15 Eylül 2007 Cumartesi

Nefislerin beyazlaşması..!!!

Dünya yeşillenirken nefisler beyazlaşması lazımdır.

6.150 yorum:

«En Eski   ‹Eski   4601 – 4800 / 6150   Yeni›   En yeni»
yuksel dedi ki...


Gözünün Nurunu Geliştirmek Isteyen, Allah Korkusuyla Ağlasın.

Haklı Olduğun Zaman, Hiç Kimseye Boyun Eğmeyeceksin.

Cenneti Arzulayan Kimse, Dünyada Nefsin Arzu Ettiği Şeylerden Uzak Dursun.

Erdem Sahibinin Değerini, Yine Erdem Sahibi Olanlar Bilir.

Sabır En Güzel Huy, Ilim En Güzel Süs Eşyasıdır.

Seni Islah Etmeyen Bilgi Sapıklık, Sana Faydası Olmayan Mal Vebaldir.

Çocuklarınızın Yarın Söz Sahibi Olmasını Istiyorsanız, Daha Bugünden Onlara Iyi Kitaplar Hediye Ediniz.

Ayıbın En Büyüğü, Ona Benzer Bir Ayıp Sende De Varken; Başkasını Ayıplamandır.

Nice Kan Vardır Ki Onu Dil Döker.

Rızık, Zekasızların; Mahrumiyet, Akıllıların; Bela Ise Sabrın Payıdır.

Akıl Tamamlandı Mı Söz Azalır.

Kişinin Kendini Beğenmesi, Aklının Zayıf Olduğuna Delalet Eder.

Kabe ‘Nin Rabbına Yemin Olsun Ki Ben Kazandım. Son Sözleri.

Kişinin Değeri Yaptığı Bağıştadır.

Bir Kişi Senden Emin Değilse, Sen De Ondan Emin Olma.

yuksel dedi ki...

Bilgiyle Dirilen, Ölmez.

Ölümü Unutmak, Kalbin Paslanmasındandır.

Ahlak Ve Fazilet Aklın Dışarıdan Görünüşüdür.

Hikmet, Müminin Yitik Malıdır; Isterse Nifak Ehlinden Olsun, Hikmeti Al.

Hilim Yumuşak Huyluluk Gibi Üstünlük Yoktur.

Bir Gerçeği Savunurken, Önce Kendimiz Inanmalıyız, Sonra Da Başkalarını Inandırmaya Çalışmalıyız.

İki Şey Halkı Yok Eder: Fakirlik Korkusu Ve Üstünlük Talep Etmek.

İlim Bir Noktadır, Onu Çoğaltan Cahillerdir.

İlim Hakiki Bir Mürşiddir.

Hayra Niyet Edince Acele Et Ki, Nefsin Seni Yenip De Niyetinden Caydırmasın.

Kudret Altında Olan Her Aziz, Zelildir.

İnsanların En Fazla Bağışlaması Gerekeni, Cezâ Vermeye En Fazla Gücü Yetenidir.

İman Gönülle Tanımak, Dille Ikrâr Etmek, Âzâ Ile De Kullukta Bulunmaktır.

Dinini Ekmek Kazanmak Için Satan Kimsenin Dininden Nasibi, Yediği Şeydir.

Dostların Kalbini Kırmakla, Düşmanların Arzularına Hizmet Etmiş Olursun.

Emaneti, Peygamberlerin Evladının Katiline Ait Olsa Bile Sahibine Geri Verin.

yuksel dedi ki...


En Büyük Günah, Haksız Yere Müslüman Bir Kimsenin Malını Gasbetmektir.

En Iyi Ibadet, Sabır, Sükut Ve Kurtuluşu (İmam Mehdi’nin Zuhurunu) Beklemektir.

Senin Hakkında Iyi Zanda Bulunanın Zannını Gerçekleştir.

Soruya Verilen Cevap Çoğalınca Doğru Gizli Kalır.

Suçların En Çetini, Sâhibine Ehven Ve Ehemmiyetsiz Görünenidir.

Şehvetle Kul Olan Parayla Alınmış Köleden De Aşağılıktır.

Tamah Seni Kul Etmesin, Allah Seni Hür Yarattı.

Tutumluluk, Az Şeyi Çoğaltır; Israf, Çok Şeyi Azaltır.

Uzun Arzulu Olan, Ameli Unutur.

Yalnızlığa Alışmakla, Izzetinin Bekası Için Çalış.

Yoksul Bir Adam Kendi Ülkesinde Yabancı Gibidir.

Kanaat Tükenmez Maldır.

Zahidlik, Arzuları Azaltmak, Her Nimete Karşı Şükretmek Ve Allah’ın Haram Kıldığı Şeylerden Kaçınmaktır.

Tamah Cahillerin Kalplerini Hafifleştirir, Yerinden Söker; Arzular, Onu Rehin Alır; Hileler, Onu Bağlar.

Sorun Beni Yitirmeden; Çünkü Andolsun Allah’a, Kur’an’da Hiç Bir Âyet Yoktur Ki Niçin Ve Kimin Hakkında Indi, Nerede Indi, Düzlükte Mi, Dağlıkta Mı, Hepsini De En Iyi Bilenim Ben. Gerçekten De Rabbim Bana, Anlayan Bir Akıl, Söyleyen Bir Dil Ihsan Etmiştir.

yuksel dedi ki...

i, Dağlıkta Mı, Hepsini De En Iyi Bilenim Ben. Gerçekten De Rabbim Bana, Anlayan Bir Akıl, Söyleyen Bir Dil Ihsan Etmiştir.

Sana Rağbet Ve Muhabbeti Olan Kişiye Rağbet Etmemen, Nasibinde Noksana Düşmendir.Senden Hoşlanmayana Rağbet Etmense Alçalmandır.

Sabır, Hedefe Ulaşmanın Anahtarıdır; Direnişin Sonu Zaferdir. Her Isteğin Gerçekleşmesinin Bir Vakti Vardır; Kader, O Vakti Harekete Geçirir Vücuda Getirir.

İman, Kabul Olan Söz Dil Ile Şehadet Etmek, Yapılmış Olan Amel Ve Akıl Ile Tanımaktan Ibarettir.

İnsanların En Âcizi, Insanlardan Kardeş Edinemeyenidir; Ondan Daha Âcziyse Kardeş Edindikten Sonra Onu Yitirenidir.

Kendinize Allah Yolunda Kardeşler Edininiz. Çünkü Onlar Dünya Için De Ahiret Için De Lazımdır.

Mümin, Kardeşlerine Karşı Ululanmaya, Ona Güler Yüz Göstermemeye Başladı Mı, Ondan Ayrıldı Demektir.

Namaz, Her Temiz Kişinin Allah’a Yaklaşmasıdır. Hac, Her Zayıfın Savaşıdır. Herşeyin Zekâtı Vardır; Bedenin Zekâtı Da Oruçtur. Kadının Savaşıysa Kocasıyla Iyi Geçinmesidir.

Hikmet Mü’minin Yitik Malıdır; Bu Mal, Şer Ehlinin Elinde Olsa Bile Onu Alması Gerekir.

Ey Insanlar, Dünya Sevgisinden Sakının; Zira Dünya Sevgisi Her Günahın Başı, Her Belanın Kapısı, Her Fitnenin Yoldaşı, Her Musibetin De Sebebidir. Eğer Bir Gün Dünyaya Ait Derdin Olursa Rabbine Dönüp’Rabbim Çok Büyük Derdim Var’deme; Derdine Dönüp Çok Büyük Rabbim Var’de.

Hâin Kişilere Vefâda Bulunmak, Allah’a Hıyânette Bulunmaktır; Hâinlere Gadretmekse, Allah’a Vefâ Etmek Demektir.

Eğer Hayırlı Bir Iş Görmek Istersen, Bugünün Işini Yarına Koyma. Çünkü Yarına Kadar Ne Olacağı Belli Değildir.

Dünyâ Dört Şey Üstünde Durur: Bilgisiyle Amel Eden, Halka Da Öğreten Bilgin; Öğrenmekten Utanmayan, Çekinmeyen Bilgisiz,

yuksel dedi ki...

Dünyâ Dört Şey Üstünde Durur: Bilgisiyle Amel Eden, Halka Da Öğreten Bilgin; Öğrenmekten Utanmayan, Çekinmeyen Bilgisiz, Varlığında Nekeslikte Bulunmayan Cömert, Âhiretini Dünyâsına Satmayan Yoksul. Bilgin, Bilgisini Yitirirse, Bilgisiz De Öğrenmekten Çekinir. Zengin, Malında Nekeslik Ederse Yoksul Da Âhiretini Dünyâsına Satar.

Akıllının Zannı, Câhilin Yakınınden Daha Doğrudur.

Arkadaşını Zorlukta, Gıyabında Ve Ölümünden Sonra Korumayan Dost, Dost Değildir.

Batıla Yardım Eden, Hakka Zulmeder.

Allah’ın Bir Meleği Vardır, Her Gün Bağırır; Doğun Ölüm Için. Toplayın Yok Olmak Için, Yapın Yıkılmak Için.

Akıllı Kişi Ancak Üç Şey Için Yolculuk Eder: Geçimini Sağlamak, Ahiretini Elde Etmek, Yahut Da Haram Olmayan Zevk Ve Lezzetlerden Faydalanmak.

Bir Toplumun Yaptığına Razı Olan, Onlardan Sayılır. Onlardan Sayılan Her Kişinin De Iki Suçu Vardır: O Işi Işlemek Suçu, O Işe Razı Olmak Suçu.

Bütün Kitapların Özü Kur’an’da Toplanmıştır. Kur’an’ın Özü, Ilk Sûre Olan Fatiha Suresi ‘Dir. Fatiha’nın Özü ‘Besmele’dir. Besmelenin Özü Iste Bu (Be) Harfidir. Ben De, Işte Bu (Be) Harfinin Altındaki Noktayım.

Bilgin, Kadrini Bilen Kişidir; Bilgisiz, Yaptığını Bilmeyen Kişidir. Akıllı, Ameline Dayanır, Câhil, Emeline Dayanır. Bilgin, Kalbiyle, Gönlüyle Bakar Görür; Câhil, Gözüyle Bakar Görür.İnanan Kişinin Günde Üç Işi Vardır: Bir Zaman Rabbiyle Münâcât Eder, Ona Kullukta Bulunur; Bir Zaman Geçimi Için Çalışır; Bir Zamanı Da Vardır, Helâl Ve Güzel Lezzetlerle Zevklenir. Akıllı Kişi, Ancak Üç Şey Için Yolculuk Eder: Geçimini Sağlamak, Âhiretini Elde Etmek, Yahut Da Haram Olmayan Zevk Ve Lezzet Elde Etmek Için.

Oğulcuğum, Benden Dört Şey Belle, Işlediğin Zaman Sana Zarar Vermeyecek Dört Şeyi De Aklında Tut: Zenginliğin En Üstünü Akıldır; Yoksulluğun En Büyüğü Ahmaklık. Korkulacak Şeylerin En Korkuncu Kendini Beğenmektir; Soyun-Sopun En Yücesi Güzel Huy. Oğulcuğum, Ahmakla Eş Dost Olmaktan Sakın; Sana Fayda Vermek Isterken Zararı Dokunur. Nekesle Eş Dost Olmaktan Sakın; Ona En Fazla Muhtâç Olduğun Zaman Yardımına Koşmaz, Oturur. Kötülük Edenle Eş Dost Olmaktan Sakın; O, Pek Az Bir Şeye Seni Satar Gider. Yalancıyla Eş Dost Olmaktan Sakın; Çünkü O, Serâba Benzer; Uzağı Yakın Gösterir Sana, Yakını Uzaklaştırır Senden.

yuksel dedi ki...


Hz. Ali hikmetli güzel anlamlı sözleri:

"Kisi dili altinda saklidir. Konusturunuz, kiymetinden neler kaybettigini anlarsiniz."
"Insanin yaslanip Rabbini bildikten sonra ölmesi, küçükken ölüp hesapsiz Cennet'e girmesinden daha hayirlidir. "
"Kul ümidini yalniz Rabbi'ne baglamali ve yalniz günahlari kendini korkutmalidir. "
"Cahil, bilmedigini sormaktan utanmasin. Âlim, içinden çikamayacagi bir meselede en iyisini Allah'u Teâlâ bilir' demekten sakinmasin."
"Sizin için korktugum seylerin en basinda, nefsinin istegine uymak ve uzun emelli olmak gelir. Birincisi hak yoldan alikoyar; ikincisi ise ahireti unutturur. "
"Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkini verebilmek, her halde Allah'u Teâlâ'yi hatirlayabilmek, kardesine bol bol ikramda bulunabilmektir. "
"Takva, hataya devami birakmak; aldanmamaktir . "
"Kalpler, kaplara benzer. Hayirli olani, hayirla dolu olanidir."
"Bana bir harf ögretenin kölesi olurum. "
Hz. Ali bu ümmetin en ileri gelenlerinden biri olarak isllâm'in bize kadar gelmesinde büyük rolü olan sahabelerdendir .

yuksel dedi ki...


Hz. Ali'den hikmetli sözler

Başa kakan, nefret ateşini körükler.
Kanâatkâr olmak, boyun eğme zilletinden daha hayırlıdır.
Olgunluk üç şeyde gereklidir: Musîbetlere sabır, isteklerde aşırıya kaçmamak ve istiyene vermektir.
Yumuşaklık, durulmayı çabuk sağlar ve zor olan şeyleri kolaylaştırır.
Âlim, câhili hemen tanır, çünkü daha önce o da câhildi. Câhil âlimi tanımaz, çünkü daha önce âlim değildi.
Akıl ve ilim, birbirinden ayrılmayan ve zıt olmayan iki kardeş gibidir.
Îmân ve hayâ, birbirinden kopmayan bir bütündür.
Îmân ve ilim, ikiz kardeş ve birbirinden ayrılmayan arkadaş gibidir.
Öfke, tutuşturulmuş bir ateş gibidir. Her kim ki öfkesine hâkim olursa, onu söndürür ve her kim onu salıverirse, ilk yanan kendisi olur.
Ahmaklık, dermânı bulunmayan bir dert, şifâsı olmayan bir hastalıktır.
Allah için kardeş olanların sevgisi, sebebi dâim olduğu için devam eder. Dünya için kardeş olanların sevgisi, sebebi devam etmediği için, kısa sürer, bir an gelir son bulur.
Akıllı, sustuğu vakit tefekkür, konuştuğu vakit zikir eder, baktığı vakit de ibret alır.
Kendisi amel etmeksizin Allah yoluna çağıran kişi, oksuz yaya benzer.
Sükût, sana vakar kazandırır ve seni özür dileme zahmetinden kurtarır.
İhtiras, gâfillerin kalbinde şeytanların sultânıdır.
Hasedcilerin en ehveni, hased ettiği kişinin elindeki ni'metlerin yok olmasını ister.
İlim, insanı Allahın emrettiği şeylere götürür, zühd ise o şeylere erişilmesini kolaylaştırır.
Korkaklık, ihtiras ve cimrilik, Allaha karşı kötü zannın bir araya getirdiği kötü arkadaşlardır.
Mal, harcandığı kadar sâhibine ikrâmda bulunur. Kişinin yaptığı cimrilik kadar ona ihânet eder.
Fakîh öyle biridir ki, insanları Allahın rahmetinden ümitsizliğe düşürmez ve onları Allahın rahmetinden yüz çevirtmez.
Mal ve çocuklar, dünya hayâtının zînetidirler. Sâlih amel de, dünyadan âhırete götürülen mahsûldür.
Allah için seven bir kardeş, en yakından daha yakın, anne ve babalardan daha merhametlidir.
Amel eden câhil kişi, yoldan başka yerde yürüyen gibidir. Bu yürüyüşü ona, ihtiyâcından uzaklaşmaktan başka birşey kazandırmaz.
İnsan, sözü ile tartılır veya işi ile değerlendirilir. Seni zînet yönünden ağır getirecek şeyi söyle ve kıymetini artıracak şeyi yap.
Yalancı, sözünde suçludur, isterse delîli kuvvetli ve ağzı lâf yapan biri olsun.

yuksel dedi ki...

Yalancı, sözünde suçludur, isterse delîli kuvvetli ve ağzı lâf yapan biri olsun.
İstişâre, danışma sana rahatlık, başkasına yorgunluktur.
Dünya mü'minin hapishânesi, ölüm hediyesi, Cennet de varacağı yerdir.
Dünya kâfirin Cenneti, ölüm korkulu rü'yâsı, Cehennem de varacağı son duraktır.
Allaha tâatle uğraşmak en kârlı iş, doğru konuşan dil ise, en güzelidir.
Gaddarlık, herkes için kötü bir şeydir. Şan, şeref sâhibi ve büyük zâtlar için daha çirkindir.
Takvâ, dîni ıslâh, nefsi muhâfaza eder ve mürüvveti süsler.
Akıllı; alçak dünyadan el çeken, Cennet-i a'lâya göz dikendir.
Sabır en güzel huy, ilim en şerefli süs eşyasıdır.
Kalblerin gafletine, gözlerin uyanık olması fayda vermez.
Sıkıntıya düşmeden önce emniyet tedbirini alan kimse, ayağını sağlam yere basmış olur.
Sabır, insanın başına gelene katlanması demektir. Onu kızdırana karşı da kendisine hâkim olmaktır.
Korku kaderi değiştirmez, yalnız sevâbın yok olmasına sebep olur.
İhtiras, rızkı artırmaz.
Kârlı olan, dünyayı âhıretle değiştirendir.
Cimri, dünyada kendi nefsine cömert davranmaz, bütün malını mîrâsçılara vermeye râzı olur.
Mal, sâhibini dünyada yükseltir, âhırette alçaltır.
Hased, bir dert ve hastalık olup, hased eden veya olunan helâk olmadıkça çâresi bulunmaz.
Günâhlar birer dert olup, devâsı istigfârdır.
Sabır iki kısımdır: Sevmediğin şeye sabretmek ve sevdiğin şeye sabretmek.
Sabır, en güzel îmân kisvesi ve insanların en şerefli ahlâkıdır.
Şek ,şüphe, yakîni bozar, îmânı yok eder.
Mürüvvet; insanın, kendisini lekeleyecek şeylerden kaçınması ve güzellik kazandıracak şeylere yaklaşmasıdır.
Cömertlik ve cesâret, şerefli maksatlar olup, Allahü teâlâ bunları sevdiği ve denediği kişilere ihsân eder.
Sıkıntıya karşı sabır etmek, bolluk ânındaki âfiyetten daha efdaldir.
Akıllı, iyiliklerini canlandıran, kötülüklerini öldürendir.
Tûl-i emel, fazla yaşama arzusu, serâb gibidir, bunu gören su sanıp aldanır.
İyiliği tamamlamak, yeniden başlamaktan daha hayırlıdır.
Kendi nefsinden râzı olan, aldanmıştır. Ona güvenen, mağrûr ve yolunu şaşırmıştır.
Gerçek dost, ayıbını görüp nasîhat eden, gıyâbında seni koruyan ve seni kendisine tercîh edendir.

yuksel dedi ki...

ûl-i emel, fazla yaşama arzusu, serâb gibidir, bunu gören su sanıp aldanır.
İyiliği tamamlamak, yeniden başlamaktan daha hayırlıdır.
Kendi nefsinden râzı olan, aldanmıştır. Ona güvenen, mağrûr ve yolunu şaşırmıştır.
Gerçek dost, ayıbını görüp nasîhat eden, gıyâbında seni koruyan ve seni kendisine tercîh edendir.
Ahmaklık; herşeyi fuzûliymiş gibi hiçe saymak ve câhil insanlarla arkadaşlık kurmaktır.
Allah için dost olan, kişiye doğru yolu gösteren, fesattan uzaklaştıran ve ibâdetlerinde yardımcı olandır.
İlim, maldan daha hayırlıdır. İlim seni, sen de malı korursun.
Fazîlet; çok mal ve büyük işlerle değil, güzel kemâliyet ve hayırlı işlerle olur.
İslâmiyet, teslimiyettir. Teslimiyet, yakîndir. Yakîn, tasdîktir. Tasdîk, ikrârdır. İkrâr, edâdır, yerine getirmektir. Edâ ise ameldir.
Fazîlet, en iyi maldır. Cömertlik, en güzel mücevherdir. Akıl, en güzel zînettir. İlim, en şerefli meziyettir.
Adâlet, halkın dirliği ve düzeni, idârecilerin süsü ve güzelliğidir.
Akıllı kimse; dilini kötü söz ve gıybetten koruyan, mü'min; kalbini şek ve şüpheden temizleyendir.
İyilikle emretmek, insanların en fazîletli amelleridir.
İffet; nefsin koruyucusu ve kinlerden paklayıcıdır.

yuksel dedi ki...

hz.ali radıyallahu anh sözlerinden

Kuran tilaveti ile kalbine ruhani feyiz sirayet eden kimse, dostlarının ayrılığı ile vahşet halini hissetmez.
Hazreti Ali Radıyallahu anh

yuksel dedi ki...


---- Birisi Hz. Ali’ye geldi ve “O kadar dertliyim ki çok sıkıntım var” dedi.
Hz. Ali; “İki soru soracağım, cevabını verip dermanını bulacaksın." dedi.
Adam; “Sor Ya Ali." dedi.
Hz. Ali; “Dünyaya geldiğin zaman bu dert seninle birlikte mi dünyaya geldi?”
Adam; ”Hayır.”
Hz. Ali; ”Dünyadan giderken bu dert seninle birlikte olacak mı?"
Adam; ”Hayır” dedi.
Hz. Ali son olarak şöyle buyurdu;
“Seninle birlikte gelmeyen ve giderken de seninle birlikte olmayacak olan bir dert, senin bu kadar zamanını almamalı. Sabırlı ol. Yer yüzündekilere çok ümit bağlamaktansa yüzünü Âlemlerin Rabbine çevir.”

yuksel dedi ki...


Hz Ali nin hikmetli sözleri

Her kim ki haksızlığa uğrar da hakkını aramazsa hakkı ile birlikte şerefini de kaybeder.

yuksel dedi ki...

Ya İstanbul beni alacak, ya ben İstanbulu..."

Fatih Sultan Mehmet



"Halk indinde muteber bir nesne yok devlet gibi.

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi"

Kanuni Sultan Süleyman



"Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar.Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?"

Mehmet Akif Ersoy



veni-vidi-vici
geldim-gördüm-yendim
sezar




" Düşmanlarımız olan Juan Juanların hangi yoldan Bizans a gittiklerini biliyoruz. Tuna nın Dinyeper in nereye aktığınını da biliyoruz . Gün Doğusu ndan Gün Batısı na kadar bütün milletler bizim önümüzde diz çökmüştür.Bekleyin Romaya da geleceğiz ! " GÖKTÜRK PRENSİ TÜRKŞAD

yuksel dedi ki...



“Bir çivi bir nalı, bir nal bir tırnağı, bir tırnak bir ayağı, bir ayak bir atı, bir at kumandanı, bir kumandan bir orduyu, bir ordu da bir milleti mahveder"

TÜRK-MOĞOL DEVLETİ HÜKÜMDARI CENGİZ HAN



"Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek”

Altay Kartalı Doğu Türkistanlı Kahraman Şehit Osman BATUR



Bizim kudretimizin eriştiği yere;

Sizin hayalleriniz bile erişemez!

Fatih Sultan Mehmed Han'ın Bizans imparatoru Konstantin'e söylediği söz....



"Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Burada hiç yoktan ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkânlardan bol bol faydalanıyorum. Fakat, meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel var: Türklerin yaşayan hatıraları! Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıralarıyla her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere nakşedebiliyorlar."
- M. Montecuccoli (Avusturyalı Komutan)

yuksel dedi ki...


"Ülke kılıç ile fethedilir kalem ile yönetilir"

Yusuf Has Hacip/Kutadgu Bilig


"Bir gün , yaşayan her yahudi için bana kızacaksınız"
Adolf Hitler


Ölürsem görmeden millette ümid ettiğim feyzi
Yazılsın seng-i kabrime Vatan mahzûn, ben mahzûn.” Namık Kemal


"Ben Afrika'nın ortasında dünyaya gelmiş ve bu akla da sahip olsaydım Tereddütsüz Türk Milliyetçisi olurdum. Çünkü ben Türk Milletinin de , İslam Alemin de mazlum milletlerinin de kurtuluşunun Türk milliyetçilerinde , Türk - İslam Ülkücülerinde olduğuna "Amentüye iman ettiğim" gibi inanıyorum"
Seyyid Ahmet Arvasi

“Allah bu dünyayı bizim tasarrufumuza vermiş ve bize emanet etmiştir. Bütün emirler ve hükümdarlar bizim memurlarımızdır. Biz cihan padişahlığını babamızdan ve halifeden miras aldık.” Sultan Sencer


DİOJEN

Antik dönemin ünlü düşünürü Diojen'in, kendisinden bir isteği olup olmadığını soran Büyük İskender'e söylediği söz:

- Gölge etme, başka ihsan istemem!
NAPOLYON

Fransızların ünlü imparatoru Napolyon'un unutulmayan tarihi sözü:

yuksel dedi ki...

EZAR

Amasya'nın kuzeyinde ve Tokat'ın batısında kalan Zile'de Julius Caesar çok hızla gelişen bir savaştan sonra (M.Ö. 53) şu ünlü sözünü söylemiştir.
- Geldim, gördüm, yendim
SEZAR

Roma İmparatoru Sezar'ın, bir suikastte kendisini bıçaklayan üvey oğlu Brutus'e söylediği söz:
- Sen de mi Brutus?


MARİE ANTOİNETTE

14.Lui'nin eşi Marie Antoinette'nin, halkın açlıkla karşı karşıya bulunduğu şikayetini getiren kişiye verdiği cevap:
- Ekmek bulamayan pasta yesin!
GALİLE

Ünlü bilgin Galile "Dünya güneşin etrafında dönüyor" dediği için Vatikan tarafından az kalsın aforoz edilmişti. Çünkü Vatikan’ın inancına göre dünya sabitti, güneş dönüyordu. Galile, bu inanca karşı geldiği için Engizisyon önünde ifade vermeye davet edilmiş, sözlerini geri alması istenmişti. Galile mecburen sözünü geri alırken şu tarihi sözü mırıldanmadan edememişti:
- Yine de dünya dönüyor"

yuksel dedi ki...


BETTE DAVİS

Sinemanın sesli döneme geçti yılların ünlü aktristi Bette Davis, Akademi Ödülü'nü alırken kendisine verilen heykelciğe bakarak:
- Oscar Amcama ne kadar benziyor"
demişti. (Akademi Ödüllerinin "Oscar" olarak anılmasının sebebi, Bette Davis'in bu benzetmesidir)

LEO BUSGALEOV


EĞER SEVGİ ÜRETEMİYORSA YÜREĞİNİZ
SİZ İYİ BİR ÜRETİCİ DEĞİLSİNİZ DEMEKTİR....


ZİYA PAŞA


İNSANA SADAKAT YARAŞIR GÖRSEDE İKRAH
DOĞRULARIN YARDIMCISIDIR HZ.ALLAH

yuksel dedi ki...

ÜZEL SÖZLER

Yol odur ki doğru vara, Göz odur ki Hakkı göre, Er odur ki alçakta dura, Yüceden bakan göz değil. (Yunus Emre)
Dostunun ayıbını gizlemeyen kendi ayıplarına mağlup olur !
Bir müridin kalbi ihlastan boş ve çıplak olursa,veyahut evliyaullah hakkında edebe aykırı hareketleri bulunursa, bu gibilere o velilerden ne feyz gelir,nede onların gönülleri onlara meyleder MEVLANA HALİD BAĞDADİ HZ.
"Bir kimse her kimle şakalaşırsa, onun gözünde küçülür ve heybetsiz olur."
Hz. Ömer (r.a.)
"Veliler her gördüklerini Cenab-ı Hakk'ın kendilerine ikram ettiği feraset nuru ile görürler. Öyle ki bu nur ile baktıklarında uzak ile yakının bir farkı olmaz."
Şah-ı Nakşibend (k.s)
"Güzel konuşmanın sırrı, lüzumsuz sözleri terketmektir."
Hz. Ebû Bekir (r.a)
"Açlık bir yağmur bulutudur. Kul açken kalbe hikmet yağar."
Bâyezîd-i Bislâmi (rah)
"Kendini pek çok seven, çevresinde pek az sevilir."
C. Şehabeddin
"Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır."
Hz. Ali (k.v)
"Güzellik kaybolur, ama fazilet devam eder."
Goethe
"Düşmanların en büyüğü, düşmanlığını gizleyendir."
Hz. Ali (k.v)
"Kalbinden aşina ol, dıştan yabancı görün. Böyle güzel yürüyüş cihanda nadir bulunur."
Şah-ı Nakşibend
"Mesul olduğun şeyle meşgul ol."
Hz. Ali (k.v)
"İki durumda çok dikkatli olunuz. Yemek yerken ağza girene, konuşurken ondan çıkana."
Ali er-Râmiteni
"Dünya, dört şeyden ibarettir; mal, söz, uyku, yiyecek. Mal, kalbi perdeler. Çok kelâm, kalbi Hak'tan alıkor. Uyku, Hakk'ı unutturur. Çok yemek, kalbi katılaştırır."
(Ma'rûf-i Kerhî)

yuksel dedi ki...

rûf-i Kerhî)
"Aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide; şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!"
Mevlânâ
"Bir adamın sorusundan, onun ne derece akıllı olduğu anlaşılır."
Hz. Ömer (r.a.)
"İnsanlığı saadeti ilim iledir."
Hz. Ali (k.v.)
"Kanaat eden kimse, aç da olsa zengindir. Mal hırsına kapılan kimse, çok malı bulunsa da da fakirdir."
Hâris Muhâsbî
"Bazı kitaplar tat almak, bazı kitaplar yutmak, bazı kitaplar ise çiğneyip sindirmek içindir."
Bacon
"Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras, ilim gibi şeref olmaz."
Hz. Ali (k.v.)
"Ey bütün gece sabaha kadar uyuyan zavallı! Yarın yatacağın toprağa da bir kandil yak."
Feriduddin Attâr
"Kanaat en büyük zenginliktir."
"Tarihsiz gelişim olmaz."
Peyami Safa
"Hak'tan bahar fermanı gelmedikçe, toprak sırrını açmaz."
Hz. Mevlânâ
"Ey Müslüman, edep nedir diye sorarsan bil ki edep, her edepsizin edepsizliğine katlanmaktır."
Hz. Mevlânâ
"Gerçek hürriyet, yüce fikirlere bağlanmaktır."
"Gerçek değişmez, değişene gerçek denmez."
"İnsanların en hayırlısı; dünya işi, kendisini ahiretten alıkoymayandır."
(Hâris Muhâsibî)
"Acılara sabırla karşı koydular, tatlı oldular."
Abdulkadir-i Geylâni
"Öfkenin ateşi önce sahibini yakar. Sonra, kıvılcımı düşmana ya varır ya varmaz."
Abraham Lincoln

yuksel dedi ki...

Abraham Lincoln
"İnsanlar zamandan şikayet eder, zaman konuşacak olsa insanlardan utanırdı."
İmam Şâfii.
"İşinizi, Allah'tan korkanlarla iştişare ediniz"
Hz. Ömer (r.a.)
"Büyüklerin kabrine bağlanmaktan ne çıkar. Onların yaptığını yap, sen de hedefine var."
Şah-ı Naşibend (k.s.)
"Rızık ilimle artsaydı, cahilden zor geçinen olmazdı."
Sa'dî
"Bir paranın nereden geldiğini bilmek için nereye gittiğine bak."
Ebû Hanîfe
"Mezardakilerin pişman olduğu şeyler için dünyadakiler birbirini yiyor."
İmam Gazalî
"Başkasını görüp kendini görmemeyi göz bebeğinden öğren"
Sa'dî
"Kimde bir güzellik varsa bilsin ki ödünçtür."
Hz. Mevlana
"Âhiretteki hesap, dünyada nefsini hesaba çekmiş olanlar için kolaydır."
Hz. Ömer (r.a.)
"Yücel Allah dünyaya şöyle vahyetmiştir: Seni arzulayıp peşinde koşanları yor. Bana kulluk edenlere ise hizmet et."
Seleme b. Dînâr
"Kalbin aydınlığı, helâl yemekle olur."
Hz. Ali (k.v.)
"Eğer rahatlık istiyorsan; helâlinden eline ne geçerse onu ye; bulduğunu giyin ve Allah'ın sana takdir ettiği şeylere razı ol!"
(Şakîk-i Belhî)
"Diriliş olmasaydı; yaşamak upuzun bir ölümdü."
"İslâmiyet görünmek değil, olmaktır."
"Benim en muhtaç olduğum günü size söyleyeyim mi? Kabrime konulduğum gün!"
Ebû Zer (r.a.)
"Namusluluk, insanın vicdanıyla başbaşa kaldığı zaman ona verecek utandırıcı bir hesabı olmaması demektir."

yuksel dedi ki...

Namusluluk, insanın vicdanıyla başbaşa kaldığı zaman ona verecek utandırıcı bir hesabı olmaması demektir."
Ali Fuad Başgil
"Bizim terbiye yolumuz, nefeslere varana kadar her anını uyanık geçirme üzerine kurulmuştur. Uyanık sûfi, iki nefes arasını bile zikirle geçirir."
Şah-ı Naşibend (k.s)
"Sizler niyetinizi Allah için güzel yapın, her işiniz güzel olur, güzel sonuç verir. Kulun güzel niyetini Allah bilsin yeter."
Gavs-ı Sânî Abdülbâki el-Hüseynî (k.s)
"Hayra niyet edince acele et ki, nefsin seni yenip niyetinden caydırmasın."
Hz. Ali (k.v)
"Şükür, nimetlerin süsüdür."
Hz. Ali (k.v)
"Asıl kazanç, âhiretinizi güzelleştirmemize yarayandır."
Hasan b. Sâbit
"Tövbe odur ki başkalarının da tövbesine vesile olur."
Gavs Abdülhakim el-Hüseynî Bilvânisî
"Zikir kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan kalp zayıflar sonra da ölür. Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur."
Gavs-ı Sânî Abdülbâki el-Hüseynî (k.s)
"Bülbülün feryadı gonca güle, insanın sevdası bir tatlı dile."
"Anneler her şeyi görmese de, kalpleriyle duyar."
Ostrovski
"Kalplerin hayatı, ölmeyen Allah'ın zikri iledir."
Sehl b. Abdullah
"Kişi, insanlar arasında kendisinden düşük dereceli birinin bulunduğuna inandıkça gururlu demektir."
Bâyezîd-i Bistâmî
"İnsan söz ile yükseldi sultan oldu, çok söz insanı gölge gibi yere serdi. Söz ölüm oldu, savaş oldu, söz ara buldu, söz sulh etti."
Kutadgu Bilig'den
"Her güçlüğü kolaylık, her gayreti başarı, karanlığı aydınlık, sabrı zafer takip eder."
Abdülkerim Cîlî
"Arkadaşlıkta çıkar ve zevkler, dostlukta ise felâket ve dertler müşterektir."
"İstikamet, kerametten üstündür."

yuksel dedi ki...

"İstikamet, kerametten üstündür."
Abdülhakim Arvâsî (k.s.)
"Büyük zekâlar birlikte düşünür."
Malcom X
"Başa sıkıntı ve imtihanlar gelince, herkesin akıl ve adamlık seviyesi belli olur."
Ebû Saîd el-Harrâz
"Büyük zihinler fikirleri, orta zihinler hasideseleri, küçük zihinler kişileri konuşur."
"Yapılan bir iş, verilen iki söze bedeldir."
"Ruha muhalefet gerilik, akla muhalefet delilik, nefse muhalefet ise veliliktir."
"Sabır bela geldiğinde güzel edebini bozmamaktır.
İbn Atâ
"Varlığa sevindiklerin az olsun ki, kayıpları seni yıkmasın."
"Mizah, meslek olmamak şartıyla güzeldir."
A. Hamdi Tanpınar
"Eli görmeyen kişi, yazıyı kalem yazı sanır."
Hz. Mevlânâ
"Edep öğrenilmeden ilim öğrenilmez."
Süfyân es-Servî (k.s)
"Kötülerin övülmesi arşı titretir."
Hz. Mevlânâ
"Bazı eşyalar insandan, bazı insanlar da eşyadan dolayı kıymetlidir."
"Senin gerçek din kardeşin sana ayıplarını gösterendir. Senin hakiki dostun, seni günahlardan sakındırandır."
Yahya b. Muâz
"Zekat vermeyen kavmin üzerine rahmet yağmaz."
Hz. Mevlânâ
"İlmin zekâtı, başkalarına öğretmektir."
Hz. Ösman (r.a)
"İnsanların kıymeti bilgisiyle ölçülür."
Hz. Ali (k.v.)
"Aşksız can ölü bilmek gerektir."

yuksel dedi ki...

"Aşksız can ölü bilmek gerektir."
Sultan Veled
"Allah'ı sevmenin alâmeti, O'nun zikrini sevmektir."
Ahmed b. Ebi'l-Havârî
"Hakkı'ın rızâsına uygun her şey sevgilidir."
Muhyiddin ibnü'l-Arabî
"Nefsi tanımak, Hakk'ı bilmeyi gerektirir."
İbrahim Hakkı
"Ömür bu kadar kısa iken amelleri kısaltıp, emelleri uzatma."
Zemahşerî
"Nice küçük işler vardır ki niyet onu büyütür, nice büyük işler vardır ki niyet onu küçültür."
Râbia el-Adeviyye
"Allah'ım beni sen kaldır ki kimseler yıkamasın."
Sa'dî
"Hangi sofraya oturduysam, rızkı veren Allah idi."
Sa'di
"Bir kul, bütün âzaları ile günahları terk etmedikçe ona akıllı denmez."
"Ey evlat! Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir, sonra başkalarını. Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var. Gözlerin bir adım ötesini görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın."
Abdülkadir Geylânî
"Veli kişi, toprak gibidir. Toprağa her türlü kötü şeyler atılır. Ama topraktan hep güzel şeyler biter."
Akşemseddin
"Şükür, bütün gücünü nimeti verenin istediği yolda harcamaktır."
Rüveym
"Tasavvuf ilmin özü, nefse ağır gelen zorluklara katlanmak, nefsin kötü huy ve çirkin sıfatlarından arınarak kalbi Allah'a bağlamak ve O'nun zikriyle süslenmektir.
Gazâlî
"Şehamet dini, gayret dini, ancak Müslümanlık'tır. Hakiki Müslümanlık, en büyük kahramanlıktır."
Mehmet Âkif
"Hıssî beraberlik, sadıklarla oturup kalkmak, sohbetlerinde bulunmaktır. Mânevi beraberlik, kalbi onlara bağlayıp ruhaniyetlerine yönelmektir."
Ubeydullah Ahrâr

yuksel dedi ki...

Kavram haritası nedir?
Birbiriyle bağlantısı olan kavramların bir şablon ya da şema üzerinde ilişkisinin gösterilmesine kavram haritası denir. Kavram haritaları aslında insanların kafasında yer alan bilgilerin ast-üst ilişkisini anlayabilmek adına çok faydalı bir uygulamalardır. Şöyle ki, Coğrafya dersinde yer alan “delta, menderes, kanyon” gibi konular dış kuvvetler konusu içerisinde yer alırken bunları kavram haritalarında “Akarsu biriktirme şekilleri -> delta, menderes, Akarsu aşındırma şekilleri -> Kanyon” (bu bilgiler temsilidir) şeklinde sınıflandırabilirsiniz. Bu durum ham bilginin zihinde doğru bir şekilde sınıflandırılmasına yarar. Bu yüzden eğitim sürecinde kavram haritalarını kullanmak öğrencileriniz için faydalı olabilir. İster kavram haritalarını siz oluşturun isterseniz öğrencilerinize oluşturtun kavram haritalarını eğitim sürecinde kullanmaya çalışın.

yuksel dedi ki...

Üstad Bediüzzaman'ın şeceresi (soyağacı) hakkında bilgi verir misiniz?
BEDİÜZZAMAN’IN ANNESİ, BABASI VE AİLESİ:

Annesinin ve babasının doğum ve vefatları hakkında maalesef kesin bir bilgimiz olmadığı gibi; annesi tarafının ailesi ve babası hakkında da bir malûmat yoktur. Sadece N. Şahiner’in tespitine göre, annesi Nûriye, Nurs’un kuzeyinde üç saatlik mesafede bulunan “Bilkân” köyündendir. Nûriye Hanım’ın vefatı ise, Birinci Cihan Harbi sıralarında olduğudur. Bunun dışında Nûriye hanımın sülâlesi, soyu ve ailesi hakkında bir malûmatımız bulunmamaktadır.

Bediüzzaman’ın babası Sofi Mirza, 1920 yılında vefat ettiği; sülâlesi ise, Sofi Mirza’dan sonra, dört batna kadar (yani baba) belli olup, bunlar: “Ali, Hızır, Mirza Hâlid ve Mirza Reşan” olduğu, yine tespitler arasındadır.

Tüm Doğu’da olduğu gibi, bölge halkının fıtrî ve millî bir adeti olan, adları tasğir etme, yani küçültme, kısaltma geleneğine binâen, halk arasında “Mirza” Efendiye “Sofi Mirzo” veya mezar taşında yazılı olduğu şekilde “Mirze” diye kullanıldığı gibi, annesi “Nûriye Hanım’a” da “Nûr’e” denilirdi.

Adların halk arasında çağrıldığı tarzda yazılması, tılsım ve havas ilmi ulemasınca lazım ve şart olduğu gibi; bazı hadis-i şeriflerde de adların halk arasında telaffuz edildiği tarzda, kıyamet gününde aynı isimle çağırılacaklar diye ifade edilmiştir.

Bu hikmetten midir? Yoksa, Bediüzzaman Hazretleri’nin fıtrî olan kendi adet i kavmiyesine riayetkârlığından mıdır, bilmiyorum.. Annesinin ismini “Nûriye” olarak yazan Nûr talebelerinin yazılarını tashih ettiği sırada, birkaç kitapta “Nûriye” isminin Arapça müennes alâmeti olan “ye” harfini silerek “Nûre” olarak bırakmıştır.

yuksel dedi ki...

AİLESİ:

Sofi Mirza’nın evi, hanedanı veya aile yuvasını teşkil eden efrâd ı ailesi şöyledir:

Yaş sırasına göre çocukları: 1. Dürriyye, 2. Hanım, 3. Abdullah, 4. Said, 5. Mehmed, 6. Abdülmecid ve 7. Mercan’dır.

Sofi Mirza Efendi ümmî olduğu halde, kız erkek demeden bütün çocuklarını okutmuş ve âlim yetiştirmişti. Hattâ ekserisinin de Arabî ilimde icazetli oldukları, şark’ta ve Nurs Köyü’nde çok kimselerden duymuşuzdur. Bunlardan “Hanım” ismindeki kız çocuğunun büyük ve meşhur bir âlime olarak yetiştiği rivayetler arasındadır. Bu merhûme hanım, Birinci Cihan Harbi’nden evvel, Molla Said isminde, âlim bir zâtla evlenmiş, bilâhare 1913 senesinde, şeyh Selim veya Bitlis hadisesi ismiyle, meşhur “Hürriyet’in i’lanı”na karşı hükümete isyan edenlerin arasında, bu Molla Said’in de ismi karışmasıyla, hanımı “Hanım” ile birlikte şam’a hicret etmişlerdir. Şam’da çok talebesi olan Molla Said Efendi ders okuturken, takıldığı çetin mes’eleleri, perde ve hicap arkasında oturan hanımı, Âlime Hanım’a, sorarmış. 0 ise hiç duraklamadan hemen mes’eleyi çözer, cevap verirmiş, diye hâlen Şam’da hayatta olan Bitlisli Molla Abdulazîz Efendi anlatmışlardı.

İşte, bu nûrlu ailenin fertlerinin bir kısmının vefat tarihleri malûm ise de; diğerlerininki meçhuldür.

Vefat tarihleri bilinenler:

1. Hanım 1945’de Mekke-i Mükerreme’de tavaf ederken (bilâveled)

2. Molla Abdullah, Bediüzzaman’ın yeğeni ve fedâi talebesi Merhûm Abdurrahmanın babası 1914 yılında Nurs köyünde,

3. Molla Muhammed 1951’de, kendi köyü olan “Nurs’ta” (bila veled)

4. Bediüzzaman Said Nursi 22 Mart 1960 Urfa’da (bekâr ve bila veled)

5. Molla Abdülmecid, Haziran 1967’de Konyada (beş çocuk babası) vefat etmişlerdir.

yuksel dedi ki...


