasiyeti adı altında 1980’de bunu ilk defa dile getirdim. Kastedilen, Atatürk’ün siyasî vasiyetidir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kişi nasıl bir gelecek öngörüyor? Devletin ilelebet payidar kalabilmesi için neler gerektiğini düşünüyor? Bunun için kendisinin bazı tasavvurları var. Daha cumhuriyet kurulalı 15 sene olmuş. Dolayısıyla kastedilen “Makbule’ye 50 lira verin, ötekine 5 lira verin” şeklinde bir vasiyetname değil. Kendi tuttuğu çeşitli kayıtlar, görüşler ve yaklaşık 400 sayfayı bulan, kimisi iki satır, kimisi bir sayfa notlardan oluşan bir külliyat…
Bu notlar ilk defa İnönü tarafından mı açıldı?
Hayır. Bu, bildiğim kadarıyla 1958’den itibaren Menderes’in haberdar olduğu bir durum. Dolayısıyla 1938’de mühürlenerek saklanan bu kâğıtlar 1950’li yıllarda Menderes başbakan, Celal Bayar da cumhurbaşkanıyken onlar tarafından biliniyor olmalı. 1964’te Celal Bayar’a sordum; o da “Böyle bir olay vardır fakat Türkiye buradaki fikirlere hazır değildir” dedi. 1988’de 50 yıl doldu ve açılması gerektiğinde Kenan Evren 25 sene daha yasak koydu. Kızdığım taraf, hep birileri Türkiye ve Türk milleti adına “Türkler buna hazır değil” diyor. Ya kardeşim sen kimsin, niçin durmadan bunu deme yetkisini kendinde görüyorsun?
Bu notları açıp okuyanlardan bir bilgi sızmadı mı hiç?
Menderes’in 1958’de söylediği bir cümle vardır: “Siz isterseniz hilafeti de getirirsiniz.” O dönemde kullanılmayan, kullanılması mümkün olmayan bir cümle bu. Nitekim Menderes laiklikle ilgili yasa ve yönetmeliklerde değişiklikler yapmayı planlıyordu. 27 Mayıs’ın ardından idamı, notu okuduğunun işaretidir.
Müslümanlar alimlerine buğz ettikleri, çarşı pazarlarını süsledikleri ve para toplamak için evlendikleri (Kadınla malı için evlenmek) zaman, Allah onları şu dört hususla mubtela kılar. Zamandan kıtlık, sultandan zulüm, hakimlerden hıyanet, düşman saldırısına maruz kalma. Ravi: Hz. Ali (r.a.) Sayfa: 23 / No: 4 Ramuz El-Ehadis
Bilindiği üzere Arap edebiyatında bir çok ilmin hareket noktası Kur'ân-ı Kerim olmuştur. Özellikle lügat ilmi Kur'ân-ı Kerim'e başlamıştır. Tefsiru Garibi'l - Kur'anı-l Azim Muhammed b. Ebû Bekr er-Râzî. Tahkik Prof. Dr. Hüseyin Elmalı
Yeni Türkiye İçin Yeni Medya İhtiyacı Alper TAN 21 Haziran 2021 09:59 A- A+ Türkiye son 15 yıldır dünyanın en çok dikkat çeken ülkelerinden biri haline geldi. Bir zamanlar özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın önde gelen devletlerine paralel bir siyaset takip etmeye özen gösteren, Batı yörüngesinde sürüklenmeyi bir marifet zanneden hatta bundan kendince bir mefahir çıkartan, bunu övünç vesilesi sayan siyaset anlayışından vazgeçildi. Bunun yerine binlerce yıllık devlet geleneği olan Türkiye'yi, ait olduğu yörüngeye yani kendi yönergesine oturtma çabası ön plana çıktı. Hatta bu sebeple Batıda ve Batının Türkiye içerisindeki uzantılarında inanılmaz bir panik başladı. Eksen kayması tartışmaları yapıldı. Böylelikle Türkiye'nin ait olmadığı ve kendisini yansıtmayan Batı ekseninden kurtulup ait olduğu kendi eksenine oturması engellenmeye çalışıldı.
Ankara bu kötü niyetli baskılardan fazla etkilenmeyerek yoluna devam etti. Hatta Türkiye'nin bu dirayeti, kararlılığı ve mücadelesi, dünyanın dört bir yanındaki çeşitli coğrafyalarda yer aldığı halde geçmişte muhtelif mecburiyetler sebebiyle Batının dümen suyuna takılmış çok sayıda ülkede derin ve geniş yankı buldu. Türkiye bu ülkeler için gıpta ile bakılan, imrenilen, desteklenen, örnek alınan bir fenomen haline geldi. ”Dünya 5'ten büyüktür” sloganı ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu duruşu bütün dünya liderlerinin zihnine sağlam bir şekilde yerleştirdi.
Türkiye'nin bu duruşu, tavrı, kararlılığı ve mücadelesi şüphesiz son derece kıymetli. Bu duruşu geçici bir hükümet politikası olarak görenler yanılıyorlar. Batı dünyası bunun ne anlama geldiğini çok daha net olarak anlamış durumda. Ancak içeride yeterince anlaşılabildiği kanaatinde değiliz.
Türkiye'nin bir asırdan fazla zamandır sürüklendiği anlamsız Batı çizgisinden kurtulup şanlı tarihine yakışır bir şekilde kendi yörüngesine oturması halkın kahir ekseriyetini olağanüstü sevindirmektedir. Ancak bu durumun genel olarak siyasete yansıması, topluma yansıması kadar esaslı ve tatminkâr görünmemektedir. Türk seçmeninin yarısına yakın bir kesimin oyunu ve desteğini alan siyasi partilerin önemli bir kısmı Türkiye'nin kendi yörüngesine geçmiş olmasının kıymetini ya anlayamamakta ya da bundan rahatsızlık duyduğu için anlamsız gerekçeler ileri sürerek engelleme veya Ankara'yı tekrar Batı eksenine çekme çabası ve gayreti içerisine girmektedir.
Türkiye, siyasi, askeri yönden çok büyük stratejik adımlar atarken, yaptıklarını ve yapacaklarını dünyaya doğru ve etkili bir şekilde anlatabilecek gerçek bir medyaya da sahip olması gerekir. Bu yapılamadığı takdirde uluslararası medyanın ve onların içerideki uzantılarının, yalan, iftira, çarpıtma ve manipülasyon çabalarına her gün cevap yetiştirmek için uğraşmak mecburiyetinde kalınacaktır.
Bütün dünyaya hitap edebilen haber ajanslarına, televizyonlara, elektronik gazetelere ve bunları destekleyecek istikrarlı, doğru bilgi akışına kesintisiz olarak ihtiyaç bulunmaktadır. Bu istikamette atılmış çeşitli adımlar olmakla birlikte yeterli olduğunu düşünmek mümkün değildir. Şu an mevcut ve faaliyette olan kuruluşları güçlendirmek, bunlara yenilerini eklemek, kurumları oluştururken ehil kadroları iş başına getirmek de hayati derecede önemlidir. Kurumları güçlü bir şekilde ayakta tutmak, ilerletmek ve geliştirmek için nitelikli insan kaynağını temin için gerekli tedbirleri ihmal etmemek gerekir.
Tabii bu konuda devletin/hükümetin yapması gereken işler olduğu gibi özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının yapması gerekenler de var. Artık bu konuların üzerinde tefekkür ve tezekkür etmekte büyük faydalar var.
Mevcut uluslararası sistemin hızlı bir şekilde çaresiz kalarak bocalamaya başladığı, sistemin sahibi olan küresel aktörlerin içe kapanarak kendi başlarının çaresine bakmak üzere pasifleşme sürecine gireceği çok belli olan şu dönemde alınması gerekli olan tedbirleri vakitlice deruhte etmek de elzemdir. Dünyadaki gelişmeler, baş döndürücü bir hızla milletimizin ve devletimizin önüne olağanüstü fırsatlar sunmaktadır. Böyle fırsatlar belki birkaç yüz yılda bir karşımıza çıkabilir. O sebeple kıymetini bilmek ve iyi değerlendirmek gerekir.
Türkiye bazı şeyleri kendi milli kapasitesi ile yapabileceği gibi önde gelen üyeleri arasında yer aldığı uluslararası kuruluşları harekete geçirerek de yapabilir. Bunlardan birisi İslam İşbirliği Teşkilatı. İslam İşbirliği Teşkilatı büyük idealler ve hedeflerle kurulmuş ancak kurucularının önemli bir kısmını teşkil eden devletler, hasım bazı batılı devletlerin vesayeti altında oldukları ve bu prangalardan kurtulamadıkları için bağımsız hareket edememeleri sebebiyle kendisinden beklenen adımları atma konusunda zayıf ve yetersiz kalmış bir kuruluş.
İslam İşbirliği Teşkilatı'nın başlıca organları şunlar.
Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (COMCEC-İSEDAK) Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Daimi Komitesi (COMSTECH) Enformasyon ve Kültürel İşler Daimi Komitesi (COMIAC) Daimi Mali Komite. Kudüs Komitesi. Ekonomik, Kültürel ve Sosyal Sorunlar İslami Komitesi.
Mevcut İslam ülkelerinin tamamının üyesi olduğu bu teşkilatın bünyesinde aslında teorik olarak hemen hemen her şey yapılabilir. Fakat bunu ifa etmek için mevzuat yetmez güçlü bir irade ve aksiyon gerekiyor. Elbette bu konuda ciddi zorluklar olmakla beraber hiçbir şey çaresiz değildir. İslam Âleminin sesi olabilecek güçlü bir uluslararası medya yapılanması, Enformasyon ve Kültür İşleri Daimi Komitesi (COMIAC) bünyesinde yapılabilir. Veya teşkilat bünyesinde bunu yapmak için yeni bir oluşum gerçekleştirilerek güçlü fonlar sağlanabilir.
Böyle bir adım dünyada giderek yükselen ve yaygınlaşan İslam karşıtlığı ile mücadele konusunda sonuç almaya yönelik çok önemli bir misyon ifa edebilir.
Gerekli tedbirleri almadan, zihniyet dönüşümünü sağlayacak altyapıları oluşturmadan ve dönüşümleri sürekli hale getirmek için kurumsal yapılara kavuşturmadan gösterilmekte olan çabalar ne yazık ki geçici başarılar olmaktan öteye gitmeyecektir.
O sebeple medya konusunu öncelikler arasına almakta fayda var.
(Miraç gecesi) Cennete dahil edildim. Cennet ehlinin çoğunun, mü'minlerin çocukları ile fakirler olduğunu ve azının da kadınlar ile zenginler olduğunu gördüm. Ravi: Hz. Câbir (r.a.) Sayfa: 21 / No: 9 Ramuz El-Ehadis
Kıyamet gününde Allah'ın mahlukatı içinden en çok buğz ettiği kimseler şunlardır: Yalancılar, kibirliler ve din kardeşlerine karşı kalblerinde (gizli) kin besledikleri halde, onlarla buluştuklarında kendilerine (zahiren) iyi muamele yapanlar. Bir de Allah ve Resulüne çağrıldıklarında yavaş davranan, fakat şeytan ve onun emrine çağrıldıklarında ise süratle hareket edenlerdir. Ravi: Hz. Vazin İbni Ata (r.a.) Sayfa: 8 / No: 7 Ramuz El-Ehadis
Sekiz sınıf, Allah'ın mahlukatı içinde, kıyamette en çok buğz ettiği kimselerdir: "Sakkârûn" ki, onlar yalancılardır. "Hayyâbûn" ki, onlar kibir izhar edenlerdir. Din kardeşlerine karşı içlerinde buğz taşıyıp, yüz yüze güleryüz gösterenler. Allah ve Resulüne davet edildiklerinde ağır ve fakat şeytana ve emrine çağırıldıklarında ise çabuk uyanlar. Dünyaya ait tamahı, hakları olmasa da yeminle ne pahasına olsa hak etmiye çalışanlar. Nemîme ile gezenler (söz taşıyanlar). Berâ (temiz) kimselerin hatasını kollayanlar. İşte bunlardan Allah (z.c.hz)'leri ikrah eder. Ravi: Hz. El Vadîn ve Ata (r.a.) Sayfa: 269 / No: 4 Ramuz El-Ehadis
Bu sırada Lozan'da barış konferansı başlamıştı. Bir taraftan müzakereler de- vam ederken diğer taraftan mecliste mu- halefet gittikçe sertleşerek hükümetin gerek Lozan'daki politikasıni gerekse re- formlarla ilgili tavrini eleştirmekteydi. Hi- lâfet ve saltanat meselesi bu eleştiriler arasinda üzerinde en çok durulan husus- lardi. Lozan Antlaşması'nin meclisin salt Çoğunluğu tarafından onaylanmasını is- teyen Mustafa Kemal Paşa mevcut du- rumun buna uygun olmaması sebebiyle meclisi yenilemeye karar verdi. 15 Nisan 1923 'te gerçekleştirilen meclisin son oturumunun arkasından seçimlere gidildi. Meclisin kapalı bulunduğu günlerde yap- lan ikinci Lozan görüşmelerinden sonra antlaşma 24 Temmuz 1923'te imzalan- di. ilk toplantısını 11 Ağustos 1923 te ya- pan yeni meclis aynı gün bu antlaşmayı onayladı. İslam Ansiklopedisi cilt 17 550.syf Türkiye Diyanet Vakfı
Huda bir yerde zayıflık, yıkılma emaresi göstermeye görsün. Dostlar yağmacılıkta düşmanları bile şaşkınlık içinde bırakır. 19.yuzyil sairlerimizden Yenisehirli'den hale denk düşen ünlü bir beyiti var.
YANITLASİL
yüksel6 Temmuz 2021 01:18 Ehibba şive - i yağmada mebhud eder adayı Huda göstermesin asar - i izmihlali bir yerde...
- Dostumuz, stratejik ortağımız, NATO’da müttefikimiz ABD, bize demokrasi getirecekmiş! Daha önce Afganistan’a, Irak’a da demokrasi getirmişti. Yeni projenin adı “Turkish Democracy Project”.. “Arap Baharı” dedikleri süreçte de bölgede aktif olan örgüt “İslam and Democracy Fondation”du. Nasıl bir İslam getireceklerini sorarsanız; bakınız “Gülen hareketi”!!. Yeni TDP’de de yine FETÖ’cüler en önde tabii. Tabii demokrasi deyince akan sular duruyor. Sahi demokrasi imanın kaçıncı şartıydı? Her işin başına sonuna demokrasi ekleyeceksiniz ki tadı olsun.
Yeni demokrasi havarisi Bolton hazretleri(!) “Türkiye’de alarma geçmenin vakti geldi” diye buyurmuş. TDP derken Sarıgül’ün Türkiye Değişim Partisi’nden söz etmiyorum. Kaldı ki, o da demokrattır. Zaten Türkiye’de demokrat olmadığını söyleyen parti var mı? HDP de demokrasi istiyor, AK Parti de KADEM de demokrasi istiyor, daha birçok vakıf, dernek de.
DB’u TDP’nin kurucularından ABD Ulusal Güvenlik Eski Danışmanı John Bolton, “Türkiye’de alarma geçmenin vakti geldi” demiş. Bolton, AK Parti için “Bir zamanlar güvenilir NATO müttefiki idi, şimdi demokrasiye sırtını dönüyor ve Rusya’yı kucaklıyor” demiş. Muhalefet kıpır kıpır. Biden, muhalefeti bir bütün olarak mı destekleyecek yoksa birilerine göz mü kırpacaklar, göreceğiz.
Demokrasi 2. Körfez Savaşında Kuveyt-Basra Ölüm Otoyolu (Highway of Death)’de kendini göstermişti. Buyurun “Basralı Ömer” o günleri anlatıyor: Ben Basra’dan Ömer. / Belki haberin yoktur diye yazıyorum Franks; / Önce demokrasi yağdı göklerden / Sonra özgürlük geçti üstümüzden palet palet. / Ve insan hakları namlularından / Yüzü maskeli adamların / Saniyede bilmem kaç bin adet. / Demokrasi bizim eve de isabet etti / Bir gün sonra anladım ayaklarımın koptuğunu / Babamın vücudunda / Tam on sekiz adet / İnsan hakları saymışlar. / Annem zaten yoktu / Ben doğarken / İlaç yokluğundan ölmüş. / Ambargo falan dediler ya / Anlamadım, çocuk aklı işte / Sen daha iyi bilirsin. / Sizde de barış böyle midir Franks? / İnsan hakları çocukları yetim / ve ayaksız bırakır mı orada da? / Ya demokrasi? / Güpegündüz pazara düşer mi? / Ve zenginlik. / İnsanları korkudan uykusuz bırakır mı? / Ve kuşlar gökyüzünü terk eder mi orada da? / Babamla söylediğim son dua dilimde, / Ayaklarım hastanede, / Ve giymeye kıyamadığım ayakkabılar / Elimde kaldı…/ Çocuğun var mı Franks? / Al çocuğuna götür onları / Bir işe yarasın. / Kim bilir baktıkça, / Belki beni hatırlarsın. / “Bu nasıl Demokrasi Franks? / Düştüğü yeri yaktı / Merhamet hür dünyaya / Bu kadar mı Irak’tı?”
Bu bize demokrasi getirecek projede eski Florida Valisi Jeb Bush, İtalya’nın eski Dışişleri Bakanı Sant’Agata gibi isimler de bulunuyormuş!. Kurucuları arasında ayrıca FETÖ’den hakkında yakalama kararı bulunan Aykan Erdemir de yer alıyormuş.
Bir alem bu batılılar, işi gücü bırakmışlar bize demokrasi getirecekler.
Demokrasi Projesi, “Türkiye’nin son zamanlarda demokrasiden uzaklaşmasına ve otoriterliğe dönüşmesine cevap olarak oluşturulmuş, kâr amacı gütmeyen, partizan olmayan, uluslararası bir politika örgütü” olarak hayata geçiriliyor ve bu yolda siyasi partiler, sivil toplum, media ve bu projeye katkı sağlayacak işadamları ve akademisyenlerle birlikte çalışacak. Yani yeni Gezinin fahri danışmanı bunlar olacak. Yeni sağ, yeni sol, yeni merkeze bunlar yeni liderler kazandıracaklar.
2020’de “Freedom House” örgütü, Türkiye’yi “özgür olmayan ülke” ilan etmişti. Şimdi harekete geçiyorlar.
Bir süre önce de ABD’li Demokrat Senatör Bob Menendez, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a taviz verilmemesini istedi.
Biden da zaten, özellikle LGBT konusunda negatif tavır içinde olan ülkelerle ilişkilerini gözden geçireceklerini açıklamasından önce de, Türkiye’de demokrasinin kökleşmesi için muhalefete destek vereceklerini açıklamıştı. Biden’ın Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmesi, S400, F35 konusu, ayrıca Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, PKK, PYD, HDP ile ilgili konular Türkiye ile öteden beri hep sorun olmaya devam etti.
Biliyorsunuz, Türkiye’de darbelerin ve terörün arkasında ABD var. Darbeciler, teröristler kaçınca nereye sığındıklarını da biliyorsunuz. Soğuk savaşın özel harbinin Türkiye’deki sağ-sol kavgasının merkezinde yer aldığını da biliyorsunuz. İşte şimdi o Amerika bize demokrasi getirmek için kolları sıvamış!
ABD’nin “demokrasi sicili”(!) kabarık. 1945’ten yani 2. Dünya Savaşından bu yana 25 ülkeyi bombalamış, işgal etmiş / etmeye çalışmış: Çin, Kore, Guatemala, Endonezya, Küba, Kongo, Dominik, Peru, Laos, Vietnam, Lübnan, Grenada, Libya, El Salvador, Nikaragua, İran, Panama, Irak, Kuveyt, Somali, Bosna, Sudan, Afganistan, Suriye bunlardan bazıları. Nerede ise zulmetmedikleri kıta kalmamış.
1975’te Nixon: “Vietnam’ı işgal etmeyeceğiz, halkına zulmeden bir iktidara karşı Vietnamlıları koruyacağız,” demiş ama 2 milyon insan öldürülmüş. Bush: “Niyetimiz, Afganistan’a barış, adalet ve özgürlük götürmek” demişti, arkalarında kan ve gözyaşı, viran olmuş kargaşaya teslim bir ülke bıraktılar. Kayıt tutan da yok. 2. Kerbela’da 2003’den bu yana 2 milyonu aşkın ölü. Çoğu kadın, çocuk, hasta, yaşlı.. 2001’den bu yana Afganistan’da bir milyona yakın insan öldü. Yine Bush: “Gayemiz, Irak’taki kimyasal silahları imha etmek. Irak’a barış, adalet ve DEMOKRASİ götürmek” diyordu. Obama: “ABD’nin ulusal güvenlik çıkarları için Suriye’ye müdahale edeceğiz” demişti. Ettiler sonuç ortada.
Zulmetmedik ahali kalmamış. Şimdi de CoVID ile dünyayı öldürüyorlar. Yine, her zaman olduğu gibi “ıslah edici” rolündeler. 1945 Japonya’da Nagazaki ve Hiroşima ve çevrede atom bombasının etkisi ile toplum ölüm 500.000, aynı yıl Dresden katliamı 3 günde 200.000 kişi öldü. 1950 Kore’de 4 milyon ölü, 1950 Guatemala’da 200.000 ölü, 1953 İran’da on binlerce insan infaz edildi.. 1955’de Endonezya, Laos, Kamboçya’da çok sayıda ölümlü toplumsal olaylar.1956 Mısır, 1958 Lübnan, 1958 Tayvan, 1959’a kadar son 9 yılda Küba’da Batista operasyonunda 60.000 ölü.1960 Kongo’da iç isyanda 3 milyonu aşkın can kaybı, 1961 Laos, 1962 Küba, 1962 Vietnam’da 3 milyon can kaybı, 1965 Dominik, 1970 Laos, 1973 Şili, 1975 Kamboçya, 1981 El Salvador, 1986 Bolivya, 1988 Honduras, 1989 Panama,1990 Hawai, 1990 Liberya, 1991 Irak. Dolar operasyonu ile dünyayı soyup soğana çevirenler bunlar. Kızılderili katliamı, kara derililerin köleleştirilmesi, sarı ırkın sömürülmesi, dünya savaşları, soğuk savaş kimin eseriydi?! Dünyada 1950 yılından beri tam 475 askeri darbe girişimi gerçekleştirilmiş. Bunların 236 tanesi amacına ulaşmış ve başarılı olmuş, 239’u ise başarısızlıkla sonuçlanmış.
“Sevinin başlar yüksekte”.. Her yeri donatın “Welcome” diye. 15 Temmuz’da geliyorlardı (!) olmadı, şimdi daha farklı bir yolla Amerika bize demokrasi getirecek! Sağlık getirecek! Hadi hemen aşı olun! Aşı olmayana demokrasi de yok. Bir yetmez 3 aşı olacaksınız, 6 ay sonra aşk ile vecd ile bir daha. “Bill amcamız” öyle diyor, ondan iyi mi bileceksiniz. Heey “Tom Amcanın çocukları”!!! Allah sizin şerrinizden insanlığı korusun. Selâm ve dua ile.
Size şu üç sözü kasemle söyleyeyim: Bir kulun malı sadakadan dolayı katiyyen noksanlaşmaz. Bir kul bir zulme uğrar da, o zulme sabrederse Allah Azze ve Celle o sebeble o kulun izzetini arttırır. Bir kul da isteme kapısını açarsa ( Devamlı olarak başkanlarından isteklerde bulunursa), ona da fakirlik kapısı açılır. Ravi: Hz. Ebû Kebşe (r.a.) Sayfa: 18 / No: 8 Ramuz El-Ehadis
Allah c.c. giden üç yol FELSEFE İLİM DİN Birinci yol yerin alyından tünel kazarak gitmektir, ikinci yol yolun üstünden yürümektir, üçüncü yol ise, en kısa ve süratlidir ki, uçarak gitmektir.İşte bu yol din yolu, kur an yoludur. son şahidler 4. bediüzzaman said nursi yi anlatıyor sy.380.
insanların Allah Teala'ya en sevimli ve kıyamet gününde O'na en yakın olanı, Adil hükümdardır. Kıyamet gününde Allah'ın en buğz ettiği ve azabı en şiddetli olan insan ise, zalim hükümdardır. Ravi: Hz. Ebû Said el Hudri (r.a.) Sayfa: 17 / No: 5 Ramuz El-Ehadis
Ümmetimde iki adam olacak. Birisi "Vehb"dir ki, Allah ona bahşedecektir. Diğeri ise "ğaylan"dır. Onun bu ümmet üzerine olan fitnesi şeytanın fitnesinden eşed olacaktır. Ravi: Hz. Ubâde İbni Samid (r.a.) Sayfa: 518 / No: 2 Ramuz El-Ehadis
Ahir zamanda zalim umera, fasık vüzera, hain hakimler ve yalancı ulema gelir. Her kim onlara yetişirse sakın onların yardımcıları, vergi memuru, haznedarı ve onların emniyet memurları olmasın. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 518 / No: 6 Ramuz El-Ehadis
Allah (z.c.hz.) buyurur: "Muhakkak ki, Ben ehli arza azab etmeye kast ederim de, evlerine devam edenlere, Benim için birbirini sevenlere, seherlerde istiğfar edenlere baktığım zaman ondan sarfı nazar ederim." Ravi: Hz. Enes (r.a.) Sayfa: 515 / No: 3 Ramuz El-Ehadis
Din nasihattir, din nasihattir, din nasihattir. Soruldu: "Kimin için Ya Resulallah?" Buyurdu ki: "Allah için, Kitabı için, Resulü için, ümera için ve bütün müslümanlar için. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 97 / No: 11 Ramuz El-Ehadis Din samimiyettir. Açıklaması.
Dinin direği ve esası: Allahı tanımak, yakın (iman gürlüğü) ve faydalı akıldır. Denildi ki: "Faydalı akıl nedir?" Buyurdu ki: "Allah'a isyandan elini çekmek ve Aziz ve Celil olan Allah'a taata harîs olmaktır. Ravi: Hz. Âişe ra Sayfa: 284 / No: 4 Ramuz El-Ehadis
Bir kimse din kardeşine sûi zanda bulunursa, Rabbına karşı kötülük yapmış olur. Zira Allah şu mealde buyurur: "Zannın çoğundan sakının." Ravi: Hz. Âişe (r.anha) Sayfa: 402 / No: 3 Ramuz El-Ehadis
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi 16 1 Şu yedi büyük günahtan kaçınınız: Allah'a şirk koşmaktan, adam öldürmekten, harpten kaçmaktan, yetim malı yemekten, faiz yemekten, namuslu kadınlara iftiradan, hicretten sonra bekar kalmaktan. Hz. Sehl ibni Ebu Hayseme (r.a.) 16 2 İçkiden kaçının. Zira o her şerrin anahtarıdır. Hz. İbni Abbas (r.anhüma) 16 3 Tekebbürden kaçının. Zira kul, kibirlenmekte o kadar devam eder ki, Allah Teala: "Bu kulumu Cebbarlar'dan yazın" buyurur. Hz. Ebû Ümâme (r.a.) 16 4 Aşiret (malayani) meclislerinden kaçınınız. Hz. Eban ibni Osman (r.a.) 16 5 Allah Teala'nın nehy ettiği kötü şeylerden kaçının. Bunlardan bir şeye kim düşerse, Allah'ın örttüğünü o da gizli tutsun. Ve Allah'a tevbe etsin. Zira, her kimin durumu bize açıklanırsa Allah'ın kitabının hükmünü o kimse üzerine tatbik ederiz. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 16 6 İmamlarınızı en hayırlı olanlarınızdan yapın. Zira onlar sizinle Rabbınız arasında öncü ve aracıdırlar. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 16 7 Haramla aranızda helalden bir sütre edinin. Kim bunu yaparsa, dinini ve iffetini korumakta çok ihtiyatlı davranmış olur. Kim de kendi dilediği gibi yer, içerse, koru kenarında otlayan bir hayvana benzer ki, o koruluğa düşmesi yakındır. Her hükümdarın bir korusu vardır. Allah Teala'nın yer yüzündeki korusu ise haramlarıdır. Hz. Numan ibni Beşir (r.a.) 16 8 Namazlarınızdan bazılarını evlerinizde kılın. Ve onları kabir haline getirmeyiniz. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 16 9 Evet, Ben Kur'an'ı fehm ile okuyorum. Siz ise zahiri ile okuyorsunuz . Dediler ki: "Ya Resulallah, zahir ile batın (fehm)'in farkı nedir?" Buyurdu ki: "Ben Kur'an'ı okuyorum ve tefekkür ediyorum. Ve ahkamı ile amel ediyorum. Halbuki siz şöyle okuyorsunuz, buyurdu ve elini süratle geçirerek işaret etti. (Bu hadis-i şerif Ashabın peygamber Efendimize şöyle demeleri üzerine varid olmuştur: "Ya Rasülallah! Siz Kur'an-ı Kerim'i okuduğunuz zaman öyle bir manevi haz duyuyoruz ki, kendi kendimize okuduğumuzda bu halaveti duyamıyoruz.") Hz. Umeyr İbni Hani (r.a.) 16 10 Dünyayı talebte güzel davranın. Zira Allah Teala rızıklarınızı katiyetle tefekkül etmiştir. Herkese yapmakta olduğu kolaylaştırılmıştır. İşlerinizde Allah'tan yardım dileyiniz. Zira o dilediğini mahveder ve dilediğini de sabit kılar. Esasen Ana kitab O'nun nezdindedir. Hz. İbni Ömer (r.anhüma) 16 11 Davet edene icabet edin. Hediyeyi reddetmeyin ve müslümanları dövmeyin. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 16 12 Amellerin Allah Teala'ya en sevimli olanı, vaktinde kılınan namazdır. Sonra anaya ve babaya iyilik, sonra da Allah yolunda cihattır. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) 16 13 Amellerin Allah Teala'ya en sevimli olanı, aç bir fakiri yediren, yahud onun borcunu ödeyen veyahud da ondan bir sıkıntıyı gideren kimsenin amelidir. Hz. Hakem ibni Umeyr (r.a.) 16 14 Amellerin Allah Teala'ya en sevimli olanı, Allah'a imandır. Sonra sıla-i rahim, sonra da emr'i bil Maruf ve Nehyi anil münker yapmaktır. Allah Teala'nın en çok buğz ettiği ameller ise, Allah'a şirk koşmak, sonra sıla-i rahimi kesmektir. Hz. Katade (r.a.) 16 15 Beldelerin Allah Teala'ya en sevimli olan yerleri, mescidleridir. Ve beldelerin Allah'a en sevimsiz olan yerleri de çarşı-pazarlarıdır. Hz. Cubeyr ibni Mut'im (r.a.) 16 16 Allah'a isimlerin en sevimlisi Abdullah, Abdurrahman ve Haris'tir Hz. Enes (r.a.) 16 17 Allah Teala'ya cihadın en sevimli olanı, zalim hükümdara söylenen hak sözdür. Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
5] 30. âyetteki “19”un ayrıca bu âyette de iman hususunda imtihana sebep bir sayı olduğu belirtilmektedir. Böylece bu sayının ihtiva ettiği incelik ve hikmet hakkında insanlar uyarılmaktadır. [Zebânîler için bk. 40/49; 43/77]
31. Biz o ateşin zebânîlerini, sadece meleklerden kıldık. Onların sayısını da o inkâr edenler için ancak bir imtihan yaptık. (Böylece) kendilerine kitap verilenler de (Kur’an’ın hak olduğuna) iyice inansınlar,[5] inananların da imanı artsın (kuvvetlensin) diye. Artık hem kendilerine kitap verilenler hem de mü’minler şüpheye düşmesinler. (Bu,) kalplerinde bir hastalık bulunanlarla, kâfirler: “Allah, bu misal ile ne demek istemiş olabilir?” desin(ler diyedir). İşte böylece Allah dilediğini (niyet ve amellerinin gereği olarak) sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilemez. Bu (cehennem, yahut zebânîlerin sayısı), insanlara (ibret için) bir hatırlatmadan başka bir şey değildir. [bk. 9/124]
Buna ilk üflendiğinde her canlı ölecek, ikinci üflendiğinde bütün canlılar dirilecektir..... 74.el- Müddesir Suresi. Ruhu-l Beyân Kur'an Meâli ve Tefsiri. Cilt.22.sy.452.
Buyurdu ki; Allah c.c. sana beş hil'at giydirmiştir.Bunlar muhabbet, marifet, tevhid, iman ve İslam hil'atleridir.Allah Teâla'yı seven kimseye herşey kolay olur.Allah Teâla'yı tanıyıp anlayanın gözüne her şey değersiz görünür.Allah Teâla'nın birliğine inanan kimse ona hiçbir şeyi ortak koşmaz.Alla c.c. a iman eden kimse her şeyden emin olur.İslâm'la nitelenen kimse Allah c.c. isyan etmez. Eğer isyan etse istiğfar eder, özür diler.Özür dilerse Allah c.c. ın fazlı ve ihsanıyla özrü kabul edilir. Ruhu'l Beyan Kur'an Meâli Ve Tefsiri. Cilt. 22.sy.449. Müddesir Suresi.
MÜDDESSİR SÛRESİ سورة المدّثّر Kur’ân-ı Kerîm’in yetmiş dördüncü sûresi. İlişkili Maddeler KUR’AN İslâm dininin kutsal kitabı. SÛRE Kur’ân-ı Kerîm’i oluşturan 114 bölümden her biri.
Müellif: M. KÂMİL YAŞAROĞLU Adını ilk âyette yer alan müddessir (örtüsüne bürünen) kelimesinden alır. Mekke döneminin ilk yıllarında nâzil olmuştur. Elli altı âyet olup fâsılaları ا، د، ر، ن، ة، هـ harfleridir. Sûrenin ilk âyetleri, çoğunluk tarafından kabul edildiğine göre Alak sûresinin ilk beş âyetinden sonra inmiştir. Bu âyetlerde Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e, “Ey örtüsüne bürünen!” diye hitap ederek artık insanları uyarmak için harekete geçmesini, rabbinin büyüklüğünü tanımasını, elbisesini temiz tutmasını ve kötülüklerden sakınmasını emretmektedir. Bu âyetlerin nüzûl sebebiyle ilgili olarak Resûl-i Ekrem’in Mekke yollarının birinde yürürken bir ses duyduğu, fakat kimseyi görmediği, korkarak evine geldiği, bir köşeye çekilip, “Beni örtün” dediği, bunun üzerine ilk âyetlerin nâzil olduğu şeklindeki rivayetin yanı sıra (Mâtürîdî, vr. 842a; Kurtubî, XIX, 59-60) müşriklerin kendisine “sihirbaz” demelerinden dolayı Resûlullah’ın üzüldüğü, evine girip örtüsüne büründüğü görüşü de mevcuttur (Mâtürîdî, vr. 842a; Fahreddin er-Râzî, XXX, 190). İlk rivayetin sıhhatinde tereddüt gösteren Mâtürîdî’nin de belirttiği gibi Hz. Peygamber’e gelen vahyin, muhtevası anlaşılmayan bir sesten ibaret olması, ayrıca onun korkup bir örtüye bürünmesi yadırganan bir husustur. Bir önceki Müzzemmil sûresi de aynı mânadaki hitapla başlamaktadır. Bu iki sûrede yer alan “örtüsüne bürünen” nitelemesi Râzî’nin de kısmen işaret ettiği üzere mecazi mânada olmalıdır ve ilâhî hitabın asıl amacı muhtemelen, Hz. Muhammed’in nübüvvet ve risâlet görevinin gereği olarak artık tebliğ faaliyetine başlamasının istenmesidir. Kaynaklarda sebeb-i nüzûl diye gösterilen sihirbazlık ithamı ise muhtemel görünmemektedir. Çünkü müşriklerin bu iddiada bulunması için Kur’an metninden epeyce bir kısmın vahyedilmesi gerekir. Halbuki Müzzemmil ve Müddessir sûreleri ilk nâzil olan âyetlerden oluşmaktadır.
Hem nazmı hem mâna ve muhtevası açısından yüksek edebî değere sahip bulunan Müddessir sûresinin temel konusunun muhataplarına sorumluluk duygusu telkin etmekten ibaret olduğunu söylemek mümkündür. Yâsîn sûresinde de beyan edildiği gibi (36/6) ataları ilâhî bir tebliğle uyarılmayan Kur’an’ın ilk muhatapları güçlünün haklı olduğu düşüncesiyle hayatlarını sürdürmekte, toplumda kadınlara, köle, fakir ve kimsesiz zümrelere zalimce davranmakta sakınca görmemekteydi. Çünkü insanın yaptığı kötülüğün yanına kâr kalacağına, başka bir hayatın ve hesap gününün bulunmadığına inanıyorlardı. Müddessir sûresi, ilk ilâhî mesajlardan biri olarak dünyadaki davranışların karşılığının görüleceği ebedî hayatı vurgulu bir şekilde dile getirmektedir.
Sûrenin yedi emir içeren ilk yedi âyetinin muhatabı Resûlullah olup bunlarda yukarıda sıralananlar yanında insanlara yapacağı iyilikleri gözünde büyütüp başa kakmaması, davet ve tebliğ faaliyetlerinde karşılaşacağı güçlüklere rabbinin rızası için sabretmesi istenmektedir. Bu emir ve tavsiyeler Hz. Peygamber’in şahsında davet ve irşad görevi yapacak herkese yöneliktir. Âhiret sorumluluğu taşıması gereken her insanı hedef alan bundan sonraki âyetlerde kıyametin bir gün kopacağına temas edildikten sonra (âyet 8-10) yetenekli, güçlü, zengin, fakat gerçeğe karşı inatçı ve kibirli bir tip tasvir edilmekte, böylesinin cehennemin maddî ve ruhî tahribatı büyük olan bölümüne (sekar) atılacağı bildirilmektedir (âyet 11-30). Sözü edilen bu kişiyle Asr-ı saâdet döneminde Velîd b. Mugīre’nin kastedildiği belirtilmektedir (Taberî, XXIX, 99). Daha sonra nefsânî arzuların baskısından kurtulmak için en güçlü uhrevî müeyyide olan cehennemden söz edilmekte ve inançsız her insanın dünyada yaptıklarının cezasını orada çekeceği belirtilmektedir (âyet 31-38). Burada cehennem ehlinin dünyadaki kötü vasıfları şöyle haber verilmektedir: Alnı secdeye varmamak, fakirleri doyurmamak, gaflet içinde bulunanlardan ayrılmamak ve nihayet bunların etkisiyle büyük hesap gününün vukuuna inanmamak (âyet 39-47). Sûrenin son dokuz âyetinde ümit bağladıkları kişilerin ve putların bâtıl ehline âhirette hiçbir fayda sağlayamayacağı bildirildikten sonra böylelerinin bunca uyarılara rağmen öğüt kabul etmedikleri, âdeta her birine özel bir ilâhî mesajın gelmesini bekledikleri, ancak böyle bir şeyin mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Bazı kaynaklarda Müddessir sûresinin faziletiyle ilgili olarak yer alan, “Allah Müddessir sûresini okuyan kimseye Mekke’de Muhammed’i tasdik eden ve yalanlayan kimselerin her biri sayısınca on sevap verir” meâlindeki hadisin (meselâ bk. Zemahşerî, IV, 188; Beyzâvî, IV, 349) sahih olmadığı anlaşılmaktadır (Muhammed et-Trablusî, II, 725).
Müddessir sûresine dair yapılan çalışmalar arasında Abdülhamîd Mustafa İbrâhim’in Teʾemmülât belâġıyye fî sûreti’l-Müddes̱s̱ir (Kahire 1987) ve Halûk Nurbâki’nin Kur’an’ın Matematik Sırları (İstanbul 1987, s. 7-49) isimli eserleriyle M. Cuypers’in “Structures rhétoriques de la sourate 74 (al-Muddaththir)” (Luqmān, XIII/2 [1997], s. 37-74) ve Uri Rubin’in, “The Shrouded Messenger on the Interpretation of al-Muzzammil and al-Muddaththir” (Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XVI [1993], s. 96-107) başlıklı makaleleri zikredilebilir.
Asırlık Gece - Belgeler ve Deliller Işığında 15 Temmuz Darbe Girişimi Kitap Açıklaması 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin hazırlıklar kimler tarafından, nerde ve nasıl yapıldı?
FETÖ’cüler böyle bir darbe girişimine neden kalkıştı? Darbe saati niye erkene alındı? Darbenin ilk saatlerinde Fetullah Gülen hangi sivil imamla görüştü? Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım darbe olduğunu öğrendiklerinde ne konuştular, ne karar aldılar? Genelkurmay Karargâhı ve diğer karargâhlar nasıl işgal edildi? Üst düzey komutanların başına ne geldi? Akıncı Üs Komutanı Hakan Evrim, Fetullah Gülen’le kimi görüştürmek istedi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’ten İstanbul’a intikali nasıl planlandı, yol boyunca neler yaşandı? Ankara’yı bombalayan uçaklara kim talimat verdi? TRT baskınının ve TV’deki darbe bildirisinin arka planında neler yaşandı? Ömer Halisdemir, Semih Terzi’yi nasıl etkisiz hale getirdi? Darbe nasıl bastırıldı, darbeciler hangi koşullarda teslim olmak zorunda kaldı? Darbe başarılı olsaydı nasıl bir Türkiye’ye uyanacaktık?