Vefat tarihi bilinmiyenler:

1. Dürriyye Hanım, Bediüzzaman’ın Rus Harbi’nde şehid düşen yeğeni Ubeyd’in annesi. Birinci Cihan Harbi’nden evvel Nurs deresine düşerek şehiden gark olduğu,

2. Mercan Hanım, ne zaman ve nerede vefat ettiği belli değil.

Nurs köyü mezarlığında, bu ulema yetiştiren âilenin reisi, Bediüzzaman’ın babası Sofi Mirza ile hanımı Nure ve oğlu Molla Mehmed ile Molla Abdullah yanyana yatmaktadırlar. Allah’ın nûruna ve rahmetine gark olsunlar.

SEYYİDLİĞİ MESELESİ:

Bediuzzaman mahkeme müdafaasında “Ben seyyid değilim” der. Üstadın resmi kimliğine baktığımızda Nurs’lu olduğu ve Doğu Bölgesinde dünyaya geldigi anlaşılmaktadır. Bu ifade düşünülürken mahkemedeki şartlar dikkate alınmalıdır. Zira Bediuzzamanın seyyidliğini kabul etmesi, onların nazarında siyasi manada yorumlanacak ve mahkumiyetine sebep olabilecektir. Halbuki Emirdağ Lahikası-I’in son kısma yakın bir mektubunda ise, “Ben kendimi seyyid bilemiyorum. Nesiller bilinmiyor. Ancak ben manevi ehl-i beytten sayılabilirim” der. Son Şahitlerde Salih Özcan’ın hatıralarında, Üstad neslinin hem anne ve hem de baba cihetiyle Hz.Hasan ve Hz.Hüseyine dayandığını bizzat ifade etmiştir.

"Bediüzzaman Hazretlerinin varislerinden Seyyid Salih Özcan'ın naklettiğine göre, bir gün Üstad'la aralarında şu konuşma geçer:

- Salih sen seyyidsin, değil mi?
- Evet! Üstadım.
- Peki Seyyid Salih, sence ben seyyid olabilir miyim?
- Muhakkak Üstadım, siz seyyidsiniz.
- Seyyid Salih, ben anne tarafından Hüseyni, baba tarafından ise Haseni’yim."

Bununla beraber şarkta seyyidlerin büyük bir yekün teşkil ettiği de bilinmektedir. Kendi şahsiyetini nazara vermeyen, şahsiyetini her zaman şahs-ı manevi içinde eriten ve büyük makamlar bile verilse ihlas sırrıyla bu makamlardan içtinap eden bir üstaddan aşikâre eserlerinde seyyid olduğunu beyan etmesi beklenemez.

“Seyyid olanın seyyid değilim demesi günahtır” ifadesi kanaatımızca göre, seyyidliği kesin olarak tescil olunan kişiler hakkında olsa gerektir.

(bk. Abdülkadir Badıllı; Mufassal Tarihçe-i Hayat, I/73)

yuksel dedi ki...

Marîz bir asrın hasta bir unsurun alîl bir uzvun reçetesi; ittiba'-ı Kur'andır. Pirenin midesini tanzim eden Manzume-i Şemsiyeyi de o tanzim etmiştir. Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir göz ise maneviyatta kördür. Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dâva etmek Hakka bir nevi haksızlıktır.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Eğer Şarkta Hulusi Bey ve Mehmed Kayalar olmasaydı ben Şarka gitmeye mecbur olurdum. Zaman gösterdi ki; cennet ucuz değil cehennem dahi lüzumsuz değil. Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir göz ise maneviyatta kördür. Bugün mahlûkatın bayramıdır. Deli adama 'iyisin iyisin' denilse iyileşmesi iyi adama 'fenasın fenasın' denilse fenalaşması nâdir değildir.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Günün Sözü Özlü Sözler Felsefi Sözler Edebi Sözler Aşk Sözleri Güzel Sözler Blog Ana Sayfa Said Nursi Sözleri said nursi kısa sözleri, bediüzzaman said nursi özlü sözleri, said nursi nin sözleri, üstad said nursi sözleri, üstad bediüzzaman said nursi nin sözle Marîz bir asrın hasta bir unsurun alîl bir uzvun reçetesi; ittiba'-ı Kur'andır. Pirenin midesini tanzim eden Manzume-i Şemsiyeyi de o tanzim etmiştir. Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir göz ise maneviyatta kördür. Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dâva etmek Hakka bir nevi haksızlıktır. Eğer Şarkta Hulusi Bey ve Mehmed Kayalar olmasaydı ben Şarka gitmeye mecbur olurdum. Zaman gösterdi ki; cennet ucuz değil cehennem dahi lüzumsuz değil. Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir göz ise maneviyatta kördür. Bugün mahlûkatın bayramıdır. Deli adama 'iyisin iyisin' denilse iyileşmesi iyi adama 'fenasın fenasın' denilse fenalaşması nâdir değildir. Evet ümidvar olunuz. Şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada islamın sadası olacaktır! Maddiyyunluk manevî taundur ki beşere şu müdhiş sıtmayı tutturdu gazab-ı İlahîye çarptırdı. Telkin ve tenkid kabiliyeti tevessü' ettikçe o taun da tevessü' eder. Bîçare hakikatlar kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur. Kardeşim Mehmed! Nur'un (manevi) Kuvveti Şarktadır Nur'un Kuvveti Diyarbakır'dadır Nurun Kuvveti Sendedir!

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

İslâmiyet güneş gibidir üflemekle sönmez. Gündüz gibidir; göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar. Hayat kesrette bir çeşit tecelli-i vahdettir. Onun için ittihada sevkeder. Hayat bir şeyi her şeye mâlik eder. Hıristiyanlığın malı olmayan mehasin-i medeniyeti ona mal etmek ve İslâmiyetin düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek feleğin ters dönmesine delildir.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Zaman ihtiyarlandıkça Kur'an gençleşiyor; rumuzu tavazzuh ediyor. Nur nâr göründüğü gibi; bazan şiddet-i belâgat dahi mübalağa görünür. Doğuyu ayağa kaldıracak din ve kalbdir. Enbiyanın ekseri Şarkta ve hükemanın ağlebi Garpta gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki Şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir akıl ve felsefe değil. Madem Dünya bâki değil ve musibetlerinde bir nevi hayır vardır; senin bedeline 'Yahu bu da geçer' kalbime geldi.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Azametli bahtsız bir kıt'anın şanlı tali'siz bir devletin değerli sahibsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ı İslâmdır. Milliyetimiz bir vücuttur. Ruhu İslamiyet aklı Kur'an ve İmandır. Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Eğer Namaz kılmazsan senin o günkü alemin zulümatlı ve perişan bir halde gider.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Cesed-i insan; havaya suya gıdaya muhtaç olduğu gibi ruh-u insan da namaza muhtaçtır. İsraf sefahatin sefahat sefaletin kapısıdır. Her sözün doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Bugün bu Nevruz bayramından bu köpeğin bile bir hissesi vardır. Bahar mahlûkatın bayramıdır. Biz de onların bayramına iştirak edelim.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Madem Allah var elbette ahiret vardır. Çaresi bulunan şeyde acze çaresi bulunmayan şeyde ceza'a iltica etmemek gerektir. Tertib-i mukaddematta tefviz tembelliktir; terettüb-ü neticede tevekküldür. Dünyadaki her lezzetli şeyin en a'lası cennette bulunur. Sıkıntı sefahetin muallimidir. Ye's dalalet-i fikrin; zulmet-i kalb ruh sıkıntısının menba'ıdır.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Evet insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır. Sivrisineğin gözünü halkeden Güneş'i dahi o halketmiştir. Bizler muhabbet fedaileriyiz husûmete vaktimiz yoktur.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Adem-i kabul kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut onun delilidir. Kabul-ü adem delil-i adem ister. Biri şek biri inkârdır. Namaz kılanın diğer mübah dünyevi amelleri güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Kur'an-ı Hakîm ehl-i şuura imamdır cin ve inse mürşiddir ehl-i kemale rehberdir ehl-i hakikata muallimdir.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Tabiat bir sanat-ı İlahiye'dir sani' olmaz.

Daha fazlası için : https://www.guzelcumleler.com/said-nursi-sozleri

yuksel dedi ki...

Kâfir, ebedi yaşasaydı, sonsuza kadar bu inanç üzere kalacağı azmi üzereydi. Bu azim ve kararlılık müebbet olduğundan, ebedi azapla cezalandırılmıştır.Günahkâr Müslümanın durumu buna benzemez. Çünkü o, o günahtan rahatsız olup vazgeçme azmi üzere bulunduğundan, cezası da devaml8 olmayıp,süreli olmuştur.
(Tefsiri Kebir,Âlusi)
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt 12. sy.556.

yuksel dedi ki...

İçimizde ki hainleri buluruz öldürürüz.
Dışımızda ki hainleri bulur işbirliği yaparız.
Yabancı bir yetkili.

yuksel dedi ki...

Birlikten kuvvet işbirliğinden zafer doğar.
Lalegül tv.

yuksel dedi ki...

Kuların ihsan mertesebesindeki makamları farklıdır, şöyle ki:
1-zahidlerin ihsanı;dünyayı terketmekten ibarettir.
2-Müridlerin ihsanı; nefsin kötü arzusundan ibaret olan hevayı bir kenara bırakmaktır.
Ruhu'l Furkan Tefsiri cilt.12.sy.562.

yuksel dedi ki...

...
3-Ariflerin ihsanı; temenni ve boş kuruntuları koparıp atmaktır.
4-Müvahidlerin ihsanı ise; dünya ve ukbadan sıyrılıp,Mevlâ Tealâ'nın varlığıyla yetinmektir.
Ruhu'l Furkan cilt 12.sy.562.

yuksel dedi ki...

Şahıslara göre İhsan'ın tarifi değişebilir, şöyle ki:
1-Mübtedilerin ihsanı; talepte sadakat ( Allah-u Tealâ'yı arama hususunda doğruluk ) tur.Talebin şartı; elden gelen herşeyi, Mevla Tealâ'ya kavuşma yolunda sarfetmektir.
Ruhu'l Furkan cilt 12.sy.562.

yuksel dedi ki...

2-Nihayet ashabının ihsanı; edebi korumaktır.Edebin şartı ise, senin, Allah-u Tealâ dışında) herhangi bir şeye himmetin ve nyetin yönelirse, mutlaka o arzuyu kesip atmandır.
Ruhu'l Furkan cilt 12.sy.562.

yuksel dedi ki...

Kuran Bilgisi: İnkarcılardan intikam alandır
Kuran Fihristi: İntikam
Araf Suresi, 136. ayet: Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
İbrahim Suresi, 47. ayet: Allah'ı, sakın elçilerine verdiği sözden dönen sanma. Gerçekten Allah Azizdir, intikam sahibidir.
Zuhruf Suresi, 55. ayet: Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
Buruc Suresi, 8. ayet: Onlardan, yalnızca 'üstün ve güçlü olan,' öğülen Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.
Zümer Suresi, 37. ayet: Allah, kimi hidayete erdirirse, onun için bir saptırıcı yoktur. Allah, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir?
Tevbe Suresi, 74. ayet: Allah'a and içiyorlar ki (o inkar sözünü) söylemediler. Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir. Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu. Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahirette de acı bir azapla azaplandırır. Onlar için yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yardımcı yoktur.
Hicr Suresi, 79. ayet: Bundan dolayı onlardan intikam aldık; her ikisi de açıkça (gözler) ön(ün)dedir.
Secde Suresi, 22. ayet: Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldıktan sonra, yüz çevirenden daha zalim kimdir? Gerçekten Biz, suçlu-günahkarlardan intikam alıcılarız.

yuksel dedi ki...

günahkarlardan intikam alıcılarız.
Zuhruf Suresi, 41. ayet: Şu halde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız.
Duhan Suresi, 16. ayet: Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette Biz intikam alacağız.
Al-i İmran Suresi, 4. ayet: Bundan (Kur'an'dan) önce (onlar) insanlar için bir hidayet idiler. Doğruyu yanlıştan ayıran (Furkan)ı da indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın ayetlerini inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah güçlüdür, intikam alıcıdır.
Araf Suresi, 126. ayet: "Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz'in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür."
Zuhruf Suresi, 25. ayet: Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu?
Rum Suresi, 47. ayet: Andolsun, Biz senden önce kendi kavimlerine elçiler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler; böylece Biz de suçlu günahkarlardan intikam aldık. İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır.
Muhammed Suresi, 4. ayet: Öyleyse, inkar edenlerle (savaş sırasında) karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları 'iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da' artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah,) amellerini giderip-boşa çıkarmaz.
Kamer Suresi, 10. ayet: Sonunda Rabbine dua etti: "Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al."

yuksel dedi ki...

Bediüzzaman said Nursi demiştir ki
Yalan üç yerde söylenebilir hadisi şerif-i nesh olunmuştur.Yani hükmü kaldırılmıştır.Çünkü çok istismar edilmiştir.Hiç bir zaman ve yerde .şartta yalan söylenilmez.
Dost tv.soru serbest seyfettin Bulut.

yuksel dedi ki...

Küfür cehennemin çekirdeği ve meyvesidir.
Herkez cehenneme ateşini burdan götürür.
Cehennem adaletinin gereğidir.
Dost tv. Katre.

yuksel dedi ki...

Yirmi sekizinci söz.
Risale-i. Nur
Cehennem de hak cennet de haktır.
Küfür öyle bir cinayettir ki
Cehennemi inkâr eden Allah c.c. acizlik isnad edilmektedir.
Küfür ün neticesi cehennemdir.
Gökleri yerleri oyun ve eğlence olsun diye yaratmadın
Ayeti kerime.
Dost tv. Katre.

yuksel dedi ki...

Ana Sayfa | Risale-i Nur Külliyatı | Sözler | Yirmi Sekizinci Söz
Hem nasıl ki, şu kesafetli, karanlıklı, dar dünyada, güneşin pek çok âyinelerde bir anda aynen bulunması gibi, öyle de, nuranî bir zat, bir anda çok yerlerde aynen bulunması (On Altıncı Sözde ispat edildiği gibi); meselâ Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm bin yıldızda bir anda, hem Arşta, hem huzur-u nebevîde, hem huzur-u İlâhîde bir vakitte bulunması; hem Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın haşirde bir anda ekser etkıya-i ümmetiyle görüşmesi ve dünyada hadsiz makamlarda bir anda tezahür etmesi; ve evliyanın bir nevi garibi olan abdalların bir vakitte çok yerlerde görünmesi; ve avâmın rüyada, bazan bir dakikada bir sene kadar işler görmesi ve müşahede etmesi; ve herkesin kalb, ruh, hayal cihetiyle bir anda pek çok yerlerle temas edip alâkadarâne bulunması, malûm ve meşhud olduğundan, elbette nuranî, kayıtsız, geniş ve ebedî olan Cennette, cisimleri ruh kuvvetinde ve hiffetinde ve hayal sür’atinde olan ehl-i Cennet, bir vakitte yüz bin yerlerde bulunup yüz bin hurilerle sohbet ederek yüz bin tarzda zevk almak, o ebedî Cennete, o nihayetsiz rahmete lâyıktır ve Muhbir-i Sâdıkın (a.s.m.) haber verdiği gibi hak ve hakikattir. Bununla beraber, bu küçücük aklımızın terazisiyle o muazzam hakikatler tartılmaz.

İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez. 1

yuksel dedi ki...



Külliyat'ta Arama
Aranacak
Detaylı Arama
Ana Sayfa | Risale-i Nur Külliyatı | Sözler | Yirmi Sekizinci Söz | Cennet Sözüne Küçük Bir Zeyl
Cennet Sözüne küçük bir zeyl

Cehenneme dairdir

İkinci ve Sekizinci Sözlerde ispat edildiği gibi, iman, mânevî bir cennetin çekirdeğini taşıyor. Küfür dahi, mânevî bir cehennemin tohumunu saklıyor. Nasıl ki küfür, Cehennemin bir çekirdeğidir. Öyle de, Cehennem, onun bir meyvesidir.

Nasıl ki küfür, Cehenneme duhulüne sebeptir. Öyle de, Cehennemin vücuduna ve icadına dahi sebeptir. Zira, küçük bir hâkimin küçük bir izzeti, küçük bir gayreti, küçük bir celâli bulunsa, bir edepsiz ona serkeşâne dese, “Beni tedip etmezsin ve edemezsin”; herhalde, o yerde hapishane yoksa da, tek o edepsiz için bir hapishane teşkil edecek, onu içine atacaktır.

Halbuki, kâfir, Cehennemi inkârla, nihayetsiz izzet ve gayret ve celâl sahibi ve gayet büyük ve nihayetsiz Kadîr bir Zâtı tekzip ve isnad-ı acz ediyor, yalancılıkla ve aczle itham ediyor, izzetine şiddetle dokunuyor, gayretine dehşetli dokunduruyor, celâline âsiyâne ilişiyor. Elbette, farz-ı muhal olarak, Cehennemin hiçbir sebeb-i vücudu bulunmazsa da, şu derece tekzip ve isnad-ı aczi tazammun eden küfür için bir Cehennem halk edilecek, o kâfir içine atılacaktır.

yuksel dedi ki...

Külliyat'ta Arama
Aranacak
Detaylı Arama
Ana Sayfa | Risale-i Nur Külliyatı | İşaratü'l-İ'caz | Bakara Sûresi | 9-10. âyetin tefsiri
S - Elîm, “müteellim” mânâsınadır. Müteellim ise şahsın sıfatıdır. Binaenaleyh azabın, elîm ile vasıflandırılmasında ne hikmet vardır?

C - Azap onların vücutlarını öyle kaplar ve cesetlerini öyle ihata eder ve batınlarına öyle nüfuz eder ki, sanki onların vücutları bir azap külçesi kesilir. Onların cesetlerinden, azaptan mâada birşey görünmez olur. Hatta o azap külçesinden fışkıran ah’lar, fizarlar, teellümler, sanki nefs-i azaptan neş’et ederler. Yani çağıran, bağıran, müteellim olan, ayn-ı azap olduğu sanılır.

Yedinci cümleyi teşkil eden 1 ﴾بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ﴿’nin vech-i irtibatı: Münafıkların azaplarının, mezkûr cinayetleri arasında yalnız kizb ile vasıflandırılması, kizbin şiddet-i kubh ve çirkinliğine işarettir. Bu işaret dahi, kizbin ne kadar tesirli bir zehir olduğuna bir şahid-i sadıktır. Zira kizb, küfrün esasıdır. Kizb, nifâkın birinci alâmetidir. Kizb, kudret-i İlâhiyeye bir iftiradır. Kizb, hikmet-i Rabbaniyeye zıttır. Ahlâk-ı âliyeyi tahrip eden, kizbdir. Âlem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbdir. Âlem-i beşerin ahvâlini fesada veren, kizbdir. Nev-i beşeri kemalâttan geri bırakan, kizbdir. Müseylime-i Kezzab ile emsalini âlemde rezil ve rüsvây eden, kizbdir.

İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, bütün cinayetler içinde tel’ine, tehdide tahsis edilen, kizbdir. Bu âyet, insanları, bilhassa Müslümanları dikkate dâvet eder.

yuksel dedi ki...

Sual: Bir maslahata binaen kizbin caiz olduğu söylenilmektedir. Öyle midir?

Cevap: Evet, kat’î ve zarurî bir maslahat için bir mesağ-ı şer’î vardır. Fakat hakikate bakılırsa, maslahat dedikleri şey bâtıl bir özürdür. Zira usûl-i şeriatta takarrur ettiği vecihle, mazbut ve miktarı muayyen olmayan birşey, hükümlere illet ve medar olamaz; çünkü, miktarı bir had altına alınmadığından sû-i istimale uğrar. Maahaza, birşeyin zararı menfaatine galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-ı muteber olur. Maslahat, o şeyi terk etmekte olur.

Evet, âlemde görünen bu kadar inkılâplar ve karışıklıklar, zararın, özür telâkki edilen maslahata galebe etmesine bir şahittir. Fakat kinaye veya târiz suretiyle, yani gayr-ı sarih bir kelimeyle söylenilen yalan, kizbden sayılmaz.

Hülâsa, yol ikidir: Ya sükût etmektir; çünkü söylenilen her sözün doğru olması lâzımdır. Veya sıdktır; çünkü İslâmiyetin esası, sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemalâta îsal edici, sıdktır. Ahlâk-ı âliyenin hayatı, sıdktır. Terakkiyatın mihveri sıdktır. Âlem-i İslâmın nizamı, sıdktır. Nev-i beşeri kâbe-i kemalâta îsal eden sıdktır. Ashab-ı Kiramı bütün insanlara tefevvuk ettiren, sıdktır. Muhammed-i Hâşimî Aleyhissalâtü Vesselâmı meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır.

yuksel dedi ki...

Bölüşürsen tok olursun.Bölünürsen yok olursun.
TV 5.

yuksel dedi ki...

Beşinci önemli olay fetih roma (italya) yı gönülleri fethetmektir.

yuksel dedi ki...

Çocuk doğduğunda karakterinin huylarının sekiz tanesinin beşi oluşmuştur.
En önde geleni eş seçimi ve bismillâhirrahmanirrahim ile başlamaktır.
Akra fm. Cuma sohbetleri Esad Coşan hoca.

yuksel dedi ki...

İbn-i Abbas R.A.
Hakkı batıla karıştırmayınız.(Bakara.42.) ayet-i kerimesinin tefsirinde :" Doğruya yalan karıştırmayınız,demektir" demiştir.
Edeb alimleri:
Hak gibi kılıç ve doğruluk gibi yardım yoktur.
Edeb'un Dünya ve'ddin.
İmamm Maverdi.
sy.422.

yuksel dedi ki...

Risale-i Nur'dan Vecizeler
mektubat yirmi dokuzuncu mektup 388
oruç çok cihetlerle hakiki vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer

sözler yirmi üçüncü söz 290
küfür bir fenalıktır, bir tahriptir, bir adem-i tasdiktir.

mektubat yirmi üçüncü mektup 263
nasihat istersen ölüm yeter. evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.

mektubat hakikat çekirdekleri 456
zaman gösterdi ki, cennet ucuz değil; cehennem dahi lüzumsuz değil.

mesnevi-i nuriye lasiyyemalar 37
dergah-ı izzete iltica eden kurtuluyor. sual eden saillerin istekleri veriliyor. en adi bir zihayatın sesi işitiliyor ve haceti kabul ediliyor.

mektubat yirminci mektup 219
sultan-ı kainat birdir. herşeyin anahtarı onun yanında, herşeyin dizgini onun elindedir.

yuksel dedi ki...


sözler yirmiüçüncü söz 285
iman, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. öyle ise, insanın vazife-i asliyesi iman ve duadır.

şualar dördüncü şua 76
bu kainatta görünen bütün güzellikler öyle bir güzelden geliyorki,bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kainat,bütün mevcudatiyle ayinedarlık dilleriyle ,o güzelin cemalini tavsif ve tarif eder

mektubat yirmi ikinci mektup 267
gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. eğer doğru dese, zaten gıybettir. eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.

sozler birinci soz 18
ey nefis! boyle ebleh olmamak istersen : Allah namina ver, Allah namina al, Allah namina basla, Allah namina isle, vesselam.

emirdağ lahikası 79
bu zamanda insanlar, ihsanını, muhtaçlara çok pahalı satarlar.

sözler lemeat 670

yuksel dedi ki...


sözler lemeat 670
madde rikkat peyda ettikçe,hayat şiddet peyda eder.

lem'alar üçüncü lem'a 23
lillah, livechillah, lieclillah rızası dairesinde hareket ediniz. o vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.

mesnevi-i nuriye habbe 110
ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.

münazarat 73
büyük işlerde yalnız kusurları gören, cerbezelik ile aldanır veya aldatır.

sözler yirmi beşinci söz 335
sadaka nasıl mal ile olur. ilim ile dahi olur. kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor.

lem'alar yirmi altıncı lem'a 255
ölüm firak değil, visaldir, tebdil-i mekandır, baki bir meyveyi sünbül vermektir.

sözler yirmi birinci söz 248
biliyor musun vesvesen neye benzer? musibete benzer. ehemmiyet verdikçe şişer. ehemmiyet vermezsen söner.

yuksel dedi ki...

ehemmiyet vermezsen söner.

lem'alar on yedinci lem'a 126
hırs, hasaret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir..

mektubat yirmi ikinci mektup 262
hırs, sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir.

sözler yirmi üçüncü söz 289
nihayetsiz hacat-ı insaniyeyi ihsan edecek, ancak nihayetsiz bir kudret ve muhit bir ilim sahibi olabilir. öyle ise, mabudiyete layık yalnız odur.

mektubat yirminci mektup 220
dehşet aldığın zaman, ibrahim hakkı gibi 'mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler' de, pencerelerden seyret, içlerine girme.

mektubat yirminci mektup 220
(Allah) , hem hakim'dir, hem rahim'dir. mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir.

şualar yirmi dokuzuncu lem'adan ikinci bab 651
mü'min olan bir insanın dünyanın kuruluşundan sonuna kadar uzanan manevi bir ömrü vardır.

yuksel dedi ki...

şualar yirmi dokuzuncu lem'adan ikinci bab 652
ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak ahirete olan imandır.

şualar yirmi dokuzuncu lem'adan ikinci bab 652
ey insan! senin nokta-i istinadın, ancak ve ancak Allah'a olan imandır.

mektubat yirmi sekizinci mektup 346
bilerek zarara razı olana şefkat edip lehinde bakılmaz.

şualar yirmi dokuzuncu lem'adan ikinci bab 649
felsefe, herşeyi çirkin, korkunç gösteren siyah bir gözlüktür. iman ise, herşeyi güzel, ünsiyetli gösteren şeffaf, berrak, nurani bir gözlüktür.

sözler yirmi beşinci söz 364
size yeşil ağaçtan ateş çıkaran bir zat, çürümüş kemiğe hayat verebilir.

sözler yirmi birinci söz 248
şu vesvese öyle bir şeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tardeder. tanımazsan gelir, tanısan gider.

sözler on birinci söz 117
insaniyetin cihazatı, hayvan gibi hayat-ı dünyeviyeyi kazanmak için verilmemiş.

yuksel dedi ki...

sözler onuncu söz 54
zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.

mesnevi-i nuriye şule 201
birşeyden uzak olan bir kimse, yakın olan adam kadar o şeyi göremez. ne kadar zeki olursa olsun.

sözler on üçüncü söz 133
dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz; meşru dairedeki keyfe iktifa ediniz. o, keyfinize kafidir.

mesnevi-i nuriye zeylü'l hubab 93
bu latif, nazik masnuatı o kuru ağaçlardan ihraç eden kudrete hiç bir şey ağır gelmez.

sözler onuncu söz 55
bu meydan-ı imtihanda olanlar, başı boş değiller; saadet sarayları ve zindanlar onları bekliyorlar...

sözler otuz üçüncü söz 628
şu koca kainat sarayının bir ustası var. o usta onu bilir, görür, yapar, idare eder.

yuksel dedi ki...


sözler yirmi dokuzuncu söz 478
cesed ruhun hanesi ve yuvasıdır, libası değildir.

emirdağ lahikası 42
cennet adamlar istediği gibi, cehennem de adam ister.

sözler on dokuzuncu söz 217
bilirsin ki: en ziyade insanı tahrik eden meraktır.

mektubat ikinci mektup 19
tevekkül, kanaat ve iktisad öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şey ile değişilmez.

barla lahikası 144
lezzet-i hizmet-i imaniye her kederi unutturur

sözler yirmi dokuzuncu söz 490
cennet-cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalın iki meyvesidir ve şu silsile-i kainatın iki neticesidir

yuksel dedi ki...

lem'alar yirmi birinci lem'a 171
bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatlı bir alimi olabilir.

mektubat on beşinci mektup 62
zira, kur'an-ı hakim, her zaman kıyametin acaibini tehdit suretinde zikrediyor, "göreceksiniz" diyor.

mektubat yirmi dokuzuncu mektup 407
kanaat ve iktisad; maaştan ziyade sizin hayatınızı idame ve rızkınızı temin eder.

mektubat on altıncı mektup 65
en mühim, en lüzumlu, en selametli olan imana hizmet cihetini tercih ettim.

emirdağ lahikası 15
bu dünya fanidir. en büyük dava, baki olan alemi kazanmaktır. insanın i'tikadı sağlam olmazsa, davayı kaybeder.

mektubat on altıncı mektup 68
benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse; ondan darılmak değil, belki memnun olmak lazım gelir.

yuksel dedi ki...


tarihçe-i hayat sekizinci kısım : ısparta hayatı 602
ecel birdir, tagayyür etmez... ölüm, bu alem-i fenadan alem-i bekaya ve alem-i nura gitmek için bir terhistir

mesnev-i nuriye hubab 80
insanın akıl ve fikir meydanı öyle bir vüs'attedir ki, ihatası mümkün değildir. ve o kadar dardır ki, iğneye mahal olamaz.

mektubat on altıncı mektup 68
kur'an yıldızlarına perde çekilmez. gözünü kapayan yalnız kendi görmez, başkasına gece yapamaz.

mektubat on altıncı mektup 71
ahireti bilen ve dünyanın hakikatını keşfeden; aklı varsa pişman olmaz, yeniden dünyaya dönüp uğraşmaz.

mektubat on altıncı mektup 404
kısa bir ömürde, az bir lezzet için; ebedi, daimi hayatını ve saadet-i ebediyesini berbad etmek, ehl-i aklın karı değil.

tarihçe-i hayat birinci kısım : ilk hayatı 119
nev-i beşere rahmet olan kur'an ancak umumun, laakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder

yuksel dedi ki...


lem'alar yirmi altıncı lem'a 228
madem rahim bir halıkımız var; bizim için gurbet olamaz. madem o var, bizim için herşey var.

şualar on birinci şua 186
gençlik nimetine bir şükür olarak, o tatlı nimeti iffetle, istikamette sarf etmek lazım ve elzemdir.

işaratül-icaz ibadet ve tevhid bahsi 159
islamiyetin menşei, ilim; esası, akıldır.

mektubat yirmi ikinci mektup 267
gıybet, ehl-i adavet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silahtır.

şualar on birinci şua 210
(cenab-ı hak) , korktuğumuz en büyük şeylerden daha büyüktür.

mektubat yirmi ikinci mektup 263
eğer malı çok seversen, hırsla değil, belki kanaatle malı talep et, ta çok gelsin.

tarihçe-i hayat sekizinci kısım : ısparta hayatı 566
dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir

yuksel dedi ki...

tarihçe-i hayat sekizinci kısım : ısparta hayatı 566
hakiki bir müslüman, samimi bir mü'min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir.

kastamonu lahikası birden ihtar edilen bir mesele 56
bir adamın imanını kurtarmak ise, on mümini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır.

sözler yirmi üçüncü söz 287
yağmur namazı ve duası bir ibadettir. yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir; yoksa, o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. eğer sırf o niyet ile olsa, o dua, o ibadet halis olmadığından, kabule layık olmaz.

lem'alar yirmi beşinci lem'a 208
hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış.

hutbe-i şamiye yaşasın şeriat-ı ahmedi (a.s.m) 90
dünya için din feda olunmaz.

emirdağ lahikası yirmi yedinci mektubun lahikasının zeyli 77
dünyanın yüz bahçesi, fani olmak haysiyetiyle, ahiretin baki olan bir ağacına mukabil gelemez

yuksel dedi ki...


lem'alar yirmi altıncı lem'a 240
sinek, tavuktan san'atça ileri geçmezse de, geri de kalmaz.

tarihçe-i hayat birinci kısım : ilk hayatı 74
uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz.

sözler dördüncü söz 27
namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. hem namaz kılanın diğer dünyevi mübah amelleri, güzel bir nyet ile ibadet hükmünü alır.

şualar yedinci şua 148
çok kıymettar nimetlerin makbul fiyatları, başta bismillahirrahmanirrahim ve ahirinde elhamdülillah demektir.

sözler yirmi üçüncü söz 293
(insan) , öyle bir kerim'e misafir olmuş ki, nihayetsiz rahmet hazinelerini ona açmış

sözler on dördüncü söz 151
herbir bahar, birtek çiçek gibi, gayet muntazam ve mevzun olarak zeminin yüzüne bir cemil ve celil'in eliyle takılıp koparılıyor, konup kaldırılıyor.

yuksel dedi ki...


asa-yı musa imani ve hakiki güzel mektuplar 237
hadiste vardır ki, "bir tek adam seninle imana gelse, sahra dolusu kırmızı koyundan daha hayırlıdır."

şualar on üçüncü şua 286
kader adalet ve hikmetle iş görür.

şualar on üçüncü şua 286
herşeyde bir güzellik ciheti var ve rahmetin bir cilvesi var.

mektubat yirminci mektup 219
Allah birdir. başka şeylere müracaat edip yorulma!

şualar on üçüncü şua 286
merak, musibeti ikileştirir, maddi musibeti kalbde de yerleştirmek için bir kök olur.

sözler onuncu söz 87
asıl söz ise kur'an'ındır. zira söz odur ve söz onundur. dinleyelim:

sözler yirmi beşinci söz 246
ey nefis! bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona maliksin

yuksel dedi ki...

lem'alar ikinci lem'a 16
hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir.

sözler yirmi beşinci söz 364
kabre girip uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız.

sözler on birinci söz 111
her cemal ve kemal sahibi, kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister.

şualar altıncı şua 486
her mü'minin namazı, onun bir nev'i mi'racı hükmündedir.

sözler yirmi üçüncü söz 297
diyebilirsin, "benim rabb-i rahimim, dünyayı bana bir hane yaptı; ay ve güneşi o haneme bir lamba ve baharı bir deste gül ve yazı bir sofra-i nimet ve hayvanı bana hizmetkar yaptı; ve nebatatı, o hanemin zinetli levazımatı yapmıştır."

mektubat yirmi dördüncü mektup 291
dua bir ibadettir. abd, kendi aczini ve fakrını dua ile ilan eder.

lem'alar yirmi beşinci lem'a 211
Allah'ı tanımayanın, dünya dolusu bela başında vardır. Allah'ı tanıyanın dünyası nurla ve manevi sürurla doludur

yuksel dedi ki...


lem'alar on birinci lem'a 59
sünnet-i seniyyeyi bilen, katiyen anlar ki, edebin envaını, cenab-ı hak, habibinde cem etmiştir. onun sünnet-i seniyyesini terk eden, edebi terk eder.

lem'alar on birinci lem'a 59
resul-i ekrem aleyhissalatü vesselam ferman etmiş: "rabbim bana edebi güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş."

sözler otuz üçüncü söz 628
şu koca kainat sarayının bir ustası var. o usta onu bilir, görür, yapar, idare eder.

mektubat yirmi dokuzuncu mektup 424
madem ölüm var, kabre girilecek, bu hayat gidiyor, baki bir hayat geliyor.

lem'alar yirmi altıncı lem'a 224
ruhumun hanesi olan cismimin de hergün bir taşı düşmekle yıpranıyor.

kastamonu lahikası küçük hüsrev ve feyzi'nin bir istihracıdır 143
islamiyet noktasında bu asır, gayet ehemmiyetli ve dehşetlidir.

sözler yirmi beşinci söz 383
bir elmayı bir adama hakiki rızık olarak vermek, bütün yeryüzünü bütün meyvelerle dolduran o zat verebilir.

yuksel dedi ki...


sözler sekizinci söz 41
fenalığı kendinden, iyiliği Allah'tan bil

mesnevi-i nuriye habbe 101
bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. ve keza, bu fani dünyadan da çıkacaksın. öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış. vücudunu mucidine feda et. mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın.

lem'alar yirmi altıncı lem'a 256
iman dahi hayata hayat ve ruh oldukça, beka bulur hem baki meyveler verir.

lem'alar yirmi altıncı lem'a 255
gördüm ki: ömrüm koşarak gidiyor, ahirete yakınlaşmış.

emirdağ lahikası 141
cenab-ı hakk'a hadsiz şükür ederim ki; beni bana beğendirmemiş, dehşetli kusurlarımı bana göstermiş.

yuksel dedi ki...

Bir nevi kurutma için, cimayı terkedenleri gördüm. Derhal bedenleri soğudu,hareketleri zorlaştı, sebepsiz olarak üzerlerine bir bıkkınlık çöktü, arzuları söndü ve yediklerini de hazmedemez oldular.
Peygamberimizin sünnetinde terbiye sy.327.328.

yuksel dedi ki...

Kalbin tövbesi niyeti tashih ile olur.
Kalbinle günah işlemişsin dilinle tövbe ediyorsun, olur mu?
Muhabbet ehli konuşmazsa, irfan ehli ise konuşursa helak olur.
Dedi ki 365 İzahlı Özlü Söz.sy.158,159.

yuksel dedi ki...


Mektubat
Birinci Mektup
İkinci Mektup
Üçüncü Mektup
Dördüncü Mektup
Beşinci Mektup
Altıncı Mektup
Yedinci Mektup
Sekizinci Mektup
Dokuzuncu Mektup
Onuncu Mektup
On Birinci Mektup
On İkinci Mektup
On Üçüncü Mektup
On Beşinci Mektup
On Altıncı Mektup
On Yedinci Mektup
On Sekizinci Mektup
On Dokuzuncu Mektup
Yirminci Mektup
Yirmi Birinci Mektup
Yirmi İkinci Mektup
Yirmi Üçüncü Mektup
Yirmi Dördüncü Mektup
Yirmi Altıncı Mektup
Yirmi Yedinci Mektup
Yirmi Sekizinci Mektup
Yirmi Dokuzuncu Mektup
Farklı Kitaplarda Neşredilen Mektuplar
İşârât-ı Gaybiye Hakkında bir Takriz
Hakikat Çekirdekleri
Gönüller Fatihi Büyük Üstada
Bu Mektup On İki Sene Evvel Yazılmış
Hakikat Işıkları
Fihristei Mektubat
Zeyl
Dua
Lemalar
Şualar
Mesnevi-i Nuriye
İşaratül-İcaz
Asa-yı Musa
Barla Lâhikası
Kastamonu Lâhikası
Emirdağ Lâhikası
Sikke-i Tasdik-i Gaybi
Tarihçe-i Hayat
Münazarat
Muhakemat
Divan-ı Harb-i Örfi
Hutbe-i Şamiye
Sünuhat
Hizmet Rehberi
Beyanat ve Tenvirler
Mektubat - Yirmi İkinci Mektup
Aktif Sayfa : 253 Lügat :
YİRMİ İKİNCİ MEKTUP

(UHUVVET RİSALESİ)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ * وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ -1-

Şu Mektup iki mebhastır. Birinci Mebhas, ehl-i imanı uhuvvete ve muhabbete davet eder.

Birinci Mebhas

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

اِنَّمَا اْلمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ -2-

اِدْفَعْ بِالَّتِى هِىَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذِى بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِىّ ٌ حَمِيمٌ -3-

وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ اْلمُحْسِنِين -4-

Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.

Şu hakikatin gayet çok vücuhundan altı veçhini beyan ederiz.



1- Onun adıyla. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin.

2- "Mü’minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin." (Hucurat Sûresi: 49:10.)

3- "Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir." (Fussilet Sûresi: 41:34.)

4- "Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler-Allah ise iyilik yapanları sever." (Âl-i İmrân Sûresi: 3:134

yuksel dedi ki...

Hakikat nazarında zulümdür.

Ey mü’mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam! Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.

Aynen öyle de, sen, bir hane-i Rabbâniye ve bir sefine-i İlâhiye olan bir mü’minin vücudunda, İmân ve İslâmiyet ve komşuluk gibi, dokuz değil, belki yirmi sıfat-ı mâsume varken, sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adâvet bağlamakla o hane-i mâneviye-i vücudun mânen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şenî ve gaddar bir zulümdür.


İkinci Vecih


Hem hikmet nazarında dahi zulümdür. Zira malûmdur ki, adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar. İkisi, mânâ-yı hakikîsinde olarak beraber cem olamazlar.

Eğer muhabbet, kendi esbabının rüçhaniyetine göre bir kalbde hakikî bulunsa, o vakit adâvet mecazî olur, acımak suretine inkılâp eder. Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Onun için, nass-ı hadisle, "Üç günden fazla mü’min mü’mine küsüp kat-ı mükâleme etmeyecek." * Eğer esbab-ı adâvet galebe çalıp, adâvet, hakikatiyle bir kalbde bulunsa, o vakit muhabbet mecazî olur, tasannu ve temellük suretine girer.

Ey insafsız adam! Şimdi bak ki, mü’min kardeşine kin ve adâvet ne kadar zulümdür. Çünkü, nasıl ki sen âdi, küçük taşları Kâbe’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud’dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de, Kâbe hürmetinde olan İmân ve Cebel-i uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsâf-ı İslâmiye muhabbeti ve ittifak edilen husus.">ittifakı istediği hâlde, mü’mine karşı adâvete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusurâtı İmân ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu, aklın varsa anlarsın.

Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.


Evet, inkâr edemezsin ki, sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostâne bir rabıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan, arkadaşâne bir alâka telâkki edersin. Ve bir memlekette beraber bulunmakla, uhuvvetkârâne bir münasebet hissedersin. Halbuki, imanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var

yuksel dedi ki...

rdüncü Vecih

Hayat-ı şahsiye nazarında dahi zulümdür. Şu Dördüncü Veçhin esası olarak birkaç düsturu dinle:

Birincisi: Sen mesleğini ve efkârını hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak bildiğin vakit, "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkın var. fakat "Yalnız hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak benim mesleğimdir" demeye hakkın yoktur.
وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ وَلكِنَّ عَيْنَ السُّخْطِ تُبْدِى الْمَسَاوِيَا -1- sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün fikrin hakem olamaz, başkasının mesleğini butlan ile mahkûm edemez.

İkinci düstur: Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak olsun. fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati Bazen damara dokundurur, aksülâmel yapar.

Üçüncü Düstur: Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmârene ve hevâ-i nefsine adâvet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için mü’minlere adâvet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet et. Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı muhabbete lâyıktır. Öyle de, adâvet hasleti, her şeyden evvel kendisi adâvete lâyıktır.

Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, kin beslemek.">husumet tezayüd eder. Zâhiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adâveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedâmet eder, sana dost olur.
اِذَا اَنْتَ اَكْرَمْتَ الْكَرِيمَ مَلَكْتَهُ * وَ اِنْ اَنْتَ اَكْرَمْتَ اللَّئِيمَ تَمَرَّدًا -2- hükmünce, mü’minin şe’ni, kerîm olmaktır. Senin ikramınla sana musahhar olur. Zâhiren leîm bile olsa, İmân cihetinde kerîmdir. Evet, fena bir adama "İyisin, iyisin" desen iyileşmesi ve iyi adama "Fenasın, fenasın" desen fenalaşması çok vuku bulur. Öyleyse,
وَاِذَا مَرّوُا بِاللَّغْوِ مَرّوُا كِرَامًا * وَاِنْ تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَاِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ -3- gibi desâtir-i kudsiye-i Kur’âniyeye kulak ver. saadet ve selâmet ondadır

yuksel dedi ki...

- hükmünce, mü’minin şe’ni, kerîm olmaktır. Senin ikramınla sana musahhar olur. Zâhiren leîm bile olsa, İmân cihetinde kerîmdir. Evet, fena bir adama "İyisin, iyisin" desen iyileşmesi ve iyi adama "Fenasın, fenasın" desen fenalaşması çok vuku bulur. Öyleyse,
وَاِذَا مَرّوُا بِاللَّغْوِ مَرّوُا كِرَامًا * وَاِنْ تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَاِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ -3- gibi desâtir-i kudsiye-i Kur’âniyeye kulak ver. saadet ve selâmet ondadır.




1- "Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise kusurları araştırır." ali Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s.10; Dîvânü’ş-Şâfiî, s.91.

2- İyi ve izzetli birine iyilik edersen, onu elde edersin. Kötü birine iyilik edersen, o daha da azar.(Bu beyit Mütenebbi’ye aittir. Bkz. el-Örfü’t-Tayyib fî Şerhi Dîvâni’t-Tayyib, s.387.)

3- "Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler." furkan Sûresi: 25:72. "Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, şüphesiz ki Allah da çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir." (Teğabün Sûresi: 64:14

yuksel dedi ki...

ektubat - Yirmi İkinci Mektup
Aktif Sayfa : 257 Lügat :
Dördüncü Düstur: Ehl-i kin ve adâvet, hem nefsine, hem mü’min kardeşine, hem rahmet-i İlâhiyeye zulmeder, tecavüz eder. Çünkü, kin ve adâvetle nefsini bir azâb-ı elîmde bırakır. Hasmına gelen nimetlerden azâbı ve korkusundan gelen elemi nefsine çektirir, nefsine zulmeder.

Eğer adâvet hasetten gelse, o bütün bütün azaptır. Çünkü, haset evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır. mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur.

Hasedin çaresi: Hâsid adam, haset ettiği şeylerin âkıbetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattir. Faydası az, zahmeti çoktur. Eğer uhrevî meziyetler ise, zaten onlarda haset olamaz. Eğer onlarda dahi haset yapsa, ya kendisi riyakârdır; âhiret malını dünyada mahvetmek ister. Veyahut mahsûdu riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.

Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup, kader ve rahmet-i İlâhiyeye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor. Âdetâ kaderi tenkit ve rahmete itiraz ediyor. kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.

Acaba birgün adâvete değmeyen bir şeye bir sene kin ve adâvetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder, bozulmamış hangi vicdana sığar?

Halbuki, mü’min kardeşinden sana gelen bir fenalığı bütün bütün ona verip onu mahkûm edemezsin. Çünkü, evvelâ kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp, o kader ve kazâ hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir.

Saniyen, nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama adâvet değil, belki nefsine mağlûp olduğundan, acımak ve nedamet edeceğini beklemek.

Salisen, sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör, bir hisse de ona ver.

Sonra bâki kalan küçük bir hisseye karşı, en selâmetli ve en çabuk hasmını mağlûp edecek af ve safh ile ve ulüvvü cenaplıkla mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun. Yoksa, sarhoş ve divane olan ve şişeleri ve buz parçalarını elmas fiyatıyla alan cevherci bir yahudi gibi, beş paraya değmeyen fâni, zâil, muvakkat, ehemmiyetsiz umur-u dünyeviyeye, güya ebedî dünyada durup ebedî beraber kalacak gibi şedit bir hırsla ve daimî bir kinle, mütemadiyen bir adâvetle mukabele etmek, sîga-i mübalağa ile, bir zalûmiyettir veya bir sarhoşluktur, bir nevi divaneliktir.

İşte, hayat-ı şahsiyece bu derece muzır olan adâvete ve fikr-i intikama, eğer şahsını seversen yol verme ki kalbine girsin. Eğer kalbine girmişse, onun sözünü dinleme. Bak, hakikatbîn olan Hafız-ı Şirazî’yi dinle

yuksel dedi ki...

te, hayat-ı şahsiyece bu derece muzır olan adâvete ve fikr-i intikama, eğer şahsını seversen yol verme ki kalbine girsin. Eğer kalbine girmişse, onun sözünü dinleme. Bak, hakikatbîn olan Hafız-ı Şirazî’yi dinle:


دُنْيَا نَه مَتَاعِيسْتِى كِه اَرْزَدْ بَنِزَاعِى

Yani, "Dünya öyle bir metâ değil ki nizâa değsin." Çünkü, fâni ve geçici olduğundan kıymetsizdir. Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz’î işleri ne kadar ehemmiyetsiz olduğunu anlarsın

yuksel dedi ki...

آسَايِشِ دُو ِيتِى تَفْسِيرِ اِينْ دُو حَرْفَسْتْ
بَادُوسِتَانْ مُرُوَّتْ بَادُشْمَنَانْ مُدَارَا

Yani, "İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne amel etme, alış veriş.">muamele etmektir."

Eğer dersen: "İhtiyar benim elimde değil; fıtratımda adâvet var. Hem damarıma dokundurmuşlar, vazgeçemiyorum."

Elcevap: Sû-i hulk ve fena haslet eseri gösterilmezse ve gıybet gibi şeylerle ve muktezasıyla amel edilmezse, kusurunu da anlasa, zarar vermez. Madem ihtiyar senin elinde değil, vazgeçemiyorsun. Senin, mânevî bir nedamet, gizli bir tevbe ve zımnî bir istiğfar hükmünde olan kusurunu bilmen ve o haslette haksız olduğunu anlaman, onun şerrinden seni kurtarır. Zaten bu Mektubun bu Mebhasını yazdık, tâ bu mânevî istiğfarı temin etsin; haksızlığı hak bilmesin, haklı hasmını haksızlıkla teşhir etmesin.

Cây-ı dikkat bir hadise:

Bir zaman, bu garazkârâne tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki, mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhâlif bir âlim-i salihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârâne medhetti. İşte, siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm, "Eûzü billahi mineşşeytani vessiyaseti" -1- dedim, o zamandan beri hayat-ı siyasiyeden çekildim.

Beşinci vecih

Hayat-ı içtimaiyece, inat ve tarafgirlik gayet muzır olduğunu beyan eder.

Eğer denilse: اِخْتِلاَفُ اُمَّتِى رَحْمَةٌ -2- denilmiş. İhtilâf ise tarafgirliği iktiza ediyor.

"Hem tarafgirlik marazı, mazlum avâmı, zalim havassın şerrinden kurtarıyor. Çünkü bir kasabanın ve bir köyün havassı ittifak etseler, mazlum avâmı ezerler. tarafgirlik olsa, mazlum bir tarafa iltica eder, kendisini kurtarır.




1- Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım.

2- "Ümmetimin ihtilâfı rahmettir." el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:64; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 1:210-212.

yuksel dedi ki...

ektubat - Yirmi İkinci Mektup
Aktif Sayfa : 259 Lügat :
"Hem tesadüm-ü efkârdan ve tehâlüf-ü ukulden hakikat tamamıyla tezahür eder."

Elcevap: Birinci suale deriz ki: Hadisteki ihtilâf ise, müsbet ihtilâftır. Yani, herbiri kendi mesleğinin tamir ve revâcına sa’y eder. Başkasının tahrip ve iptaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfi ihtilâf ise-ki garazkârâne, adâvetkârâne birbirinin tahribine çalışmaktır-hadisin nazarında merduttur. Çünkü birbiriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.

İkinci suale deriz ki: tarafgirlik eğer hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak namına olsa, haklılara melce olabilir. fakat şimdiki gibi garazkârâne, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melcedir ki, onlara nokta-i istinad teşkil eder. Çünkü, garazkârâne tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukabil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona -hâşâ- lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.

Üçüncü suale deriz ki: hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise, maksatta ve esasta ittifakla beraber, vesâilde ihtilâf eder. Hakikatin her köşesini izhar edip hakka ve hakikate hizmet eder. fakat tarafgirâne ve garazkârâne, firavunlaşmış nefs-i emmâre hesabına hodfuruşluk, şöhretperverâne bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan bârika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünkü, maksatta ittifak lâzım gelirken, öylelerin efkârının küre-i arzda dahi nokta-i telâkîsi bulunmaz. hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.">hak namına olmadığı için, nihayetsiz müfritâne gider, kabil-i iltiyam olmayan inşikaklara sebebiyet verir. Hal-i âlem buna şahittir.

Elhasıl: وَالْحُكْمُ لِلّهِ * وَالْبُغْضُ فِى اللّهِ * اَلْحُبُّ لِلّهِ -1- olan desâtir-i âliye düstur-u harekât olmazsa, nifak ve şikak meydan alır.

َالْبُغْضُ فِى اللّهِ *وَالْحُكْمُ لِلّهِ -2- demezse, o düsturları nazara almazsa, adalet etmek isterken zulmeder.

Cây-ı ibret bir hadise:


Bir vakit, İmam-ı ali Radıyallahü Anh bir kâfiri yere atmış. Kılıcını çekip keseceği zaman o kâfir ona tükürmüş. O, kâfiri bırakmış, kesmemiş. O kâfir ona demiş ki: "Neden beni kesmedin?"

Dedi: "Seni Allah için kesecektim. fakat bana tükürdün; hiddete geldim. Nefsimin hissesi karıştığı için ihlâsım zedelendi. Onun için seni kesmedim."




1- muhabbet Allah için, buğz Allah için, hüküm de Allah’a aittir.

2- Allah için buğzetmek, Allah için hüküm vermek.

yuksel dedi ki...

Evet, O kâfir ona dedi: "Beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece sâfi ve hâlistir; o din haktır" dedi.

Hem medar-ı dikkat bir vakıa:

Bir zaman bir hâkim bir hırsızın elini kestiği vakit eser-i hiddet gösterdiği için, ona dikkat eden âdil âmiri onu o vazifeden azletmiş. Çünkü şeriat namına, kanun-u İlâhî hesabına kesseydi, nefsi ona acıyacaktı. Ve kalbi hiddet etmeyip, fakat merhamet de etmeyecek bir tarzda kesecekti. Demek, nefsine o hükümden bir hisse çıkardığı için, adaletle iş görmemiştir.

Cây-ı teessüf bir hâlet-i içtimaiye ve kalb-i İslâmı ağlatacak müthiş bir maraz-ı hayat-ı içtimaî:

"Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dahilî adâvetleri unutmak ve bırakmak" olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi en bedevî kavimler dahi takdir edip yaptıkları hâlde, şu cemaat-i İslâmiyeye hizmet dâvâ edenlere ne olmuş ki, birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz’î adâvetleri unutmayıp düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar? Şu hâl bir sukuttur, bir vahşettir, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hıyanettir.

Medar-i ibret bir hikâye:

Bedevî aşiretlerinden Hasenan aşiretinin birbirine düşman iki kabilesi varmış. Birbirinden, belki elli adamdan fazla öldürdükleri hâlde, Sipkan veya Hayderan aşireti gibi bir kabile karşılarına çıktığı vakit, o iki düşman taife, eski adâveti unutup, omuz omuza verip, o haricî aşireti def edinceye kadar dahilî adâveti hatırlarına getirmezlerdi.

İşte, ey mü’minler! Ehl-i İmân aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Herbirisine karşı tesanüd ederek, el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecburken, onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârâne tarafgirlik ve adâvetkârâne inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler, ehl-i dalâlet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehvâl ve mesâibine kadar, birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırsla bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kalen, uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kale-i İslâmiyeyi küçük adâvetlerle ve bahanelerle sarsmak, ne kadar hilâf-ı vicdan ve ne kadar hilâf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl.

Ehâdis-i şerifede gelmiş ki: "Âhirzamanın süfyan ve deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhâs-ı müdhişe-i muzırraları, İslâmın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.

yuksel dedi ki...

Ey ehl-i iman! zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا اْلمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ -1- kale-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.

Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden, kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa, اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا -2- düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyevîden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz.


Altıncı vecih

Hayat-ı mâneviye ve sıhhat-i ubudiyet, adâvet ve inatla sarsılır. Çünkü, vasıta-i hâlâs ve vesile-i necat olan ihlâs zayi olur. Zira, tarafgir bir muannid, kendi a’mâl-i hayriyesinde hasmına tefevvuk ister. Hâlisen liveçhillâh amele pek de muvaffak olamaz. Hem hüküm ve muamelâtında tarafgirini tercih eder, adalet edemez. İşte, ef’âl ve a’mâl-i hayriyenin esasları olan ihlâs ve adalet, husumet ve adâvetle kaybolur. Şu Altıncı vecih uzundur. fakat kabiliyet-i makam kısa olduğundan, kısa kesiyoruz.




1- "Mü’minler ancak kardeştirler." (Hucurat Sûresi: 49:10.)

2- "Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirini tutan binâ gibidir." Buharî, Salât: 88; Edeb: 36; Mezâlim: 5; Müslim, Birr: 65; Tirmizî, Birr: 18; Nesâî, Zekât: 67; Müsned, 4:405, 409

yuksel dedi ki...



Ey Ehl-i İman! Sabıkan, adâvet ne kadar zararlı olduğunu anladın. Hem anla ki, adâvet kadar hayat-ı İslâmiyeye en müthiş bir maraz-ı muzır dahi, hırstır.

Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumiyet ve sefaleti getirir. Evet, her milletten ziyade hırsla dünyaya saldıran yahudi milletinin zillet ve sefaleti, bu hükme bir şahid-i kâtı’dır.

Evet, hırs, zîhayat âleminde en geniş bir daireden tut, tâ en cüz’î bir ferde kadar sû-i tesirini gösterir. Tevekkülvâri taleb-i rızık ise, bilâkis medar-ı rahattır ve her yerde hüsn-ü tesirini gösterir. İşte, bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan meyvedar ağaçlar ve nebatlar, tevekkülvâri, kanaatkârâne yerlerinde durup hırs göstermediklerinden, rızıkları onlara koşup geliyor. Hayvanlardan pek fazla evlât besliyorlar. Hayvânat ise, hırsla rızıkları peşinde koştukları için, pek çok zahmet ve noksaniyetle rızıklarını elde edebiliyorlar.

Hem hayvânat dairesi içinde zaaf ve acz lisan-ı hâliyle tevekkül eden yavruların meşru ve mükemmel ve lâtif rızıkları hazine-i rahmetten verilmesi; ve hırsla rızıklarına saldıran canavarların gayr-ı meşru ve pek çok zahmetle kazandıkları nâhoş rızıkları gösteriyor ki, hırs sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve hırs göstermemek, kısmetine râzı olmak; inanç.">kanaat ise vesile-i rahmettir.

Hem daire-i insaniye içinde her milletten ziyade hırsla dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan yahudi milleti, pek çok zahmetle kazandığı, kendine faydası az, yalnız hazinedarlık ettiği gayr-ı meşru bir servet-i ribâ ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ve sefalet, katl ve ihanet gösteriyor ki, hırs maden-i zillet ve hasârettir.



1- "Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır." Zâriyat Sûresi: 51:58.
2- "Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir. O herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla bilir." ankebut Sûresi: 29:60.

yuksel dedi ki...

Hem harîs bir insan her vakit hasârete düştüğüne dair o kadar vakıalar var ki darb-ı mesel hükmüne geçmiş, umumun nazarında bir hakikat-i âmme olarak kabul edilmiştir.

Madem öyledir. Eğer malı çok seversen, hırsla değil, belki kanaatle malı talep et, tâ çok gelsin.

Ehl-i hırs göstermemek, kısmetine râzı olmak; inanç.">kanaat ile ehl-i hırs, iki şahsa benzer ki, büyük bir zâtın divanhanesine giriyorlar. Birisi kalbinden der: "Beni yalnız kabul etsin; dışarıdaki soğuktan kurtulsam bana kâfidir. En aşağıdaki iskemleyi de bana verseler, lütuftur."

İkinci adam, güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecburmuş gibi, mağrurâne der ki: "Bana en yukarı iskemleyi vermeli." O hırsla girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister. fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. Ona teşekkür lâzımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor. Teşekkür değil, bilâkis hane sahibini tenkit ediyor. hane sahibi de ondan istiskal ediyor.

Birinci adam mütevaziâne giriyor, en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor. Onun o kanaati, divanhane sahibinin hoşuna gidiyor. "Daha yukarı iskemleye buyurun" der. O da gittikçe teşekkürâtını ziyadeleştirir; memnuniyeti tezayüd eder.

İşte, dünya bir divanhane-i Rahmân’dır. zemin yüzü bir sofra-i rahmettir. Derecât-ı erzak ve merâtib-i nimet dahi iskemleler hükmündedir.

Hem, en cüz’î işlerde de herkes hırsın sû-i tesirini hissedebilir.

Meselâ, iki dilenci birşey istedikleri vakit, hırsla ilhah eden dilenciden istiskal edip vermemek, diğer sakin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder.

Hem meselâ, gecede uykun kaçmış; sen yatmak istesen, lâkayt kalsan, uykun gelebilir. Eğer hırsla uyku istesen, "Aman yatayım, aman yatayım" dersen, bütün bütün uykunu kaçırırsın.

Hem meselâ, mühim bir netice için birisini hırsla beklersin. "Aman gelmedi, aman gelmedi" deyip, en nihayet hırs senin sabrını tüketip, kalkar gidersin. Bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice bozulur.

Şu hâdisâtın sırrı şudur ki: Nasıl ki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüp eder. Öyle de, tertib-i eşyada bir teennî-i hikmet vardır. hırs sebebiyle, teennî ile hareket edilmediği için, o tertipli eşyadaki mânevî basamakları müraat etmez; ya atlar, düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır, maksada çıkamaz.



Hırs, hasâret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir

yuksel dedi ki...

İşte, ey derd-i maişetle sersem olmuş ve hırs-ı dünya ile sarhoş olmuş kardeşler! hırs bu kadar muzır ve belâlı birşey olduğu hâlde, nasıl hırs yolunda her zilleti irtikâp ve haram-helâl demeyip her malı kabul ve hayat-ı uhreviyeye lâzım çok şeyleri feda ediyorsunuz; hattâ erkân-ı İslâmiyenin mühim bir rüknü olan zekâtı, hırs yolunda terk ediyorsunuz? Halbuki, zekât, her şahıs için sebeb-i bereket ve dâfi-i beliyyattır. Zekâtı vermeyenin, herhâlde elinden zekât kadar bir mal çıkacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir, ya bir musibet gelip alacaktır.

Hakikatli bir rüya-i hayaliyede, Harb-i Umumînin beşinci senesinde, bir acip rüyada benden soruldu:

"Müslümanlara gelen bu açlık, bu zayiat-ı maliye ve meşakkat-i bedeniye nedendir?"

Rüyada demiştim:

"Cenâb-ı hak bir kısım maldan onda bir Haşiye1 veya bir kısım maldan kırkta bir, Haşiye2 kendi verdiği malından birisini bizden istedi-tâ bize fukaraların dualarını kazandırsın ve kin ve ha-setlerini men etsin. Biz, hırsımız için tamahkâr-lık edip vermedik. Cenâb-ı Hak, müterakim zekâ-tını, kırkta otuz, onda sekizini aldı.

"Hem senede yalnız bir ayda, yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; mu-vakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenâb-ı Hak, ceza olarak, yetmiş cihetle belâlı bir nevi orucu beş sene cebren bize tutturdu.

"Hem yirmi dört saatte birtek saati, hoş ve ul-vî, nuranî ve faydalı bir nevi talimat-ı Rabbâni-yeyi bizden istedi. Biz tembellik edip o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zayi ettik. Cenâb-ı Hak, onun kefareti olarak, beş sene talim ve talimat ve koş-turmakla bize bir nevi namaz kıldırdı" demiştim.

Sonra ayıldım, düşündüm, anladım ki, o rüya-yı hayaliyede pek mühim bir hakikat vardır. Yir-mi Beşinci Sözde, medeniyetle hükm-ü Kur’ân’ı muvazene bahsinde ispat ve beyan edildiği üzere, beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilâlâtın menşei iki kelimedir:

Birisi: "Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne?"

İkincisi: "Sen çalış, ben yiyeyim."

Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı ribâ ve terk-i zekâttır. Bu iki müthiş maraz-ı içtimaîyi tedavi edecek tek çare, zekâtın bir düstur-u umumî suretinde icrasıyla, vücub-u zekât ve hurmet-i ribâdır.



Haşiye 1: Yani, her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.

Haşiye 2:Yani, eskiden verdiği kırktan ki, her senede galiben ve lâakal ribh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihe-tiyle, o kırktan taze olarak on adet

yuksel dedi ki...

Hem değil yalnız eşhasta ve hususî cemaatlerde, belki umum nev-i beşerin saadet-i hayatı için en mühim bir rükün, belki devam-ı hayat-ı insaniye için en mühim bir direk, zekâttır. Çünkü, beşerde, havas ve avam, iki tabaka var. Havastan avâma merhamet ve ihsan; ve avamdan havâssa karşı hürmet ve itaati temin edecek, zekâttır. Yoksa, yukarıdan avâmın başına zulüm ve tahakküm iner; avamdan zenginlere karşı kin ve isyan çıkar. İki tabaka-i beşer, daimî bir mücadele-i mâneviyede, bir keşmekeş-i ihtilâfta bulunur. Gele gele, tâ Rusya’da olduğu gibi, sa’y ve sermaye mücadelesi suretinde boğuşmaya başlar.

Ey ehl-i kerem ve vicdan! Ve ey ehl-i sehâvet ve ihsan! İhsanlar zekât namına olmazsa, üç zararı var. Bazen da faydasız gider. Çünkü, Allah namına vermediğin için, mânen minnet ediyorsun, biçare fakiri minnet esareti altında bırakıyorsun. Hem makbul olan duasından mahrum kalıyorsun. Hem hakikaten Cenâb-ı Hakkın malını ibâdına vermek için bir tevziat memuru olduğun hâlde, kendini sahib-i mal zannedip bir küfrân-ı nimet ediyorsun.

Eğer zekât namına versen, Cenâb-ı hak namına verdiğin için bir sevap kazanıyorsun, bir şükrân-ı nimet gösteriyorsun. O muhtaç adam dahi sana tabasbus etmeye mecbur olmadığı için, izzet-i nefsi kırılmaz ve duası senin hakkında makbul olur.

Evet, zekât kadar, belki daha ziyade nafile ve ihsan, yahut sair suretlerde verip riyâ ve şöhret gibi, minnet ve tezlil gibi zararları kazanmak nerede? Zekât namına o iyilikleri yapıp, hem farzı edâ etmek, hem sevabı, hem ihlâsı, hem makbul bir duayı kazanmak nerede?

-1-

-2-


1- "Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin." Ba-kara Sûresi: 2:32.
2- Allahım! "Mü’minler sağlam bir binanın taşları gibidir; birbirlerine kuvvet verirler." Ve "Kanaat tükenmez bir hazinedir" (Süyûti, el-Fethü’l-Kebîr, 2:309) buyuran Efendimiz Muhammed’e ve bütün âl ve ashabına salât ve selâm et. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun

yuksel dedi ki...

-1-

Yirmi Beşinci Sözün Birinci Şulesinin Birinci Şuaının Beşinci Noktasının, makam-ı zem ve zecrin misallerinden olan birtek âyetin, mucizâne altı tarzda gıybetten nefret verme.">tenfir etmesi, Kur’ân’ın nazarında gıybet ne kadar şenî birşey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç bırakmamış. Evet, Kur’ân’ın beyanından sonra beyan olamaz; ihtiyaç da yoktur.

İşte -2- âyetinde altı derece zemmi zemmeder, gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder. Şu âyet bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, mânâsı gelecek tarzda oluyor. Şöyle ki:

Malûmdur, âyetin başındaki hemze, sormak, "âyâ" mânâsındadır. O sormak mânâsı, su gibi, âyetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir hükm-ü zımnî var.

İşte, birincisi, hemze ile der: Âyâ, sual ve cevap mahâlli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin birşeyi anlamıyor?

İkincisi: -3- lâfzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahâlli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?

Üçüncüsü: -4- kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?



1- Onun adıyla. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin.
2- Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurât Sûresi: 49:12.)
3- Hoşlanır mı?
4- Sizden biri

yuksel dedi ki...

Dördüncüsü: -1- kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı dişle parçalamayı yapıyorsunuz?

Beşincisi: -2- kelimesiyle der: hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı mânevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzânızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?

Altıncısı: -3- kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir hâlde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?

Demek, şu âyetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delâletiyle, zem ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur. İşte, bak, nasıl şu âyet îcazkârâne altı mertebe zemmi zemmetmekle, i’câzkârâne altı derece o cürümden zecreder.

Gıybet, ehl-i adâvet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zat demiş:



Yani, "Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silâhıdır."

Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.

Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:

Birisi: Şekvâ suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.

Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister, seninle meşveret eder. Sen de, sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını edâ etmek için desen: "Onunla teşrik-i mesai etme. Çünkü zarar göreceksin."

Birisi de: Maksadı tahkir ve teşhir değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak için dese: "O topal ve serseri adam filân yere gitti."



1- Etini yemeyin.
2- Kardeşinin.
3- Ölüyken.

yuksel dedi ki...

Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor, zulmüyle telezzüz ediyor, sıkılmayarak âşikâre bir surette işliyor.

İşte bu mahsus maddelerde, garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa, gıybet, nasıl ateş odunu yer, bitirir; gıybet dahi a’mâl-i salihayı yer, bitirir.

Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit -1- demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, "Beni helâl et" demeli.


-2-
Said Nursî



1- Allahım, bizi ve gıybetini ettiğimiz zâtı mağfiret et.
2- baki olan yalnız Allah’tır.

yuksel dedi ki...

Dünyanın en kıymetli şeyi sevgidir.
Akra fm
Esad Coşan Hoca.

yuksel dedi ki...

Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi
Mehmet Karasakal


MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ 30 EKİM 1918 (MONDROS) -24TEMMUZ 1923 (LOZAN ANT.)

30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması Osmanlı ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Osmanlı’yı fiilen bitirmiş, işgallere dayanak olmuş, tepki olarak Milli Direniş Örgütleri kurulmuştur.




3 Kasım1918 Villa Gusti Ateşkes Antlaşması, Avusturya ile itilaf Devletleri arasında imzalanmıştır.
11 Kasım 1918 Rethondes Ateşkes Antlaşması, Almanya ile itilaf Devletleri arasında imzalanmıştır.
20 Kasım 1918 Venezuela bağımsızlığını ilan etti. Yeni dünyanın keşfinden 1. Dünya Savaşının buhranına kadar İspanya’nın sömürgesi idi.
Ocak 1919 Antep, Maraş, Urfa, Adana’yı İngilizler işgal ediyor.
18 Ocak 1919 Paris Barış Konferansı, İtilaf Devletleri ile yenilen devletlerin imzalayacakları barış antlaşmalarının şartlarının belirlenmesi için Paris’te toplanılmıştır. Barış Antlaşmalarının Sevr hariç hepsinin şartları burada belirlendi. İtilaf Devletleri, Almanya ile 28 Haziran 1919 tarihinde Versay Barış Antlaşmasını; Avusturya ile 10 Eylül 1919 tarihinde SainGermain Barış Antlaşması, Bulgaristan ile 27 Kasım 1919 tarihinde Nöyyi Barış Antlaşması, Macaristan ile 6 Haziran 1920 tarihinde Triyanon Barış Antlaşması, Osmanlı ile 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Barış Antlaşması imzalanmıştır.
21 Ocak 1919Adana cephesi kuruluyor.
3 Mart 1919 Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Erzurum şubesinin kuruluşu.
29 Nisan 1919 İtalyanlar Antalya’yı işgal ediyorlar. M. Kemal 9. Ordu Müfettişi atanıyor.
4-11 Mayıs 1919 İtalyanlar Kuşadası, Marmaris, Bodrum yörelerini işgal ediyorlar.
15 Mayıs 1919Yunan ordusu İtilaf donanmaları koruyuculuğunda İzmir’i işgal ediyor. İşgalle silahlı mücadele de başlamıştır. İlk kurşun.
16 Mayıs 1919M. Kemal İstanbul’dan Samsun’a hareket ediyor.
19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkması. Milli Mücadeleye hazırlık dönemi başlıyor

yuksel dedi ki...


28 Mayıs 1919Ayvalık’ta Yunan çıkartma hareketine silahlı direniş.
28-29 MAYIS 1919Havza Genelgesi ( 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu 23 Nisan 1920 tarihine kadarki süreye ‘’ Kongreler Dönemi ‘’ denir. Bu süre içinde 30 Kongre toplanmıştır. Bilindik olanları bunlardan daha ulusal ve önemli olanlarıdır. Meclisin açılmasıyla kongreler işlerini meclise bırakmıştır.)
22 Haziran1919 Amasya Genelgesi
8-9 Temmuz 1919M. Kemal askerlikten istifa ediyor.
23 Temmuz – 7 Ağustos 1919Erzurum Kongresi
26-31 Temmuz 1919 Balıkesir Kongresi
16-25 AĞUSTOS 1919Alaşehir Kongresi
4-11 EYLÜL 1919 Sivas Kongresi
7 Eylül 1919 Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetinin kuruluşu. (Sivas Kongresinde kuruldu.)
9 Eylül 1919 Ali Fuat Paşa Umum Kuva-yı Milliye komutanı.
22 Eylül 1919 Anzavur’un Balıkesir yöresi ayaklanması.
2 Ekim 1919 Damat Ferit Paşa kabinesi yerine Ali Rıza Kabinesinin Kurulması.
13 Ekim 1919 Amiral Bristol’un raporu yayınlanıyor.
20-22 EKİM 1919Amasya Görüşmesi veya Protokolü ( Mülakatı ) Türk-Kürt birlikteliğini ortaya koyan ilk girişim bu protokolde yer alır.
29 Ekim 1919 Fransızlar Anteb’i işgal ediyor.
1 Kasım 1919 İngilizler Maraş’ı Fransızlara devrediyor.
16 Kasım 1919 Sivas’ta komutanlar toplantısı.
27 Aralık 1919Ankara milli mücadelenin karargahı oluyor. Sivas’ta çalışmalarını tamamlayan Temsil Heyeti bu tarihte Ankara’ya geliyor. Bu tarihten sonra Ankara milli mücadelenin sevk ve idare edildiği bir merkez olacaktır.
29 Aralık 1919-1920Maraş’ta Fransızlara karşı milli direniş.
12 Ocak 1920 Son Osmanlı Mebusan Meclisi İstanbul’da toplandı, en önemli faaliyeti 28 Ocakta oy birliği ile kabul edilen Misak-ı Milli’ dir. 17 Şubatta da kamuoyuna açıklanmıştır.
17 Ocak 1920 Urfa’da milli direniş başlıyor.
28 Ocak 1920Mebuslar Meclisi Misak-ı Milliyi ilanı, kabul edilişi. (Milli gaye ve hedeflerin, milli sınırların belirlenmesi).
11 Şubat 1920Fransızlar Maraş’tan çekiliyor.
16 Şubat 1920Anzavur yeniden ayaklanıyor.
3 Mart 1920Ali Rıza Paşa Kabinesi çekiliyor. Salih Paşa Kabinesi kuruluyor.
16 Mart 1920İngilizler İstanbul’u işgal ediyor. İstanbul’un resmen işgali. İtilaf işgal kuvvetlerinin İstanbul’daki resmi binalara girmeleri, meclisin dağıtılması ve kapanması, mebusların Anadolu’ya kaçmaları, ele geçenlerin İngilizler tarafından sürülmesi.
19 Mart 1920M. Kemal Paşa Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclis toplamak için bir çağrıda bulunuyor.
1 Nisan 1920Antep’te bulunan Fransız kuvvetleri Antepliler tarafından kuşatılıyor.
2 Nisan 1920Salih Paşa Kabinesi istifa ediyor.
5 Nisan 1920Damat Ferit Paşa Kabinesi.
10 Nisan 1920Fransızlar Urfa’yı boşaltıyor.
11 Nisan 1920Kuvay-ı Milliye aleyhine İstanbul Fetvası. Mebuslar Meclisi Padişah tarafından dağıtılıyor.
13 Nisan 1920Bolu ve Düzce ayaklanmaları.
18 Nisan 1920Kuvay-ı İnzibatiye kuruluyor.
19 Nisan 1920Beypazarı ayaklanması.
ADI KONULMAMIŞ YENİ DEVLET DÖNEMİ23 NİSAN 1920-29 EKİM 1923

yuksel dedi ki...


Yeni kurulacak devletin sahipleri Milli mücadele döneminde vatanı içincanlarını veren ve bu uğurda savaşanlardır. Mustafa Kemal’in ifadesiyle bu devlet birlikte sırt sırta savaşan ve özgürlük mücadelesi veren Türklerin ve Kürtlerin ortak devleti olacaktır.Ancak bu düşünce daha 1924 Anayasasından itibaren unutulmuş ve farklılaşmıştır. Denilenin aksine Ulusalcı ve Türk Milliyetçiliği üzerine inşa edilmeye başlanan yeni devlet, zamanla Kürtler ’i kuruluş döneminde sonuna kadar kullanmasına rağmen, inşa ve yönetme zamanında bunun dışında bırakmıştır. Bu ilmi siyasetin sonucu olarak günümüze kadar Kürt Sorunu diye tanımlanan bir sorunla yeni kurulan devlet mütemadiyen uğraşmak zorunda kalacaktır. Ancak, bütün bu çıkar amaçlı siyasi tutarsızlıklar, ve birden çok taraflı hata ve yanlışlar şu gerçeği değiştirmeyecektir: Türkiye Cumhuriyeti tarihi Türkler ile birlikte Kürtlerinde tarihidir.
23 Nisan 1920 Büyük Millet Meclisi ( B.M.M. ) Ankara’da Kuruluyor.
24 Nisan 1920M. Kemal Meclis Başkanı. Büyük Millet Meclisinin ilk başkanı oluyor.
26 Nisan 1920 Sen Remo Konferansı, İtilaf Devletleri Osmanlı ile yapılacak olan antlaşmanın şartlarını belirlemek için toplanmışlardır.
29 Nisan 1920Hiyanet-i Vataniye Kanunu.
30 Nisan 1920B.M.M.nin kuruluşu bütün dünyaya ilan ediliyor.
3 Mayıs 1920Bakanlar kurulu kuruluyor.
5 Mayıs 1920Anadolu’nun karşı Fetvası.
8 Mayıs 1920Pozantı’daki Fransız kuvvetlerini Kuvayı Milliye kuşatıyor.
11 Mayıs 1920İstanbul Harp Divanı M. Kemal’i gıyaben idama mahkum ediyor.
14 Mayıs 1920Yenihan ayaklanması.
24 Mayıs 1920Padişah M. Kemal hakkındaki idam kararını onaylıyor.
28 Mayıs 1920Pozantı’daki Fransız birlikleri teslim alınıyor.
30 Mayıs 1920Türkiye-Fransa ateşkesi.
1 Haziran 1920Amerikan Kongresi Ermeni mandasını reddediyor.
9 Haziran 1920Doğu Anadolu’da Ermenilere karşı seferberlik.
14 Haziran 1920Yozgat ayaklanması.
22 Haziran 1920Balıkesir’in Yunan ordusu tarafından işgali.
27 Haziran 1920Mustafa Kemal Paşa, El-Cezire Merkez Komutanı Nihat Paşa’ya bir talimatname göndermiştir. Talimatnamenin 1. Maddesinde açıkça Kürtlere tedrici bir özerklik verilmesine vurgu yapmıştır. 2. Maddede milletlerin kendi kaderlerini belirlemeye hakları olduğunu, tüm dünya tarafından kabul görülen bu hakikat doğrultusunda Kürtlerin de BMM idaresinde yaşamak kaydıyla mahalli idarenin El-Cezire Cephesi Kumandanlığına ait olduğunu beyan etmiştir.
2 Temmuz 1920Bandırma, Kirmasti ve Gönen’in Yunan ordusu tarafından işgali.
8 Temmuz 1920Bursa’nın Yunanlar tarafından işgali.
9 Temmuz 1920İngilizler Batum’u boşaltıyor.
18 Temmuz 1920B.M.M. Misak-ı Milliye yemin ediyor.
21 Temmuz 1920Yunan ordusu Tekirdağ’ı işgal ediyor.
25 Temmuz 1920Yunan ordusu Edirne’yi işgal diyor.
10 Ağustos 1920Sevr Antlaşması’nı imzalanması. Uygulanamamış, Lozan ile değiştirilmiştir.
11 Eylül 1920B.M.M. Firariler Hakkında Kanun ve İstiklal Mahkemeleri kuruyor.
18 Eylül 1920 İstiklal Mahkemeleri faaliyetlerine başladı.
30 Eylül 1920Ermenistan’a karşı Türkiye ordusunun harekatı.
3 Ekim 1920Konya ayaklanması.
29 Ekim 1920Damat Ferit Paşa Kabinesi yerine Tevfik Paşa Kabinesi Kuruluyor.
30 Ekim 1920Türkiye ordusu Kars’ı kurtarıyor.
3 Aralık 1920Gümrü Antlaşması’nın Ermenistan ile imzalanması
5 Ocak 1921Çerkes Ethem Yunanlılara sığınıyor.
6-10 Ocak 1921Birinci İnönü Zaferi

yuksel dedi ki...

5 Ocak 1921Çerkes Ethem Yunanlılara sığınıyor.
6-10 Ocak 1921Birinci İnönü Zaferi.
20 Ocak 1921Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yani 1921 anayasası meclisçe kabul edildi. Bu kanunda vilayetlerde mahalli özerklik öngörülmüştür. Mustafa kemal Paşa tarafından Kürdistan’da ‘’tedricen mahalli idare ihdası’’ talebi, Kürtler’in yabancılarla anlaşmasına engel olmaya ve BMM’ye bağlılıklarını sağlamaya yönelik olmuştur. 16-17 Ocak 1923 tarihinde de Mustafa Kemal, İzmir’de bu konu hakkında şöyle konuşmuştur: ‘’ Kürtler’e bir tür yerel özerklik verilecektir.’’ Ancak, 24 Anayasasında bunların esamesi okunmayacak ve ulus devlet dayatmaları sistematik olarak Doğu ve Güneydoğu da uygulanacaktır. Mustafa Kemal Atatürk’ ün Milli mücadele dönemindeki düşünce, söz ve davranışları da daha sonra anlaşılacağı üzere ‘’bir ilmi siyaset gereği olduğu’’ görülecektir.
28-29 Ocak 1921 Mustafa Suphi’nin Katledilmesi TKP önde gelenleri başta Mustafa Suphi olmak üzere Türkiye’ye Kurtuluş Savaşına destek için geldiler. Ne var ki, 28-29 Ocak gecesi Karadeniz’de bindikleri motor Teşkilat-ı Mahsusacı Yahya Kaptan tarafından basılacak, Suphi ve arkadaşları Karadeniz’de boğularak öldürüleceklerdir. Emri kimin verdiği bugün dahi tartışma konusudur.
9 Şubat 1921Antep Fransızlara teslim oluyor.
21 Şubat-12 Mart 1921Londra Konferansı toplanması. Amaç, Sevr’i hafifletip B.M.M.’ne kabul ettirmek.
6 Mart-17 Haziran 1921 KoçgiriAyaklanmasıSivas, Erzincan ve Tunceli yöresinde, adını ayaklanan Koçgiri aşiretinden almıştır.
12 Mart 1921İstiklal Marşının Meclisteki kabulü.
16 Mart 1921Moskova Antlaşması. Büyük Millet Meclisi ile Rusya arasında olmuştur.
23 Mart-1 Nisan 1921İkinci İnönü Zaferi.
23 Nisan 1921Milli Bayram.
10 Mayıs 1921Müdafaa-ı Hukuk Grubunun kurulması.
10 Temmuz 1921Yunan ordusunun ileri Harekatı.
10-24 Temmuz 1921 Eskişehir-Kütahya Savaşları
13 Temmuz 1921Afyon Karahisar’ın Yunan ordusunca işgali.
17 Temmuz 1921Kütahya’nın işgali.
30 Temmuz 1921İstiklal Mahkemeleri yeniden kuruluyor.
5 Ağustos 1921Mustafa Kemal Başkomutan olarak meclis yetkilerini kendinde topluyor. Tek Adam Dönemi başlıyor.
7-8 Ağustos 1921Tekalif-i Milliye Emirleri.
23 Ağustos-13 Eylül 1921Sakarya meydan Savaşı.
13 Ekim 1921Kars Anlaşması. B.M.M ile Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan arasında olmuştur. Doğu sınırımız çizilmiş oldu.





20 Ekim 1921Ankara Antlaşması. B.M.M ile Fransa arasında olmuştur. Hatay hariç güney sınırımız çizilmiş oldu.
22 Mart 1922 İtilaf Devletlerinin ateşkes önerisi.
26 Mart 1922 İtilaf devletlerinin barış önerisi.
26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz.
30 Ağustos 1922 Dumlupınar Başkomutan Meydan Muharebesi.
2 Eylül 1922 Yunan Başkomutanının esir oluşu.
9 Eylül 1922 Türk ordusunun İzmir’i kurtarışı.
3 Ekim 1922 Mudanya Konferansı başlıyor.
11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi.
20 Ekim 1922 Türk Jandarması İstanbul’da.
20 Kasım 1922 Lozan Barış Konferansı başlamış, 4 Şubat 1923 ‘te kesilmiştir. 23 Nisan 1923 tarihinde Lozan’da görüşmeler tekrar başlamıştır. 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması ile sona ermiştir.
25 Kasım 1922 Edirne’de ulusal yönetim kuruluyor.
17 Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresi toplanıyor.
1 Nisan 1923 B.M.M. yeni seçimler için karar veriyor. Daha sonra T.B.M.M olacak.
15 Nisan 1923 T.B.M.M. dağılıyor.
24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır.
11 Ağustos 1923 T.B.M.M.nin açılmas

yuksel dedi ki...

muz 1923 Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır.
11 Ağustos 1923 T.B.M.M.nin açılması.
23 Ağustos1923 Lozan Muahedesinin T.B.M.M.inde tasdiki.
9 Eylül 1923 Cumhuriyet Halk Partisinin kurulması.(Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin(4-11 Eylül 1919), sonrasında 1.Meclis’teki (1920) Müdafa-i Hukuk Grubunun üzerine önce Halk Fırkası, Cumhuriyetin ilanı ile Cumhuriyet Halk Fırkası daha sonrada Cumhuriyet Halk Partisi adıyla kurulmuştur.) (Resmi kuruluş tarihi 11 Eylül 1923)
6 Ekim 1923 Türk Ordusunun İstanbul’a girmesi.
13 Ekim 1923 Ankara başkent olarak kabulü.
29 EKİM 1923 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ DÖNEMİ
29 EKİM 1923- 10 KASIM 1938 MUSTAFA KEMAL ATATÜRK(1881-1938) DÖNEMİ
Mustafa Kemal Atatürk Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanları sırasıyla:
1923 – 1924 Mustafa İsmet İnönü; 1924 – 1925 Ali Fethi Okyar Bey; 1925 – 1937 İsmet İnönü (2. kere) ; 1937 – 1939 Celal Bayar
29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı Gazi M. Kemal Cumhurbaşkanı.
30 Ekim 1923 Başbakan olarak İsmet Paşa’nın göreve gelmesi.
1 Kasım 1923 Fethi Okyar’ın Cumhuriyet devrinde T.B.M.M.’nin ilk başkanı seçilmesi.
3 Mart 1924 Şeriye ve Evkaf vekaletlerinin kaldırılması.
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaletinin kaldırılması.
3 Mart 1924 Hilafetin kaldırılması ve Osmanoğullarının Türkiye dışına çıkarılması. Tevhid-i Tedrisat Kanunu.
8 Mart 1924 Şeriat mahkemelerinin kaldırılışı.
20 Nisan 1924 Yeni anayasanın kabulü.1924 anayasasının kabulü.
25 Nisan 1924 Türkiye ile Cemiyet-i Akvam’ın Musul konusunda anlaşması.
25 Ekim 1924 Türk milliyetçiliğinin fikir babası ve sosyolog Ziya Gökalp öldü.
17 Kasım 1924 Terakki Perver Cumhuriyet Fırkasının kuruluşu. (5 Haziran 1925 te kapatılacak )
20 Kasım 1924 İsmet Bey’in başbakanlıktan istifası.
21 Kasım 1924 Fethi Bey’in yeni hükümeti kurması.
4 Aralık 1924 Şehit yetimlerine İstiklal madalyası yasasının kabulü.
8 Aralık 1924 Terakkiperver Cumhuriyet fırkasına Kazım Karabekir’in başkanı, Ali Fuat’ın genel sekreter olarak seçilmesi.
13 Şubat 1925 Şeyh Sait İsyanı.
17 Şubat 1925 Aşar vergisinin kaldırılışı.
2 Mart 1925 Fethi Bey’in istifası.
4 Mart 1925 Takrir-i Sükun kanununun çıkarılması, 2. İstiklal mahkemesinin
kuruluşu.