Asırlık Gece, hazırlık safhasından bastırıldığı ana kadar darbe girişimi kapsamında gerçekleşen birçok olayı, deliller ve belgeler ışığında bütüncül bir yaklaşımla ele almakta ve aydınlatmaktadır.
(Tanıtım Bülteninden)
Asırlık Gece - Belgeler ve Deliller Işığında 15 Temmuz Darbe Girişimi Kitap Açıklaması 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin hazırlıklar kimler tarafından, nerde ve nasıl yapıldı?
FETÖ’cüler böyle bir darbe girişimine neden kalkıştı? Darbe saati niye erkene alındı? Darbenin ilk saatlerinde Fetullah Gülen hangi sivil imamla görüştü? Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım darbe olduğunu öğrendiklerinde ne konuştular, ne karar aldılar? Genelkurmay Karargâhı ve diğer karargâhlar nasıl işgal edildi? Üst düzey komutanların başına ne geldi? Akıncı Üs Komutanı Hakan Evrim, Fetullah Gülen’le kimi görüştürmek istedi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’ten İstanbul’a intikali nasıl planlandı, yol boyunca neler yaşandı? Ankara’yı bombalayan uçaklara kim talimat verdi? TRT baskınının ve TV’deki darbe bildirisinin arka planında neler yaşandı? Ömer Halisdemir, Semih Terzi’yi nasıl etkisiz hale getirdi? Darbe nasıl bastırıldı, darbeciler hangi koşullarda teslim olmak zorunda kaldı? Darbe başarılı olsaydı nasıl bir Türkiye’ye uyanacaktık?
Asırlık Gece, hazırlık safhasından bastırıldığı ana kadar darbe girişimi kapsamında gerçekleşen birçok olayı, deliller ve belgeler ışığında bütüncül bir yaklaşımla ele almakta ve aydınlatmaktadır.
Türk İstiklal Harbi ve erken devir Cumhuriyet tarihinin en ilginç ve o oranda da hakkında az şey bilinen kişiliklerden birisidir Refet Paşa.Bunun en önemli nedeni ise Paşa hakkında ciddi bir çalışma yapılmış olmamasıdır. Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Samsun’a çıkan,Heyet-i Temsiliye ve Kuvayı Milliye döneminde etkin görevler üstlenen,TBMM Hükümeti’nin 9 Kasım 1920 tarihli emriyle Batı Cephesinde kuruluşuna başlanan düzenli ordu ve özellikle süvari birliklerinin teşkilinde önemli çalışmalar yapan,Sakarya Meydan Muharebesi’inde Milli Müdafa Vekilliği yapan,Büyük Türk Taarruzu ve Mudanya Mütarekesi ardından İstanbul’un TBMM Hükümeti adına işgalcilerden teslim alınması ve yeni devletin halka tanıtılmasında önemli katkıları olan Türk İstiklal Harbi’nin önemli komutanlarındandandır Refet Paşa. Refet Paşa’yı anlatan bu eserde,Osmanlı Devleti’nin son dönemini,Sina-Filistin Cephesi’ndeki gayretlerini,İstiklal Harbi’ndeki faaliyetlerini,TBMM Hükümeti adına Doğu Trakya’yı teslim almasını.Mustafa Kemal Paşa ile olan görüş ayrılıklarını,kısaca yeni bir Türk Devletinin doğuş hikayesini okuyacaksınız. İlk defa yayınlanan fotoğraflarla….
Refet Bele’nin askerî hayatını konu alan bu çalışmamızda amacımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve sonrasında büyük hizmetleri olan bu şahsiyetin Cumhuriyet tarihindeki yerini ortaya koymaktır. Refet Bele Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra Makedonya’da çetelerle mücadele etmiş ve daha sonra Balkan Savaşı’na iştirak etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Sina-Filistin Cephesinde, özellikle İkinci Gazze Muharebesi’nde büyük yararlıklar göstermiş ve Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde Jandarma Genel Komutanı olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın daveti üzerine Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Samsun’a çıkanlar ve Milli Mücadele’ye ilk katılanlar arasında yerini almıştır. Amasya Tamimi’ni imzalamış ve Sivas Kongresi’nde Heyet-i Temsiliye üyeliğine seçilmiştir. 10 Aralık 1919’da Nazilli’de Aydın Kuvayı Milliye Komutanlığını üstlenmiş ve daha sonra iç isyanların bastırılmasında büyük yararlılıklar göstermiştir. 9 Kasım 1920’de Batı Cephesinin, ikiye ayrılmasının ardından Güney Cephesi Komutanlığına atanmıştır. Milli Mücadele’de iki kere İçişleri ve bir kere Milli Savunma Bakanlıklarında bulunmuştur
"Hiçbir şeyi olduğu gibi görme, her şeyin bir arka planı var. Asırlık Gece Hüseyin Aydın sy. 34. Belgeler ve deliller ışığında 15 temmuz darbe girişimi
Toplantının yapıldığı Hava Harp Okulu'nun nizamiyesindeki kameralar da dahil olmak üzere tüm kameralar, saat 23.15 ila 03.00 arasında kapatılmıştı. Tüm kameralarun bu saat aralığnda niye kapatıldığı konusu hala esrarını koruyor. Konuyu daha gizemli hale getiren, Akıncı Üssü'nde ele gecirilen el yazısi notlarda 14 Temmuz akşamı için "lider brifingi" notunun düşülmüş olmasıydı. Asırlık Gece Hüseyin Aydın / syf 69
Ne mutlu İsa (a.s.) indikten sonraki hayata. Göğe rahmet için, arza da yeşertmek için müsaade edilir. Taş üzerine tohum ekilse biter, insanlar arasında kin ve çekememezlik olmaz. Hatta bir adam bir aslana rastlasa aslan ona dokunmaz. Yılana bassa yılan onu sokmaz. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 314 / No: 2 Ramuz El-Ehadis
Ebû Zerr'i şöyle dediği rivayet olunmuştur. "Bir ilim meclisinde hazır olun bulunmak bin rekat namaz kılmaktan, bin cenazeye katılmaktan. bin hastayı kaybettik ziyaret etmekten üstündür. Ruhu'l Beyan Kur'an Meali Ve TEFSİRİ. cilt. 22.sy.436. 73.Muzemmil süresi. Ayet. 20.
YANITLASİL
yuksel17 Temmuz 2021 03:58 Kendisine:"Kur'an okumaktanda mı. diye sorulduğunda o: İlim olmadan Kur'an okumak hiç fayda verir mi demiştir. Acluni 1, 433. Ruhu'l Beyan Kur'an Meali Ve Tefsiri İsmail Hakkı Bursevi cilt. 22.sy.436.
sorar: "Cehennem ehlinin sayısı kaçtır. Allah Teâlâ: Her bin kişide dokuz yüz doksan dokuz kişi cehennemliktir buyurur. Peygamber (sa) devamla şöyle der: "Işte o çocuğun ihtiyarladığı ve her hâmile kadın çocuğunu düşüreceği zamandır".
Cibril (a.s.) Bana geldi ve buyurdu ki: "Ya Muhammed (s.a.s.) Rabbin Sana selam ediyor ve şöyle buyuruyor: "Kullarımdan öyle kimse vardır ki, onun imanı ancak zenginlikle salah bulur. Eğer onu fakir kılsa idim o küfranı nimet ederdi. Ve yine kullarımdan öyle kimse vardır ki, onun imanı ancak fakirlikle salah bulur. Eğer onu zengin kılsa idim o küfrederdi. Kullarımdan öylesi de vardır ki onun imanı ancak sıhhatta olması ile tamam olur. Eğer ona hastalık versem, o küfrederdi. (Diğer bir nüshada şu ilave vardır) Kullarımdan öyle kimse de vardır ki, onun imanı ancak kendisinin hastalık içinde bulunması ile tamam olur. Eğer onu sıhhatte kılsam, o küfranı nimet ederdi" Ravi: Hz. Ömer (r.a.) Sayfa: 11 / No: 1 Ramuz El-Ehadis
İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki; o zamanda adam acz ve fucur arasında muhayyer kalacak. Kim bu zamana yetişirse fucura aczi tercih etsin. Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma) Sayfa: 301 / No: 2 Ramuz El-Ehadis
İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, Kur'an'ın merasimi ve müslümanlığın da adı kalacak. Onlar müslüman ismi alırlar, halbuki kendileri müslümanlıktan insanların en uzağıdırlar. Camileri süslü olur, hidayet bakımından ise viran olur. O zamanın alimleri, gök kubbesi altındaki alimlerin en şerlisi olup, fitne onlardan başlar ve yine onlara döner ( kabak da onların başına patlar.) Ravi: Hz. Muaz (r.a.) Sayfa: 301 / No: 4 Ramuz El-Ehadis
İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, camilerde onlardan binden fazla adam namaz kılacak da içlerinde hâzâ mümin bulunmayacak. Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma) Sayfa: 301 / No: 5 Ramuz El-Ehadis
Ümmetime yakında bir zaman gelir ki, Kuran okuyacak çok, fakihler az olur. İlim kabz olunur. Kargaşalık çoğalır. Ondan sonra bir zaman gelir ki, ümmetimden bir takım adamlar Kur'an okurlar ama bu, gırtlaklarını geçmez. Bundan sonra yine öyle bir zaman gelir ki, müşrik müminle aynı mevzuda söylediğinin mislinde mücadele eder. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 301 / No: 1 Ramuz El-Ehadis
Benden sonra fitneler olur. Birisi de "Ahlas" fitnesidir.(deve çulu fitnesi, yani milletin boynunda temelli kalır.) Harpler, hicretler olur. Sonra daha şiddetli bir fitne olur. Ha bitti denir, daha da devam eder. O derece ki, fitnenin kendisine dokunmadığı ev ve müslüman kalmaz. Bu hal ehli beytimden bir müslüman(Mehdi a.s.) çıkıncaya kadar devam eder. Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.) Sayfa: 300 / No: 3 Ramuz El-Ehadis
ALLAH'dan dünya ve ahirette af, afiyet ve yakîn isteyin. Zira yakînden sonra kula, afiyet kadar hayırlı bir şey verilmedi. Ravi: Hz. Ebû Bekir (r.a.) Sayfa: 300 / No: 5 Ramuz El-Ehadis
Düşük çocuklara da isim koyun. Allah onunla mizanınızı ağırlaştırır. Zira onlar kıyamet günü gelir de şöyle derler: "Ey rabbimiz beni zayi ettiler ve bana isim vermediler. Ravi: Hz. Enes (r.a.) Sayfa: 300 / No: 7 Ramuz El-Ehadis
Üzerinize öyle bir zaman gelecek ki, o vakitte şu üç şeyden daha hayırlı bir şey olmayacak: "Helal para, kendisi ile ülfet edilen din kardeşi, amel edilen bir sünnet. Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.) Sayfa: 300 / No: 13 Ramuz El-Ehadis
Benden sonra, yakında sizin üzerinize bazı umera gelecek. İyi görmediğinizi amel edecekler ve fena gördüklerinizi de yapacaklar. Bunlar emriniz değildir. Ravi: Hz. Ubâde (r.a.) Sayfa: 299 / No: 1 Ramuz El-Ehadis
Allah (z.c.hz.)'leri Adem oğlundan çıkanı dünyaya misal olarak gösterdi. Bu, gaita ve idrardan kinayedir. Yani insandan çıkan şeyler, bundan evvel, çeşitli, temiz yumuşak yemeklerdi ve temiz ve içilmesi hoş içeceklerdi de, bunun akibeti gördüğünüz gibi oldu. İşte dünya da nefis ve hoş manzaralıdır. Nefislerde bu süsünden dolayı bu dünyaya heves eder. Cahil, akibetini düşünmeyip onun dışını ziynetine, ebedi kalıcı zannederek aldanır. Akıllının kalbi ise ona yatmaz. Bilgisi ile ona aldanmaz. Bilir ki o, muvakkat bir fanidir. Bir müddet faydası olsa da, ölüm, dünyada yaşayana çaresiz gelecek ve dünyadan onun alakasını kesecektir. Ravi: Hz. İbni Ubey İbni Kaab (r.a.) Sayfa: 271 / No: 15 Ramuz El-Ehadis
Taaccüb ederim şu mü'mine ve onun hastalıktan sızlanmasına. Eğer bilse, hastalıkta kendisi için neler var, isterdi ki Aziz ve Celil olan Rabbına mülaki oluncaya kadar ömrü hastalıkla geçsin. Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.a.) Sayfa: 315 / No: 1 Ramuz El-Ehadis
On şey vardır ki, Lut kavmi onları yapmış ve o yüzden helak edilmiştir. Ümmetim ise onlara bir de kendisi katar: Erkek erkeğe münasebet, fındık gibi topaç taşlarını sapanla atmak, güvercinle oynamak. def çalmak, içki içmek, sakal kesmek, bıyık uzatmak, ıslık çalmak, el çarpmak, ipek gömlek giymek (erkekler için). Bir tane de ümmetim ilave eder ki, o da kadın kadına münasebette bulunmaktır. Ravi: Hz Hasan (r.a.) Sayfa: 315 / No: 12 Ramuz El-Ehadis
Mesayh-i kiram şöyle der: Sâdık mürid günlük virdlerinden herhangi birini kacırdiğinda -bir ay sonra bile olsa- onu kazà etmesi uygun olanıdır. Tà ki nefis tenbelliğe alışmasın. Vird Peygamber (s.a.) den ve onun hayırh ümmetinden bizlere kadar gelen şeylerdendir. Herhangi bir kimsenin virdi yoksa onun havass/seçkinlere âid özel bir vàridi/kalbe doğan ilham, feyiz ve bereketi yoktur. Kütu'l-kulûb'da şöyle denir: Herhangi bir kimse günlük virdlerinden, herhangi birini kaçırdığında -hatırladiğinda- onun mislini/benzerini yerine 10. Müsafirin 142; Ebud Davud, tatavvu 19: Tirmizi, cuma 56; Nesai, kiyamu'Heyl 65; lbn Mace, ikame 177 Ruhu'l Beyan 22.cilt 409syf
İki dünyanın da rahatı şu iki kelimenin Tefsiri den ibarettir: Dostlara iltifat etmek, düşmanlarla iyi geçinmek. Ruhu'l Beyan Kur'an Meali Ve Tefsiri cilt. 22.sy.416.
Altı şey güzeldir, lakin şu altı sınıf insan da daha güzeldir: Adalet güzeldir, lakin Umerada daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, lakin zenginde daha güzeldir. Verağ güzeldir, lakin alimlerde daha güzeldir. Sabır güzeldir, lakin fıkarada daha güzeldir. Tevbe güzeldir, lakin gençlerde daha güzeldir. Haya güzeldir, lakin kadınlarda daha güzeldir. Ravi: Hz. Ali (r.a.) Sayfa: 297 / No: 6 Ramuz El-Ehadis
İllim taleb etmeye koşun. Sâdık bir kimseden işitilecek bir Hadisi şerif, dünya ve onun üzerindeki altın ve gümüşten daha hayırlıdır. Ravi: Hz. Câbir (r.a.) Sayfa: 295 / No: 2 Ramuz El-Ehadis
Ben ve duası kabul olunmak şanından olan her Peygamber, şu yedi sınıf insana lanet etmiştir: Allah'ın kitabına ilavede bulunan. Allah'ın kaderini tezkib eden. Allah'ın haram kıldığını helal sayan. Ehli beytim hakkında Allah'ın haram kıldığını helal sayan. Sünnetimi küçümseyerek terk eden. Ganimette hak gözetmeyen. Mevkiini suistimal ederek, Allah'ın aziz ettiğini zelil ve zelil ettiğini aziz eden. Ravi: Hz. Amr İbni Şeğavi (r.a.) Sayfa: 296 / No: 1 Ramuz El-Ehadis
Peygamber (s.a.) Efendimiz'in "Bismillahi'r-rahmani'r-rahiym" ibaresini yirmi kez okuduğu :Her seferinde bir mana elde ettiği ve her kelimede bir ilim olduğunu söylediği rivayet olunur. Ruhu'l Beyan Kur'an Meali Ve Tefsiri. cilt. 22.sy.398. 73.el-Muzemmil suresi
YANITLASİL
yuksel22 Temmuz 2021 02:43 Büyüklerden birisi şöyle derdi:Manasını anlamadığım. gönlümün içinde olmadığı hiç bir ayette sevap beklemem. Ruhu'l Beyan Kur'an Meali Ve Tefsiri cilt 22.sy.398.
Musa (a.s) altı şeyden sual eyledi: Zanneder ki o hasletler kendisi içindi. Yedinci bir suali ise, kendisini düşünerek sormamıştı. Dedi ki: "Ya Rabbi, Kullarının hangisi daha müttekidir?" Allah Buyurdu ki: "Allah'ı zikreden ve Onu unutmayan." Dedi ki: "Hangi kulun daha hidayettedir?" Buyurdu ki: "Hangi kulum Hudaya (inzal olunan vahye) tabi ise o." Dedi ki: "Hangi kulun daha (ahkem)dir?" Buyurdu ki: "İnsanlara hükmederken kendine hükmettiği gibi olan." Dedi ki: "Hangi kulun daha ilim sahibidir?" Buyurdu ki: "İlimden doymıyan ve nâsın ilmini de kendi ilmi üzerine toplıyan alimdir." Dedi ki: "Hangi kulun daha azizdir?" Buyurdu ki: "Kısmetine razı olan." Dedi ki: "Kularının hangisi en fakirdir?" Buyurdu ki: "Sahibi sefer olan." Resulallah buyurdu ki: "Zenginlik mal zenginliği değil, kalb zenginliğidir. Allah, bir kulu için hayır murad ettiğinde onun gönlünü zengin eder, ve kalbine kanaat verir. Allah, bir kul hakkında da şer murad ettiğinde onun ihtiyacını iki gözü arasına kor. Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Sayfa: 294 / No: 6 Ramuz El-Ehadis
Allah namina yalan söyleyen en edna derekeye düşer. (S.) 171: 15. Söz, zeyl Bediüzzaman hiçbir cihetle yal ana tenezzül etmedi. (T.H.) 227: Esk. hay. Beşerin dehşetli yalançılığı. (H.Ş.) 55:3. kelime Bir dane sıdk bir milyon yalanı yakar. (S.) 651:Lemaat Bir dâne-i hakikat bir haman yalana tercih edilir. (Mh.) 1. mak. Bu zamanda doğrulukla yalanın arası çok yakın. (Mh.) 131:3. maka, 1. meslek; (S.) 452:27. Sözün Zeyli, 2. sebep Doğruluk ve yalanın arası hiçbir devirde Asr-1 Saadetteki kadar açilmadı. (Mh.) 131:3. makale 1. meslek Faydalı da olsa yalana yer yoktur. (S.) 651: Lemaat Fitrat yalan söylemez. (H.Ş.) 119:Hak. Çek.; (M.) 453:Hak. Çek.; (M.N.) 214:Nokta, 4. bürhan Gaddar siyâset ve zâlim propağanda, aralannda hadsiz bir me- safe olan yalan ve sıdkı birbirine karışurmış. (H.Ş.) 51,52:3. kel. Sazeteler Meşrûtiyette belagat yerine mübalağayı ve yalanm esas aldilar. (D.H.Ő.) 44; (T.H.) 68. Hayat için yalana tenezzül edilmemeli. (D.H.Ő.) 39; (T.H.) 67. Kinâye suretiyle söylenen söz yalan sayılmaz. (L.L.) 93. üfür bütün çeşitleriyle yalancılkur. (H.Ş.) 51:3. kelime; (Mn.) 104. faslahat için yalan söylemeyi zaman nesh etmiş. (HŞ.) 55:3. kel; d.I) 93. A
YANITLASİL
yuksel22 Temmuz 2021 13:14 Nifak ve münâfiklık zararlı bir yalancılıktır. (H.Ş.) 51:3. kelime Riyakarlık filî bir çeşit yalançılıktur. (H.Ş.) 51:3. kelime. Sahabler bilerek ellerini yalana uzatmazlar. (H.Ş.) 54:3. kelime Sahabiler zamanında yalan ile doğruluk arasında büyük bir me- safe vardı. (S.) 451:27. Söz, zey1, 2. sebep Siyâset propağandası vasıtasıyla yalancılık doğruluğa tercih ed. iliyor. (S.) 446, 452:27. Söz Şecaatla meşhur olan kolaylıkla yalana tenezzil etmez. (Mh.) 131:3. maka, 1. meslek Yalan bir kâfir lafzıdır. (S.) 651:Lemaat Yalan, büyük teşebbüsleri murdarlanın leşleri gibi ruhsuz bira- kir. (Mh.) 131:3. makale 1. meslek Yalana cevaz var m1? (t.i.) 93; (H.Ş.) 55:3. kelime Yalan çirkindir. (L.t.) 93 Yalan insanı esfel-i safilîne düşürür. (H.Ş.) 53:3. kelime Yalanın yolu kapalıdır. (H.Ş.) 56:3. kelime Yalanlarla itihat yalandır. (D.H.Ö) 41; (T.H.) 68. Yalan küfrün esası, nifakın alâmeti, Allah'a bir iftiradır (1.Í.) 93. Yalan sahibini oyuncak yapar. (L.I.) 162. Yalancılhk Sâni-i Ziülcelalin kudretine iftiradır. (H.Ş) 51:3. ke lime; (.f) 93. Yalan ve doğruluk arasında uzak bir mesâfe var. (H.Ş.) 51, 53:3. kelime Yalan yalana başlangıçur. (Mh.) 21:1. makale 4. mukaddime Yalan yüce ahlâkı tahrip eder. (t.f.) 93.
Allah namina yalan söyleyen en edna derekeye düşer. (S.) 171: 15. Söz, zeyl Bediüzzaman hiçbir cihetle yal ana tenezzül etmedi. (T.H.) 227: Esk. hay. Beşerin dehşetli yalançılığı. (H.Ş.) 55:3. kelime Bir dane sıdk bir milyon yalanı yakar. (S.) 651:Lemaat Bir dâne-i hakikat bir haman yalana tercih edilir. (Mh.) 1. mak. Bu zamanda doğrulukla yalanın arası çok yakın. (Mh.) 131:3. maka, 1. meslek; (S.) 452:27. Sözün Zeyli, 2. sebep Doğruluk ve yalanın arası hiçbir devirde Asr-1 Saadetteki kadar açilmadı. (Mh.) 131:3. makale 1. meslek Faydalı da olsa yalana yer yoktur. (S.) 651: Lemaat Fitrat yalan söylemez. (H.Ş.) 119:Hak. Çek.; (M.) 453:Hak. Çek.; (M.N.) 214:Nokta, 4. bürhan Gaddar siyâset ve zâlim propağanda, aralannda hadsiz bir me- safe olan yalan ve sıdkı birbirine karışurmış. (H.Ş.) 51,52:3. kel. Sazeteler Meşrûtiyette belagat yerine mübalağayı ve yalanm esas aldilar. (D.H.Ő.) 44; (T.H.) 68. Hayat için yalana tenezzül edilmemeli. (D.H.Ő.) 39; (T.H.) 67. Kinâye suretiyle söylenen söz yalan sayılmaz. (L.L.) 93. üfür bütün çeşitleriyle yalancılkur. (H.Ş.) 51:3. kelime; (Mn.) 104. faslahat için yalan söylemeyi zaman nesh etmiş. (HŞ.) 55:3. kel; d.I) 93. A
YANITLASİL
yuksel22 Temmuz 2021 13:14 Nifak ve münâfiklık zararlı bir yalancılıktır. (H.Ş.) 51:3. kelime Riyakarlık filî bir çeşit yalançılıktur. (H.Ş.) 51:3. kelime. Sahabler bilerek ellerini yalana uzatmazlar. (H.Ş.) 54:3. kelime Sahabiler zamanında yalan ile doğruluk arasında büyük bir me- safe vardı. (S.) 451:27. Söz, zey1, 2. sebep Siyâset propağandası vasıtasıyla yalancılık doğruluğa tercih ed. iliyor. (S.) 446, 452:27. Söz Şecaatla meşhur olan kolaylıkla yalana tenezzil etmez. (Mh.) 131:3. maka, 1. meslek Yalan bir kâfir lafzıdır. (S.) 651:Lemaat Yalan, büyük teşebbüsleri murdarlanın leşleri gibi ruhsuz bira- kir. (Mh.) 131:3. makale 1. meslek Yalana cevaz var m1? (t.i.) 93; (H.Ş.) 55:3. kelime Yalan çirkindir. (L.t.) 93 Yalan insanı esfel-i safilîne düşürür. (H.Ş.) 53:3. kelime Yalanın yolu kapalıdır. (H.Ş.) 56:3. kelime Yalanlarla itihat yalandır. (D.H.Ö) 41; (T.H.) 68. Yalan küfrün esası, nifakın alâmeti, Allah'a bir iftiradır (1.Í.) 93. Yalan sahibini oyuncak yapar. (L.I.) 162. Yalancılhk Sâni-i Ziülcelalin kudretine iftiradır. (H.Ş) 51:3. ke lime; (.f) 93. Yalan ve doğruluk arasında uzak bir mesâfe var. (H.Ş.) 51, 53:3. kelime Yalan yalana başlangıçur. (Mh.) 21:1. makale 4. mukaddime Yalan yüce ahlâkı tahrip eder. (t.f.) 93.
YANITLASİL
yuksel22 Temmuz 2021 13:20 Risale i Nur Kulliyati Fihrist Ve İndeksi sy. 677,678.
Hayatta paradan ve maddeden başka bir kıymete inanmayan insanların bir kadında arayacaklari vasıflar güzellik ve zenginliktir. Fakat bizim gibi manaya daha çok önem verenlerin bir hanımda arayacaklari vasıflar ise güzellikten de, zenginlikten de önce ahlak ve namustur. Türkçenin Karanlık Günleri
Aziz ve Celil olan Allah'dan seni takdim etmesini (önce hilafete geçmeni) üç kere istedim, kabul etmedi. Ancak Ebu Bekir'i kabul etti. (Bu sözü Hz. Ali (r.a)'a buyurdu.) Ravi: Hz Ali (r.a.) Sayfa: 293 / No: 10 Ramuz El-Ehadis
Ya Ali, senin hakkında Allah'dan beş şey istedim. Birini kabul etmedi, dördünü verdi: Ümmetimin senin başında toplanmasını Allah'dan istedim, kabul etmedi. Senin hakkında Bana verdikleri ise şunlardır: Kıyamet gününde ilk olarak Ben ve yanımda sen kalkacağız. Önümde "Hamd" sancağını sen taşıyacaksın. Evvelkileri ve sonrakileri geçeceksin. Benden sonra mü'minlerin veliside sen olacaksın. Ravi: Hz. Ali (r.a.) Sayfa: 293 / No: 9 Ramuz El-Ehadis
Rabbimden "Lahinlere" (Aptal, çoluk çocuk gibi aklı az olan) azab etmemesini diledim, kabul buyurdu. Ravi: Hz. Enes (r.a.) Sayfa: 293 / No: 6 Ramuz El-Ehadis
Rabbimden, Benden sonra, ashabımın ihtilaf edecekleri meseleler hakkında sual ettim. Bana vahyetti ki: "Ya Muhammed (s.a.s.) Senin eshabın Benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı diğerinden daha parlaktır. Kim ki, onlardan birisini (içtihadlarında )takip etse, o kimse Benim nazarımda hidayet üzerindedir." Ravi: Hz. Ömer (r.a.) Sayfa: 293 / No: 8 Ramuz El-Ehadis
Ziyaret öncesinde, bir Yunan televizyonuna (Skai TV) verdiğim mülakatta Lozan'la ilgili bir soruya cevaben söylediklerim zannediyorum biraz rahatsızlığa yol açmış. Yunanistan'ın toprak bütünlüğünde sanki Türkiye'nin gözü varmış gibi yanlış çıkarımlarda bulunanlar olmuş. Halbuki benim ağzımdan öyle bir şey çıkmış değil. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok. Ben Lozan konusunda bana yöneltilen bir soruya cevaben, gerekiyorsa pekala güncelleme yapılabileceğini belirttim. Kaldı ki Lozan, sadece Türkiye-Yunanistan arasında bir anlaşma değil. Bunu orada da söyledim. Lozan, farklı devletlerin işin içinde olduğu, çeşitli meseleleri konu alan muhtelif protokoller de içeren ayrıntılı bir anlaşma. Ben gerek görülürse pekala güncellenebileceği kanaatindeyim. Bu benim düşüncemdir. Siz paylaşmayabilirsiniz. Nitekim Yunanistan Cumhurbaşkanı bu tür anlaşmaların güncellenemeyeceği kanaatinde. Bana göre ise taraflar ihtiyaç hissederlerse pekala güncellenebilir. Bunu orada Cumhurbaşkanı Pavlopoulos'a da ifade ettim. Biz parlamentolarda gerekirse anayasaları bile değiştirmiyor muyuz? Değiştiriyoruz. Dolayısıyla anlaşmalar da gerek görülürse elbette güncellenebilir. Ama bu konu biraz sanki takıntı haline gelmiş gibi. Aynı şeyi Başbakan Çipras'ta da gözlemledim. Onunla da konuştum. Lozan'ı sadece Türkiye-Yunanistan arasındaki bir konu gibi telakki etmek yanlış.
ManşetKoronavirüsGündemDünyaSporEkonomiTeknolojiHayatYazarlarVideoFoto GaleriBilgi KartlarıİnfografikSon Dakika Yazarlar Bugün Yazanlar Gazete Yazarları Spor Yazarları Arşiv Yazarları
GAZETE YAZARI Korona hapishanesini kalıcı hâle getirmek, dünyayı köleleştirmek mi istiyorlar?
Yusuf Kaplan Gazete Yazarı 25 Tem 2021, Pazar 5411015 PAYLAŞ
Şimdi de delta çıktı, delta plus varyantı filan. Ve hızla yayılıyor bütün dünyada bu da!
Elbette dikkatli olmak, tedbirlere uymak, kendimizi, ülkemizi korumak zorundayız.
Elbette bir küresel âfet var. Elbette dünya, tarihinin en iğrenç âfetlerinden birine tanık oluyor.
BİLDİĞİMİZ TEK ŞEY: NE OLUP BİTTİĞİNİ BİLEMEDİĞİMİZ GERÇEĞİ! Resmen, laboratuvarda üretilen bir virüs bu. Bu konuda önemli bulgular çıktı ortaya: Geçtiğimiz aylarda, Cambridge Üniversitesi’nden bilim adamları, Çin’de, Vuhan’da ortaya çıkan (covid-19 olarak adlandırılan) koronavirüsün laboratuvarda üretildiğini ispat ettiler.
İngiliz medyası bu habere yer verdi ama olay örtbas edildi hemen, hasıraltı edildi bütün dünyada.
Burada ilginç bir durum var: İngiltere, Çin’in stratejik müttefiki. ABD’ye (Yahudilere) karşı Çin’le asırlık bir ittifak hâlinde İngiliz!
21. yüzyılın stratejik haritalarını değiştireceği –hatta değiştirmeye başladığı– gözlenen İpek Yolu Projesi, ABD’ye (ABD’de her şeyi ellerine geçiren Yahudi gücü’ne) karşı Çin-İngiliz ortak yapımı bir küresel oyun enstrümanı.
Çok etkili olacağı anlaşılıyor…
Soru şu tam bu noktada: Neden böyle bir şeyi ispatlama yarışına girsin ki, İngiltere?
Birkaç nedeni olabilir bunun: Çin’le olan stratejik ittifakında bir hamle yapmak, inisiyatif kazanmak mesela...
İkinci nedeni, 10 sene, belki 20, 25 sene sonra açıkça ifşa edilecek olan bu “koronavirüsün laboratuvarda üretilen bir kimyasal-biyolojik silah olduğu” gerçeğini erkenden ifşa etmek, küresel ölçekte stratejik ön almak olabilir.
Ne olursa olsun, bildiğimiz tek şey: Ne olup bittiğini bilmediğimiz yakıcı gerçeği! İnsanlığın başına gelen felâketin neden yaşandığını ve kimler tarafından tezgâhlandığını bilmiyoruz henüz!
KORONA HAPİSHANESİNİ KALICI HÂLE GETİRMEK! Ürpertici haber şu: Muhtemelen de hiç bilemeyeceğiz diyen bir çevre var dünyada.
Gerekçeleri de makul: Burada emperyalistlerin ortaklaşa tezgâhladıkları ve sahneye koydukları bir büyük oyun dönüyor: Dünyanın geleceğini silbaştan değiştirmek.
Bunun için tarih hızlandırıldı.
Nasıl bir gelecek tasarlanıyor, nasıl bir dünya tahayyül ediliyor olabilir, peki?
İnsanlığın kolaylıkla güdülebildiği, köleleştirilebildiği bir kâbus senaryosundan sözediyoruz. Yani?
Yani’si şu: Korona hapishanesinin kalıcı hâle getirilmesi!
Hayal etmesi bile ürperti verici ama oraya doğru gidiyoruz hızla…
Bunun en önemli göstergelerinden biri son yaşanan ama kimsenin dikkatini çekmeyen bir hâdise: Çinliler, koronavirüsün kökenini araştırmak isteyen bilim adamlarının araştırmalarını yasaklamış!
Bu ürpertici bir gelişme değil de nedir peki?
MEDYA, SUÇ ORTAĞI! İnsanlığı felâkete sürükleyen bir âfet veya hâdise yaşanıyor ama bunun kökenlerinin, nedenlerinin araştırılması yasaklanıyor!
Daha da tedirgin edici olanı şu: Dünya, bu haberi görmedi, geçiştirdi!
Böyle haberleri, haber kaynakları, haber olarak yayınlaması gereken televizyonlar, ajanslar, gazeteler sansür ediyor, iyi mi!
Tezgâhın bir parçası onlar çünkü!
Medya, suç ortağıdır bu virüs tezgâhının!
Tam tersi bir rol oynaması gereken bir zamanda, medya, virüsü üretenlerin suçlarını örtbas etmeye hizmet ediyor sadece!
İnanılmaz bir ahlâksızlık bu!
Çok büyük bir skandal!
Neden peki?
Nedeni çok açık değil mi?
Virüsü üreten kartellerle küresel medyayı kullanan karteller aynı!
Bu şebekelerin nasıl koro hâlinde ortaklaşa hareket ettiklerini gördük son Amerikan seçimlerinde!
Trump’ın bütün sosyal medya hesapları askıya alındı!
Küresel şebeke, koskoca Amerikan devlet başkanını susturdu!
6.314 yorum:
«En Eski ‹Eski 4601 – 4800 / 6314 Yeni› En yeni»Gider bakarlar ki, Üstâd yerindedir. Bu harika vaka adliyede şayi' olur
Hakimler, "Bu hale akıl erdiremiyoruz" diye birbirlerine nakletmişlerdir
Tarihçe-i Hayat, bu meselenin haşiyesinde Denizli Hapsi'nde de teker
rûr eden aynı vakadan bahsettikten sonra; Eskişehir Hapsi'nde tekrarlan.
mış ikinci bir vakay şöyle kaydeder:
tekrarlan-
"Yine Eskişehir Hapsi'nde iken, bir cuma günū, hapishane müdüri
kâtip ile otururken bir ses duyarlar:
- Müdür bey, Müdür bey!..
Müdür bakar, Bediüzzaman... Ona yüksek bir sesle: "Benim bugün
mutlaka Ak Camide bulunnmam lâzım" 287
Müdür: "Peki Efendi Hazretleri:" diye cevab verir. Kendi kendine de:
"Herhalde Hoca Efendi kendisinin hapiste olduğunu ve dışarıya çıkamaya-
cağını bilmiyor" diye söylenir ve odasına çekilir.
Oğle vakti, Bediüzzaman'ın gidip gönlünü alayım, Akcami'ye gidemi-
yeceğini izah edeyim düşüncesiyle, Ustàd'in koğuşuna gider. Koğuş pen-
ceresinden bakar ki; Bediüzzaman içerde yok. Hemen jandarmaya sorar,
içerdeydi, hem de kapısı kilitli." cevabını alır. Derhal camiye koşar, Be-
diüzzaman'in camiin ileri ve birinci safinda, mihrabın sağ tarafında namaz
kildiğını görür. Namazın sonlarında Bediüzzaman'i görmeyince, hemen
hapishaneye döner, Hazret-i Uståd'in "Allahü Ekber" diyerek secdeye ka-
pandiğını hayretler içerisinde müşahede eder.
Hadiseyi o zamanki hapishane müdürü bizzat anlatmıştır.258
Bilâhare Denizli ve Afyon hapislerinde de tekerrür eden ayni bu vaka,
resmî ihbarlara ve şsayialara sebeb olduktan sonra, Hazret-i Üstâd onu şșöy-
le zarifane bir şekilde Afyon Hapsi'ndeki talebelerine açıklamış:
... Bir zaman meşhur bir allâmeyi harbin müteaddit cephesinde cihada
gidenler görmüşler. Ona demişler... O da demiş: "Bana sevab kazandırmakk
ve derslerimden ehl-i imanı istifade ettirmek için, benim şeklimde bazı ev
liyalar benim yerimde isler görmüşler."
YANITLAYINSİL
yüksel31 Mayıs 2021 06:15
Hadisenin bu şekilde nakledilmesi hem aynı şekilde cereyan etmiş olmasıyla; herhalde
Hazret-i Ustâd'ın o günü Eskişehir Ak Camii'nde bulunmak istemesinin bir hikmeti ve bir
manası olması lazımdır. Çünkü nakil şeklinde "Mutlaka bulunmam lazım" tabiri vardır. 0
ise mutlaka bir manayı ve bir kesin lüzumluluğu ifade eder. Làkin o lüzumluluk ve mecburi
bulunmaklığın mana ve hikmetini bizler bilemiyoruz. A.B.
288 Büyük arihçe-i Hayat, Eskişehir hapis faslı, s: 178.
Bediuzzaman Said Nursi Mufassal Tarihçe i Hayatı cilt 2/ 1324syf Dr. Abdülkadir Badıllı
Sizden biri namazını mescidde kılarsa, evi için de bir nasib ayırsın. Zira Allah ona evinde kıldığı namazdan da hayır vericidir.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 58 / No: 3
Ramuz El-Ehadis
Siz Elhamı okuduğunuzda, "Bismillahirrahmanirrahim" i de okuyunuz. Zira bu sure "Ümmül Kur'an, ümmül kitab ve es seb'ul mesani" dir. Ve "Bismillahirrahmanirrahim" de onun ayetlerinden biridir.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 57 / No: 16
Ramuz El-Ehadis
Ümmet şeriatı hasene üzerine devam eder, aralarında şu üç hal zahir olmadıkça; İlim kendilerniden alınmadıkça, aralarında habis veled çoğalmadıkça, "Sakkarun" aralarında zahir olmadıkça, Dediler ki: "Sakkarun nedir?" Buyurdu ki, bunlar içmeden sarhoş olanlardır. Ahir zamanda gelirler, birbirlerile karşılaştıklarında aralarındaki selamları lanetleşmektir.
Ravi: Hz. Muaz İbni Enes (r.a.)
Sayfa: 472 / No: 7
Ramuz El-Ehadis
Ümmetimden bir taife Hak üzerine mücadele etmekte, kıyamete kadar galib olarak devam edecektir.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 471 / No: 12
Ramuz El-Ehadis
Imagehttps://m.facebook.com › posts › h...
Hüseyin Demirel ile hattat Muhsin... - ısparta kahramanları | Facebook
Hüseyin Demirel ile hattat Muhsin Demirel'in de annesi olan Şükran Demirel, İstanbul'daki Nur hizmetlerinin ilk yıllarında çok büyük ...
Imagehttps://www.risalehaber.com › h...
Hattat-Ressam Refet Kavukçu ve Muhsin Demirel ile Bediüzzaman ...
5 Kas 2020 — Said Nursi'ye yurt dışından gelen teklif: Altınlar, matbaalar, radyolar, köşkler verelim! Kedilerin yürüyüşündeki ...
Eksik: cocugu | Şunları içermelidir: cocugu
https://www.risalehaber.com › ...
Muhsin Demirel haberleri - Risale Haber
Bir tane el yazması Kur'an bile muhteşem olur. Said Nursi'ye yurt dışından gelen teklif: Altınlar, matbaalar, radyolar, köşkler ...
Imagehttps://sorularlarisale.com › meh...
MEHMED MANDAL | Sorularla Risale
26 Şub 2020 — ... bulunan Hacı Abdulbaki Camiinde Hattat Muhsin Demirel ve ... dedi. Ben daha on beş yaşında bir çocuğum.
Imagehttps://dergipark.org.tr › artic...PDF
DEMİREL'İN GÖZÜYLE SAİD NURSÎ VE RİSALE-İ NUR - DergiPark
Haziran-1966 ara seçimleri öncesinin bir numaralı tartışma konusu Nurculuktu. CHP lideri. İsmet İnönü ile Başbakan ve AP Genel Başkanı ...
Eksik: muhsin cocugu
Imagehttps://www.yeniasya.com.tr › ropor...