12 Nisan 1925 Şeyh Sait’in yakalanması.
3 Haziran 1925 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılışı.
5 Ağustos 1925 Mustafa Kemal’in Latife Hanım’dan ayrılması.
2 Eylül 1925 Tekke ve zaviyelerin, türbelerin kapatılması, dini kıyafetleri ve memurların şapka giyeceklerine dair Bakanlar Kurulu kararının yayınlanması.
25 Kasım 1925 Şapka Kanunu.
30 Kasım 1925 Tekke ve zaviyeler ile türbelerin kapatılmasına ve türbedarlıklar ile bazı ünvanların men ve ilgasına dair kanun.
26 Aralık 1925 Milletlerarası saat ve takvimin kabulü hakkında kanun.
17 Şubat 1926Medeni Kanunun kabulü (Kadının medeni haklara kavuşması, çok evliliğin yasaklanması, hukuk düzeninin çağdaşlaştırılması).
1 Mart 1926 Yeni “Türk Ceza Kanunu’nun kabulü.
22 Nisan1926 “Borçlar Kanunu’nun kabulü.
16 Haziran 1926 Mustafa Kemal’e İzmir’de suikast girişimi
7 Mart 1927 İstiklal Mahkemeleri ihtiyaç kalmadığı için kapatıldı.
15-20 Ekim 1927Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Nutuk’unu okuması.
10 Nisan 1928 Anayasada mevcut olan “Devletin dini İslam’dır” hükmünün kaldırılması. Anayasada değişiklikler

yuksel dedi ki...

7 Mart 1927 İstiklal Mahkemeleri ihtiyaç kalmadığı için kapatıldı.
15-20 Ekim 1927Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Nutuk’unu okuması.
10 Nisan 1928 Anayasada mevcut olan “Devletin dini İslam’dır” hükmünün kaldırılması. Anayasada değişiklikler yapılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin laik devlet karakterinin açıklığa kavuşturulması.
24 Nisan 1928 Milletlerarası rakamların kabulüne dair kanun.
28 Mayıs 1928 Millet mekteplerinin açılması hakkında kanun. Türk vatandaşlığı kanunu.
8 Ağustos 1928 Gazi Mustafa Kemal’in İstanbul Sarayburnu’nda halka ilk defa yeni Türk harflerinden söz açması.
1 Kasım 1928 Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un T.B.M.M.’den geçmesi.
24 Nisan 1929 İcra ve İflas Kanununun kabulü.
15 Mayıs 1929 Deniz Ticaret Kanununun kabulü.
7 Haziran 1929 Katolik mezhebinin merkezi Vatikan bağımsızlığını ilan etti.
20 Şubat 1930 Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununun kabulü.
3 Nisan 1930 Belediye seçimlerinde Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanunun kabulü.
11 Haziran 1930 Cumhuriyet Merkez Bankası Kuruluşu Hakkında kanun.
12 Ağustos 1930 Fethi (Okyar) Bey başkanlığında Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu.
17 Kasım 1930 Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kendini feshetmesi.
23 Aralık 1930 Menemen Ayaklanması.
26 Mart 1931Ölçüler kanununun kabulü.
12 Nisan 1931Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu)’nin kuruluşu.
16 Eylül 1931 Libya özgürlük hareketinin lideri Ömer Muhtar vefat etti.
19 Şubat 1932 Halkevlerinin açılması.
12 Temmuz 1932 Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dili Kurumu)’nun kurulması.
18 Temmuz 1932 Milletler Cemiyeti’ne üye olundu.
31 Mayıs 1933 İstanbul Darülfünunun yerine İstanbul Üniversitesinin Kurulması Hakkında Kanun.
20 Haziran 1933 Üniversitede İnkılap Enstitüsü’nün kurulması.
4 Ekim 1933 Türk İnkılap Enstitüsünde ilk İnkılap dersinin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Hikmet (Bayur) Bey tarafından verilmesi.
26 Ekim 1933 Türkiye kadınlarına köy İhtiyar heyetlerine seçme ve seçilme hakkının tanınması.
9 Şubat 1934 Balkan Antantı kuruldu. Türkiye, Yugoslavya, Romanya ve Yunanistan arasında kuruldu.
21 Haziran 1934 Soyadı Kanunu, Mustafa Kemal’e TBMM’nin Atatürk soyadını vermesi.
3 Aralık 1934 Hangi dine mensup olursa olsun, din adamlarının mabet ve ayinler dışındaki dini kisve taşımalarının yasaklanmasına dair kanun.
5 Aralık 1934 Türkiye kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkını tanıyan anayasa değişikliği.
8 Haziran 1936 İş Kanununu kabulü (Sosyal haklar ve sosyal güvenlik açısından ilk önemli adım).
20 Temmuz 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesinin imzalanması ve boğazların tamamen Türk hâkimiyetine geçişi. Türk askerinin “gayri askeri” adı verilmiş bölgelere girmesi.
9 Temmuz 1937Sadabat Paktı kuruldu. Türkiye, İran, Irak, Afganistan arasında kuruldu.
27 Ocak 1937 Hatay’ın bağımsızlığının Milletler Cemiyetinde kabulü.
5 Şubat 1937 1935 yılında CHP kurultayında kabul edilen Atatürk İlkeleri anayasaya girdi.
11 Haziran 1937 Atatürk’ün Trabzon’dan hükümete “Bütün çiftliklerini ve mallarını millete bağışladığını” bildirmesi.
15 Kasım 1937 Dersimdeki isyanın lideri Seyit Rıza bir askeri harekât soncunda yakalanıp oğlu ve bağlılarıyla birlikte Elazığ’da idam edildi.
14 Ocak 1938 Türkiye-Irak-İran-Afganistan arasında akdedilen “SaadabatPaktı”nın TBMM’ce onaylanması.
3 Temmuz 1938 Antakya’da Türk ve Fransız askeri heyetleri arasında askeri anlaşmanın imzası (Hatay’la ilgili).
5 Temmuz 1938 Türk birliklerini coşkun sevgi gösterileri içinde Hatay’a, İskenderun’a girişi. Anlaşmada öngörülen yerlerde Türk birlikleri göreve başlamıştır.
2 Eylül 1938 Hatay Millet Meclisinin toplanması ve Tayfur Sökmen’in Devlet Başkanı seçilmesi.
10 Kasım 1938 Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı.

yuksel dedi ki...

10 Kasım 1938 Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı.
11 KASIM 1938-22 MAYIS 1950 İSMET İNÖNÜ DÖNEMİ(1884-1973)
İsmet İnönü Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanları sırasıyla:1939 – 1942 Refik Saydam; 1942 – 1946 Şükrü Saraçoğlu; 1946 – 1947 Recep Peker; 1947 – 1949 Hasan Saka1949 – 1950 Şemsettin Günaltay
11 Kasım 1938 İsmet İnönü Cumhurbaşkanı oldu. Atatürk’ün ölümü üzerine “İkinci Adam” İsmet İnönü oybirliğiyle Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir.
26 Aralık 1938 İnönü “Milli Şef” oluyor. CHP Olağanüstü Kurultayı’nda İsmet İnönü’ye “Değişmez Genel Başkan” unvanı verildi. Ayrıca “Milli Şef” olarak anılmaya başlanılmıştır.
7 Eylül 1939 Bağımsız Hatay Devleti kuruldu.
23 Haziran 1939 Türkiye ile Fransa arasındaki görüşmeler devam etti ve sonunda Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması kabul edildi. Bunun üzerine Hatay Millet Meclisi Türkiye ile birleşme kararı aldı
7 Temmuz 1939 Hatay Türkiye’ye katılıyor. Kendi meclis kararıyla Türkiye’ye katılma kararı alan Hatay Cumhuriyeti, fiilen Türkiye’nin ili olmuştur.
1 Eylül 1939 Almanya’nın Polonya’yı işgal edilmesi ile II. Dünya Savaşı başlamış oldu.
17 Nisan 1940 Köy Enstitüleri kuruldu. Cumhuriyet tarihinin en önemli eğitim hamleleri arasında yaralan Köy Enstitülerinin kurulması kanunlaşarak yürürlüğe girmiştir.
18 Haziran 1941Türk-Alman Paktı imzalandı. (Türk-Alman saldırmazlık paktı)




23 Haziran 1941 Refah Faciası meydana gelmiştir. 2. Dünya Savaşı başlamadan İngiltere’ye sipariş edilen 4 denizaltı ve 4 muhribi teslim almak için yola çıkan Refah Şilebi batırılmıştır. Olayın seyri şöyledir; Mersin Limanından Mısır’ın İskenderiye Limanına giderken gece vakti atılan bir torpido sonucu gemi sulara gömülmüştür. Gemide yaklaşık 150 kadar mürettebat şehit olmuştur.
11 Kasım 1941 Varlık Vergisi kanunun çıkartılması. Özellikle gayrimüslim ticaret erbabını hedefleyen “varlık vergisi” kanunu çıkartılmıştır. Bu uygulama 1,5 yıl sürmüştür. Ödeme yapmayanlar çalışma kamplarına gönderilmiştir. Bu durum, CHP’nin büyük bir siyasi hatası olarak tarihe geçmiştir.
24Şubat1942 Almanya’nın Türkiye Büyükelçisi VonPapen’e Suikast girişiminde bulunulmuştur.
14Temmuz 1942 Atılay Denizaltısı batmıştır. 90 denizcimiz şehit olmuştur.
7 Aralık 1943tarihinde Roosevelt-İnönü-Churchill buluşup 2. Dünya Savaşının gidişatı üzerine konuşulmuştur. Amerikan başkanı Roosevelt, İngiltere başbakanı Churchill ve Türkiye’yi temsilen İsmet İnönü Kahire’de buluşmuşlardır.
7 Eylül 1944 Irkçı-Turancı Davası görülmeye başlandı. Aralarında Reha Oğuz Türkken, Fethi Tevetoğlu, Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan ve Alpaslan Türkeş gibi isimlerin bulunduğu “Irkçı -Turancılar Davası” başlamıştır.
4-7 Şubat 1945 Üçler Konferans Masası Yalta’daki Livadia Sarayı’na Ukrayna’da bir araya gelen 2. Dünya Savaşı2nın üç önemli figürü; Churchill, Roosevelt ve Stalin savaş sonrası Avrupa topraklarının nasıl şekilleneceğini konuştular.
23 Şubat 1945 Türkiye Almanya’ya kağıt üzerinde savaş ilan etmiştir.
26 Haziran 1945 Birleşmiş Milletlerin kuruluşu.
18 Temmuz 1945 Milli Kalkınma Partisi kuruldu, çok partili hayat 15 yıl aradan sonra tekrar başladı.
24 Ekim 1945 Birleşmiş Milletler Örgütü yürürlüğe girdi.
16 Kasım 1945 UNESCO ( Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü ) 2. Dünya Savaşında tahrip ettiği kültürel değerleri sahiplenmek amacıyla kuruldu.
4 Aralık 1945 Tan Olayı meydana geldi. Dönemin en tanınmış ve sol eğilimli gazetelerinden “Tan” gazetesi ve matbaası kışkırtma sonucu öğrencilerce basılmıştır. Gazete idaresi ve matbaası yakılmıştır

yuksel dedi ki...

matbaası kışkırtma sonucu öğrencilerce basılmıştır. Gazete idaresi ve matbaası yakılmıştır.
7 Ocak 1946 Demokrat Parti kuruldu; Celal Bayar ve Adnan Menderes gibi isimlerden oluşan bir grup CHP’den ayrılarak, Demokrat Parti’yi kurmuşlardır.
5 Nisan 1946 ABD Donanmasına ait Missouri savaş gemisi İstanbul’a gelmiştir. Gemi, Amerika’da ölen elçimiz Münir Ertegün’ün tabutunu Türkiye’ye getirmiştir. Bu ziyaret basit bir ziyaret olmaktan öte değerlendirilmiş ve Türk-ABD ilişkileri için jest olarak algılanmıştır.
21 Temmuz 1946 İlk Çok Partili Seçimler yapıldı. Cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partili seçimi yapılmıştır. CHP 396, DP 61 milletvekili çıkarmıştır.
7 Eylül 1946 Türkiye’de ilk büyük devalüasyon 7 Eylül 1946 tarihinde yapılmıştır. 7 Eylül Kararları olarak adlandırılan ve Recep Peker Hükümeti’nin gerçekleştirdiği bu devalüasyonla yüzde 116 oranında bir artışla ABD dolarının fiyatı 2,83 liraya çıkarılmıştır. İkinci devalüasyon Adnan Menderes Hükümetince 4 Ağustos 1958 tarihinde yapılarak 2,83 TL olan ABD doları 9 liraya çıkarılmıştır. Üçüncü büyük devalüasyon Süleyman Demirel hükümeti tarafından 10 Ağustos 1970 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Bu devalüasyonla 1 ABD doları 9 liradan 15 liraya çıkarılmıştır. Türk parasının ABD doları karşısındaki değeri Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihi olan 1923 yılında 1 dolar 0,75 kuruş idi.
12 Mart 1947 ABD Yardımı, Cumhuriyet tarihi içinde ilk ABD yardımı gündeme gelmiştir. Böylelikle daha sonra ABD ile gelişecek ilişkilerin temeli o günlerde atılmıştır.
10 Temmuz 1947 Pakistan Müslüman bir devlet olarak Hindistan’ın ikiye ayrılmasıyla kuruldu. Pakistan’ın başına Muhammed Ali Cinnah getirildi.
30 Ocak 1948 İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadeleye önderlik eden ve bağımsız Hindistan’ın kurucusu olan MahatmaGandhi 79 yaşında faşist bir Hindu tarafından kurşunlanarak öldürülmüştür.
18 Temmuz 1948 Demokrat Parti’den ayrılan, Kurtuluş Savaşı komutanlarından Mareşal Fevzi Çakmak ve Osman Bölükbaşı Millet Partisi’ni kurdu.
11 Aralık 1948 İlk Arap – İsrail Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Filistin Meselesinde arabulucu olarak atadığı Kont Bernadotte tarafından hazırlanan raporu görüştü, raporda Kudüs’ün Araplara bırakılması öneriliyordu.
4 Nisan 1949 NATO ( Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü ) kuruldu.
5 Mayıs1949 Türkiye Avrupa Konseyine katılmıştır.
1 Ekim1949 Kızıl Devrimi gerçekleştiren Komünist Partisi lideri Mao Zedong Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurdu.
2 Mart 1950 Muğlalı Davası; Orgeneral Mustafa Muğlalı idama mahkum edilmiştir. Cezası daha sonra müebbede çevrilmiştir. Karara gerekçe olan olay Van’ın Özalp ilçesinde 33 köylünün öldürülmesidir. Bilindiği üzerede 2011 yılında AKP hükümetinin Savunma bakanlığının istemiyle, Genel Kurmay Başkanlığınca bu kışlanın kapısındaki Orgeneral Mustafa Muğlalı ismi kaldırılmıştır.
14 Mayıs 1950 Demokrat Parti iktidara geldi. Demokrat Parti İktidarı seçimleri kazanarak, 27 yıllık CHP’nin tek parti iktidarına seçimler yoluyla son verilmiştir. “Yeter, söz milletindir!” söylemiyle yola çıkan Demokrat Parti 14 Mayıs’taki seçimlerde 416 milletvekili çıkartarak tek başına iktidar olmuştur. Seçimlerin sonucunda; Demokrat Parti %53.3 oy oranı ile TBMM’ye 416 milletvekili soktu. CHP %39.9 oranında oy almasına rağmen 69, MP ve bağımsızlar 1’er milletvekili ile temsil edildi. Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes Başbakan olmuştur. ‘’ Beyaz Devrim’’, ‘’ Kansız Devrim’’ gerçekleştiren DP, 1954 yılında tarihinin en yüksek oy oranına (% 57) ulaşmıştır. Gizli oy açık sayım usulünün kullanıldığı ilk genel seçim sonrası göreve gelen başbakan Adnan Menderes’tir, Çünkü 1946 seçimleri açık oy gizli sayım ile yapıldı. Demokrat partinin temeli ‘DÖRTLÜ TAKRİR’ e dayanır. 1950 seçimleri sonucu dörtlü takrirde yer alanların statüsü şöyledir: Demokrat partinin kurucusu, Celal Bayar-Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes-Başbakan, Mehmet Fuat Köprülü-Dış İşleri Bakanı, Refik Koraltan- Meclis Başkanı oldu.

yuksel dedi ki...


22 MAYIS 1950-27 MAYIS 1960 CELAL BAYAR (1883-1986)DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanı: Adnan Menderes (1950 – 1960 )
22 Mayıs 1950 Celal Bayar Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü cumhurbaşkanı oldu. Adnan Menderes başkanlığındaki ilk Demokrat Parti hükümeti kuruldu. Refik Koraltan da Meclis Başkanı olarak göreve başladı.
6 Haziran 1950 DP hükümeti; Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve diğer bazı generalleri görevlerinden aldı.
16 Haziran 1950DP iktidarının ilk icraatlarından birisi, Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunmasını sağlamak olmuştur.
5 Temmuz 1950 Radyodan dini program yayın yasağı kaldırıldı.
7 Temmuz 1950 Dünya Bankası Türkiye’ye 16 milyon 400 bin dolar kredi açtı.
Temmuz 1950 Kuzey-Güney Kore Savaşı’nda Birleşmiş Milletler bütün ulusları, komünist Kuzey Kore’ye karşı ABD’nin geniş katılımıyla oluşturulacak askeri güce katılmaya çağırdı.
28 Temmuz 1950 Türk Barışseverler Cemiyeti’nin Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesini protesto amacıyla bildiri dağıtmasına izin verilmedi, Cemiyet başkanı Behice Boran ve genel sekreter Adnan Cemgil tutuklandı.
1 Ağustos 1950 Türkiye Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’na (NATO) başvurdu.
16 Eylül 1950 Türkiye’nin, NATO’ya girme başvurusu reddedildi.
28 Ağustos 1950 Bir yazarın okul tarih kitaplarından İnönü’nün adını çıkartması tartışmalara yol açtı.
3 Eylül 1950 Belediye seçimlerinde 600’ü aşkın CHP’li belediyeden 560’ı Demokrat Parti’nin eline geçti.
17 Ekim 1950 General Tahsin Yazıcı komutasındaki 4500 kişilik bir tabur, tüm masraflar bize ait olmak üzere meclise danışılmadan, Demokrat Parti hükümetinin kararıyla ve ABD ile kurulan ilişkiler gereğince ilk Türk Tugayı Kore’ye gönderilmiştir. Askerlerimiz 1950 Birleşmiş Milletler kararı ile gönderilmiştir. Kore’ye asker göndermemiz 1952’de NATO’ya dâhil olmamızı kolaylaştırmıştır. Nazım Hikmet ‘Kimi öldürmeye gidiyorsun Ahmet’ adlı dizeleri Kore Savaşı için kullanmıştır.
3 Aralık 1950 Arap harfleriyle tedrisat yapmak için gizli ya da aleni dershane açanlar hakkında 23 Eylül 1931 gün ve 12073 sayılı kararnamedeki yasaklama kaldırıldı.
12 Aralık 1950 Hükümet, CHP Genel Merkez Binası’na el koyarak Hazine’ye aktardı.
24 Aralık 1951 İtalya sömürgesi altında olan Libya Ömer Muhtarın bağımsızlık mücadelesine rağmen ancak onun ölümünden 20 yıl sonra 2. Dünya Savaşı’nın ardından bağımsızlığını bugün kazanmıştır.
20 Şubat 1951 Rus yazarların kitaplarının okul kütüphanelerinden çıkarılmasına karar verildi.
25 Mart 1951 Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, solcu öğretmenlerin tasfiyesinin sürdüğünü açıkladı.
3 Mayıs 1951 Demokrat Parti Meclis Grubu’nda din eğitiminin genişletilmesi istendi.
4 Mayıs 1951 Menderes Meclis’te yaptığı konuşmada “Halkevleri, Halkodaları faşist anlayış ve düşüncelerin ürünüdür. Bunlar sosyal yapımız içindeki tümüyle gereksiz, boş, geri ve yabancı unsurlardır” dedi.
22 Haziran 1950 İstanbul İnönü Stadı’nın adı Mithat Paşa Stadı olarak değiştirildi.
1 Temmuz 1951 Atatürk’ün heykel ve büstlerine karşı ülke düzeyinde yaygınlaşmış olan saldırıları kınamak için, yurdun çeşitli yerlerinde protesto mitingleri yapıldı.
25 Temmuz 1951 Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkmıştır. Amaç, Atatürk devrimlerini korumak, Atatürk heykel ve anıtlarına saldırıların önüne geçmekti. Bu kanun halen geçerliğini korumaktadır. Ayrıca devlet dairesine Atatürk’ün portresinin konması hakkında genelge yayımlandı.
1 Ağustos 1951 Yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu çıktı.

yuksel dedi ki...


8 Ağustos 1951 Hükümet, Halk Evleri’ne el koydu.
19 Eylül 1951 Kuzey Atlantik Paktı Konseyi, Türkiye ve Yunanistan’a NATO’ya katılma çağrısı yaptı.
20 Eylül 1951 Türkiye’nin NATO’ya katılması kabul edildi.
9 Ekim 1951 Devlet iç borçları 2 milyar 565 milyon liraya yükseldi.
26 Ekim 1951 Türkiye Komünist Parti’sine yönelik büyük çapta tutuklamalar yapıldı. Tutuklananlar arasında Zeki Baştımar, Mihri Belli, Sevim Tarı gibi tanınmış isimler vardı.
4 Kasım 1951 İlkokulların ders programlarına din dersi konuldu.
12 Ocak 1952 ABD yönetimi, Marshall Planı çerçevesinde Türkiye’ye 58 milyon dolarlık askeri yardım yapılmasını onayladı.
15 Ocak 1952 Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’na (NATO) girişini onayladı.
21 Ocak 1952Milli Savunma Bakanlığı, Kore’de 34 subay, 46 astsubay ve 1252 erin şehit olduğunu açıkladı.
18 Şubat 1952Türkiye NATO’ya üye oldu. NATO’ya katılma protokolünü 1951 yılında Londra’da imzalayan Türkiye, 18 Şubat’ta örgüte resmen üye oldu. Bunun neticesi olarak topraklarımıza ABD askeri üsleri kurulmaya başlandı.
5 Haziran 1952 Lozan Antlaşmasına göre Fener Rum Patrikhanesi’nin başındaki kişinin TC vatandaşı olması gerekir. Bu ilke ilk kez ABD’den uçakla gönderilen Athenagoras’ın Türkiye’ye sokulması ile ihlal edildi. Başbakan Menderes Athenagoras’ı ziyaret etti.
18 Temmuz 1952Türkiye, Cemiyet-i Akvam’a (Birleşmiş Milletler) elli altıncı üye olarak kabul edildi.
8 Ekim 1952Balıkesir’e giden CHP lideri İnönü’yü Vali kent dışında karşılayarak, kente girmemesini, girerse olaylar çıkabileceğini ve kendisinin sorumluluk almayacağını belirtti. İnönü gezisinden vazgeçti.
30 Kasım 1952 ABD ilk hidrojen bombasını Eniwetok Adası’nda patlattı.
24 Aralık 1952“Anayasayı Yaşayan Dile Çevirmek” şeklinde adlandırılan yasa önerisi ile 1945 yılında Türkçeleştirilmiş olan anayasa metni, yürürlükten kaldırıldı. 24 Nisan 1924’te kabul edilmiş olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yeniden uygulamaya kondu, anayasadaki öz Türkçe kelimeler ayıklandı. ( Örneğin; “bakanlıklar”, “vekalet” oldu, Genelkurmay Başkanlığı’nın adı “Erkan-ı Harbiye-yi Umumi Reisliği” şeklinde değiştirildi ).
1953 Demokrat Parti döneminde CHP’nin tüm mal varlığı hazineye aktarılmıştır.
21 Ocak 1953Petrollerimizin işletilmesiyle ilgili ilk anlaşma bir ABD şirketiyle yapıldı.
14 Nisan 1953Döviz alım-satımı serbest bırakıldı.
30 Mayıs 1953Sovyetler Birliği hükümeti Türkiye’ye bir nota verdi. Türkiye’den toprak talebi olmadığını, dostluk ilişkisi kurmak istediklerini bildirdi.
8 Temmuz 1953Millet Partisi irticai faaliyet gerekçesiyle kapatıldı, mallarına el kondu.
21 Temmuz 1953Profesörlerin politika ile uğraşmalarını yasaklayan kanun kabul edildi.
27 Temmuz 19532 milyondan fazla insanın öldüğü Kore Savaşı sona erdi.
9 Eylül 1953 Millet gazetesi başyazarı Nurettin Ardıçoğlu 3 sene 2 ay, yazı işleri müdürü Hüsnü Söylemezoğlu 2 sene 1 ay hapse mahkum oldu.
10 Kasım 1953te Atatürk’ün naaşı Etnografya müzesinden alınarak Anıtkabir’e defnedilmiştir.
14 Aralık 1953Hükümet, CHP’nin menkul ve gayrı menkullerinin Hazineye devredilmesine yönelik yasayı çıkardı.
Aralık 1953CHP’nin Ulus Gazetesi’ne el konuldu.
1954 Osmanlı Devletinden kalan borçların tamamı Demokrat Parti döneminde ödendi.
18 Ocak 1954 Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu kabul edildi.
27 Ocak 1954 Millet Partisi yöneticileri birer gün hapis cezasına çarptırıldı.
27 Ocak 19546234 sayılı yasayla Köy Enstitüleri kapatıldı.Köy Enstitülerini kapatma sürecini ilk başlatan CHP olmuştur. DP tarafından daha hızlı bir biçimde içleri boşaltılmış ve nihayet kapılarına kilit vurulmuştur.Kapatıldıklarında, o güne kadar yetiştirmiş oldukları insan sayısı, 16 bin 400 öğretmen, 7 bin 300 sağlık memuru, 8 bin 756 eğitmendi.
24 Şubat 1954 İstanbul’da sıcaklık -6 dereceye düştü. Tuna Nehri’nden koparak Karadeniz’e ulaşan ve daha sonra İstanbul Boğazı’na inen buzlar Boğazı ve limanı kapladı. Deniz trafiği durdu.

yuksel dedi ki...


7 Mart 1954 Petrol işletmeciliğini yabancı sermayeye açan ve MaxBall adlı bir yabancının hazırladığı Petrol Yasası Meclis’te kabul edildi.
8 Mart 1954Basını sıkı kontrol altına alan ve basın suçlarına yönelik cezaları yükselten Basın Kanunu kabul edildi. Hakaret suçuyla yargılananlara iddialarını mahkemede ispat hakkı tanınması isteği reddedildi.
14 Mart 1954 Demokrat Parti’den istifa ederek CHP’ye geçen Adnan Menderes’in yeğeni Özdemir Evliyazade, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
18 Nisan 1954 Mersin’de seçim konuşması yapan ana muhalefet lideri İnönü DP’lilerin saldırısı ile engellendi, İnönü alandan zorlukla kaçırılıp kurtarılabildi.
2 Mayıs 1954 Genel seçimler yapıldı. Oyların %57,6’sını alan Demokrat Parti 503 sandalye kazanırken, %35,4 oy alan CHP sadece 31 milletvekili çıkarabildi.
14 Mayıs 1954 TBMM ilk toplantısını yaptı. Celal Bayar yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Adnan Menderes, kabineyi kurmakla görevlendirildi. Seçimlerden hemen sonra Celal Bayar “İnce demokrasiye paydos” söylemiyle, antidemokratik yasalarla tedbirlerin sürdürüleceğinin altını çiziyordu.
30 Mayıs 1954 Muhalefet lideri Osman Bölükbaşı’yı seçen Kırşehir, ceza olarak il olmaktan çıkarılıp ilçe yapıldı. Bununla da yetinilmedi ve bölünerek eski ilçelerinden bir kısmı ile Nevşehir ili kuruldu.
14 Haziran 1954Seçimlerde CHP’ye oy veren Malatya ceza amacıyla bölünerek Adıyaman ili kuruldu.
21 Haziran 1954 Demokrat Parti kendi kadrolarını kurmak için devlette tasfiyeye yöneldi. Yeni çıkarılan bir yasayla hükumete, 60 yaşını ya da 25 hizmet yılını doldurmuş yargıç ve profesörleri emekliye ayırma yetkisi verildi.
5 Temmuz 1954Memur Tasfiye Yasası, çıktı. Artık; memurlara bir süre için işten el çektirebilecek ya da emekli edilebilecek.
7 Ağustos 1954Millet gazetesi sahibi Fuat Arna, bir yazısında Başbakan Adnan Menderes’e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
18 Ağustos 1954 Millet gazetesi yazarı Nurettin Ardıçoğlu ile yazı işleri müdürü Hüsnü Söylemezoğlu gazetede çıkan bir yazıdan dolayı 7’şer ay hapis cezasına çarptırıldılar.
21 Ağustos 1954Liseler 11 sınıfa indirildi.
28 Ağustos 1954Emekli General Sadık Aldoğan tutuklandı. Gerekçe; Millet Gazetesine yazdığı bir yazıda adliyenin manevi kişiliğine hakaret etmek.
23 Eylül 1954Yeni Ulus gazetesindeki yazıları nedeniyle Hüseyin Cahit Yalçın, Cemal Sağlam, İbrahim Cüceoğlu hapis, Nihat Erim para cezasına çarptırıldı.
1 Aralık 1954 Demokrat Parti’ye muhalif Yeni Ulus Gazetesi’nin yazarlarından Hüseyin Cahit Yalçın, “Hükümetin manevi şahsiyetini tahkir ettiği” gerekçesiyle 26 ay hapse mahkum edildi ve 79 yaşında hapse girdi.
11 Mart 1955 Alexander Fleming yaşamını yitirdi. İskoç’lu bakteriyolog Penisilin’i buldu.
1 Nisan 1955 Kıbrıs’da EOKA terör örgütü faaliyetlerine başladı.
8 Nisan 1955İstanbul’da hane başına 100 gram kahve dağıtımına başlandı. Kahve alanlar, muhtarların hazırladığı listeleri imzaladı.
14 Mayıs 1955Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkeler yeni bir askeri ittifak içeren Varşova Paktı’nı imzaladılar.
20 Mayıs 1955Akis dergisi yazı işleri müdürü Cüneyt Arcayürek tutuklandı.
9 Haziran 1955Türk bayrağını yırtmaktan sanık 4 Amerikalı beraat etti.
10 Haziran 1955İstanbul Hilton Oteli açıldı. 2,5 yılda biten otelde 300 oda, 500 yatak bulunuyor.
23 Haziran 1955Hükümete muhalif Akis Dergisi’nin yazı işleri müdürü Cüneyt Arcayürek “Hükümetin nüfuzunu kıracak neşriyat yapması ve bu suçu işlemekte devam etmesi ihtimalinin bulunması” gerekçesiyle 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
20 Temmuz 1955Polis CHP Isparta İl Kongresini dağıttı. Genel Sekrete

yuksel dedi ki...

kıracak neşriyat yapması ve bu suçu işlemekte devam etmesi ihtimalinin bulunması” gerekçesiyle 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
20 Temmuz 1955Polis CHP Isparta İl Kongresini dağıttı. Genel Sekreter Kasım Gülek kürsüden indirildi.
Ağustos 1955Karadeniz gezisine çıkmış olan CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, Sinop’ta tutuklanarak İstanbul’a getirildi ve bir gün hapiste kaldı. (Ertesi yıl benzer bir geziye kalkışması ve Rize’de dükkân sahiplerinin elini sıkması, gösteri yürüyüşü sayılarak 6 ay hapse mahkûm olacaktır).
5 Eylül 1955 İstanbul Ekspres Gazetesi’nde Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı haberi yayınlandı.
6 Eylül 1955 Atatürk’ün evine bomba atıldığı haberi üzerine, “Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti’nin ” İstanbul Taksim Meydanı’nda düzenlediği açık hava toplantısı, 6-7 Eylül olaylarını başlattı. Çok önceden planlanan gösteriler, kısa zamanda Rum vatandaşların işyeri ve evlerine yönelik yağmaya dönüştü. İstanbul, Ankara, İzmir’de sıkıyönetim ilan edildi.
7 Eylül 1955Olaylar diğer kentlere de sıçradı TBMM olağanüstü toplandı. Hükümet bu olayları muhaliflerinin üzerine yıkmak, onlardan da kurtulmak amacıyla Emniyet Amirliklerince komünist olarak bilinen 48 kişi, tahrik ve tahrip suçlamasıyla tutuklanıp Harbiye’ye getirildi. İdam talebiyle yargılanması öngörülen bu kişiler arasında Aziz Nesin, Kemal Tahir, Dr. Can Boratav, Asım Besirci, Hasan İzzettin Dinamo da bulunuyordu.
9 Eylül 1955İstanbul’da 3, Ankara ve İzmir’de birer askeri mahkeme kuruldu.
10 Eylül 1955İçişleri Bakanı Namık Gedik ile İstanbul Emniyet Müdürü Alâeddin Eriş görevlerinden istifa etti.
12 Eylül 1955TBMM sıkıyönetimi 6 ay uzattı.
16 Eylül 1955İzmir’de Sabah Postası gazetesi kapatıldı, gazete sorumlu yazı işleri müdürü ve başyazarı Orhan Rahmi Gökçe tutuklandı.
19 Eylül 1955Muhalif yayınlarından dolayı Ankara’da Ulus Gazetesi süresiz, İstanbul’da ise Hergün, Hürriyet ve Tercüman gazeteleri 15 gün süreyle kapatıldı.
15 Ekim 1955Demokrat Parti’de muhalefet yaptığı gerekçesiyle 9 milletvekili partiden ihraç edildi. Onları destekleyen 10 milletvekili de kendi isteği ile partiden ayrıldı. “Onbirler Hareketi” diye anılan bu milletvekilleri, bakanlar hakkındaki iddialarda, “ispat hakkını yasaklayan kanunun” kaldırılmasını sağlayacak bir fıkranın anayasaya eklenmesini istiyorlardı. (Siyasiler hakkında bir iddia ileri sürenler hakaret suçuyla yargılanıp mahkûm olmaktaydılar. Yargılanan kişiye iddiasını ispat hakkı tanınmamaktaydı. Reddedilen, bu hakkın tanınması isteğiydi).
24 Ekim 1955 Bayındırlık Bakanı Muammer Çavuşoğlu, (Nazlı Ilıcak ile Ömer Çavuşoğlu’nun babası ) 6/7 Eylül olaylarında uğradıkları kayıplar dolayısıyla, İzmir’deki Yunan Konsolosluğu’na, Yunan Bayrağı çekti.
17 Aralık 1955 : Ankara ve İzmir’de sıkıyönetim kaldırıldı.
20 Aralık 1955 : Demokrat Parti’den ayrılan 19 milletvekili, Hürriyet Partisi’ni kurdular.
5 Şubat 1956 : Meriç ve Tunca nehirleri dondu; Yeşilköy ve Mecidiyeköy’e kurtlar indi ve İstanbul halkı ekmeksiz kaldı.
8 Şubat 1956 : Ekonomik sıkıntılar nedeniyle gazetelerin sayfaları 6’ya indirildi.
2 Mart 1956 : Cumhurbaşkanına hakaretten sanık Ulus gazetesi yazarı Şinasi Nahit Berker 1 yıl hapse mahkum oldu
8 Nisan 1956 : Başbakan Adnan Menderes , muhalefeti, “Siyasi sapıklık, sahte ihtilalcilik, inkarcılık, adi ve alçak iftiracılık, sahte hürriyetçilik ve tedhişçilik”le suçladı.
29 Nisan 1956 : Ankara’da gazeteciler Oktay Ekşi, Hikmet Tanılkan, Altan Öymen, Aydın Köker ve Seyfettin Turhan götürüldükleri Çankaya Karakolunda hakarete uğradılar.

yuksel dedi ki...

1 Mayıs 1956 : 6-7 Eylül olaylarında zarar gören kiliselere 10 milyon lira avans verildi.
31 Mayıs 1956CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “Adım adım mutlakıyete gidiyoruz ” dedi.
7 Haziran 1956Demokrat Parti hükümetinin hazırladığı yeni Basın Kanunu Mecliste kabul edildi.Hürriyet Partisi adına konuşan Turan Güneş, “Bu kanunla, değil basın özgürlüğü, basın bile kalmayacak” dedi.




14 Haziran 1956CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, TBMM’nin manevi şahsına hakaret ettiği gerekçesiyle 1 yıl hapse ve 4 ay Bursa’da ikamete mahkûm oldu.
27 Haziran1956Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu görüşmelerinde, İnönü: “Aramızdaki farkı bilelim. Biz mutlakıyetten bugüne geldik, siz bugünden mutlakıyete gidiyorsunuz.” dedi. Muhalefet topluca salonu terk etti. Tasarı DP’lilerin oylarıyla yasalaştı.
13 Ağustos 1956Bakanlar Kurulunca ortaokullarda din dersi okutulmasına karar verildi.
28 Eylül 1956Maliye, İstanbul’da hazineye ait 10 bin arsa ve 500 binayı satışa çıkardı.
15 Kasım1956’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ ) kuruldu.
1957’de Erzurum Atatürk üniversitesi açılmıştır.
11 Mayıs 1957Zaman Gazetesi’nden Nusret Safa Coşkun ve Rıfat Ekinci birer yıl hapse mahkûm oldular.
19 Mayıs 1957Kayseri’de halka yaptığı açıklamada Menderes, DP’nin iktidarda olduğu yedi yıl içinde yeni 15.000 cami inşa edildiğini ve başta Süleymaniye olmak üzere 86 caminin onarıldığını belirtti.
31 Mayıs 1957Bakırköy Derbi Lastik Fabrikası hammadde yokluğundan kapandı, 720 işçi işsiz kaldı.
1 Temmuz 195730 Haziran 1954 tarihinde ilçe yapılan Kırşehir yeniden İl yapıldı.
2 Temmuz 1957CMP Genel Başkanı ve Kırşehir milletvekili Osman Bölükbaşı tutuklandı.
6 Temmuz 1957Hükümet, İstanbul Gazeteciler Sendikası’nı bir süre için kapattı.
20 Ekim 1957Menderes Adana’da yaptığı seçim konuşmasında “İstanbul’u ikinci bir Mekke, Eyüp Sultan Camiini de ikinci bir Kâbe yapacağız” dedi.
27 Ekim 1957Genel Seçimler yapıldı. Oyların % 47,9’unu alan DP 424, % 41,1’ini alan CHP: 178, % 7,1’ini alan CMP (Cumhuriyetçi Millet Partisi) 4, % 3,8’ini alan HP (Hürriyet Partisi) 2 ve bağımsızlar 2 milletvekili çıkardı. Toplam 610 milletvekili seçildi.
27 Ekim 1957Seçim sonuçları tartışmalara neden olmuş. En vahim olaylar Gaziantep’te yaşanmış, seçimi ilkönce CHP’nin kazandığı ilan edilmiş, sonra bu karar değiştirilmiştir. Bu olayın yarattığı tepkiler iki gün sonra CHP’lilerin Cumhuriyet Bayramı kutlama alanına sokulmaması nedeniyle doruğa çıkmış, ayaklanmaya dönüşmüştür. Olayları yatıştırmak amacıyla askerî uçaklara kent üzerinde alçak uçuş yaptırmak dahil her yöntemi kullanmak gerekmiştir. Aralarında Ali İhsan Göğüş ve Cemil Sait Barlas gibi önde gelenlerin de bulunduğu CHP’liler tutuklandılar ve 5,5 ay hapiste kaldılar.

yuksel dedi ki...

29 Ekim 1957Gaziantep olayları ile seçim günü Mersin’de bir CHP’linin öldürülmesi olayına yayın yasağı konuldu.
1 Kasım 1957Yeni meclisin toplanacağı bugün halkın tepkisinden çekinen iktidar başta meclisin çevresini tanklarla çevirmek dahil kentin tüm önemli noktalarına askerî birlikler yerleştirdi.
1 Kasım 1957TBMM, 11. Dönem çalışmalarına başladı. İstanbul Milletvekili Celal Bayar 413 oyla, 3. defa Cumhurbaşkanlığına seçildi. Kabineyi kurmakla Adnan Menderes görevlendirildi.
28 Kasım 1957Hürriyet Partisi fesih kararı aldı. CHP ile güç birliğine karar verildi.
28 Ocak 1958Kıbrıs’ta Türklere yönelik şiddet olayları meydana geldi. İngiliz askeri Türklere karşı ilk defa silah kullandı.
Mart 1958Demokrat Parti örgütlerinin ramazan ayı boyunca camilerde düzenlediği mevlitlerin propaganda amacıyla devlet radyosundan naklen yayını uygulaması başlatıldı.
30 Nisan 1958Et sıkıntısını gidermek için Yeni Zelanda’dan koyun eti dışalımı yapıldı.
28 Mayıs 1958Basın suçlularının affı tasarısı, DP’lilerin oyu ile reddedildi.
12 Temmuz 1958Temmuz 1958’de Kıbrıs’ta olaylar tırmanıyor. Beş Kıbrıslı Türk pusuya düşürülerek öldürüldü.
14 Temmuz 1958 Irak’ta darbe gerçekleşti, Kral Faysal ve Başbakan Nuri Sait Paşa öldürüldüler.