Yeni Asya Gazetesi
www.yeniasya.com.tr sitesinden muhsin demirel ve said nursi cocugu
6 Nis 2008 — ... Said Nursî Hazretlerinin talebelerinden Ali Demirel Ağabeyin oğlu Muhsin Demirel ile bir röportaj ... Babama sorarlardı “Niye ...
Imagehttps://www.saidnur.net › 2016/07
Şükran Demirel Hanımefendi Kimdir ve Hatıraları.:.Bediüzzaman Said ...
4 Tem 2016 — Bediüzzaman Said Nursi | Risale-i Nur Külliyatı. ... Ev yemeği diye deli oluyorlardı çocuklar. ... Hüseyin Demirel ile hattat Muhsin Demirel'in de annesi olan Şükran ...
Imagehttps://dspace.ankara.edu.tr › ...PDF
SAİD NURSÎ'YE GÖRE SEYR U SÜLÛK - Ankara Üniversitesi ...
yazan: M Hub — Bize göre, Bediüzzaman Said Nursî'nin Risale- i Nur külliyâtı, yazım tekniği, filolojisi (dilbilim) ... erkek, bir de kız çocuğu olmuştur. (Öztürkçü ...
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
472 1 Ümmetimden bir taife, Allahın emrile hareket etmekte devam eder. Onlar hak üzerinde oldukları halde, kıyamet kopana kadar kendilerini terk eden ve muhalefet eden kimsenin onlara bir zararı dokunmaz. Taki Allahın emri gelinceye kadar onlar insanlara galibtirler. Hz. Muaviye (r.a.)
472 2 Ümmetimden bir taife, kendilerine düşmanlık edenlere galip oldukları halde, Hak üzerine mücadelede devam ederler. Hatta onların sonuncusu mesihüd deccal ile harp eder. Hz. İmran (r.a.)
472 3 Ümmetimden bir taife, kıyamet kopuncaya kadar yardım görmekte devam eder. Kendilerini terkedenlerin ayrılmaları da onlara bir zarar vermez. Hz. Muaviye İbni Kırra (r.a.)
472 4 Ümmetim dininde basiretli olmakta devam eder. Taki yahudiler gibi, akşam namazı için yıldız çıkmasını beklemedikçe, nasraniler gibi de sabahda yıldızların kaybolmasını beklemedikçe ve cenazeyi de sahiplerine bırakmadıkça. (Cenazeyi teşyi etmeyi bırakmadıkça) Hz. Hars İbni Vehb r.a
472 5 Hilafet beni Ümeyyede deva eder, bir defa ellerinden (Abbasilerce) süratle çakilip alınıncya kadar. Onlardan çıkınca da hayattan hayır yoktur. Hz. Sevban (r.a.)
472 6 "La ilahe illallah" kelimesi halktan gadabı men etmekte devam eder, dünyaları düzelip de dinden gideni ehemmiyetsiz görmedikçe. O zaman bu kelimeyi söylediklerinde kendilerine "Yalan söylüyorsunuz. Siz onun ehli değilsiniz" denilir. Hz. Zeyd İbni Erkam (r.a.)
472 7 Ümmet şeriatı hasene üzerine devam eder, aralarında şu üç hal zahir olmadıkça; İlim kendilerniden alınmadıkça, aralarında habis veled çoğalmadıkça, "Sakkarun" aralarında zahir olmadıkça, Dediler ki: "Sakkarun nedir?" Buyurdu ki, bunlar içmeden sarhoş olanlardır. Ahir zamanda gelirler, birbirlerile karşılaştıklarında aralarındaki selamları lanetleşmektir. Hz. Muaz İbni Enes (r.a.)
472 8 Kıyamet gününde şu beş şeyden hesap vermedikçe Adem oğlunun ayakları Rabbının huzurundan ayrılmaz: Ömrünü nerede ifna etti. Gençliğini nasıl geçirdi. Malını nasıl kazandı. Malını nereye harcadı. İlmi ile nasıl amel etti. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
472 9 Kulun ayakları ayrılmaz, şu dört şeyden sual olmadıkça: Ömrünü nerede ifna etti. İlmi ile nasıl amel etti. Malını nerede kazandı, nasıl harcadı. Cismini nerede çürüttü. Hz. Berze (r.a.)
472 10 Bir adama karısını niye dövüyor diye sorma. Kime itimad ediyor kime itimad etmiyor diye de sorma. Vitri kılmadan da uyuma Hz. Ömer r.a
Dehre sövmeyin. Zira Allah (z.c.hz.) buyurdu ki: "Dehr Benim Geceyi eskiten, tazeleyen Benim. Dünyaya hükümdar olanların birini getirir, birini götürürüm."
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 473 / No: 5
Ramuz El-Ehadis
Dünya saltanatı ile manevi saltanat birleşmez.(M.) 58:15. Mektup, 2.suâl.
Hilafet ve Saltanat gayr-i münfektir.(Sn.) 50.
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale-i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.580.
Ümmetim dünyaya ehemmiyet verdiğinde, islamın azamet ve heybeti kendisinden alınır. Marufu emr ve münkerden nehyi terkettiğinde vahyin bereketinden mahrum kalır. Ümmetim birbirine kötü sözler söylediklerinde ise Allahın gözünden düşer.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 55 / No: 3
Ramuz El-Ehadis
Fuhuş yayıldığında zelzeleler ve fitneler çoğalır. İdareciler zulmettiğinde yağmur azalır. Zimmet ehline gadr edildiğinde ise düşman galebe çalar.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.a.)
Sayfa: 54 / No: 5
Ramuz El-Ehadis
Bir beldede zina ve riba meydan alırsa, onlar (o belde halkı) Allah'ın azabına hak kazanmış olurlar.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 54 / No: 12
Ramuz El-Ehadis
Kıyamet kopmaz, ilim kabzolunmadıkça, zelzeleler çoğalmadıkça, zamanda yakınlık olmadıkça, fitneler zahir olmadıkça, herç çoğalmadıkça ki, o öldürmedir ve aranızda mal çoğalır ve taşar.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 476 / No: 11
Ramuz El-Ehadis
Allah maddeyi hiç yoktan yaratır. (L.) 195:23.Lem'a hatime 3.sual.
Madde asıl olmadığından vucud ona musahhar ve tabi olmaz. (S.) 469:29. Söz. 1.mak,1.esas.
Bir Hazinenin Anahtari
Risale-i Nur Kulliyati Fihrist Ve İndeksi sy. 423.
Bu parça altın ve elmas ile yazılsa liyakati var
Evet sâbıkan bahsi geçmiş: Avucunda küçük taşların zikir ve tesbih etmesi
وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ
sırrıyla aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşmana top ve gülle hükmünde onları inhizama sevk etmesi,
وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ
nassı ile aynı avucunun parmağıyla kameri iki parça etmesi ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması, elbette o mübarek el, ne kadar hârika bir mu'cize-i kudret-i İlahiye olduğunu gösterir.
Güya ahbap içinde o elin avucu küçük bir zikirhane-i Sübhanîdir ki küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih ederler.
Ve a'daya karşı küçücük bir cephane-i Rabbanîdir ki içine taş ve toprak girse gülle ve bomba olur.
Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir eczahane-i Rahmanîdir ki hangi derde temas etse derman olur.
Ve celal ile kalktığı vakit, kameri parçalayıp kab-ı kavseyn şeklini verir.
Ve cemal ile döndüğü vakit, âb-ı kevser akıtan on musluklu bir çeşme-i rahmet hükmüne girer.
Acaba böyle bir zatın bir tek eli, böyle acib mu'cizata mazhar ve medar olsa o zatın Hâlık-ı kâinat yanında ne kadar makbul olduğu ve davasında ne kadar sadık bulunduğu ve o el ile biat edenler, ne kadar bahtiyar olacakları, bedahet derecesinde anlaşılmaz mı?
Mektubat
Hasan bin Ali r.a. şöyle der.
Ben dedem Resulullahtan şöyle ezberledim.
Şüpheli olanı bırak, şüphe vermeyene bak! Zira doğruluk huzur, yalan ise şüphe kaynağıdır.
( Tirmizi,kıyamet 60/2518. Bkz. Buhari , 3.)
Edebi yol haritası
İslâm.
Dr. Murat Kaya.
Altınoluk.
sy.427.
Rumlara ait Konstantiniyye (Roma) tesbihle ve tekbirle müslümanlarca feth edilmedikçe kıyamet kopmaz (Yetmiş bin Şamlı bunu yapacak)
Ravi: . Hz Abr İbni Avf r.a
Sayfa: 478 / No: 5
Ramuz El-Ehadis
YANITLA
yuksel8 Haziran 2021 09:22
Hasan bin Ali r.a. şöyle der.
Ben dedem Resulullahtan şöyle ezberledim.
Şüpheli olanı bırak, şüphe vermeyene bak! Zira doğruluk huzur, yalan ise şüphe kaynağıdır.
( Tirmizi,kıyamet 60/2518. Bkz. Buhari , 3.)
Edebi yol haritası
İslâm.
Dr. Murat Kaya.
Altınoluk.
sy.427.
Bu parça altın ve elmas ile yazılsa liyakati var
Evet sâbıkan bahsi geçmiş: Avucunda küçük taşların zikir ve tesbih etmesi
وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ
sırrıyla aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşmana top ve gülle hükmünde onları inhizama sevk etmesi,
وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ
nassı ile aynı avucunun parmağıyla kameri iki parça etmesi ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması, elbette o mübarek el, ne kadar hârika bir mu'cize-i kudret-i İlahiye olduğunu gösterir.
Güya ahbap içinde o elin avucu küçük bir zikirhane-i Sübhanîdir ki küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih ederler.
Ve a'daya karşı küçücük bir cephane-i Rabbanîdir ki içine taş ve toprak girse gülle ve bomba olur.
Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir eczahane-i Rahmanîdir ki hangi derde temas etse derman olur.
Ve celal ile kalktığı vakit, kameri parçalayıp kab-ı kavseyn şeklini verir.
Ve cemal ile döndüğü vakit, âb-ı kevser akıtan on musluklu bir çeşme-i rahmet hükmüne girer.
Acaba böyle bir zatın bir tek eli, böyle acib mu'cizata mazhar ve medar olsa o zatın Hâlık-ı kâinat yanında ne kadar makbul olduğu ve davasında ne kadar sadık bulunduğu ve o el ile biat edenler, ne kadar bahtiyar olacakları, bedahet derecesinde anlaşılmaz mı?
Mektubat
YANITLASİL
yuksel7 Haziran 2021 00:46
Cennet ehli Cennete Cehennem ehli de ateşe girdiklerinde, ölüm (bir koç şeklinde) Cennetle Cehennem arasında bir yere getirilir ve kesilir. Sonra bir münadi şöyle nida eder: "Ey ehli Cennet, ebedilik var ölüm yok. Ey ehli nar, ebedilik. Ölüm yok." Bunun üzerine Cennet ehlinin sevinç üzerine sevinçleri artar. Cehennem ehlinin ise hüzünleri üzerine hüzünleri artar.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
Sayfa: 51 / No: 9
Ramuz El-Ehadis
YANITLA
yüksel8 Haziran 2021 09:45
Rumlara ait Konstantiniyye (Roma) tesbihle ve tekbirle müslümanlarca feth edilmedikçe kıyamet kopmaz (Yetmiş bin Şamlı bunu yapacak)
Ravi: . Hz Abr İbni Avf r.a
Sayfa: 478 / No: 5
Ramuz El-Ehadis
YANITLA
yuksel8 Haziran 2021 09:22
Hasan bin Ali r.a. şöyle der.
Ben dedem Resulullahtan şöyle ezberledim.
Şüpheli olanı bırak, şüphe vermeyene bak! Zira doğruluk huzur, yalan ise şüphe kaynağıdır.
( Tirmizi,kıyamet 60/2518. Bkz. Buhari , 3.)
Edebi yol haritası
İslâm.
Dr. Murat Kaya.
Altınoluk.
sy.427.
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
481 1 İkindiden sonra güneş batıncaya, sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar namaz yoktur. Yalnız Mekke'de, Mekke'de. Hz. Ebû Zerr (r.a.)
481 2 Cami komşusu için camiden başka yerde namaz yoktur. Hz. Câbir (r.a.)
481 3 Yemek hazırken namaz yok, büyük küçük abdest zorlarken de namaz yoktur. Hz. Âişe (r.anha)
481 4 Abdesti olmayanın namazı, besmele ile olmayanın abdesti yoktur. (Hayrı yok) Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
481 5 Abdesti olmayanın namazı yoktur. Besmele çekmeyenin abdesti yoktur. Bana iman etmeyen Allah'a iman etmiş olmaz. Ensarı sevemeyenin de Bana imanı yoktur. Hz. Said İbni Zeyd (r.a.)
481 6 Zarar vermek ve zarara zararla mukabele etmek de yoktur. Kim zarar verirse Allah ona zarar verir. Kim güçlük çıkarırsa Allah da ona güçlük çıkarır. Hz. Abr İbni Yahya (r.a.)
481 7 Zarar vermek ve zarara zararla mukabele etmek yoktur. Bir adam komşusunun duvarına kiriş atabilir. Sahipsiz ve imar edilmemiş yerde yol yedi arşındır. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
481 8 Allah'a masiyet olan yerde kimseye itaat yoktur. İtaat ancak meşru yerdedir. Hz. Ali (r.a.)
481 9 Allah (z.c.hz.)ne isyan mahiyetinde olan yerde, mahluka itaat yoktur. Hz. İmran (r.a.)
481 10 Malik olmadığın yerde talak yoktur. Malik olmadığın şeyde azad etmek yoktur. Malik olmadığın şeyde satış yoktur. Malik olmadığın şeyde nezre vefa yoktur. Allah Teala'nın rızası aranmayan şeyde nezir yoktur. Bir kimse günah işlemeye yemin ederse onun için yemin yoktur. Bir kimse sıla-I rahimi kesmek için yemin ederse onun için de yemin yoktur. Hz. Amr İbni Şuayb (r.a.)
481 11 Hastalık sirayeti yoktur (Allah izin vermedikçe). Muharremin Sefer ayına tebdili de yoktur. Kuşu uğursuz saymakta yoktur. İki ay otuzar gün olmaz. Kim ahdini bozarsa Cennet kokusu koklayamaz. Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
481 12 Kendiliğinden hastalık sirayeti ve şumluk yoktur. İyiye yorma hoşuma gider. İyiye yorma da güzel kelimedir. Hz Enes (r.a.)
481 13 Kendiliğinden hastalık sirayeti ve şumluk yoktur. Kuş ötmesi üzerinde şumlarına da yoktur. Safer ayının şumluğu da yoktur. Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaç. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
47 1 Bir kimseyi mescidde bir şey satarken veya satın alırken görürseniz: "Allah senin ticaretinde kazanç vermesin" deyiniz. Ve yine bir kimseyi mescidde yüksek sesle kaybettiği şeyi aradığını gördüğünüzde de: "Allah sana onu döndürmesin" deyiniz. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
47 2 Bir kimseyi mescidlere devamı itiyad edinmiş gördüğünüzde, onun imanına şehadet ediniz. Zira Allah teala: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse imar eder" buyurmaktadır. Hz. Ebû Said (r.a.)
47 3 Bir kimseye dünyada zühd ve az konuşma verildiğini gördüğünüzde ona yakın olunuz. Zira o kimse hikmete ulaşmıştır. Hz. Ebû Hallad (r.a.)
47 4 Bir kimsenin tutulup katledildiğini gördüğünüzde o yerde hazır bulunmayın. Zira o kimse zulmen öldürülmüş olabilir de, inecek gazabdan sonra size de isabet edebilir. Hz. Harşe İbni El Hars (r.a.)
47 5 Ashabıma kötü söyleyenleri gördüğünüz zaman: "Allah'ın laneti en şerliniz üzerine olsun" deyiniz. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
47 6 Meddahları gördüğünüzde, onların yüzlerine toprak saçınız. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
47 7 Değiştirmeye gücünüzün yetmediği bir (kötü) işi gördüğünüzde, onu düzeltecek olan Allah onu değiştirinceye kadar sabrediniz. Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
47 8 Yangın gördüğünüzde Tekbir getiriniz. Zira Tekbir onu söndürür. Hz. Amr İbni Şuayb (r.a.)
47 9 Hastalık ve fakirlikle Allah'ın kendisini elemlendirdiği bir kulu gördüğünüzde, (biliniz ki) Allah onu temizlemeyi murad ediyor. Hz. Ali (r.a.)
47 10 Başlarının üzerini deve hörgücü gibi yapan kadınları gördüğünüzde onlara: "Hiçbir namazlarının kabul olmayacağını" bildiriniz. Hz. Ebû Şakre (r.a.)
47 11 Ramazan ayında doğu tarafında kırmızı bir sütun gördüğünüz zaman, senelik yiyeceğinizi biriktirin. Zira o işaret kıtlık senesi alametidir. Hz. Ubâde (r.a.)
47 12 Bir mescid görürseniz veya bir müezzini işitirseniz kimseyi öldürmeyin. (Harpte düşman memleketinde) Hz. İsam El Müzeni (r.a.)
47 13 Evlerinizde onlardan (yılanlardan) birini görürseniz deyiniz ki: "Bize eziyet vermemeniz hususunda Nuh (a.s.)'ın sizden aldığı akdi sana hatırlatırım ve yine Süleyman (a.s.)'ın sizden aldığı akdi sana hatırlatırım." Buna rağmen eğer (üzerinize) gelirse onu öldürünüz. Hz. Ebû Leyla (r.a.)
47 14 Bir kimsenin yüzünün hastalık veya ibadetin dışında sararmış olduğunu görürseniz, işte o renk o kimsenin kalbindeki İslama karşı olan gıllı gışındadır. Hz. Enes (r.a.)
47 15 Açlık ve tefekkür ehli kimseleri gördüğünüzde onlara yakın olunuz. Zira hikmet onlarla beraber akıp gider. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
47 16 Bir genci (siret ve suretle) müslüman kisvesinde gördüğünüzde işte o sizin en hayırlılarınızdandır. İki bıyığını uzatmış, elbisesini yerde sürüyen yaşlı bir kimseyi görürseniz bilin ki, o da sizin en şerlilerinizdendir. Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
46 1 Sizden biri hoşuna gitmeyen bir rüya gördüğünde sol tarafına üç defa tükürsün ve şeytandan Allah'a sığınsın ve üzerinde olduğu yanından diğerine dönsün. Hz. Câbir (r.a.)
46 2 Sizden biri hoşlandığı bir rüya görürse o ancak Allah'dandır. Öyle ise Allah'a hamd etsin ve onu anlatsın. Bunun gayrısını, yani hoşlanmadığı bir rüya görürse, o da ancak şeytandandır. Öyleyse şerrinden Allah'a sığınsın ve onu hiç kimseye anlatmasın. Bu takdirde kendisine bir zarar olmaz. Hz. Ebû Said (r.a.)
46 3 Sizden biri kendinde, malında veya kardeşinde hoşuna giden bir şey görürse bereketle dua etsin. Zira nazar haktır. Hz. Amr İbni Rabia (r.a.)
46 4 Sizden biri derde uğramış birini gördüğünde kendi kendine: "Hamd olsun o Allah'a ki, onu mübtela ettiği şeyden bana afiyet verdi. Onun ve pekçok kulunun üzerine beni tafdil etti." derse bu, nimetin şükrü olur. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
46 5 Sizden biri bir cenaze gördüğünde onunla beraber yürümeyecekse cenazeyi arkada bırakıncaya, yahud cenaze kendisini arkada bırakıncaya kadar, yahud da o onu arkada bırakmazdan önce cenaze yere indirilinceye kadar ayakta kalsın. Hz. Abir İbni Rebia (r.a.)
46 6 Sizden biri yaradılış veya rızık bakımından kendinden üstün birini görürse, kendisine nazaran daha yüksek birine bakmaktansa, kendinden daha aşağısına baksın. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
46 7 İnsanların akidlerini bozduklarını, emanetleri hafife aldıklarını, ve -parmaklarını birbirine geçirip- böyle olduklarını gördüğün zaman evini tercih et, lisanına sahip ol, maruf olanı al, münkeri bırak, kendi işinle meşgul ol ve ammenin işlerini kendilerine bırak. Hz. Abdullah İbni Amr (r.a.)
46 8 Ümmetimin zalime "Sen zalimsin" demekten korktuğunu görürsen onlardan ayrılabilirsin. Hz. Abdullah İbni Amr (r.a.)
46 9 Alimin sultanla çok sıkı ihtilatta olduğunu görürsen bil ki, o hırsızdır. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
46 10 Bir kul masiyetlere devam ettiği halde, dünyadan sevdiği şeyleri Allah'ın ona verdiğini gördüğün zaman, bu muhakkak ki o kimse için Allah'dan bir "istidraç" tır. Hz. Ukbe İbni amir (r.a.)
46 11 Kardeşinde haya, emanet ve sıdk gibi üç hasleti gördüğünde ondan (dilediğin bir şeyi) ricada bulun. Onları göremediğinde ricada bulunma. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
46 12 Şayet ahiretle alakalı bir şeyi istediğinde onun sana kolaylaştırıldığını ve fakat, dünya hususunda arzu ettiğin bir şeyin ise zorlaştırıldığını gördüğün zaman şunu bil ki, sen muhakkak güzel bir hal üzerindesin. Yine sen ahiret hususunda istediğin bir şeyin zorlaştırıldığını ve dünya hususunda ise arzu ettiğin bir şeyin sana kolaylaştırıldığını görürsen bil ki, sen kötü bir hal üzerindesin. Hz. Ömer (r.a.)
46 13 Mezi gördüğünde uzvunu yıka ve namaz abdesti gibi abdest al, meni (fışkırarak) geldiğinde gusul abdesti al. Hz. Ali (r.a.)
46 14 İki mü'min kardeşi arzdan bir karış toprak için muhasama eder gördüğünde, o yerden hemen çık. Hz. Ebüdderda (r.a.)
46 15 Müteşabih ayetlere tabi olanları gördüğünüzde, işte onlar Allah'ın Kur'an'da isimlendirdiği kimselerdir ki, onlardan uzak durun. Hz. Âişe (r.anha)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
482 1 Allah (z.c.hz.)nin rızası dahilinde tedbir gibi akıl, haramdan sakınmak gibi vera ve iyi ahlak gibi asalet yoktur. Hz. Enes (r.a.)
482 2 Allah'ın tayin ettiği hadlerden başka, on sopadan fazla ceza yoktur. Hz. Sahabeden biri.
482 3 Cehaletten şiddetli fakirlik, akıldan daha faydalı zenginlik, tefekkür gibi de ibadet yoktur. Hz. Haris (r.a.)
482 4 Tetebbürsüz kıraat, fıkıhsız da ibaded olmaz. Bir fıkıh meclisi altmış senelik ibadetten hayırlıdır. Hz. İbni Ömer ra.
482 5 Ağacındaki meyvadan dolayı ve "cumardan" (hurma göbeği) dolayı el kesilmez. (Çalıp yemekte ve on dirhemden az da el kesmek yok diye ilave var.) Hz. Rafiğ ra.
482 6 Amelsiz söz, niyetsiz amel ve söz olmaz. Niyetin, amelin ve sözün kıymeti de ancak sünnete uymakladır. Hz. Ali r.a(Esas olan Peygamberlerimize tabiyettir.) Ravi:
482 7 Masiyet ve gadapta nezir yoktur. Kefareti de kefareti yemindir. Hz. İmran (r.a.)
482 8 Allah'a masiyet olan yerde ve malik olmadığı şeyde de nezir olmaz. Hz. İmran İbni Hüseyin (r.a.)
482 9 Velisiz nikah olmaz. Velisi olmayanın velisi hükümettir. Hz. Âişe ra.
482 10 Allah (z.c.hz.)nin mü'minlerin ezanını kabul ettiği gibi kabul ettiği bir şey yoktur. Kur'an'da da güzel sesli birinin okumasını kabul ettiği kadar kabul ettiği hiç bir şey yoktur. Hz. Mekal İbni Yesar (r.a.)
482 11 Sizden hiç biriniz layıkı ile iman etmiş olmaz; Beni çocuğundan, ana babasından ve bütün insanlardan fazla sevmedikçe. Hz. Enes (r.a.)
482 12 Erkek Ekkekle tek elbisede beraber yatamazlar. Kadın kadınla da öyle. (Bir yorgan altında da öyle hükmünü çıkarmışlar.) Hz. Câbir r.a
482 13 Erkek Erkekle, kadın kadınla beraber bulunamaz.(Bir örtü altında) Ve bir erkeğin diğer bir erkeğin avretine ve bir kadının da diğer kadının avretine bakması helal olmaz. Hz. Zeyd İbni Eslem
482 14 Üzüm kararmadıkça, tane katılaşmadıkça satılmaz. Hz. Enes (r.a.)
482 15 Adam din kardeşinin alış verişi üzerine alış verişe giremez ve kardeşinin talibi olduğu kadına da talib olamaz. Meğer ki izin vere. (Veya o adamın işi iyi bir neticeye varmamışsa o başka) Hz. İbni Ömer.a
İnsanların akidlerini bozduklarını, emanetleri hafife aldıklarını, ve -parmaklarını birbirine geçirip- böyle olduklarını gördüğün zaman evini tercih et, lisanına sahip ol, maruf olanı al, münkeri bırak, kendi işinle meşgul ol ve ammenin işlerini kendilerine bırak.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Amr (r.a.)
Sayfa: 46 / No: 7
Ramuz El-Ehadis
Abdurrahman Dilipak
Abdurrahman Dilipak
abdurrahmandilipak@yeniakit.com.tr
2021-06-11 02:35:00
Bismillahirrahmanirrahim
-
Bugün günlerden Cuma. Biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz ve zor bir zamanda yaşıyoruz. Bu zor zamandan yüzümüzün akı ile çıkmak için “Allah’ın ipi”ne sarılalım. Tefrikaya ve bilmediğimiz şeylerin peşine düşmeyelim. Dinimizi Allah’a has kılalım. İstişare ve şûradan ayrılmayalım. İşi ehline verelim. Adaletten ayrılmayalım ve el emin olalım.
Bugün herkesin en fazla bildiği bir ayet olan “Besmele”den söz etmek istiyorum. Besmelenin ilk kısmındaki o “taşlanmış Şeytan” ifadesindeki sır, babalarımız Hz. İbrahim’in örnekliği ve önderliğinin sırrıdır. 2. sır Hz. Hacer’in sırrı, kadınlarımız için örnekliği ve önderliğine işaret eder. 3. sır Hz. İsmail’in sırrıdır. Hz. İsmail’in sırrı çocukların ve gençlerin örnekliği ve önderliğini anlatır.
Orada Kurban örnekliğinde ölüm ve hayat sorgulanır. Orada Cebrail’in hediyesi olan koç bağışlanmış bir hayattır. Ve Allah’a sunulan bir can vardır. Onun için Kurban keserken “Bismillah” deriz!
Sonuçta bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var ve imtihan oluyoruz.
Ayette, “Dualarınız olmasaydı ne işe yarardınız ki” denir!. Yani kulluk için yaratıldık.
“Besmele çekmek” şeklinde tanımlanan bir ibadetimiz var bizim. Hani çoğumuzun “Bismillah” diye söyleyip geçtiğimiz bir kelime. “Allah’ın adıyla / O’nun adına / O’nun rızasını gözeterek” diye bir başlangıcı ifade eder bu kelime. Tamamı, “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla / O’nun rızasını gözeterek” şeklinde. Aslında bunun bir de girizgahı var, “Taşlanmış Şeytanın şerrinden Allah’a sığınarak”..
Yani “Bismillah” diyerek yaptığınız işi meşrulaştırmış olmuyorsunuz. Ona bereket de katmış olmuyorsunuz. Ancak bu bir dil alışkanlığı ya da gelenekten ibaretse fazla bir anlamı da yoktur.
Mesela “Besmele çekerek” domuz yiyemezsiniz. Rakıyı ya da şarabı besmele çekerek üç yudumda içseniz de, yüzünüzü Kâbe’ye dönseniz de bu iş günahınızı azaltmaz, size şifa ve rahmet sağlamaz. Dahası, haram olan bir şeye Allah’ın adını anarak başladığınız için Allah’ın gazabını celp edersiniz.
Gaziantep’te CHP’li bir belediye başkanı, kurban keserek genelev açmıştı! Besmele ile Piyango alıp, “inşallah çıkarsa kurban keseceğim” diyenlerin Müslümanlığının kimseye hayrı dokunmaz.
Biraz önce resmi dairede rüşvet pazarlığı yapıp daha sonra aynı camide cemaatle namaz kılanların, yeni rüşvet pazarlıklarına oturmak için işinin başına dönenlerin namazları da kabul olmaz.
Bu tür günahlara bulaşmış insanların sağda solda Allah’tan, resulden kitaptan söz etmesi, dini, kendi günahlarını örtmek için maske olarak kullanması Allah’ın gazabını çeker. Çünkü bu davranışları ile aynı zamanda, Müslümanlar hakkında insanların zihninde oluşan şüphelerden de bu insanlar sorumludur.
Her işe besmele çekerek başlayalım da, besmele çekmeden önce, yediğimiz, içtiğimiz şeylerin Allah’ın rızasına uygun olup olmadığını düşünelim, bu işten emin olalım.
Şarap, domuz gibi necasetten uzak durmamız gerek elbette, ama haksız elde edilen her şey de HADES kategorisinde, domuz gibi şarap gibi haramdır. Besmele çekerken, bu görünmeyen kirlerden de sakınmayı bir ahlak olarak davranışlarımızın, kararlarımızın temeline yerleştiriyorsak, bu besmelenin bir anlamı ve değeri vardır. Yoksa gayrimüslim bir esnafın dükkanındaki besmeleden çok daha fazla bir değer taşımaz.
Bu kural sadece siyasileri bağlamaz, ekonomik hayatımızla ilgili, STK’larla ilgili, toplum hayatı ile ilgili her alanda bu kural geçerlidir. Haketmeden sahip olduğunuz her şey sizin için bir risktir.
Hatırlarsanız bir kanalda sabah programında, gayri meşru çocuğunun kocasından değil de, komşusundan olduğunu öğrenince “çok şükür” diye şükreden kadının hali, aslında siyaset, bürokrasi, iktisadi ve toplum hayatının birçok alanında farklı şekillerde kendini göstermektedir.
Riba/enflasyon sarmalı, rüşvet, torpil, adaletsizlik, ehliyetsizliğin sebeb olduğu kahtı rical, sonunda bir toplumun helakına sebeb olur. Sadi şöyle der: Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalarmış, rüşvet alan biri bir bostan karşılığında bir bağı satarmış. Haketmeden elde edilen para, makam, mal, mülk, şöhret her şey helak sebebidir.
Onun için her işe başlarken “Besmele” çekelim. Önce işin def-i mazarrat boyutuna bakalım. Bakın bakalım o işte taşlanmış Şeytanın hilelerinden biri var mı! İşin içine haram karışmış mı? Değilse, işte şimdi o şeyi israf etmeden, ihtiyacınız kadar olanı alabilirsiniz. Bunu yaparken Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatını hatırlayın. Ve siz başkalarının bu şeylere ihtiyaç duyduğunu ve ona sahip olmayanların da varolduğunu düşünün ve sahip olduğunuz şeylerden onlar için bir pay ayırın ki, Allah o şeylerin daha fazlasını ve daha güzelini size ikram etsin. Dostlarınıza, akrabalarınıza, komşularınıza, muhtaçlara ayırdığınız pay aslında Allah’a verilen bir borçtur ve O, size bu ikramınızın kat kat fazlasını ihsan edecektir. Bu konuda eğer çalmak değil, başkalarına ihsan ve ikramda bulunuyorsanız, işte şimdi Hamdetme zamanıdır. Besmele ile başladığınız işin hitamında Elhamdülillah diyebilirsiniz.
Unutmayın Allah sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Ama haram mal ile saadet olmaz. Kem alat ile kemalat olmaz.
İyi bir Müslüman olmak için Fatiha’nın manasını okuyup düşünün.
Bize Hakkı Hak; batılı batıl göster” demek ne demek. Demek ki, harama daldığında insan batılı Hak gibi görmeye başlayabiliyor. Gerçekte “Bozgunculuk yaptıkları” halde, “biz ıslah edicileriz” diyebiliyorlar. Şeytan onların nefsine taht kurup oturunca onlara yaptıkları işi de hoş gösteriyor.
Hep yazıyorum; yine yazayım: Allah’ın indinde makamınızı görmek isterseniz, sizi neyle meşgul ettiğine bakın”. Eğer hidayete ermekte geç kalmışsanız, kalbiniz mühürlenir de Ebu Leheb gibi iman da edemezsiniz. Gözünüz olur görmez, kulağınız olur duymaz, kalbiniz olur hissetmezsiniz. Artık onlara bir şey söylesen de, söylemesen de birdir, akletmezler. Keşke iş işten geçmeden tevbe edenlerden olsak. Hesaba çekilmeden kendi nefsimizi hesaba çekebilsek.
Fasıklar bize bir haber getirdiğinde ya da bir iş teklif ettiklerinde dikkat edelim. İnsanlar günahkar da olsalar, söyleyecek sözleri varsa dinleyelim, doğru ise onlara yardımcı olalım. Kötüler bize doğru bir şey söylerse reddetmeyelim, iyiler yanlış bir şey söylerse onu da kabul etmeyelim.
Biz “İlahi rıza” nerede ise orada duralım inşallah. Elbette iyilerle beraber olacağız, ama haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacağız. Bir kişi ya da topluluğa olan öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek. Adil şahidler olalım inşallah. “El emin” olalım.
Selâm ve dua ile.
SEYYİD
السيّد
Hz. Peygamber’in soyundan gelenleri ifade eden bir terim.
Müellif:
MUSTAFA SABRİ KÜÇÜKAŞCI
Sözlükte “efendi, bey, önder, sahip, faziletli, kerim” gibi anlamlara gelen seyyid kelimesi (çoğulu sâdât) Kur’ân-ı Kerîm’de “toplumda seçkin bir yere sahip olan kimse” (Âl-i İmrân 3/39) ve “kadının kocası” (Yûsuf 12/25) mânasında yer alır. Kelime Hz. Peygamber’in hadislerinde sözlük anlamında sıkça kullanılır (Wensinck, el-Muʿcem, “syd” md.). Seyyid terim olarak “şerefli, asil soylu, onurlu, kutsal, mübarek” mânasına gelen şerîf ile (çoğulu eşrâf, şürefâ) birlikte “nesl-i pâk-i Muhammedî’ye mensup olup yüceltmiş olan” anlamında Hz. Peygamber’in Hz. Ali ile Fâtıma’dan doğan torunlarıyla onların soyundan gelenler için unvan olarak kullanılmıştır. Hem baba hem anne tarafından Hz. Ali’nin soyundan gelenlere aynı zamanda “seyyidü’s-sâdât” (tabâtabâ) denilir (Tâcü’l-ʿarûs, “ṭbṭb” md.; EI2 [İng.], III, 950).
Câhiliye döneminde kabilenin yaşlıları tarafından seçilen ve başkan olarak tayin edilen kimselere seyyid, reis veya şeyh adı veriliyordu. Asil bir soydan gelen seyyidin kabilesi üzerindeki otoritesi ona duyulan saygıyla ilgiliydi ve bunun kazanılması asalet, zenginlik, cömertlik, ticarî ve malî alanda maharet, yaşça büyüklük, yiğitlik, hitabet ve hilim gibi niteliklerle mümkün oluyordu. Nüfuz sahibi bir kimse olmasına rağmen görevlendirme ve cezalandırma yetkisi bulunmadığı için mutlak bir otoriteye sahip olmayan seyyid, kabileyi meydana getiren aile liderlerinden oluşan kabile meclisiyle istişare ettikten sonra karar verebilirdi. Kabile halkına yol göstermekten ziyade kabile meclisinin iradesine uygun hareket eden, savaş zamanlarında kumandanlığı üstlenen ve kabilenin geleneklerine uygun davranmak zorunda olan seyyidin görevi hakemlik yapmaktı. Arap toplumunda seyyid gibi şerif de asil bir soydan gelen, şeref sahibi kuvvetli bir asabiyetle çevresinde etkin olan kabile reisinin kimliğini ifade ediyor, Kâbe ve Mekke yönetimiyle ilgili vazifeleri üstlenenler için kullanılıyordu (Fâkihî, V, 153, 196). İslâmiyet’ten sonra Hz. Peygamber’in soyunu devam ettiren kızı Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’nin çocukları ve torunlarına aynı zamanda şerif unvanı da verilmiştir. Seyyid ve şerif unvanlarının Hz. Hasan ile Hüseyin’in dışında Hz. Ali’nin diğer çocukları (özellikle Havle bint Ca‘fer adlı eşinden dünyaya gelen oğlu Muhammed b. Hanefiyye’nin soyundan gelenler) için de -Ahmed Yesevî örneğinde olduğu gibi- kullanıldığı görülür. Ancak IV. (X.) yüzyılın sonlarında ortaya çıkan genel anlayış seyyid ve şerifin Hz. Hasan ile Hüseyin’in soyundan gelenlere tahsis edilmesidir.
İslâm’dan sonra, “Ben âdemoğullarının seyyidiyim” (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 13; İbn Mâce, “Zühd”, 37); “Ben kıyamet gününde insanların seyyidiyim” (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 3; Müslim, “Îmân”, 327-328) gibi hadislerle seyyid kavramını “insanların lideri ve efendisi” anlamında kullanan Hz. Peygamber bu sıfatı almaya en lâyık kimse olarak görülmüştür (Kāmus Tercümesi, I, 1174). Resûl-i Ekrem’in unvanları arasında “seyyid-i kâinât, seyyidü’l-kevneyn, seyyidü’s-sekaleyn, seyyidü’l-enbiyâ / mürselîn, seyyidü’l-beşer / seyyid-i nev‘-i beşer, seyyidü’s-sâdât” en meşhur olanlarıdır. Hz. Peygamber, torunu Hz. Hasan’a “toplumun efendisi” mânasında seyyid unvanını bizzat vermiş (Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 22), Hz. Hasan ve Hüseyin’i cennet gençlerinin iki efendisi olarak nitelendirdiği için bunlara “seyyideyn” denilmesi âdet olmuştur (Müsned, III, 3; Tirmizî, “Menâḳıb”, 30). Hz. Hamza ve Hüseyin “seyyidü’ş-şühedâ”, Resûlullah’ın kız
Fâtıma da “seyyidetü nisâi hâzihi’l-ümme” ve “seyyidetü nisâi ehli’l-cenne” unvanlarıyla meşhurdur.
Resûlullah’ın Ehl-i beyt’i müslümanlar nazarında müstesna bir mevkiye sahip olmuş, onları sayıp sevmeye tarih boyunca büyük önem verilmiştir. Bunda, Resûl-i Ekrem’e soy bakımından en yakın kimseleri ifade eden Ehl-i beyt’in fazilet ve üstünlüğüne doğrudan veya dolaylı biçimde temas eden âyetlerin varlığı (Âl-i İmrân 3/61; el-Ahzâb 33/33; eş-Şûrâ 42/23), hadislerde de onlara saygı gösterilmesinin istenmiş ve bunun Hz. Peygamber’i sevmenin bir gereği sayılmış olması temel etkendir.
Hz. Peygamber’in kızı Fâtıma’nın Hz. Hasan ile Hüseyin vasıtasıyla devam eden soyundan gelenler için seyyid ve şerif tabirleri kullanılarak bunların toplum içerisinde rencide edilmemesi ve kendilerine olan saygının sarsılmaması bütün İslâm toplumlarında temel prensip olmuştur. Halifeliği döneminde Hz. Ömer’in Bedir Savaşı’na katılanların çocuklarına ikişer bin dirhem tahsis ederken Hz. Hasan ile Hüseyin’e beşer bin dirhem tahsis etmesi seyyid ve şeriflere tanınan ayrıcalığın temelini oluşturmaktadır (Belâzürî, Fütûh, s. 657). Ömer b. Abdülazîz, gerek Medine valiliği sırasında gerekse halifeliği esnasında seyyid ve şeriflere özel ilgi göstermiş, onların her türlü taleplerini karşılayarak toplumdaki ayrıcalıklı konumlarını sürdürmelerine önem vermiştir.
Hz. Hasan ile Hüseyin’den sonra onların soyundan gelenlerin bir kısmı Hicaz’da kalırken bir kısmının İslâm dünyasının çeşitli bölgelerine yayıldığı ve gittikleri yerlerde bir cazibe merkezi haline geldiği görülür. Hatta çevrelerinde oluşan gruplaşmaların bazan siyasî harekete dönüştüğü ve Hz. Hüseyin gibi meşrû görmediği merkezî yönetime karşı ayaklandıkları ve çeşitli devletler kurdukları bilinmektedir. Seyyid ve şeriflere saygı göstermenin Hz. Peygamber’e tâbi olmanın bir gereği olarak görüldüğü toplumda Ehl-i beyt’in haklarını verme ve saygınlıklarını koruma konusunda yapılan haksızlıklar, yönetim problemleri, insanlara eşit davranılmamasından dolayı halkta Emevî ve Abbâsîler’e karşı oluşan hoşnutsuzluk bazı seyyid ve şeriflerin siyasî faaliyetlere girişmesine sebep olmuştur (Makrîzî, Maʿrifetü, s. 17). Abbâsîler, Emevîler’e karşı ihtilâl hazırlıkları sürecinde Ehl-i beyt mensuplarıyla birlikte hareket ediyormuş gibi görünmekle birlikte iktidarı ellerine geçirince onlara sırt çevirmiştir. Bazı seyyid ve şerifler, zaman zaman bulundukları bölgelerde halktan aldıkları destekle siyasî taleplerde bulunmuşlarsa da bunlar devrin idarecileri tarafından çok sert biçimde cezalandırılmıştır.
Seyyid ve şeriflerin Kuzey Afrika ile Endülüs’te yayılmaları İdrîsîler hânedanının kurucusu olan Hz. Hasan evlâdından I. İdrîs vasıtasıyla olmuştur. Bölgede İslâmiyet’in gelişmesinde büyük rolü olan İdrîsîler, İslâm tarihinde Hz. Peygamber’in soyundan gelen ve en uzun süre hüküm süren (789-985) hânedanlardan biridir.
358 (969) yılından itibaren Hz. Hasan’ın soyundan gelen Mekke emîrlerine şerif, Hz. Hüseyin’in soyundan gelen Medine emirlerine seyyid unvanının verilerek bir ayırıma gidildiği görülmektedir (Kalkaşendî, IV, 281, 302; VI, 45). Ancak bu durum seyyid ve şerif unvanlarını bazan ortak olarak kullanan Mekke ve Medine emîrleriyle sınırlı bir uygulama olup Hicaz başta olmak üzere İslâm dünyasının her yerinde hem Hasenîler hem Hüseynîler için bazan birlikte, bazan ayrı olarak kullanılmıştır. Özellikle nakîbüleşraf görevini üstlenmiş olanlar her iki unvanı taşıyordu.
Hicaz’da seyyid ve şeriflerin eskiden beri büyük nüfuzları bulunuyordu. Mekke’nin idaresi bazı aralıklarla da olsa uzun süre onların elinde kaldı. Nihayet Hz. Hasan’ın soyundan gelen seyyidler yönetimi ele geçirerek Hicaz’ı idare etmeye başladılar (358/969). Bundan sonra Haremeyn’e hâkim olan seyyid ve şerifler iktisadî ve siyasî gelişmelere göre bazan Abbâsîler’in, bazan da Hz. Fâtıma’nın soyundan geldiklerini iddia eden Fâtımîler’in safında yer aldılar. Bu rekabete daha sonra Selçuklular ve Eyyûbîler katıldılar ve bundan en büyük yararı bu devletlerin topraklarında yaşayan seyyid ve şerifler gördüler.
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
483 1 Bazınız, bazınızın alış verişi üzerine alış veriş yapmasın. Malı pazara girmeden karşılamayın. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
483 2 Ensara ancak münafık buğz eder. Kim Bize, yani Ehli Beyte buğz ederse, o münafığın ta kendisidir. Kim Ebu Bekir (r.a) ve Ömer (r.a)a buğz ederse o da münafıktır. Hz. Ebû Said (r.a.)
483 3 Allah'a ve ahiret gününe iman eden adam Ensara buğz edemez. (Bir sebeb olsa da) Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
483 4 Kul müttekilerden olamaz, beis olmayanı, beis ihtimalinden sakınarak terk etmedikçe. Hz. Aliye es Sadi (r.a.)
483 5 Kul imanın hakikatine erişemez; kendine istediğini halk için de istemedikçe. Hz. Enes (r.a.)
483 6 Kul sarih bir imana varamaz, (yalan olan) şakayı ve yalanı terk etmedikçe ve haklı da olsa cidali bırakmadıkça. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
483 7 Sizden biri yıkanacağı yerde bevl edipte gusul veya abdest almasın. Zira bütün vesveseler bundandır. Hz. Abdullah İbni Mugaffel (r.a.)
483 8 Biriniz akmayan durgun suya bevl edip te onunla yıkanmasın. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
483 9 Ayrı din salikleri birbirine varis olamaz. Bir milletin diğer millete şehadeti de muteber olamaz. Ümmeti Muhammed (s.a.v)'in şehadeti müstesna. Zira onun diğerlerine şehadeti caizdir. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
483 10 Bir cemaat toplanıp ta, bir kısmı dua eder, ötekiler de "amin" derse o duayı Allah kabul eder. Hz. Habib İbni Mesleme (r.a.)
483 11 Allah yolunda hasıl olup ta yutulan toz ile Cehennem dumanı bir kulun karnında ebeden toplanmaz. Hasislik ile iman da bir kulun kalbinde ebeden toplanmaz. Hz. Âişe (r.anha)
483 12 Dört şey bir mü'minde toplanırsa, Allah ona bu sebeble Cenneti vacib kılar; Dilde doğruluk, malda cömertlik, kalbde muhabbet, gizli ve aşikarede hayırhahlık. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
483 13 Bir müslüman bir kafiri öldürüp de, dininde müstakim olur ve Allah'a kurbiyetle say ederse, o kafirle Cehennemde birleşmezler. Bir adamın içinde fisebilillah toz ile Cehennem dumanı ve bir kalbde iman ile hased de birleşmez. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sünnet, ruh, akıl,kalp ve sosyal hastalıkların devasıdır.(L.) 60:11.Lem'a 8.nükte.
Sünnet-i seyyie, istibdatın seyyiatıdır. (Mn.) 95.
Bir Hazinenin Anahtarı
Risale i Nur Külliyatı Fihrist Ve İndeksi.sy.599.
Hüve Nüktesi
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَٓائِمًا
Çok aziz ve sıddık kardeşlerim!
[Kardeşlerim,
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ve
قُلْ هُوَ اللّٰهُ
deki
هُوَ
lafzında yalnız maddî cihette bir seyahat-ı hayaliye-i fikriyede hava sahifesinin mütalaasıyla âni bir surette görünen bir zarif nükte-i tevhidde; meslek-i imaniyenin hadsiz derece kolay ve vücub derecesinde sühulet bulunmasını ve şirk ve dalaletin mesleğinde hadsiz derecede müşkilâtlı, mümteni' binler muhal bulunduğunu müşahede ettim. Gayet kısa bir işaretle, o geniş ve uzun nükteyi beyan edeceğim.]
Evet nasılki bir avuç toprak, yüzer çiçeklere
37
/ 64
mesleklerinde değil bir muhal, belki zerreler adedince muhaller ve imtinalar ve müşkilâtlar aşikâre görünüyor. Eğer Sâni'-i Zülcelal'e verilse, hava bütün zerratıyla onun emirber neferi olur. Bir tek zerrenin muntazam bir tek vazifesi kadar kolayca, hadsiz küllî vazifelerini Hâlıkının izniyle ve kuvvetiyle ve Hâlık'a intisab ve istinad ile ve Sâni'inin cilve-i kudreti ile bir anda şimşek sür'atinde ve
هُوَ
telaffuzu ve havanın temevvücü sühuletinde yapılır. Yani, kalem-i kudretin hadsiz ve hârika ve muntazam yazılarına bir sahife olur ve zerreleri, o kalemin uçları ve zerrelerin vazifeleri dahi, kalem-i kaderin noktaları bulunur. Bir tek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır.
İşte ben
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ve
قُلْ هُوَ اللّٰهُ
deki hareket-i fikriye ile seyahatimde hava âlemini temaşa ve o unsurun sahifesini mütalaa ederken, bu mücmel hakikatı tam vâzıh ve mufassal aynelyakîn müşahede ettim ve
هُوَ
nun lafzında, havasında böyle parlak bir bürhan ve bir lem'a-yı vâhidiyet bulunduğu gibi; manasında ve işaretinde gayet nuranî bir cilve-i ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve
38
/ 64
zamirinin mutlak ve mübhem işareti hangi zâta bakıyor işaretine bir karine-i taayyün o hüccette bulunması içindir ki; hem Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan, hem ehl-i zikir makam-ı tevhidde bu kudsî kelimeyi çok tekrar ederler diye ilmelyakîn ile bildim.
Evet meselâ bir nokta beyaz kâğıtta, iki-üç nokta konulsa karıştığı ve bir adam, muhtelif çok vazifeleri beraber yapmasıyla şaşıracağı ve bir küçük zîhayata, çok yükler yüklenmesiyle altında ezildiği ve bir lisan ve bir kulak, aynı anda müteaddid kelimelerin beraber çıkması ve girmesi intizamını bozup karışacağı halde; aynelyakîn gördüm ki:
هُوَ
nun anahtarı ile ve pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunda herbir parçası hattâ herbir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, kelimeler konulduğu veya konulabileceği halde karışmadığını ve intizamını bozmadığını; hem ayrı ayrı pek çok vazifeler yaptığı halde hiç şaşırmadan yapıldığını ve o parçaya ve zerreye pek çok ağır yükler yüklendiği halde hiç za'f göstermeyerek, geri kalmayarak intizam ile taşıdığını; hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, manada o küçücük kulak ve lisanlara kemal-i intizamla gelip çıkıp, hiç karışmayarak, bozulmayarak o küçücük kulaklara
39
/ 64
girip, o gayet incecik lisanlardan çıktığı ve o her zerre, her parçacık, bu acib vazifeleri görmekle beraber kemal-i serbestiyetle cezbedarane hal dili ile ve mezkûr hakikatin şehadeti ve lisanıyla
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ve
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ
deyip gezer ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve bir iş diğer bir işe mani' olmuyor. Ben aynelyakîn müşahede ettim.
Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün ilmi, iradesi ve nihayetsiz zerrata hâkim-i mutlak bir hâssaları bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın; hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal'in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir Levh-i Mahfuz'un âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında
40
/ 64
bir Levh-i Mahv u İsbat namında yazar-bozar tahtası hükmündedir.
İşte hava unsurunun yalnız nakl-i asvat vazifesinde mezkûr cilve-i vahdaniyeti ve mezkûr acaibi gösterdiği ve dalaletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi, unsur-u havaînin sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, cazibe, dafia, ziya gibi sair letaifin naklinde şaşırmadan muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda, bu vazifeleri gördüğü aynı zamanda, bütün nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkîh gibi hayata lüzumu bulunan levazımatı kemal-i intizam ile yetiştiriyor. Emir ve irade-i İlahiyenin bir arşı olduğunu kat'î bir surette isbat ediyor. Ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbab ve âciz, camid, cahil maddeler bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazifelerine karışması hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulunmadığını aynelyakîn derecesinde isbat ettiğine kat'î kanaat getirdim ve herbir zerre ve herbir parça lisan-ı hal ile
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ve
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ
dediklerini bildim ve bu
هُوَ
anahtarı ile havanın maddî cihetindeki bu acaibini gördüğüm gibi, hava
41
/ 64
unsuru da bir
هُوَ
olarak âlem-i misal ve âlem-i manaya bir anahtar oldu.
Gördüm ki: Âlem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve herbir fotoğraf, hadsiz hâdisat-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedî temaşagâhlarda ve Cennet'te saadet-i ebediye ashablarına dünya maceralarını ve eski hatıralarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim.
{(Haşiye): Fakat zahir hakikatlar gibi kuvvetli bürhanlarla ve hüccetlerle isbat etmeğe zaman ve zemin, hal ve vaziyet müsaade etmediğinden kısa kesildi.}
Hem Levh-i Mahfuz'un, hem âlem-i misalin iki hücceti ve iki küçük nümunesi ve iki noktası, insanın başında olan kuvve-i hâfıza ve kuvve-i hayaliye mercimek küçüklüğünde iken, hiç karıştırmayarak kemal-i intizamla içlerinde bir büyük kütübhane kadar malûmatın yazılması kat'î isbat eder ki; o iki kuvvenin nümune-i ekber ve a'zamları, âlem-i misal ile Levh-i Mahfuz'dur.
42
/ 64
Hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve hava unsuru toprak unsurunun pek fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve kudret ile yazıldıkları ve tesadüf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve camid ve hedefsiz esbabın karışması yüz derece muhal ve hiçbir cihetle mümkün olmadığı ve Hakîm-i Zülcelal'in kalem-i kader ve hikmetinin sahifesi olduğu ilmelyakîn ile kat'î bilindi.
Mütebâkisi şimdilik yazdırılmadı. Umuma binler selâm.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî
, * * *
43
/ 64
Nur Âleminin Bir Anahtarı'nın Bir Haşiyesi
Bu Nur Anahtarı'nın radyo bahsine dair, iki üniversiteli ile, bir gün hareket etmekte olan, hiçbir telle bağlı bulunmayan bir otomobilde bulunan radyo ile, uzakta bir mevlid-i şerif dinliyorduk. O iki Nurcu üniversitelilere dedim:
Nur'da dahi hayat, vücud gibi doğrudan doğruya kudret-i İlahiyenin perdesiz tecellisi bedahetle göründüğüne bir delil budur ki: Şimdi bu makinecikteki tırnak kadar bir hava, manevî az bir nur, yalnız bu mevlidden gelen kelimeleri dinler, söyler değil, belki binler, milyonlar kelimeleri aynı anda dinler, söyler ki binler istasyondaki ayrı ayrı kelimeleri şimdiki işittiğimiz kelimeler gibi işitir ve işittirebilir, bize söyleyebilir. Demek en cüz'î, en küllî olur.
Hem o küçücük, parçacık hava, küre-i hava kadar vazife görür. En küçük, en büyük küre-i hava kadar büyür.
Eğer cilve-i kudret-i ezeliyeye verilmezse; öyle acib bir hurafeli tezad olur ki; hiçbir hayale gelmez. Bir şey zıddına inkılabı muhal olduğundan; böyle binler derece en cüz'î, zıddı olan en küllî olmak.. en küçük, en büyük olmak.. en camid, cahil, şuursuz, âciz; en muktedir, en dirayetli ve iradetli ve şuurlu olmak lâzım gelir ki; yüzer tezad ve muhaller ve hurafetler içinde, emsali bulunmaz bir hurafedir.
Demek bilbedahe kudret-i ezeliyenin bir cilvesidir. Ve o cilveyi küre-i havada umumen temsil eden bu gelen hadîs-i şerifin meali gösteriyor. Şöyle ki:
Bir melaike var, kırk bin başı var. Her başında, kırk bin dil var. Her bir dilde, kırk bin tesbihat yapıyor. Altmışdört trilyon tesbihat aynı anda söylüyor. Demek küre-i hava, bu melaike gibidir. Yani; bu melaikenin tesbihatı adedince her kelime-i tayyibe, hava sahifesinde yazılıyor.
Küre-i hava diyor ki: "Bu hadîs, benden veya bana nezarete memur melekten haber veriyor. Çünki insandaki bütün konuşmalar ve sair bütün hadsiz sesler, karışmaları içinde karıştırılmadan tam hurufatıyla ve söyleyenlerin şiveleriyle, mümtaz sesleriyle söylenmek
45
/ 64
gösterir ki; küllî bir şuurla yapılan bu iş, yalnız tek bir zerrenin vazifesi; ne bana -yani küre-i havaya- ve ne de bütün esbaba vermesi hiçbir cihet-i imkânı yok. Demek her yerde hazır, nâzır ehadiyet cilvesiyle ve içinde ihatalı bir irade, muhit bir ilim bulunan bir kudret-i ezeliyenin cilvesidir. Buna milyonlar şahidlerinden birisi, radyodur."
Onüçüncü Söz'de hikmet-i Kur'aniye ile hikmet-i felsefeyi müvazene bahsinde denilmiş olan mes'elenin meali budur ki: Felsefe-i insaniye, gayet hârikulâde mu'cizat-ı kudret-i İlahiyenin mu'cizat-ı rahmeti üstüne âdiyat perdesi çeker. O âdiyat altındaki vahdaniyet delillerini ve o hârika nimetlerini görmüyor, göstermiyor. Fakat âdetten huruç etmiş hususî bazı cüz'iyatı görür, ehemmiyet verir.
Meselâ: Hilkat-i insaniyedeki kudret mu'cizelerini görmüyor, ehemmiyet vermiyor. Fakat kaideden çıkmış iki başlı, üç ayaklı bir insanı görüp, istiğrab ve velvele-i hayret ile nazar-ı dikkati celb eder. Küllî, umumî mu'cizatı âdet perdesinde saklar. Cüz'î ve kanundan çıkmış ve taifesinden ayrılmış maddeleri medar-ı ibret yapar.
Hem meselâ: -Hayvandan, insandan-
46
/ 64
yavruların pek hârika, pek mu'cizatlı iaşelerini âdi görüp ehemmiyet vermiyor. Fakat bir vakit Amerika'da bir gazetenin neşrettiği gibi; taifesinden çıkmış, milletinden ayrılmış, denizin dibine girmiş bir böceğin, bir yeşil yaprak rızık olarak ağzına verilmesini gören balıkçılar ağlamışlar, şaşaa ile ilân etmişler.
Halbuki en cüz'î bir yavruda, memedeki âb-ı kevser gibi rızkında, onun gibi binler mu'cizat-ı rahmet ve ihsan var. Felsefe-i beşeriye görmüyor ki şükür etsin. O Rahmanürrahîm'i tanısın, şükür ile mukabele etsin.
İşte hikmet-i Kur'aniye, o âdiyat perdesini yırtar. O küllî, umumî hârika mu'cizeleri ve fevkalâde nimetleri beşere ders verir; Allah'ı tanıttırır. Küllî şükür namına ubudiyete sevkeder.
İşte felsefe-i beşeriyenin en acib, en antika hatasından birisi de şudur ki: Cüz'-i ihtiyarîsi ve iradesi, en zahir ve küçük fiili olan söylemeye kâfi gelmiyor, icad edemiyor. Yalnız havayı harflerin mahrecine sokuyor. Bu cüz'î kesb ile Cenab-ı Hak, onun o kesbine binaen o kelimatı halkeder. Havaya da binler nüsha yazar. Bu kadar icaddan insanın eli kısa olduğu halde, bütün esbab-ı kâinat âciz kaldıkları
47
/ 64
bir hârika küllî mu'cizat-ı kudrete, beşer icadı namını vermek; ne kadar büyük bir hata olduğunu zerre kadar şuuru bulunan anlar.
İşte bunun bir misali, yüzbin hârikaları tazammun eden bir kanun-u İlahîyi, beşerin istifadesine vesile olmak için bir keşfiyat, yani fiilî dualarına bir nevi kabul hükmünde bir ilham-ı İlahî ile keşfolan radyo ile, beşer istifadesine vesile olan bîçare, âciz-i mutlak bir insana; "Hah!.. Radyoyu filan keşşaf icad etti ve elektrik kuvvetini buldu. Ve bazı keşşaflar da, beşerin kafasını okumak için bir madde icad etmeye çalışıyorlar."
Evet Cenab-ı Hak bu kâinatı, insana lâzım ve lâyık her şeyi içinde halketmiş bir misafirhanedir. Ziyafetler nev'inde bazı zaman ve asırlarda gizli kalmış nimetlerini dua-yı fiilî olan telahuk-u efkârdan ileri gelen taharriyat neticesinde ellerine ihsan eder. Buna karşı şükür etmek lâzım gelirken, bir küfran-ı nimet nev'inden âdi, âciz bir insanın icadı, hüneri nazarıyla bakıp sonra o küllî bir şuur ve ilim ve irade ve rahmet ve ihsanın neticesi olan o hârikaları unutturup, yalnız ince bir perdesini gösterip; şuursuz tesadüfe, tabiata ve camid
48
/ 64
maddelere havale edip, ahsen-i takvimde olan insaniyetin mahiyetine zıd bir cehl-i mutlak kapısını açmaktır. Öyle ise
وَ ف۪ى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ
düsturuyla, mahlukata mana-yı harfiyle bakmak elzemdir ki insan, insan olsun.
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
, * * *
49
/ 64
Kısaca eş seçiminde dindar olanı tercih edilmelidir.
Mahmud Esad Coşan
Akra fm.
Hadisler Deryası.
Asr Suresi
Meâl/1: "Andolsun asr'a."
Meâl/2: "Kesin insan elbette bir hüsran/zarar içinde."
Meâl/3: "Ancak inanip yararlı işleri yapmış olanlar, birbirlerine hakkı öğütleyenler,
birbirlerine sabrı salık verenler zararda değildir."
1- Mekke dönemi surelerindendir. indirilişte 13., tertipte 103. sirada yer alır. üç âyettir.
2- Asr, luğatta isim olarak uzun zaman, çağ, gündüz ve gece, gündüzün zevalden önce ve sonra iki tarafı, ikindi vakti, akraba, aşiret ve yağmur anlamlarina geldiği gibi mastar olarak
da hapsetmek, engellemek, vergi vermek, sıkıp suyunu çıkarmak anlamlarına da gelir.
cüz 30, süre 103
Kelime Anlamlı Kuranı Kerim Meali (Huzur yayınları) Yard. Doç. Dr. Sıtkı Gülle
syf 613 cilt 3
Hüzeme Suresi
Meal/1: "Arkadan çekiştirmeyi, kaş göz işaretleriyle (başkalarını) alaya almayı adet edinmiş herkesin vay haline!"
Meal/2: "O ki mal topladı ve onu sayıp durdu."
Meal/3: "Malınin kendisini ebedileştirmiş olduğunu sanıyor ."
Meal/4: "Hayır hayır! Elbette kesin Hutame' nin içine atılacak!"
Meal/5: "Hutame'nin ne olduğunu sana ne bildirdi?"
Meâl/6: "Allah'in tutuşturulmuş ateşi."
Meâl/7: "O (ateş) ki yüreklerin üstüne tırmanır durur."
Meal/8: "Kesin o (ateş) üzerlerine sıkıca kapatılmıştır."
Meal/9: "Uzatılmış sütunlarda."
1- Mekke dönemi sûrelerindendir. Indirilişte 32., tertipte 104 sırada yer alir. Dokuz âyetir.
2- Lugatta hemzi çok yapan demektir. Hemz de çimdiklemek, kakmak, dürtmek, vurmak gibi anlamlara gelir. Kinaye yoluyla kelimeye birini arkasından çekiştiren, kötüleyen, giybet eden, kaş göz hareketleriyle alaya alıp küçümseyen kişi anlamı yüklenilmiştir.
3- Lümeze de hümezenin müradifi olmakla birlikte bazi nüanslar vardır. Hümeze, mizrak saplar gibi
durmadan ayıplayıp kınayan , kaş-göz hareketleriyle eğlenip duran, bu tür aşağılayıcı hareketlerle birini diğerine göstermeyi adet edinmiş bulunan demektir. Her iki kelimeye yüklenen daha pek çok anlamlar vardır. (bkz. E.H.H. Yazır, H.D.K.D., IX, 6085 vd.)
Cüz 30 Süre 104
614syf 3.cilt
Kelime anlamlı Kur'ân-ı Kerîm Meali
Huzur Yayınevi
Yard. Doç. Dr. Sıtkı Gülle
Zina yapan kimse, zina ederken mü'min değildir. Şarap için de içerken mü'min değildir. Hırsızlık yapan da hırsızlık yaparken mü'min değildir, yağmacılık yapan bir mevki sahibi kimse de yağmacılık yaparken mü'min değildir. Öyle bir yağmacılık ki; o adamın cür'etine hayretten dolayı insanların gözü ona dikilir. (Müslimin Ebu Hureyre (r.a)dan rivayetinde "sizden hiç biriniz ganimetten bir şey çaldığında mü'min değildir. Aman sakının sakının" ibaresi ilavesi vardır)
Ravi: Hz. Abdullah İbni Evfa r.a
Sayfa: 488 / No: 1
Ramuz El-Ehadis
Halbuki birtek şeyin hâlıkı, herbir şeyin hâlıkı olmak lazım gelir.
Risale i Nur Külliyatı
Sözler.
25.söz.
Yoksa bir harf kâtipsiz olmazken, her bir harfinde kitap yazılan bu kainat kâtipsiz olabilir.
Risale i Nur Külliyatı
Sözler.
25.söz.
Panama Bandıralı Gemiler Nereye Demirler?
Alper TAN
10 Mayıs 2018 12:14
A-
A+
Son günlerde “Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ), dünya genelinde 130 bin kişinin adının geçtiği Offshore hesaplarındaki kirli çamaşırları ortaya döktü” şeklinde haberler görüyoruz. 2010 sonunda WikiLeaks belgeleri ile diplomatik dedikodular fa’şedilerek bu ifşaatların köpürtülmesiyle devletlerarası politik çatışmalar hedeflenmiş, devlet adamlarının kirli ilişkileri, rakipleri hakkında kanaatleri ortaya çıkartılmıştı. WikiLeaks’le özellikle ve ağırlıklı olarak İslam ülkelerinin liderleri hedef alınmıştı. Büyük Orta Doğu Projesi ile gerçekleştirilemeyen dosyalar tozlu raflara kaldırılmış ama bu defa Müslüman ülkelerin bu dedikodularla istikrarsızlaşması hedeflenmişti. Ama bunu da tam olarak beceremediler.
Şimdi WikiLeaks’e benzer bir ifşaat dünyayı sarsıyor. Bu defa olay, dedikodu olmanın çok çok ötesinde önem taşıyor. Kendi halkının parasını çalan devlet adamları, kara para aklayan baronlar, vergi kaçıran işadamları bir anda açıkta kalacaklar. Bu, kalabalık içinde normal giyimli dolaşan birinin bir anda çırılçıplak hale gelmesi gibi etki doğuracak bir gelişme. Dedikoduların te’vilini bir şekilde yapabilirsiniz. Ama Panama belgeleri, öyle kolay kolay izah edilebilecek konu değil.
Panama Belgeleri’nin sızdırılmasını, gizli paraları deşifre edip bulunduğu yerden ürküterek, oradan kaçan sermayenin kendi ülkesine yönelmesi amacıyla yapılmış bir Amerikan projesi olarak görenler veya gösterenler var.
Şunu unutmamak lazım ki Panama, Kıbrıs Rum kesimi, İsviçre, Cayman Adaları, Singapur ve Hong Kong gibi kara para cenneti küçük ülkelerin bu işleri kendi başlarına yapabilmeleri mümkün değil. Bu işler güçlü dünya devletlerinin izni, talebi ve korumasıyla yapılıyordu. Dolayısıyla Panama Belgeleri’nin fa’şedilmesini bir ABD projesi gibi görmek ve göstermek son derece yanlış ve yanıltıcı olur. ABD piyasalarının iflası ve intiharı olur. Eğer bu paralar Kıbrıs Rum Kesimi, İsviçre, Cayman Adaları, Singapur ve Hong Kong gibi merkezlerden kaçarsa ABD piyasalarına girmez. Üstelik bu Panama Belgeleri’ni CIA deşifre ediyorsa yatırımcılar bu CIA’in devletine neden güvensinler ki..?
Hatırlayınız... Çin son on yıldır üst üste astronomik büyüme rakamları açıklıyor ve dünyayı şaşkına çeviriyordu. Yaklaşık 2 ay kadar önce birileri çıktı ve Çin’in büyüme efsanesinin sadece balon olduğunu, Pekin yönetiminin dünyayı aldattığını, sahte rakamlarla hak etmediği kadar yabancı sermaye çektiğini deşifre etmişti. Bir anda“Çin malı büyüme” anlaşıldı ve balon söndü. Aldatılan yatırımcılar, hesapları yeniden yapmaya ve Çin’den kaçmaya başladılar. Peki Çin’den kaçan sermaye nereye yönelecekti? ABD ve Avrupa’ya... Hâlbuki Panama Belgeleri neyi ortaya çıkardı? Batı bankacılık sistemi ve Offshore piyasalarının güvensiz olduğunu ve asla tercih edilmemesi gerektiğini.
Çin’den kaçan Avrupa ve ABD sistemine de asla güven duymayan sermaye nereye yönelecek! Yeniden Çin’e ve Batı’ya mı?
Öyle görülüyor ki, Panama Belgeleri’nin sızdırılması en çok ABD'yi ve Avrupa'yı etkileyecek. Beşşar Esad ve rejimi, siyasi olarak Rusya’ya ve İran’a sığınmıştı, satıldı. Paralel örgüt, ABD’ye sığınmıştı, satılacak. PKK, ABD ve Rusya’ya sığınmıştı, satılacaklar... Kendi halkından kaçıp başkalarına sığınanlar nasıl ki satıldılar ve satılacaklar; halktan kaçırdıkları paralarla Batı’ya sığınanlar da bundan böyle rahat olamayacaklar.
2 ay önce Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil Bin Cübeyr "Dünyanın ekonomisine katkı sağlayan ABD, Avrupa ve Çin'de bulunan 7,6 trilyon dolar İslam ülkelerine ait yatırım ve paraları geri çekilebiliriz. Bu durumda dünya ekonomisinin ne hale geleceğini Batılı ve Çinli dostlarımız bir kez daha düşünsünler. Ortak geçmişimiz olan dostumuz Türkiye ile ciddi mali çalışmalarımızı başlattık. Türkiye Bankalarında ciddi yatırımlarda bulunacağız” demiş miydi?
Bundan hemen sonra neler oldu? Çin'in büyüme rakamlarının balon olduğu patladı. Çin piyasası allak bullak oldu. Şimdi de Batı'daki bankacılık sisteminin gizlilik perdesi ortadan kaldırıldı. Panama olayı sadece Batı’nın gizli bankacılık sisteminin çökmesi anlamına gelmiyor. ABD başta olmak üzere dimağlarda büyütülen Batı efsanesinin de çökme sürecini başlatıyor. Batı’nın geliştirdiği teknolojik sistemlerin ne kadar da kırılgan ve güvensiz olduğunu gösteriyor.
Hani 8 Mart 2014’te Malezya Havayolları’na ait 370 sefer sayılı uçağın 239 yolcu ve mürettebatla, kaybolması üzerine o uçağı 2 yılı aşkın bir süre hala arayan ve bulamayan teknoloji diyorum..!
Bakalım Panama bandralı gemiler nereye demirleyecek?
Kıyamet alametleri
-
Çobanlar gökdelenler dikecekler; eğlence, lüks ve teganni yaygınlaşacak; insanlar nesnelerle konuşacak.. Birçok yeni hastalıklar ve salgınlar ortaya çıkacak.. Bunlar ahir zamanda olacak olan şeyler.
Bir media, banka patronun eşi, Müslüman bir toplumda yaşayan yaşını başını almış bir kişi içinde yaşadığı toplumun inanç değerlerinden bu kadar habersiz olabilir mi? Hem eğitim almış, çıkıp insanlara bu konularda görüş açıklayacak bir medeni cesarete sahip kişi olarak.
Eminim bu Kıyamet, Şeriat ve şarap tartışması yapanlar, bir kez olsun Kur’an-ı Kerim’i okumamışlardır. Böyle bir sohbete tanık da olmamışlardır. Yani kulaktan dolma bilgileri de yoktur. Ama İslam’a, Müslümanlara, Şeriata dair çok şey duymuşlardır.
Bunlar bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Ve bir de bize akıl vermeye kalkıyorlar. Kendi dünyalarını Laiklik, Çağdaşlık şemsiyesi altında meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Yoksa bunlar Laikliği de bilmezler. Bunlar Cumhuriyetin kelime anlamını da bilmezler, Cumhuriyet ile Demokrasi arasında ilişki ve çelişkiyi de bilmezler. Laiklikle Sekülerizm arasındaki ilişkiyi çelişkiyi de bilmezler; Teokrasi’yi duymuşlardır belki ama Bizantinizm’i çoğu duymamıştır bile. Laikliği din-devlet ayrılığı sanırlar. Fransa’da Laikliğin ülke genelinde geçerli olduğunu zannederler. Laikliğin meşruiyetini İncil’den alan bir Katolik mezhebi ile ilgili, Ruh’a egemen kilise ile Beden’e egemen devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen, çatışmama, işbirliği ve paylaşım temelinde bir uzlaşı olduğunu da bilmezler.
Ramazan ayında, Sosyal media’da Alkol ve Fuhşiyat’a özgürlük temelli tartışmalar başlatabiliyorlar ve kutsala ahlaksızca sözlerle saldırılarda bulunabiliyorlar.
Şu habere bakar mısınız: “Yeşim Salkım, İlahiyat Profesörü Nihat Hatipoğlu’nu hedef aldı! Kıyamet alametlerini sayan Hatiboğlu’nun teganni ve buna eşlik edecek müzik aletlerinin çeşidinin artacağı ve insanların eğlenceye meyledeceğine dair, kadim dini metinlerde zikredilen kıyamet alametleri ile ilgili, hadislere de konu olan hadiselerden söz ederken ifade ettiği bir cümleden yola çıkarak ‘ilahi de haram o zaman’ sonucu çıkarabiliyor.” Bu konuşmuş, bir soru sormuş, konuşmayan bundan bin beter olanı da var. Hali pür melalimiz bu! İş dünyası, VIP-CIP dünyasındaki rezillikler bununla kıyas kabul etmez.
Eğer, insanları Allah’tan uzaklaştırıp dünyaya bağlayan, onları dünyevi zevkler, fuhşiyat, oyun ve eğlenceye yönlendiren o her ne ise haramdır. Hakka, hayra çağıran, götüren her şey mubahtır.
Bakın müziği savunduğumu sanan bu yurttaşlarımız, içinde yaşadıkları toplumun dini geleneklerinden habersiz oldukları gibi aslında, savunduklarını sandıkları müzikten de habersizdirler. Sorun bakın çoğu Hamparsum Efendiyi duymamışlardır. Bizim klasik musikimizin batı müziğinden çok daha fazla, kıyas kabul etmez çokluğa sahip olduğunu da bilmez. Bizim musikimizde 48 ses tanımı varken batıda bu sayı dörtte bir seviyesindedir. Kulaklarında sadece DoReMiFaSolLaSiDo vardır. Bu isimlendirmenin de bir kilise ilahisinin her mısrasının ilk iki harfinden oluştuğunu da bilmez çoğu. Mesela Dede Efendi’nin bestelerini nasıl yaptığını sorsanız bilmezler. Anun / Kanun müzik aletinin matematik aksiyomlarla ve işlemleri ile ilgisini sorsanız da bilmezler. Beytül Hikme’yi duymamışlardır ki, bu konuda yapılan çalışmalar hakkında bilgi sahibi olsunlar.
Tabii suç bizde aslında. Biz biliyor muyuz sanki. Biz bunları anlatıyor muyuz? İktidar olduk 1970’ten beri kaç kez, Maarifimiz bu yönde minicik bir adım attı mı, Vakıflarımız, derneklerimiz, Sermayemizin, Akademilerin, Media’mızın böyle bir derdi oldu mu? Hangi sanatla hangi seviyede ilgimiz oldu ki. Biraz Hat, biraz minyatür ve tezhib. O da icracı olarak. Piyasa öncelikli. Onun talipleri de daha çok turistler zaten. Onun felsefesini, estetiğini, ahlakını, epistemolojisini, malzemesini üretme konusunda bile bir çaba çoğu kişi de yok. “Ney çalan esrarkeş”, “Sema yapan rakkase” el yazması kitapların sayfaları üzerine minyatür yapan, ya da anlamını bilmediği hat örnekleri çiziktirerek, şarap parası çıkaran adamlarla nereye gidebilirsiniz. İş sonunda grublarından ayrılan kadın sanatçıyı tehdit eden, özgürlük ve barış söyleyen Grup Yorum bildirisi ile noktalanır. Geçen gün Sibel Eraslan yazmıştı bu konuyu ve soruyordu bakalım hangi kadın derneği, demokrasi özgürlük ve barıştan söz eden kişi ya da topluluklar bu konuda bir şey yazıp söyleyecek! Geçmiş olsun. “Demokrasi” bugün ucuz bir makyaj malzemesidir. “Özgürlük” maskedir! “Barış”, bu işin kandırmacasıdır! “Çağdaşlık” mı dediniz kendinize benzemeyenleri, başkalarını “gerici, Çağdışı” diye suçlamak ve kendinizi kandırmak için uydurduğunuz kocaman bir yalan!
Hangi sanattan söz ediyorsunuz? Hangi sanatçı, o “ruh”un gıdası olan manevi iklimi, o iklime giden yolun yolcusu. O iklimin kavram ve kurumları ile hayatını renklendiriyor.
Yeşim Salkım bu konuda konuştu diye, sanki tek suçlu ve bu işin sorumlusu bu kişiymiş gibi bu işin faturasını ona kesmeye gerek yok. Bizim içimizde de, hem de başörtülü, hem de sakallı, tuzu kuru bir sürü insan var. Az zamanda büyük işler başardık. Son “on yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan”! Onları siyaset, sermaye media piyasasında görebilirsiniz. Dün lüks jipiyle bugün kripto parası ile. Bunlar bizim çocuklar. Artık İlahiyatçıları da var, İmam Hatiplileri de. Onun için Yeşim Salkım üzerinden değil, kendi üzerimizden de bu işin bir muhasebesini yapmamız gerek.
Savunan neyi, niçin savunduğunu, karşı çıkanın neye niçin karşı çıktığını bilmediği, ölenin niçin öldüğü, öldürenin niçin öldürüldüğünü bilmediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu büyük bir kıyamet alametidir. CoVID’de, CoVID vesilesi ile “Prof.” unvanlı birilerinin topluma dayattığı, insanların üzerine hüküm koyup, onları terbiye etmeye çalıştıkları, “ıslah edici rolü” üstlenen “bozguncular”ın köşe başlarını tuttuğu bugünlerde yaşadıklarımız da kıyamet alameti aslında. Ve Yeşim Salkım’ın bu fevri beyanı da bir “kıyamet alameti” olarak not edilebilir.
Müzikten ibaret değil bu iş, “Cemaatini kaybetmiş büyük camiler” de kıyamet alameti. Akaid’siz, ibadetsiz, şekilden ibaret seremoni, ritüel ve ikonalara indirgenmiş bir “Müslümanlık” da kıyamet alametidir. Tabii dini, ekonomik, sosyal, siyasal hayattan tecrid edip, BİREYSEL planda vijdanlara, toplumsal planda mabetlere hapsedilmiş bir dini hayat da kıyamet alametidir.
Aman efendim aman, galiba ahir zaman. Selâm ve dua ile.
Teenni edersen isabet edersin, yahud hemen hemen isabet etmiş olursun. Acele ettiğin zaman ise hataya düşersin, yahud neredeyse hata etmiş olursun.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 38 / No: 8
Ramuz El-Ehadis
Bir müslamana kendini zelil etmesi layık olmaz. Denildi ki: "Nefsi insanı nasıl zelil eder?" Buyurdu ki, gücü yetmeyecek belalara kendini atar.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)
Sayfa: 491 / No: 8
Ramuz El-Ehadis
Sizlerden biri, Allah (z.c.hz.) ne zannını güzelleştirmeden ölmesin. Zira Cennetin bedeli Allah'a hüsnü zandır.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 491 / No: 1
Ramuz El-Ehadis
Yoksa bir harf kâtipsiz olmaz bildikleri halde, bir harfinde kitaplar yazılan şu kâinat kitabını nasıl kâtipsiz zannediyorlar.
Risale i Nur Külliyatı
Sözler.
25.Söz.
Ey Adem oğlu ne yapacaksın dünya ile Helali hesap, haramı ise azabtır.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 493 / No: 6
Ramuz El-Ehadis
Ey İbni Havale, hilafetin arzı mukaddese nazil olduğunu görürsen o vakit sarsıntılar, inkilaplar büyük işler yaklaştı emektir. Ve kıyamet o zaman benim elimin senin başına yakınlığından daha yakındır.
Ravi: Hz. İbni Havale (r.a.)
Sayfa: 493 / No: 7
Ramuz El-Ehadis
Ey Adem oğlu sen Allah'ın azabına mukavemet edemezsin. Desen olmaz mı ki: "Rabbena atina fiddünya haseneten ve filahireti haseneten ve kına azabennar."
Ravi: Hz. Hasen (r.a.)
Sayfa: 493 / No: 4
Ramuz El-Ehadis
42. Yahut (sana) bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat inkâr edenler, asıl kendileri o tuzağa düşecek olanlardır.
(Müşriklerin Dârunnedve’de toplanıp da Hz. Peygamber’i bir hile ile öldürmek için aldıkları kararları boşa çıktı. Allah’ın Resûlü hicret etti. Tuzak başlarına geçti. Bedir’de kılıçtan geçirilenler kendileri oldu.) [bk. 17/76]
YANITLASIL
yuksel21 Haziran 2021 01:52
Veyahut, fıtratları bozulmuş, vicdanları çürümüş şarlatan münafıklar, dessas zındıklar gibi, ellerine geçmeyen hidayetten halkları aldatıp çevirmek, hile edip döndürmek mi istiyorlar ki, sana karşı kâh kâhin, kâh mecnun, kâh sahir deyip, kendileri dahi inanmadıkları halde başkalarını inandırmak mı istiyorlar?
Risale i Nur Külliyatı
Sözler.
25.söz.
Dördüncü nokta.
sy.627.