16 Temmuz 1958Ortadoğu’daki muhtemel karışıklıklara müdahale etmek amacıyla 11 bin ABD askerinin İncirlik üssüne indirilmesine başlandı.
19 Temmuz 1958Nükleer silah taşıyan ABD uçakları İncirlik üssüne indi.
2 Ağustos 1958 Uluslararası Para Fonu (IMF) baskısıyla, İkinci devalüasyon Adnan Menderes Hükümetince Cumhuriyet tarihinin en yüksek orandaki devalüasyonu yapılarak 1 dolar 2,80 TL’den 9 TL’ye çıkarıldı. Devalüasyon oranı yüzde 221 oldu.
4 Ağustos 1958IMF’den ilk borç alındı. Fakat bu parayı kullanan darbe yönetimidir. 1961.IMF Türkiye’ye 250 milyon dolar kredi verdi.
6 Eylül 1958Başbakan Adnan Menderes, “İdam sehpalarında can verenlerden ders alsalar ya…” diyerek muhalefeti tehdit etti.
7 Eylül 1958CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “Sehpalar kurulursa nasıl işleyeceğini kimse bilemez” diyerek başbakana cevap verdi.
21 Eylül 1958Başbakan Menderes, CHP’nin parti olmadığını, İsmet İnönü’nün siyaseti bırakması gerektiğini, basının istediğini yazamayacağını söyledi
22 Eylül 1958İnönü, “Demokrasiye paydos demeye Demokrat Parti genel başkanının gücü yetmeyecektir” şeklinde cevap verdi.
12 Ekim 1958Başbakan Adnan Menderes yurttaşlara muhalefetin kin ve husumet cephesine karşı bir “ Vatan Cephesi “kurmaları çağrısında bulundu. DP iktidarı ülkede demokratikleşmeyi sağlamak iddiasıyla gelmiş, ancak uygulamasıyla ülkede cepheleşmeyi arttırmış, kendi dışındaki siyasi güçleri tasfiye etmeye çalışmıştı. Bu uygulamalardan birisi de, vatandaşları ancak CHP’ye karşı olmakla vatansever kabul eden bu uygulamadır. O tarihten sonra ülkenin her yanında Vatan Cephesi örgütleri kurulmaya başlandı. Üyeler aslında DP’ye üye oluyorlar, fakat katıldıkları örgüte “Vatan Cephesi” deniyordu. Vatan Cephesi kuranların ve katılanların adları her gün radyoda tek tek okunuyordu. Rakipsiz tek yayın organı olan devlet radyosunda (çoğu uydurma olduğu iddia edilen) bu listelerin her gün ve dakikalarca okunması, vatandaşta sıkıntı ve tepkinin yanı sıra siyasal gerilimi de büsbütün artıran bir kampanyaydı. DP ve CHP’lilerin kahvehanelerini dahi ayırdıkları gözlenmeye başlandı.

yuksel dedi ki...

başlandı.
19 Ekim 1958Başbakan Menderes, Said-i Nursî’nin yaşadığı Emirdağ’da Nurcular tarafından hilafet ve saltanatı temsil eden iki tuğralı, yeşil bayrak açılarak karşılandı. ( Menderes Risale-i Nurların ilk kez serbestçe basılması için 1956’da talimat vermiş ve kağıt tahsisi yapmıştı).
30 Kasım 1958DP hükümeti Adalet Bakanı Esat Budakoğlu, TBMM’de bir soru üzerine, Demokrat Partinin ilk sekiz yıllık hükümet dönemi içerisinde 811 gazeteciye toplam 57 yıl hapis cezası verilmiş olduğunu açıkladı.
17 Şubat 1959 Adnan Menderes’in İngiltere’ye doğru giden uçağı Gatwick Kasabası yakınlarında düştü. Londra’ya giden SEV adlı Türk Hava Yolları uçağı paramparça olmuştur. Menderes bu kazayı hafif sıyrıklarla atlattı. İngiltere’ye gitme amacı Kıbrıs Devletinin kurulması adına gündemde olan Zürih antlaşmasını garantör devlet İngiltere’ye sunmak ve imzalatmak. Olayın Türkiye’de duyulması üzerine, iktidar ile muhalefet arasındaki gerginlik bir anda yerini ılımlı bir ortama bıraktı. Ancak bu bahar havası fazla sürmedi.
20 Şubat 1959Yurda dönen Menderes, boğa ve develerin dahi kesildiği görkemli törenlerle karşılandı. Uçak kazasından kurtulmuş olması nedeniyle taraftarları arasında adeta evliya mertebesinde kabul edilen Menderes Eyüp Sultan’a gitti, yanında büyük bir kalabalıkla türbede dua etti, dağıtılmak üzere resimler çektirdi.
2 Mart 1959Menderes’in müsteşarı (mason) Ahmet Salih Korur, Eyüp Sultan Cami’sinin avlusunda büyük bir iftar yemeği verdi. Korur’un imzasıyla davetlilere gönderilen iftar çağrıları, 2 Mart 1959 değil, 2 Ramazan 1378 tarihini taşıyordu.
5 Mart 1959Türkiye ile ABD arasında ikili bir askeri bir antlaşma imzalandı. ABD’nin diğer Bağdat Paktı ülkeleriyle de imzaladığı bu ikili antlaşmaya göre, bu ülkelere doğrudan ya da dolaylı bir saldırı söz konusu olduğunda, ABD ülkenin isteği üzerine gerektiğinde silahlı kuvvetlere de başvurarak yardımda bulunacaktı. Bu maddede yer alan “dolaylı saldırı” kavramının, Irak’ta yaşanmış olan darbe benzeri bir tehditle karşılaşıldığında ABD’nin mevcut iktidarın yardımına koşacağı anlamına geldiği yorumu yapıldı. Çünkü NATO antlaşması çerçevesinde, ABD’nin bir “dış saldırı” konusunda zaten yardım taahhüdü bulunmaktaydı.
30 Nisan 1959İsmet İnönü’nün Uşak gezisinde olaylar çıktı. İnönü’nün Kurtuluş Savaşı’nda karargâh olarak kullandığı evi ziyaret etmesi, Uşak Valisi tarafından önlenmek istendi. Valinin bu yasadışı buyruğunu kabul etmeyen Emniyet Müdürü ve Jandarma Komutanı aynı gün görevden alındılar. Polis, halkı dağıtmak için göz yaşartıcı bomba kullandı.
1 Mayıs 1959Uşak’tan ayrılmak üzere tren istasyonuna gitmekte olan İnönü’nün arabası önü kesilerek durduruldu. İnönü arabadan inip, yaya olarak istasyona giderken arkasından başına taş atıldı, İnönü başından kan akarak trene ulaştı ve İzmir’e gitti. İzmir’de CHP’nin yapmak istediği toplantı engellendi.
4 Mayıs 1959CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün arabası İstanbul Topkapı’da Trafik Müdürü tarafından durduruldu. Çevrede organize olarak toplanmış ve içirilmiş kişiler tarafından araba sarıldı. Bir binbaşının olaya müdahale edip askerlere emir vermesi sonucu İnönü son dakikada linç edilmekten kurtuldu.
13 Temmuz 1959Trabzon’da bir Amerikan üssü kuruldu.
31 Temmuz1959Türkiye (sonradan AB’ye dönüşecek olan) Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) üyelik için resmen başvurdu.
7 Kasım 1959CMP lideri Osman Bölükbaşı 10 ay hapse mahkûm oldu.
23 Ekim 1960 Yapılacak olan nüfus sayımı ile cumhuriyet dönemimizde okur-yazar oranının yalnızca Demokrat Parti iktidarının 1995-60 döneminde gerilediği, 1955’te % 41 iken
1960’da % 39,5 e düştüğü görülecektir.
1 Ocak 1960Bir süredir yurt gezilerini sürdürmekte olan Said-i Nursi İstanbul’a geldi.
5 Ocak 1960Mersin’e gitmekte olan Menderes’in önüne Tarsus’ta elinde kasap bıçağı olan Ali Bayat adlı bir şahıs çıktı ve bacaklarının arasına sıkıştırmış olduğu beş yaşındaki çocuğu göstererek “uçak kazasından kurtulduğunuz için oğlumu size kurban edeceğim” dedi, son anda engellendi.

yuksel dedi ki...

13 Temmuz 1959Trabzon’da bir Amerikan üssü kuruldu.
31 Temmuz1959Türkiye (sonradan AB’ye dönüşecek olan) Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) üyelik için resmen başvurdu.
7 Kasım 1959CMP lideri Osman Bölükbaşı 10 ay hapse mahkûm oldu.
23 Ekim 1960 Yapılacak olan nüfus sayımı ile cumhuriyet dönemimizde okur-yazar oranının yalnızca Demokrat Parti iktidarının 1995-60 döneminde gerilediği, 1955’te % 41 iken
1960’da % 39,5 e düştüğü görülecektir.
1 Ocak 1960Bir süredir yurt gezilerini sürdürmekte olan Said-i Nursi İstanbul’a geldi.
5 Ocak 1960Mersin’e gitmekte olan Menderes’in önüne Tarsus’ta elinde kasap bıçağı olan Ali Bayat adlı bir şahıs çıktı ve bacaklarının arasına sıkıştırmış olduğu beş yaşındaki çocuğu göstererek “uçak kazasından kurtulduğunuz için oğlumu size kurban edeceğim” dedi, son anda engellendi.
Ocak 1960Said-i Nursî’nin doğu illeri valilerine yazdığı bir mektup CHP’liler tarafından ele geçirilince basında yer aldı. Said-i Kürdî mektupta şunları söylemekteydi : “ Şark bölgesinde komünistliği 60 bin Nursî sayesinde önlemekteyim. Bu 60 bin talebenin içinde bir iki ahlaksız da çıkabilir. Bunları kitlemize mal etmek doğru değildir. Bu yüzden bölgenizde risale-i Nurlar toplattırılmamalıdır. Nasıl ki Arapça ezan okutturduk ve bu sayede Müslümanları Demokrat Parti cephesinde topladığımız malumunuzdur. Şimdi de dağıttığımız bu Risale-i Nurlarla komünizmle ve masonlukla savaşacağız. Müslüman Demokratların göstereceği yardıma güveniyorum. Bundan ötürü birkaç defa Ankara’ya gittim, Müslüman vekillerle görüştüm. Bilhassa başvekil sayın Adnan Bey ve (Milli Eğitim Vekili) Tevfik İleri ve sayın (İçişleri Vekili) Namık Gedik’ten bu neticeyi tayin ettim.’’

yuksel dedi ki...

ettim.’’
25 Şubat 1960CHP’li Cemil Sait Barlas, (Mehmet Barlas’ın babası) 10 ay hapse mahkum oldu.
12 Nisan 1960DP Grubu yayımladığı bildiri ile CHP’yi “silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamakla”, bir kısım basını da bunu yalan ve çarpıtılmış haberlerle desteklemekle suçladı ve üç ayda işini bitirecek bir Tahkikat (Soruşturma) Komisyonunun kurulması yönünde kararın alındığını açıklıyordu.
18 Nisan 1960 CHP’nin orduyla birlikte hareket ettiği ve bir ihtilal peşinde olduğunu düşünen Demokrat Parti, bu iddiaları araştırması için Tahkikat Komisyonu kurdu. DP Bursa Milletvekili Mazlum Kayalar ve Denizli Milletvekili Baha Akşit’in, ‘CHP’nin yıkıcı, gayri meşru ve kanun dışı faaliyetlerinin memleket sathında cereyan tarzı ve bunların mahiyetlerinin nelerden ibaret olduğunu tahkik, tespit ve memleketin her tarafında yaygın bir halde görülen kanun dışı siyasi faaliyetlerin muhtelif sebeplerine intikal etmek, matbuat meseleleriyle adli ve idari mevzuatın ne suretle tatbik edilmekte olduğunu tetkik eylemek üzere Meclis tahkikatı açılmasını isteyen önergeleri’ kabul edildi.Önergenin görüşülmesi esnasında Mecliste sert tartışmalar yaşandı. İnönü: ” Biz demokratik rejimi kurduk. Bu demokratik rejimi, istikametinden ayırıp baskı rejimi haline getirmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam…” dedi.
27 Nisan 1960Meclis bünyesinde kurulan 15 üyeli Tahkikat Komisyonuna ek yetkiler veren kanun, uzun ve çetin tartışmalardan sonra kabul edildi. 12 CHP Milletvekili 3-6; İnönü ise 12 oturum Meclis’ten çıkarılma cezası aldı. İnönü’nün konuşmasının tutanaklardan silinmesi kararı alındı. Oturumdan çıkarılma cezası alan CHP milletvekilleri direnince genel kurul salonundan polis zoruyla çıkarıldılar. Komisyonun ilk icraatı, ülkedeki tüm siyasal etkinliklerin ve Meclis görüşmelerinin yayınlanmasını yasaklamak oldu. Kurulan komisyon; sivil ve askerî savcılarla yargıçların tüm yetkilerine sahip olacak, istediği ev ve kuruluşu basabilecek, öngördüğü evrak, belge ve eşyalara el koyabilecek, gazeteleri toplatabilecek ve matbaalarıyla birlikte kapatabilecekti. Komisyon kararlarına karşı gelmenin veya savsaklamanın cezası üç yıla kadar hapis olacaktı. DP’nin yargı yetkisini özel bir heyete veren bu kararı açık bir anayasa ihlaliydi ve iktidardan düşüp yargılandıklarında sorumlu tutuldukları en ağır suçu oluşturdu.




28 Nisan 1960İstanbul Üniversitesi öğrencileri, üniversite merkez binasında hükümet aleyhine gösteri yaptı. Güvenlik güçleri, gösterilere müdahale etti. Güvenlik güçlerinin üniversiteden ayrılmasını isteyen rektör Sıddık Sami Onar, tartaklanarak Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Polis çaresiz kaldı, ordu birlikleri çağrıldı. Gösterilerde, Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polis ateşi sonucu vurularak öldü, 40 kişi yaralandı. Üniversiteden çıkıp Sirkeci’ye kadar ilerleyen gençlerin karşı tarafa geçmemesi için köprüler açılarak geçiş kesildi. Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi.

yuksel dedi ki...

kesildi. Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi.
2 Mayıs 1960 NATO Bakanlar Konseyi İstanbul’da toplandı.
5 Mayıs 1960 ( 555K) Demokrat Partililer hükümete destek için Ankara Kızılay’da bir gösteri düzenlemeye karar verdiler. İktidara karşı gençler de aynı gün, aynı saat, aynı yerde gösteri yaptılar. ( Gençlerin bu eylemi yapabilmek için “fısıltı gazetesi” denilen yöntemle haberleşmede kullandıkları 555 K, yani “beşinci ayın beşinde, saat beşte, Kızılay’da” parolası siyasî tarihe geçmiştir). Dolayısıyla DP’nin gösteri planı geri tepmiş oldu ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve başbakan Adnan Menderes alanda protestolarla karşılandı. Bu eylemlerde bir genç başbakan Adnan Menderes’in yakasına yapışır. Menderes, ne istiyorsunuz diye sorar. Genç, hürriyet istiyoruz der. Adnan Menderes’in cevabı manidardır: Koskoca bir başbakanın yakasına yapışabiliyorsun. Bundan büyük hürriyet mi olur?
21 Mayıs 1960Harp Okulu öğrencileri Ankara’da, hükümet aleyhinde sessiz bir yürüyüş yaptılar. Önlem olarak Harp Okulu öğrencileri tatile gönderildiler.
22 Mayıs 1960Haberleşmeye sansür koyan Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, beş kişinin bir araya gelerek dolaşmasını yasakladı.
25 Mayıs 1960Meclis, 20 Haziran 1960 tarihine kadar tatil edildi.
27 Mayıs 196027 MAYIS İHTİLALİ… 27 Mayıs sabahı Silahlı Kuvvetler adına radyodan yayınlanan bildiride, “Bu gün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgalarına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresini eline almıştır.” İlanıyla Demokrat Parti’nin ve Adnan Menderes’in görevlerine son verilmiş DP hükümeti tasfiye edilmiştir. 1960 darbesi sonucu yönetimi Milli Birlik Komitesi devralmıştır. Bunun sonucu olarak da hapis cezaları ve idamlar gerçekleşmiştir. 1960 darbesi sonucu Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Celal Bayar, Refik Koraltan ve birçok isim hakkında idam kararı verildi. Bu isimlerden sadece Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmiştir. Diğerlerinin cezası ömür boyu hapse çevrildi.
27 MAYIS 1960-28 MART 1966 CEMAL GÜRSEL (1895-1966) DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanları sırasıyla:1960 – 1961 Cemal Gürsel; 1961 – 1965 İsmet İnönü (3. kere); 1965 Suat Hayri Ürgüplü; 1965 – 1971 Süleyman Demirel
28 Mayıs 1960Cumhurbaşkanı Celal Bayar istifa etti.1960 darbesi sonrası Cemal Gürsel önce başbakan oldu. 1 yıl sonra da cumhurbaşkanlığı görevine geldi.Tarafsız kişilerden (3 asker, 14 sivilden) oluşan bir hükümet kurulduğu duyuruldu.
29 Mayıs 1960DP İçişleri Bakanı Dr. Namık Gedik, tutuklu bulunduğu Harp Okulu’nda pencereden atlayarak intihar etti. Gözaltına alınmış olan 150 kişi Yassıada’ya getirildi. Bu adanın adı günümüzde Özgürlük ve Demokrasi adası olmuştur.

yuksel dedi ki...

tihar etti. Gözaltına alınmış olan 150 kişi Yassıada’ya getirildi. Bu adanın adı günümüzde Özgürlük ve Demokrasi adası olmuştur.
12 Haziran 1960 tarihli bir yasa ile “Yüksek Soruşturma Kurulu” kurulmuştu. Aynı yasayla eski devrin sorumlularını yargılayacak “Yüksek Adalet Divanı’nı ‘’ kurma yetkisi Komite’ ye verildi.
5 Temmuz 1960’ta CHP Genel Başkanı İsmet İnönü “genel seçimlerin
Süratle yapılmasında saymakla bitmez yararlar vardır” diyordu. Buna karşın Cemal Gürsel seçimler için daha epey bir zaman gerektiğini ima eden açıklamalar yapmaktaydı. Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Sıddık Sami Onar da MBK’ nın bu tavrına destek vermişti.
18 Ağustos 1960 DP ileri gelenlerini yargılamakla görevli “Yüksek Adalet Divanı” 18 Ağustos tarihinde bir kararname ile kuruldu. Akabinde, 29 Eylül’de DP kapatıldı ve 14 Ekim’de Yüksek Adalet Divanı savcılığı, Menderes hükûmetinin önde gelenlerini “Anayasayı ihlal” ile suçladı. 27 Ekim’e gelindiğinde, topyekûn tasfiye hareketinin bir başka aşamasına geçilmiş ve 147 üniversite profesörü, hiçbir gerekçe gösterilmeden üniversiteden atılmıştı. Tasfiye hareketinin son safhası MBK içinden 14 muhalif subayın tasfiyesi olacaktır.
21 Eylül 1960Milli Birlik ve Hürriyet Bayramı ilan edildi. 27 Mayıs askeri müdahalesi ile ülkeyi yönetmeye başlayan Milli Birlik komitesi darbe gününü bayram ilan etti.
14 Ekim 1960’tan 14 Eylül 1961’e kadar Yassıada Mahkemeleri’nde 592 kişi yargılanmış, DP’nin ileri gelenlerinden 228 kişi hakkında ölüm cezası istenmiş ama yalnızca Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, ve Hasan Polatkan hakkındaki cezalar uygulanmıştı.
11 Şubat 1961 Demokrat Parti’nin ardılı olarak kurulan partilerin başında ise Adalet Partisi gelir.
11 Şubat 1961 tarihinde, 27 Mayısçılar’ la görüş ayrılığına düşen Em. Orgeneral Ragıp Gümüşpala tarafından kurulan parti liberal ve muhafazakâr bir siyasi görüşü benimsiyordu.
9 Temmuz 1961 Yeni Anayasanın kabulü. 1961 anayasası.
15 Ekim1961 seçimlerinde %34.8 oy alan AP, CHP ile Cumhuriyet tarihinin ilk koalisyonunu kurdu.
22 Kasım 1963 ABD’nin önemli başkanlarından John F. Kennedy uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
6 Haziran 1964 Ragıp Gümüşpala ölünce, geçici genel başkan olan Saadettin Bilgiç kongrede görevini 28 Kasım 1964’te Süleyman Demirel’e devretti. 1965’te AP, İnönü başbakanlığındaki hükümeti düşürdü.
10 Ekim 1965 Süleyman Demirel, Adalet Parti’yi seçimlerde %52.9oy’la birinci parti yaptı.

yuksel dedi ki...


28 MART 1966-28 MART 1973 CEVDET SUNAY (1899-1982)DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanları sırasıyla: 1965 – 1971 Süleyman Demirel; 1971 – 1972 Nihat Erim; 1972 – 1973 Ferit Melen
12 Ekim 1969 seçimlerinde oy oranı düşmesine karşın seçim sistemi değiştiğinden AP’nin milletvekili sayısı arttı. 1970 yılında parti içi çekişmeler nedeniyle bazı milletvekilleri ve senatörler bütçeye ret oyu vererek 2. Demirel Hükümeti’ni düşürdüler ve Ferruh Bozbeyli başkanlığında Demokratik Parti’yi kurdular.
13 Kasım 1970 Hafız Esad Kanlı bir darbe ile iktidarı ele geçirdi. Baas Rejimi’ nin kurucusu baba Esad oğlu Beşar Esad’a zulmünü miras bıraktı.
12 Mart 1971 12 Mart Muhtırası. Türkiye’de de öğrenci hareketleri, işçi mitingleri ve özellikle Amerika karşıtlığı artmış ve Silahlı Kuvvetler 12 Mart 1971 uyarısıyla (muhtırasıyla) Süleyman Demirel’i Başbakanlıktan uzaklaştırmıştı.

06 NİSAN 1973-06 NİSAN 1980 FAHRİ KORUTÜRK (1903-1987)DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanları sırasıyla: 1973 – 1974 Naim Talu; 1974 Bülent Ecevit; 1974 – 1975 Sadi Irmak; 1975 – 1977 Süleyman Demirel (2. kere); 1977 Bülent Ecevit (2. kere); 1977 Süleyman Demirel (3. kere); 1978 – 1979 Bülent Ecevit (3. kere); 1979 – 1980 Süleyman Demirel (4. kere); 1980 – 1983 Bülent Ulusu
6 Ekim 1973 Mısır’ın Sina yarımadasını geri almak için İsrail’e karşı başlattığı savaşın galibi Batı’nın desteğiyle İsrail oldu.
14 Ekim 1973 seçimlerinde CHP birinci parti olurken AP’nin oy oranı %29.76’ya indi. Demokratik Parti ve Milli Selamet Partisi sağ oyları bölmüşlerdi. CHP + Milli Selamet Partisi koalisyonu kuruldu. Kıbrıs olaylarıyla Hükümet saygınlık (itibar) kazandı. Ecevit erken seçim için ayrılınca; AP+MSP+CGP+ MHP bir araya gelerek Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni oluşturdu.
20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı. ( 14 Ağustos’ta Lefkoşe’ye girildi.)
22 Kasım 1975 İspanya’da yeniden monarşi ilan edildi. Don Juan Carlos Kral ilan edildi.
5 Haziran 1977 erken seçimlerinde kimse tek başına iktidar olamayınca CHP azınlık hükümeti kuruldu. Bu hükümete güvenoyu verilmeyince AP, 2. Milliyetçi Cepheyi kurdu. Ancak yıl sonunda bu hükümet de gensoruyla düşürüldü.
1 Şubat 1979 Abdi İpekçi, Mehmet Ali Ağca tarafından bir örgüt aracılığıyla katledildi.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi. Siyasi düzensizlik, kararsızlık (istikrarsızlık), terör, iktisadi gerileme, dış baskılar, hayat pahalılığı cuntayı bir daha harekete geçirdi. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi geldi.
16 Ekim 1981 Darbe sonrası, Askeri Mahkeme’nin 16 Ekim 1981 tarihli kararı ile o günlerde faaliyet gösteren 17 parti resmen kapatılmıştı. Bunlar şunlardı: Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi, Demokrat Parti, Hür Demokratlar Partisi, Hürriyetçi Millet Partisi, Millet Partisi, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Sosyalist Parti, Sosyalist Vatan Partisi, Türkiye Birlik Partisi, Türkiye İşçi Partisi, Türkiye İşçi Köylü Partisi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, Türkiye Ulusal Kadınlar Partisi, Vatan Partisi.

yuksel dedi ki...


09 KASIM 1982-9 KASIM 1989 KENAN EVREN (1917-2015)DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanları sırasıyla: 1980 – 1983 Bülent Ulusu; 1983 – 1989 Turgut Özal
18 Ekim 1982 Yeni Anayasanın kabulü. 1982 Anayasası.
20 Mayıs 1983 Anavatan Partisi kuruldu. Anavatan partisi merkez sağda, liberal ve milliyetçi bir görüşe sahip olarak Turgut Özal tarafından kurulmuştu. Özgürlükçü ve bütün sağı ve liberalleri temsil etme gayesi ile kurulmuştu ancak köken olarak Adalet Partisi ve Demokrat Parti tabanlı idi.
6 Kasım 1983 Eski partilerin katılmasına izin verilmeyen 6 Kasım 1983 seçimlerinde Anavatan Partisi %45.1 oyla birinci parti olmuştu.
15 Kasım 1983 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu.
15 Ağustos 1984 akşam 21:30’da Eruh ve Şemdinli’de PKK ilk büyük ölçekli silahlı eylemini gerçekleştirdi. 1974 yılından itibaren faaliyette olmasına rağmen kuruluş tarihi bu gün kabul edilir. Büyük çoğunluğu Kürt olmak üzere yıllar içeresinde 40 binin üzerinde insanın hayatını kaybetmesine sebep olacaktır.
9 Eylül 1984 Sinema Yönetmeni ve Sanatçısı Yılmaz Güney Paris’te yaşamını yitirdi.
3 Kasım 1985 SHP kuruldu. Aynı siyasi görüşte olan Halkçı Parti ile Sosyal Demokrasi Partisi’nin birleşmesi ile kurulmuş
6 Eylül 1987 6 Eylül 1987 halkoylamasıyla (referandumu) ile 1980 darbesinin yasakladığı siyasetçilerin yasakları kaldırıldı.
29 Kasım 1987 seçimlerinden de yine ANAP birinci parti olarak çıktı. Ama oylarını düşürmüş %36.3’de kalmıştı.
9 Kasım 1987 Turgut Özal Cumhurbaşkanı oldu. Çankaya Köşkü’ne çıktı.17 Nisan 1993 tarihinde vefat edinceye kadar görevi devam etmiştir.
11 Şubat 1990 Afrika Ulusal Kongresi Lideri Nelson Mandela 27 yıllık hapis hayatının ardından özgürlüğüne kavuştu.
2 Ağustos 1990 Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle Körfez Savaşı başladı. 28 Şubat 1991’de savaş sona erdi.

09 KASIM 1989-17 NİSAN 1993 TURGUT ÖZAL (1927-1993) DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanları sırasıyla: 1989 – 1991 Yıldırım Akbulut; 1991 Mesut Yılmaz; 1991 – 1993 Süleyman Demirel (5. kere)
2 Haziran 1991 büyük şair Ahmet Arif yaşamını yitirdi.
20 Ekim 1991’de yapılan seçimlerden Süleyman Demirel başkanlığındaki Doğru Yol Partisi %27.03 oy alarak birinci parti oldu. Bu oyla tek başına iktidar olamayacağı için Erdal İnönü liderliğindeki SHP ile koalisyon kurdu.
9 Kasım 1991Berlin Duvarı yıkıldı. Doğu Almanya Batı ile birleşti.
24 Ocak 1993 Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’nun suikast sonucu katledildiği gün.
17 Nisan 1993 Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etmiştir.

yuksel dedi ki...

17 Nisan 1993 Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etmiştir.

16 MAYIS 1993-16 MAYIS 2000 SÜLEYMAN DEMİREL (1924-2015) DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanları sırasıyla: 1993 – 1996 Tansu Çiller; 1996 Mesut Yılmaz (2. kere); 1996 – 1997 Necmettin Erbakan; 1997 – 1998 Mesut Yılmaz (3. kere); 1999 – 2003 Bülent Ecevit (4. kere)
24 Aralık 1995’te yapılan erken seçimlerde Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi %21.38 oy alarak birinci çıkmış ama kazandığı 158 milletvekili ile tek başına iktidar olamamıştı. Erbakan, islamcı, muhafazakâr, maneviyatçı ve zaman zaman da anti emperyalizmi savunan ve “Milli Görüş” adı altında siyaset yapan partilerin fikir babası ve çoğunun da kurucusu olmuştur. Bu partiler şunlardır: 26 Ocak 1970’te Milli Nizam Partisi; 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi; 19 Temmuz 1983’te Refah Partisi; 11 Mayıs 2003’te Fazilet Partisi, 20 Temmuz 2001’de Saadet Partisi
9 Ocak 1996 Sabancı Center Suikastı, saldırıda Özdemir Sabancı, Haluk Görgün ve Nilgün Hasefe yaşamını yitirdi. Katliamı, DHKP-C üstlenmiş, faili Fehriye Erdal Belçika’da yakalanmıştır.
6 Mart 1996 ANAP lideri Mesut Yılmaz, DYP lideri Tansu Çiller ile 6 Mart 1996 tarihinde bir azınlık hükümeti kurdu. Bu Anayol Hükümeti TBMM’deki güven oylamasında 257 kabul, 207 ret, 80 çekimser oyla güvenoyu aldı. Ancak Refah Partisi Başkanı Erbakan Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak bu güvenoyunun yok sayılmasını istedi. Mahkeme, toplantıya katılan 544 üyenin yarısından bir fazlası olan 273 oy gerektiğini belirterek oylamayı yok saydı (iptal etti). Bunun üzerine Başbakan Mesut Yılmaz istifasını verdi.
28 Haziran 1996 Refah Yol Hükümeti (54. Hükümet ) kuruldu. Necmeddin Erbakan’lı Refah Partisi ile Tansu Çiller’li Doğru Yol Partisi koalisyon yaptı. Bu dönemde meydana gelen Susurluk Olayı, Erbakan’ın Libya ziyaretinde Kaddafi’nin sarf ettiği sözler, Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin 10 Kasım’da söyledikleri, Başbakanlık konutunda Erbakan’ın tarikatçılara verdiği yemek, Sincan’da düzenlenen Kudüs gecesi gibi olaylar, 28 Şubat 1997’de yapılan MGK toplantısında laiklik tartışmalarına neden oldu.
28 Şubat 1997 Post modern Darbe gerçekleşti. Hazırlanan bildiri çok sertti. 13 Mart’ta Erbakan tarafından imzalanan bildiri 18 Haziran’da da istifasına neden olmuştur. Ertesi gün Demirel hükümeti kurma görevini ANAP Lideri Mesut Yılmaz’a verdi.

yuksel dedi ki...

ANAP Lideri Mesut Yılmaz’a verdi.
4 Nisan 1997 MHP lideri Alparslan Türkeş yaşamını yitirdi.
30 Haziran 1997’de Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la ANASOL-D hükümetini CHP’nin de dışarıdan desteğiyle kurdu. (CHP, daha sonra Türk Bank ihalesindeki yolsuzluk nedeniyle desteğini geri çekecek, TBMM’ye verdiği gensoru önergesinin kabulüyle 55. hükümet düşecektir.)
17 Ocak 1999 Süleyman Demirel tarafından hükümeti kurmak için görevlendirilen Bülent Ecevit’in kurduğu azınlık hükümeti 17 Ocak’ta güvenoyu alarak 56. hükümeti kurumuştur.
10 Şubat 1999 Sanatçı Ahmet Kaya Magazin Gazetecileri Derneği ödül gecesi töreninde yılın en iyi sanatçısı ödülünü aldı. Yeni albümünde Kürtçe Şarkı söyleyeceğim ifadesi sebebiyle salondaki bazı kimseler tarafından linç edilmeye çalışılıp ülkesinden sürgün edilmiştir.
18 Nisan 1999 seçimlerinden %22.1 oy alarak birinci parti olarak çıkan DSP, hükümet kuracak çoğunluğu olmadığı için MHP ve ANAP ile anlaşarak 57. hükümeti kurdular.
17 Ağustos 1999Gölcük Kocaeli Sakarya depremi
3 Temmuz 2000 Büyük Sinema Oyuncusu Kemal Sunal yaşamını yitirdi.
16 Kasım 2000Büyük Sanatçı Ahmet Kaya Paris’te yaşamını yitirdi.

16 MAYIS 2000-28 AĞUSTOS 2007 AHMET NECDET SEZER (1941-Hayatta) DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanları sırasıyla: 1999 – 2002 Bülent Ecevit (4. kere); 2002 – 2003 Abdullah Gül; 14 Mart 2003-2007 Recep Tayyip Erdoğan
11 Eylül 2001Nev York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kulelerine El-Kaide militanlarınca saldırı düzenlendi.
3 Kasım 2002 genel seçimlerinde, AKP lideri Recep Tayip Erdoğan, siyaset yasağı nedeniyle seçimlere katılamamış ama Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidara gelmişti. 58. hükümeti Kayseri Milletvekili Abdullah Gül kurmuş, 170 ret oyuna karşılık 346 oy ile güvenoyu almıştı. Daha sonra, aldığı siyaset yasağı nedeniyle kabine ve TBMM’de yer alamayan AKP’nin Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan’ın bu yasağı, CHP’nin de desteklediği bir Anayasa değişikliğiyle aşıldı.
8 Mart 2003 tarihinde Siirt’te yapılan yenileme seçimlerinde de Recep Tayip Erdoğan milletvekili seçilerek Meclis’e girdi. Bunun üzerine Abdullah Gül başkanlığındaki 58. hükümet istifa etti.
15 Mart 2003 tarihinde Recep Tayip Erdoğan 59. hükümeti kurdu.
20 Mart 2003 Irak Savaşı başladı. İkinci Körfez Savaşı, Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu olarak da bilinir.
1 Mayıs 2003 Bingöl Depremi meydana geldi. Deprem 6,4 büyüklüğünde tespit edilmiştir. Merkezi Bingöl’ün 15 km. kuzeyidir. Etkilenen bölgede en az 176 kişi öldü, 625 bina çöktü veya ağır hasara uğradı

yuksel dedi ki...

yıs 2003 Bingöl Depremi meydana geldi. Deprem 6,4 büyüklüğünde tespit edilmiştir. Merkezi Bingöl’ün 15 km. kuzeyidir. Etkilenen bölgede en az 176 kişi öldü, 625 bina çöktü veya ağır hasara uğradı.
26 Mayıs 2003 Trabzon’da İspanya uçağı düştü. Trabzon’un Maçka ilçesi yakınlarına düşen İspanya Barış Gücü askerlerini taşıyan uçaktaki 62 asker, 13 mürettebat yaşamını yitirdi.
20 Haziran 2003 Kayseri’de Kur’an Kursu’nun çökmesi sonucu 10 kişi öldü, 13 kişi yaralandı.
4 Temmuz 2003 Kuzey Irak’taki Süleymaniye kentinde Türk Özel Timi Bürosu’ nu basan 100 kadar ABD askeri, 3’ü subay, 8’i astsubay olmak üzere 11 Türk askerini başına çuval geçirerek gözaltına alıp Kerkük’e götürdü. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, olayın Türk ve ABD Silahlı Kuvvetleri arasında “en büyük güven bunalımını” yarattığını söyledi.
19 Ekim 2003 Bosna Hersek’in Bilge Kralı Aliyaİzzetbegoviç’in hakka yürüyüş günü.




15 Kasım 2003 İstanbul’daki Sinagoglara bombalı saldırı düzenlendi. Şişhane’deki Neve Şalom Sinagogu ile Şişli’deki Beth İsrail Sinagogu’na intihar saldırıları düzenlendi. Sinagoglardaki ayin sırasında bomba yüklü iki ayrı kamyonetin intihar eylemcilerince havaya uçurulmasıyla gerçekleştirilen saldırılarda 25 kişi öldü, 262 kişi yaralandı.
20 Kasım 2003 HSBC Bank ve İngiltere konsolosluğuna bombalı saldırı düzenlendi. Levent’teki HSBC Bankası Genel Müdürlüğü ve Beyoğlu’ndaki İngiltere Başkonsolosluğu’na yapılan saldırılarda Başkonsolos RogerShort ile Sanatçı Kerem Yılmazer’in de aralarında bulunduğu 33 kişi öldü, 450 kişi yaralandı.
22 Kasım 2003 Karaman’ın Ermenek ilçesinde meydana gelen grizu patlamasında, göçük altında kalan 10 işçi hayatını kaybetti.
2 Şubat 2004Konya´nın Selçuklu ilçesinde 11 katlı Zümrüt Apartmanı, ´´yapım hatası´´ nedeniyle çöktü, 92 kişi hayatını kaybetti.
2 Mart 2004 Adıyaman’ın Çelikhan İlçesi’nde meydana gelen ve sadece 3.8 büyüklüğünde olan depremde 6 kişi öldü.
25 Mart 2004 Erzurum’da meydana gelen 5.1 büyüklüğündeki depremde, 9 kişi öldü.
2 Temmuz 2004Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde meydana gelen 5.2 büyüklüğündeki depremde 18 kişi öldü.
22 Temmuz 2004 Hızlandırılmış trenin 4 vagonu Sakarya Pamukova ilçesi yakınlarında raydan çıktı, 37 kişi öldü.
11 Kasım 2014 Filistin Devleti’nin büyük lideri Yaser Arafat yaşamını yitirdi.
17 Aralık 2004 Irak’ın Musul kenti yakınlarında uğradıkları

yuksel dedi ki...

Kasım 2014 Filistin Devleti’nin büyük lideri Yaser Arafat yaşamını yitirdi.
17 Aralık 2004 Irak’ın Musul kenti yakınlarında uğradıkları silahlı saldırı sonucu 5 Türk güvenlik görevlisi şehit oldu.
3 Ağustos 2005 Kayseri’deki Erciyes Üniversitesi Yeni Doğan ünitesinde sekiz bebek hayatını kaybetti. İncelemede bebeklerin ölüm nedeninin hastane enfeksiyonu olduğu ortaya çıktı.
5 Şubat 2006 Trabzon’daki Santa Maria Kilisesinin Katolik Rahibi AndreaSantoro, uğradığı silahlı saldırı sonucunda öldü. Santoro’nun katil zanlısı olarak 16 yaşındaki lise öğrencisi Ogün Samast gözaltına alındı. 10 Ekim’de Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava sonucu 18 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.
15 Mayıs 2006Danıştay 2. Dairesi’ne silahlı saldırı düzenlendi. Daire üyeleri toplantı halindeyken düzenlenen saldırıda, üye Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetti, Daire Başkanı Mustafa Birden, üyeler Ayfer Özdemir ve Ayla Gönenç ile Tetkik Hakimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı. Saldırıyı gerçekleştirdiği belirtilen İstanbul Barosu’na kayıtlı avukat Alparslan Arslan, Danıştay binasından çıkmadan yakalandı.
13 Eylül 2006 Diyarbakır’ın Bağlar Beldesinde Koşuyolu Parkı’ndaki bombalı patlama sonucu 7’si çocuk 10 kişi öldü.
12 Ekim 2006 tarihinde Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak Nobel Ödülü kazanan ilk Türk olarak tarihe geçmiştir. Akademi’nin 12 Ekim 2006 günü saat 14:00 civarında yayınladığı,“ 2006 Nobel Edebiyat Ödülü ‘Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan’ Orhan Pamuk’a verilmiştir. ” şeklindeki basın bildirisiyle Nobel Edebiyat Ödülü’nün Orhan Pamuk’a verildiği resmen açıklandı
31 Ekim 2006 Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki sel felaketinde, 11’i sele kapılan bir minibüste olmak üzere 21 kişi hayatını kaybetti.
5 Kasım 2006Eski Başbakanlardan ve DSP’nin genel başkanı Bülent Ecevit, 172 gündür tedavi gördüğü GATA’da vefat etti.
30 Aralık 2006 Irak devrik lideri Saddam Hüseyin idam edildi.
14 Nisan 2007 Aksaray ilinin Eskil ilçesi yakınlarında okul gezisine giden bir yolcu otobüsünün bir kamyonla çarpışması sonucu çoğu ilköğretim öğrencisi ve velileri olmak üzere 33 kişi yaşamını yitirdi.
22 Mayıs 2007 Ankara’da kentin işlek merkezlerinden Ulus’taki Anafartalar Çarşısı önünde 22 Mayıs tarihinde terör olayında 9 kişi öldü, 88 kişi yaralandı. Ölenlerin arasında daha önce örgüt üyeliği suçundan yargılanan Güven Akkuş’un da olması patlamanın canlı bombadan kaynaklandığını ortaya çıkardı.
24 Mayıs 2007 PKK Şırnak Bestler dereler mevkiine yerleştirdiği bombanın patlaması sonucu 4 uzman çavuş ve 2 er hayatını kaybetti, 10 güvenlik görevlisi yaralandı.
22 Temmuz 2007 erken genel seçimlerinde AKP oyların %46.7’sini aldı.

yuksel dedi ki...


28 AĞUSTOS 2007-28 AĞUSTOS 2014 ABDULLAH GÜL (1950-Hayatta)DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanı:29 Ağustos 2007(2. Kere) – 6 Temmuz 2011 Recep Tayyip Erdoğan (3. Kere)
29 Ağustos 2007 tarihinde Recep Tayip Erdoğan 60. hükümeti kurdu.
30 Ekim 2007 yılında Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi (Kürtçe: KongreyaCivakaDemokratîk) kurulmuştur. DTH’nin sivil toplum kuruluşlarını tek çatı altında toplayan oluşum. İlk eşbaşkanları Yüksel GENÇ ve M.Hatip Dicle’dir. DTK Daimi Meclisi’nin eş başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’tur.
27 Ocak 2008 İstanbul-Denizli seferini yapan Pamukkale Ekspresi’nin bazı vagonlarının Kütahya’nın Çöğürler Köyü yakınlarında raydan çıkması nedeniyle 9 kişi öldü, 20 kişi yaralandı.
31 Ocak 2008 İstanbul’da ruhsatsız bir havai fişek fabrikasında patlama yaşandı, 70’e yakın kişi yaralandı, 25 kişi öldü.
31 Mart 2008PippaBacca, sanatçı arkadaşı SilviaMoro ile beraber “Barış Gelini” adıyla, dünya barışı için düzenledikleri ve 8 Mart 2008’de Milano’dan başlayıp Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin güzergahından Tel-Aviv’de noktalanması planlanan bir yolculuk sırasında, Kocaeli’nin Gebze ilçesine bağlı Tavşanlı Köyü yakınlarında Ballıkayalar mevkiinde tecavüze uğramış ve boğularak öldürülmüştür.
15 Temmuz 2008 Ahmet yıldız cinayeti. 15 Temmuz 2008 tarihinde, istanbul’un Üsküdar ilçesinde işlenen nefret cinayeti. Babası Yahya Yıldız tarafından işlendiği iddia edilen cinayet, kimilerine göre Türkiye’nin ilk gay namus cinayetidir.
27 Temmuz 2008İstanbul Güngören’de kısa süre arayla meydana gelen 2 patlamada 17 kişi ölürken, 154 kişi yaralandı.
1 Ağustos 2008 Konya’nın Taşkent ilçesine bağlı Balcılar beldesinde bir vakfa ait üç katlı kız öğrenci yurdunun çökmesi sonucu 18 kişi hayatını kaybetti, 27 kişi yaralandı.
3 Ekim 2008350 PKK’lının ağır silahlarla Şemdinli Aktütün Karakoluna Kuzey Irak’tan ateş açmaları sonucu 15 Türk askeri hayatını kaybetmiş, 2’si ağır olmak üzere 20 askerin de yaralandığı saldırıda 23 PKK’lı öldürülmüştür. Çatışma sırasından 2 askerle bağlantı kesilmiştir. 6 Ekim 2008 günü kaybolan iki askerin cesetlerine ulaşılmıştır.

yuksel dedi ki...

cesetlerine ulaşılmıştır.
20 Ekim 2008 Ergenekon Davası olarak iddia olunan Ergenekon örgütü kapsamında açılan davaların başlaması. Ergenekon kapsamındaki ilk iddianame Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın tarafından hazırlandı. 86 sanıklı dava 25 Temmuz 2008’de açıldı. İlk duruşması 20 Ekim 2008’de Silivri Cezaevindeki duruşma salonunda yapıldı. 274 sanıklı Ergenekon ana davasında aralarında Ümraniye bombalarıyla suçlanan emekli astsubay Oktay Yıldırım, emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin, yazar Ergün Poyraz, Eskişehir’de bulunan mühimmat ile suçlanan emekli binbaşı Fikret Emek, emekli tuğgeneral Veli Küçük, Türk Ortodoks Patrikhanesi basın sözcüsü Sevgi Erenerol, İşçi Partisi genel başkanı Doğu Perinçek, Büyük Hukukçular Birliği başkanı Kemal Kerinçsiz, Kuvayı Milliye Derneği başkanı Fikri Karadağ, Cumhuriyet ve Danıştay saldırısının failleri Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım, eski 1. Ordu Komutanı emekli orgeneral Hurşit Tolon, Jandarma İstihbarat Dairesi eski başkanı emekli tuğgeneral Levent Ersöz, Jandarma Teknik İstihbarat Dairesi eski başkanı emekli albay Hasan Atilla Uğur, Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay, gazeteci ve televizyoncu Tuncay Özkan, Başkent Üniversitesi rektörü Mehmet Haberal, İnönü Üniversitesi eski rektörü Fatih Hilmioğlu, Zir Vadisi kazılarıyla suçlanan yarbay Mustafa Dönmez, Özel Harekât Dairesi eski başkanı İbrahim Şahin, Albay Dursun Çiçek, emekli orgeneral Hasan Iğsız ve eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’un da bulunduğu 65 kişi tutuklu olarak yargılandı. Ayrıca, Nusret Taşdeler, Turhan Çömez, Bedrettin Dalan ve Mustafa Bakıcı ise Hakkında yakalama kararı olan kişilerdi.
1 Ocak 2009Devletin ilk Kürtçe kanalı TRT ŞEŞ yayın hayatına başlaması. (Daha sonra ismi TRT KURDİ olarak değiştirilecektir.)
25 Şubat 2009 Türk Hava Yolları’nın 1951 sefer sayılı uçuşunda 25 Şubat 2009 saat 08:22’de İstanbul’dan havalanan “Tekirdağ” isimli Boeing 737-800 model uçak, Amsterdam Havalimanı Schiphol’a iniş yaparken düştü. Darbe sonucu uçağın gövdesi üçe bölündü ve A-9 otoyolunun kuzey tarafında, yola yakın mesafede durdu. THY, biri bebek olmak üzere uçakta 128 yolcu ve 7 mürettebat olduğunu bildirdi. 7 yolcu hayatını kaybetti.

yuksel dedi ki...