YANITLASIL
yuksel21 Haziran 2021 01:59
Böyle, hilebaz şarlatanları indan sayıp desiselerinden, inkârlarından müteesir olarak, fütur getirme.Belki, daha ziyade gayret et.Çünkü, onlar kendi nefislerine hile ederler, kendilerine zarar ederler.Ve onların fenalıkla muvaffakiyetleri, muvakkattır ve istidraçtır, bir mekr-i ilahidir.
Risale i Nur Külliyatı
Sözler
25. Söz. Sy.627,626.
Zira helal dairesi genistir, keyfe kafidir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.
Risale i Nur Kulliyati
Sozler
6.soz.sy.52.
Ya Ümmi Seleme, hiç bir adam yoktur ki, kalbi Allahın parmaklarından iki parmağı (tasarrufu) arasında olmasın. O, dilediğini sabit kılar, dilediğini kaydırır.
Ravi: Hz. Ummi Seleme (r.a.)
Sayfa: 494 / No: 3
Ramuz El-Ehadis
Ya Enes bilmez misin ki din kardeşinin kalbine sevinç sokmaklığın sebebi mağfirettendir. Onun sıkıntısını atar, gamını açarsın, borcuna mühlet verir veya ödersin. Çoluğuna çocuğuna yardım edersin.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 494 / No: 9
Ramuz El-Ehadis
Batı tarafından gelen bir fitne, doğu tarafından gelen bir fitne ile karşılaşınca Şam'ın ortasında toplanın. O gün yerin altı üstünden daha hayırlıdır.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 35 / No: 13
Ramuz El-Ehadis
Kıyamet yaklaştığında; taylasan giyilmesi çoğalır, ticaret artar, mal çoğalır, mal sahibine malı için tazim edilir, fuhuş yayılır, çocuklar amir durumuna gelir, kadınların sayısı artar, Sultan zulüm eder, eksik ölçü ve tartı yapılır, bir adamın köpek yavrusunu yetiştirmesi, kendi çocuğunu yetiştirmekten kendisine daha cazip gelir, büyüğe hürmet, küçüğe de merhamet edilmez ve gayri meşru çocuklar çoğalır, hatta yol ortasında adam kadınla yakınlaşır. İnsanlar, kalbleri kurt olduğu halde koyun postuna bürünürler, o zaman da insanların en iyi görüneni "müdahim" (kötülükleri gördüğü halde karışmayıp, kendi işine bakan) olanıdır.
Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.)
Sayfa: 33 / No: 7
Ramuz El-Ehadis
İnsan yemesini azalttığı zaman içi nur dolar.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 33 / No: 13
Ramuz El-Ehadis
Kıyamet yaklaştığında zamanın akışı hızlanır. Böylece sene ay gibi, ay Cuma (hafta) gibi olur. Cuma'dan Cuma'ya olan vakit de kuru bir hurma dalının yaprakları ile birlikte ateşte yanması gibi kısa olur.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 33 / No: 9
Ramuz El-Ehadis
Ya Hafsa, çok sözden sakın, zira zikrullahsız çok söz kalbi öldürür. Ve Allah'ı çok zikreden sözde kalbi ihya eder.
Ravi: Hz. Hafza (r.a.)
Sayfa: 496 / No: 11
Ramuz El-Ehadis
Ya Hamza, bu dünya tatlı bir yeşilliktir. Kim onu hakkı ile alırsa kendisine mübarek olur. Allah'ın malına ve Resulünün malına dalan niceleri vardır ki onun hakkı ateştir.
Ravi: Hz. Hamzanın hanımı Havie (r.a.)
Sayfa: 496 / No: 13
Ramuz El-Ehadis
531
410- "Kiyamet yaklaştiğinda; taylasan giyilmesi coğalir, ticaret artar, mal
Cogalir, mal
lr. mal sahibine mali için saygi gösterilir, fuhuş yayılır, çocuklar amir
LmUna gelir, kadinlarin sayISi artar, Sultan zulmeder, eksik ölçú ve tarti yapilir,
Ahir zaman
Air adamin köpek yavrusunu yetiştirmesi, kendi çocuğunu yetiştirmekten kendisine
daha Cazip gelir, buyuge hürmet, küçüğe de merhamet edilmez ve gayri meşru
cocuklar çoğalir, hatta yol ortasında adam kadınla yakınlaşır. Insanlar, kalbleri kurt
alâmetleri
çocuklar çoğalır,
olduğu halde koyun postuna búrünürler, o zaman da insanlarin en iyi görüneni
dalkavuktur "müdahin" (kötülükleri gördügü halde karışmayip, kendi isine
bakandr), o0
u 3 15 "Zaman yaklaştiğında.." Yani kiyamet saati yaklaştığinda...
lJl s "taylasan giyme çoğalır" Rafiziler ve Şia gibi hak etmedikleri
halde içi başka dişI başka, münafiklik için taylasan giyerler. Deccál çikar
Isfehan'dan taylasanlarla yetmiş bin kişi ona tabi olur.
[1/221]
&LE S "ticaret çoğalır" Bu, açgözlülügün çok olup, kanaatin
olmamasindan, nefis isteklerinin çok olmasındadır.
JulS "mal çoğalır" kelimesi başka bir nüshada önceki kelimede
olduğu gibi s şeklindedir. Dünya sevgisinin çokluğundan.
la"saygi gösterili"hs kelimesi, i kökündendir.
aJl Jll "mal sahibine mah nedeniyle" Yani mal sahibi, dini için değil
mali için, insanlar mala meylettikleri için saygin olur.
Lll "fuhuş çoğalır" Yani zina...
olall ijll ES ; "çocuklar âmir olur" Yani yași genç olanlar. Nitekim Allah
Dir kavme azap ettiği zaman akılsızlari veya çocukları yahut kadinlari başlarına
yonetici yapar. (Onlara bunları musallat eder.)
LES , "kadınlar çoğalır" Kütüb-i sitte'deki bir rivayette i
oyle ki elli kadna (bir adam düşer)" bir başka rivayette Ise lu-lg Y
Kirk kadina bir erkek idareci düşer. "şeklindedir.
Bu durum fitnelerin cokluğu nedeniyle erkeklerde öldürmeler artar. Çünkü
danlar kadinlar değil erkeklerdir. Bunun, fetihlerin çoğalacağina ve esiriliğin
drtacağina işaret olduğu da söylenmiştir.
Oa S "Baştaki yönetici zulmeder" Çeşitli zulümlerle zulmeder.
Adiistedrek, 11, 386.
532
"ölçü ve tartida eksiklik yapilr" Yani onlarda noksanlık yapılıir. Bu itade, kayip nedeniyle noksanliktan kinayedir. Allahu Teala
41
tartida hileye sapanlarin vay haline! Ki Onlar insanlardan ölçekle aldıkları 7an
haklarını tastaman alanlar, Onlara õlçekle yahut tarti ie verdikleri zaman i
eksiltenlerdir. " buyurur. (el-Mutaffifin 1,2,3.)
aman
ise
Rúyasi
"Adam köpek yavrusu yetiştirip egitir"
"cim" harfinin esresiyledir. Köpek yavrusu demektir.
J ú l "(Bu) Ona, kendisinin çocuğunu beslemekten daha ii
yararlh olur." Gocuğunun kötülüklerinden, bereketsizliğinden, itaatsizliğinden
dolay.
kelimesi,
"büyüğe saygi duyulmaz" Yani ilim ve yasça büyük olan hürmet gormez, ondan utanilmaz.
"küçüğe merhamet edilmez" Iki cümledeki filler edilgen/mechül
kiptedir. Yani insanlar çocuklara şefkat, merhamet gösteren kimseler değillerdir. "zinadan olma çocuklar çoğalır" Zinanın çokluğu ve nikahların bozukluğu nedeniyle. Zinanın çokluğunu Resülüllah (s.a.v'ın;
"öyleki adam yol ortasiında kadinla
yakın olur." lfadesi teyit eder. Yani hanimindan başkasiyla bile yol ortasinda zina eder.
"insanlar) koyun postu giyerler" oláil kelimesi noktalı harf
olan "/dât" harfinin üstünüyledir. Koyun demektir.
"kurt kalpleri üzerine" Bu ifade, onlarin görünüşte yumuşak
olduklarınI ve kalplerinin de katıliğinı açıklar. Onlar insanlara merhamet etmezler.
"bu zamanda insanların en iyisi, dalkavuk olandır"
Onlar dalkavukluk, yağcilık ederler. Insanları günahlar işlerken görür, onlari kendi hallerine birakirlar.
Hadiste kastedilen şey bu işlerin aşikâre olması ve çoğalmasidir. Yoksa bu
işlerin asli degildir. (Bu tür günahlar gizli ve az da olsa her devirde vardir.)
Hadisi Taberånî (el-Mu'cemü'l-kebir de), Hakim (el-Müstedrek'te) Ebu Zer
(t:a'den naklederler. Hadisin sahih oldugunu söyleyen Hakimi (el-Müstedrek
Müstedreki'l-Häkim'de) Zehebî eleştirmiştir.
Bu hadiste, Resulallah (s.a.)'in söyledikleri aynen gerçekleşmekte oldugu peygamberliginin hayretengiz alametleri bulunmaktadir.
Ramuz ehadis Şerhi
Levamiul ukul
zeka pırıltıları
Prof. Dr. Mustafa Cevat Akşit
Ya Abbas, bu işi Allah Benimle başlattı. Senin sülalenden biri ile bitirecek. O delikanlı dünyayı, evvelce zulümle dolduğu gibi, tekrar adaletle dolduracak ve o İsa (a.s)la namaz kılacak.
Ravi: Hz. Ammr İbni Yaser (r.a.)
Sayfa: 498 / No: 1
Ramuz El-Ehadis
Ya Ali (r.a) sana bir dua öğreteyim ki, onunla dua ettiğinde, zerreler adedince günahın olsa mağfiret olursun: "Allahümme la ilahe entel halimül hakim, tebarek te Subhaneke Rabbül-Arşil azim."
Ravi: Hz. Amr İbni Murre (r.a.)
Sayfa: 498 / No: 11
Ramuz El-Ehadis
Ya Ali (r.a), Benimle sade Peygamberlikte rakip olamazsın. Benden sonraasla nübüvvet yoktur. Halka yedi cihetten rekabet edersin ki, bu hususta Kureyşten hiç bir kimse seninle boy ölçüşemez. Sen onların Allaha ilk iman edenisin. Allahın ahdine onların en vefalısısın. Allahın emri hususunda onların en kavisisin. Onların müsavaat üzere en iyi taksim edenisin. Onların. Raiye üzerinde en ziyade adelet edenisin. Onların emri kazayı en ziyade görüp seçenisin ve onların Allah indinde en ziyade meziyeti olanısın.
Ravi: Hz. Muaz (r.a.)
Sayfa: 498 / No: 9
Ramuz El-Ehadis
Ya Ali (a.s) İslam çıplaktır. Elbisesi takva ve daha kıymetli elbisesi de hidayettir. Ziyneti haya, direği vera, kıvamı salih amel ve islamın esası da Bana ve Ehli muhabbettir.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)
Sayfa: 498 / No: 10
Ramuz El-Ehadis
Sizden biri bir düşmana mızrağı ile hamle eder de, mızrağın ucu o kimsenin tam gırtlağına geldiği sırada da olsa o adam: "Lâ ilâhe illallah" derse, mızrağı ondan derhal kaldırsın.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
Sayfa: 31 / No: 5
Ramuz El-Ehadis
Şeytan sabaha eriştiğinde askerlerini etrafa gönderirken onlara şöyle der: "Kim bir müslümanı haktan saptırırsa, ona taç giydiririm." Sonra askerlerinden biri ona gelir ve şöyle der: "Ben, birisinin karısını boşayıncaya kadar yanından ayrılmadan çalıştım." Bunun üzerine şeytan: "Mümkündür ki, o tekrar evlensin." Diğer biri gelir ve şöyle der: "Bu gün birisini ana ve babasına isyan ettirinceye kadar başından ayrılmadan uğraştım." Bunun üzerine şeytan: "Umulur ki, o kimse onlara iyilik yapsında iyilerden olsun" der. Başka birisi gelir ve şöyle der: "Ben, bir insanı Allah'a şirk koşuncaya kadar saptırmaya devam ettim." Bunun üzerine şeytan: " İşte aradığım sensin, sen" der ve tacı ona giydirir.
Ravi: Hz. Ebû Mûsa (r.a.)
Sayfa: 31 / No: 12
Ramuz El-Ehadis
Adem oğlu sabaha erişince azalarının hepsi hal lisanı ile ona şöyle der: "Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana aidiz. Sen müstakim olursan, biz de doğru oluruz. Sen müstakim olmazsan, biz de öyle oluruz."
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)
Sayfa: 31 / No: 10
Ramuz El-Ehadis
Allah Teala Cennet ehlini Cennette iskan ettiğinde, geriye geniş bir mekan kalır. Allah Teala oraya herbiri, yaratıldığından sona ereceği güne kadar ki dünyadan daha büyük olan, üç yüz altmış alemi iskan eder.
Ravi: Hz. Ebû Saidil Hudri (r.a.)
Sayfa: 30 / No: 5
Ramuz El-Ehadis
Bu ümmet şarabı üzüm suyu, faizi alış veriş, rüşveti hediye gibi kabul eder ve zekatı (öşrü) ticaret vesilesi yaparsa, işte bu, günahı artırdıklarından dolayı helaklerine sebep olur.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)
Sayfa: 29 / No: 8
Ramuz El-Ehadis
Ümmetim şu beş şeyi helal saydığı zaman, helak onların üzerine hemen gelir. Aralarında lanetleşmenin ortaya çıkmasını, ipekli giyilmesini, şarkıcı kadınlar ittihaz edilmesini, şarab içilmesini, erkeğin erkekle, kanının kadınla iktifa etmesini.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 29 / No: 9
Ramuz El-Ehadis
Kadınlar kadınlarla, erkekler de erkeklerle yetinirlerse, onlara doğu tarafından çıkacak kızıl bir rüzgarı haber ver. O rüzgar, onların bir kısmının suretlerini değiştirir, bir kısmını da yere batırır. "Bu ise onların isyanları ve aşırı gitmeleri sebebiledir."
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 29 / No: 11
Ramuz El-Ehadis
Sizden biri hastalıktan şikayet edince, elini elem duyduğu yere koysun ve sonra yedi defa şöyle desin: "Eûzü bi 'izzetillâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidu ve uhâzirü." (Elem duyduğum ve çekindiğimin şerrinden Allah'ın izzetine ve onun kudretine sığınırım.)
Ravi: Hz. Osman İbni Ebil As (r.a.)
Sayfa: 30 / No: 13
Ramuz El-Ehadis
Ya Aişe (r.a) sana Allah'ın takvası ve rıfk gerekir. Zira herhangi bir şeyde rıfk olursa onu ancak, ziynetlendirmiş olur. Bir şeyde de rıfk olmazsa onu çirkinleştirir.
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)
Sayfa: 500 / No: 10
Ramuz El-Ehadis
Alimlerin en kötüsü idarecilere yaranmak ve yararlanmak için yaptıklara herşeyi (dine uygun olsun olmasın) tastik edendir.
İdarecilerin en iyisi gerçek alimleri( ilmi ile amel edenleri) sözlerini nasihatlerini dinleyenler ve icra edenlerdir.
Hadisler Deryası
Akra fm.
Mahmud Esad Coşan.
Peygamberimiz zamanında bir kişi bir aşirete peygamberimizin kendisini ağarlamasını tavsiye ettiğini söyledi. Onlarda o kişiyi doyurdular.Sonra o kişi gece olunca Peygamberimizin bir de kadınla birlikte olmasını istediğini söyledi.Onlarda Peygamberimizin zina etmemesini öğütlediğini ona sormayı lazım geldiğini söylediler.
Peygamberimize giderek bu olayı sordular.Peygamberimiz çok kızdı. Cezalandırmak için iki kişiyi görevlendirdi.Bu sırada o kişiyi bir yılan soktu.Öldürdü.Allah c.c. onlar gelmeden yılanla cezasını vermiş oldu..
Mahmud Esad Coşan
Akra Fm.
Hadisler Deryası.
Yüzyılın en ilginç maddesi; Grafen
Türkiye’nin ilk grafen seri üretim tesisi geçenlerde açıldı.Ülkemiz grafeni seri üretebilen 10 ülkeden biri olacak. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, İvedik OSB'de, Nanografi firmasının Grafen Seri Üretim Tesisi'nin açılış töreninde yaptığı konuşmada, grafenin, insanlık tarihinin en büyük malzeme buluşlarından biri kabul edildiğini hatırlatarak konu hakkında bilgi verdi.
Varank, çelikten 200 kat daha mukavemetli, bakırdan yüzlerce kat daha iletken, esnek ve hafif bir malzeme olan grafenin sanayinin birçok alanında kullanıldığını söyledi.
Grafenin, tek atom kalınlığında 2 boyutlu bir nanomalzeme olarak nanoteknolojinin en kritik bileşenlerinden biri olarak gösterildiğini de ifade etti.
Grafen sayesinde daha uzun ömürlü malzemeler, ultra hızlı şarj edilebilen bataryalar, daha hızlı ve hafif uçaklar, vücuttaki nöronlara bağlanabilen biyonik cihazlar üretilebilecek, korozyon, ısınma ve iletim sorunlarına da çözümler getirilebilecek.
Bilindiği gibi AndreGeim ve Konstantin Novoselovgrafeni “21. Yüzyılın en ilginç maddesi” olarak tanımlamışlardı. Bu buluş 2010 yılında onlara fizik alanında Nobel ödülü kazanmalarını sağladı.
Çelikten 200 kat daha sağlam ancak bilinen en hafif ve ince madde. Şimdiye kadar bulunmuş ilk iki boyutlu kristal, üstelik bakırdan kat kat daha yüksek bir iletkenliğe sahip. Karbon bazlı bir malzeme. Grafen, grafitin bir atom kalınlığına getirilmiş en ince halidir.
Tüm bu özellikleri taşıyan başka bir malzeme yok dünyada.
Dr.Burcu Saner, “Bir gramGrafen’in yüzey alanını yayarak, birtop sahası büyüklüğünde bir yüzeyelde edebiliyorsunuz” diyor.
Gerçekten de ilginç bir madde olmalı bu. Düşünsenize, bir gramı bir top sahası büyüklüğünde olabiliyor. Peki, bu maddenin sağlığa zararı var mı?
Bilim şayet insanlık lehine kullanılırsa -ki öyle olmalıdır- ancak bilim olur. Atom bombası örneğinde olduğu gibi ileride insanlığın aleyhinde kullanılırsa -ki bu da artık ihtimal dahilinde- o zaman bilim egemen güçlerin elinde kitle imha silahına dönüşür.
Hatırlarsınız Kanada Sağlık Dairesi,grafen içeren maskelerin, oluşturabileceği sağlık riskleri nedeniyle dağıtımının, üretiminin ve ithalatının durdurulmasını istemişti.
Çünkü grafen içeren maskeler üzerinde araştırma yürüten yetkililer ilk değerlendirmelere göre solunan grafen parçacıklarının akciğer toksisitesine neden olabileceğini belirlemişti.
Barselona'daki çeşitli merkezlerden bilim adamları, beyne implante edilmek ve izlemek için bu esnek ve ultra ince malzemeden yani grafendenmikro transistörler geliştiriyor.
Bilindiği gibi beyin sinyali, her biri farklı alanlar için ilgili bilgiler sunan yüksek ve düşük frekanslara sahiptir. 0,1 Hz'nin altındaki çok düşük frekanslara sahip olanlar elektrotlarla ölçülemez, ancak onları grafen mikro transistörlerle okuyabiliriz.
Farelerin beyninde denenmeye çoktan başlandı bile.Çok küçük bir alan kaplayan bu madde aynı zamanda sensör vazifesi de görüyor.
Bu maddeyle karbon bazlı mikroçiplerde eldeedilebiliyor. Canlı bir hücrenin içinde hücresel süreçlerle etkileşime girebilir veya bunları bozabilir ve hasara da neden olabilir.
Uzmanlar vücutta karbon nanomalzemelere dönüşmesi ya da dokularda birikmesiyle birlikte nanomalzemeler organ için risk oluşturabilir diyor.
Yani grafene maruz kaldığınızda;vücudun bağışıklık sistemi tepki veriyor ve iltihaplanmaya neden olabiliyor bu da ileride kanser demek.
Bunun için de örneğin grafeninvücutta topaklanmalarını ve kümelenmelerini en aza indirecek bazı öneriler sunuyorlar. Çünkü dokularda birikmesi ciddi hasarlara neden olabiliyor.
İsrail’de ikinci doz Pfizer/BioNTech aşısını olanlardan 62’sinde kalp kası iltihaplanması (miyokardit) oluşmuş.
Amerikan sağlık kurumu CDC (Hastalık Koruma ve Korunma Merkezleri) bünyesinde oluşturulan bir uzmanlar grubu da;mRNA aşısı olan gençlerde çok nadiren görülen kalp rahatsızlıklarının aşıyla ilgili olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu ifade ettiler.
Acaba bu aşının içeriğinde grafen maddesi mi var? Bazı maskelerde yer alan grafenin akciğer rahatsızlığına yol açtığı ifade edilmişti.
Doğrusu asıl merak ettiğim;vücuttaki nöronlara bağlanabilen biyonik cihazların ne maksatla kullanılacağıdır. Anladığım kadarıyla bu maddenin pilleri ultra hızla şarj etmesinin dışında başka maharetleri de var.
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
502 1 Ey tüccar cemaati, bu alış verişe manasız söz ve yemin karışır, muamelenize sadaka da girsin. Hz. Kays İbni Ebu Gazve (r.a.)
502 2 Ey delikanlılar topluluğu, sizden kim evlenmek elinden geliyorsa evlensin. Zira bu, gözü haramdan korur ve ırz için de en iyi muhafazadır. Kimin de gücü yetmezse oruç tutsun. Zira bu onun için enemedir. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
502 3 Ey mü'minlerin kadınları, tehlil, tesbih ve takdis'e devam edin. Gaflet etmeyin ki rahmeti unutursunuz. Parmaklarınızla sayın. Bunlar sorguya çekileceklerdir ve tesbihe şehadet edeceklerdir. Hz. Hani İbni Osman (r.a.)
502 4 Ey kara haberciler, ey kara haberciler, ey kara haberciler. Sizin üzerinize korktuğum şeylerin en korkuncu riya ve gizli şehvettir. Hz. Abdullah İbni Zeyd (r.a.)
502 5 Ya Vabisa, geldin Bana iyilik ve günahtan soruyorsun. Neyi yapmandan için rahat oluyorsa o iyidir. Ne ki nefsinde tereddüt ve ihtilaç uyandırıyor o günahtır; sana insanlar fetva verse de. Hz. Vabisa (r.a.)
502 6 Ya Vasiba (r.a.), kalbinden fetva al. İyilik, kalbin mutmain olduğu ve nefsin itminan bulduğu şeydir. Günah ise, nefsini tırmalayan ve kalbe tereddüd uyandıran şeydir. İnsanlar sana fetva verse de "o doğrudur" deseler de. Hz. Vabisa (r.a.)
502 7 Ey yahudi, insan hepsinden, her ikisinin menisinden yaratılır. Erkek menisi kalındır. Ondan kemik ve sinir yaratılır. Kadının mutfesi ince nutfedir. Ondan et ve kan yaratılır. Hz. İbni Mes'ud (r.a.)
502 8 Adam keşke doğduğu yerin dışında, garib olarak ölseydi. Zira bir adam garib ölürse, o öldüğü yerle memleketi arasındaki mesafe Cennette ölçülür. (Kendine ona göre yer verilir.) Hz. İbni Amr (r.a.)
502 9 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, adam malın kendisine nereden geldiğine, helaldan mı, haramdan mı geldiğine aldırmayacak. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
502 10 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, ümmetim ihtilafı sırasında Benim sünnetime tutunan eliyle ateş tutan bir kimse gibi olacaktır. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
502 11 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, onların yüzleri insan yüzü, kalbleri şeytan kalbidir. Kan dökücülerdir. Çirkin hareketlerden kaçmazlar. Eğer sen onlara tabi olursan seni gözetirler. Eğer onlara güvenirsen sana ihanet ederler. Onların çocukları ahlaksız, gençleri arsız olur. Yaşlıları ise marufu emretmez, münkeri nehyetmez olur. Sünnet aralarında bid'at, bid'at ise aralarında sünnet gibidir. İdarecileri sapıktır. İşte bu zamanda Allah onlara şerlilerini musallat kılar. Hayırlıları dua eder, fakat duaları kabul olmaz. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
503 1 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, yanında altın ve gümüşü olmayan rahat etmez. Hz. Mikdam (r.a.)
503 2 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, mü'min o zaman müminlere dua edecek te Allah (z.c.hz.) şöyle buyuracak: "Kendi nefsine dua et sana icabet edeyim, umuma gelince Ben onlara gazablıyım." Hz. Enes (r.a.)
503 3 Sizin üzerinize bir zaman gelir ki, boğulmaya maruz adam gibi dua etmeyen yakayı kurtaramaz. Hz. Huzeyfe (r.a.)
503 4 İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, Camilerde halka halinde toplanırlar, gayeleri dünyevi olur. Allah'ın onlara ihtiyacı yoktur. Bunların arasına girmeyin. Hz. Enes (r.a.)
503 5 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki o zamanki halkın efdali "hafifül haz" olanıdır. Denildi ki; "Ya Resulallah hafifül haz nedir?" Buyurdu ki, çoluk çocuğu az olanlardır. Hz. Huzeyfe (r.a.)
503 6 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, bir saat düşünürlerde kendilerine namaz kıldıracak imam bulamazlar. Hz. Selame binti Hür (r.a.)
503 7 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, o zaman da onlar riba yerler, yemeyene de tozu bulaşır. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
503 8 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, zenginler tenezzüh için, orta halliler ticaret için, onların kur'aları riya ve gösteriş için, fakirler ise dilenmek için hac ederler. Hz. Enes (r.a.)
503 9 Ümmetim üzerine bir zaman gelir ki fukaha bir birini çekemez. Tekelerin birbirlerini kıskandığı gibi, birbirlerini kıskanırlar. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
503 10 Sizin üzerinize bir zaman gelir ki, adam acizlikle facirlik arasında muhayyer kalır. Kim bu zamana ulaşırsa aczi, fücura tercih etsin. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
503 11 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, adamın imanı soyulur da haberi olmaz. Halbuki o gömleğinin soyulduğu gibi soyulmuştur. Hz. Ebud Derda (r.a.)
503 12 İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki onda ulema, köpekler öldürülür gibi öldürülür. Keşke o zaman ulema birlik olsaydı. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
504 1 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, şimdi sizin aranızda münafığın gizlendiği gibi, mü'min gizlenecek. Hz. Câbir (r.a.)
504 2 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, adam bir kavmin içinde oturacak ta kendisini dile alacaklar korkusu ile kalkamayacak. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
504 3 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, onların hepsi Kur'an okur, ibadete çalışırlar ve ehli bid'atle de meşgul olurlar. Lakin bilmedikleri cihetten müşrik olurlar ve okumalarına ve ilimlerine bedel rızık alırlar ve dünyayı din karşılığında yerler. İşte bunlar, kör deccalin avanesi olacaklardır. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
504 4 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, şeytanlar onların evlatlarına ortak olacaklar. Denildi ki; "Bu da olacak mı ya Resulallah?" Buyurdu ki, evet. Dediler ki: "Bizim evlatlarımızı onların evladından nasıl ayırdedeceğiz?" Buyurdu ki: "Haya ve merhamet azlığından anlaşılacak. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
504 5 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, uleması da hukeması da fitne olacak. Mescitler ve kurra çoğalacak ama hiç alim bulunmayacak, tek tük ulema kalacak. Hz. Behz (r.a.)
504 6 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, günaha girmeksizin aralarında geçinmeye kuvvet bulunamayacak. Öyle ki, adam yalan söyleyecek ve yemin de edecek. Bu zaman gelince kaçın. Denildi ki: "Nereye kaçalım?" Buyurdu ki: "Allah'a, Kitabına ve Peygamberin sünnetine kaçın." Hz. Enes (r.a.)
504 7 İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, kaygıları kursakları, şerefleri malları, kıbleleri kadınları olacak. Dinleri de altın ve gümüşleri olacaktır. Bunlar halkın şerlileridir ve Allah yanında onların nasibi yoktur. Hz. Ali (r.a.)
504 8 Kıyamet günü, taleb-i ilmin mürekkebi ile şehidin kanı getirilir ve tartılır. Bu bunun üzerine öteki de ona üstün gelmez. Hz. Ukbe İbni Amr (r.a.)
504 9 Vali getirilir, sıratın üzerinde durdurulup öyle bir sallanır ki, onun her uzvu yerinden ayrılır. Eğer adil ise uzuvlar birleşir ve geçip kurtulur. Eğer zalim ise yetmiş yıl ateşe aşağı gider. Hz. Bişr İbni Asm (r.a.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
505 1 Adalet sahibi kadı, kıyamet günü getirilir, şiddetli bir hesapla karşılaşır ve temenni eder ki: "Keşke iki kişi arasında bir hurma davası fasl etmeseydi." Hz. Âişe (r.anha)
505 2 Kıyamet günü bir adam mizana getirilir. Sonra doksan dokuz sicil defteri getirilir ki, onlardan her sicil göz alasıya günahla doludur. Mizanın bir gözüne bunlar konur, sonra onun için bunun gibi bir kağıt çıkarılır. Baş parmağı ile diğer parmağının yarısı üzerinde onu tutar. Onda "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlühû" vardır. O diğer kefeye konulur da bu bütün hata ve günahlarını bastırır. Hz. İbni Amr (r.a.)
505 3 Kıyamet günü ümmetimden bir adam divana getirilir ki, kendisi için Cenneti hak edecek sevabı bulunmaz. Allah (z.c.hz.) buyurur ki; "Onu Cennete sokun. Zira o efradı ailesine karşı merhametli idi." Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
505 4 Kıyamet gününde, Adem evladından bir takım kavimler getirilir ki, yanlarında dağlar gibi hasenat vardır. Bunlar Cenneti görecek gibi yaklaştığında: "Sizin orada nasibiniz yok" denilir. (İtikadları dürüst ve riayetleri halis olmadıkları için) Hz. Salim (r.a.)
505 5 Kötü ulema, kıyamet günü divana getirilirler ve Cehennem ateşine atılır ve onlardan biri Cehennemde merkebin değirmen taşı etrafında dönmesi gibi, bağırsakları ile döner. Kendisine denilir ki: "Eyvah sana, biz senin yüzünden hidayet bulduk. Nedir bu halin?" Der ki: "Ben, size men ettiğim şeyi kendim yapıyordum." Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
505 6 Kıyamet gününde, nimetler, hasene ve seyyie ile getirilir. Allah Teala nimetlerden bir nimete şöyle buyurur: "Kulumun hasenatından hakkını al." O zaman adamda bir tek hasene kalmaz, o nimetle gider. Hz. Enes (r.a.)
505 7 Kıyamet günü Hacer-i Esved huzura getirilir, onun fasih bir dili olduğu halde ve o iman ile kendisini istilam edenlere şehadet eder. Hz. Ali (r.a.)
505 8 Adem oğlu kıyamet günü getirilir ve mizanın kefeleri önünde durdurulur. Ona bir melek tayin edilir. Eğer mizanı ağır gelirse melek mahlukatın duyacağı bir sesle şöyle nida eder: "Filan kimse bundan sonra ebedi olarak şekavete düşmeyecek bir saadetle said oldu." Eğer mizanı hafif gelirse, melek gene mahlukatın işiteceği bir sesle, şöyle nida eder: "Falan kimse bundan sonra said olmayacak bir şekavette şaki oldu" Hz. Enes (r.a.)
505 9 Ehli Cennet orada yerler içerler, fakat sümkürmek, abdeste gitmek, bevletmek olmaz. Onların yedikleri geğirti ve misk gibi bir ter şeklinde çıkar. Kendilerine tesbih ve hamd nefes gibi tabii bir şey olur. Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
506 1 Toprak insanın her şeyini yer . Yalnız kuyruk sokumundan hardal tanesi kadar bir yeri çürütmez. İşte ondan meydana gelirsiniz. Hz. Ebû Said (r.a.)
506 2 Cemaate, onların Allah'ın kitabını en iyi okuyanı iman olur. Eğer kıraatte müsavi ise, onların sünneti en iyi bileni, sünnette müsavi ise onların hicrete önce gideni, hicrette de müsavi iseler, yaşça onların önde olanı imam olur. Misafir ev sahibine veya biri Sultana, izni olmadıkça imam olmasın ve misafir evin ihtiram mevkiine oturmasın. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
506 3 Ehli Cehenneme emir olunur. Saf olurlar. Onların içinden bir müslüman geçirilir. Birisi der: "Ya filan, bana şefaat etsene." O da: "Sen kimsin der. "Beni bilmiyor musun? Sen benden su istemiştin de ben sana su vermiştim." der. Bunun üzerine o adama şefaat eder. Bunun gibi birisi de: "Sen benden hediye istemiştin de bende vermiştim" der. Hz Enes (r.a.)
506 4 Cebrail (a.s.)'a emrolunur, her sabah nur deryasına iyice girer. Sonra çıkar ve iyi silkinir. Ondan yetmiş bin damla düşer ve Allah her damladan bir melek yaratır. Bunlar Beyti Mamuru ziyaret ederler, orada namaz kılarlar, sonra dilediği yere kadar giderler de tesbihlerine kıyamete kadar devam ederler. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
506 5 Allah (z.c.hz.) şu topraktan ve şu haremden yetmiş bin kişi baas eder ki, onlar Cennete hesapsız girerler. Ve her biri de yetmiş bin kişiye şefaat eder. Onların yüzleri bedir gecesindeki ay gibidir. (Böylece dört milyar dokuz yüz milyon kişi Cennete hesapsız girecek.) Hz. İbni Mes'ud (r.a.)
506 6 Alim ile abid baas olur. Abide: "Gir Cennete" denir. Alime de: "Burada dur da insanlara şefaat edersin; onların ahlakını güzel ettiğinden dolayı" denir. Hz. Câbir (r.a.)
506 7 Cennette, Allah'ın kalmasını dilediği kadar yer boş kalır. Sonra Allah orası için ayrıca dilediğinden bir halk yaratır. (Cennet ehli yerlerine yerleştikten ve en ufağına gözünün gördüğü yer senin dendikten sonra.) Hz. Enes (r.a.)
506 8 Ölüyü üç şey takib eder: Ehli iyali, malı ve ameli. İlk ikisi gelir döner, biri onunla kalır. Ehli ve malı döner, ameli kalır. Hz. Enes (r.a.)
506 9 Deccala, İsfahan yahudilerinden yetmiş bin yahudi tabi olur. Hepsinin üzerlerinde taylasan vardır. Hz. Enes (r.a.)
Hastalarınız ağırlaştığında onları "Lâ ilâhe illallah" sözüne zorlamayın, lakin telkinde bulunun. Münafığın sonu asla kelimei tevhid ile nihayete ermez.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 24 / No: 9
Ramuz El-Ehadis
Sırat üzerinde alim ile abid bir araya geldiğinde, abide denir ki: "Cennete gir. Ve ibadetin sebebiyle oradaki nimetlerden faydalan." Alime de denir ki: "Sen burada dur ve sevdiklerine şefaat et. Senin şefaatin mutlaka kabul olunur." Böylece o alim Nebiler makamına yükseltilir.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Sayfa: 24 / No: 12
Ramuz El-Ehadis
Allah Teala bir kula hayır murad ettiğinde, onun günahının cezasını dünyada acele verir. Allah bir kula da şer murad ederse, günahının cezasını kıyamette verinceye kadar geciktirir. Bu yüzden o kimse de kendi reyini beğenmiş biri (veya yaban eşekleri gibi) olur.
Ravi: Hz. Ammar (r.a.)
Sayfa: 26 / No: 12
Ramuz El-Ehadis
Allah bir kula hayır dilediği zaman onun güzel işlerini ve iyiliklerini emanete ehil kimseler (iyiliğin kadir ve kıymetini bilip teşekkür edenlere) isabet ettirir. Allah bir kula da şer murad ederse, onun güzel ve iyi işlerini emanete ehil olmayan kimselere rastlatır.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 26 / No: 13
Ramuz El-Ehadis
Allah bir kula hayır murad ettiğinde, onun zenginliğini nefsinde ve takvasını kalbinde kılar. Bir kula da şer murad ederse, onun fakirliğini gözleri önüne koyar.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 26 / No: 14
Ramuz El-Ehadis
Mevtanıza, henüz canı üstünde iken "Lailahe illallah"ı telkin ediniz. (Bu kabir telkininden daha efdaldir)
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 292 / No: 9
Ramuz El-Ehadis
Bir kelime biliyorum. Bir mü'minin onu yürekten söylerse ona Cehennem haram olur. (Bu kelime-i şehadettir.)
Ravi: Hz. Osman (r.a.)
Sayfa: 147 / No: 7
Ramuz El-Ehadis
"La ilahe illallah" sözü, Allah'ın gadabını kullarından uzaklaştırmaya devam eder, dünyaları yolunda iken dinlerindeki eksikliği görmez oluncaya kadar. O zaman yine söylerler fakat Allah (z.c.hz.) onlara "Yalan söylüyorsunuz" buyurur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 487 / No: 2
Ramuz El-Ehadis
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
24 9 Hastalarınız ağırlaştığında onları "Lâ ilâhe illallah" sözüne zorlamayın, lakin telkinde bulunun. Münafığın sonu asla kelimei tevhid ile nihayete ermez. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
56 5 Müslüman bir kul "Lâ ilâhe İllallah" dediğinde, o tevhid gökleri yarıp geçer ve Allahın huzurunda durur. Cenabı Hak ona: "Sakin ol" diye buyurur. O tevhid der ki: "Nasıl sakin olayım? Beni söyleyen mağfiret olunmadıkça" Allah Teala buyurur ki: "Sen o kulumun dilinden çıktığın anda Ben onu bağışlamıştım." Hz. Enes (r.a.)
58 9 "Sübhanellah" dediğinde sen Allah'ı zikretmiş olursun. Allah da seni anar. "Elhamdülillah" dediğinde, Allah'a şürketmiş olursun. O da sana ihsanını artırır. "Lâ ilâhe illallah" dediğinde, işte o öyle bir kelimei tevhiddir ki, kim bu kelimeyi şeksiz, tereddüdsüz, kibirsiz ve zulüm yapmaksızın söylerse, Allah onu ateşten azad eder. Hz. Hakem İbni Umeyr (r.a.)
93 10 Allah (z.c.hz.) ehli tevhide, Cehennemde, imanlarının noksanı kadar âzab eder. Sonra, imanları sebebiyle ebedi olarak Cennete sevk eder. (İmanı tamamlamak ameli salihle olur.) Hz. Enes (r.a.)
193 4 Kadere iman, tevhidin nizamıdır. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
228 1 Kalbler dört nevidir: Açık kalb; örtüsü, kılıfı olmayıb parlıyan nurlu bir kandil gibidir. Kılıflı kalb; Kılıfla örtülmüş ve bağlanmıştır. Dışı mühürlüdür. Ters kalb; (Aşağısı yukarı, yukarısı aşağıya gelmiş) yamuk kalb. Kılıfsız olan açık kalbe gelince, bu müminin kalbidir. Onun kandili içindeki iman nurudur. Kılıflı kalb, kafirin kalbidir. (Ne alır ne verir. Ona bir şey işlemez) Ters kalb, (tepesi aşağı olan kalb) münafığın kalbidir. Ki (Hakkı ve tevhidi bilir) ama inkar eder. Yamuk kalbe gelince; içinde imanda, nifakta olan kalbdir. Onun imanının misali, bir tane gibidir ki, o taneyi iyi su büyütür. Oradaki nifakın misali ise, irin ve kanın büyüttüğü çıban gibidir. O iki besleyiciden hangisi diğerine galib gelirse kalbde o hakim olur.(İman ile nifakı besliyen şeyler vardır. İmanı Zikir ve Kur'an, nifakı da oyun, eğlence, çalgı ve çağanak besler. Hangisini yenerse o galib gelir. Ya kalb alaşağı olur, ya da nifak körelir.) Hz. Ebû said (r.a.)
264 3 Üç şey sünnettendir: Her imamın arkasında namaz kılmak ki, namazın sevabı sana, vebali onadır. Her emirle cihad ki, cihadın ecri sana, şerri ise onun üzerinedir. Ehli tevhidden her ölünün namazını kılmak, intihar etmiş de olsa Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
377 3 Bir kul ihlas ile "Lâ ilâhe illallah" derse, bu tevhid hailsiz olarak göğe çıkar ve Allah'a erişir ve Allah mutlaka bu gibi kimselere rahmet nazarı ile bakar. Bir Muhavvide Rahmetle bakması da Allah üzerine haktır. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
387 2 Bir mü'minin kalbine sürur vermiş bir mü'min yoktur ki, o sürurdan Allah, Allah'a ibadet eden, Onu temcid eden, Onu tevhid eden bir melek yaratmasın. Bu mü'min kabrine girince o, mü'mine verdiği sürur gelir ve "beni tanıdın mı?" der o da: "Sen kimsin?" der. O da şöyle cevap verir: "Ben filana verdiğin sürurum. Ben bugün senin yanlızlığında enîsin olacağım, suallerine yardım edeceğim ve sana o sabit sözü unutturmayacağım, mahşerde seninle beraber olacağım. Rabbına senin için şefaatta bulunacağım ve Cennette de yerini sana göstereceğim." Hz. Cafer (r.a.)
401 1 Bir kimse Cennet hazinesi isterse "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah"a devam etsin. (Buna gizli tevhid deniyor: "Ne men edici ne de yapıcı bir kuvvet var ancak Allah" manasındadır.) Hz. Fudale İbni Ubeyd (r.a.)
462 2 "La ilahe illallah" kulları Allahın azabından korur, dünyalarını dinlerine tercih etmedikçe. Şayet dünyalarını dinlerine tercih ederler de sonra "La ilhe illallah" derlerse bu tevhid kendilerine red olunur ve Allah Teala onlara "Yalan söylediniz" buyurur. Hz. Enes (r.a.)
498 4 Ya Osman, Allah Beni ruhbaniyetle baas etmedi. Allah indinde dinin hayırlısı kolay tevhid yoludur. Hz. Ebû Klade (r.a.)
500 11 Ya Fatma (r.a) kalk kurbanının yanında hazır bulun. Zira damlayan ilk damla ile işlemiş olduğun her günah af olunur. Ve şöyle söyle "İnne salatî ve nüsukî ve mahyâye ve memâtî Lillahi Rabbil alemîn. Lâ şerikeleh ve bi zâlike ümirtü ve ene evvelül-müslimîn" (Benim namazım vesair ibadetim, dinim, hayatım ve ölümüm Rabbil Alemin olan Allah içindir. Onun şeriki yoktur. Ben bu tevhid ile emrolundum ben müslümanlardanım) Denildi ki; "Ya Resulallah, bu Sana ve ehli Beytine mi mahsustur?" Buyurdu ki, hayır bilakis bütün müslümanlara aittir. Hz. Umran İbni Hüseyin (r.a.)
538 2 Cenazeyi defnettikten sonra kabrin üzerinde durur ve ashaba dönüp: "Kardeşiniz için istiğfar edin ve onun için Allah'dan tesbit taleb edin (tevhidde sabit olsun). Zira şimdi o suale tabi tutulacaktır." buyururlardı. Hz. Osman (r.a.)
193 4 Kadere iman, tevhidin nizamıdır.
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
25 1 Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onu kendisini ittihaz eder (Kulu kendisi ile meşgul eder.), zevce ve çocukları ile meşgul etmez. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
25 2 Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onu dünyadan korur; sizden birinizin hastasını sudan koruması gibi. Hz. Katade ibni Numen (r.a.)
25 3 Allah Teala bir kulu sevdiğinde ona dünya işlerini kapar, ahiret işlerini ise açar. Hz. Enes (r.a.)
25 4 Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onun sevgisini meleklerin kalblerine de ilka eder. Bir kula buğz ederse, onun da buğzunu meleklerin kalblerine ilka eder. Sonra da o sevgi veya buğzu insanların kalblerine yerleştirir. Hz. Enes (r.a.)
25 5 Allah Teala bir kavmi sevdiği zaman onları ibtilaya uğratır. Kim sabrederse ona sabrının karşılığı verilir. Kim de sabretmez şikayete bulunursa, ona da karşılığı verilir. Hz. Mahmud İbni Lebib (r.a.)
25 6 Allah Teala bir kulu sevdiğinde Cebrail (a.s.)'a şöyle seslenir: "Ben filanı sevdim, sen de onu sev." Cebrail (a.s.) da ayın şeyi semada nida eder. O kimsenin muhabbeti sonra arz ehline indirilir. İşte bu, Allah Teala'nın şu mealdeki kavlinin ifadesidir: "O kimseler ki, iman edip iyi ameller işlediler. Rahman onlar için bir muhabbet kılacaktır." Allah, bir kula buğz ederse Cebrail (a.s.)'a şöyle nida eder: "Ben filana buğz ettim." Cebrail (a.s.) da aynı şeyi semada nida eder. Sonra o kimse için buğz arza indirilir. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
25 7 Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onu, henüz yapmamış olduğu yedi türlü hayırla sena ettirir. (Sonra da ona tevfik ihsan edip o amelleri yapmaya muktedir kılar.) Bir kula da gadap ettiğinde, ondan, henüz yapmamış olduğu yedi türlü şer ile bahs ettirir. Hz. Ebû Said el Hudri (r.a.)
25 8 Sizden biriniz kardeşini sevdiği zaman onu sevdiğini kendisine bildirsin. Hz. Mikdad (r.a.)
25 9 Sizden birisi kardeşini Allah yolunda sevdiği zaman kendisine bildirsin. Zira bu, ülfette daha kalıcı, muhabbette sebat vericidir. Hz. Mücahid (r.a.)
25 10 Bir kimseyi sevdiğin zaman onunla mücadele (ve münazaa) etme. Ona zulmetme ve zarar verme. Kendisi hakkında kimseye bir şey sorma. Olur ki, ona düşman olan bir kimseye rastlarsın da, o da sana, onda olmayan şeyleri varmış gibi anlatır. Böylece seninle sevdiğin kimsenin arasını açmış olur. Hz. Muaz (r.a.)
25 11 Bir günah işlediğin zaman derhal tevbe et. (Günah) gizli ise gizli, aleni ise aleni. Hz. Enes (r.a.)
25 12 Sizden biriniz, müslümanlık görevini güzel yaptığı zaman, amel ettiği her hasene için, kendisine on mislinden yedi yüz katına kadar sevap yazılır. Yaptığı her bir seyyie için ise misli kadar yazılır. Allah'a kavuşuncaya kadar bu böyledir. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
25 13 (Helal, haram veya diğer hususlarda) Çeşitli şeylerde ve hadis-i şeriflerin çoğaldığı zamanda doğru yol, sana tereddüt vereni bırakman ve sana itminan vereni almandır. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
25 14 Bir yolun genişliği hususunda ihtilafa düştüğünüzde, yolun genişliğini yedi zir'a (arşın) yapınız. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
25 15 Müezzin ezan okumaya başladığı zaman Rab, rahmet elini onun başının üzerine koyar. Ezan bitinceye kadar bu böylece devam eder. Sesinin eriştiği yer vus'atınca ona mağfiret eder. Ezanı bitirdiğinde de Allah teala: "Kulum doğru söyledi. Ey kulum Hakka şehadet ettin. Sana müjde olsun" diye buyurur. Hz. Enes (r.a.)
https://www.koprudergisi.com/kis-1995/risale-i-nurdan-risale-i-nur-nedir-sualine-cevap/#:~:text=Ris%C3%A2le-i%20Nur%E2%80%99danRisâle-i Nur’dan, "Risâle-i Nur nedir?" Suâline Cevap
By Editör / In 049. Sayı | Kış 1995 | Risale-i Nur’a Doğru / 01.01.1995
Eski Harb-i Umûmiden evvel ve evâilinde, bir vâkıâ-i sâdıkada
görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ,
müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları, dünyanın her tarafına dağıttı. O
dehşet içinde baktım ki, merhum vâlidem yanımdadır.
Dedim: "Ana korkma; Cenâb-ı
Hakkın emridir. O Rahîm’dir ve Hakîm’dir."
Birden, o hâlette iken baktım ki,
mühim bir zât banâ âmirâne diyor ki: "İ’câz-ı Kur’ân’ı beyân et."
Uyandım,
anladım ki bir büyük infilak olacak. O infilak ve inkılâptan sonra, Kur’ân
etrâfındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya, Kur’ân, kendi kendini müdâfaa
edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı, onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu
i’câzın bir nevini şu zamanda izhârına, haddimin fevkınde olarak, benim gibi bir
adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.
Barla Lahikası, s. 9.
Risâle-i
Nur doğrudan doğruya Kur’ân’ın bâhir bir bürhânı ve kuvvetli bir tefsiri ve
parlak bir lem’a-i i’câz-ı mânevisi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir
şuâı ve mâden-i ilm-i hakîkatten mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i
mâneviyesidir.
Şuâlar, s. 577.
Lillâhilhamd, Risâle-i Nur, bu asrı, belki
gelen istikbâli tenvir edebilir bir mu’cize-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler
ve vâkıalar ile körlere de göstermiş.
Kastamonu Lahikası, s. 6.
Risâle-i
Nur’un kitapları birbirine tercih edilmez. Herbirinin, kendi makâmında riyâseti
var ve bu zamanı tenvir eden bir mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniyedir.
Evet, bu
asrın ehemmiyetli ve mânevî ve ilmî bir mürşidi olan Risâle-i Nur, heyet-i
mecmuası, sâir şahsî büyük mürşidler gibi kendine muvâfık ve hakikat-i ilmiyeye
münâsip olarak, birkaç nevîde ve bilhassa hakâik-ı îmâniyenin izhârında,
intişârında azîm kerâmetleri olduğu gibi, üç kerâmet-i zâhiresi bulunan
Mu’cizât-ı Ahmediye, Onuncu Söz ve Yirmi Dokuzuncu Söz ve Âyetü’l-Kübrâ gibi
risâleleri dahi, herbiri kendine mahsus kerâmetleri bulunduğunu çok emâreler ve
vâkıalar bana katî bir kanaat vermiş. Hattâ sekerâtta bulunan talebelerine
imânını kurtarmak için bir mürşid gibi yetiştiğine müteaddit vâkıalar şüphe
bırakmıyor-Bir saat tefekkür, bir sene ibâdet-i nâfile hükmünde, bir misâli
Nurun Hizb-i Ekberi’dir diye müşâhede ettim ve kanaat getirdim.
Kastamonu
Lâhikası, s. 9.
Risâle-i Nur, tarîkat değil, hakîkattir; ây’ât-ı Kur’âniyeden
tereşşuh eden bir nurdur. Ne Şarkın ulûmundan ve ne de Garbın fünûnundan alınmış
değil, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın bu zamana mahsus bir i’câz-ı mânevîsidir;
menfaat-i şahsiye yoktur.
Kastamonu Lâhikası, s. 150.
Risâle-i Nur sâir
telifât gibi, ulûm ve fünundan ve haşka kitaplardan alınmamış. Kur’ân’dan başka
me’hazı yok, Kur’ân’dan başka üstâdı yok, Kur’ân’dan başka mercii yoktur. Telif
olduğu vakit hiçbir kitap müellifin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya
Kur’ân’ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur’ânîden ve âyâtının nücümundan,
yıldızlarından iniyor, nüzûl ediyor.
Sikke-i Tasdîk-ı Gaybi, s. 79
Hem,
yazılan eserler, risâleler-ekseriyet-i mutlakası-hariçten hiçbir sebep
gelmeyerek, rûhumdan tevellüd eden bir hâcete binâen âni ve def’î olarak ihsan
edilmiş. Sonra bâzı dostlarıma gösterdiğim vakit, demişler: "Şu zamanın
yaralarına devâdır." İntişar ettikten sonra ekser kardeşlerimden anladım ki, tam
şu zamândaki ihtiyaca muvâfık ve derde lâyık bir ilâç hükmüne geçiyor.
Mektûbât, s. 363.%2C%20%22Ris%C3%A2le,Mekt%C3%BBb%C3%A2t%2C%20s.%20363.
Esrâr-ı Kur’âniyeye âit yazılan Sözler, şu zamanın
yaralarına en münâsip bir ilâç, bir merhem ve zulümâtın tehâcümâtına mâruz
heyet-i İslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vâdilerinde hayrete düşenler için
en doğru bir rehber olduğu itikâdındayım. Bilirsiniz ki; eğer dalâlet cehâletten
gelse, izâlesi kolaydır. Fakat, dalâlet fenden ve ilimden gelse, izâlesi
müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan, ancak
binden biri irşad ile yola gelebilirdi. Çünkü öyleler kendilerini beğeniyorlar,
hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenâb-ı Hak şu zamanda,
i’câz-ı Kur’ân’ın mânevî lemeâtından olan mâlûm Sözler’i, şu dalâlet zındıkasına
bir tiryak hâsiyetini vermiş tasavvurundayım.
Mektûbât, s. 27
Kur’ân-ı Hakîmin
sırr-ı i’câzıyla hakîki bir tefsiri olan Risâle-i Nur, bu dünyada bir mânevi
Cehennemi, dalâlette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada mânevî bir Cennet
bulunduğunu ispat ediyor ve gü nahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin
içinde mânevî elim elemleri gösterip hasenât ve güzel hasletlerde ve hakâik-ı
şeriatın amelinde Cennet lezâizi gibi mânevi lezzetler. bulunduğunu ispat
ediyor. Sefâhet ehlini ve dalâlete düşenleri o cihetleaklı başında
olanlarını-kurtarıyor.
Âyetü’l-Kübrâ, s. 192
"Neden, senin Kur’ân’dan yazdığın
Sözler’de bir kuvvet, bir tesir var? Ki, müfessirlerin ve âriflerin sözlerinde
nâdiren bulunur. Bâzan bir satırda, bir sayfa kadar kuvvet var; bir sayfada bir
kitap kadar tesir bulunuyor."
Elcevap: Güzel bir cevaptır. Şeref, i’câzı
Kur’ân’a âit olduğundan ve bana âit olmadığından, bilâpervâ derim: Ekseriyet
itibâriyle öyledir. Çünkü, yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir; teslim
değil., imanda mârifet değil, şehâdettir, şuhuddur; taklit değil, tahkîktir;
iltizam değil, iz’andır; tasavvuf değil, hakikattir; dâvâ değil, dâvâ içinde
bürhandır.
Şu sırrın hikmeti budur ki:
Eski zamanda, esâsât-ı imâniye mahfuzdu,
teslim kavi idi. Teferruâtta, âriflerin mârifetleri delilsiz de olsa,
beyânâtları makbul idi. Fakat, şu zamanda dalâlet-i fenniye, elini esâsâta ve
erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devâyı ihsan eden Hakîm-i Rahîm olan
Zât-ı Zülcelâl, Kur’ân-ı Kerim’in en parlak mazhar-ı i’câzından olan
temsilâtından bir şûlesini, acz ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten,
hizmet-i Kur’ân’a âit yazılarıma ihsan etti. Felillâhilhamd, sırr-ı temsil
dürbünüyle en uzak hakikatler gâyet yakın gösterildi. Hem, sırr-ı temsil
cihetü’l-vahdetiyle en dağınık meseleler toplattırıldı. Hem, sırr-ı temsil
merdiveniyle en yüksek hakîkate kolaylıkla yetiştirildi. Hem, sırr-ı temsil
penceresiyle hakâik-ı gaybiyeye, esâsâtı İslâmiyeye şuhûda yakın bir yakîn-i
îmâniye hâsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hattâ nefis ve hevâ teslime
mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu.
Elhasıl:
Yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilât-ı Kur’âniyenin
lemeâtındandır. Benim hissem yalnız şiddet-i ihtiyacımla taleptir ve gâyet
aczimle tazarrûumdur. Dert benimdir, devâ Kur’ân’ındır.
Mektûbat, s. 365
Risâle-i Nur’un mesleği sâir tarikatler, meslekler gibi mağlûp olmayarak, belki
galebe ederek, pekçok muannidleri îmâna getirmesi, pekçok hâdisâtın şehâdetiyle,
bu asırda, bir mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniye olduğunu ispat eder. O dairenin
haricinde, ekseriyetle, bu memlekette, bu husûsi ve cüz’î ve yalnız şahsî hizmet
veya mağlûbâne perde altında veya bid’alara müsâmaha sûretinde ve tevilât ile
bir nevî tahrifât içinde hizmet-i dîniye tam olamaz diye, hâdisât, bize kanaat
vermiş.
Emirdağ Lâhikası-I, s. 62.
Risâle-i Nur, Kur’ân’dan çıkan bürhâni bir
tefsir olduğundan, Kur’ân’ın nükteli, hikmetli, lüzumlu, usandırmayan tekrarâtı
gibi onun da lüzumlu, hikmetli, belki zarûri ve maslahatlı tekrarâtı vardır. Hem
Risâle-i Nur, zevk ve şevk ile, dillerde, usandırmayan, dâimâ tekrar edilen
Kelime-i Tevhidin delilleri olmasından, zarûri tekrarâtı kusur değil; usandırmaz
ve usandırmamalı
Şuâlar, s. 65.
Müceddid-i Elf-i Sânî İmâm-ı Rabbâni Ahmed-i
Fârukî ders verirken diyordu: "Bütün tarikatlerin en mühim neticesi hakâik-ı
imâniyenin inkişâfıdır. Ve birtek mesele-i imâniyenin vuzuh ile inkişâfı, bin
kerâmâta ve ezvâka müreccahtır." Hem, diyordu: "Eski zamanda büyük zâtlar
demişler ki, `Mütekellimînden ve ilm-i kelâm ulemâsından birisi gelecek, bütün
hakâik-ı îmâniye ve İslâmiyeyi delâil-i akliye ile kemâl-i vuzuhla ispat edecek.
Ben istiyorum ki, ben o olsam, belkiHaşiye o adamım diye. Îman ve Tevhid, bütün
kemâlât-ı insâniyenin esâsı, mâyesi, nûru, hayatı olduğunu ve
1
düsturu, tefekkürât-ı îmâniyeye âit
bulunması ve Nakşî tarikatinde hafî zikrin ehemmiyeti ise, bu çok kıymettar
tefekkürün bir nevi olmasıdır" diye tâlim ederdi. Mâdem bu kahraman imam böyle
diyor ve mâdem bir zerre kuvvet-i îmâniyenin ziyâdeleşmesi bir batman mârifet ve
kemâlâttan daha kıymetlidir ve yüz ezvâkın balından daha tatlıdır; ve mâdem bin
seneden beri îman ve Kur’ân aleyhinde terâküm eden Avrupa feylesoflarının
îtirazları ve şüpheleri yol bulup ehl-i îmâna hücum ediyor ve bir saadet-i
ebediyenin ve bir hayat-ı bâkiyenin ve bir Cennet-i dâimenin anahtarı, medârı,
esâsı olan erkân-ı imâniyeyi sarsmak istiyorlar; elbette herşeyden evvel
îmânımızı taklitten tahkîka çevirip, kuvvetlendirmeliyiz.
Âyetü’l-Kübrâ,
s.139-140.
Kur’ân’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız akli mesâil-i ilmiye
değil, belki kalbî, rûhî, halî mesâil-i imâniyedir. Ve pek yüksek ve kıymettar
maarif-i İlâhiye hükmündedirler.
Mektûbât, s. 340.
İlm-i mantıkta "kaziye-i
makbûle" tâbir ettikleri (yani büyük zâtların, delilsiz, sözlerini kabul
etmektir), mantıkça yakîn ve katiyeti ifâde etmiyor. Belki, zann-ı gâliple
kanaat verir. İlm-i mantıkta, "bürhân-ı yakinî" hüsn-ü zanna ve makbul şahıslara
bakmıyor. Cerh edilmez delile bakar ki; bütün Risâle-i Nur hüccetleri, bu
bürhân-ı yakînî kısmındandır. Çünkü ehl-i velâyetin amel ve ibâdet ve sülûk ve
riyâzetle, gördüğü hakîkatler ve perdeler arkasında mü-şâhede ettikleri,
hakâik-ı imâniye. Aynen onlar gibi, Risâle-i Nur, ibâdet yerinde ilim içinde
hakîkate bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî
hüccetler içinde hakikatü’l-hakâika yol açmış; vee ilm-i tasavvuf ve tarîkat
yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akîde ve usûlü’d-din
içinde bir velâyet-i kübrâ yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarîkat
cereyanlarına galebe çalan felsefi dalâletlere galebe ediyor; meydandadır.
Teşbihte hatâ olmasın; nasıl ki Kur’ân’ın gâyet kuvvetli ve mantıki hakikati
sâir dinleri felsefe-i tabiiyenin savletinden ve galebesinden kurtarıp onlara
bir nokta-i istinad oldu, taklidi ve aklın haricindeki usûllerini de bir derece
muhâfaza etti; aynen öyle de, bu zamanda onun bir mu’cizesi ve nûru olan
Risâle-i Nur dahi felsefe-i maddiyeden gelen dehşetli dalâlet-i ilmiyeye karşı,
avâm-ı ehl-i îmânın, taklidî olan îmanlarını, o dalâlet-i ilmiyenin savletinden
kurtarıp, umum ehl-i îmâna bir noktai istinad ve yakın ve uzaklarda olanlara
dahi, zaptedilmez bir kale hükmüne geçmiştir ki; bu emsâlsiz dehşetli dalâletler
içinde, yine avâm-ı mü’minînin îmânını şüphelerden ve İslâmiyetini hakîkatsizlik
vesveselerinden muhâfaza ediyor.
Evet, her tarafta, hattâ Hint ve Çin’de, ehl-i
îman bu zamanın çok dehşetli dalâletinin galebesinden, "Acaba İslâmiyette bir
hakikatsizlik mi var ki, sarsılmış" diye şüpheye ve vesveseye düştüğü vakit,
birden işitir ki, bir risâle çıkmış; îmânın bütün hakîkatlerini kati ispat eder,
felsefeyi mağlûp edip zındıkayı susturuyor, diye anlar. Birden o şüphe ve
vesvese zâil olup îmânı kurtulur ve kuvvet bulur.
Emirdağ Lâhikası-I, s. 90.
Emirdağ Lâhikası-I, s. 90.
Kur’ân’ın aleyhinde bin seneden beri müntakimâne hazırlanan dinsizlerin
îtirazlarını ve kâfir feylesofların terâküm edip şimdi yol bularak intişar eden
şüphelerini ve Kur’ân’ın dehşetli darbelerinden intikam besleyen muannid
Yahudîlerin ve mağrur bir kısmı Hıristiyanların hücumlarını def edip mukâbele
eden ve her asırda Kur’ân’ın pekçok kahramanları ve mânevi kaleleri vardı. Şimdi
ihtiyaç bir ikiden yüze çıkmış. Ve müdâfîler yüzden iki üçe inmiş. Hem, hakâik-ı
îmâniyeyi ilm-i kelâmdan ve medreseden öğrenmek çok zamana muhtaç bulunduğundan,
bu zamanda o kapı dahi kapandı. Hem çabuk, hem herkes anlayacak bir tarzda en
derin hakîkatleri tâlim eden Risâle-i Nur, elbette İmâm-ı Ali Radıyallahü Anhın
bu iltifâtına lâyıktır.
Sikke-i Tasdik-ı Gaybi, s. 95.
Evliyâ dîvanlarını ve
ulemânın kitaplarını çok mütâlâa eden bir kısım zâtlar tarafından soruldu:
"Risâleti’n-Nur’un verdiği zevk ve şevk ve îman ve iz’an onlardan çok kuvvetli
olmasının sebebi nedir?"
Elcevap: Eski mübârek zâtların ekseri divanları ve
ulemânın bir kısım risâleleri imânın ve mârifetin neticelerinden ve
meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler. Onların zamanlarında îmânın
esâsâtına ve köklerine hücum yoktu ve erkân-ı îman sarsılmıyordu. Şimdi ise
köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir sûrette taarruz var.
O dîvanlar
ve risâlelerin çoğu has mü’minlere ve fertlere hitap ederler; bu zamanın
dehşetli taarruzunu def edemiyorlar. Risâleti’n-Nur ise, Kur’ân’ın bir mânevi
mu’cizesi olarak imânın esâsâtını kurtarıyor ve mevcut imandan istifâde cihetine
değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile, imânın ispatına ve tahkîkine
ve muhâfazasına ve şübehâttan kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu zamanda
ekmek gibi, ilâç gibi lüzümu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.
O
divanlar derler ki: "Veli ol, gör. Makâmata çık, bak; nurları. feyizleri
al."Risâleti’n-Nur ise der: "Her kim olursan ol; bak, gör, yalnız gözünü aç,
hakikati müşâhede et, saadet-i ebediyenin anahtarı olan îmânını kurtar."
Risâleti’n-Nur, en evvel tercümânının nefsini iknâa çalışır, sonra başkalara
bakar. Elbette nefs-i emmâresini tam iknâ eden ve vesvesesini tamamen izâle eden
bir ders, gâyet kuvvetli ve hâlistir ki, bu zamanda cemaat şekline girmiş
dehşetli bir şahs-ı mânevi-i dalâlet karşısında tek başıyla gâli-bâne mukâbele
eder.
Hem, Risâleti’n-Nur sâir ulemânın eserleri gibi yalnız aklın ayağı ve
nazarıyla ders vermez ve evliyâ misillü, yalnız kalbin keşf ve zevkiyle hareket
etmiyor; belki akıl ve kalbin ittihat ve imtizâcı ve ruh ve sâir letâifin
teâvünü ayağıyla hareket ederek evci âlâya uçar, taarruz eden felsefenin değil
ayağı, belki gözü yetişınediği yerlere çıkar, hakâik-ı imâniyeyi kör gözüne de
gösterir.
Kastamonu Lâhikası, s. 10
Risâle-i Nur, sâir ilimler ve kitaplar
gibi okunmamalı. Çünkü ondaki imân-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve
mârifetlere benzemez, akıldan başka çok letâif-i insâniyenin de kuvvet ve
nurlarıdır.
Sikke-i Tasdîk-ı Gaybi, s. 143
Cevşenü’l-Kebir ve Risâle-i Nur ve
Hizb-i Nüri dahi kâinatı baştan başa nurlandırıyor, zulümât karanlıklarını
dağıtıyor, gafletleri, tabiatları parça parça ediyor; ehl-i gaflet ve ehl-i
dalâletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında envâr-ı
Tevhîdi gösteriyor.
Ezcümle, iki gün evvel, ism-i Hakem nüktesini okuyan bir
Nakşî dervişi, güneşin ve manzûmesinin bahsini, Risâle-i Nur mesleğine vech-i
tatbikini anlamamış; demiş: "Bu da ehl-i fen ve kozmoğrafyacılar gibi bahseder,"
tevehhüm etmiş.
Yanımda ona okundu; ayıldı. "Bu, bütün bütün başkadır" dedi.
Demek, kozmoğrafyacılar gibi, ehl-i fennin en son ve geniş nokta-i istinadları
ve medâr-ı gafletleri olan perdelerde nûr-u Ehadiyeti gösteriyor, orada da
düşmanlarını takip ediyor, en uzak tahassüngâhlarını bozuyor. Her yerde huzura
bir yol gösteriyor. Eğer güneşe kalsa, ona der: "O bir soba, bir lambadır.
Odununu, gazyağını veren kimdir; bil, ayıl!" Başına vurur.
Hem kâinatı, baştan
başa âyineler hükmünde, tecelliyât-ı esmâya mazhariyetlerini öyle gösteriyor ki,
gafletin imkânı olmuyor. Hiçbir şey huzura mâni olmuyor. Ehli tarikat ve hakikat
gibi huzur-u dâimi kazanmak için kâinatı, ya nefyetmek veya unutmak ve hâtıra
getirmemek değil, belki kâinat kadar geniş bir mertebe-i huzuru kazandırdığını
ve geniş ve külli ve dâimî kâinat vasatında bir ubûdiyet dairesini açtığını
gördüm.
Kastamonu Lâhikası, s. 174
Risâle-i Nur’un mesleği odur ki; zihin
lerde bir iz bırakmamak için, sâir ulemâya muhâlif olarak, muârızların
şüphelerini zikretmeden öyle bir cevap verir ki, daha vehim ve vesveseye yer
kalmaz.
İşârâtü’l-İ’caz, s. 4.
Çoklar tarafından hem bana, hem bâzı Nur
Kardeşlerime suâl etmişler ve ediyorlar ki:
"Neden bu kadar muârızlara karşı ve
muannid feylesoflara ve ehl-i dalâlete mukâbil Risâle-i Nur mağlûp olmuyor.
Milyonlar kıymettar hakîki kütûb-u imâniye ve İslâmiyenin intişarlarına bir
derece sed çektikleri halde; sefâhet ve hayat-ı dünyeviyenin lezzetleriyle, çok
bîçare gençleri insanları hakâik-ı îmâniyeden mahrum bıraktıkları halde; en
şiddetli hücum ve en gaddarâne muâmele ve en ziyâde yalanlarla ve aleyhinde
yapılan propagandalarla Risâle-i Nur’u kırmak, insanları ondan ürkütmek ve
vazgeçirmeye çalıştıkları halde; hiçbir eserde görülmediği bir tarzda, Risâle-i
Nur’un intişârı, hattâ çoğu el yazması ile altı yüz bin
nüsha-risâlelerinden-kemâl-i iştiyak ile perde altında intişar etmesi ve dahil
ve hariçte kemâl-i iştiyak ile kendini okutturmasının hikmeti nedir, sebebi
nedir?" diye, bu meâlde çok suâllere elcevap deriz ki:
Kur’ân-ı Hakimin sırr-ı
i’câzıyla hak bir tefsiri olan Risâle-i Nur, bu dünyada mânevi Cehennemi,
dalâlette gösterdiği bi, imanda dahi bu dünyada mânevi Cennet bulunduğunu ispat
ediyor; ve günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde mânevi elim
elemleri gösterip, hasenât ve güzel hasletlerde ve hakâik-ı şeriatın amelinde
Cennet lezâizi gibi mânevî lezzetler bulunduğunu ispat ediyor. Sefâhet ehlini ve
dalâlete düşenleri o cihetleaklı başında olanlarını-kurtarıyor. Çünkü, bu
zamanda iki dehşetli hâl var:
Birincisi: Akıbeti görmeyen ve bir dirhem hazır
lezzeti ileride bir batman lez-zetlere tercih eden hissiyât-ı insâniye akıl ve
fikre galebe ettiğinden, ehl-i sefâheti sefâhetinden kurtarmanın yegâne çaresi,
ehli sefâhetin aynı lezzetinde, elemini gösterip hissini mağlûp etmektir. Ve
ayetinin işaretiyle bu zamanda, âhiretin elmas gibi nîmetlerini,
lezzetlerini bildiği halde dünyevi kılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek,
ehl-i îman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya ve o sır için tâbî olmak
tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi Cehennem azâbını ve
elemlerini göstermekle olur ki; Risâle-i Nur, o meslekten gidiyor.
Yoksa, bu
zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalâletin ve sefâhetten gelen
tiryâkiliğin inadı karşısında, Cenâb-ı Hakkı tanıttırdıktan sonra ve Cehennemin
vücudunu ispat ile ve onun azâbı ile insanları fenalıktan ve seyyiâttan
vazgeçirmek yolu ile, ondan, belki de yirmiden birisi ders alabilir. Ders
aldıktan sonra da, "Cenâb-ı Hak, Gafûrü’r-Rahîmdir. Hem, Cehennem pek uzaktır"
der; yine sefâhetine devam edebilir. Kalbi, rûhu hissiyâtına mağlûp olur.
İşte,
Risâle-i Nur’daki ekser muvâzeneler, küfür ve dalâletin dünyadaki elim ve
ürkütücü neticelerini göstermekle en muannid ve nefisperest insanları dahi o
menhus gayr-i meşrû lezzetlerden. ve sefâhetlerden bir nefret verip, aklı
başında olanları tevbeye sevk eder. O muvâzenelerden Altıncı, Yedinci, Sekizinci
Sözlerdeki küçük muvâzeneler ve Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfındaki uzun
muvâzene, en sefih ve dalâlette giden adamı da ürkütüyor; dersini kabul
ettiriyor.
BU ASIRDA DEHŞETLİ İKİNCİ HÂL: Eski zamanda küfr-ü mutlak ve fenden
gelen dalâletler ve küfr-ü inâdîden gelen temerrüd bu zamana nisbeten pek azdı.
Onun için eski İslâm muhakkiklerinin dersleri, hüccetleri o zamanda tam kâfi
olurdu, küfr-ü meşkûku çabuk izâle ederlerdi. Allah’a îman umûmi olduğundan,
Allah’ı tanıttırmakla ve Cehennem azâbını ihtar etmekle, çokları sefâhetlerden,
dalâletlerden vazgeçebilirlerdi. Şimdi ise, eski zamanda bir memlekette olan bir
kâfir-i mutlak yerine, şimdi bir kasabada yüz tane bulunabilir. Eskide fen ve
ilim ile dalâlete girip inat ve temerrüd ile hakâik-ı îmâna karşı çıkana
nisbeten şimdi yüz derece ziyâde olmuş. Bu mütemerrid inatçılar, firavunluk
derecesinde bir gurur ile ve dehşetli dalâletleriyle hakâik-ı îmâniyeye karşı
muâraza ettiklerinden, elbette bunlara karşı, atom bombası gibi, bu dünyada
onların temellerini parça parça edecek bir hakîkat-i kudsiye lâzımdır ki,
onların tecâvüzâtını durdursun ve bir kısmını îmâna getirsin.
İşte, Cenâb-ı
Hakka hadsiz şükürler olsun ki, bu zamanın tam yarasına bir tiryak olarak
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın bir mu’cize-i mâneviyesi ve lemeâtı bulunan Risâle-i
Nur, pekçok muvâzenelerle en dehşetli muannid mütemerridleri, Kur’ân’ın elmas
kılıncı ile kırıyor ve kâinat zerreleri adedince Vahdâniyet-i İlâhiyeye ve
îmânın hakikatlerine hüccetleri, delilleri gösteriyor…
Evet, Risâle-i Nur iman
ve küfür muvâzenelerini ve hidâyet ve dalâlet mukâyeselerini bu mezkûr
hakikatleri bilmüşâhede ispat ediyor.
Ayetü’l-Kübrâ, s. 191-193; 199-200.
Bâzı
mûterizler Risâle-i Nur’un kıymetini bir derece kırmak için demişler: "Herkes
Allah’ı bilir. Âdi bir adam, bir velî gibi Allah’a îman eder" diye Nur’ların pek
yüksek ve pekçok kıymettar ve gâyet lüzumlu tahşidâtını ziyâde göstermek
istemişler. Şimdi, İstanbul’da, daha dehşetli bir fikirde, anarşî fikirli küfr-ü
mutlaka düşmüş bir kısım münâfıklar, Risâle-i Nur gibi ekmek ve suya ihtiyaç
derecesinde herkes muhtaç olduğu iman hakîkatlerine ihtiyacı düşürmek
desîsesiyle diyorlar ki: "Her millet, herkes Allah’ı bilir. Onu, daha yeni ders
almaya ihtiyacımız çok yok" diye mukâbele etmek istiyorlar.
Halbuki, Allah’ı
bilmek, bütün kâinatı ihâta eden Rubûbiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar
cüz’i ve küllî herşey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve irâdesiyle olduğuna
kati îman etmek ve mülkünde hiçbir şerîki olmadığına ve
3
kudsiyesine, hakikatlerine îman etmek, kalben tasdik ettirmekle olur. Yoksa,
"Bir Allah var" deyip, bütün mülkünü esbâba ve tabiata taksim etmek ve onlara
isnad etmek, hattâ hadsiz şerikleri hükmünde esbâbı mercî tanımak ve herşeyin
yanında hazır irâde ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve
sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir
cihette Allah’a îman hakîkati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki mânevî
cehennemin dünyevî tâzibinden kendini bir derece tesellîye almak için o sözleri
söyler.
Evet, inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.
Evet,
kâinatta hiçbir zîşuur, kâinatın bütün eczâsı kadar şâhitleri bulunan Hâlık-ı
Zülcelâli inkâr edemez. Etse, bütün kâinat onu tekzib edeceği için susar, lâkayd
kalır. Fakat, Ona iman etmek, Kur’ân-ı Azimüşşânın ders verdiği gibi, o Hâlıkı
sıfatları ile, isimleri ile umum kâinatın şehâdetine istinâden kalben tasdik
etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak ve günah ve emre muhâlefet
ettiği vakit kalben tevbe ve nedâmet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları
serbest işleyip, istiğfar etmemek ve aldırmamak o imandan hissesi olmadığına
delildir.
Emirdağ Lâhikası-I, s.199
Îman, yalnız icmâlî ve taklidî bir tasdike
münhasır değil; bir çekirdekten tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede
görünen misâli güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri
ve inkişafları olduğu gibi; imânım o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir
esmâ-i İlâhiye ve sâir erkân-ı îmâniyenin kâinat hakikatleriyle alâkadar çok
hakîkatleri var ki; "Bütün ilimlerin ve mârifetlerin ve kemâlât-ı insâniyenin en
büyüğü îmandır ve îmân-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı mârifet-i
kudsiyedir" diye, ehl-i hakikat tifak etmişler.
Evet, îmân-ı taklidi, çabuk
şüphelere mağlûp olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan îmân-ı tahkîkide
pekçok merâtip var. O merâtiplerden ilmelyakin mertebesi, çok bürhanlarının
kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır. Halbuki, taklidî imân bir şüpheye
karşı bâzan mağlûp olur. Hem, imân-ı tahkîkînin bir mertebesi de aynelyakin
derecesidir ki, pekçok mertebeleri var; belki, esmâ-i İlâhiye adedince tezâhür
dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur’ân gibi okuyabilecek derecesine gelir.
Hem, bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle îmanlı
zâtlara şübehât orduları hücum da etse, bir halt edemez.
Ve ulemâ-i ilm-i
kelâmın binler cild kitapları, akla ve mantığa istinâden telif edilip, yalnız o
mârifet-i imâniyenin bürhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i
hakikatin yüzer kitapları keşfe, zevke istinâden, o mârifet-i îmâniyeyi daha
başka bir cihette izhâr etmişler. Fakat, Kur’ân’ın mu’cizekâr cedde-i kübrâsı,
gösterdiği hakâik-ı imâniye ve mârifet-i kudsiye, o ulemâ ve evliyânın pekçok
fevkınde bir kuvvet ve yüksekliktedir. İşte Risâle-i Nur bu câmi ve küllî ve
yüksek mârifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur’ân aleyhine ve
İslâmiyet ve insâniyet zararına ve adem âlemleri hesâbına tahribâtçı küllî
cereyanlara karşı Kur’ân ve iman nâmına mukâbele ediyor, müdâfaa ediyor. Elbette
hadsiz tahşidâta ihtiyacı vardır ki; o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i
imânın îmânını muhâfazasına Kur’ân nûruyla vesîle olsun. Hadîs-i şerifte vardır
ki, "Bir adam seninle imâna gelmesi, sana sahrâ dolusu kırmızı koyunlardan daha
hayırlıdır." Bâzan bir saat tefekkür, bir sene ibâdetter daha hayırlı olur.
Hattâ Nakşilerin hafi zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevî tefekküre yetişmek
içindir.
Dipnotlar
Haşiye: Zaman ispat etti ki, o adam adam değil, Risale-i
Nur’dur. Belki, ehl-i keşif Risale-i Nur’u ehemmiyetsiz olan tercümanı ve naşiri
suretinde, keşiflerinde müşahede etmişler, "Bir adam" demişler.
1. Bir müddet tefekkür, bir senelik nafile ibadetten daha
hayırlıdır. (Hadis-i şerif: Keşfü’l-Hafâ, 1:1004.)
2. Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler…
(İbrahim Suresi: 3.)
3. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. (Muhammed Suresi:
19.)
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
507 1 Zaman yakınlaşır ve ilim kalkar, hasislik ortaya bırakılır, fitneler zahir olur ve herc çoğalır. Denildi ki: "Herc nedir Ya Resulallah?" Buyurdu ki, katildir. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
507 2 Namazınızda şeytan sizinle oynar. Kim namaz kılar da tek mi çift mi kıldığını bilmezse iki secde ile secde yapsın. Zira bu ikisi namazın tamamlanmasıdır. Hz. Osman (r.a.)
507 3 Cehennem getirilir. Yetmiş bin yular ile yedilerek. Her bir yularda yetmiş bin melek onu çeker. Hz. İbni Mes'ud (r.a.)
507 4 Kıyamet gününde müslamanlardan bir cemaat dağlar gibi günahlarla gelir. Allah (z.c.hz.) onları affeder ve günahları yahudilere yüklenir. Hz. Ebû Mûsa (r.a.)
507 5 Bir cemaat gelir, sünneti öldürürler ve dine "telbis"i, halisliğini bozacak şeyleri sokarlar. Allah'ın, lanet edicilerin, meleklerin ve bütün halkın laneti onların üzerine olsun. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
507 6 İnsanlar, düşük çocuktan şeyhi faniye kadar, otuz üç yaşındaki oğullar olarak, Adem (a.s.) yaradılışında ve Yusuf (r.a.) güzelliğinde, Eyyüb (a.s.) ahlakında sürmeli ve süslü olarak haşrolur (Ve öyle Cennete girerler.) Hz. Mikdat İbni el Esved (r.a.)
507 7 Bu ilim, aşırı giden bid'atçların tahrifi, ihdas edicilerin isnadları ve cahillerin tevilleri ondan uzaklaştırıldığı halde, her doğruluktan sapandan korunur. Hz. İbrahim İbni Abdurrahman (r.a.)