25 Mart 2009BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nu taşıyan helikopterin Kahramanmaraş’tan Yozgat’a giderken helikopterinin düşmesi ve enkaza saatlerce ulaşılamaması sonunda hayatını kaybetti.
5 Mayıs 2009 Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge Köyü’nde bir düğün evine düzenlenen saldırıda 44 kişi katledildi.
9 Eylül 2009 Trakya ve İstanbul’da sel felaketinde 31 kişi öldü. İstanbul’daki felaketin sebebinin İkitelli’deki Ayamama Deresi’nin taşması olduğu açıklandı.
20 Ekim 2009Habur karşılaması gerçekleşti. Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Kandil dağı ve Mahmur Kampı’ndan gelen 34 kişi Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yaptı. PKK üyeleri arasında silahlı eyleme katılanların bulunmadığı bildirildi. Örgüt üyelerinin, verecekleri ifadeler doğrultusunda TCK’nın 221. maddesinde düzenlenen “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağına karar verilecek denilmiş idi.
11 Aralık 2009Bursa – Mustafakemalpaşa’da madende grizu patlaması yaşandı. İçerde mahsur kalan 19 işçiden kurtulan olmadı.
Ocak 2010 Kürt Açılımı’ nın resmen başlaması. İçişleri Bakanı Beşir Atalay mecliste AKP’nin günlerdir merakla beklenen Kürt açılımı üzerine konuşmasını gerçekleştirdi.
8 Mart 2010Merkez üssü Elazığ’ın Kovancılar ilçesi olan 6.0 şiddetinde bir deprem meydana geldi. 42 kişi öldü, 100 civarında kişi de yaralandı.
17 Mayıs 2010 Zonguldak-Karadon maden ocağında meydana gelen patlamada 32 işçi hayatını kaybetti.
25 Mayıs 2010Alanya’dan Pamukkale’ye giden Rus turistleri taşıyan tur otobüsü, Antalya’nın Aksu Köprüsü’nden kurumuş çay yatağına uçtu. Sürücü ile birlikte 16 turist öldü.
31 Mayıs 2010 İskenderun’da bulunan Deniz Kuvvetleri’ne ait birliğe, erlerin nöbet değişimi esnasında roketatarlı saldırı düzenlendi. 6 asker şehit oldu, 3’ü ağır 7 asker yaralandı.
31 Mayıs 2010 Mavi Marmara Katliamı. Mavi Marmara gemisi birçok, milletten, dinden aktivistler, gazeteci

yuksel dedi ki...

31 Mayıs 2010 İskenderun’da bulunan Deniz Kuvvetleri’ne ait birliğe, erlerin nöbet değişimi esnasında roketatarlı saldırı düzenlendi. 6 asker şehit oldu, 3’ü ağır 7 asker yaralandı.
31 Mayıs 2010 Mavi Marmara Katliamı. Mavi Marmara gemisi birçok, milletten, dinden aktivistler, gazeteciler, sanatçılar, gönüllüler İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu kırmak için Sarayburnu’ndan demir aldı ve menziline doğru harekete geçti. iHH ( insani Yardım Vakfı) organizasyonuyla Gazze’ye insanî ve tıbbî yardım götüren MV Mavi Marmara adlı gemiye İsrail, uluslararası karasuları kanunlarında karasuyu sayılmayan 70 km açıklarında operasyon düzenledi. İsrail onlarca asker, gemi ve helikopterle düzenlediği operasyonda 9 Türk vatandaşını şehit ederken birçok yolcuyu da yaraladı. O Gece gemiye yapılan operasyon öncesi gemiye özel bir sistemle kurulan canlı yayın vericilerini engelledi. İsrail silah ve mühimmat taşıdığını iddia ettiği Mavi Marmara gemisine önce botlarla yanaştı ardından havadan helikopterle askerler gemiye indi. Ellerinde hiçbir silah bulunmayan Mavi Marmara yolcularına tam teşekküllü silahlarla müdahalede bulunan İsrail askerleri tarafından açılan ateş sonu 9 kişi hayatını kaybetti bazıları ağır olmak üzere 50’den fazla kişi yaralandı. Şehitlerin isimleri: Ali Haydar Bengi, Cengiz Akyüz, Cengiz Songür, Cevdet Kılıçlar, Çetin Topçuoğlu, Fahri Yaldız, Furkan Doğan, İbrahim Bilgen, Necdet Yıldırım.
22 Haziran 2010 İstanbul’un Halkalı semtinde PKK tarafından askeri servis aracına bomba ile saldırı düzenlendi. Biri lise öğrencisi, 4’ü asker 5 kişi öldü.
4 Temmuz 2010 Diyarbakır’dan Ankara’ya giden yolcu otobüsü Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde kamyonla çarpıştı. Olayda 9 kişi hayatını kaybetti, 44 kişi yaralandı.
26 Ağustos 2010 Rize’de aşırı yağış sonucu 5 kişi öldü, 7 kişi yaralandı. Yaklaşık 50 ev zarar gördü. Ertesi gün meydana gelen heyelanda ise 12 kişi öldü.
28 Kasım 2010 Tarihi Haydarpaşa Garı’nda tadilatı yapan müteahhit firmanın ihmalinden dolayı yangın çıktı. Yangında tarihi bina zarar gördü

yuksel dedi ki...

Yangında tarihi bina zarar gördü.
3 Şubat 2011 Ankara’nın Organize Sanayi Bölgesi Ostim’ deki iki ayrı iş yerinde LPG tüplerinden çıkan gazın ortamı kaplaması ve alev alması sonucu patlamalar meydana geldi. Patlamalarda 17 kişi öldü.
6 Şubat 2011 Kahramanmaraş’ta Afşin-Elbistan Termik Santrali için üretim yapılan Çöllolar kömür üretim sahasında meydana gelen göçükte 10 işçi öldü.
27 Şubat 2011 Eski Başbakanlardan ve Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan kalp yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.
14 Mart 2011 Sanatçı İbrahim Tatlıses istanbul’da silahlı uğradığı silahlı saldırıda ağır yaralandı.
31Mayıs 2011 Hopa Olayları meydana geldi. Başbakan Erdoğan’ın Artvin Hopa’daki mitinginin ardından çıkan olaylarda, Ak Parti konvoyundaki araçlar taşlandı. Polisin yoğun biber gazı sıktığı protestoculardan emekli öğretmen Metin Lokumcu hayatını kaybetti, bir polis yaralandı.
3 Temmuz 2011 Türkiye’de Futbolda Şike Davası. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerin yapmış olduğu 8 aylık teknik ve fiziki takip inceleme neticesindeTürkiye’nin 15 şehrinde eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği operasyonla birçok aktif yönetici ile futbolcunun gözaltına alınması sonucu başlayan davadır. Türk futbol tarihinin en büyük skandallarından birisidir. 2010-11 sezonunda Süper Lig ve TFF 1.Lig’in bazı müsabakalarında şike yapıldığı ve teşvik primi verildiği iddiası üzerine başlatılmıştır.
3 Temmuz 2011Aziz Yıldırım şike davası kapsamında 3 Temmuz 2011’de “Ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” ve “Şike yapmak” iddiasıyla gözaltına alındı.
Daha sonra savcılık tarafından ifadesi alınan Yıldırım, tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Yaklaşık 1 yıl Metris Cezaevinde tutuklu kaldı. Şike davasında 23. duruşma sonunda hüküm giymesine rağmen tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi.
6 Temmuz 2011 tarihinde Recep Tayip Erdoğan 61. hükümeti kurdu.
14 Temmuz 2011 Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde askere el bombalarıyla saldırıldı. Pusuda 13 asker yaşamını yitirdi, 7 asker yaralandı, 7 PKK militanı ise öldürüldü.

yuksel dedi ki...

arbakır’ın Silvan ilçesinde askere el bombalarıyla saldırıldı. Pusuda 13 asker yaşamını yitirdi, 7 asker yaralandı, 7 PKK militanı ise öldürüldü.
14 Temmuz 2011 tarihinde Demokratik Toplum Kongresi (DTK) sonuç bildirisinde tek taraflı olarak Kürt halkının demokratik özerkliğini ilan etmiştir.
17 Ağustos 2011Hakkari-Çukurca karayolunun 12 kilometresinde askere mayınlı saldırı yapıldı. 4 kez patlayan mayınlar yüzünden 11 asker ve 1 köy korucusu yaşamını yitirdi,14 asker de yaralandı.
21 Eylül 2011 Siirt’te polis okulu yolu üzerinde 6 kadının bulunduğu araca teröristlerce saldırı düzenlendi, 4 kadın öldü.
19 Ekim 2011Hakkari’nin Çukurca ilçesindeki terörist saldırıda 24 asker şehit oldu, 18 asker yaralandı.
23 Ekim 2011 Van’da meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki depremde, 604 kişi hayatını kaybetti. Kentte 75 öğretmen de yaşamını yitirdi. Enkaz haline gelen binalardan 222 vatandaş sağ çıkarıldı.
29 Ekim 2011 Bingöl’de terörist saldırıda biri canlı bomba 3 kişi öldü, 20 kişi yaralandı.
9 Kasım 2011 Van, merkez üssü Edremit olan 5.6 büyüklüğünde ikinci depremle sarsıldı. 39 kişinin hayatını kaybettiği depremde Bayram Oteli’nin enkazı altında kalan DHA muhabirleri Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir de can verdi. Japon yardım ekibinden AtsushiMiyazaki de kurtarılamadı.
28 Aralık 2011 Uludere Olayı ( Uludere Katliamı, Roboski Katliamı, Uludere Operasyonu ) 28 Aralık 2011 akşamı Türk Hava Kuvvetlerinin, Şırnak’ın Uludere ilçesi yakınlarındaki Irak topraklarında sigara ve mazot kaçakçılığı yapanların F-16 savaş uçaklarıyla bombalanması sonucunda 19’u henüz reşit bile olmayan, 35 Kürt kökenli vatandaşın katledilmesi olayıdır. Grupta 19’u çocuk 38 erkek ve yaklaşık 50 katır bulunuyordu, bunlardan yalnızca üç kişi yaralı olarak kurtuldu. Bombardımandan sağ kurtulan bu üç kişi Davut, Servet ve Hacı Encü 16 Ocak 2012 tarihinde Gülyazı Alay Komutanlığı’nda “pasaport kanununa muhalefet”, “sınırı yasadışı yollarla ihlal etme” ve “ülkeye sınırdan kaçak mal sokma” iddialarıyla ifade verdi. Olayın ardından İnsan Hakları Derneği ile İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) ortak bir heyet oluşturarak bölgede incelemede bulundu. İnsan hakları heyeti, Uludere’de 35 insanın öldürülmesini yargısız infaz olarak değerlendirdi ve olayı toplu katliam olarak nitelendirdi.

yuksel dedi ki...

infaz olarak değerlendirdi ve olayı toplu katliam olarak nitelendirdi.
Daha sonra orduya yanlış istihbarat verildiği, tezi ileri atılmışsa da Mit Müsteşarı Hakan Fidan böyle bir istihparat paylaşımının olmadığını duyurdu. Operasyon esnasında da verilen bilgiler şüpheli karşılanmış, ancak alınan emirler doğrultusunda operasyona devam edildiği ve bu trajedinin meydana geldiği ifade edilmiştir. FrederikeGeerdink’inRoboski katliamı hakkındaki makalesinde olayı şöyle yorumlamaktadır: Bombardıman muhtemelen, PKK’nin19 Ekim 2011’de Çukurca Hakkari’de yaptığı, 24 askerin şehit olduğu saldırıyla ilgiliydi. Hükümet ve ordu PKK’den intikam almak istiyordu. Muhtemelen, PKK’nin Irak sınırındaki hareketleri hakkında aldıkları yüzeysel bir istihbaratı, Bahoz Erdal kod adlı PKK komutanı Fehman Hüseyin’in Türkiye’ye geçip saldırı düzenleyebileceğine ve bir grup kaçakçının arasında saklandığına dair kanıt olarak kullandılar. Söylenene göre, bu istihbarat sadece, iletişim aygıtlarının kullanımında bir artış yaşandığından ibaretti. Ordu kurallarına göre, böylesine bir bilgi, başka istihbarat verileriyle desteklenmediği sürece, askeri bir hamlenin temeli olarak hiçbir zaman kullanılamaz. Fakat bu yüzeysel bilgi, bir operasyon planlamak için kullanıldı. Eğer Fehman Hüseyin bu grubun içerisinde çıksaydı, devlet 19 Ekim’in intikamını almış olacak ve kaçakçıları, teröre yardım eden veya bizzat terörist olan kişiler olarak gözardı edilecekti. Kimse onları umursamayacaktı.
6 Ocak 2012 İlker Başbuğ’un tutuklanması: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklu yargılanmak üzere cezaevine kondu.
Şubat 2012 Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye gelmesi ve Suriye’deki iç savaştan kaçan mültecilere açık kapı politikası uygulandı.
16 Mart 2012 Afganistan’da (ISAF)’ta görev yapan Türk askerlerini taşıyan helikopter iniş sırasında meydana gelen teknik arıza nedeniyle düştü. Olayda 12 Türk askeri hayatını kaybetti.
23 Mart 2012 Adana’nın Kozan ilçesinde, Göksu ırmağı üzerinde Gökdere Köprü Barajı inşaatı sırasında baraj kapağının patlaması sonucu meydana gelen kazada 10 işçi hayatını kaybetti

yuksel dedi ki...

kapağının patlaması sonucu meydana gelen kazada 10 işçi hayatını kaybetti.
16 Haziran 2012 Şanlıurfa’da bulunan E Tipi Kapalı Cezaevinde mahkûmlar arasındaki kavga sırasında çıkan yangında 13 kişi hayatını kaybetti.
14 Temmuz 2012 Diyarbakır’da BDP’nin bugün ‘Özgürlük İçin Demokratik Direniş’ adıyla yapacağı mitinge Diyarbakır Valiliği’nce izin verilmeyince olaylar çıktı.
5 Eylül 2012 Afyonkarahisar’da bulunan askeri depoda mühimmat naklinde meydana gelen patlamada çoğunluğu kısa dönem 25 asker hayatını kaybetti.
25 Eylül 2012 Büyük usta Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş yaşamını yitirdi.




18 Aralık 2012 Recep Tayyip Erdoğan’ın yoğun bir korumaordusuyla birlikte ODTÜ’ye girmesiyle olaylar başladı.
17 Ocak 2013 Haber Programcısı, gazeteci, yazar Mehmet Ali Birand vefat etti.
1 Şubat 2013 Ankara’daki ABD Büyükelçilik binasının ikinci giriş kapısının önünde meydana gelen saldırıda, canlı bomca ölürken güvenlik görevlisi Mustafa Akarsu şehit oldu. Saldırıyı DHKP-C üyesi Ecevit Şanlı’nın yaptığı açıklandı.
2 Şubat 2013 Turist olarak geldiği İstanbul’ da kaybolduğu haberi duyulan ABD’li Sarai Sierra’nın cesedi 12. gününde sur kalıntılarında bulundu. Katil zanlısı Ziya Tasalı, 18 Martta Hatay’da yakalandı.
13 Şubat 2013Cilvegözü Sınır Kapısında bomba yüklü bir aracın neden olduğu patlamada, dördü Türk 14 kişi yaşamını yitirdi, sekizi ağır 26 kişi yaralandı ve yaklaşık 15 araç büyük hasar gördü.
11 Mayıs 2013 Reyhanlı patlaması meydana geldi resmi makamlarca ölü sayısı 54 ancak daha fazla olduğu hep tartışma konusudur.
27 Mayıs 2013 Gezi Olayları ( Taksim Gezi Parkı Olayları) bu tarihte iş makinelerinin parka girmesinin ardından bu haberin sosyal medya aracılığıyla kısa sürede yayılması sonucunda bazı aktivistlerin parka gidip çalışmaları durdurmaya çalışmasına polis orantısız müdahalede bulunmuştur. Bu müdahaleler ve Erdoğan’ının inşaatın yapımında ısrarcı açıklamaları ile protestolar hükûmet karşıtı gösterilere dönüşmüş ve başta Ankara, İzmir gibi büyükşehirler olmak üzere Türkiye’nin diğer illerine de yayılmıştır.
8 Eylül 2013 Olimpiyatlara ev sahipliği yapabilmek için beşinci kez aday olan İstanbul, 2020 Yaz Olimpiyatları ve Pralimpik Oyunlarını son anda Tokyo’ya kaptırdı.

yuksel dedi ki...

Pralimpik Oyunlarını son anda Tokyo’ya kaptırdı.
10 Kasım 2013 Adana’daki 10 Kasım törenleri sırasında Vali Hüseyin Avni Coş, halk tarafından protesto edildi. Protestolar üzerine makam aracından inen Vali Coş, kendisine hakaret eden vatandaşı göstererek, o gavatı bana getirin dedi.
16 Kasım 2013 Diyarbakır’daki tarihi buluşmada Başbakan Erdoğan, Irak Kürt Bölgesi Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Kürt sanatçı ŞivanPerver ve İbrahim Tatlıses ile bir araya geldi.
17 Aralık 2013 17 – 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu yapıldı. Bazı bakanların Rüşvete karıştıkları iddia edildi olay vicdanları rahatlatacak şekilde aydınlatılamadı.
19 Ocak 2014 Adana’da MİT’e ait olduğu açıklanan TIR’lar durduruldu. Savcılık ile MİT arasında bir krize neden olan TIR’larda silah ve mühimmat olduğu iddia edildi, TIR’larda arama yaptırılmadı. Tutanağa göre, araçtaki görevliler TIR’ı durdura jandarmaya, ‘Arayamazsın, devlet sırrı’ dedi. Valilik, TIR’da ‘üç MİT mensubunun olduğunu açıkladı, CHP ‘El Kaide’ye giden silahlar’ olduğu çok açık’ açıklaması yaptı. Bu arada, TIR’ı durduran komutan da görevinden alındı. Nereye gittikleri ve ne taşıdıkları bilinmese de, Adana’da yaşanan bu olay çok konuşuldu. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, TIR’ların durdurulmasından “paralel yapı” olarak nitelediği Gülen Cemaati’ni sorumlu tuttu.
5 Şubat 2014 Van’ın Gürpınar ilçesinde bir mezrada rahatsızlanan üç yaşındaki Muharrem’in cansız bedeni çuvalla babasının sırtında karlı bir günde taşınırken vicdanlar adeta dondu kaldı.
28 Şubat 2014 RezaZarrab ve Bakan çocuklarına tahliye edildi. 17 Aralık soruşturması kapsamında tutuklu bulunan işadamı RezaZarrab, bakan çocukları Barış Güler, Salih Kaan Çağlayan ile Özgür Özdemir ve Hikmet Tuner’e tahliye çıktı.
12 Mart 2014Berkin Elvan Gezi eylemlerinde polisin attığı gaz kapsülüyle başından vurularak komaya girdi, aylarca komada kaldı, 12 Mart 2014 günü hayata gözlerini yumdu.
27 Mart 2014 Ses kayıtları yayınlandı, Youtube’a da erişim yasağı geldi. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun yer aldığı iddia edilen bir ses kaydı, gündeme bomba gibi düştü. RTÜK tarafından yayın yasağı getirilen ve anında soruşturma başlatılan kayıt sonrasında, Youtube’a da erişim engeli getirildi. Kayıtta, Suriye ile bir savaş çıkarma planı yer alıyordu. Ses kaydında ‘Gerekirse Süleyman Şah’a biz saldırırız’ ifadesi çok tartışılmıştı.

yuksel dedi ki...

erekirse Süleyman Şah’a biz saldırırız’ ifadesi çok tartışılmıştı.
30 Mart 2014 Yerel seçimleri tartışmalarıyla sona erdi. Büyükşehirlerde mevcut partilerin yönetiminin sürdüğü 30 Mart Yerel Seçimleri, başta Ankara olmak üzere birçok il ve ilçe seçiminde yaşanan tartışmalar ile hafızalarda yerini aldı. CHP Ankara adayı Mansur Yavaş ve Ankara B. Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında kıran kırana geçen seçim yarışı sonucunda, Gökçek yine başkan seçildi. Yapılan itirazlar, protestolar ve binlerce tutanak ise 30 Mart’a dair akıllarda kalan olaylardan oldu. Ve tabi ki, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın demeci. Trafoya giren kedi.( Bakan bunu samimiyetiyle söylemişti, biraz da siyasi gerileme mizahsan olarak kurban olmuştur.)
13 Mayıs 2014 Soma’da facia yaşandı. 13 Mayıs’ta Soma’da bir maden ocağında elektrik kaçağından dolayı çıkan yangında, 301 madenci göçük altında kalarak hayatını kaybetti. Cumhuriyet tarihinin en çok can kaybı yaşanan iş ve madencilik kazası olarak kayıtlara geçen Soma, iş güvenliği tartışmalarını beraberinde getirdi.
24 Mayıs 2014 ‘Kış Uykusu’ Altın Palmiye ödülünü kazandı. Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı Kış Uykusu filmi, 2014 Cannes Film Festivali’nde ödül kazandı. Filmde Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Melisa Sözen ve Nejat İşler rol alıyor.
11 Haziran 2014 IŞİD Musul Başkonsolosluğu’nu bastı. Özel harekat polisleri tarafından korunan Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’na 900 IŞİD militanı tarafından yapılan kuşatma sonrası, 49 başkonsolosluk çalışanı IŞİD tarafından rehin alındı. Baskın hakkında getirilen yayın yasağı, uzun rehinelik süresi ile birlikte çok tartışılan sürecin sonucunda 20 Eylül’de rehineler Türkiye’de döndü.Times’ta yayınlanan bir haberde, ‘rehinelere karşılık IŞİD militanları takas olarak verildi’ ifadesi geçti. Bir yalanlama gelmemekle birlikte Erdoğan, ‘Velev ki bir takas yapıldı, ben vatandaşlarımın kurtarılmasına bakarım’ dedi.
18 Haziran 2014 12 Eylül Davası’nda, darbe suçundan haklarında dava açılan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’ya müebbet cezası verildi.
Temmuz 2014. 2014 yılında Sentetik uyuşturucu bonzai kullanımı, yüzlerce gencin hayatına mal oldu. 2014 yılında Türkiye’de en az 400 kişinin bu sebepten dolayı yaşamını kaybettiği ifade ediliyor.
Temmuz 2014 Aralarında eski Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in de bulunduğu 115 emniyet görevlisi operasyonla gözaltına alındı.Operasyon kamuoyunda “paralel yapı ile mücadele” olarak değerlendirildi.
10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan seçim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde cumhurbaşkanının doğrudan halkoyuyla seçildiği ilk seçimdir. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda, yurt içi (normal ve cezaevleri), gümrük ve yurt dışında kayıtlı 55.692.841 seçmenden 41.283.627’si sandık başına gitti. Katılım oranının yüzde 74,13 olarak gerçekleştiği seçimlerde kullanılan oylardan 40.545.911’i (yüzde 98,21) geçerli sayılırken, 737.716’sı (yüzde 1.78’i) geçersiz sayıldı. Aldığı 21.000.143 oyla geçerli oyların %51,79’unu elde eden Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı seçildi. Diğer adaylardan Ekmeleddinİhsanoğlu 15.587.720 oyla %38,44, Selahattin Demirtaş ise 3.958.048 oyla %9,76 oranında oy aldı.

yuksel dedi ki...

13 Ağustos 2014 Beşiktaş’ın efsane ismi Süleyman Seba, 88 yaşında hayatını kaybetti. 1946-1954 yılları arasında Beşiktaş’ta oynadığı 185 maçta 44 gol atan Seba, futbolculuk kariyerini noktaladıktan sonra 1984-2000 yılları arasında Beşiktaş’ta başkanlık yapmış, kulübün efsanelerinden olmuştu.




Ağustos 2014 Gaziantep’te bir ev sahibinin Suriyeli kiracıları tarafından bıçaklanarak öldürülmesi iddiası sonucu kent genelinde Suriyelilere yönelik olaylar yaşandı. Günler süren olaylarda Suriyeli mülteciler linç edilmek istendi.

28 AĞUSTOS 2014-DEVAM EDİYOR RECEP TAYYİP ERDOĞAN(1954-Hayatta) DÖNEMİ
Cumhurbaşkanlığı döneminin başbakanı: 28 Ağustos 2014’ te Ahmet Davutoğlu başbakan oldu.
Eylül 2014IŞİD’in saldırdığı Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kenti Kobani’den kaçan çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan yaklaşık 150 bin Suriyeli Kürt, Türkiye sınırına akın etti.
7 Ekim 2014 Recep Tayip Erdoğan Gaziantep’te Halka konuşurken bütün dünyaya ‘’ Kobani Düştü Düşecek’’ demesi, bir temenni olarak algılandı, özellikle Kürtler arasında bir alınganlığa sebep oldu.
6-7 Ekim 2014 6-7 Ekim olayları meydana geldi. Kobani’de (Ayn-el Arap) IŞİD kuşatması, HDP, Kobani’yle ilgili olarak Türkiye’den beklenen adımların gelmediğini belirterek 7 Ekim’de ülke çapında eylem çağrısı yaptı. Eylemlerde hem güvenlik güçleriyle göstericiler hem de bazı yerlerde göstericilerle onlara karşı çıkanlar arasında çatışmalar yaşandı. 50 kişi hayatını kaybetti. Asker kışladan çıktı, tanklar şehir merkezlerinde konuşlandı.
28 Ekim 2014 Karaman’ın Ermenek ilçesinde, Has Şekerler Maden Ocağı’nda yaşanan su baskınının ardından 18 işçi ocakta mahsur kalmıştı. Günlerce süren bekleyişin ardından, madencilerin cansız bedenlerine ulaşıldı.
29 Ekim 2014 Cumhurbaşkanlığı Sarayı ( Aksaray) Atatürk Orman Çiftliği’nde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı, maliyeti ve gösterişli yapısı sebebiyle çok eleştirildi. Resmi rakamlara göre binanın maliyeti 1.370.000.000
Kasım 2014 Papa I. Francesco Türkiye’yi ziyaret etti. Papa I. Francesco, Türkiye’ye gelen dördüncü papa oldu.
14 Aralık 2014 Zaman Gazetesi’nin Yenibosnadaki binasına düzenlenen bir operasyonla Samanyolu Yayın Grubu Genel Müdürü Hidayet Karaca ve Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın da aralarında olduğu 27 kişi gözaltına alındı. Karaca dâhil dört kişi tutuklandı

yuksel dedi ki...

Kasım 2014 Papa I. Francesco Türkiye’yi ziyaret etti. Papa I. Francesco, Türkiye’ye gelen dördüncü papa oldu.
14 Aralık 2014 Zaman Gazetesi’nin Yenibosnadaki binasına düzenlenen bir operasyonla Samanyolu Yayın Grubu Genel Müdürü Hidayet Karaca ve Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın da aralarında olduğu 27 kişi gözaltına alındı. Karaca dâhil dört kişi tutuklandı.
8 Şubat 2015Klasik Türk müziği sanatçısı Müzeyyen Senar vefat etti.
13 Şubat 2015Bedelli askerlik için 15 Aralık 2014 tarihinde başlayan başvuru süresi sona erdi. 2 aylık süreçte 199.358 kişinin başvuru yaptığı açıklandı.
14 Şubat 2015Mersin’de tecavüz edildikten sonra cinayete kurban giden Özgecan Aslan defnedildi. Ülkenin birçok yerinde protesto gösterileri düzenlendi.
19 Şubat 2015Türkiye ile ABD arasında Suriyeli muhalifler için hazırlanan eğit-donat programı anlaşması imzalandı.
22 Şubat 2015Türk Silahlı Kuvvetleri, “Şah Fırat” operasyonu ile Suriye’ye girdi. Süleyman Şah Türbesi’nde bulunan 40 Türk askeri, Süleyman Şah’ın naaşı ve diğer manevi değeri bulunan eşyalar çıkarıldı ve türbe ile yakınındaki karakol patlayıcı ile imha edildi. Operasyonda bir asker hayatını kaybetti.
22 Şubat2015Gaziantep’te oynanan 2014-15 sezonu Basketbol Erkekler Türkiye Kupası final maçında Fenerbahçe Ülker’i 70 – 60 yenen Anadolu Efes tarihinde 10. kez şampiyon oldu.
28 Şubat 2015Dolmabahçe Mutabakatı, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP’nin İmralı heyeti arasında yapılan görüşme sonrasında açıklanan ortak metindir. HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in açıkladığı mutabakat metninde şu maddeler yer alıyordu:1.Demokratik siyaset tanımı ve içeriği 2.Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması 3.Özgür vatandaşlığın, yasal ve demokratik güvenceleri 4.Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına yönelik başlıklar 5.Çözüm sürecinin sosyo ekonomik boyutları 6.Çözüm sürecinde demokrasi güvenlik ilişkisinin, kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması 7.Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri 8.Kimlik kavramı, tanımı ve tanımlanmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi 9.Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması 10.Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa. Daha sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu metne şiddetle karşı çıkıp, çözüm masası içinde öyle bir masa yok deyip çözüm sürecini tek taraflı durduracaktır. Ve eski yöntemlerle Terörle mücadele devri başlayacaktır

yuksel dedi ki...


28 Şubat 2015PKK’nın hapisteki eski lideri Abdullah Öcalan HDP heyeti ile gönderdiği açıklamada silah bırakmak için kongre toplanması çağrısında bulundu.
28 Şubat 2015Büyük edebiyatçı, roman, senaryo ve öykü yazarı Yaşar Kemal hayatını kaybetti.
12 Mart 2015Pop müzik sanatçısı Erol Büyükburç hayatını kaybetti.
17 Mart 2015Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Gürcistan Cumhurbaşkanı GiorgiMargvelaşvili’nin katılımı ile Trans Anadolu doğalgaz boru hattının temel atma töreni Kars’ta yapıldı.
17 Mart 2015 Adana’daki İncirlik Hava Üssü’nden kalkan Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri’ne ait MQ-1 Predator tipi insansız hava aracı Lazkiye’nin kuzeyindeki Bin Hadi bölgesinde Suriye ordusu tarafından düşürüldü.
27 Mart 2015Kamuoyunda İç Güvenlik Paketi olarak bilinen bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı.
31 Mart 2015Ülke genelinde elektrik sisteminde yaşanan aksaklıklar sebebiyle 79 ilde 10 saate kadar uzayan kesintiler yaşandı.[39] Ekim ayında yayınlanan raporda kesintilerin nedeni olarak Osmanca-Kurşunlu arasında yer alan 400 kV iletim hattı aşırı yüklenmesi gösterildi.
31 Mart 2105 İstanbul Adalet Sarayı’nda yasadışı DHKP-C örgütü üyeleri tarafından Savcı Mehmet Selim Kiraz öğlen saatlerinde rehin alındı. İlerleyen saatlerde polisin düzenlediği operasyonda savcı Kiraz ve iki eylemci hayatını kaybetti.
3 Nisan 2015 Pop müzik sanatçısı, besteci ve söz yazarı Kayahan vefat etti.
4 Nisan 2015Fenerbahçe Masa Tenisi Bayan Takımı Avrupa Şampiyonlar Ligi final karşılaşmalarında Avusturya temsilcisi Linz AG Froschberg’ı 3-2 ve 3-1 yenerek kupanın sahibi oldu.
5 Nisan 2015Eczacıbaşı Bayan Voleybol Takımı Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonlar Ligi final maçında İtalya temsilcisi VolleyBusto’yı 3-0 mağlup ederek ilk kez kupanın sahibi oldu.
11 Nisan2015Ağrı’nın Diyadin ilçesine bağlı Yukarı Tütek Köyündeki ağaç dikme etkinliğinde askerler ile PKK örgüt üyeleri arasında çatışma çıktı. HDP’lilerin kendilerini çatışmanın arasına atarak durdurmak istediği olayda 12 saat süren çatışma sonucunda 4 asker yaralandı, 5 PKK’lı öldürüldü. Olayın provokasyon olduğu çok tartışıldı.

yuksel dedi ki...

temsilcisi VolleyBusto’yı 3-0 mağlup ederek ilk kez kupanın sahibi oldu.
11 Nisan2015Ağrı’nın Diyadin ilçesine bağlı Yukarı Tütek Köyündeki ağaç dikme etkinliğinde askerler ile PKK örgüt üyeleri arasında çatışma çıktı. HDP’lilerin kendilerini çatışmanın arasına atarak durdurmak istediği olayda 12 saat süren çatışma sonucunda 4 asker yaralandı, 5 PKK’lı öldürüldü. Olayın provokasyon olduğu çok tartışıldı.
12 Nisan 2015Papa Franciscus’un 1915 olaylarında ölenleri anmak için düzenlediği ayinde “soykırım” kelimesini kullanması üzerine Vatikan’ın Ankara Büyükelçisi AntoninoLucibello Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı.
15 Nisan 2015 Avrupa Parlamentosu 1915’te yaşanan Ermeni Kırımı olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren karar tasarısını oy çokluğuyla kabul etti.
07 Mayıs 2015 Türkiye, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinde (CERN) gözlemci statüden ‘ortak üye’ statüsüne geçti.
8 Mayıs 2015Ünlü oyuncu, yönetmen, yazar Zeki Alasya vefat etti.
9 Mayıs 2015Darbeci asker ve devlet adamı, eski genelkurmay başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren öldü.
10 Mayıs 20152015 Bayanlar Dünya Kulüpler Şampiyonası’nda Eczacıbaşı VitrA takımı finalde Dinamo Krasnodar takımını 3-1 mağlup ederek şampiyon oldu.
5 Haziran 2015Diyarbakır’da düzenlenen Halkların Demokratik Partisi mitingi sırasında meydana gelen saldırı. Saat17:55’de Halkların Demokratik Partisi’nin Diyarbakır’daki seçim mitinginde meydana gelen bombalı saldırı gerçekleşti. Saldırı Selahaddin Demirtaş’a 30 metre mesafede gerçekleşti.Haziran 2015 Türkiye genel seçimlerinden iki gün önce düzenlenen saldırıda 5 kişi öldü, 400’ün üzerinde kişi de yaralandı. Kürtler arasında büyük bir tepki ve dayanışmaya vesile olmuş hatta bu iktidar tarafından mağduriyet psikolojisiyle oy arttırma girişimi olarak speküle edilip olayın asıl failleri hafife alınmıştır.Saldırının failinin 20 yaşındaki DAEŞ terör örgütü üyesi Adıyamanlı Orhan Gönder olduğu tespit edildi. Gönder, kaçtığı Gaziantep’te ertesi gün yakalandı ve “kasten öldürme ve terör örgütüne üye olma” suçlamalarıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi. Gönder’in annesi, oğlu IŞİD’e katıldıktan sonra emniyet ve valiliğe defalarca başvurduğunu, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile de görüştüğünü ancak oğlunun 18 yaşını doldurduğu için yetkililerin bir şey yapamayacaklarını söylediklerini dile getirmişti.

yuksel dedi ki...

ile de görüştüğünü ancak oğlunun 18 yaşını doldurduğu için yetkililerin bir şey yapamayacaklarını söylediklerini dile getirmişti.
7 Haziran 20152015 genel seçimi yapıldı. (Seçim, Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi’nin 24. genel seçimleridir.) Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) meclis çoğunluğunu kaybetti fakat %40,8 oy oranı ve 258 sandalye sayısı ile seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) oyların %24,9’u ile 132 sandalye elde etti ve ikinci parti oldu fakat oy oranı ile milletvekili sayısı 2011 genel seçimlerine göre düştü. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) oyların %16,2’si ile 80 milletvekili kazandı ve oy oranını ve sandalye sayısını bir önceki seçimlere göre %3,28 artırdı. Seçimlere ilk kez katılan Halkların Demokratik Partisi (HDP) %10 seçim barajını geçerek, aldığı %13,1 oy oranı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 80 milletvekili ile temsil edilmeye hak kazandı.
9 Haziran 2015Diyarbakır’da Yeni İlim Hizmet Yardımlaşma ve Araştırma Derneği’ne (Yeni İhya Der) düzenlenen silahlı saldırıda dernek başkanı Aytaç Baran’ında aralarında bulunduğu 4 kişi hayatını kaybetti.
17 Haziran 2015Siyaset ve devlet adamı, eski başbakan ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel vefat etti.
1 Temmuz 2015Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan dördüncü tur oylama sonucunda 258 oy alan İsmet Yılmaz meclisin 26. başkanı seçildi. Yılmaz’ın dördüncü turdaki rakibi Deniz Baykal ise 182 oy aldı. 29 oy boş kullanılırken, 78 oy da geçersiz sayıldı.
13 Temmuz 2015Anayasa Mahkemesi, 1 Eylül 2015 tarihinden itibaren dershanelerin kapatılmasını öngören yasayı oy çokluğu ile iptal etti.
20 Temmuz 2015 Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde saat 12:00 sularında Kobani halkına ve çocuklarına destek için Türkiye’nin her tarafından gelen üniversiteli gençlerin çoğunlukta bulunduğu, aralarında Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP)’nin gençlik kolu Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin de bulunduğu 300 kişinin Amara Kültür Merkezi bahçesinde Irak ve Şam İslam Devleti’nin Kobani Kuşatması sonrası, Kobani’nin yeniden inşa çalışmaları konusunda basın açıklaması yaptığı sırada canlı bombalı saldırı meydana geldi. Canlı bombanın IŞİD ile ilişkisi olan Şeyh Abdurrahman Alagöz olduğu belirlendi.Patlama sonucunda 34 kişi öldü, 100’den fazla kişi yaralandı. Patlamanın DEAŞ’ın eylemi olduğu ifade edildi.
22 Temmuz 2015 22 Temmuz 2015 Şanlıurfa ilinin Ceylanpınar ilçesinde iki polis memuru öldürüldü, saldırıyı PKK Terör örgütünün üstlendiği duyuruldu, daha sonra ise PKK bunu kabul etmedi. Bu olayın Suruç saldırısına misilleme olarak yapıldığı da ifade edilen bilgiler arasındadır.

yuksel dedi ki...

misilleme olarak yapıldığı da ifade edilen bilgiler arasındadır.
23 Temmuz 2015 Kilis ilinin Elbeyli ilçesinde, Suriye sınırında görev yapan askerlere, sınırın karşı tarafından IŞİD mensupları tarafından ateş açıldı. Çatışmada astsubay Gaziantepli Mehmet Yalçın Nane hayatını kaybetti, iki uzman çavuş yaralandı. Türk Silahlı Kuvvetleri, zırhlı araçlar ile IŞİD mevzilerine ateş açarak karşılık verdi.
27 Temmuz 2015 Muş ilinin Malazgirt ilçesinde, İlçe Jandarma Komutanı, eşi ve çocuklarının içinde bulunduğu otomobile silahlı saldırı düzenlendi. Binbaşı Arslan Kulaksız hayatını kaybetti, eşi ise yaralandı.
29 Temmuz 2015 Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan Halkların Demokratik Partisine mensup 80 milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması için TBMM Başkanlığı’na dilekçe verdi.
11 Ağustos 2015 Çözüm süreci Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan tarafından buzdolabına kaldırıldı. Bu günden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, ülkede top yekün terörle mücadele çerçevesinde siyaset yapılacaktır. Devlet terörle mücadelede yeni bir konseptte geçecek, güvenlikçi politikalarla uzun sürecek bir silahlı çatışma ortamıyla birlikte, ülke siyaseti de tamamen değişecektir. Örneğin MHP ile AKP bütünleşecektir.
13 Ağustos 2015 Ak Parti ile CHP arasında gerçekleştirilen koalisyon görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı.
17 Ağustos 2015 Ak Parti ile MHP arasında gerçekleştirilen koalisyon görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı.
25 Ağustos 2015 7 Haziran seçimlerinden sonra Anayasa’da belirtilen hükümeti kurmak için tanınan 45 günün dolması üzerine cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı İsmet Yılmaz’la görüşerek seçimlerin yenilenmesine karar verdi. Bu kararın ardından Erdoğan mecliste en fazla milletvekiline sahip olan Ak Parti genel başkanı Ahmet Davutoğlu’na seçim hükümeti kurma görevi verdi.
29 Ağustos 2015Türkiye Görme Engelliler Milli Futbol Takımı İngiltere’de düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nın finalinde Rusya’yı 1-0 mağlup ederek şampiyon oldu.
2 Eylül 2015 Aylan Kurdi bebeğin cansız bedeni sahile vurdu, Avrupa mülteci konusunda insafa gelmiş gibi yaptı. Bodrum’da 8’i çocuk 12 kişinin öldüğü umut yolculuğunda ikinci bottaki faciada eşi 27 yaşındaki Zahim Kurdi, oğulları 2 yaşındaki Aylan Kurdi ile 3 yaşındaki Galip Kurdi’yi yitiren baba Abdullah Kurdi herşeyini kaybetti.
4 Eylül 2015Hükûmete silahlı kuvvetlerin sınır ötesi harekat ve sınır dışına asker gönderme yetkisi veren tezkere TBMM’de kabul edildi.
6 Eylül 2015Hakkâri’nin Yüksekova ilçesi Dağlıca bölgesinde PKK’lılar tarafından yerleştirilen bombalar patlatıldı. Olayda 17 asker hayatını kaybetti. Bu olaydan sonra ülkede geniş çaplı protestolar başladı.
22 Eylül 2015 63.Türkiye Hükûmeti’nde ( Seçim Hükümetinde) Halkların Demokratik Partisi’nden yer alan Avrupa Birliği Bakanı Ali Haydar Konca ve Kalkınma Bakanı Müslüm Doğan görevlerinden istifa etti.
1 Ekim 2015 Ankara’nın Cebeci semtinde, freni boşalan belediye otobüsü, durağa girdi. Olayda 12 kişi hayatını kaybetti.

yuksel dedi ki...

kaybetti.
7 Ekim 2015 Aziz Sancar Nobel Kimya ödülünü kazandı.Hücrelerin hasar gören DNA’ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı.
10 Ekim 2015 Ankara Saldırısı, Katliamı meydana geldi.Saldırıda 109 kişi yaşamını yitirirken 500 kişi de yaralanmıştır.Saat 10:04 civarında Ankara ilinin Altındağ ilçesinin Ulus semtindeki Ankara Garı kavşağında Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ölümcül bombalı intihar saldırısı düzenlendi.10 Ekim’de DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB, HDP ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla Barış Mitingi düzenlendi. Fakat yürüyüş başlamadan yürüyüş alanına kortej hâlinde ilerleyen grupların bulunduğu Tren Garı kavşağında, 3 saniye arayla 2 patlama gerçekleşti. Patlamanın ardından ambulanslardan önce polis meydana ulaştı. Meydandaki herkesi alandan çıkartmaya başlayınca yaralılara yardım etmek isteyen göstericiler, engellendikleri için polisi protesto etti. Bunun üzerine polis gruba tazyikli su ve biber gazı ile müdahale etti. DAEŞ Terör örgütünün yaptığı iddia edilen terör saldırısında iktidar ve muhalefet karşılıklı bir çok ithamda bulundu. AK Parti’li Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, katliamın HDP’yi “mağdur duruma düşmek” için yapılan bir “provokatif eylem” olduğu yönünde açıklamalarda bulundu. Muhalefet ise olayı şöyle yorumlamıştır: Ancak bu saldırı 20 gün sonra yapılacak erken genel seçimleri de doğrudan etkileyecek AKP’yi tek başına iktidara getirecektir. Birçok AKP’linin de belirtti gibi bakanın aksine bu bombalı eylem AKP’nin lehine sonuç çıkaracaktır. Çünkü halkta kaos ve terör korkusu istikrar talebi doğuracaktır.
12 Ekim 2015 Tiyatro ve sinema oyuncusu Levent Kırca vefat etti.
17 Ekim 2015 Mersin`den Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti`ne su götürme projesi açılışı yapıldı.
22 Ekim 2015 Yazar, gazeteci, köşe yazarı, oyun yazarı ve XIII. dönem milletvekili Çetin Altan vefat etti.
22 Ekim 2015 Sinema ve dizi oyuncusu Yılmaz Köksal vefat etti.
30 Ekim 2015 Ünlü Boksör ve Dünya Ağırsiklet şampiyonu Sinan Şamil Sam vefat etti.

yuksel dedi ki...