507 8 Üç karyeyi (Allah (z.c.hz.) yeşil zebercete tebdil eder. Ve onları zifafa giren gelinler gibi tebaasına kavuşturur. Askalan, İskenderiye ve Kazvin.( Şehidler tebşir ediliyor) Hz. Ömer (r.a.)
507 9 Bir kavim, Cehennemden kokmuş olarak ve ateş kendilerini yakıp dağlamış olarak dışarı çıkar da Allah'ın Rahmeti ve şefaat edicilerin şefaati ile Cennete girerler ki, onlar orada "Cehennemlikler" diye isimlendirilir. Hz. Huzeyfe (r.a.)
507 10 Deccal çıkar ve beraberinde bir nehir ve bir de ateş hendeği bulunur. Kim onun nehrine girerse, günahı sabit olur, ecrini ise kaybeder. Kim ki ateş hendeğine girerse, ecri sabit olur, günahı ise sükut eder. Bundan sonra, işte o kıyamet saatidir. Hz. Huzeyfe (r.a.)
507 11 Şarkta başı tıraşlı bir cemaat çıkar. Onlar Kur'an'ı okurlar, hançerlerini geçmez. Onları öldürenlere ve onlar tarafından öldürülenlere ne mutlu. Hz. Ömer (r.a.)
507 12 Ahir zamanda cahil reisler topluluğu çıkar. İnsanları fitneye düşürürler, hem dalâlete düşerler, hem de dalâlete düşürürler. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Atatürk’ün ‘vasiyeti’, yani tuttuğu gizli notlar ne açıdan önemli?
Atatürk’ün gizli vasiyeti adı altında 1980’de bunu ilk defa dile getirdim. Kastedilen, Atatürk’ün siyasî vasiyetidir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kişi nasıl bir gelecek öngörüyor? Devletin ilelebet payidar kalabilmesi için neler gerektiğini düşünüyor? Bunun için kendisinin bazı tasavvurları var. Daha cumhuriyet kurulalı 15 sene olmuş. Dolayısıyla kastedilen “Makbule’ye 50 lira verin, ötekine 5 lira verin” şeklinde bir vasiyetname değil. Kendi tuttuğu çeşitli kayıtlar, görüşler ve yaklaşık 400 sayfayı bulan, kimisi iki satır, kimisi bir sayfa notlardan oluşan bir külliyat…
Bu notlar ilk defa İnönü tarafından mı açıldı?
Hayır. Bu, bildiğim kadarıyla 1958’den itibaren Menderes’in haberdar olduğu bir durum. Dolayısıyla 1938’de mühürlenerek saklanan bu kâğıtlar 1950’li yıllarda Menderes başbakan, Celal Bayar da cumhurbaşkanıyken onlar tarafından biliniyor olmalı. 1964’te Celal Bayar’a sordum; o da “Böyle bir olay vardır fakat Türkiye buradaki fikirlere hazır değildir” dedi. 1988’de 50 yıl doldu ve açılması gerektiğinde Kenan Evren 25 sene daha yasak koydu. Kızdığım taraf, hep birileri Türkiye ve Türk milleti adına “Türkler buna hazır değil” diyor. Ya kardeşim sen kimsin, niçin durmadan bunu deme yetkisini kendinde görüyorsun?
Bu notları açıp okuyanlardan bir bilgi sızmadı mı hiç?
Menderes’in 1958’de söylediği bir cümle vardır: “Siz isterseniz hilafeti de getirirsiniz.” O dönemde kullanılmayan, kullanılması mümkün olmayan bir cümle bu. Nitekim Menderes laiklikle ilgili yasa ve yönetmeliklerde değişiklikler yapmayı planlıyordu. 27 Mayıs’ın ardından idamı, notu okuduğunun işaretidir.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…
Merhum Aytunç Altındal: “Mustafa Kemal’in Vasiyet Ettiği Hilafet Gelirse BM’de Türkiye 6. Daimi Üye Olur”
ŞULE YILDIRIM EKİM 2016
Müslümanlar alimlerine buğz ettikleri, çarşı pazarlarını süsledikleri ve para toplamak için evlendikleri (Kadınla malı için evlenmek) zaman, Allah onları şu dört hususla mubtela kılar. Zamandan kıtlık, sultandan zulüm, hakimlerden hıyanet, düşman saldırısına maruz kalma.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)
Sayfa: 23 / No: 4
Ramuz El-Ehadis
Bilindiği üzere Arap edebiyatında bir çok ilmin hareket noktası Kur'ân-ı Kerim olmuştur. Özellikle lügat ilmi Kur'ân-ı Kerim'e başlamıştır.
Tefsiru Garibi'l - Kur'anı-l Azim
Muhammed b. Ebû Bekr er-Râzî.
Tahkik
Prof. Dr. Hüseyin Elmalı
Yeni Türkiye İçin Yeni Medya İhtiyacı
Alper TAN
21 Haziran 2021 09:59
A- A+
Türkiye son 15 yıldır dünyanın en çok dikkat çeken ülkelerinden biri haline geldi. Bir zamanlar özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın önde gelen devletlerine paralel bir siyaset takip etmeye özen gösteren, Batı yörüngesinde sürüklenmeyi bir marifet zanneden hatta bundan kendince bir mefahir çıkartan, bunu övünç vesilesi sayan siyaset anlayışından vazgeçildi. Bunun yerine binlerce yıllık devlet geleneği olan Türkiye'yi, ait olduğu yörüngeye yani kendi yönergesine oturtma çabası ön plana çıktı. Hatta bu sebeple Batıda ve Batının Türkiye içerisindeki uzantılarında inanılmaz bir panik başladı. Eksen kayması tartışmaları yapıldı. Böylelikle Türkiye'nin ait olmadığı ve kendisini yansıtmayan Batı ekseninden kurtulup ait olduğu kendi eksenine oturması engellenmeye çalışıldı.
Ankara bu kötü niyetli baskılardan fazla etkilenmeyerek yoluna devam etti. Hatta Türkiye'nin bu dirayeti, kararlılığı ve mücadelesi, dünyanın dört bir yanındaki çeşitli coğrafyalarda yer aldığı halde geçmişte muhtelif mecburiyetler sebebiyle Batının dümen suyuna takılmış çok sayıda ülkede derin ve geniş yankı buldu. Türkiye bu ülkeler için gıpta ile bakılan, imrenilen, desteklenen, örnek alınan bir fenomen haline geldi. ”Dünya 5'ten büyüktür” sloganı ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu duruşu bütün dünya liderlerinin zihnine sağlam bir şekilde yerleştirdi.
Türkiye'nin bu duruşu, tavrı, kararlılığı ve mücadelesi şüphesiz son derece kıymetli. Bu duruşu geçici bir hükümet politikası olarak görenler yanılıyorlar. Batı dünyası bunun ne anlama geldiğini çok daha net olarak anlamış durumda. Ancak içeride yeterince anlaşılabildiği kanaatinde değiliz.
Türkiye'nin bir asırdan fazla zamandır sürüklendiği anlamsız Batı çizgisinden kurtulup şanlı tarihine yakışır bir şekilde kendi yörüngesine oturması halkın kahir ekseriyetini olağanüstü sevindirmektedir. Ancak bu durumun genel olarak siyasete yansıması, topluma yansıması kadar esaslı ve tatminkâr görünmemektedir. Türk seçmeninin yarısına yakın bir kesimin oyunu ve desteğini alan siyasi partilerin önemli bir kısmı Türkiye'nin kendi yörüngesine geçmiş olmasının kıymetini ya anlayamamakta ya da bundan rahatsızlık duyduğu için anlamsız gerekçeler ileri sürerek engelleme veya Ankara'yı tekrar Batı eksenine çekme çabası ve gayreti içerisine girmektedir.
Türkiye, siyasi, askeri yönden çok büyük stratejik adımlar atarken, yaptıklarını ve yapacaklarını dünyaya doğru ve etkili bir şekilde anlatabilecek gerçek bir medyaya da sahip olması gerekir. Bu yapılamadığı takdirde uluslararası medyanın ve onların içerideki uzantılarının, yalan, iftira, çarpıtma ve manipülasyon çabalarına her gün cevap yetiştirmek için uğraşmak mecburiyetinde kalınacaktır.
Bütün dünyaya hitap edebilen haber ajanslarına, televizyonlara, elektronik gazetelere ve bunları destekleyecek istikrarlı, doğru bilgi akışına kesintisiz olarak ihtiyaç bulunmaktadır. Bu istikamette atılmış çeşitli adımlar olmakla birlikte yeterli olduğunu düşünmek mümkün değildir. Şu an mevcut ve faaliyette olan kuruluşları güçlendirmek, bunlara yenilerini eklemek, kurumları oluştururken ehil kadroları iş başına getirmek de hayati derecede önemlidir. Kurumları güçlü bir şekilde ayakta tutmak, ilerletmek ve geliştirmek için nitelikli insan kaynağını temin için gerekli tedbirleri ihmal etmemek gerekir.
Tabii bu konuda devletin/hükümetin yapması gereken işler olduğu gibi özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının yapması gerekenler de var. Artık bu konuların üzerinde tefekkür ve tezekkür etmekte büyük faydalar var.
Mevcut uluslararası sistemin hızlı bir şekilde çaresiz kalarak bocalamaya başladığı, sistemin sahibi olan küresel aktörlerin içe kapanarak kendi başlarının çaresine bakmak üzere pasifleşme sürecine gireceği çok belli olan şu dönemde alınması gerekli olan tedbirleri vakitlice deruhte etmek de elzemdir. Dünyadaki gelişmeler, baş döndürücü bir hızla milletimizin ve devletimizin önüne olağanüstü fırsatlar sunmaktadır. Böyle fırsatlar belki birkaç yüz yılda bir karşımıza çıkabilir. O sebeple kıymetini bilmek ve iyi değerlendirmek gerekir.
Türkiye bazı şeyleri kendi milli kapasitesi ile yapabileceği gibi önde gelen üyeleri arasında yer aldığı uluslararası kuruluşları harekete geçirerek de yapabilir. Bunlardan birisi İslam İşbirliği Teşkilatı. İslam İşbirliği Teşkilatı büyük idealler ve hedeflerle kurulmuş ancak kurucularının önemli bir kısmını teşkil eden devletler, hasım bazı batılı devletlerin vesayeti altında oldukları ve bu prangalardan kurtulamadıkları için bağımsız hareket edememeleri sebebiyle kendisinden beklenen adımları atma konusunda zayıf ve yetersiz kalmış bir kuruluş.
İslam İşbirliği Teşkilatı'nın başlıca organları şunlar.
Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (COMCEC-İSEDAK)
Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Daimi Komitesi (COMSTECH)
Enformasyon ve Kültürel İşler Daimi Komitesi (COMIAC)
Daimi Mali Komite.
Kudüs Komitesi.
Ekonomik, Kültürel ve Sosyal Sorunlar İslami Komitesi.
Mevcut İslam ülkelerinin tamamının üyesi olduğu bu teşkilatın bünyesinde aslında teorik olarak hemen hemen her şey yapılabilir. Fakat bunu ifa etmek için mevzuat yetmez güçlü bir irade ve aksiyon gerekiyor. Elbette bu konuda ciddi zorluklar olmakla beraber hiçbir şey çaresiz değildir. İslam Âleminin sesi olabilecek güçlü bir uluslararası medya yapılanması, Enformasyon ve Kültür İşleri Daimi Komitesi (COMIAC) bünyesinde yapılabilir. Veya teşkilat bünyesinde bunu yapmak için yeni bir oluşum gerçekleştirilerek güçlü fonlar sağlanabilir.
Böyle bir adım dünyada giderek yükselen ve yaygınlaşan İslam karşıtlığı ile mücadele konusunda sonuç almaya yönelik çok önemli bir misyon ifa edebilir.
Gerekli tedbirleri almadan, zihniyet dönüşümünü sağlayacak altyapıları oluşturmadan ve dönüşümleri sürekli hale getirmek için kurumsal yapılara kavuşturmadan gösterilmekte olan çabalar ne yazık ki geçici başarılar olmaktan öteye gitmeyecektir.
O sebeple medya konusunu öncelikler arasına almakta fayda var.
(Miraç gecesi) Cennete dahil edildim. Cennet ehlinin çoğunun, mü'minlerin çocukları ile fakirler olduğunu ve azının da kadınlar ile zenginler olduğunu gördüm.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 21 / No: 9
Ramuz El-Ehadis
Kıyamet gününde Allah'ın mahlukatı içinden en çok buğz ettiği kimseler şunlardır: Yalancılar, kibirliler ve din kardeşlerine karşı kalblerinde (gizli) kin besledikleri halde, onlarla buluştuklarında kendilerine (zahiren) iyi muamele yapanlar. Bir de Allah ve Resulüne çağrıldıklarında yavaş davranan, fakat şeytan ve onun emrine çağrıldıklarında ise süratle hareket edenlerdir.
Ravi: Hz. Vazin İbni Ata (r.a.)
Sayfa: 8 / No: 7
Ramuz El-Ehadis
Sekiz sınıf, Allah'ın mahlukatı içinde, kıyamette en çok buğz ettiği kimselerdir: "Sakkârûn" ki, onlar yalancılardır. "Hayyâbûn" ki, onlar kibir izhar edenlerdir. Din kardeşlerine karşı içlerinde buğz taşıyıp, yüz yüze güleryüz gösterenler. Allah ve Resulüne davet edildiklerinde ağır ve fakat şeytana ve emrine çağırıldıklarında ise çabuk uyanlar. Dünyaya ait tamahı, hakları olmasa da yeminle ne pahasına olsa hak etmiye çalışanlar. Nemîme ile gezenler (söz taşıyanlar). Berâ (temiz) kimselerin hatasını kollayanlar. İşte bunlardan Allah (z.c.hz)'leri ikrah eder.
Ravi: Hz. El Vadîn ve Ata (r.a.)
Sayfa: 269 / No: 4
Ramuz El-Ehadis
Bu sırada Lozan'da barış konferansı
başlamıştı. Bir taraftan müzakereler de-
vam ederken diğer taraftan mecliste mu-
halefet gittikçe sertleşerek hükümetin
gerek Lozan'daki politikasıni gerekse re-
formlarla ilgili tavrini eleştirmekteydi. Hi-
lâfet ve saltanat meselesi bu eleştiriler
arasinda üzerinde en çok durulan husus-
lardi. Lozan Antlaşması'nin meclisin salt
Çoğunluğu tarafından onaylanmasını is-
teyen Mustafa Kemal Paşa mevcut du-
rumun buna uygun olmaması sebebiyle
meclisi yenilemeye karar verdi. 15 Nisan
1923 'te gerçekleştirilen meclisin son oturumunun arkasından seçimlere gidildi.
Meclisin kapalı bulunduğu günlerde yap-
lan ikinci Lozan görüşmelerinden sonra
antlaşma 24 Temmuz 1923'te imzalan-
di. ilk toplantısını 11 Ağustos 1923 te ya-
pan yeni meclis aynı gün bu antlaşmayı
onayladı.
İslam Ansiklopedisi cilt 17 550.syf
Türkiye Diyanet Vakfı
Kefeni güzelleştiriniz. Ölülerinize, arkalarından feryad etmekle, fena tezkiye ile, vasiyetlerini tehirle ve yakanlarını ve kabirlerini ziyareti terk ile eza vermeyiniz. Onlaran borçlarını ödemede acele ediniz. (Kabirde) kötü komşudan uzak tutunuz. Kabir kazdığınızda, onu derinleştirip güzelleştiriniz.
Ravi: Hz. Ümmü Seleme (r.a.)
Sayfa: 19 / No: 2
Ramuz El-Ehadis
Huda bir yerde zayıflık, yıkılma emaresi göstermeye görsün. Dostlar yağmacılıkta düşmanları bile şaşkınlık içinde bırakır.
19.yuzyil sairlerimizden Yenisehirli'den hale denk düşen ünlü bir beyiti var.
YANITLASİL
yüksel6 Temmuz 2021 01:18
Ehibba şive - i yağmada mebhud eder adayı Huda göstermesin asar - i izmihlali bir yerde...
Eyvah! ABD Türkiye’ye demokrasi getirecekmiş!!
-
Dostumuz, stratejik ortağımız, NATO’da müttefikimiz ABD, bize demokrasi getirecekmiş! Daha önce Afganistan’a, Irak’a da demokrasi getirmişti. Yeni projenin adı “Turkish Democracy Project”.. “Arap Baharı” dedikleri süreçte de bölgede aktif olan örgüt “İslam and Democracy Fondation”du. Nasıl bir İslam getireceklerini sorarsanız; bakınız “Gülen hareketi”!!. Yeni TDP’de de yine FETÖ’cüler en önde tabii. Tabii demokrasi deyince akan sular duruyor. Sahi demokrasi imanın kaçıncı şartıydı? Her işin başına sonuna demokrasi ekleyeceksiniz ki tadı olsun.
Yeni demokrasi havarisi Bolton hazretleri(!) “Türkiye’de alarma geçmenin vakti geldi” diye buyurmuş. TDP derken Sarıgül’ün Türkiye Değişim Partisi’nden söz etmiyorum. Kaldı ki, o da demokrattır. Zaten Türkiye’de demokrat olmadığını söyleyen parti var mı? HDP de demokrasi istiyor, AK Parti de KADEM de demokrasi istiyor, daha birçok vakıf, dernek de.
DB’u TDP’nin kurucularından ABD Ulusal Güvenlik Eski Danışmanı John Bolton, “Türkiye’de alarma geçmenin vakti geldi” demiş. Bolton, AK Parti için “Bir zamanlar güvenilir NATO müttefiki idi, şimdi demokrasiye sırtını dönüyor ve Rusya’yı kucaklıyor” demiş. Muhalefet kıpır kıpır. Biden, muhalefeti bir bütün olarak mı destekleyecek yoksa birilerine göz mü kırpacaklar, göreceğiz.
Demokrasi 2. Körfez Savaşında Kuveyt-Basra Ölüm Otoyolu (Highway of Death)’de kendini göstermişti. Buyurun “Basralı Ömer” o günleri anlatıyor: Ben Basra’dan Ömer. / Belki haberin yoktur diye yazıyorum Franks; / Önce demokrasi yağdı göklerden / Sonra özgürlük geçti üstümüzden palet palet. / Ve insan hakları namlularından / Yüzü maskeli adamların / Saniyede bilmem kaç bin adet. / Demokrasi bizim eve de isabet etti / Bir gün sonra anladım ayaklarımın koptuğunu / Babamın vücudunda / Tam on sekiz adet / İnsan hakları saymışlar. / Annem zaten yoktu / Ben doğarken / İlaç yokluğundan ölmüş. / Ambargo falan dediler ya / Anlamadım, çocuk aklı işte / Sen daha iyi bilirsin. / Sizde de barış böyle midir Franks? / İnsan hakları çocukları yetim / ve ayaksız bırakır mı orada da? / Ya demokrasi? / Güpegündüz pazara düşer mi? / Ve zenginlik. / İnsanları korkudan uykusuz bırakır mı? / Ve kuşlar gökyüzünü terk eder mi orada da? / Babamla söylediğim son dua dilimde, / Ayaklarım hastanede, / Ve giymeye kıyamadığım ayakkabılar / Elimde kaldı…/ Çocuğun var mı Franks? / Al çocuğuna götür onları / Bir işe yarasın. / Kim bilir baktıkça, / Belki beni hatırlarsın. / “Bu nasıl Demokrasi Franks? / Düştüğü yeri yaktı / Merhamet hür dünyaya / Bu kadar mı Irak’tı?”
Bu bize demokrasi getirecek projede eski Florida Valisi Jeb Bush, İtalya’nın eski Dışişleri Bakanı Sant’Agata gibi isimler de bulunuyormuş!. Kurucuları arasında ayrıca FETÖ’den hakkında yakalama kararı bulunan Aykan Erdemir de yer alıyormuş.
Bir alem bu batılılar, işi gücü bırakmışlar bize demokrasi getirecekler.
Demokrasi Projesi, “Türkiye’nin son zamanlarda demokrasiden uzaklaşmasına ve otoriterliğe dönüşmesine cevap olarak oluşturulmuş, kâr amacı gütmeyen, partizan olmayan, uluslararası bir politika örgütü” olarak hayata geçiriliyor ve bu yolda siyasi partiler, sivil toplum, media ve bu projeye katkı sağlayacak işadamları ve akademisyenlerle birlikte çalışacak. Yani yeni Gezinin fahri danışmanı bunlar olacak. Yeni sağ, yeni sol, yeni merkeze bunlar yeni liderler kazandıracaklar.
2020’de “Freedom House” örgütü, Türkiye’yi “özgür olmayan ülke” ilan etmişti. Şimdi harekete geçiyorlar.
Bir süre önce de ABD’li Demokrat Senatör Bob Menendez, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a taviz verilmemesini istedi.
Biden da zaten, özellikle LGBT konusunda negatif tavır içinde olan ülkelerle ilişkilerini gözden geçireceklerini açıklamasından önce de, Türkiye’de demokrasinin kökleşmesi için muhalefete destek vereceklerini açıklamıştı. Biden’ın Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmesi, S400, F35 konusu, ayrıca Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, PKK, PYD, HDP ile ilgili konular Türkiye ile öteden beri hep sorun olmaya devam etti.
Biliyorsunuz, Türkiye’de darbelerin ve terörün arkasında ABD var. Darbeciler, teröristler kaçınca nereye sığındıklarını da biliyorsunuz. Soğuk savaşın özel harbinin Türkiye’deki sağ-sol kavgasının merkezinde yer aldığını da biliyorsunuz. İşte şimdi o Amerika bize demokrasi getirmek için kolları sıvamış!
ABD’nin “demokrasi sicili”(!) kabarık. 1945’ten yani 2. Dünya Savaşından bu yana 25 ülkeyi bombalamış, işgal etmiş / etmeye çalışmış: Çin, Kore, Guatemala, Endonezya, Küba, Kongo, Dominik, Peru, Laos, Vietnam, Lübnan, Grenada, Libya, El Salvador, Nikaragua, İran, Panama, Irak, Kuveyt, Somali, Bosna, Sudan, Afganistan, Suriye bunlardan bazıları. Nerede ise zulmetmedikleri kıta kalmamış.
1975’te Nixon: “Vietnam’ı işgal etmeyeceğiz, halkına zulmeden bir iktidara karşı Vietnamlıları koruyacağız,” demiş ama 2 milyon insan öldürülmüş. Bush: “Niyetimiz, Afganistan’a barış, adalet ve özgürlük götürmek” demişti, arkalarında kan ve gözyaşı, viran olmuş kargaşaya teslim bir ülke bıraktılar. Kayıt tutan da yok. 2. Kerbela’da 2003’den bu yana 2 milyonu aşkın ölü. Çoğu kadın, çocuk, hasta, yaşlı.. 2001’den bu yana Afganistan’da bir milyona yakın insan öldü. Yine Bush: “Gayemiz, Irak’taki kimyasal silahları imha etmek. Irak’a barış, adalet ve DEMOKRASİ götürmek” diyordu. Obama: “ABD’nin ulusal güvenlik çıkarları için Suriye’ye müdahale edeceğiz” demişti. Ettiler sonuç ortada.
Zulmetmedik ahali kalmamış. Şimdi de CoVID ile dünyayı öldürüyorlar. Yine, her zaman olduğu gibi “ıslah edici” rolündeler. 1945 Japonya’da Nagazaki ve Hiroşima ve çevrede atom bombasının etkisi ile toplum ölüm 500.000, aynı yıl Dresden katliamı 3 günde 200.000 kişi öldü. 1950 Kore’de 4 milyon ölü, 1950 Guatemala’da 200.000 ölü, 1953 İran’da on binlerce insan infaz edildi.. 1955’de Endonezya, Laos, Kamboçya’da çok sayıda ölümlü toplumsal olaylar.1956 Mısır, 1958 Lübnan, 1958 Tayvan, 1959’a kadar son 9 yılda Küba’da Batista operasyonunda 60.000 ölü.1960 Kongo’da iç isyanda 3 milyonu aşkın can kaybı, 1961 Laos, 1962 Küba, 1962 Vietnam’da 3 milyon can kaybı, 1965 Dominik, 1970 Laos, 1973 Şili, 1975 Kamboçya, 1981 El Salvador, 1986 Bolivya, 1988 Honduras, 1989 Panama,1990 Hawai, 1990 Liberya, 1991 Irak. Dolar operasyonu ile dünyayı soyup soğana çevirenler bunlar. Kızılderili katliamı, kara derililerin köleleştirilmesi, sarı ırkın sömürülmesi, dünya savaşları, soğuk savaş kimin eseriydi?! Dünyada 1950 yılından beri tam 475 askeri darbe girişimi gerçekleştirilmiş. Bunların 236 tanesi amacına ulaşmış ve başarılı olmuş, 239’u ise başarısızlıkla sonuçlanmış.
“Sevinin başlar yüksekte”.. Her yeri donatın “Welcome” diye. 15 Temmuz’da geliyorlardı (!) olmadı, şimdi daha farklı bir yolla Amerika bize demokrasi getirecek! Sağlık getirecek! Hadi hemen aşı olun! Aşı olmayana demokrasi de yok. Bir yetmez 3 aşı olacaksınız, 6 ay sonra aşk ile vecd ile bir daha. “Bill amcamız” öyle diyor, ondan iyi mi bileceksiniz. Heey “Tom Amcanın çocukları”!!! Allah sizin şerrinizden insanlığı korusun. Selâm ve dua ile.
Size şu üç sözü kasemle söyleyeyim: Bir kulun malı sadakadan dolayı katiyyen noksanlaşmaz. Bir kul bir zulme uğrar da, o zulme sabrederse Allah Azze ve Celle o sebeble o kulun izzetini arttırır. Bir kul da isteme kapısını açarsa ( Devamlı olarak başkanlarından isteklerde bulunursa), ona da fakirlik kapısı açılır.
Ravi: Hz. Ebû Kebşe (r.a.)
Sayfa: 18 / No: 8
Ramuz El-Ehadis
Allah c.c. giden üç yol
FELSEFE
İLİM
DİN
Birinci yol yerin alyından tünel kazarak gitmektir,
ikinci yol yolun üstünden yürümektir,
üçüncü yol ise, en kısa ve süratlidir ki, uçarak gitmektir.İşte bu yol din yolu, kur an yoludur.
son şahidler 4.
bediüzzaman said nursi yi anlatıyor
sy.380.
yeryüzünde bütün ıstırablar aza kanaat etmemekten doğar.
firdevsi
yalanı söküp atmadan hakikatı dikmeye çalışma tutmaz.
yalanı söküp atmadan hakikatı dikmeye kalkma tutmaz
cenap şehabettin
zaruretler zorunlu haller haramı helal kılar.
insanların Allah Teala'ya en sevimli ve kıyamet gününde O'na en yakın olanı, Adil hükümdardır. Kıyamet gününde Allah'ın en buğz ettiği ve azabı en şiddetli olan insan ise, zalim hükümdardır.
Ravi: Hz. Ebû Said el Hudri (r.a.)
Sayfa: 17 / No: 5
Ramuz El-Ehadis
Ümmetimde iki adam olacak. Birisi "Vehb"dir ki, Allah ona bahşedecektir. Diğeri ise "ğaylan"dır. Onun bu ümmet üzerine olan fitnesi şeytanın fitnesinden eşed olacaktır.
Ravi: Hz. Ubâde İbni Samid (r.a.)
Sayfa: 518 / No: 2
Ramuz El-Ehadis
Ahir zamanda zalim umera, fasık vüzera, hain hakimler ve yalancı ulema gelir. Her kim onlara yetişirse sakın onların yardımcıları, vergi memuru, haznedarı ve onların emniyet memurları olmasın.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 518 / No: 6
Ramuz El-Ehadis
Allah (z.c.hz.) buyurur: "Muhakkak ki, Ben ehli arza azab etmeye kast ederim de, evlerine devam edenlere, Benim için birbirini sevenlere, seherlerde istiğfar edenlere baktığım zaman ondan sarfı nazar ederim."
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 515 / No: 3
Ramuz El-Ehadis
Din nasihattir, din nasihattir, din nasihattir. Soruldu: "Kimin için Ya Resulallah?" Buyurdu ki: "Allah için, Kitabı için, Resulü için, ümera için ve bütün müslümanlar için.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 97 / No: 11
Ramuz El-Ehadis
Din samimiyettir. Açıklaması.
Dinin direği ve esası: Allahı tanımak, yakın (iman gürlüğü) ve faydalı akıldır. Denildi ki: "Faydalı akıl nedir?" Buyurdu ki: "Allah'a isyandan elini çekmek ve Aziz ve Celil olan Allah'a taata harîs olmaktır.
Ravi: Hz. Âişe ra
Sayfa: 284 / No: 4
Ramuz El-Ehadis
Bir kimse din kardeşine sûi zanda bulunursa, Rabbına karşı kötülük yapmış olur. Zira Allah şu mealde buyurur: "Zannın çoğundan sakının."
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)
Sayfa: 402 / No: 3
Ramuz El-Ehadis
Allah Teala'ya cihadın en sevimli olanı, zalim hükümdara söylenen hak sözdür.
Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
Sayfa: 16 / No: 17
Ramuz El-Ehadis
Sayfa Sıra Hadis-i Şerif Ravi
16 1 Şu yedi büyük günahtan kaçınınız: Allah'a şirk koşmaktan, adam öldürmekten, harpten kaçmaktan, yetim malı yemekten, faiz yemekten, namuslu kadınlara iftiradan, hicretten sonra bekar kalmaktan. Hz. Sehl ibni Ebu Hayseme (r.a.)
16 2 İçkiden kaçının. Zira o her şerrin anahtarıdır. Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
16 3 Tekebbürden kaçının. Zira kul, kibirlenmekte o kadar devam eder ki, Allah Teala: "Bu kulumu Cebbarlar'dan yazın" buyurur. Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
16 4 Aşiret (malayani) meclislerinden kaçınınız. Hz. Eban ibni Osman (r.a.)
16 5 Allah Teala'nın nehy ettiği kötü şeylerden kaçının. Bunlardan bir şeye kim düşerse, Allah'ın örttüğünü o da gizli tutsun. Ve Allah'a tevbe etsin. Zira, her kimin durumu bize açıklanırsa Allah'ın kitabının hükmünü o kimse üzerine tatbik ederiz. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
16 6 İmamlarınızı en hayırlı olanlarınızdan yapın. Zira onlar sizinle Rabbınız arasında öncü ve aracıdırlar. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
16 7 Haramla aranızda helalden bir sütre edinin. Kim bunu yaparsa, dinini ve iffetini korumakta çok ihtiyatlı davranmış olur. Kim de kendi dilediği gibi yer, içerse, koru kenarında otlayan bir hayvana benzer ki, o koruluğa düşmesi yakındır. Her hükümdarın bir korusu vardır. Allah Teala'nın yer yüzündeki korusu ise haramlarıdır. Hz. Numan ibni Beşir (r.a.)
16 8 Namazlarınızdan bazılarını evlerinizde kılın. Ve onları kabir haline getirmeyiniz. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
16 9 Evet, Ben Kur'an'ı fehm ile okuyorum. Siz ise zahiri ile okuyorsunuz . Dediler ki: "Ya Resulallah, zahir ile batın (fehm)'in farkı nedir?" Buyurdu ki: "Ben Kur'an'ı okuyorum ve tefekkür ediyorum. Ve ahkamı ile amel ediyorum. Halbuki siz şöyle okuyorsunuz, buyurdu ve elini süratle geçirerek işaret etti. (Bu hadis-i şerif Ashabın peygamber Efendimize şöyle demeleri üzerine varid olmuştur: "Ya Rasülallah! Siz Kur'an-ı Kerim'i okuduğunuz zaman öyle bir manevi haz duyuyoruz ki, kendi kendimize okuduğumuzda bu halaveti duyamıyoruz.") Hz. Umeyr İbni Hani (r.a.)
16 10 Dünyayı talebte güzel davranın. Zira Allah Teala rızıklarınızı katiyetle tefekkül etmiştir. Herkese yapmakta olduğu kolaylaştırılmıştır. İşlerinizde Allah'tan yardım dileyiniz. Zira o dilediğini mahveder ve dilediğini de sabit kılar. Esasen Ana kitab O'nun nezdindedir. Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
16 11 Davet edene icabet edin. Hediyeyi reddetmeyin ve müslümanları dövmeyin. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
16 12 Amellerin Allah Teala'ya en sevimli olanı, vaktinde kılınan namazdır. Sonra anaya ve babaya iyilik, sonra da Allah yolunda cihattır. Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
16 13 Amellerin Allah Teala'ya en sevimli olanı, aç bir fakiri yediren, yahud onun borcunu ödeyen veyahud da ondan bir sıkıntıyı gideren kimsenin amelidir. Hz. Hakem ibni Umeyr (r.a.)
16 14 Amellerin Allah Teala'ya en sevimli olanı, Allah'a imandır. Sonra sıla-i rahim, sonra da emr'i bil Maruf ve Nehyi anil münker yapmaktır. Allah Teala'nın en çok buğz ettiği ameller ise, Allah'a şirk koşmak, sonra sıla-i rahimi kesmektir. Hz. Katade (r.a.)
16 15 Beldelerin Allah Teala'ya en sevimli olan yerleri, mescidleridir. Ve beldelerin Allah'a en sevimsiz olan yerleri de çarşı-pazarlarıdır. Hz. Cubeyr ibni Mut'im (r.a.)
16 16 Allah'a isimlerin en sevimlisi Abdullah, Abdurrahman ve Haris'tir Hz. Enes (r.a.)
16 17 Allah Teala'ya cihadın en sevimli olanı, zalim hükümdara söylenen hak sözdür. Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
İşte çarpık ideolojiler, tıpkı sirk aynaları gibi hakikatleri çarpıttılar:
-Manevi değerlerden uzaklaşmaya "terakki/ilerleme"dediler,
-Küstahlığa cesaret dediler,
-Vefâsızlığa "bağımsızlık" dediler,
"Egoizme "ferdiyet" dediler,
-Çıplaklık ve azgınlığa "hürriyet" dediler,
En hayasız teşhire "sanat" dediler,
- En ağır zulümlere "demokrasi getirmek" dediler,
-Fıtratları zorla şablonlara sokup, sığmayan yerlerini budamaya "eşitlik" dediler.
- Zenginleri semirtip, fakirleri ezmeye "fırsat eşitliği ve piyasa hürriyeti" dediler.
İslam tefekkür Ufku.sy.14.
5] 30. âyetteki “19”un ayrıca bu âyette de iman hususunda imtihana sebep bir sayı olduğu belirtilmektedir. Böylece bu sayının ihtiva ettiği incelik ve hikmet hakkında insanlar uyarılmaktadır. [Zebânîler için bk. 40/49; 43/77]
31. Biz o ateşin zebânîlerini, sadece meleklerden kıldık. Onların sayısını da o inkâr edenler için ancak bir imtihan yaptık. (Böylece) kendilerine kitap verilenler de (Kur’an’ın hak olduğuna) iyice inansınlar,[5] inananların da imanı artsın (kuvvetlensin) diye. Artık hem kendilerine kitap verilenler hem de mü’minler şüpheye düşmesinler. (Bu,) kalplerinde bir hastalık bulunanlarla, kâfirler: “Allah, bu misal ile ne demek istemiş olabilir?” desin(ler diyedir). İşte böylece Allah dilediğini (niyet ve amellerinin gereği olarak) sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilemez. Bu (cehennem, yahut zebânîlerin sayısı), insanlara (ibret için) bir hatırlatmadan başka bir şey değildir. [bk. 9/124]
29-30. O (durmadan yenilenen) derileri yakıp (simsiyah) kavurandır. Onun üzerinde on dokuz (muhafız melek)[4] vardır.
Buna ilk üflendiğinde her canlı ölecek, ikinci üflendiğinde bütün canlılar dirilecektir.....
74.el- Müddesir Suresi.
Ruhu-l Beyân
Kur'an Meâli ve Tefsiri.
Cilt.22.sy.452.
Buyurdu ki; Allah c.c. sana beş hil'at giydirmiştir.Bunlar muhabbet, marifet, tevhid, iman ve İslam hil'atleridir.Allah Teâla'yı seven kimseye herşey kolay olur.Allah Teâla'yı tanıyıp anlayanın gözüne her şey değersiz görünür.Allah Teâla'nın birliğine inanan kimse ona hiçbir şeyi ortak koşmaz.Alla c.c. a iman eden kimse her şeyden emin olur.İslâm'la nitelenen kimse Allah c.c. isyan etmez. Eğer isyan etse istiğfar eder, özür diler.Özür dilerse Allah c.c. ın fazlı ve ihsanıyla özrü kabul edilir.
Ruhu'l Beyan
Kur'an Meâli Ve Tefsiri.
Cilt. 22.sy.449.
Müddesir Suresi.
MÜDDESSİR SÛRESİ
سورة المدّثّر
Kur’ân-ı Kerîm’in yetmiş dördüncü sûresi.
İlişkili Maddeler
KUR’AN
İslâm dininin kutsal kitabı.
SÛRE
Kur’ân-ı Kerîm’i oluşturan 114 bölümden her biri.
Müellif:
M. KÂMİL YAŞAROĞLU
Adını ilk âyette yer alan müddessir (örtüsüne bürünen) kelimesinden alır. Mekke döneminin ilk yıllarında nâzil olmuştur. Elli altı âyet olup fâsılaları ا، د، ر، ن، ة، هـ harfleridir. Sûrenin ilk âyetleri, çoğunluk tarafından kabul edildiğine göre Alak sûresinin ilk beş âyetinden sonra inmiştir. Bu âyetlerde Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e, “Ey örtüsüne bürünen!” diye hitap ederek artık insanları uyarmak için harekete geçmesini, rabbinin büyüklüğünü tanımasını, elbisesini temiz tutmasını ve kötülüklerden sakınmasını emretmektedir. Bu âyetlerin nüzûl sebebiyle ilgili olarak Resûl-i Ekrem’in Mekke yollarının birinde yürürken bir ses duyduğu, fakat kimseyi görmediği, korkarak evine geldiği, bir köşeye çekilip, “Beni örtün” dediği, bunun üzerine ilk âyetlerin nâzil olduğu şeklindeki rivayetin yanı sıra (Mâtürîdî, vr. 842a; Kurtubî, XIX, 59-60) müşriklerin kendisine “sihirbaz” demelerinden dolayı Resûlullah’ın üzüldüğü, evine girip örtüsüne büründüğü görüşü de mevcuttur (Mâtürîdî, vr. 842a; Fahreddin er-Râzî, XXX, 190). İlk rivayetin sıhhatinde tereddüt gösteren Mâtürîdî’nin de belirttiği gibi Hz. Peygamber’e gelen vahyin, muhtevası anlaşılmayan bir sesten ibaret olması, ayrıca onun korkup bir örtüye bürünmesi yadırganan bir husustur. Bir önceki Müzzemmil sûresi de aynı mânadaki hitapla başlamaktadır. Bu iki sûrede yer alan “örtüsüne bürünen” nitelemesi Râzî’nin de kısmen işaret ettiği üzere mecazi mânada olmalıdır ve ilâhî hitabın asıl amacı muhtemelen, Hz. Muhammed’in nübüvvet ve risâlet görevinin gereği olarak artık tebliğ faaliyetine başlamasının istenmesidir. Kaynaklarda sebeb-i nüzûl diye gösterilen sihirbazlık ithamı ise muhtemel görünmemektedir. Çünkü müşriklerin bu iddiada bulunması için Kur’an metninden epeyce bir kısmın vahyedilmesi gerekir. Halbuki Müzzemmil ve Müddessir sûreleri ilk nâzil olan âyetlerden oluşmaktadır.
Hem nazmı hem mâna ve muhtevası açısından yüksek edebî değere sahip bulunan Müddessir sûresinin temel konusunun muhataplarına sorumluluk duygusu telkin etmekten ibaret olduğunu söylemek mümkündür. Yâsîn sûresinde de beyan edildiği gibi (36/6) ataları ilâhî bir tebliğle uyarılmayan Kur’an’ın ilk muhatapları güçlünün haklı olduğu düşüncesiyle hayatlarını sürdürmekte, toplumda kadınlara, köle, fakir ve kimsesiz zümrelere zalimce davranmakta sakınca görmemekteydi. Çünkü insanın yaptığı kötülüğün yanına kâr kalacağına, başka bir hayatın ve hesap gününün bulunmadığına inanıyorlardı. Müddessir sûresi, ilk ilâhî mesajlardan biri olarak dünyadaki davranışların karşılığının görüleceği ebedî hayatı vurgulu bir şekilde dile getirmektedir.