1 Kasım 2015 1 Kasım Genel Seçimlerinde ( Erken Seçim ) AKP 23.673.541 oyla toplam oyların % 49.49’nu alarak 317 milletvekili çıkartmıştır. CHP 12.109.985 oyla toplam oyların % 25.31’ni alarak 134 milletvekili çıkartmıştır. MHP 5.691.737 oyla toplam oyların % 11.90’nı alarak 40 milletvekili çıkartmıştır. HDP 5.145.688 oyla toplam oyların % 10.76’sını alarak 59 milletvekili çıkartmıştır. ( Beş ay önce yapılan seçimden Türkiye siyasi tarihinin en büyük farklı, sürpriz sonucu çıkmıştır. Beş ayda tırmanan terör ve kaos ortamı seçimleri tahminlerin ötesinde etkilemiştir: AKP, 7 Haziran’a kıyasla 4,8 milyon daha fazla oy alarak oyunu 9 puan artırdı. Böylece meclise göndereceği milletvekili sayısı da 258’den 317’ye yükseldi. MHP 2 milyona yakın seçmeni yitirdi. Partinin oy oranı %16,3’ten %11,9’a geriledi. 7 Haziran’da 80 milletvekili çıkaran parti, bu kez 40 vekille meclisteki en küçük parti grubu oldu. 7 Haziran’da %13’ü aşan HDP, bu sefer barajın sınırında %10,75 oy aldı. Doğu’da da önemli oy kaybı yaşayan HDP, yaklaşık 1 milyon seçmeni kaybetti. Vekil sayısı ise 80’den 59’a geriledi. Ancak parti meclisteki en büyük üçüncü parti grubu konumunu elde etti. Oy sayısını 600 bin civarında artıran CHP, %25,1 ile yine ana muhalefet oldu. Ancak büyük şehirler dışından gelen oylarda yüzde 1 düşüş yaşandı. 7 Haziran’da 10 ilde birinci parti olan CHP, 1 Kasım’da 6 ilde en çok oyu alabildi. Bu seçimlerin en önemli özelliği bütün partilerden kitlesel büyüklükteki oyun AKP’ye kaymasıdır. Hiçbir anket şirketinin tahmin edemediği bu sonucu; daha enteresan olanı ise hiçbir AKP’linin de tahmin edememesidir.)
15-16 Kasım 20152015 G-20 zirvesi Antalya’da düzenlendi.
17 Kasım 2015 TBMM’de 26. dönem milletvekilleri yemin töreni gerçekleşti. Törende Leyla Zana yemin metnini kendi değerleri ile okudu.
23 Kasım 2015 Diplomat, hukukçu ve siyasetçi Kamran İnan vefat etti.
24 Kasım 2015 tarihinde Rusya Federasyonu Hava Kuvvetleri’ne ait Sukhoi Su-24M tipi uçağın sınır ihlali gerçekleştirmesinden dolayı Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürüldü. Uçak, Suriye Türkmen Ordusu’nun kontrolündeki Bayırbucak bölgesine düştü. 1950’li yıllardan beri ve Soğuk Savaş süreci sonrası ilk kez bir NATO üyesi ülke tarafından doğrudan Rus uçağı düşürüldü. Bu olay yakın tarihin en büyük Türk-Rus ilişki sorunu haline gelmiş ve etkileri artarak devam etmektedir

yuksel dedi ki...

haline gelmiş ve etkileri artarak devam etmektedir.
5 Aralık 2015 TSK’nın Musul’a yakılarındaki Başika Kampı’na asker göndermesi Irak merkezi hükümeti tarafından protesto edildi. Ve geri çekilmesi istenildi. Peşmerge’nin eğitimi için 2,5 yıldır bu kampta sürüyordu. 4 Aralık 2015 tarihindeki nöbet değişimi Irak’ta rahatsızlık yarattı. Büyük baskılar sonucu, 14 Aralık 2015tarihinde Türkiye askerlerinin büyük bir çoğunluğu Başika’ dan çekildi. 19 Aralık 2015’te ABD Başkanı Barack Obama, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı telefonla arayarak Musul’dan çekilmelerini istedi. Daha önce bizi kimse Musul’dan çıkartamaz demecine rağmen, telefon görüşmesinin ardından Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada Türkiye’nin Musul’daki Başika kampındaki askerlerin geri çekileceği açıklandı.
18 Aralık 2015 Tarihi Basın Açıklaması. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Başkanı Kamuran Yüksek, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Sözcüsü Ertuğrul Kürkçü, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanları Hatip Dicle ve Selma Irmak’ın katılımıyla Diyarbakır’da bölgede yaşananlara ilişkin basın toplantısı düzenlendi.Yapılan bu basın açıklaması 6-7 Ekim olaylarında bu güne devam eden Kürtler arasındaki duygusal kopuş açısından mihenk taşı oluşturacak tarihi bir gün anlamına gelmiştir. Toplantıda konuşan Demirtaş şunları söyledi: “Arkadaşlarımız halkımızın haklı meşru tarihsel mücadelesini ve gerekçeleri dile getirdi. Putin’e bir iki gün meydan okuyup daha sonra süt dökmüş kediye dönen Cumhurbaşkanı, Başbakan; Irak’a asker gönderip daha sonra çekmeyeceğim diye dayılanıp daha sonra pısırık pısırık askerlerini çeken Cumhurbaşkanı, Başbakan; İsrail’e vanminut diye meydan okuyan daha sonra gece yarısı anlaşma imzalayan Cumhurbaşkanı ve Başbakan sıra Kürt halkına gelince, Cizre’ye gelince mi aslan kesiliyorsunuz?
27 Aralık 2015 DTK Kongresi Sonuç Bildirgesi açıklandı. Olağanüstü olarak toplanan DTK’nın sonuç bildirgesinde, “Türkiye gerçeğinde demokratik özerkliğe dayalı bir siyasi ve toplumsal sistem yaratmadan Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değildir. Dünya halklarını ve kurumlarını halkımızın meşru özgürlük talepleriyle dayanışmaya çağırıyoruz” denildi. Sonuç bildirgesinin tam metni:1. Ülke genelinde kültürel,

yuksel dedi ki...

sıra Kürt halkına gelince, Cizre’ye gelince mi aslan kesiliyorsunuz?
27 Aralık 2015 DTK Kongresi Sonuç Bildirgesi açıklandı. Olağanüstü olarak toplanan DTK’nın sonuç bildirgesinde, “Türkiye gerçeğinde demokratik özerkliğe dayalı bir siyasi ve toplumsal sistem yaratmadan Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değildir. Dünya halklarını ve kurumlarını halkımızın meşru özgürlük talepleriyle dayanışmaya çağırıyoruz” denildi. Sonuç bildirgesinin tam metni:1. Ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması, 2. Tüm bu özerk bölgelerin ve kentlerin demokratik esaslarla seçilmiş meclisler ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından Türkiye’nin yeni demokratik Anayasası’nın temel prensipleri çerçevesinde yönetilmesi. Özerk Bölgelerin halk iradesinin ayrıca TBMM ve merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesi. 3. Demokratik özerk bölgeler ve diğer idari birimlerde merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki her türlü vesayetine son verilmesi, seçilmişleri görevden alma yetkisinin kaldırılması. Merkezi yönetim organlarının, yeni demokratik anayasa ilkelerine uyulması doğrultusundaki denetimleri dışında bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulması, 4. Özerk bölge ve kentlerde şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin, farklı halklar ve inanç toplulukları meclislerinin, sivil toplum örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan katılımının sağlanması, 5. Demokrasinin derinleşmesi, kapsamlılaşması, özgür ve demokratik yaşamın sağlanması açısından kadınların meclislerde, tüm karar mekanizmaları ve özyönetim kademelerinde eşit temsilinin tanınması. Kadınların ihtiyaçları doğrultusunda meclis, komün ve toplumsal kurumlar kurabilmesi; kadın kurumları ve kadınlarla ilgili kararların tamamen kadın meclislerinin onayından geçmesi. Kadının her alanda özgür ve özerk örgütlenmesinin tanınması. 6. Gençliğin karar mekanizmaları ve özyönetim organlarında yer alması. Bu açıdan gençliğin her alanda özgün örgütlenmesi ve karar mekanizmalarına özgün kimliğiyle katılmasının sağlanması, 7. Her kademede eğitimin özyönetimlere bırakılması. Türkçe’nin yanı sıra bütün anadillerin de eğitim ve öğretim dili olması. Eğitim müfredatında genel müfredat dışında yeni demokratik anayasa, evrensel değerler ve insan hakları çerçevesinde yerelin tarihi, kültürel ve toplumsal özgünlükleri ve ihtiyaçları temelinde müfredata eklemeler yapılması. Türkçe’nin yanında yerel dillerin de resmi dil olarak kabul edilmesi. 8. Dil, tarih ve kültür alanında her türlü çalışma yapabilmek. Aynı zamanda İnanç ve ibadet hizmetleri sunan kurumların özerk kurumlar olarak örgütlendirilmesinin sağlanması. 9. Bütün düzeylerdeki sağlık ve tedavi hizmetlerinin özerk

yuksel dedi ki...

lar olarak örgütlendirilmesinin sağlanması. 9. Bütün düzeylerdeki sağlık ve tedavi hizmetlerinin özerk yönetimlerce sunulabilmesi. 10. Yargı Sistemi ve Adalet Hizmetlerinin Özerk Bölge Modeline göre yeniden düzenlenmesi. 11. Toprak, Su ve Enerji kaynaklarının Ekolojik çerçevede toplum yararına işletilmesi,denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisinin Özerk Bölge Yönetimine verilmesi.Öz yönetimin tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda genel demokratik anayasa ilkelerine ters düşmeden her türlü üretim ve işletme birimleri oluşturma,bu tür toplumsal ve bireysel girişimleri destekleme, teşfiketme,hibe desteği sunma yetkisine sahip olması. 12. Özerk Bölgenin yönetim alanında ve kent içinde, her türlü kara, hava, deniz ulaşım hizmetlerini sunması ve denetimini sağlaması. Trafik hizmetlerinin merkezi trafik kurumları ile uyumlu halde yerel yönetim organları denetimindeki birimlerce yürütülmesi. 13. Yukarıda belirtilen hizmetlerin sunulabilmesi için yerelde bütçelemenin Özerk Bölge Yönetimine devredilmesi ve kadın odaklı bütçelemenin esas alınması; merkezle ve diğer yerellerle varılacak anlaşmalara ve hakkaniyet ilkelerine bağlı olarak bazı vergilerin özyönetim birimleri tarafından toplanması. Merkezin, yerelden topladığı bütün vergi gelirlerinden yerele pay verilmesi. Merkezin bölgelerin gelişmişlik farkını giderecek şekilde gerekli tedbirleri alması.14. Özerk Bölge Yönetiminin denetiminde, yereldeki asayişin tümünü sağlayacak resmi yerel güvenlik birimlerinin kurulması, bu birimlerin Anayasal kurallar çerçevesinde ihtiyaçlara bağlı olarak kurulmuş merkezi savunma ve güvenlik birimleriyle koordineli olarak çalışması. Sonuç olarak; Demokratik özyönetimlerin Türkiye’nin demokratik birliği ve halkların ortak geleceği temelinde gerçekleşmesini ve bu nitelikte demokrasiyi ve özgürlükleri güvence altına alacak demokratik bir anayasa yapılması zorunludur. Böyle bir anayasa tüm toplumsal kesimler, farklı etnisiteler ve inanç toplulukların özgür ve demokratik yaşama kavuşması açısından da vazgeçilemez önemdedir. Yalnızca bir halkın, bir kesimin, bir topluluğun özgür ve demokratik yaşamını sağlayan ama diğerlerine hak tanımayan bir anayasa, siyasal ve toplumsal bir sistem düşünülemez. Demokratik özerklik mücadelemiz Kürtler için olduğu kadar, Türkler ve tüm diğer etnisiteler, inanç toplulukları, dışlananlar, ezilenler, ihmal edilenler için de bir demokrasi ve özgürlük mücadelesidir. Özyönetimlere dayalı demokratik özerklik modelimizin aynı zamanda Ortadoğu’nun içinde bulunduğu bu karmaşa ve kaos ortamından çıkışa dönük önemli bir örnek oluşturacağı inancındayız. Bu model bin yıldır kader ortaklığı yapmış halklarımızın ülke ve bölge meselelerinin barışçıl ve demokratik çözümüne öncülük edecektir. Bu deklarasyon dinamik bir tartışma ve uzlaşma arayışıdır. Öneri ve eleştirilere açıktır.

yuksel dedi ki...

TEŞKÎLÂT-ı ESÂSİYYE KANUNU

(bk. ANAYASA).


TEŞKÎLÂT-ı MAHSÛSA

(تشكيلات مخصوصة)

II. Meşrutiyet döneminde 1913-1918 yılları arasında faaliyet gösteren istihbarat ve propaganda teşkilâtı.

23 Temmuz 1908 inkılâbı sonrasında mevcut istihbarat birimleri ve hafiyelik teşkilâtına gösterilen tepkiler bu kurumların neredeyse tamamen tasfiyesine yol açmıştır. Bunun yanı sıra II. Abdülhamid döneminde benimsenen panislâmizm siyasetinin yürütülmesinde kullanılan değişik mekanizmalar, gerek bu alanda görevlendirilen kişilerin devre dışı kalması gerekse yeni siyasetler oluşturulması yolundaki beklentiler sebebiyle işlevsiz kalmıştır. Siyasette yeni bir güç merkezi halinde ortaya çıkan Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti kendi istihbarat birimlerine ve fedai teşkilâtına yarı resmî bir karakter kazandırarak bu boşluğu doldurmaya çalışmış, bu sebeple II. Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında ciddi bir yetki çatışması meydana gelmiştir. Aslında Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti’nin (cemiyet 1908 ihtilâlinin ilk günlerine kadar bu adı kullanır) 1908 öncesindeki muhaberatına bakıldığında, özellikle Batı devletlerinin idaresi altına girmiş müslüman topluluklarla Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk kavimleriyle irtibat konusunda II. Abdülhamid’in izlediği siyasetten temelde farklılık göstermeyen düşüncelerin örgüt tarafından benimsendiği görülür. Nitekim Terakkî ve İttihat Cemiyeti reisleri 1906 yılında Uhuvvet-i İslâmiyye Cemiyeti adı altında Paris merkezli bir teşkilâtı örgütlemiş, Âzerî ve Tatar aydınları ve siyasî cemiyetleriyle ilişkiler kurmuştur.

yuksel dedi ki...

1908 sonrasında kendi teşkilâtını tedrîcen devlet istihbaratı haline getiren İttihat ve Terakkî Cemiyeti aynı şekilde dünya müslümanları, Kafkasya ve Orta Asya Türkleri’yle münasebetleri düzene sokma alanında kurumsal düzenlemeler yapmıştır. Balkan savaşlarının ardından bu topluluklara Rumeli’nin kaybedilen topraklarındaki müslümanlar da katılmıştır. Bunun yanı sıra Trablusgarp’ın İtalyanlar tarafından işgali, Asîr’de Seyyid Muhammed el-İdrîsî, Yemen’in Cibâl bölgesinde İmam Yahyâ Hamîdüddin ve Arabistan yarımadasının değişik bölgelerinde yerel liderlerin nüfuz alanlarını genişletmeleri Arap liderleriyle ilişkinin niteliğini değiştirmiştir. Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın Veteriner Miralay Râsim Bey’in telkiniyle gayri resmî olarak Eşref Sencer (Kuşçubaşı) tarafından 1898’de kurulduğu ve 1910’da Sultan Reşad’ın onayı ile resmiyet kazandığına dair kayıtların geçerliliği tartışmalıdır. Mevcut belgelerden 17 Teşrînisâni 1329 (30 Kasım 1913) tarihinde Harbiye Nezâreti bünyesinde Umûr-i Şarkıyye Şubesi veya Teşkîlât-ı Mahsûsa diye adlandırılacak bir teşkilâtlanmaya gidilmesinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Fakat aynı belgeler, asıl örgütlenme ve faaliyetin 1914 yılında bilhassa I. Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır. Nitekim savaşın ardından teşkilâtın faaliyetlerinin soruşturulması amacıyla belgeleri talep edildiğinde müdürlüğün Başkumandanlık Vekâleti’ne bağlı şekilde kurulup ilga edildiği vurgulanmıştır (BA-HR. SYS 2461/31-4.12.1918). Teşkilâtlanmanın, İttihat ve Terakkî Cemiyeti içinde Enver Bey (Paşa) liderliğindeki askerî ağırlıklı kanadın güçlendiği bir dönemde yapılmasının bir neticesi olarak örgütlenme de askerî karakter kazanmış ve Enver Bey’in denetimi altında gerçekleştirilmiştir. Enver Bey ile 1905 sonundan itibaren cemiyeti örgütleyen Dr. Nâzım ve Dr. Bahâeddin Şâkir beylerin Teşkîlât-ı Mahsûsa içindeki konumları ve örgütün ideolojisinin şekillenmesindeki rolleri bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Enver Paşa’nın Bingazi’de Alman propagandası tarafından dikkat çekici bir askerî ve sivil örgütlenme modeli diye nitelenen düzenlemeleri (Enver Pascha, Um Tripolis, s. 7 vd.), Dr. Bahâeddin ile Dr. Nâzım beyler tarafından idare edilen Terakkî ve İttihat Cemiyeti muhaberatında dünya müslümanları, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türkler’e yönelik olarak dile getirilen görüşler (Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyetinin 1906-1907 Senelerine Ait Muhaberatının Kopya Defteri, s. 119-123, 180-181) ve La Fraternité Musulmane-Uhuvvet-i İslâmiyye Cemiyeti’nin belirtilen amaçlarıyla (Archives nationales [Paris], Fonds Emile Corra, 17/AS/23/dr2; Şûrâ-yı Ümmet, sy. 122 [1907], s. 4) Teşkîlât-ı Mahsûsa ideoloji ve uygulamaları arasında çarpıcı benzerlikler bulmak mümkündür. Teşkîlât-ı Mahsûsa başkanlığına getirilen Süleyman Askerî Bey, hem Bingazi’de hem Garbî Trakya’da direnişte ve geçici yönetimler kurulmasında (1913) önemli görevler almış bir Osmanlı zâbitidir. Teşkîlât-ı Mahsûsa örgütlenmesinin, İttihat ve Terakkî Cemiyeti tarafından 1911 sonrasında planlanarak icra edilen eylemlerin devlet mekanizması içinde tek merkezden ve daha geniş ölçekte uygulanması amacıyla gerçekleştirildiğini belirtmek gerekir. Trablus ve Balkan savaşlarının yol açtığı sorunlar, I. Dünya Savaşı’nın çıkışıyla birlikte çatışmaya Osmanlı Devleti’nin dahil olması, bu tür bir istihbaratın ve gayri nizamî harp teşkilâtının eylem alanı ve hacminin fazlasıyla genişlemesine sebep olmuştur. Yeni örgütte Süleyman Askerî, Yâkub Cemil ve Âtıf (Kamçıl) gibi İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin önde gelen fedai liderleri görev almıştır. Süleyman Askerî Bey’in 1914 sonunda Irak’ta görevlendirilmesinin ardından Ali Başhampa reisliğe getirilmiş, onun 31 Ekim 1918 tarihinde vefatından sonra Hüsamettin (Ertürk) son başkan olarak çalışmıştır.

Teşkîlât-ı Mahsûsa örgütlenmesine dair ulaşılabilen belgelerden örgütün Mısır,

yuksel dedi ki...


cilt: 40; sayfa: 569
[TEŞKÎLÂT-ı MAHSÛSA - M. Şükrü Hanioğlu]

Tunus, Orta Asya’nın değişik bölgeleri, Hindistan, Afganistan, Balkan devletleri arasında paylaşılan eski Rumeli vilâyetleri, Vilâyât-ı Şarkıyye, Kafkasya, Kırım gibi bölgelerle ilgilenen masaları ve değişik dillerde istihbarat toplayarak propaganda yapan birimlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Teşkilât, I. Dünya Savaşı’nda belgelerde dârülharp diye atıfta bulunulan Kafkasya, Suriye, Asîr gibi savaş alanlarına değişik ölçeklerde (çete, müfreze, tabur, alay) faaliyet gösteren yarı askerî yapılanmaların gönderilmesini sağlamış; Mısır, Sudan, Trablusgarp bölgelerinde operasyonlar yapmaya çalışmıştır. Ayrıca Ermeni tehcirinde aktif rol almış, Dr. Bahâeddin Şâkir Bey örgütün Vilâyât-ı Şarkıyye reisi sıfatıyla bunun uygulayıcılarından biri olmuştur. Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın örgütlediği gayri nizamî birimleri, faaliyet ve operasyonları Osmanlı ordusundaki emir-komuta düzeninde ciddi sorunlara yol açmış ve düzenli birlik komutanları tarafından eleştirilmiştir.

Harbiye Nezâreti içerisinde bulunan Teşkîlât-ı Mahsûsa, bir diğer istihbarat birimi şeklinde faaliyet gösteren Dahiliye Nezâreti Emniyyet-i Umûmiyye Müdüriyeti ile irtibatı sürdürmüş, vilâyetlerdeki mülkî idarecilerle değişik konularda iş birliği yapmıştır. Belgeler, teşkilâtın özellikle savaş döneminde fazlasıyla artan masraflarının Harbiye Nezâreti yanında diğer nezâretler, vilâyetlerin örtülü ödenek bütçeleriyle Müdâfaa-i Milliyye Cemiyeti gibi kuruluşlar tarafından karşılandığını, ayrıca gönüllü müfrezelerin oluşturulması alanında iâneler toplandığını ortaya koymaktadır (BA-DH.ŞFR. 497-52/1.11.1331). Ancak teşkilât görevlileri aslî raporlarını örgütlendikleri nezâret birimlerine sunmuştur. Teşkîlât-ı Mahsûsa liderlerinin İttihat ve Terakkî Cemiyeti ileri gelenlerinden oluşması iki kurum arasındaki ilişkinin tanımlanmasını güçleştirmektedir. Hukuken Teşkîlât-ı Mahsûsa devlet örgütlenmesi içinde yer alan bir kurum olmakla birlikte İttihat ve Terakkî’nin baskıcı tek parti uygulamalarıyla devlet bürokrasisine hâkim olması ve mensuplarını önemli mevkilere yerleştirmesi sebebiyle bu cemiyetin bir yan kuruluşu gibi mütalaa edilmiştir. Bu husus, İttihat ve Terakkî reislerinin 1918 sonrasındaki sorgulama ve muhakemelerinde dile getirilmiş, ancak ülkede kalan İttihatçı liderler bu iddiayı kesinlikle reddedip cemiyetle Teşkîlât-ı Mahsûsa arasında organik bir bağ bulunmadığını, cemiyet yerel şube örgütlerinin kanunlar çerçevesinde faaliyet gösteren teşkilâta yalnızca gönüllü temini konusunda yardımcı olmaya çalıştıklarını savunmuştur.

yuksel dedi ki...

cilt: 40; sayfa: 569
[TEŞKÎLÂT-ı MAHSÛSA - M. Şükrü Hanioğlu]

Tunus, Orta Asya’nın değişik bölgeleri, Hindistan, Afganistan, Balkan devletleri arasında paylaşılan eski Rumeli vilâyetleri, Vilâyât-ı Şarkıyye, Kafkasya, Kırım gibi bölgelerle ilgilenen masaları ve değişik dillerde istihbarat toplayarak propaganda yapan birimlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Teşkilât, I. Dünya Savaşı’nda belgelerde dârülharp diye atıfta bulunulan Kafkasya, Suriye, Asîr gibi savaş alanlarına değişik ölçeklerde (çete, müfreze, tabur, alay) faaliyet gösteren yarı askerî yapılanmaların gönderilmesini sağlamış; Mısır, Sudan, Trablusgarp bölgelerinde operasyonlar yapmaya çalışmıştır. Ayrıca Ermeni tehcirinde aktif rol almış, Dr. Bahâeddin Şâkir Bey örgütün Vilâyât-ı Şarkıyye reisi sıfatıyla bunun uygulayıcılarından biri olmuştur. Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın örgütlediği gayri nizamî birimleri, faaliyet ve operasyonları Osmanlı ordusundaki emir-komuta düzeninde ciddi sorunlara yol açmış ve düzenli birlik komutanları tarafından eleştirilmiştir.

Harbiye Nezâreti içerisinde bulunan Teşkîlât-ı Mahsûsa, bir diğer istihbarat birimi şeklinde faaliyet gösteren Dahiliye Nezâreti Emniyyet-i Umûmiyye Müdüriyeti ile irtibatı sürdürmüş, vilâyetlerdeki mülkî idarecilerle değişik konularda iş birliği yapmıştır. Belgeler, teşkilâtın özellikle savaş döneminde fazlasıyla artan masraflarının Harbiye Nezâreti yanında diğer nezâretler, vilâyetlerin örtülü ödenek bütçeleriyle Müdâfaa-i Milliyye Cemiyeti gibi kuruluşlar tarafından karşılandığını, ayrıca gönüllü müfrezelerin oluşturulması alanında iâneler toplandığını ortaya koymaktadır (BA-DH.ŞFR. 497-52/1.11.1331). Ancak teşkilât görevlileri aslî raporlarını örgütlendikleri nezâret birimlerine sunmuştur. Teşkîlât-ı Mahsûsa liderlerinin İttihat ve Terakkî Cemiyeti ileri gelenlerinden oluşması iki kurum arasındaki ilişkinin tanımlanmasını güçleştirmektedir. Hukuken Teşkîlât-ı Mahsûsa devlet örgütlenmesi içinde yer alan bir kurum olmakla birlikte İttihat ve Terakkî’nin baskıcı tek parti uygulamalarıyla devlet bürokrasisine hâkim olması ve mensuplarını önemli mevkilere yerleştirmesi sebebiyle bu cemiyetin bir yan kuruluşu gibi mütalaa edilmiştir. Bu husus, İttihat ve Terakkî reislerinin 1918 sonrasındaki sorgulama ve muhakemelerinde dile getirilmiş, ancak ülkede kalan İttihatçı liderler bu iddiayı kesinlikle reddedip cemiyetle Teşkîlât-ı Mahsûsa arasında organik bir bağ bulunmadığını, cemiyet yerel şube örgütlerinin kanunlar çerçevesinde faaliyet gösteren teşkilâta yalnızca gönüllü temini konusunda yardımcı olmaya çalıştıklarını savunmuştur.

yuksel dedi ki...

Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın gayri nizamî birimler örgütlerken keyfî davranışlar içine girdiği, bu alanda teşkilât görevlilerinin hukukî sınırları zorladıkları belgelerden anlaşılmaktadır. Çoğunluğu 1914 yılı Şubatında Takvîm-i Vekāyi‘de neşredilen, Dârülharbe Gidecek Olan Eşhas Hakkındaki Takibat ve Mücâzâtın Teciline Dair Kānûn-ı Muvakkat’a dayanarak silâh altına alınan kişilerden oluşturulan çeteler ve diğer birimler kısa süreli bir eğitimin ardından cephelere ve cephe gerisine gönderilmiş, teşkilât mensubu zâbitlerin kumandası altında çalışmıştır. Ayrıca mahkûm ve gönüllülerden kurulan, bazı bölgelerde aşiret mensuplarından oluşturulan (BA-DH.ŞFR. 445-31/8.10.1330), Osmanlı tebaası dışında diğer ülke vatandaşlarının da görevlendirildiği (BA-DH.EUM.2.Şb. 15-64/6 N 1335; DH.İ.UM. 29-1-43/1 Ca 1333) birimler mevcut askerî birliklere göre çok daha gevşek bir disiplin içerisinde hareket etmiş; eşkıyalık, hırsızlık ve esnafa para ödememe gibi pek çok şikâyete yol açmıştır (BA-DH. ŞFR. 464-34/3.2.1330; 475-35/30.5.1331; 505-82/3.11.1331; 547-85/10.5.1333; İ.HB 179-1334-S-093/25.S.1334).

I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı yenilgisiyle sonuçlanması eleman temini, operasyon ve mensuplarının eylemleri ciddi tartışmalara yol açan ve uygulamada bürokratik denetim dışında kalan teşkilâtın lağvına yol açmıştır. Teşkilât liderlerinden Hüsamettin Bey (Ertürk) hâtıratında Enver Paşa’nın kendisine, lağvedilme kararına rağmen teşkilâtın faaliyetlerini sürdürmesi konusunda yeni sadrazam Ahmed İzzet Paşa ile fikir birliğine varıldığını söyleyerek bu yönde tâlimat verdiğini nakletmektedir. Bu ifade, İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin savaşın mağlûbiyetle neticeleneceğinin anlaşılmasından sonra ülkede direniş örgütlenmesinin yapılandırılması konusunda gösterdiği çabalara uygunluk göstermektedir. Teşkilâtın bu faaliyet döneminde direniş, Millî Mücadele’nin başlatılması ve sürdürülmesinde istihbarat, lojistik ve operasyonlarla ilgili destek sağladığı değişik kaynaklar tarafından belirtilmektedir.

yuksel dedi ki...


BİBLİYOGRAFYA:

BA, DH.EUM.2.Şb. 5-90/28 Ca 1333; DH. KMS. 35-22/7 M 1334; DH.ŞFR. 55A-222/23 N 1333; 75-71/14 C 1335; Archives nationales (Paris), Fonds Emile Corra, 17/AS/23/dr2; Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyetinin 1906-1907 Senelerine Ait Muhaberatının Kopya Defteri, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, nr. O.30, s. 23, 119-123, 180-181; Enver Pascha um Tripolis (trc. F. Perzynski), München 1918, tür.yer.; Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası (nşr. Samih Nafiz Tansu), İstanbul 1957; Galip Vardar, İttihat ve Terakki İçinde Dönenler (haz. Samih Nafiz Tansu), İstanbul 1960, tür.yer.; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İstanbul 1989, III, 275-292; Philip H. Stoddard, Teşkilât-ı Mahsusa (trc. Tansel Demirel), İstanbul 1993; Arif Cemil, I. Dünya Savaşı’nda Teşkilât-ı Mahsusa, İstanbul 1997; Vahdet Keleşyılmaz, Teşkilât-ı Mahsûsa’nın Hindistan Misyonu: 1914-1918, Ankara 1999; Mustafa Balcıoğlu, Teşkilât-ı Mahsusa’dan Cumhuriyete, İstanbul 2001; Atilla Çeliktepe, Teşkilât-ı Mahsusa’nın Siyasi Misyonu, İstanbul 2003; Polat Safi, The Ottoman Special Organization-Teşkilat-ı Mahsusa: A Historical Assessment with Particular Reference to its Operations against British Occupied Egypt, 1914-1916 (yüksek lisans tezi, 2006), Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Nurettin Şimşek, Teşkilât-ı Mahsusa’nın Reisi Süleyman Askerî Bey: Hayatı, Siyasî ve Askerî Faaliyetleri, İstanbul 2008; İhsan Aksoley, Teşkilât-ı Mahsusa’dan Kuvâ-yı Milliye’ye, İstanbul 2009, s. 15-77; “Uhuvvet-i İslâmiyye Cemiyeti”, Şûrâ-yı Ümmet, sy. 122, İstanbul 1907, s. 4; Hamit Pehlivanlı, “Teşkilât-ı Mahsusa Türk Modern İstihbaratçılığının Başlangıcı mı?”, Yeni Türkiye, VI/31, Ankara 2000, s. 512-521.

M. Şükrü Hanioğlu

yuksel dedi ki...

Tezkiyesiz nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla, kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez. Eğer zahiri sevse de samimi sevmez; belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever.
Risale-i Nur
Lemalar

yuksel dedi ki...

Ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.
Risale-i Nur
Mektubat.

yuksel dedi ki...

Musibet şerr-i mahz olmadığı için bazan saadette felaket olduğu gibi, felaketten dahi saadet çıkar.
Risale-i Nur.
Tarihçe-i Hayat.

yuksel dedi ki...

Namazda ruhun ve kalbin büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah dünyevi amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır.
Risale-i Nur
Sözler.

yuksel dedi ki...

Adnan Menderes'in öldürülme nedenlerinden birisi de Mustafa Kemal Atatürk'ün gizlenen gerçek vasiyetini okuması.
Atatürk'ün Gizlenen Vasiyeti.

yuksel dedi ki...

Deccal yahudi asıllı biri olduğu için (Müslim, Fiten 90), onlar kendisine büyük ilgi gösterecek ve onu destekleyeceklerdir.
Riyazü's Salihin.cilt 7. sy.471.

yuksel dedi ki...

Günahlardan, haramlardan kaçmak hicretin en sevablısıdır.
Akra fm.
Esad Coşan hoca.

yuksel dedi ki...

Cihadın en faziletlisi farzları yerine getirmektir.
Haramlardan kaçmak hicretin en faziletlisidir.
Esad Coşan Hoca.

yuksel dedi ki...

Zaten Deccâl kelimesi de yalancı, hilekâr, hakkı bâtıla, iyiyi kötüye karıştıran kimse anlamına gelmektedir.
Peygâmberim aleyhisselâm ümmetınden otuz kadar deccâl çıkacağını,...
Riyazü's Salihin.cilt 7. sy.445.

yuksel dedi ki...

Resul-i Ekrem Efendimiz, "Allah c.c.ın yasakları çiğnenmediği sürece şahsı adına hiçbir şeyden dolayı intikam almamış, ama Allah c.c.ın yasağı çiğnenmişse, bu hareketin cezasını mutlaka vermiştir." Demek ki müslüman Allah c.c.hakkı söz konusu olduğu zaman daha dikkatli ve titiz olacaktır.
Riyazü's Salihin cilt 7. sy.497.

yuksel dedi ki...

Resul-i Ekrem s.a.v. şöyle buyurdu.
Mü'min bir yılan deliğinden iki defa ısırılmaz.
Riyazü's Salihin cilt 7. sy.496.

yuksel dedi ki...

Mü'min dikkatli ve uyanık insandır. Kendisine hile yapan, tuzak kuran, kendisini oyuna getirmek isteyenlerin oyununa gelmez. Dikkatsizlik ve tedbirsizlik sebebiyle bir defa aldatılsa bile, ferasetini kullanarak ikinci defa aynı tuzağa yakalanmaz.
Riyazü's Salihin cilt 7. sy.497.

yuksel dedi ki...

Mü'min halim selim bir insandır. Gerektiğinde karşısındakini bağışlar, yapılan kusurları büyütmez. Ama biri kendisini kandırmaya kalkar, o da bunu farkederse,bu defa İslâm'ın izzetini korumak için bu hilekârı bağışlamaz, ona haddini bildirir.
Riyazü's Salihin cilt 7. sy.497.

yuksel dedi ki...

İslâm Din'inin temeli,esası,direği faydalı akıl ve marifetullahtır.
Aklı Selim ahiret için çalışmaktır.
Faydalı Akıl günahlardan sakınandır.
Esad Coşan Hoca

yuksel dedi ki...

Buyuk hedefleri olanlar buyuk fedakarliklar yapmaz zorundalar.
Lalegul tv

yuksel dedi ki...

Hanif vasfi hakka meyl eden, batildan donen ve hakikatin ziddi olan her seyden yuz ceviren kimse demektir.

yuksel dedi ki...

Milletin kalb hastalığı,zaaf-ı diyanettir; bunu takviye ile sıhhat bulabilir.
Risale-i Nur
Tarihçe-i Hayat.

yuksel dedi ki...

Meşe ağacının eğilmesi kırılması(na), babanın oğlunun sözünden çıkması ölümü(ne neden) olur.
Dünya Atasözleri.sy.433.

yuksel dedi ki...

Nerede birlik orada bolluk.
Önceden düşünmeyenin sonu karanlık.
Sıkıntısız rahatlık olmaz.
Sözün doğru olursa, başın dağ (gibi) olur.
Suyu görmeden çizme çıkarma.
Dünya Atasözleri.433,434, 435.

yuksel dedi ki...

Yalnız koyunu, kurt yer.
Dünya Atsözleri.sy.437.

yuksel dedi ki...

Bilgi güce tabi olursa niza, güç bilgiye tabi olursa nizam oataya çıkar.
Niza; karışıklık, kargaşa ve kavga anlamına gelir.
-sen doğru dur, eğri belasını bulur.
Bize düşen istikamet üzere sadakatimizi muhafazadır.
365 İzahlı Söz Dedi ki.sy.111.

yuksel dedi ki...

İhlâsla yapılan iş çoğalır.
Mükemmellik hata yapmamak değil, hatayı tekrarlamamaktır.
Hakiki dua günahı bırakmaktır.
Nice doğrular var adamı yoldan eder, nice yanlışlar var insanı adam eder.
(Doğruların adamı yoldan etmesi, neticeleri itibarı iledir.)
Dilde biten kalbe ekilendir.
365 İzahlı Özlü Söz.Dedi ki .sy.113,114,115.

yuksel dedi ki...

Rüşveti devletin çökünde en önemli nedenler arasında sayan Tanzimat Fermanı'ndaki görüşe uyularak, 3 şubat 1855'te Rüşvetle mücadele için yasa gücünde bir nizamname yapıldı.30
30. Men-i irtikab Nizamnamesi.
Türk Hukuk Tarihi.sy.343.

yuksel dedi ki...

İçtihatla içtihat nakzedilemez...
Bu eksikliklerine karşılık, Mecelle hukuk tarihi bakımından son derece önemli bir eserdi.
Türk hukuk Tarihi.sy.354.

yuksel dedi ki...

İlim küpü Ali Kara Hocamızdan talebelere kolaylık…. İşte mecellenin 100 kaidesi

1. MADDE:

Fıkhın Tarifi:



اَلْفِقْهُ : عِلْمٌ بِالْمَسَائِلِ الشَّرْعِيَّةِ الْعَمَلِيَّةِ الْمُكْتَسَبَةِ مِنْ اَدِلَّتِهَا التَّفْصِيلِيَّةِ


Fıkıh: şeriatın ameli meselelerini, tafsili delillerin den bilmektir.

Yani, fıkıh amellerle alakalı hususları, tafsilli delillerden bilmek, anlamaktır. Bu şekilde bilmeye fekâhat, bu kimseye de fakîh denir. Fıkıh ilmi tahsiline de tefekkuh denir.

Bir hadisi şerifte buna işaret buyurulmuştur.

Muaviye radıyellahu anhu’dan, Resulullah sallallahu aley hi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah kim için hayır dilerse, onu dinde fâkih kılar.”

Mes’ele: Küllî -umûmî- bir kaide olup, kendisi altına pek çok cüz’î şeyler uygun gelir.

Mesela: Şartlarını toplayan bir vakıf lazım gelir -vakıf olur- denirse, bu “şartlarını cem eden bir vakıf luzum ifade eder” tarzında bir mesele olur ki, bu da bir küllî kaidedir. Buna göre Ahmet, Mehmet, Fatma gibi fertlerin yapacağı vakfın da luzum ifade edeceği zarureten anlaşılmıştır.

Kaide: Bir kat’i külli (veya ekseri) hükümdür ki, bir çok cüz’iyyatın hükmünün bilinmesi kendisi ile murad olunur.

yuksel dedi ki...

Hüküm: Kulların fiili ile alakalı olan İlahi hitap. Yani kulların yapması veya yapmaması istenen hükümler; farz, vacib, haram, mekruh, sahih, fasit gibileri.

Fıkıh ilminin mevzusu: Mükellefin fiilleridir. Yani hayatı boyunca işleyeceği bütün hususlar, fıkhın konusu dahilindedir.

Fıkhın Gayesi: Dünya ve ahıret saadetine nail olmaktır.


Şari’: Hak tealadır. Bazan Peygamberimiz sallallahu aley hi ve selleme de hükümleri beyan ve tebliğ edici olması haysiy yetinden şari’ denilir.Mükellef: Allahu teala tarafından kendisine bir şeyi yap-mak veya yapmamak külfeti/zahmeti lazım getirilen akıllı ve baliğ kimsedir. Bu külfeti ona lazım getirmeye de teklif denir.

Şeriat: Din, islam, millet. Allahu tealanın kulları için tayin etmiş olduğu dini/uhrevi ve dünyevi ahkamın toplamıdır. Bazan, islamda ceza hukukuna da –şeriat- söylenir.

Ameliyye: Kulların fiilleri ile alakalı hususlar. İbadetler, muameleler, alış verişler, miras ve vasıyyet gibileri. Buna itika di hususlar dahil değildir.

Fıkhi meselelerin bazısı ahıretle alakalıdır. İbadetler bu kabildendir. Bazısı da dünya ile alakalıdır. Bunlar muameleler, nikahla alakalı hususlar ve cezalardır.

İnsan nevisinin kıyamete kadar bekası için evlilik mües-sesesi gereklidir; yaşam için sanat, ticaret, ziraat, alış veriş gereklidir; bütün bunların düzgün işlemesi de adalete hak ve hukuka dayanır. İşte bütün bu hususları ihtiva için dinimiz dünyalık olarak gerekli düzenlemeyi tayin etmiştir. Kulluk bor-cu olan ibadetler, muameleler, akitler ve cezalar.

yuksel dedi ki...

İslam alimleri insanların ihtiyacı olan hususlarda fetva ve hüküm vermek için kolaylık hasıl etmekte konuları/meseleleri bablara, fasıllara ayırmış, bunlarla alakalı kaideler tertible-yerek önümüze, şu ‘Mecelley-i ahkam-ı adliyye’dediğimiz eseri koymuşlardır.

2. MADDE:

اْلاُمُورُ بِمَقَاصِدِهَا
İşler maksadlarına göredir.

Bir iş üzerine bağlanacak hüküm, o işten maksad ne ise ona göredir. Maksad kalbin yöneldiği şey/gayedir.

Mesela alırım, satarım gibi geleceğe dönük/istikbal lafzı ile, şimdiki hal kasdedilirse, ordaki satış-alış muamelesi bağlanmış/akdedilmiş olur. Zira şu lafızlardaki kasdedilen mana, şu an satmak ve almak manalarıdır.

Umur: Emir kelimesinin çoğuludur. Bu lafız fiillere ve sözlere denir.

Kast: Kalbi bir iş olmakla beraber harici bir delille belli olur. Mesela: kayıp eşya meselesinde, kişi başkalarını şahit tutup açıklama yapsa, bu, bulduğu şeyi sahibine geri verece-ğine dair bir harici delil olur. Buna binaen daha sonra bu bulan kişinin elinde bulduğu şey zayi olsa, bu kişinin bir şey öde-mesi lazım gelmez.

Bu kaide “Ameller ancak niyetlere göredir” hadisi şerifinden alınmıştır. Amellerin hükümleri, sevaba müstehak olmaları ancak niyetlere göredir. Bunlar niyete göre değişik-liğe uğrar.

yuksel dedi ki...

Hanefilerde abdestte niyetin farz olmaması, suyun bizzat temizleyici olmasındandır. Fakat niyet edilirse bütün beden yıkan mış gibi sevab olur.

Teyemmümde niyetin farz olmasına gelince, orda toprak niyetle temizleyicilik vasfını alır, bu da ona taharet kasdıyla yönel mekle hasıldır.

Bu asla binaen meselâ: Bir şahıs kabını, su elde etmek için yağmurun altına koysa ve ona su birikse, o suya malik olur. Daha sonra bir başkası suyu dökse bunun ücretini öde-mesi gerekir. Amma kabını yağmur altına bu niyetle koyma-mışsa, biriken suya malik olamaz, bu durumda başkaları da o suyu kullanabilir.

Aynı şekilde birisi ağını veya tuzak aletini avlanmak niyetiyle kurup hazırlasa ve o tuzağa bir kuş takılsa, kuş o ağ sahibinin mülkü olur. Amma ağı kurutmak kasdıyla ipe asmış-sa, ona takılan kuş



kendi malı olmaz, başkası onu alırsa ağ sahibi ondan kuşu talep edemez.



2. MADDEDEN HARİÇ OLAN HÜKÜMLER:

Kasıt ve niyetle değişmeyen hükümler bu kaideden hariçtir.

yuksel dedi ki...

Meselâ, bir kişi baskasının izni okmadan malını şaka yollu alsa, bu durumda gasb edici olur ve niyetine bakılmaz. Alanın şaka niyetine bakılmaz, mal sahibinin iznine bakılır.

Meselâ, bir kişi bir sarhoşu görse ve elindeki paraların zayi olmasından korkup onları sarhoşun elinden alsa, bu du-rumda gasb edici olur ve paraları sahibine ödemekle emre-dilir.

Not: Külli kaidelerde hüküm ekseridir, bunlara zıt bazı hükümlerin bulunması külli kaidelere zarar vermez. Yukarki misallerde olduğu gibi.



3. MADDE:

اَلْعِبْرَةُ فِى الْعُقُودِ لِلْمَقَاصِدِ وَ الْمَعَانِى لا لِْلاَلْفَاظِ وَ الْمَبَانِى


Akitlerde itibar edilen kasıt ve manalaradır, lafız ve kalıblar değildir.

Yani; islamda kişiler arasında cari olan akitlerde (muame lelerde) itibar edilen, onlardan anlaşılan manalar ve kasdedilen şeylerdir.

Akit: Tasarrufta, icabı kabule bağlamaktır. Yani muame-le yapanların birinin teklif ifade eden sözünü, karşı tarafın kabul ifade eden sözüne eklemektir. ilk söze icab, ikinciye ka-bul denilir. Alış-verişler, nikah, kiralamak, emanet vermek gibi muameleler şer’i akitle hasıldır.