Sûrenin yedi emir içeren ilk yedi âyetinin muhatabı Resûlullah olup bunlarda yukarıda sıralananlar yanında insanlara yapacağı iyilikleri gözünde büyütüp başa kakmaması, davet ve tebliğ faaliyetlerinde karşılaşacağı güçlüklere rabbinin rızası için sabretmesi istenmektedir. Bu emir ve tavsiyeler Hz. Peygamber’in şahsında davet ve irşad görevi yapacak herkese yöneliktir. Âhiret sorumluluğu taşıması gereken her insanı hedef alan bundan sonraki âyetlerde kıyametin bir gün kopacağına temas edildikten sonra (âyet 8-10) yetenekli, güçlü, zengin, fakat gerçeğe karşı inatçı ve kibirli bir tip tasvir edilmekte, böylesinin cehennemin maddî ve ruhî tahribatı büyük olan bölümüne (sekar) atılacağı bildirilmektedir (âyet 11-30). Sözü edilen bu kişiyle Asr-ı saâdet döneminde Velîd b. Mugīre’nin kastedildiği belirtilmektedir (Taberî, XXIX, 99). Daha sonra nefsânî arzuların baskısından kurtulmak için en güçlü uhrevî müeyyide olan cehennemden söz edilmekte ve inançsız her insanın dünyada yaptıklarının cezasını orada çekeceği belirtilmektedir (âyet 31-38). Burada cehennem ehlinin dünyadaki kötü vasıfları şöyle haber verilmektedir: Alnı secdeye varmamak, fakirleri doyurmamak, gaflet içinde bulunanlardan ayrılmamak ve nihayet bunların etkisiyle büyük hesap gününün vukuuna inanmamak (âyet 39-47). Sûrenin son dokuz âyetinde ümit bağladıkları kişilerin ve putların bâtıl ehline âhirette hiçbir fayda sağlayamayacağı bildirildikten sonra böylelerinin bunca uyarılara rağmen öğüt kabul etmedikleri, âdeta her birine özel bir ilâhî mesajın gelmesini bekledikleri, ancak böyle bir şeyin mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Bazı kaynaklarda Müddessir sûresinin faziletiyle ilgili olarak yer alan, “Allah Müddessir sûresini okuyan kimseye Mekke’de Muhammed’i tasdik eden ve yalanlayan kimselerin her biri sayısınca on sevap verir” meâlindeki hadisin (meselâ bk. Zemahşerî, IV, 188; Beyzâvî, IV, 349) sahih olmadığı anlaşılmaktadır (Muhammed et-Trablusî, II, 725).
Müddessir sûresine dair yapılan çalışmalar arasında Abdülhamîd Mustafa İbrâhim’in Teʾemmülât belâġıyye fî sûreti’l-Müddes̱s̱ir (Kahire 1987) ve Halûk Nurbâki’nin Kur’an’ın Matematik Sırları (İstanbul 1987, s. 7-49) isimli eserleriyle M. Cuypers’in “Structures rhétoriques de la sourate 74 (al-Muddaththir)” (Luqmān, XIII/2 [1997], s. 37-74) ve Uri Rubin’in, “The Shrouded Messenger on the Interpretation of al-Muzzammil and al-Muddaththir” (Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XVI [1993], s. 96-107) başlıklı makaleleri zikredilebilir.
BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ds̱r” md.
Lisânü’l-ʿArab, “sḳr” md.
Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XXIX, 99.
Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 842a.
Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, Beyrut 1410/1990, s. 375-376.
Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 188.
Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, XXX, 190.
Kurtubî, el-Câmiʿ, XIX, 59-60.
Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Beyrut 1410/1990, IV, 349.
Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî ʿan şedîdi’ż-żaʿf ve’l-mevżûʿ ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408, II, 725.
Asırlık Gece - Belgeler ve Deliller Işığında 15 Temmuz Darbe Girişimi Kitap Açıklaması
15 Temmuz darbe girişimine ilişkin hazırlıklar kimler tarafından, nerde ve nasıl yapıldı?
FETÖ’cüler böyle bir darbe girişimine neden kalkıştı?
Darbe saati niye erkene alındı?
Darbenin ilk saatlerinde Fetullah Gülen hangi sivil imamla görüştü?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım darbe olduğunu öğrendiklerinde ne konuştular, ne karar aldılar?
Genelkurmay Karargâhı ve diğer karargâhlar nasıl işgal edildi?
Üst düzey komutanların başına ne geldi?
Akıncı Üs Komutanı Hakan Evrim, Fetullah Gülen’le kimi görüştürmek istedi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’ten İstanbul’a intikali nasıl planlandı, yol boyunca neler yaşandı?
Ankara’yı bombalayan uçaklara kim talimat verdi?
TRT baskınının ve TV’deki darbe bildirisinin arka planında neler yaşandı?
Ömer Halisdemir, Semih Terzi’yi nasıl etkisiz hale getirdi?
Darbe nasıl bastırıldı, darbeciler hangi koşullarda teslim olmak zorunda kaldı?
Darbe başarılı olsaydı nasıl bir Türkiye’ye uyanacaktık?
Asırlık Gece, hazırlık safhasından bastırıldığı ana kadar darbe girişimi kapsamında gerçekleşen birçok olayı, deliller ve belgeler ışığında bütüncül bir yaklaşımla ele almakta ve aydınlatmaktadır.
(Tanıtım Bülteninden)
Asırlık Gece - Belgeler ve Deliller Işığında 15 Temmuz Darbe Girişimi Kitap Açıklaması
15 Temmuz darbe girişimine ilişkin hazırlıklar kimler tarafından, nerde ve nasıl yapıldı?
FETÖ’cüler böyle bir darbe girişimine neden kalkıştı?
Darbe saati niye erkene alındı?
Darbenin ilk saatlerinde Fetullah Gülen hangi sivil imamla görüştü?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım darbe olduğunu öğrendiklerinde ne konuştular, ne karar aldılar?
Genelkurmay Karargâhı ve diğer karargâhlar nasıl işgal edildi?
Üst düzey komutanların başına ne geldi?
Akıncı Üs Komutanı Hakan Evrim, Fetullah Gülen’le kimi görüştürmek istedi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’ten İstanbul’a intikali nasıl planlandı, yol boyunca neler yaşandı?
Ankara’yı bombalayan uçaklara kim talimat verdi?
TRT baskınının ve TV’deki darbe bildirisinin arka planında neler yaşandı?
Ömer Halisdemir, Semih Terzi’yi nasıl etkisiz hale getirdi?
Darbe nasıl bastırıldı, darbeciler hangi koşullarda teslim olmak zorunda kaldı?
Darbe başarılı olsaydı nasıl bir Türkiye’ye uyanacaktık?
Asırlık Gece, hazırlık safhasından bastırıldığı ana kadar darbe girişimi kapsamında gerçekleşen birçok olayı, deliller ve belgeler ışığında bütüncül bir yaklaşımla ele almakta ve aydınlatmaktadır.
(Tanıtım Bülteninden)
Türk İstiklal Harbi ve erken devir Cumhuriyet tarihinin en ilginç ve o oranda da hakkında az şey bilinen kişiliklerden birisidir Refet Paşa.Bunun en önemli nedeni ise Paşa hakkında ciddi bir çalışma yapılmış olmamasıdır.
Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Samsun’a çıkan,Heyet-i Temsiliye ve Kuvayı Milliye döneminde etkin görevler üstlenen,TBMM Hükümeti’nin 9 Kasım 1920 tarihli emriyle Batı Cephesinde kuruluşuna başlanan düzenli ordu ve özellikle süvari birliklerinin teşkilinde önemli çalışmalar yapan,Sakarya Meydan Muharebesi’inde Milli Müdafa Vekilliği yapan,Büyük Türk Taarruzu ve Mudanya Mütarekesi ardından İstanbul’un TBMM Hükümeti adına işgalcilerden teslim alınması ve yeni devletin halka tanıtılmasında önemli katkıları olan Türk İstiklal Harbi’nin önemli komutanlarındandandır Refet Paşa.
Refet Paşa’yı anlatan bu eserde,Osmanlı Devleti’nin son dönemini,Sina-Filistin Cephesi’ndeki gayretlerini,İstiklal Harbi’ndeki faaliyetlerini,TBMM Hükümeti adına Doğu Trakya’yı teslim almasını.Mustafa Kemal Paşa ile olan görüş ayrılıklarını,kısaca yeni bir Türk Devletinin doğuş hikayesini okuyacaksınız.
İlk defa yayınlanan fotoğraflarla….
Refet Bele’nin askerî hayatını konu alan bu çalışmamızda amacımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve sonrasında büyük hizmetleri olan bu şahsiyetin Cumhuriyet tarihindeki yerini ortaya koymaktır. Refet Bele Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra Makedonya’da çetelerle mücadele etmiş ve daha sonra Balkan Savaşı’na iştirak etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Sina-Filistin Cephesinde, özellikle İkinci Gazze Muharebesi’nde büyük yararlıklar göstermiş ve Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde Jandarma Genel Komutanı olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın daveti üzerine Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Samsun’a çıkanlar ve Milli Mücadele’ye ilk katılanlar arasında yerini almıştır. Amasya Tamimi’ni imzalamış ve Sivas Kongresi’nde Heyet-i Temsiliye üyeliğine seçilmiştir. 10 Aralık 1919’da Nazilli’de Aydın Kuvayı Milliye Komutanlığını üstlenmiş ve daha sonra iç isyanların bastırılmasında büyük yararlılıklar göstermiştir. 9 Kasım 1920’de Batı Cephesinin, ikiye ayrılmasının ardından Güney Cephesi Komutanlığına atanmıştır. Milli Mücadele’de iki kere İçişleri ve bir kere Milli Savunma Bakanlıklarında bulunmuştur
Osmanlı da yeşil bayrak İslamı temsil eder.
"Hiçbir şeyi olduğu gibi görme, her şeyin bir arka planı var.
Asırlık Gece
Hüseyin Aydın
sy. 34.
Belgeler ve deliller ışığında 15 temmuz darbe girişimi
Toplantının yapıldığı Hava Harp Okulu'nun nizamiyesindeki kameralar da dahil olmak üzere tüm kameralar, saat
23.15 ila 03.00 arasında kapatılmıştı. Tüm kameralarun bu saat aralığnda niye kapatıldığı konusu hala esrarını koruyor. Konuyu daha gizemli hale getiren, Akıncı Üssü'nde ele gecirilen el yazısi notlarda 14 Temmuz akşamı için "lider brifingi" notunun düşülmüş olmasıydı.
Asırlık Gece Hüseyin Aydın / syf 69
Ne mutlu İsa (a.s.) indikten sonraki hayata. Göğe rahmet için, arza da yeşertmek için müsaade edilir. Taş üzerine tohum ekilse biter, insanlar arasında kin ve çekememezlik olmaz. Hatta bir adam bir aslana rastlasa aslan ona dokunmaz. Yılana bassa yılan onu sokmaz.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 314 / No: 2
Ramuz El-Ehadis
Ebû Zerr'i şöyle dediği rivayet olunmuştur. "Bir ilim meclisinde hazır olun bulunmak bin rekat namaz kılmaktan, bin cenazeye katılmaktan. bin hastayı kaybettik ziyaret etmekten üstündür.
Ruhu'l Beyan
Kur'an Meali Ve TEFSİRİ.
cilt. 22.sy.436.
73.Muzemmil süresi. Ayet. 20.
YANITLASİL
yuksel17 Temmuz 2021 03:58
Kendisine:"Kur'an okumaktanda mı. diye sorulduğunda o: İlim olmadan Kur'an okumak hiç fayda verir mi demiştir.
Acluni 1, 433.
Ruhu'l Beyan
Kur'an Meali Ve Tefsiri
İsmail Hakkı Bursevi
cilt. 22.sy.436.
sorar: "Cehennem ehlinin sayısı kaçtır. Allah Teâlâ: Her bin kişide
dokuz yüz doksan dokuz kişi cehennemliktir buyurur. Peygamber (sa)
devamla şöyle der: "Işte o çocuğun ihtiyarladığı ve her hâmile kadın
çocuğunu düşüreceği zamandır".
16 Buhârî, Enbiya 7, tefsir 22, 1;rikak 45, 46; tevhid 32 ; Müslim, iman 379,fiten 116
Ruhu'l Beyan 22.cilt
Cibril (a.s.) Bana geldi ve buyurdu ki: "Ya Muhammed (s.a.s.) Rabbin Sana selam ediyor ve şöyle buyuruyor: "Kullarımdan öyle kimse vardır ki, onun imanı ancak zenginlikle salah bulur. Eğer onu fakir kılsa idim o küfranı nimet ederdi. Ve yine kullarımdan öyle kimse vardır ki, onun imanı ancak fakirlikle salah bulur. Eğer onu zengin kılsa idim o küfrederdi. Kullarımdan öylesi de vardır ki onun imanı ancak sıhhatta olması ile tamam olur. Eğer ona hastalık versem, o küfrederdi. (Diğer bir nüshada şu ilave vardır) Kullarımdan öyle kimse de vardır ki, onun imanı ancak kendisinin hastalık içinde bulunması ile tamam olur. Eğer onu sıhhatte kılsam, o küfranı nimet ederdi"
Ravi: Hz. Ömer (r.a.)
Sayfa: 11 / No: 1
Ramuz El-Ehadis
Hadis-i Şerif
1- Beş vakit namazı camide kılan Bismillahirrahmanirrahim demiş gibidir.
2-Ümmetim yıldızlara gidesiye kadar kıyamet kopmayacaktır.
İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki; o zamanda adam acz ve fucur arasında muhayyer kalacak. Kim bu zamana yetişirse fucura aczi tercih etsin.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.anhüma)
Sayfa: 301 / No: 2
Ramuz El-Ehadis
İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, Kur'an'ın merasimi ve müslümanlığın da adı kalacak. Onlar müslüman ismi alırlar, halbuki kendileri müslümanlıktan insanların en uzağıdırlar. Camileri süslü olur, hidayet bakımından ise viran olur. O zamanın alimleri, gök kubbesi altındaki alimlerin en şerlisi olup, fitne onlardan başlar ve yine onlara döner ( kabak da onların başına patlar.)
Ravi: Hz. Muaz (r.a.)
Sayfa: 301 / No: 4
Ramuz El-Ehadis
İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, camilerde onlardan binden fazla adam namaz kılacak da içlerinde hâzâ mümin bulunmayacak.
Ravi: Hz. İbni Ömer (r.anhüma)
Sayfa: 301 / No: 5
Ramuz El-Ehadis
Ümmetime yakında bir zaman gelir ki, Kuran okuyacak çok, fakihler az olur. İlim kabz olunur. Kargaşalık çoğalır. Ondan sonra bir zaman gelir ki, ümmetimden bir takım adamlar Kur'an okurlar ama bu, gırtlaklarını geçmez. Bundan sonra yine öyle bir zaman gelir ki, müşrik müminle aynı mevzuda söylediğinin mislinde mücadele eder.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 301 / No: 1
Ramuz El-Ehadis
Benden sonra fitneler olur. Birisi de "Ahlas" fitnesidir.(deve çulu fitnesi, yani milletin boynunda temelli kalır.) Harpler, hicretler olur. Sonra daha şiddetli bir fitne olur. Ha bitti denir, daha da devam eder. O derece ki, fitnenin kendisine dokunmadığı ev ve müslüman kalmaz. Bu hal ehli beytimden bir müslüman(Mehdi a.s.) çıkıncaya kadar devam eder.
Ravi: Hz. Ebû Said (r.a.)
Sayfa: 300 / No: 3
Ramuz El-Ehadis
Allah'dan ilm-i nâfi isteyin ve faide vermeyen ilimden Allah'a sığının.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 300 / No: 4
Ramuz El-Ehadis
ALLAH'dan dünya ve ahirette af, afiyet ve yakîn isteyin. Zira yakînden sonra kula, afiyet kadar hayırlı bir şey verilmedi.
Ravi: Hz. Ebû Bekir (r.a.)
Sayfa: 300 / No: 5
Ramuz El-Ehadis
Düşük çocuklara da isim koyun. Allah onunla mizanınızı ağırlaştırır. Zira onlar kıyamet günü gelir de şöyle derler: "Ey rabbimiz beni zayi ettiler ve bana isim vermediler.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 300 / No: 7
Ramuz El-Ehadis
Üzerinize öyle bir zaman gelecek ki, o vakitte şu üç şeyden daha hayırlı bir şey olmayacak: "Helal para, kendisi ile ülfet edilen din kardeşi, amel edilen bir sünnet.
Ravi: Hz. Huzeyfe (r.a.)
Sayfa: 300 / No: 13
Ramuz El-Ehadis
Benden sonra, yakında sizin üzerinize bazı umera gelecek. İyi görmediğinizi amel edecekler ve fena gördüklerinizi de yapacaklar. Bunlar emriniz değildir.
Ravi: Hz. Ubâde (r.a.)
Sayfa: 299 / No: 1
Ramuz El-Ehadis
Allah (z.c.hz.)'leri Adem oğlundan çıkanı dünyaya misal olarak gösterdi. Bu, gaita ve idrardan kinayedir. Yani insandan çıkan şeyler, bundan evvel, çeşitli, temiz yumuşak yemeklerdi ve temiz ve içilmesi hoş içeceklerdi de, bunun akibeti gördüğünüz gibi oldu. İşte dünya da nefis ve hoş manzaralıdır. Nefislerde bu süsünden dolayı bu dünyaya heves eder. Cahil, akibetini düşünmeyip onun dışını ziynetine, ebedi kalıcı zannederek aldanır. Akıllının kalbi ise ona yatmaz. Bilgisi ile ona aldanmaz. Bilir ki o, muvakkat bir fanidir. Bir müddet faydası olsa da, ölüm, dünyada yaşayana çaresiz gelecek ve dünyadan onun alakasını kesecektir.
Ravi: Hz. İbni Ubey İbni Kaab (r.a.)
Sayfa: 271 / No: 15
Ramuz El-Ehadis
Taaccüb ederim şu mü'mine ve onun hastalıktan sızlanmasına. Eğer bilse, hastalıkta kendisi için neler var, isterdi ki Aziz ve Celil olan Rabbına mülaki oluncaya kadar ömrü hastalıkla geçsin.
Ravi: Hz. İbni Mes'ud (r.a.)
Sayfa: 315 / No: 1
Ramuz El-Ehadis
On şey vardır ki, Lut kavmi onları yapmış ve o yüzden helak edilmiştir. Ümmetim ise onlara bir de kendisi katar: Erkek erkeğe münasebet, fındık gibi topaç taşlarını sapanla atmak, güvercinle oynamak. def çalmak, içki içmek, sakal kesmek, bıyık uzatmak, ıslık çalmak, el çarpmak, ipek gömlek giymek (erkekler için). Bir tane de ümmetim ilave eder ki, o da kadın kadına münasebette bulunmaktır.
Ravi: Hz Hasan (r.a.)
Sayfa: 315 / No: 12
Ramuz El-Ehadis
Mesayh-i kiram şöyle der: Sâdık mürid günlük virdlerinden herhangi birini
kacırdiğinda -bir ay sonra bile olsa- onu kazà etmesi uygun olanıdır. Tà ki nefis
tenbelliğe alışmasın. Vird Peygamber (s.a.) den ve onun hayırh ümmetinden
bizlere kadar gelen şeylerdendir. Herhangi bir kimsenin virdi yoksa onun havass/seçkinlere âid özel bir vàridi/kalbe doğan ilham, feyiz ve bereketi yoktur.
Kütu'l-kulûb'da şöyle denir: Herhangi bir kimse günlük virdlerinden, herhangi birini kaçırdığında -hatırladiğinda- onun mislini/benzerini yerine
10. Müsafirin 142; Ebud Davud, tatavvu 19: Tirmizi, cuma 56; Nesai, kiyamu'Heyl 65; lbn Mace, ikame 177
Ruhu'l Beyan 22.cilt 409syf
İki dünyanın da rahatı şu iki kelimenin Tefsiri den ibarettir:
Dostlara iltifat etmek, düşmanlarla iyi geçinmek.
Ruhu'l Beyan
Kur'an Meali Ve Tefsiri
cilt. 22.sy.416.
Altı şey güzeldir, lakin şu altı sınıf insan da daha güzeldir: Adalet güzeldir, lakin Umerada daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, lakin zenginde daha güzeldir. Verağ güzeldir, lakin alimlerde daha güzeldir. Sabır güzeldir, lakin fıkarada daha güzeldir. Tevbe güzeldir, lakin gençlerde daha güzeldir. Haya güzeldir, lakin kadınlarda daha güzeldir.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)
Sayfa: 297 / No: 6
Ramuz El-Ehadis
İllim taleb etmeye koşun. Sâdık bir kimseden işitilecek bir Hadisi şerif, dünya ve onun üzerindeki altın ve gümüşten daha hayırlıdır.
Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 295 / No: 2
Ramuz El-Ehadis
Ben ve duası kabul olunmak şanından olan her Peygamber, şu yedi sınıf insana lanet etmiştir: Allah'ın kitabına ilavede bulunan. Allah'ın kaderini tezkib eden. Allah'ın haram kıldığını helal sayan. Ehli beytim hakkında Allah'ın haram kıldığını helal sayan. Sünnetimi küçümseyerek terk eden. Ganimette hak gözetmeyen. Mevkiini suistimal ederek, Allah'ın aziz ettiğini zelil ve zelil ettiğini aziz eden.
Ravi: Hz. Amr İbni Şeğavi (r.a.)
Sayfa: 296 / No: 1
Ramuz El-Ehadis
Peygamber (s.a.) Efendimiz'in "Bismillahi'r-rahmani'r-rahiym" ibaresini yirmi kez okuduğu :Her seferinde bir mana elde ettiği ve her kelimede bir ilim olduğunu söylediği rivayet olunur.
Ruhu'l Beyan
Kur'an Meali Ve Tefsiri.
cilt. 22.sy.398.
73.el-Muzemmil suresi
YANITLASİL
yuksel22 Temmuz 2021 02:43
Büyüklerden birisi şöyle derdi:Manasını anlamadığım. gönlümün içinde olmadığı hiç bir ayette sevap beklemem.
Ruhu'l Beyan
Kur'an Meali Ve Tefsiri
cilt 22.sy.398.
Musa (a.s) altı şeyden sual eyledi: Zanneder ki o hasletler kendisi içindi. Yedinci bir suali ise, kendisini düşünerek sormamıştı. Dedi ki: "Ya Rabbi, Kullarının hangisi daha müttekidir?" Allah Buyurdu ki: "Allah'ı zikreden ve Onu unutmayan." Dedi ki: "Hangi kulun daha hidayettedir?" Buyurdu ki: "Hangi kulum Hudaya (inzal olunan vahye) tabi ise o." Dedi ki: "Hangi kulun daha (ahkem)dir?" Buyurdu ki: "İnsanlara hükmederken kendine hükmettiği gibi olan." Dedi ki: "Hangi kulun daha ilim sahibidir?" Buyurdu ki: "İlimden doymıyan ve nâsın ilmini de kendi ilmi üzerine toplıyan alimdir." Dedi ki: "Hangi kulun daha azizdir?" Buyurdu ki: "Kısmetine razı olan." Dedi ki: "Kularının hangisi en fakirdir?" Buyurdu ki: "Sahibi sefer olan." Resulallah buyurdu ki: "Zenginlik mal zenginliği değil, kalb zenginliğidir. Allah, bir kulu için hayır murad ettiğinde onun gönlünü zengin eder, ve kalbine kanaat verir. Allah, bir kul hakkında da şer murad ettiğinde onun ihtiyacını iki gözü arasına kor.
Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Sayfa: 294 / No: 6
Ramuz El-Ehadis
Allah namina yalan söyleyen en edna derekeye düşer. (S.) 171:
15. Söz, zeyl
Bediüzzaman hiçbir cihetle yal ana tenezzül etmedi. (T.H.) 227:
Esk. hay.
Beşerin dehşetli yalançılığı. (H.Ş.) 55:3. kelime
Bir dane sıdk bir milyon yalanı yakar. (S.) 651:Lemaat
Bir dâne-i hakikat bir haman yalana tercih edilir. (Mh.) 1. mak.
Bu zamanda doğrulukla yalanın arası çok yakın. (Mh.) 131:3.
maka, 1. meslek; (S.) 452:27. Sözün Zeyli, 2. sebep
Doğruluk ve yalanın arası hiçbir devirde Asr-1 Saadetteki kadar
açilmadı. (Mh.) 131:3. makale 1. meslek
Faydalı da olsa yalana yer yoktur. (S.) 651: Lemaat
Fitrat yalan söylemez. (H.Ş.) 119:Hak. Çek.; (M.) 453:Hak.
Çek.; (M.N.) 214:Nokta, 4. bürhan
Gaddar siyâset ve zâlim propağanda, aralannda hadsiz bir me-
safe olan yalan ve sıdkı birbirine karışurmış. (H.Ş.) 51,52:3. kel.
Sazeteler Meşrûtiyette belagat yerine mübalağayı ve yalanm
esas aldilar. (D.H.Ő.) 44; (T.H.) 68.
Hayat için yalana tenezzül edilmemeli. (D.H.Ő.) 39; (T.H.) 67.
Kinâye suretiyle söylenen söz yalan sayılmaz. (L.L.) 93.
üfür bütün çeşitleriyle yalancılkur. (H.Ş.) 51:3. kelime; (Mn.) 104.
faslahat için yalan söylemeyi zaman nesh etmiş. (HŞ.) 55:3.
kel; d.I) 93.
A
YANITLASİL
yuksel22 Temmuz 2021 13:14
Nifak ve münâfiklık zararlı bir yalancılıktır. (H.Ş.) 51:3. kelime
Riyakarlık filî bir çeşit yalançılıktur. (H.Ş.) 51:3. kelime.
Sahabler bilerek ellerini yalana uzatmazlar. (H.Ş.) 54:3. kelime
Sahabiler zamanında yalan ile doğruluk arasında büyük bir me-
safe vardı. (S.) 451:27. Söz, zey1, 2. sebep
Siyâset propağandası vasıtasıyla yalancılık doğruluğa tercih ed.
iliyor. (S.) 446, 452:27. Söz
Şecaatla meşhur olan kolaylıkla yalana tenezzil etmez. (Mh.)
131:3. maka, 1. meslek
Yalan bir kâfir lafzıdır. (S.) 651:Lemaat
Yalan, büyük teşebbüsleri murdarlanın leşleri gibi ruhsuz bira-
kir. (Mh.) 131:3. makale 1. meslek
Yalana cevaz var m1? (t.i.) 93; (H.Ş.) 55:3. kelime
Yalan çirkindir. (L.t.) 93
Yalan insanı esfel-i safilîne düşürür. (H.Ş.) 53:3. kelime
Yalanın yolu kapalıdır. (H.Ş.) 56:3. kelime
Yalanlarla itihat yalandır. (D.H.Ö) 41; (T.H.) 68.
Yalan küfrün esası, nifakın alâmeti, Allah'a bir iftiradır (1.Í.) 93.
Yalan sahibini oyuncak yapar. (L.I.) 162.
Yalancılhk Sâni-i Ziülcelalin kudretine iftiradır. (H.Ş) 51:3. ke
lime; (.f) 93.
Yalan ve doğruluk arasında uzak bir mesâfe var. (H.Ş.) 51,
53:3. kelime
Yalan yalana başlangıçur. (Mh.) 21:1. makale 4. mukaddime
Yalan yüce ahlâkı tahrip eder. (t.f.) 93.
Allah namina yalan söyleyen en edna derekeye düşer. (S.) 171:
15. Söz, zeyl
Bediüzzaman hiçbir cihetle yal ana tenezzül etmedi. (T.H.) 227:
Esk. hay.
Beşerin dehşetli yalançılığı. (H.Ş.) 55:3. kelime
Bir dane sıdk bir milyon yalanı yakar. (S.) 651:Lemaat
Bir dâne-i hakikat bir haman yalana tercih edilir. (Mh.) 1. mak.
Bu zamanda doğrulukla yalanın arası çok yakın. (Mh.) 131:3.
maka, 1. meslek; (S.) 452:27. Sözün Zeyli, 2. sebep
Doğruluk ve yalanın arası hiçbir devirde Asr-1 Saadetteki kadar
açilmadı. (Mh.) 131:3. makale 1. meslek
Faydalı da olsa yalana yer yoktur. (S.) 651: Lemaat
Fitrat yalan söylemez. (H.Ş.) 119:Hak. Çek.; (M.) 453:Hak.
Çek.; (M.N.) 214:Nokta, 4. bürhan
Gaddar siyâset ve zâlim propağanda, aralannda hadsiz bir me-
safe olan yalan ve sıdkı birbirine karışurmış. (H.Ş.) 51,52:3. kel.
Sazeteler Meşrûtiyette belagat yerine mübalağayı ve yalanm
esas aldilar. (D.H.Ő.) 44; (T.H.) 68.
Hayat için yalana tenezzül edilmemeli. (D.H.Ő.) 39; (T.H.) 67.
Kinâye suretiyle söylenen söz yalan sayılmaz. (L.L.) 93.
üfür bütün çeşitleriyle yalancılkur. (H.Ş.) 51:3. kelime; (Mn.) 104.
faslahat için yalan söylemeyi zaman nesh etmiş. (HŞ.) 55:3.
kel; d.I) 93.
A
YANITLASİL
yuksel22 Temmuz 2021 13:14
Nifak ve münâfiklık zararlı bir yalancılıktır. (H.Ş.) 51:3. kelime
Riyakarlık filî bir çeşit yalançılıktur. (H.Ş.) 51:3. kelime.
Sahabler bilerek ellerini yalana uzatmazlar. (H.Ş.) 54:3. kelime
Sahabiler zamanında yalan ile doğruluk arasında büyük bir me-
safe vardı. (S.) 451:27. Söz, zey1, 2. sebep
Siyâset propağandası vasıtasıyla yalancılık doğruluğa tercih ed.
iliyor. (S.) 446, 452:27. Söz
Şecaatla meşhur olan kolaylıkla yalana tenezzil etmez. (Mh.)
131:3. maka, 1. meslek
Yalan bir kâfir lafzıdır. (S.) 651:Lemaat
Yalan, büyük teşebbüsleri murdarlanın leşleri gibi ruhsuz bira-
kir. (Mh.) 131:3. makale 1. meslek
Yalana cevaz var m1? (t.i.) 93; (H.Ş.) 55:3. kelime
Yalan çirkindir. (L.t.) 93
Yalan insanı esfel-i safilîne düşürür. (H.Ş.) 53:3. kelime
Yalanın yolu kapalıdır. (H.Ş.) 56:3. kelime
Yalanlarla itihat yalandır. (D.H.Ö) 41; (T.H.) 68.
Yalan küfrün esası, nifakın alâmeti, Allah'a bir iftiradır (1.Í.) 93.
Yalan sahibini oyuncak yapar. (L.I.) 162.
Yalancılhk Sâni-i Ziülcelalin kudretine iftiradır. (H.Ş) 51:3. ke
lime; (.f) 93.
Yalan ve doğruluk arasında uzak bir mesâfe var. (H.Ş.) 51,
53:3. kelime
Yalan yalana başlangıçur. (Mh.) 21:1. makale 4. mukaddime
Yalan yüce ahlâkı tahrip eder. (t.f.) 93.
YANITLASİL
yuksel22 Temmuz 2021 13:20
Risale i Nur Kulliyati Fihrist Ve İndeksi
sy. 677,678.
Hayatta paradan ve maddeden başka bir kıymete inanmayan insanların bir kadında arayacaklari vasıflar güzellik ve zenginliktir. Fakat bizim gibi manaya daha çok önem verenlerin bir hanımda arayacaklari vasıflar ise güzellikten de, zenginlikten de önce ahlak ve namustur.
Türkçenin Karanlık Günleri
Aziz ve Celil olan Allah'dan seni takdim etmesini (önce hilafete geçmeni) üç kere istedim, kabul etmedi. Ancak Ebu Bekir'i kabul etti. (Bu sözü Hz. Ali (r.a)'a buyurdu.)
Ravi: Hz Ali (r.a.)
Sayfa: 293 / No: 10
Ramuz El-Ehadis
Ya Ali, senin hakkında Allah'dan beş şey istedim. Birini kabul etmedi, dördünü verdi: Ümmetimin senin başında toplanmasını Allah'dan istedim, kabul etmedi. Senin hakkında Bana verdikleri ise şunlardır: Kıyamet gününde ilk olarak Ben ve yanımda sen kalkacağız. Önümde "Hamd" sancağını sen taşıyacaksın. Evvelkileri ve sonrakileri geçeceksin. Benden sonra mü'minlerin veliside sen olacaksın.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)
Sayfa: 293 / No: 9
Ramuz El-Ehadis
Rabbimden "Lahinlere" (Aptal, çoluk çocuk gibi aklı az olan) azab etmemesini diledim, kabul buyurdu.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 293 / No: 6
Ramuz El-Ehadis
Rabbimden, müşrik çocuklarından ölenleri Benim için bağışlamasını diledim, kabul buyurdu ve Cennete soktu.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Sayfa: 293 / No: 7
Ramuz El-Ehadis
Rabbimden, Benden sonra, ashabımın ihtilaf edecekleri meseleler hakkında sual ettim. Bana vahyetti ki: "Ya Muhammed (s.a.s.) Senin eshabın Benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı diğerinden daha parlaktır. Kim ki, onlardan birisini (içtihadlarında )takip etse, o kimse Benim nazarımda hidayet üzerindedir."
Ravi: Hz. Ömer (r.a.)
Sayfa: 293 / No: 8
Ramuz El-Ehadis
Ziyaret öncesinde, bir Yunan televizyonuna (Skai TV) verdiğim mülakatta Lozan'la ilgili bir soruya cevaben söylediklerim zannediyorum biraz rahatsızlığa yol açmış. Yunanistan'ın toprak bütünlüğünde sanki Türkiye'nin gözü varmış gibi yanlış çıkarımlarda bulunanlar olmuş. Halbuki benim ağzımdan öyle bir şey çıkmış değil. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok. Ben Lozan konusunda bana yöneltilen bir soruya cevaben, gerekiyorsa pekala güncelleme yapılabileceğini belirttim. Kaldı ki Lozan, sadece Türkiye-Yunanistan arasında bir anlaşma değil. Bunu orada da söyledim. Lozan, farklı devletlerin işin içinde olduğu, çeşitli meseleleri konu alan muhtelif protokoller de içeren ayrıntılı bir anlaşma. Ben gerek görülürse pekala güncellenebileceği kanaatindeyim. Bu benim düşüncemdir. Siz paylaşmayabilirsiniz. Nitekim Yunanistan Cumhurbaşkanı bu tür anlaşmaların güncellenemeyeceği kanaatinde. Bana göre ise taraflar ihtiyaç hissederlerse pekala güncellenebilir. Bunu orada Cumhurbaşkanı Pavlopoulos'a da ifade ettim. Biz parlamentolarda gerekirse anayasaları bile değiştirmiyor muyuz? Değiştiriyoruz. Dolayısıyla anlaşmalar da gerek görülürse elbette güncellenebilir. Ama bu konu biraz sanki takıntı haline gelmiş gibi. Aynı şeyi Başbakan Çipras'ta da gözlemledim. Onunla da konuştum. Lozan'ı sadece Türkiye-Yunanistan arasındaki bir konu gibi telakki etmek yanlış.
Amin:Hakikat, çok doğru, tamam manasindadir.Emin anlamındadır, Cebrail'in bir ismidir.
Dost T. V.
yad i Cemil
Besmele ve Fatiha nin aciklamasi
ManşetKoronavirüsGündemDünyaSporEkonomiTeknolojiHayatYazarlarVideoFoto GaleriBilgi KartlarıİnfografikSon Dakika
Yazarlar
Bugün Yazanlar
Gazete Yazarları
Spor Yazarları
Arşiv Yazarları
GAZETE YAZARI
Korona hapishanesini kalıcı hâle getirmek, dünyayı köleleştirmek mi istiyorlar?
Yusuf Kaplan
Gazete Yazarı
25 Tem 2021, Pazar
5411015
PAYLAŞ
Şimdi de delta çıktı, delta plus varyantı filan. Ve hızla yayılıyor bütün dünyada bu da!
Elbette dikkatli olmak, tedbirlere uymak, kendimizi, ülkemizi korumak zorundayız.
Elbette bir küresel âfet var. Elbette dünya, tarihinin en iğrenç âfetlerinden birine tanık oluyor.
İğrenç; çünkü başımıza ne geldiğini bilmiyoruz.
Birileri dünyayı parmağında oynatıyor, dünyayla kafa buluyor gibi…
Gibi’si fazla artık.
Değil mi?
BİLDİĞİMİZ TEK ŞEY: NE OLUP BİTTİĞİNİ BİLEMEDİĞİMİZ GERÇEĞİ!
Resmen, laboratuvarda üretilen bir virüs bu. Bu konuda önemli bulgular çıktı ortaya: Geçtiğimiz aylarda, Cambridge Üniversitesi’nden bilim adamları, Çin’de, Vuhan’da ortaya çıkan (covid-19 olarak adlandırılan) koronavirüsün laboratuvarda üretildiğini ispat ettiler.
İngiliz medyası bu habere yer verdi ama olay örtbas edildi hemen, hasıraltı edildi bütün dünyada.
Burada ilginç bir durum var: İngiltere, Çin’in stratejik müttefiki. ABD’ye (Yahudilere) karşı Çin’le asırlık bir ittifak hâlinde İngiliz!
21. yüzyılın stratejik haritalarını değiştireceği –hatta değiştirmeye başladığı– gözlenen İpek Yolu Projesi, ABD’ye (ABD’de her şeyi ellerine geçiren Yahudi gücü’ne) karşı Çin-İngiliz ortak yapımı bir küresel oyun enstrümanı.
Çok etkili olacağı anlaşılıyor…
Soru şu tam bu noktada: Neden böyle bir şeyi ispatlama yarışına girsin ki, İngiltere?
Birkaç nedeni olabilir bunun: Çin’le olan stratejik ittifakında bir hamle yapmak, inisiyatif kazanmak mesela...
İkinci nedeni, 10 sene, belki 20, 25 sene sonra açıkça ifşa edilecek olan bu “koronavirüsün laboratuvarda üretilen bir kimyasal-biyolojik silah olduğu” gerçeğini erkenden ifşa etmek, küresel ölçekte stratejik ön almak olabilir.
Ne olursa olsun, bildiğimiz tek şey: Ne olup bittiğini bilmediğimiz yakıcı gerçeği! İnsanlığın başına gelen felâketin neden yaşandığını ve kimler tarafından tezgâhlandığını bilmiyoruz henüz!
KORONA HAPİSHANESİNİ KALICI HÂLE GETİRMEK!
Ürpertici haber şu: Muhtemelen de hiç bilemeyeceğiz diyen bir çevre var dünyada.
Gerekçeleri de makul: Burada emperyalistlerin ortaklaşa tezgâhladıkları ve sahneye koydukları bir büyük oyun dönüyor: Dünyanın geleceğini silbaştan değiştirmek.
Bunun için tarih hızlandırıldı.
Nasıl bir gelecek tasarlanıyor, nasıl bir dünya tahayyül ediliyor olabilir, peki?
İnsanlığın kolaylıkla güdülebildiği, köleleştirilebildiği bir kâbus senaryosundan sözediyoruz. Yani?
Yani’si şu: Korona hapishanesinin kalıcı hâle getirilmesi!
Hayal etmesi bile ürperti verici ama oraya doğru gidiyoruz hızla…
Bunun en önemli göstergelerinden biri son yaşanan ama kimsenin dikkatini çekmeyen bir hâdise: Çinliler, koronavirüsün kökenini araştırmak isteyen bilim adamlarının araştırmalarını yasaklamış!
Bu ürpertici bir gelişme değil de nedir peki?
MEDYA, SUÇ ORTAĞI!
İnsanlığı felâkete sürükleyen bir âfet veya hâdise yaşanıyor ama bunun kökenlerinin, nedenlerinin araştırılması yasaklanıyor!
Daha da tedirgin edici olanı şu: Dünya, bu haberi görmedi, geçiştirdi!
Böyle haberleri, haber kaynakları, haber olarak yayınlaması gereken televizyonlar, ajanslar, gazeteler sansür ediyor, iyi mi!
Tezgâhın bir parçası onlar çünkü!
Medya, suç ortağıdır bu virüs tezgâhının!
Tam tersi bir rol oynaması gereken bir zamanda, medya, virüsü üretenlerin suçlarını örtbas etmeye hizmet ediyor sadece!
İnanılmaz bir ahlâksızlık bu!
Çok büyük bir skandal!
Neden peki?
Nedeni çok açık değil mi?
Virüsü üreten kartellerle küresel medyayı kullanan karteller aynı!
Bu şebekelerin nasıl koro hâlinde ortaklaşa hareket ettiklerini gördük son Amerikan seçimlerinde!
Trump’ın bütün sosyal medya hesapları askıya alındı!
Küresel şebeke, koskoca Amerikan devlet başkanını susturdu!
Sonra, medya gücünü kullanarak, inanılmaz manipülasyonlara başvurarak, karartmalar yaparak, Trump’ı –Trump’ın sevimsizliğini konuşmak bile gereksiz ama konumuz bu değil– evet, Trump’ı tastamam şeytanlaştırarak Trump’ın seçimi kaybettiğini duyurdu! Güle oynaya hem de!
Sözün özü: Artık modernitenin akıl çağının sona erdiğini bileceksiniz.
Posmodernitenin küresel algı imparatorluğunun köleleriyiz hepimiz!
Dünya, korona hapishanesine tıkıldı; hızla bu durum normalleştirilmeye çalışılacak ve insanlık, üç beş kartelin kölesi gibi güdülecek!
Yorum Gönder