Bu kaideden anlaşılan, akit anında şahısların lafızlarına bakılmaz, belki kelamlarından anlaşılan hakiki maksadlarına bakılır. Ancak lafızları tamamen boşa çıkarmamak mümkünse buna dikkat edilir.

yuksel dedi ki...

Bey-i vefa, satıcı ne zaman ücreti geri verirse, müşteri de satılan malı satıcıya geri verecektir. Bu akit esnasında, müşteri tarafından satınalma sözü kullanılsa da, müşteri mala malik değildir. Zira bu akitteki kasıt satış muamelesi değildir, belki müşterinin alacağına karşılık satıcıdan rehin olarak bir mal alması ve borcu tahsil ettiği zaman malı satıcıya geri vermesidir. Bunun için garanti/rehin olarak satıcıdan bir mal almıştır. Bu akit, hakikatte satış muamelesi manasında değil-dir.

Bu muameleye vefa denilmesinin sebebi, müşterinin malı geri verme şartına riayet etmesi, vefakarlık göstermesi sebe-biyledir.

Şayet gerçekten bu muamele satış olsaydı, asla satıcı tek taraflı olarak malı müşteriden geri alamazdı.

İkinci misal: Bir şahıs bakkaldan bir şey satınalsa ve bakkal cıya, ‘Bu -satınaldığı- mal yanında bir saat emanet olarak kalsın, ben parasını getireyim’ diyerek malı bırakıp gitse; o mal bakkalın yanında emanet olmaz, belki rehin hük-münde olur. Bakkal malı yanında tutup ücreti almadan onu satıcıya vermeme hakkına sahiptir. Eğer emanet olsaydı, müşteri gelip istediğinde malı geri vermesi lazımdı.

Üçüncü misal: Bir şahıs, başkasına ‘Şu arabayı sana 5 bin liraya hibe ettim’ veya ‘Şu daireyi sana 50 bin liraya hibe ettim’ dese, bu akit satış muamelesi olur, hibe muamelesi olmaz. Bunda satış hükümleri işler. Mesela satılan şey taşın-maz mülk ise, orada şuf’a (komşunun alma) hakkı ortaya çıkar.

yuksel dedi ki...

Dördüncü misal: Bir kişi arkadaşına ‘Şu arabayı sana emanet olarak verdim, 10 lira karşılığında bununla Üsküdar’a gidersin’ dese, bu akit kiralama aktidir, emanet değildir. Çün-kü burdaki kullanımda ücret konulmuştur, emanetlerde ise kullanım ve istifadeler ücretsiz olur.

Faide: Bu kaidede ukud/akitler lafzının zikredilmesi, maksat ve manaların yalnızca akitlerde olduğunu ifade için değil, bilakis galib/ekser olanı beyan içindir; zira bu kaide akitlerin dışında da caridir, davalarda olduğu gibi.

Misali: Yanına emanet bırakılan kişi, emanetin geri istenil mesiyle taleb edildiğinde, “Ben emaneti geri verdim” dese, emaneti bırakan da “vermedin” dese, söz emanetçinin dediği-dir, zira “ben geri verdim” sözüyle, zahirin hılafını iddia etmek tedir, fakat bu sözünden maksad, kendi üzerine ödemenin lazım gelmesidir ki kendisi bunu inkar etmektedir. İsbatı iddi-aci olan mal sahibine lazım gelir.



3. MADDEDEN HARİÇ OLAN HÜKÜMLER:

A- Bir kişi başkasına bir şey satsa ve ücret verilmeye-ceğini şart koşsa, ‘Şu malı sana ücretsiz olarak sattım’ dese, bu satış batıldır ve bunda hibe olmasına itibar edilmez.

B- Bir şahıs arabasını başkasına, ücret olmaksızın kiraya verse, bu kiralama akti fasit olur; emanet te olmaz, zira kiralama akti menfaatin ücret karşılığında olmasını ifade eder, emanetler ise menfaatin ücretsiz olmasını ifade eder. bu iki lafız (icare ve emanet) arasında zıtlık vardır, birini diğerinde kullanmak uygun olmaz.

yuksel dedi ki...

4. MADDE:

اَلْيَقِينُ لا يَزُولُ بِالشَّكِّ
Yakîn/kesin olarak sabit olan şey, şüphe ile yok olmaz.

Yani, kesinlikle sabit olan bir şeyin, hılafına bir delil bu-lunmadıkça, ona gelen bir şek ve tereddütten dolayı yok olduğuna hüküm verilmez. Yakin, kendi gibi yakin olan başka bir delille zail olabilir.

Şek: Lügatta tereddüttür.

Istılahta: fiilin vakı’ olması ve olmaması arasında tered-dütlü olmasıdır. Birini diğeri üzerine tercih ettiren bir şey bulunmamasıdır.

İki şeyden birini tercih mümkün ise, kalb tercih edilen taraf hakkında mutmeinne değilse, tercih edilen taraf zan derecesinde olur, tercih edilmeyen vehim derecesinde olur. Amma kalb, tercih edilen tarafta mutmeinne olursa zannı galib olur. Zannı galib, yakin derecesindedir.

Yakin: lügatta bir şeyin kararlı olmasıdır. ‘Su havuzda yakin oldu’ denir, yani havuzda yerleşti.

Istılahta yakin: Bir şeyin vakı’ olmasına veya olmama-sına dair kesinliğin veya zannı galibin hasıl olmasıdır.

yuksel dedi ki...

Netice olarak, evvelce sabit olan yakini hüküm, sonradan arız olan şek ile yok olmaz.

Misal: Bir kimse vatanından uzak bir yere sefere gitse, uzun müddet boyunca ondan haber kesilse, hakkında haberin kesilmesi hayatının devam ettiğinde şek hasıl eder. Ancak bu şek, evvelki hayatta oluşu ile hasıl olan yakini ilmi yok ede-mez. Buna göre o kişinin öldüğüne hüküm verilmez, yakinen öldüğü sabit olmadıkça varisleri malını taksim edemez, hanımı boş olmaz, icare akti fesh edilemez. [1]

Diğer bir misal: Bir kişi, başkasına hitaben ‘Zannederim ki benim sana yüz lira borcum var.’ dese, bu ikrarı ile bu kişinin zimmetine yüz lira borç sabit olmaz, zira ikrarı kesin olmayıp zannidir. Asıl olan (yakini olan) zimmetinin beri olma-sı (borçsuz olması) dır.



4. MADDEDEN HARİÇ OLAN HÜKÜM:

Müşteri, satın alıp teslim aldığı şeydeki ayıbı iddia ederek malı satıcıya geri vermek istese, davalaşma işi ayıp hakkında neticeye varıncaya kadar, müşteri, parayı vermekle zorlana-maz. Eğer ayıbın satıcı yanında olduğu sabit olursa, hakim alış-verişi fesh eder.

Eğer müşteri ayıbı isbat etmekten aciz kalırsa, bu durum da (müşteri) satıcıya parayı vermekle zorlanır.

Muhakkak burada, sırf şek (yani: sabit olmaya ve olma-maya ihtimali olan eski bir ayıbın bulunması) ile, hemen ücretin verilmesini gerektiren yakin zail olmuştur.[2]

yuksel dedi ki...

5. MADDE:

اَلاَصْلُ بَقَاءُ مَا كَانَ عَلَى مَا كَانَ
Bir şeyin, bulunduğu hal üzere kalması asıldır.

Yani bir şeye bakılır, hangi hal üzere ise, hılafına delil olmadıkça aynı hal üzere devamına hükmedilir. Zira eşyada asıl olan bekadır, yokluk sonradan arız olur.

Bu kaide istishabı gerektirir.

İstishab: Herhangi bir vakitte sabit olan şeye dayana-rak, bir şeyin subutuna hükmetmektir. İstishab hükmü defe-den bir delildir, isbat eden delil değildir.

İstishab iki kısımdır:

Maziyi hale istishab etmek: Geçmiş zamanda sabit olan şeye bakarak, hılafına delil olmadıkça şu anda o şeyin yine sabit olduğuna hükmetmektir. Buna, maziyi hale istishab etmek denir. (Maziyi hal ile beraber tutmak.)

Hali maziye istishab etmek: Bir şeyin şu anki haline bakarak, (hılafına delil olmadıkça) ‘bu şey mazide de bu halde dir’ diye hüküm vermektir.

Misal: Bir evvelki kaidenin misalindeki yitik adam hakkın da, maziye bakarak onun şu halde de yaşadığına hükmedilir. Ölümü sabit olmadıkça, malı taksim edilmez.

Bu durumda istishab, kayıp kişinin malını korumada def edici olmuştur, varisleri hakkında ise mirasa sahib olma hük-münü isbat edememiştir.

yuksel dedi ki...

Diğer bir misal: Borçlu kişi, borcunu alacaklıya ödediğini iddia etse, alacaklı da bunu inkar etse, burda söz yemini ile beraber alacaklının dediğidir. Çünkü borç, borçlunun zimmeti-ne evvelce yerleşmişti, maziye bakarak şu halde de borcun devam ettiğine hükmedilir. Ancak bu husus, borçlu borcunu ödediğine dair delil getiremeyincedir.

Diğer bir misal: Değirmen kiralayan birisi, kiralama müddeti bittikten sonra ödeyeceği ücretin indirilmesini arzu ederek değirmenin suyunun kira müddeti içinde bir müddet kesildiğini iddia etse. Değirmen sahibi de bunu inkar etse, hale bakılır, eğer dava laşma anında su akıyor ise söz yemini ile beraber değirmencinin dediğidir. Eğer su kesik ise, söz yemini ile birlikte kiralayan kişinin dediğidir.

Diğer bir misal: Gaib olan evladın malı babasının yanında olsa, baba evladının malından kendine harcasa, sonra evladı gelince aralarında ihtilaf olup evladı derse: ‘Sen zengin olduğun halde paramı kendine harcadın.’ Baba ‘Fakir olduğum halde harcadım’ derse. Hiçbirinin delili olmasa, hale bakılır; eğer davalaşma anında baba fakir ise, (yemin ile beraber) söz babanın dediğidir. Eğer zengin ise, (yemin ile beraber) söz evladın dediği dir. (Eğer her ikisinin de delili olsaydı, iddiacı durumunda olan evladın delili geçerli olurdu.)

yuksel dedi ki...


5. MADDEDEN HARİÇ OLAN HÜKÜM:

Emanet olarak bir şeyi alan kişi emaneti yerine ulaştır-dığını veya emanetin elinde iken kendi kusuru olmadan helak olduğunu iddia etse, emaneti veren kişi de aksini iddia etse; burada istishab kaidesine göre emanetçinin, emaneti geri vermesi ile sorumlu tutulması gerekirdi. Zira mazideki hali, emanetin mevcudiyyetini bildiriyor. Fakat emanetçi bir şey ödemez, zira emanetçi zimmetinin ödemeden beri olduğunu iddia etmektedir, emaneti veren ise, emanetçinin zimmetinin borçlu olduğunu iddia etmektedir. Burda asıl, zimmetin beri olduğudur.



6. MADDE:

اَلْقَدِيمُ يُتْرَكُ عَلَى قِدَمِهِ
Kadim (eski olan) , kıdemi (eski hali) üzere bırakılır.

Meşru olan (şeriata muvafık olan) şey, aksine bir delil sabit olmadıkça hali üzere bırakılır, değiştirilmez. Zira o şeyin uzun bir müddet hali üzere kalması, meşru’ bir hakka dayan-dığının delilidir.

Kadim nedir?: Evveli bilinmeyendir. Evveli bilinir ise kadim olmaz

yuksel dedi ki...

Kadim nedir?: Evveli bilinmeyendir. Evveli bilinir ise kadim olmaz.

Meselâ: Bir şahsın binasının su oluğu, eskiden beri başka bir şahsın arsasına yağmur suyu akıtmaktadır, ikinci arsa sahibi bu eski olan su oluğunu değiştirme hakkına sahip değil-dir. Veya bir arsaya gelen su kanalı, başkasının arsasından geçmekte olsa, bu ikinci arsa sahibi su kanalını kapatma hakkı na sahib değildir, zira kanalın oradan eskiden beri geçmesi, onun şer’i bir hakka dayandığına itibar edilir. Sanki iki arsa o su kanalında ortaktırlar ve suyun taksimi aralarında yapılmış ve o hal üzere devam etmiştir.

Şeriata muhalif olan kadim, ne kadar eski olsa da o hal üzere bırakılmaz, zira zarar kadim olmaz.

Meselâ: Bir arsanın pis su akıntısı, umuma ait yola aksa, onun zararına göz yumulmaz ve pis su akıntısı men edilir.



7. MADDE:

اَلضَّرَرُ لاَ يَكُونُ قَديِمًا
Zarar kadim olmaz.

Meşru’ olmayan şekilde yapılan şeylerin kadim olmasına itibar edilmez, mümkün mertebe izalesine bakılır.

Mesela: Bir binanın pis su akıntıları, yola veya ırmağa aksa, umuma zarar vereceğinden men edilir. Umuma zarar veren şeyin cevazına, hiç kimse ihtimal veremez.

yuksel dedi ki...

Burdaki zarardan maksad, eski olmasına itibar edilme-yen fahiş zarardır. Buna göre zarar iki kısımdır:

Hususi, umumi.

Umumi zarar: Fahiş olup olmamasına bakılmayıp izale edilir. Zira umumi olması, onun zararının fahiş olması için yeterlidir. Zikrettiğimiz pis suyun umuma verdiği zarar gibi.

Hususi zarar: Eğer fahiş olursa, umumi zarar gibi izale edilir., eski olmasına bakılmaz. Eğer fahiş değilse, eski olması na bakılır, eski ise değiştirilmez ve hak sahibinin rızası göze-tilir.



8. MADDE:

اَلاَصْلُ بَرَائَةُ الذِّمَّةِ
Beraatı zimmet asıldır.

Kişinin zimmetinin, başkasının hakkı ile meşgul olmayıp beri olması asıldır. Zira her şahıs, yaratıldığında zimmeti beri (temiz) olarak doğmuştur, zimmetinin meşgul olması, daha sonra hasıl olan muamelelerle meydana gelir. Bu aslın hılafını iddia eden kişinin, bu davasına dair delilini getirmesi gerekir. Zira delil (şahit), aslın ve zahirin hılafını iddia edenden istenir.

Zimmet: Lügatte ahd ve eman demektir

yuksel dedi ki...

Usul ilminde zimmet: Kişinin kendisi ile lehine veya aley-hine olan şeyleri bilmeye ehil olduğu bir vasıftır.

Misal: Bir şey satınalan kişi, onun menfaatine malik oldu ğu gibi, ücretinin elinden çıkması zararına da ehil olur.

Zimmetin beri olması asıldır denilince, insanın zatı, şu vasıf itibarıyla beridir, anlaşılır; borçlanmasıyla zimmetine borç terettüb etti denir.

Misal: Birisi başkasının malını telef etse, bunun mikta-rında ihtilaf edilse, söz telef edenin dediğidir. Mal sahibi iddia ettiği ziyadeliği isbat için delil (iki şahit) getirmekle yüküm-lüdür.

Diğer bir misal: Bir kişi, başkasına borç para verdiğini iddia etse, davalı da bunu inkar etse, söz yemini ile beraber davalının dediğidir. Davacının, aslın hılafını isbat etmesi gerek lidir, yani davalının zimmetinin iddia ettiği borçla meşgul oldu-ğunu (iki şahitle) isbat etmelidir. Eğer delili getirirse, aslın hıla fına olarak delil mevcut olmuş olur, bu durumda onun lehine hüküm verilir.

Gasb, hırsızlık ve emanet meselelerinde de durum aynıdır.



9. MADDE:

اَلاَصْلُ فِى الصِّفَاتِ الْعَارِضَةِ الْعَدَمُ
Arizi sıfatlarda asıl olan, yok olduğudur.

yuksel dedi ki...

Arizi sıfat, aslından mevcut olmayıp sonradan gelen ve hasıl olan sıfatlardır; ticaret, ayıplı olmak, hastalık, noksan-laşmak gibi. Bunların varlığı sonradan hasıl olduğundan, aslen mevcut olmadıklarına itibar edilir. Meselâ: Ortaklar arasında kârın olup olmadığında ihtilaf çıksa, söz işi yürüten ortağın dediğidir. Kârın olduğunu isbat etmek için, parayı veren orta-ğın delil getirmesi gerekir.

Asli sıfatlar, mevsufun var olmasıyla var olan sıfatlar-dır. Sıhhat, selamet, bekaret gibi. Bunlarda aslolan var olmala rıdır.

Mesela müşteri bir at satın alsa, sonradan atta eskiden olan bir aybın olduğunu iddia etse, satıcı da ayıpsız olduğunu iddia etse, söz yeminle birlikte satıcının dediğidir, zira sıhhatli olmak asli sıfatlardandır.

Arizi sıfatlarda asıl olan o sıfatın mevcut olmamasıdır. Amma asli sıfatlarda ise, o sıfatın mevcut olduğu asıldır.



9. Maddenin istisnaları:

1-Bir şey hibe eden kişi hibesinden dönmek istese, hibe edilen kişi de hibe edilen şeyin telef olduğunu iddia etse, söz hibe edilen kişinin dediğidir, zira hibenin telefi arizi bir sıfattır, bu da aslın hılafıdır. Aslında hibe edilen kişinin şu kaideye göre bu iddiasını isbat etmesi gerekli olacaktı, lakin hibe edilen kişi burda, hibe edene malı geri vermenin vacib olma-sını inkar etmektedir. Bu durum, emanet alan kişinin haline benzemiştir

yuksel dedi ki...

2- Koca, hanımının malında tasarruf etse ve onu başka-sına borç olarak verse, hanımı ölse, kadının varisleri kocanın hanımından izinsiz olarak malında tasarruf ettiklerini iddia etseler ve ödemesini talep etseler; koca olan kişi de hanımın izni ile tasarruf ettiğini iddia etse, söz kocanın dediğidir, aslında tasarrufa izin arızi sıfatlardandır, sözün (hükmün) varislerin dediği şekil de olması lazım idi.



10. MADDE:

مَا ثَبَتَ بِزَمَانٍ يُحْكَمُ بِبَقَائِهِ مَا لَمْ يُوجَدِ الْمُزِيلُ
Bir vakitte sabit olan şeyin, izale edeni mevcut ol-madıkça bekası ile hükmolunur.

Bir zaman evvel birisi bir şeye malik olduğu sabit olsa, sonradan mülkiyetini gideren bir şey olmadıkça (satmak veya hibe etmek gibi), o şeyin mülkü o kimseden yok olmaz.

Bu kaide, “Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır” kaidesine mutabıktır ve onu tamamlar. Bu kaide istis-hab ile alakalı idi, burada da istishab hükümleri cari olur.

Yani bir şeyin geçmiş zamanda sabit olduğu belli ise, şimdiki halde de sübutuna hükmedilir, ancak hılafına bir durum mevcut olmamalıdır. Aynı şekilde halde/filhal bir şeyin devamı sabit olunca, o şeyin evvelde de böyle olduğuna hük-medilir. Ancak o şeyi izale eden bir durum söz konusu olma-malıdır.

Misal: Bir şeyin mülkiyeti bir şahıs için sabit olsa, ondan bir sebeble (satmak, hibe etmek gibi) yok olmadıkça, o şeyin mülkiyetinin o kişide devamına hükmedilir. Eğer izale eden şey mevcut olursa, mülkiyetin devam ettiğine hükmedilmez

yuksel dedi ki...

10. Maddenin istisnası:

Bir şahıs kendine nisbet edilen bütün malların kendinin olmasını nefyetse ve onların başka bir şahsın malı olduğunu ikrar etse, hakkında ikrar edilen şu şahıs ta, şu an ikrar edenin elinde olan bütün malların ikrar anında kendi elinde olduğunu iddia etse, onun ikrarı hasebince o malın kendinin olduğunu iddia etse, ikrar eden kişi de, ikrarın hasıl olma-sından sonra o malın kendinin olduğunu iddia etse, söz ikrar edenin dediğidir. İstishab kaidesine göre mazide malın elinde olmasıyla hükme-dilmez. Zira aslolan zimmetin beri olmasıdır.



11. MADDE:

َاْلاَصْلُ اِضَافَةُ الْحَادِثِ اِلَى اَقْرَبِ اَوْقَاتِهِ
Hâdis olan işte asıl, onu en yakın vaktine izafe etmektir.

Hâdis: Mevcut olmayıp sonradan mevcut olandır. Bunun meydana gelmesinde ve sebebinde ihtilaf edilince, eski zamana nisbeti sabit olmazsa, en yakın vaktine izafe edilir.

Misali: Kadın kocasının kendinden mal kaçırmak için ölüm hastalığında kendini boşadığını iddia etse, varisleri de sıhhatinde boşadığını iddia etse, söz kadının dediğidir, zira talak işi sonradan meydana gelen bir iştir, varlığı en yakın zamana izafe edilir ki bu da kocanın hastalığıdır. Varisler dava ları için delil getirmedikçe kadın mirastan hissesini alır.

Diğer bir misal: Baba, oğlunun malını satsa, oğlan baba-sının malını kendisinin buluğundan sonra sattığını iddia etse ve satışın geçersiz olduğunu söylese, babası satışın buluğdan sonra olmasını inkar etse, söz oğlun dediğidir, baba davasını isbata mecbur olur.

yuksel dedi ki...

Diğer bir misal: Hıristiyan olan kadın, kocası olan müslü-manın ölümünden evvel kendisininde müslüman olduğunu iddia etse ve mirastan payını talep etse, varisler de kadının kocasının ölümünden sonra müslüman olduğunu iddia etseler, söz varislerin dediğidir, zira kadının islama girmesi, tarih bakı-mından kocanın ölümünden sonra olmaya daha yakındır.



11. Maddenin istisnaları:

1- Bir kişi, görevden azledilen hakimin azledildikten sonra kendisinden haksız yere belli miktar parayı aldığını iddia etse, hakim olan kişi de hakim olduğu zamanda aldığını ve hak sahibine verdiğini beyan etse, alınan meblağ telef olmuş-sa söz davalı durumundaki hakimin dediğidir, zira bu işini ödeme sorumluluğu olmadığı zamana (hakim olduğu ana) izafe etmiştir ve zimmetinin beri olduğunu iddia etmektedir. Kaidemize göre olayın yakın zamana izafeti gerekirken zimme tin beri olması kaidesine göre evvelki duruma (hakim olduğu ana) itibar edildi.

2- Kişi ikrarının çocukluk halinde olduğunu iddia etse, hakkında lehine ikrar edilen kişi de buluğundan sonra ikrar ettiği-ni iddia etse, söz ikrar edenin dediğidir (çocuk olduğu halde ikrar ettiğidir), zira zimmetin beri olması kaidesi bunu gerektirdi.



12. MADDE:

َاْلاَصْلُ فِى الْكَلاَمِ اَلْحَقِيقَةُ
Kelamda asıl olan hakikattır.

yuksel dedi ki...

amda asıl olan hakikattır.

Mecaz mana aslın hılafı olur, burada asıl olan tercih edilen hakiki manasıdır.

Mana: kelamdan maksud olan şeydir.

Belagat ehline göre maksud manayı eda yolları üç kısım-dır. Hakikat, mecaz, kinaye. Usul ehline göre sadece hakikat ve mecazdır, onlara göre kinaye bazen hakikat olur bazen de mecaz olur. Mesela bir şahıs için Ebu İbrahim denmesi kinay-edir. Fakat bu lafız hakikidir. Kör olan için iki gözlü demek mecaz yerinde kullanılan kinayedir.

Hakikat: Lafzın vaz edildiği manada kullanılmasıdır. Aslan kelimesinin bilinen vahşi hayvan da kullanılması gibi.

Mecaz: Lafzın vaz edildiğinin gayrısında, bir alaka ve münasebetten dolayı kullanılmasıdır. Bu alaka, o lafzın haki-kat manasında kullanımını men etmektedir. Bu durumda o lafız mecaz olarak kullanılmıştır.

Mesela: -bir aslan gördüm ki hamamda yıkanıyor- sözünde, şecaatli bir kişiyi hamamda yıkanırken gördüğü anla şılır. Zira -hamamda yıkanma- lafzı, görülenin insan olduğu-nu, vahşi hayvan olan aslan olmadığını bildiren bir karinedir. Şecaat ve cesaret, aslan ile o kişi arasında münasib olan ala-kadır.

Lafzı hakiki manasında kullanmak mümkün oldukça, mecaza gidilmez. Zira hakiki mana asıldır, mecaz bedeldir.

Misal: Bir şahıs “Malımı evlatlarıma vakfettim” derse, o kişinin evlatları ve evlatlarının evlatları var ise, şu vakfetme sözü kendi öz evlatlarına sarfedilir. Torunları olanlar, vakfın gelirinden istifade edemezler. Öz evlatları ölse, vakfın geliri torunlarına sarfedilmez, belki fakirlere sarfedilir.

yuksel dedi ki...

Bir lafızdan aynı anda hakikat ve mecaz manası kasde-dilmez.

Mesela: Birisi başkasına -aslan öldürme- dese, bu söz-den vahşi hayvan olan aslan ve cesaretli insan manası kasdedilmez.

Bir lafızdan, hakikat ve mecaz manaya şamil bir mana anlaşılırsa buna umumu-l mecaz denir.

Umumu-l mecaz: Lafzı, hakiki ve mecazi manalara şamil olan külli bir manada kullanmaktır.

Bunun misali: Bir kişi “Malımı nesil nesil evlatlarıma vak-fettim” dese, bu sözü, hakikaten kendi evlatlarına ve mecazen evlatlarının evlatları olan torunlarına da şamil olur.

Başka bir misal: Bir kişi başkası için ağaçlarındaki meyve leri vasıyyet etse, bu vasıyyeti o senedeki meyvalara sarfe-dilir, ilerki senenin meyvaları bu vasıyyete dahil olmaz, zira hakiki manası hasıldır. Ancak vasıyyet eden sözüne ebedi veya devamlı olarak bir kayıt ilave etmişse, o zaman vasıyyeti umumul mecaz kabilinden, o seneki ve diğer senelerdeki meyveleri de içine alır.

Başka bir misal: Bir şahıs, “Şu ev Zeyd’indir” dese, bu sözü o hanenin Zeyd’in mülkü olduğunu ikrar olur. Artık, ben bundan orada oturması yerleşmesi manasını kasdettim deme-sine bakılmaz. Zira hakiki mana varken mecaza gidilmez.

yuksel dedi ki...

13. MADDE:

لاَ عِبْرَةَ لِلدَّلاَلَةِ فِى مُقَابَلَةِ التَّصْرِيحِ
Sarih (açık olan) karşısında delalete itibar edilmez.

Yani sarih olan ile delalet eden çakıştığı zaman sarih olan alınır, zira sarih kuvvetlidir delalet eden zayıftır.

Sarih lafzın tarifi: Usul alimlerine göre sarih, kendinden murad olanın açık, beyan edilmiş, tam ve alışılmış olmasıdır. Mesela bir kişiye halin delaleti ile bir işe izin verilmiş olsa, sonra açık bir ifade ile o işten men edilse artık delalete itibar kalmaz.

Mesela: Bir şahıs, başkasının evine girse ve orda masa üzerinde su dolu bardak bulsa, su içerken bardak düşüp kırılsa, ödeme sorumluluğu olmaz, zira halin delaletiyle o bardaktan su içmesine izin verilmişti. Ama ev sahibi o kişiyi o bardaktan su içmekten men etmiş olsaydı ve o kişide dinle-meyip su içerken bardak kırılsaydı bu durumda ödemesi gere-kir, zira sarih men etmesi delaleten olan izni iptal etmiştir.

Diğer bir misal: Bir kişi başkasına bir mal hibe etse, diğeri de bunu kabul etse, hibe aktinin hasıl olmasıyla o kişinin malı teslim almasına delaleten izin verilmiş oldu; eğer teslim alırsa hibe işlemi tamam olur. Eğer hibe eden kişi, hibeyi teslim alma-dan evvel hibe edilen kişiyi teslim almasından men etse, delaletin hükmü düşer ve hibe batıl olur. Şayet malı teslim alsa, gasb etmiş olur.

yuksel dedi ki...

DELALET 2 KISIMDIR

1. LAFZÎ 2. GAYRİ LAFZÎ

LAFZÎ DELALET

a: Vazî

Lafızlar hangi şeye konulmuşsa, ona delalet etmesi.

b: Aklî

Duvar ötesinden konuşanın sözünün, orada bir kişinin varlığına delaleti.

c: Tabii

Göğüs ağrısı olan kişinin –öhh- öhh- demesi.

GAYRİ LAFZÎ DELALET

a: Vazî

Devallü erbaa: Bağlar/düğümler, çizgiler, dikilen levhalar, işaretler.

b: Aklî

Alemin, yaratıcısının varlığına delalet etmesi.

C: Tabii

Utanmaktan dolayı yüzün kızarması.

yuksel dedi ki...

Utanmaktan dolayı yüzün kızarması.

Bu izahattan sonra deriz ki: şu zikrettiğimiz kaidenin konu-su olan delalet bahsettiğimiz altı kısımdan sadece üç tanesidir ki; a: lafzinin tabii kısmı, b: gayri lafzinin vazi ve c: tabii olan kısımlarıdır.

Misalleri: a: Fuzuli kimsenin nikah aktiyle evlenen kişinin tebrikleri kabul etmesi, akti tabii olarak kabullendiğine icazet olur. Ancak kutlamalardan evvel red ederse, bu sarih olur ki o zaman akit red olur.

b: Bir kimsenin arazisine çekilen çitler ve tel örgüler, diğer kimsenin arazisinin sınırına dikilmiştir ki, araziye girme-ye ve girmemeye delalet etmesi içindir. Ancak sarahat bulu-nursa delalet lağv olur.

c: Bakire kızın babası tarafından evlendirildiği haberi kendisine ulaşınca alay olmaksızın gülmesi, akte icabet ettiği-ne delalettir. Ancak, evvelinde bir sarahat varsa, delalete gerek kalmaz.



Sarihin, delalete tercihi nasıl olur?

Sarih ile delalet arasındaki çakışma (taarruz), delalet üzerine hükmün terettüb etmesinden evvel hasıl olur. Eğer delalet üzerine hüküm terettüb ederse, artık sarihe itibar edilmez.

Misali: Birisi, diğerine “Şu atımı sana sattım” dese, diğe-rinin kabul edip her hangi bir şeyle meşgul olmadan hemen “satın aldım” demesi gerekir. İcab yapıldıktan sonra diğeri kabul etmeyip vaz geçtiğine delalet eden başka bir işle meşgul olsa, yapılan icab batıl olur. Bundan sonra muhatab olan (ikinci kişi), kabul etse satış akti hasıl olmaz. Kabul sözü açık olduğu halde, satış aktinin tamam olmaması, satıcının yaptığı icabtan delalet yoluyla yüz çevirmesiyle (icab) iptal olmuştu, daha sonra sarih olan –kabul- sözü yeni bir akti isbat

yuksel dedi ki...

edemez.

Mesela: Birisi, başkasının malını izinsiz (fuzuli) olarak başkasına satsa, mal sahibi olan kişi de müşteriden ücreti iste-se, bu durum satış muamelesine izin sayılır. Daha sonra açıkça satışa izin vermediğini söylemesine itibar edilmez, zira delaleten satışa izin vermişti.

Sarih, delalete karşı tercih edildiği gibi, örf ve adet olana karşı da tercih edilir, zira örf ve adetler de delalet kabilin-dendir.

Misali: İki kişi arasında cereyan eden satış aktinde konu-şulan ücret hangi neviden olursa, akit onun üzerine cari olur, halk arasında tatbik edilene bakılmaz. Mesela -yüz dolar- denmişse, memlekette cari olan –yüz tl- vermesi gerekmez.

Amma ücretin nevisi beyan edilmeyip sadece -yüz- den-mişse, o zaman örfte en geçerli olan para (tl) verilir.



İSTİSNA:

Bir kimse satınaldığı malda bir ayıp bulsa, sonra bu ayıbına razı olduğuna delalet edecek şekilde malı kullansa, fakat kendisi açıkça ayıba razı olmadığını söylese, bu sara-hatine bakılmaz ve bey geçerli olur. Zira geri vermeye mani olan bir istifade mevcut oldu.



14. MADDE:

لاَ مَسَاغَ ِللاِجْتِهَادِ فِى مَوْرِدِ النَّصِّ
Nassın geldiği yerde ictihada cevaz yoktur.

yuksel dedi ki...

Şeriatın, kendisi hakkında hüküm beyan ettiği meselede ictihad geçerli olmaz. Zira ictihadın cevazı, hakkında nass (şer’i delil) olmayan meselelerdedir.

İctihad: Şer’i ve fer’i delilden hükmü çıkartmak için taka tı ve kuvveti sarf etmektir, şöyleki bu gayretinden daha faz-lasını sarfetmek mümkün olamaz.

Nass: Kur’anı Kerim ve Hadisi Şeriflerdir.

Misal: Hadisi şerif açıkça beyan ettiki “Delil iddia eden üzerine, yemin inkar eden üzerine gereklidir”

Bu nass bulunduktan sonra, hiçbir müctehidin bunun hılafı-na hükmetmesi caiz olmaz. Yani delili inkar edenden dinleyelim, yemini iddia eden yapsın diyemez. Aynı şekilde Kur’anda, “Allah bey’i helal etti” ayeti geldikten sonra hiçbir müctehidin, “Bey’ helal mi yoksa haram mı” diye ictihad etmesi caiz olmaz.



15. MADDE:

مَا ثَبَتَ عَلَى خِلاَفِ الْقِيَاسِ فَغَيْرُهُ لاَ يُقَاسُ عَلَيْهِ
Kıyasın hılafı üzere sabit olana, başka şey kıyas edile-mez.

Başka bir ifadeyle “Kıyasın hılafına gelen nass, varid olduğu şey üzerine ait bırakılır” şeklindedir.

Hakkında nass gelen şeye “asıl, müşebbehun bih veya makisun aleyh” denir, diğerine “fer’, makis ve müşebbeh” denir.

yuksel dedi ki...

makis ve müşebbeh” denir.

Kıyas: Makis ve makisun aleyh arasındaki illet benzer-liğinin bulunmasına dayanarak, aslın hükmünü fer’i olanda isbat etmeye denir.

Kıyasın keyfiyeti: Kur’anı Kerim “Hırsız olan erkek ve kadının ellerini kesin” buyurmaktadır. Birisi, başkasın-dan bir malı kapıp kaçsa, başka biri de kabirden kefen soyup alsa. Kapkaç (veya yankesici) olan başkasının korunmuş malını aldığı için eli kesilir, zira onun işinin hükmü hırsızın işine uymaktadır, illetleri aynıdır. Kefen soyan da ise, illet mevcut değildir, zira gizlice alsa bile kefen, ölü tarafından korunmuş bir mal değildir, bu yüzden kefen soyanın eli, hırsızda olduğu gibi kesilmez.

Kıyasın hılafına olup üzerine başkasının kıyas edilmediği hususa misal: Sanaatkarın yapacağı mamulü, yapmadan evvel satması kıyasın hılafına olarak sabittir, zira mevcut olmayan şeyin satılması batıldır. Buna kıyasla sanaatkarın aldığı siparişi yapmadan evvel satması da batıl olması gerekir-di, lâkin kıyasa muhalif olarak icma ve örf ile buna cevaz veril miştir. Fakat başka bir şeyi buna kıyas etmek caiz değildir.

Aynı şekilde selem satışı da kıyasın hılafına olarak caiz-dir, buna ve sanaatkarın işine kıyasla ağacın meyvesini, daha meydana çıkmadan evvel satmak caiz değildir.

Mesela kiralayan ve kiraya veren arasında kira bedeli hakkında ihtilaf çıksa, aralarında hüküm vermek için, alış veriş muamelelerinde olduğu gibi her ikisine de yemin yaptırılmaz, belki söz yemini ile birlikte kiralayanın dediğidir. Yani bu mesele bey’a kıyas edilmez

yuksel dedi ki...

16. MADDE:

َاْلاِجْتِهَادُ لاَ يُنْقَضُ بِمِثْلِهِ
İctihad, misli ile bozulmaz.

Müctehidin biri şeri’ bir meselede ictihad edip onun hük-münce amel edince, sonra kendisi için başka bir görüş zahir olsa, ikinci ictihadı, evvelki ictihadının hükmünü bozmaz. Aynı şekilde bir müctehidin hükmü üzerine başka bir müctehid başka bir şekilde hüküm verse, evvelki müctehidin ictihadı üzere dayanan hüküm bozulmaz.

Müctehidlerin bazı şartları var ki, usul kitablarında zikredilmiştir. Alim için, şartlarına haiz olmadıkça müctehid denmez. Bununla beraber sonra gelen alimler, hükümlerin dağınık olmasından korktukları için ictihad kapısının kapan-dığına hükmetmişlerdir. Hemde mevcut olan dört mezheb hakkında yeterli olan hükümler söylenmiştir. Ancak şiadan olan bazılarına göre ictihad kapısı kapanmamıştır ve kendile-rinde her an müctehidin bulunduğunu iddia ederler. İran ve ırak bölgesinde bu hal mevcuttur.

Müctehidin hükmünün, evvelki ictihadın hükmünü boza-mamasının sebebi, bir ictihad için diğeri üzerine tercih sebebi bulunmamasıdır. Hem de ikinci ictihad, evvelkiden daha isabetlidir demek te mümkün değildir. Zira ictihad, zannı gali-bin hasıl olmasından ibaret olup kendinde hataya da ihtimal mevcuttur. Bütün ictihadların isabetli olması caiz olduğu gibi, aynı şekilde hatalı olmaları da caizdir.

Mesela Ebu Bekir Sıddık radıyellahu anhu tarafından yapı lan bazı ictihadlarda, o mecliste Ömer radıyallahu anhu oldu-ğu halde ve görüşü de Ebu Bekir’e (radıyellahu anhu) muhalif olduğu halde, yerine halife olduğu zamanda onun ictihadların-dan bir şeyi nakzetmiş (bozmuş) değildir.

Aynı şekilde bir hakimin, evvelki hükmünün hılafına ola-rak ikinci bir mes’elede başka bir hüküm vermesi de caiz olup bu ikinci hükmü, evvelki hükmünü iptal etmez.



Ancak bu kaideden bir mes’ele müstesnadır:

Umuma ait bir meselede, umum hakkında maslahat varsa, evvelki ictihad, umumun menfaatine olarak ikinci bir ictihad ile bozulur.

yuksel dedi ki...

MADDE:

اَلْمَشَقَّةُ تَجْلِبُ التَّيْسِيرَ
Meşakkat kolaylığı celbeder.

Bir şeyde mevcut olan meşakkat ve zorluk, o şeyin kolay laştırılmasına ve hafifletilmesine sebeb olur. Darlık vaktinde genişlik gerekir.

Şeriatta cevaz verilen kolaylıklar karz, havale, hacr, vasıyyet, selem, ikale, bey’, rehin, ibra, şirket, sulh, vekalet, icare, müzaraat, musakat, mudarebe ortaklığı, ariye, vedia, gibi muamelelerde caridir. Bunlardaki zorluğun kaldırılması ve hafifliğin celb edilmesine ruhsat denir.

Kolaylığı celb eden meşakkatten murad, kendisinden şer’i tekliflerin ayrıldığı meşakkatlerdir. Fakat kendisinden şer’i tekliflerin ayrılmadığı meşakkatlere gelince; cihad, hadle-rin elemi ve zina edilenin recmedilmesi gibi; bunlarda bir tah-fiflik ve kolaylık söz konusu değildir.

Ruhsat: Haram eden delil mevcut olmakla birlikte, bir özre dayanarak meşruiyyeti sabit olan hükümlerdir.

Misal: Selem satışı, yok olan bir şeyin satışıdır, yok olan şeyin satılması batıl olduğundan selem satışının caiz olmaması gerekirdi; ancak insanların mahsullerin hasıl olmasından evvel (ziraat yapmak için) peşin paraya ihtiyaçları olduğundan insanlara kolaylık ve hafiflik olması için şu selem satışına cevaz verildi.

Aynı şekilde müşteriye, aldanmak ve yanılmaktan korun-ması için muhayyerlik hakkı verildi. Erkeklerin muttali olamıyacağı işlerde sadece kadınların şahit olmalarına da cevaz verildi. Satışlarda, icare akitlerinde, hibelerde, mal karşı lığında ikrar etmekte, borcu ertelemekte zorla ve mecburen yaptırılmaları durumunda (bu gibi akitler) geçersiz sayıldı.

Aynı sebeblerle (kolaylık ve hafiflilk için) vekaletle evlen-mek, talak verip hanımı boşamak, vasıyyet etmek, müşterinin aldanmaktan korunması için şart muhayyerliği gibi hususlara ruhsat verildi.

Netice olarak deriz ki meşakkat, hakkında nass yok ise kolaylığı gerektirir, eğer nass var ise, kolaylık ve genişlik iddiasıyla o nassın hılafına amel etmek caiz olmaz.



18. MADDE:

َاْلاَمْرُ اِذَا ضَاقَ اِتَّسَعَ
İş daralınca, genişlendirilir.

Hamevinin beyanına göre bu kaideyi vaz’ eden İmam Şafiidir. (Rahmetullahi aleyhi) Hamevi der ki bu kaide, evvelki kaidenin manasındadır.

Genişlendirmek: Daraltmanın zıttıdır. bu kaideden anlaşı lan, bir işte darlık ve meşakkat görülünce, o darlığı açmak için ruhsat gerekli olur. Meşakkati kaldırmak için, caiz olmayan şeyler kıyasen caiz olmaya dönüşür.

Misal: Bir çocuk başkasının malını telef etse, onun malın-dan ödenmesi gerekir, malı yoksa büyüyüp mal kazanıncaya kadar ödeme işi ertelenir, velisinin malından ödettirilme yapıl-maz.

Hemen borcunu ödemeye kadir olmayan kimseye, borcu nu ödeyecek zamana kadar müsaade yapılır.

Eşbah ve Nazair adlı eserde bu kaide, “Bir iş daralınca genişler, genişleyince de daralır” diye yazılıdır.

yuksel dedi ki...

19. MADDE:

لاَ ضَرَرَ وَ لاَ ضِرَارَ
Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.

Bu kaide iki hükme şamildir;

Birinci hüküm: Başlangıçta zarar vermek caiz olmaz, yani bir kimsenin başkasının nefsine ve malına zarar vermesi caiz olmaz, zira zarar zulümdür, zulüm her dinde yasaktır, semavi bütün kitablar zulmü men etmiştir.

Misali: Bir kimsenin başkasına ait yoldan (evine) geçiş hakkı olsa, o kişinin yolu engellenmez.

Aynı şekilde ayıplı bir malı satan kişi, müşteriye maldaki ayıbı söylemeden satamaz, zira satılan maldaki ayıbı gizlemek müşteriye zarar vermektir.

Bir belde halkı, başka birinin, kendi beldelerinde yerleş-me hakkını men edemezler, bu, o kişiye zarar vermek olur, bu da men edilmiştir.

Mesela avcılık mubah bir iştir, ancak avcılık, hayvanatın tükenmesini, insanlara korku ve sıkıntı olmasını icab ettirirse avcılıktan men edilir.

Kişi kendi binasına pencere açma hakkına sahibtir, ancak açılan pencere yan komşunun mahrem bölgesini görecek şekilde olursa bu durum komşuya zarar vermek olacağından men edilir.

İkinci hüküm: Zarara misli gibi bir zararla mukabele etmek caiz değildir. Kendisine zarar verilen şahsın, zarar veren kişiye zarar vermesi caiz olmaz, belki hakime müraca-atla zararını izale etmesi gerekir.

Mesela: Birisi üzüm bağını telef etse, bağı telef olan kişinin diğerinin üzüm bağını telef etmesi caiz olmaz, belki mahkemeye müracaatla zararı ödettirmesi gerekir. Eğer böyle yapmayıp ötekinin bağını telef ederse, her ikisinin diğerine verdiği zararı karşılıklı ödemeleri gerekir.

Aynı şekilde birinden geçersiz bir parayı alan kişi, onu başkasına veremez.



[1] (Tafsilatlı bilgi, fıkıh kitablarının mefkud/yitik kişi bahsindedir.)

[2] Zira malı teslim alan müşterinin ücreti vermesi gereklidir.

«En Eski ‹Eski   4601 – 4800 / 6150   Yeni› En yeni»